Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Forum Gerçek Özel > Benim Bölümüm | Yazarlarımız

Benim Bölümüm | Yazarlarımız Kendi ürettiklerimiz


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 18.11.2013, 23:38   #1
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Lodos'tan Yansımalar

Olsa
Hep son güne bırakıyorum hep. Ne olurdu sanki bir hafta kala şu derse çalışmaya başlasaydım. Yumurta tavuğun kıçına gelecek, sonra oturup Merve Hanım kitabı eline alacak. Ah hep teknolojinin kurbanıyım işte yok arkadaşlar nereye gitmiş dur bir face’ den bakayım. Bugün yaptıklarımı tweetlemezsem olmaz. Sms varken kafam daha rahattı. Şu whats up’ı icat eden adama da teşekkür mü etsem yoksa beddua mı bilemedim ben şimdi. Kalktın mı aşkım ? Giyindim aşkım . Çıktın mı aşkım. Kahvaltı ediyorum aşkım. Oldu olacak mıçtım da yazasım geliyor bazen de çocuk bozulacak hadi diyorum yazmayayım. Kahvaltıda yediğim sucuklu yumurtanın bile resmini çekip paylaşmazsam olmaz. Kaldırsalar şunları top yekün de bir çip taksalar hepimize birden hiç fena olmaz hani. İsmini bile düşündüm ‘cheap-life’. Elimizdeki zımbırtılarla hepimiz zaten yeterince ucuz yaşadığımızı ispatlıyoruz. Adını da üstüne yapıştıralım olsun bitsin. Kimsenin mahrem diye bir haltı kalmadı çok şükür. Gidip taktıralım çiplerimizi olsun bitsin.

-Merveeeeee
-Efendim anneeeeee
-Gel kuzum çay yaptım al. Yanına da üzümlü kurabiye koydum tabağa. Gel bak bir şu güzelliğe. Tam face’lik. Masana da yay kitaplarını, defterlerini. Ben çekerim resmini.
- Anne canım burnumda zaten gözünü sevim yapma
- Ben ne dedim ki şimdi a kuzum ?
- Sınav var anne yarın sınav. Uygarlık tarihi son güne kaldı. Kütük kadar kitap.
- Aaaa yaparsın sen yaparsıııın. Gel ben koyayım da masana çayla kurabiyeni beni de çek.
-Anne sen hala ordamısın ? Çekmeyeceğim yahu. Çekmeyeceğim işte.
-Tamam kızım tamam Allah çektirmesin kimseye. Sen beni çek elimde tepsiyle sonra gidicem söz.
- Gülümse anne gülümse ! Al çektim. Şimdi de paylaştım. Tamam mı ? Mutlu oldun mu ?
- Ver tepsimi ben gidiyorum odama.
- Merveee , gelip masanda çalışırken çekeyim mi seni ?
- Çalışmaya başlayabilirsem çekersin anne. Bir bırak beni n’olur , of ya
başlayamadım bile daha ne yapıcam yarın aman beeeee

Nereden başlıyordu bu sınav of ya. Başlangıç ünitesini bile bilmiyorum yuh bana . Neyse ortadan dalayım bir de fosforlu kalemle çizdirttim mi tam karikatürlük olur. Hakkatten ya şu derslerin önemli başlıklarını her paylaştığımız resmin altına yorum olarak eklesek çoktan ezberlerdik. Hatta hatta bu kitapların üç boyutluları oluyor ya çeviriyorsun şalalaaa resim fırlıyor sayfadan yanında da ses efekti olan tuşlar oluyor. Bizim zilliye doğum gününde aldığım Kül Kedisi hikayesi gibi. Yanındaki tuşlara bas hem okusun hem de gözünün önünde canlı canlı dursun. Çocuklarda bile görsel, işitsel hafıza gelişsin diye janjanlı kitaplar yaparlar. Bizde kazık gibi dersler bir Allah’ın kulu da demez şunların yanına iki tuş koyalım. Basıcan tuşa başlayacak konuşmaya . Haydaaa niye daha önce düşünmedim ben ?
Bu derslerin kesin sesli anlatımları filan vardır internette. Yok Merve otur oku bırak fantazi yapmayı oku, başla .

Tarih boyunca toplumlar kendi toplumsal ve kültürel yapılarına uygun evlilik biçimleri geliştirmişlerdir. Günümüze gelinceye kadar farklı kültürel yapılar içinde çeşitli evlilik tipleri denenmiş bunların bir kısmı geleneksel yapı içinde yer alırken bir kısmı zamanla terk edilmiştir.
Evlilik tiplerinin bir bölümü yasalarca desteklenmiş bir bölümü ise yasaklanmıştır. Evlilik tiplerini 5 grupta inceleyebiliriz. Şimdi yaptığımız bu sınıflamada yer alan aile tiplerini özelliklerini görelim.

Görelim canım görelim. İmdaaaat

-Ne bağırıp duruyorsun sen bakayım ?

-Töbeeeee ! Sen de kimsin be ? Cıscıbıl oturuyorsun yatağımda

-Kitaptan çıktım Mervecik. Çok dırdır yaptın dayanamadım geldim. Çığlık atmak yerine sorularını sorarsan senin için daha iyi olur.

-Adın ne senin ?

-Maal Ama yarın sınavda sana benim adımı sormayacaklar. Daha mantıklı sorularla gelirsen faydana olur.

-Yatağımda kitaptan çıktığını ve ders çalışmama yardım için geldiğini söyleyen yarı çıplak bir kabile kızı oturuyor. Bana verdiği ilk cevap da mantıklı sorular sormam mı ?

-Sen bilirsin Mervecik. İstemiyorsan söylersin giderim. İstenmediğim yerde kalmam zaten. Çok ağlandın geldim. Sorduğun ilk soru da adım. Sen bu gidişle nah geçersin sınavdan. Soru seçmeyi beceremiyorsun daha cevabı nasıl bulacaksın.

-Tamam tamam vazgeçtim. İn misin , cin misin umurumda değil valla. Ne alıngansın öyle. Sustum tamam gitme. Yeter ki şu sınavı geçeyim. Bu ders de alttan kaldı. Geçemezsem yanarım. Şu evlilik tipleri beşe mi ayrılıyormuş neymiş anlat bari oradan başlayayım.

- Hah şöyle aklın çalışmaya başladı canım. Şimdi ; Monogami tek eşlilik. Sizdeki gibi yani bir adam var bir kadın. Poligami de çok eşlilik. Bir de bunlar içinde ikiye ayrılıyor. Polijini olursa bir erkek birden çok kadınla evlenebiliyor. Poliandri olursa da bir kadın birden çok erkekle evleniyor.

-Nasıl yaaa ? Bir kadının birden çok kocası mı oluyor yaniiii ?

-Tabii. Biri avlanmaya gidiyor. Biri çadırda kalıp koruyor. Biri …

-Ya kavga çıkar bir evde yani bir çadırda üç dört adam. Sizde namus cinayeti filan da olmuyor tevekkeli. Benim arkadaşımın annesi boşandı. Adam üç yıl kadının peşine adam taktı acaba hayatında biri mi var diye kıskançlıktan.
Hem kocası olması da gerekmez şimdi biriyle az biraz samimi konuş başlar bizde kıskançlıklar. Kimdir ? Nedir ? Neden sana öyle baktı. Kıçına kadar etek giyip okula gelmesen olmaz mıydı ? Yok bluzun açıldı memen göründü.

-Zor işler bu etek bluz filan. Hep sonradan çıktı bunlar. O konuya da gelicem. Ne gerek var eteğe filan. Bak bana oh mis gibi. Yok makyajmış, sabah hazırlanmak için erken kalkmakmış, alışverişe gidip kazandığın paradan fazlasını bir elbiseye yatırmakmış. Şu para işi sizi çok bozdu da bir türlü modern düşünmeyi başaramadınız hala. Asıl bizden çok sizin ihtiyacınız var Poliandri uygulamasına. Hem Polijini uygulaması yapıyorsunuz o zaman namus cinayeti çıkmıyor da Poliandri’de mi çıkacak ?
Sonuç olarak çok eşli insan evliliği söz konusu olan. Biz bunu daha ortada para yok pul yok uygulamışız.

- Yani uygarlık diyorsun ?

-Pek tabii. Hem sen neden birinin namusu olasın ki ? Namus senin namusun. Ya da toplum erkeğin birden çok kadına bakmasına fikir olarak onay verirken bir kadının birden çok erkeğe bakmasına onay vermiyor ki ?
Hani konu paraysa çok para kazanan kadınlar yapabilir , çok para kazanmayan kadınlar yapamaz derseniz anlarım.

-Maal. Sen şimdi kitabın bir tek senin yaşadığın kısmını biliyorsun ya ondan böyle rahat konuşuyorsun. Senden sonra çooooook şey oldu çok.

-Yooo bana kalırsa çooook şey olmuş gibi durmuyor. Biz daha ilerideymişiz Siz zaman geçtikçe daha da geriye gitmişsiniz. Hani ben hatırlamıyorum da bizden de geride kalmış zihniyetiniz. Galiba şu MÖ MS diye takvimde işaretlenen çağlar bir yerde tıkanmış sonra geriye çooook geriye doğru akmaya başlamış. Sizin erkekleriniz bizim erkeklerimizden daha ilkel olmuşlar.

-Böyle düşününce mantıklı geldi şimdi bak.

-Sadece erkekleriniz değil evlilikleriniz bile daha ilkelleşti.

-Anlamadım ?

-Şimdi monogamiye gelelim. İki kişi evleniyor değil mi ?

-Evet doğal olarak

-Doğal değil sen daha onu anlamadın doğal olmayarak demelisin.
İnsanın doğası çok eşli. Dur az konuyu kaynatma anlatacağımı unutturuyorsun ikide birde. İki kişi evlendi. Şimdi bu iki kişinin birden çalışması gerekiyor geçinmek için. Sabahtan akşama kadar çalışıyorlar.
Çocukları oluyor. Çocuklarını da yuva denilen yere gönderip tekrar çalışıyorlar. Gün kaç saat ?

-Yirmidört

-Burdan soru gelmez heyecanlanma hemen. On saat çalıştı, yedi saat uyudu, iki saat trafikte geçti, bir saat yemek yedi, bir iki saatte ev işi yaptı hani yetmez ya yıkandı paklandı alışveriş yaptı filan diyelim.

-Eeeee

-İyi ihtimalle eşlerin birbirine iki saat zamanı kalıyor günlük. Tabi bu çocuksuz bir çift için geçerli. Çocuk varsa o iki saatte kalmıyor zaten.
Şimdi tek eşli evlilikte gece yanyana uyuduğunuz için bu yaşam koşullarıyla modern bir evlilik yada evliliği de bir kenara bırakalım modern mi yaşıyorsunuz yoksa ilkel mi ?

-İlkelllll

-Bizden bile daha ilkel hem de. Anladın mı şimdi takvimin neden bir yerden sonra geriye dönüp daha da geriye gitmeye başlamış derken anlatmak istediğimi ?

-Peki neden insanın doğası çok eşli dedin ?

-Ne o ? Duymak rahatsız mı etti seni ? Parmağındaki nişan yüzüğüne bakacak olursak şimdiden korkmaya başlamışsın. Onu da anlatayım.
Siz dürüstlüğünüzü ve değerlerinizi de uyku zamanı rüyalarınızda yaşıyorsunuz sadece. Evlendiğinde yirmidört saat örneği gibi bir hayatın olacak. Sözüm ona kocan sana sen ona bağlılık yemini edeceksiniz. Peki hayatınıza soktuğunuz o tıttırı vıttırı öten, şıkır şıkır resim çeken, içeriden dışarıya bilgi sızdıran ve gönüllü olarak evinizde yaşayan teknolojik ajanlara karşı ne yapacaksınız ? Merve uyansana aslında birbirinizle hiç vakit geçiremediğiniz ve günden güne uzaklaştığınız bir hayatın içinde yaşamaya başlarken nasıl dürüst kalabileceksiniz birbirinize ? Gerçekleri görmelisin Merve uyan artık.

-Merve kızım Uyan artık. Merve geç kaldın Kalk kızım

-Anne ?

-Ah be Merve kolların buz kesmiş. Bari camı kapasaydın a güzel kızım

-Anne saat kaç ?

-Git yüzünü yıka da giyin çabuk geç kalacaksın. Kahvaltı sofrada haydi
Al bak resmini de çekip paylaştım biraz önce saat yedi onbeş.
Seni okula ışınlamanın yolu olmadığına göre acele et. Ah o da bir OLSA !


LODOS 17/11/2013
__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:39   #2
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Maal

Geçer not alır mıyım acaba ? Biraz tanıdık geldi sorular. Sanki hepsi doğru gibi hissediyorum da emin olamıyorum. Garip …

-Nesi garip geldi ki Mervecik ? Tüm gece boşuna mı çalıştık beraber ?
-Maal ? Sen !
-Tabii ben. Yoksa benden başka konuştuklarında mı var ?
-Ama ben seni rüyamda gördüğümü sanıyordum. Uyuyakalmışım masada. Kollarım buz gibi olmuştu sabah kalkınca.
-Sınavın nasıl geçti peki ?
-Sınavı boşver Maal. Sen burada mısın gerçekten ? Bütün o konuşmaları biz gerçekten yaptık mı ?

Maal ayağa kalkar ve odanın içinde gezinmeye başlar. Kitaplığının önünde duraklar. Parmağını kitapların ciltlerinde gezdirerek.

-Ne yazık ! Artık kitapların tozunu bile almaya üşeniyorsunuz. Eline alıp okumak bir yana dursun, arada sırada dışının tozunu alsan bari. Belki biri ilgini çeker de okumaya başlarsın. O zaman bu gerçek sahte ikilemine kendin cevap bulabilirdin.
-Son söylediklerin çok canımı sıktı. Gerçek aşka inanmıyor musun sen ?

Mert beni seviyor. Ben de onu çok seviyorum. Biz birbirimize karşı hep dürüst olacağız. Seveceğiz. Hem benim annemle babamda gerçek aşka inananlardan. Bizim kültürümüzde ‘bir yastıkta kocamak’ diye bir tabir var. Sen bunun nereden geldiğini biliyor musun ? Eskiden uzuun kocaman yastıklar varmış. Bizim tek kişilik yastıkların ikisini yanyana koy o kadar uzun. İnsanlar evlenince bu yastıklarda yatar, aynı yastığa baş koyar ve birlikte kocar yani yaşlanırlarmış. İnsanlar değil hayatlarını, kalplerini yastıklarını dahi ayırmazlarmış. Sen şimdi beni tanımadan, Mert’i tanımadan nasıl böyle acımasızca konuşabilirsin ki ?
-Mervecik buraya seninle kız kıza dedikodu yapmak ya da seninle Mert’in ilişkisini konuşmak için gelmedim. Ayrıca, elbette gerçek aşka inanıyorum.

Tamamen monogami karşıtı değilim. Sadece çok nadir monogam evliliğin mutlu devam ettiğini, insanın doğasında her zaman daha fazlasına sahip olma arzusu oldukça aslında en dürüstünün poligami olduğunu söylüyorum. Siz bunu gizli kapaklı dürüst olmayan yollardan yaparken biz aleni olarak yaşıyoruz. Örneğin endogami. Grup içi evlilik olarak biliyorsunuz ancak bununla sınırlı değil. Aynı sosyal grubun içinden eş seçme olarak gününüze gelse de sizin toplumunuzda swinger olarak bilinen ve yaşananın kabilemizde uygulaması budur. İki erkeğin iki kadınla evlenmesi ve birlikte yaşamaları veya sayının daha sonradan çoğaltılması.


-Swinger çiftler olduğu doğru. Ya da zamanla evliliklerini açık evlilik olarak yaşayan çiftler de var. Yalnız onların ilişkileri de duyguları da sağlam değil bana göre. İnsan sevdiğini kıskanır, sahiplenir, paylaşmaz. Mert’e değil bir kız dokunmak, yanına yaklaşsa sinirim tepeme çıkıyor. O anda tüm kontrolümü kaybediyorum işte. Elimde olsa o kızın gözünü oyar, dişlerini söker eline veririm.

-Ha ha ha. Biz ilkeliz ve siz modernsiniz değil mi canım? Bir şeyi düşünmek ve yapmak arasındaki duygularımı sana sonra anlatacağım. Yalnız ben burada insanların genelinden bahsediyorum. Ya da büyük çoğunluğunu ilgilendiren bir konuyu seninle irdeliyorum. Lütfen ikide birde Mert Mert diye kendinle özelleştirmesen de ana fikiri görmen daha kolay olsa ne dersin ?

-Peki peki sustum. Devam et lütfen. Anlamaya çalışacağım.
-Söz mü ?
-Söz
-Mervecik sen sadece kendi çevrende olup biteni görüyorsun. Arkadaşlarının sana anlattığı uydurma mutluluk hikayelerini dinliyorsun.

Etrafında hanım hanımcık oturan kadınları, sapına kadar erkek beyefendi dediğin adamların iç seslerini duysan, dört duvar arasında birbirleriyle olan konuşmalarını dinlesen çevrende iki aydır müzmin baş ağrısı çeken kaç kadın olduğuna ve sevgilileriyle sevişmekten yorgun adamların kaç bahaneyi nasıl ardı ardına sıraladıklarına şahit olur, dürüstlük ve sevgi derken neyi kastettiğimi daha iyi anlardın. Aslında ilk günah tüm kitaplarda yazıyor. Bu işin de hikayesi ilk günaha kadar uzanıyor. Yasak olan çekici. Yasak olmasa hem birbirlerini kandırmayacaklar, hem de gayet dinamik, birbirlerine daha ilgili bir ilişkileri olacak.
-Yok inanmam. Benim çevremdekiler olamaz.

-Herkes aynı şeyi söylüyor zaten. Hiçbirinizin çevresi olamaz değil mi ? Bunlar zaten Dünya’da değil Uzay’da yaşıyorlar. Söyle bakalım Aysel ile Harun ne kadardır evliler?

-Dört yıldır. Onlar mükemmel çift.
-Aysel çok seviyor di mi ? Deli gibi aşık. Harun da çok aşık Aysel’e. Yakında da çocuk sahibi olmak için plan yapıyorlar. Aysel de işinde yeni terfi aldı. Harun da evinden işine , işinden evine giden düzenli, düzgün, Aysel’i kırmayan üzmeyen beyefendi bir adam doğru muyum?

-Pek tabii ki. Bir kere dahi kavga ettiklerini duymadım. Aysel her zaman Harun’un ne kadar anlayışlı, sevgi dolu ve kibar bir adam olduğunu anlatır. Harun da Mert’e Aysel’le ne kadar mutlu olduğunu. Terfi etmesinden de gurur duyduğunu ve çocuk sahibi olmak için ne kadar heyecanlı olduğunu…

-Fırtına öncesi sessizlik ; Sessizliğin çığlıkları ; Patlamaya hazır bomba ; Halının altına süpürmek ; Külün hemen altında ateş var…. Bir ilişkide her iki taraf da sessiz ve kabullenici bir tavır sergilemeye başladığı an o ilişki bitmiştir. Çünkü karşı taraftan ümidini yitirmiştir. Kadınların anlayış olarak görmeye başladığı şey aslında vazgeçiştir. Zevkler sığdır ancak dertler derin. Erkekler de derin dertlerin çözümü için mücadele etmekten vazgeçtiğinde sığ zevklerle kırılan gururlarını ve hormonlarını yatıştırmaya çalışıyorlar.Tamam cinsiyet ayrımı yapmayacağım. Kadınlar da yapıyorlar.

-Neeeeeeeee Aysel Harun’u aldatıyor mu yaniiiiiiiiiiii ?
-Bak gördün mü ? Harun’un Aysel’i aldatıp aldatmaması senin bile umrunda değil. Seni şaşırtan Aysel’in Harun’u aldatıp aldatmadığı. İşte bu yüzden polijini evlilikler gününüzde hala kabul görebilirken, poliandri uygulama alanı bulamıyor. En yakınında olanlar dahi yeri geliyor ve cinsiyet ayrımı yapabiliyor. Bence aldatıyor. Aysel Harun’u ilgisiz ve sevgisiz üstüne bir de cinsellikten uzak bırakarak sence yeterince ihanet etmiş sayılmaz mı ? Fiili olarak aldatmasa da onu yoksun bıraktıklarıyla başka bir kadına yönlendirmiş olmuyor mu zaten ? Mesaj çok açık : Başım ağrıyor .
-Monogami yerine Poligami olunca bu sorunlar olmayacak mı ? Kadın ya da erkek ilgisiz, sevgisiz ve cinsel olarak isteksiz ise tek eşli yada çok eşli olması durumu nasıl değiştirebilir ? Çok eşlilik ne olursa olsun bana ters ve sevimsiz geliyor.

-Bir yarış düşün Mervecik. Koşan tek kişi var. Eninde sonunda kazanacak olan kişi belli. Ortalıkta rakip yok. Evlilik gerçekleşmiş. Her iki taraf da bir diğerini halkasının içine almış. Biri diğerini ilgili, sevgili ve cinsel olarak mutlu kılmak için sence ne kadar istikrarlı olur ? Hatırla Mert’e bir kız yaklaşsa gözünü oyup, dişlerini söküp eline vermek isteyebiliyorsun. Ancak yıllar içinde karşındakini ilgisiz bırakıp, elindekini çantada keklik olarak görüp, göz görmeyince gönül katlanır, erkektir olur arada gibi gibi sözleri sarfedecek yada gurur yapıp bu iş burada biter ikilemini yaşayıp aslında suça ortak olduğunu red edeceksin.
-Mert yapmaz. Ben onu hep seveceğim. İlgileneceğim. Cinsel olarak da biz mutlu bir çiftiz. Ama konumuz Mert ile ben değiliz. Geneli konuşuyoruz.

-Aferin. Öğrenmeye başlıyorsun .
-O zaman hemcinslerim bu kadar haksızlık yapıyor ve katledilen duygulara ortak oluyorsa içimden bir ses polijini tarzı evlenmeleri makul görebilir. Yine de çoğul evlenmeler ve poliandri bana aykırı geliyor.
-Aykırı geliyor ama adı evlilik olmasa da bunu yaşıyorsunuz. Toplumunuzda hem polijini, hem poliandri hem grup içi evlilik uygulamaları var. Sadece adı evlilik değil. Her şey gizli kapaklı oluyor, bitiyor ve yaşamaya devam ediyorsunuz. Hem hemcinslerine bu kadar da haksızlık etme. Dünya’da erkeklerin ortalama boşalma süresi İngiltere 7.6 dakika , ABD 7 dakika, İspanya 5.8 dakika, Hollanda 5.1 dakika , Türkiye 3.7 dakika
- O ne be ? Kadın havaya girene kadar olay bitiyor desene. Dur bir bakiyim. Ben bu durumda en az 4 erkek isterim.
-O kadar da emin olma ! Aysel’in iki aydır başı ağrıyor.
-Ne yani evde başka karıları da olsa Harun’un Aysel’in başı ağrımayacak mı?

-Emin ol ağrımaz. Çünkü yemeyenin malını yerler. Ha Aysel Harun’u dışarıya itmiş. Bu işi dışarıda yapıyor. Ha evde başka bir karısı var onunla yatıyor. Ya da kadın östrojen östrojen yankılanıyor hop adamın kurşunu zamansız patladı. Erkeğin ya da kadının o rekabet duygusu ile diğerine neler yapabileceğini hayal edebiliyor musun ?

-Yine de olmaz bu iş Maal. Toplum yaşantımıza ters. Namus anlayışımıza ters. Değerlerimize ters. Ters oğlu ters işte .
-Değerlerin en doğrusu doğru dürüst insan olmak değil mi ? Sevip, sayıp, sadık kalacağınıza yemin ediyor ardından da en kolay yoldan kendi poligaminizi kuruyorsunuz. Hangisi daha dürüst geliyor sana ?
-Maal boğazım kurudu. Su içmeliyim. Başım dönüyor. Çok başım dönüyor.

Maal’ın yüzü Merve’nin gözlerinde su dalgası halini alır. Kitaplığın kahverengi boyası ile Maal’in teninin rengi birbirine karışırken perde perde yankılanan cümlesi Merve’nin beynine kazınmıştır.

-Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır Mervecik. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.


LODOS 17/11/2013
__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:40   #3
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Görev

Bir kere de üstümü örtsen ölür müsün ? Yine buz gibi uyumuşum. Ayıp yahu ayıp. Hadi yatağına yat demiyorsun. Ben gidiyorum hoşça kal demiyorsun. Ben seninle iki saat sohbet ediyorum. Konuşup konuşup aklımı karıştırıyorsun. Şikayet etmiyorum.
-Duyuyor musun Maal ? Duyuyor musun ? Bir daha üstümü örtmeden gidersen eğer !
-Merveeeeeeee kiminle konuşuyorsun ?
-Ders çalıştım anne onu tekrarlıyorum. Sesli okuyunca daha iyi aklımda kalıyor.
Aklımı allak bullak yaptın Maal. Allak bullak. Ne görevi sayıkladın giderken ? Hadi sınav vardı yardıma geldin anladım. Ertesi gün gelip tüm o fikirleri konuşup konuşup nereye kaçtın ki şimdi ? Aşk olsun sana Maal . Duyuyor musun aşk olsun !!!

Merve çağırmakla gelmeyeceğini bildiği halde odada bir süre oturur. Evden çıkmak istemez. Aklından Maal’in son cümlelerini bir türlü atamamanın merakı içinde sayıklayıp durur.

-Maal, ah Maal. Ne demeye çalışıyorsun ? N’olur duy sesimi. Böyle beni yarım yamalak ortada bırakma. Yoksa Mert hakkında bir şey mi diyecekti ? Yoksa Aysel ile Harun’u bildiği gibi Mert ile ilgili bir mesaj mı vermeye çalışıyordu bana ? Bana bugün haram oldu işte. Gelip gelmeyeceği bir yana dursun daha var mı yok mu bilmediğim bir kızı neden bu kadar kafaya takıyorum ki ? Deli saçması işte ! Düpedüz deli saçması…

-Merve kahvaltı etmeden mi gidiyorsun kızım ? Merveeee
-Anne hiç havamda değilim. Kahvaltı edecek halim yok. Otobüsü de kaçırdım. Mecbur yürüyeceğim artık.
-Tamam kuzum. Yürümek iyidir. Yürü yürü açılırsın biraz hava almış olursun hem de.
Merve yıllardır oturduğunu evin merdivenlerinden sanki ilk defa iniyordu. Aklında taşıdığı düşüncelerin ağırlığı beyninin sarmalında yuvarlanmadan biran önce akşam olsun ve Maal ile tekrar sohbet etsin istiyordu. Sanki Maal her cümlesinde beyninin sepetine tek tek yumurtaları eliyle dizmiş ve ani bir hareketiyle hepsi birer birer yuvarlanacak ve beynine akacaklardı. Maal gelecek misin bu akşam ? diye mırıldanırken sırtına değen el ile irkildi.
-Sevgilim ? Ne o ? Bembeyaz olmuşsun
-Mert ! Sen de nereden çıktın ?
-Aşkım. Dün gece mesaj attım ya unuttun mu ? Sabah beraber okula yürürüz tamam dedin. Yukarı çıkacaktım, baktım kapıdan çıktın yürüyorsun.
-Unutmuşum canım. Sabah uyuyakaldım. Aceleyle hazırlandım zaten.
-İyi yakaladım seni yoksa Mert ağaç olacaktı demek kapıda
-Şu mesaj işi kötü oluyor işte. Sen bir şey yazıyorsun ben OK yazıyorum. Yarı uyur yarı uyanık. Anlamış mıyım anlamamış mıyım belli değil. İleti geliyor dıt dıt telefon ötüyor. Uyur uykunu bölüyor . Whats updan resim atıyorsun görmüyorum haydiiii Merve niye görmedin yolladım ya baksaydın. Bir bakmıyorsun telefonuna . Artık ilgilenmiyorsun benimle. Önceden olsa ışık hızıyla yanıtlarmışım da artık iki dakka sonra bakıyormuşum da o iki dakkada neden gecikmişim de falan filan fişmekan. Elim , kolum , bacağım , kulağım gibi bir organım sanki. Buyrunnn bu da benim yaşam ünitem işte… Harici organım ama biz hep bir aradayız hani harici dediğime bakma en dahilisi aslında. Bazen görünmez kablolarıyla beni kuşatmış bu organların hepsini dişlerimle ısıra ısıra söküp vücudumdan atmak istiyorum.
-Hayatım sen iyi misin ? Sabah sabah bu ne hiddet bu celal ?
-Saydım 3 dakika içinde Sevgilim, Aşkım, Hayatım hepsini birden kullandın. Ne o Mert bir kabahat mi işledin ? Ne o ? Yoksa benden sakladığın bir şeyler mi var ? Sessiz sakin durup içine mi atıyorsun ? Söyle ! Yoksa fırtına öncesi sessizlik mi bu duruşun ?
-Merve sen iyi değilsin. Birşeyi içime filan attığım yok. İyiyim, mutluyum, nişanlımla okula yürüyorum. Yok bir yaramazlık. Sen sabah sabah ne oldu da böyle saldırıyorsun ki bana ? Ne yaptım şimdi ben anlamadım hiç.
-Tabi önce aşkım, sevgilim de baktın bir arıza çıkacak Merve, nişanlım diye kıvırt. Anladın yutmadığımı. Bak hemen sosyal statümüzle konuşmaya başladın. Evlenince de karım diyeceksin olucak bitecek di mi Mert ? Sevgilim filan demeyeceksin bana. Sevgililer günü hediyesi filan da almazsın. Niye alasın ki biz artık karı koca olduk. Gavur icadı hem onlar. Millet para harcasın diye kurulan para tuzakları di mi ? Yapsınlar bir karı-koca günü onu da alırız dersin sonra bir iki sene sonra yıldönümümüz bile hatırlamazsın .
-Mervecim. Ben bugün ağzımla kuş tutsam fayda etmeyecek. Satır aralarımı okumaya çalışmaktan manşetteki kocaman yazıyı göremiyorsun. Az bir soluklan . Kafanı kaldır da manşete bak.
-Manşet ne ?
-Seni Seviyorum geveze şey. Gel buraya. Sen uykunu almamışsın belli. Bıdır da bıdır , bıdır da bıdır. Ha anladımmmm. Ben elini tutamadım ki fırtınan yüzünden. Sen de sıcaklığımı hissedemedin ondan . Gel buraya benim uykusunu alamayınca tersinden kalkan sevgilim. Gel. Kafeteryada bir kahve iç, bir de poğçanı yedin mi bişeyciğin kalmayacak. Hoş sabah beri beynimin etini yedin doymuşsundur ama olsun.
-Deli şey . Mıncıklama beni insanların içinde.

-Otur canım sen. Ben kahvelerle poğçaları alıp geliyorum. Kim deli kim akıllı konuşuruz şimdi.

-Mertcim. Konuşmasak n’ooooluuuurrrr .
-Tamam canım iç kahveni.
-Cidden uykusuzum. Kabus gibi rüyalar görüyorum. Sınav iyi mi geçti kötü mü onu bile hatırlamıyorum. Kafam allak bullak.
-Verirsin sennnn. Yaparsın merak etme.
-Bakalım göreceğiz. Bugün açıklanıyor sonuçları. Çok gerginim. Tek ders yüzünden mezun olamazsam ya ? Resmen kaşınıyorum.
-Yavaş kızım yavaş. Millet duyacak. Kaşınıyorum maşınıyorum hoppalaaaa
-Hadi kalk derse gidelim.
-Hadi hadi

-Bugün bitmek bilmeyecek bana , bitmeyecek işte. Yine aynı hoca, aynı amfi

Beyaz gömleği, petrol yeşili diz altında dar eteği ile Tülay Hoca derse girer.

-Günaydın arkadaşlar. Sınav sonuçlarınızı ders çıkışı panoda bulabilirsiniz.
Bugün yeni konumuza geçiş yapıyoruz. Mısır Uygarlığı

Tülay Hoca’nın sesi gittikçe silikleşirken Merve kulaklarında sadece Maal’in sözlerinin yankısını duymaktadır.

-Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır Mervecik. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.

Ses kendini tekrarlamaktan bir türlü vazgeçmez.

-Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır Mervecik. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.

Merve şakaklarına parmak uçlarıyla bastırıp kulaklarında yankılanan sesten kurtulmaya çalışsa da fayda etmez. Ses gittikçe hızlanan bir ritim içerisinde tekrarlanarak gürleşmeye ve onu rahatsız etmeye başlar. Pencerenin dışında Maal’in silüetini görür. Oturduğu yerden hızla kalkıp GELDİN! diye bağırarak kapıdan dışarıya koşar adımlarla çıkar. Sesin yankısı saçlarından dalga dalga koridorun parlak granit taşlarına dökülmektedir. Dış kapıya doğru nefesi kesilircesine koşar ve kapıyı itip bahçeye çıkar. Maal’ in sesi kulaklarından kesilmiştir. Pencerenin önünde kimseyi bulamaz. Bahçedeki boş banka doğru yürür. Oturur.

-Çok emindim geldiğine. Gördüm seni. Duydum seni. Sesin kulaklarımda perde perde uğuldadı. Yankılandı. Duydum. Duydum.


Soluk alıp verişi düzene girene kadar Merve bankta bekler. Kendini kendine ispatlarca tekrarlar. Gördüm seni. Gördüm. Duydum sesini.

-Sınıfa dönmek istemiyorum. Eve gidip uyumalıyım. Başım çatlıyor. Kulaklarım sanki saatlerce barda içip içip müzik dinlemiş gibi uğulduyor.

Merve fakültenin bahçesinden çıkıp eve yürümeye başlar. Yürümekten çok ayaklarını ve bedenini sürükler sanki. Kapının önüne geldiğinde kapının ferforjesinden iterek içeriye girer ve ikinci kata çıkar. Kapıda takılı olan süs çiçekleri ters çevrilmiştir.

-‘’ Annem evde yok. Anahtar da saksının içinde. Bir gün şifremizi bir hırsız çözecek ve girip evde ne var ne yok götürecek.’’ diye mırıldanarak kapıyı açar ve içeri girer.
Odasına yürür.
Kapıyı içerden kendisine açan Maal’i görünce bütün uykusu kaçar.
GELDİN ! diyerek boynuna sarılır .
GELDİN ! Seni gördüğümü biliyordum. Duydum seni . Duydum. Ama neden kaçtın benden ?
-Bu son gelişim Mervecik. Akşamı beklerdim ancak o kadar vaktimiz olmayacak. Seninle okulda konuşamayacağımız için seni eve getirmeye çalışıyordum sadece.
-Neden son gelişin ? Neden Maal ?
-Bunu sana söyleyemem. Sana görevini söylemeden gitmek istemedim.
-Başım çatlıyor, hasta gibi hissediyorum. Aklımdaki sözlerini çıkartamıyorum. Sabah deli saçması dediğim için özür dilerim. Çok kızdım sana ondan öyle söyledim.
-Kızdın. Haklıydın. Bir ömürde öğrenemeyeceklerini iki günde duymanın şokunu yaşıyordun sadece.
-Haklı mıydım ?
-Evet. Sen özel bir kızsın Mervecik. Sen eğer başarabilirsen sadece kendin için değil diğerleri için de başarmış olacaksın.
-Bilmece gibi konuşma lütfen. Anlayamıyorum. Yardım et anlamama.
-Bana gerçek aşka inanıp inanmadığımı sormuştun. Evet inanıyorum. Hem de sadece senin değil. Aşık olan. Birbirine bağlılık ve sevgi yemini eden ve senin zamanında yaşayan tüm kadınların ve erkeklerin aşkına inanıyorum.
-O zaman neden poligami konusunda aklımı bu kadar karıştırdın ki ? Sabah sabah Mert’e yapmadığımı bırakmadım.
-Eğer bilmeseydin, senin de, eninde yada sonunda aşkını atacağın kuyunun kapağını kapatmam mümkün değildi de ondan.
-Nasıl başaracağım Maal ? Görevim nedir ?
-Görevinin tek bir anafikri var. Sevmekten vazgeçmeyeceksin. Etrafında her kim varsa onlarla düşüncelerini paylaşıp, öğretmekten vazgeçmeyeceksin.
Aşık olup evlenene kadar karşısındaki Dünya’nın tek insanı olarak gören ve O’nsuz yaşayamacağını düşünen milyonlardan sadece birisin. Oysa aşk içindeki üç harf kadar kısa değildir. Ömür boyu sürebilmesi ve mutlu olması da üç harften daha uzun kelimelerin oluşturduğu cümlelerle anlatabileceğim bir hikayedir. Hikayenin nasıl devam etmesini istediğine kendin karar vereceksin. Aşk bir çiçek gibidir. Su’yu ilgidir. İlgilenmezsen solar,cılızlaşır. Aşk madendeki altın gibidir. Yıllar geçtikçe dıştan baktığında kömür karasıdır. Dışındakini kazımadan elindekinin altın olduğunu farkettirmez sana. Kazımalısın. Aşk siyah inci gibidir. Bazen yıllarca sağlam ve güzel kalmasını istiyorsan istridyenin içinde olgunlaşması için bırakman gerekir. Aşkın ruhu iki kişi değildir. İçinden kendi ruhunu çıkartıp onun ruhuna harman etmeden yanamazsın. Aşk kedi gibidir. Sen sevdikçe daha çok sana sırnaşır. Yumuşak davranmanı ister. Aşk çoğalır. Senin bedeninde onun bedeni can bulur ve aşkın gözleri bakar gözlerine artık sonsuzlaşır.

Merve çalan telefonunu açmak için elini cebine atar. Arayan Mert’tir .
-Merve nerdesin canım ?
-Evdeyim Mert . Kötü hissettim. Eve geldim.
-Sabahtan belliydi halin. Uyu dinlen.

Merve odada bir yandan yürüyüp bir yandan konuşmaya devam eder.

-Aşkım biraz uyumalıyım. Kalkınca ararım seni. Olur mu ?
-Tamam sorun değil. Bu arada sınav sonuçları panoya asıldı.
-Tamamen unuttum onu o kadar yorgunum ki. Lütfen iyi bir haber ver lütfen Mert .
-Merve inanmayacaksın ama yüz almışsın.
-Okula geliyorum Mert. Sakın bir yere ayrılma kendi gözlerimle görmeliyim. Uyumam mümkün değil.

Merve sevinç çığlıkları atarak yerinde zıplamaya başlar. Elinden düşen telefonu bile farketmeden sarılmak için Maal’e döner. Maal’i odada artık göremez. Orada olmasa da duyduğunu bilerek seslenir .


-TEŞEKKÜR EDERİM MAAL. TEŞEKKÜR EDERİİİİİM.


LODOS 18/11/2013
__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:42   #4
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Belki de akvaryumdaki balıklarız

Tüm öğretilerin yada inançların kaynağı toplum değil mi ? Bir adaya düştüğünüzde yanınıza alacağınız 3 şey ne olurdu sorusu ile dolu anketlerin yapıldığı çocukluk zamanlarımı hatırlarım. Bazen sıradan bir deftere, bazen de soruları hazırlanıp matbu olarak basılmış özel bir defter elden ele dolaşırdı. Çoğu zaman hoşlandığın birine direk soramadığın soruları birden fazla insana sunarak aradan gizli cevaplara ulaşılmaya çalışılarak çöpçatanlığın zemini hazırlanırdı o vakitlerde.
O zaman değer yargılarımız bu kadar kuvvetli değildi. İnsanların düşüncelerini umursamazdık. Bağıra çağıra sokakta şarkılar söyler , oyunlar oynardık . O zaman ,işte asıl o zaman akvaryumdaki balıklardık
Ancak akvaryumdaki balıklar olduğumuzun farkında değildik o dönemlerde. Kimse ciddiye almıyordu ki hali hazırda yaptıklarımızı.

Çocuk işte , genç işte diye görmezden gelinirdi tüm kabahatler, yanlışlar ve hatta hatta günahlar . Zira o zaman günahları pek takmazdık. Yanlışları bile bile yapardık. Yanlış yaparken hoşumuza giderdi asilik duygusu. Sonra büyük evlerde yaşayan , büyük insanlar olduk . Evler büyüdükçe yaşadığımız hayatlar küçüldü bize hiç ama hiç fark ettirmeden.

Her yeni gün , eski bir ölenin adını duyuyorum. Eskimiş hayatı, yaşayıp yaşlatılmadan bitip gitmiş. Ne koymuş göğsünün içine ? Cenaze arabası geçti yanımdan yol istedi. Adam elini uzatmış camdan . Niye acele ediyorsun ki ? O ‘ nun artık hiçbir şeye acelesi yok ki !!! Belki biraz daha arabada gezmek istiyor bile olabilir.

Bazen çok ciddiye alıyoruz hayatı. Sonsuza değin yaşayacakmışçasına deli bir hırsla karşılanıyor her gün. Çok ciddiye alıyoruz hayatı sanki kalbi kırılan olmak bizde nasıl bir dejenerasyona sebebiyet verecek ise artık ? Yada kimin umurunda olacaksa ? Çok ciddiye alıyoruz başkalarının bizim hakkımızda düşüneceklerini de öyle ki kelimeleri bile kırpa kırpa , kuşa çeviriyoruz dudaktan dökmeye de yok mecalimiz .
Şimdi her birimizi alıp ıssız bir adaya atsalar. Tek gayemiz hayatta kalmak olacak da farkında değiliz !

Şimdi bu yaşadığımız akvaryumun suyunu bir gün biri boşaltsa kalıverecek bedenlerimiz üst üste yığılı vaziyette kim öle kim kala !
Yaşadığımız hayat ise aslında akvaryumdan başımızı çıkartıp , soluksuz bırakan dakikalara eşit .

Ondandır hayat kısa dedikleri .
Yaşadığımız hayat ise aslında akvaryumdan başımızı çıkartıp , soluksuz bırakan dakikalara eşit .

__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:43   #5
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart çatlak kediler

-Güneş gözümü kamaştırıyor.Sakın yaklaşayım deme ! Şu çatının kenarını zor hizaladım zaten.

- Sana meraklı değilim kartoloş. Siyah tüylerim Güneş'i daha çok çekiyor diye kıskandığını fark etmiyormuyum sanıyorsun ? Sarısın sen sarı. Ne yaparsan yap, benim kadar ısınamayacaksın işte .

- Halt etmişsin. Güneş'ten aldım rengimi ben kara marsık.
- Mırlayım da boşa gitmesin bari. Sarışının adı, esmerin tadı var bir kere.

- O esmer dedikleri sen değilsin . Sen düpedüz zencisin zenci.
- İnsanlar Ay'a çıktı. Sen hala kölelik zamanlarından kalma sokak jargonuyla konuşuyorsun. Hem ona zenci değil siyahi derler, afro-amerikalı derler, çikolata derler ne bileyim, zenci demezler de ne derlerse derler. İşediğin gazete kağıtlarının üzerine azıcık baksaydın devlet başkanı bile dediklerini görebilirdin.

- Aaaaay ne doluymuşsun sen bu zenci lafına meğer.Ha haytttt. Ne derlerse desinler cicimmm. Gazetede zenci resmi de olsa farketmez işerim gider.

- Zenciler kovalasın seni gece rüyanda da gör gününü Sarı Yelloz.
- Kovalasın kovalasın. Bir fincan da süt ısıtıp ,getirsinler de cıkır cıkır içeyim.
- Sütlerinde boğul e mi ? Başka da bişey demiyorum sana. Çevir başını devam et güneş banyona bakayım sen.
- Yaklaşma bak. Patiyi taktım mı yakana görürsün gününü. Bank'ın arası boş kalacak. Ben sağdayım , sen solda .
- Tamam be anladık. Sağ bank yellozu.

- Hem sol bank oturucusu hem zenci olmaktan iyidir. Sen o bankın hep sol köşesini kollayacaksın. Çünkü insanlar aramıza oturunca sağ ellerinin tarafında ben olacağım ve beni sevecekler. Kimse de hem kara marsız, hem cılız bir de üstüne üstlük terslerine gelen sol ellerini kullanarak seni sevmeye yeltenmeyecekler.

-Ya oturan solaksa ? Ne o ? Onu da mı bilmiyorsun. Cahilsin işte cahil.
- Sus biri geliyor .Görürüz şimdi solak mı değil mi ?

- Anammm şunlara bak. Bir de sipariş etmişim gibi açmışlar bana ortalarını. Ne bağrışıyorsunuz öyle klinik vakalar sizi. Kimse sizi sevmedi mi ? Oturmadı mı buraya ? Tırstılar mı iki çatlak kediden ?
Durun sırnaşmayın bir sigara yakıcam doktor hanım iyi güldürdü zaten siz de üstüne tam terapi oldunuz hani çıkar çıkmaz.

Odada başkalarının görmediği kişi yada varlıklar görüyor, insan sesleri duyuyor muymuşum ? Yok canım. Daha o kadar olmadım.
Ama şimdi sizi kucaklayıp götürsem bunlar kapıda birbirine girmişler. Var bir dertleri bir konuşsan desem kesin yatırırlar içeriye.
Ya şu yeşil gözlerin güzelliğine bakar mısın bir nasıl da parlıyor siyah tüylerin yaldır yaldır. Akıllı kedisin akıllı. Hem güneşlenip hem temizlenmişsin belli gel gel sevim seni.

- Şşşt sarı yelloz . Kadının sigara yakıp sol elinin boşta kalacağını hesap etmemiştin di miiii ? Ne güzel siyah kadife pantolon da giymiş. Hiç tüyüm bulaştı diye dert de etmez. Oh bacaklarına şöyle hamur yoğurma masajı yapayım da alsın kucağına beni sen de çatla.
- Kara marsık . Çıkma kucağına. Çantası var kucağında. Isırma çantanın sapını Heyy kime diyorum.

- Gel sarı sarman gel gir bakim kolumun altına oooh . Ne güzel be.
Sağımda sarı sarman , kucağımda arap. Doğru söyleyin ! Bordrolu çalışanı mısınız hastanenin yoksa part time mı geliyorsunuz buraya ?
Yok sizden ala terapi olmaz hani. Başım ağrıyordu yeminle onu bile unuttum kavganızı izlerken. Aaaa Sarman dur be .

- İn dedim uslu uslu kadının kucağından dinlemedin. Fikoykkkk.
Nasıl dişlerimin tadını sevdin mi boğazında ? İn aşağı.Dalarım böyle.
- Eeeeh. Heşitttt Sen ne ısırıyorsun bakim arkadaşını utanmaz seni. Hadi sevdim dokundum sana dettt. Terapide kavga çıkaranı şutlarlar banktan aşağı Hadi bakim. Gel arapcım gel. Boynunu da sevim.

Sahi ya bunlar kesin klinik vaka. Çatlak kediler. Sizinle de konuşsun mu doktor hanım ? Bakarsınız anlaşma yolunu anlatır size. Olmaz böyle birbirinizi ısırıp tırmalayarak uzlaşamazsınız ki . İyi olur aslında çok iyi olur. Haksızlık değil mi ? Sen kapısındaki bankta otur sabahtan akşama. Girip çıkan doktor , müstahdem, stajer öğrenci kimse görmesin seni sormasınlar haliniz nicedir diye . Altı üstü iki ilaç yutturuvericeksiniz . Patilex her sabah sütten sonra , Ketidal akşam uyumadan önce. Hay allam ya . Hadi güzeller ben kaçar. Kavga etmeyin.

Doktor Berrin sırtını koltuğa yaslar. Gözlerini ovuşturup kahvesinden bir yudum alır. Stajer öğrencileri de bir önceki hastasından sonra çıkmıştır. Masasında başka pembe-sarı hasta kartı da kalmamıştır.

- Hasan Bey bakar mısın ?
- Buyrun Berrin Hocam
- Başka bekleyen hastam var mı bir kontrol eder misin ?
- Yok Hocam. Kart yok da .
- Kart yok da ? Bitti yani ?
- Hocam kart yok da nasıl desem ?
- Hasan Bey geveleme diyeceğini de deyiver. Çok yoruldum.Çıkacağım.
- Berrin Hocam. Randevu kağıdını astığımız panoda elle eklenmiş iki yeni randevu görünüyor.
- Ver bakayım.

Hasta adı : Beyaz Altın
KC Kimlik no : Fakülte özel çalışanı
Şikayet : Kendini değersiz hissetme. Saldırganlık.

Hasta adı: Yağız Zümrüt
KC Kimlik no: Fakülte özel çalışanı
Şikayet: Bencillik. Duygularını gösterememe.

Not : Biz de randevu istiyoruz ancak kimse yardımcı olmuyor. Kendimiz odanıza gelemiyoruz. Lütfen çıkarken bizi kapıdaki bankta muayene eder misiniz ?
__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:45   #6
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Zili aşk çalacaktı

Değerliydi oysa, farkına varabilseydi eğer …

25 yaşındaydı Akın. Görenleri hayran bırakacak bir karizması vardı. Aklı başında, konuştuğu dinlemeye değen, boylu poslu, sportmen ve iş sahibi.

Niyazi Bey elindeki kahve fincanının içine bakarak anlatmaya başladı.
Oğlu’nun falına bakmak değildi niyeti etraflıca anlaşılmak istemekteydi.

Oğlumuz kızınızı üzmez. Kırmaz. O bizim tek evladımız. Hanımı olacak kişiye nasıl davranması gerektiğini de mutlu etmesini de bilir. Munistir sesi. Hoş sohbettir. Ekmeğini taştan çıkartır. Nasıl babalık etmesi gerektiğini kulaktan dolma değil, ailemizin içinde öğrenmiştir. Çocuklarını hayatının en kutsal varlığı sayar. Bir kamu kuruluşunda üniversiteyi bitirdiğinden bu yana çalışıyor. Müdürleri de sever, iş arkadaşları da. Okul zamanlarında dahi hiç haytalığını duymadık. Ceza alacak diye değil, bizi kırmaktan üzmekten çekindiğindendi disiplini. Anama babama yüzümü eğmeyeyim, okulumu bitirip onların emeklerini boşa çıkartmadığını göstermeliyim düşüncesinde olduğu içindi derslerine olan düşkünlüğü. Hem iş arkadaşları sever oğlumuzu hem mahallede soranlar anlatır size ne kadar saygılı bir insan olduğunu.

Yardımseverdir. Küçüğüne de büyüğüne de saygı duyması gerektiğini bilir. Küçükleri sadece sevmek değil saymak da gereklidir diye düşünür. Onları cankulağı ile dinlemeliyiz. Zira onlar bugün küçük ancak yarın büyüyecekler. Onlara bu yaşta sevgiden çok saygı göstermezsem ilerde onlardan nasıl saygı duyarım diye düşünür. Konuşurken dizlerine çöker ve gözlerinin içine bakarak konuşur onlarla, tepeden bakarak değil. Çok methettik oğlumuzu kusura bakmayınız lütfen başınızı ağrıttıysak ancak kızınıza talibiz diyecek kadar az buz bir iş değil bizim niyetimiz. Kızınızı hangi ele emanet edeceğinizi bilesiniz istiyoruz bundandır uzun uzadıya oğlumuzu anlatışımız .

Şehnaz’ın babası Ethem Bey söze almak istiyor ancak Niyazi Bey ile olan arkadaşlığına hürmeten lafını bölüp ona saygısızlık etmekten de bir o kadar imtina ediyordu. Göz göze geldiklerinde başını sallayarak ; Akın elimizde büyüdü sayılır. Size itimadımız sonsuz. Ayaklarınıza sağlık , geldiniz şeref verdiniz. Lakin Şehnaz eğitim için Avrupa’ ya gidecek bu sene. Kariyer yapmak istediğini biliyoruz. Biz de destekliyoruz bu fikrini. Bir kadın eş olmadan önce kendi ayakları üzerinde durabilen bir birey olmalıdır. Elbette zamanı gelince evlenecek. Ancak şu anda bu düşünce bizim için çok erken.

Niyazi Bey : ‘’ Elbette saygı duyarız. Kırmadınız davetsiz gelişimize ve buyur ettiniz. Kahvenizi içtik. Bize bu durumda müsaadenizi istemek düşüyor.’’ der ve gözüyle eşine ve oğluna kapıyı işaret eder. Kapıya doğru yürürken Akın ağlamamak için kendini sıkmaktan avuç içlerine tırnaklarını geçirmiş ve gözleri kızarmış bir halde yavaş yavaş yürür. Merdivenleri inerken evden çıktıklarından bu yana ağzını bıçak açmayan annesi Elif mırıldanarak ‘’ Oğlum üzülme ‘’ diye telkin etmeye çalışsada demir kapının kapanmasıyla birlikte ana babasının yanından koşarak uzaklaşır Akın. Elif Hanım Oğlum nereye diye seslenecek olur ancak Niyazi Bey kolundan tutar : Bırak Hanım gitsin . Gitsin diye derin bir iç çeker. Ben biliyordum bu cevabı alacağımızı ancak Akın’ı kırmak istemedim. Elif Hanım da biliyordur bilmesine ama yakıştıramıyordur oğluna kızlarını layık görmeyecek bir ailenin kapısına red edileceklerini bile bile gitmeyi. Biliyorum Bey. Ben de biliyorum. Biz onun anası babası her şeyiyiz. Nasıl diyebiliriz ki senin için Şehnaz’ı isteyemeyiz vermezler diye. Oğlum istesin kırk kapı dolaşırım ben onun için. Kırk kapı yüzüme kapansa kırkbirinciyi aşındırırım. Niyazi Bey’in koluna girer ve zar zor yürüdüğü topuklu ayakkabılarını sürüyerek yokuş aşağı inmeye çalışır.

Niyazi Bey gel şu köşedeki pastanede iki tabak tatlı yiyelim öyle gidelim eve. Kahve de acıydı zaten ! Midem ekşiyecek yoksa. Niyazi Bey güler . Gel hanım gel gidelim. Red edilişimizi mi kutlayacağız. Alemsin sen. Ama olsun. Ben zaten seni alem bir hatun olduğun için aldım. Gidelim yiyelim. Ağzımız tatlı olsun ki Akın eve gelince tatlı konuşalım. Elif Hanım gülerek daha bir sokulur koluna. Bulacak bey bulacak. Ona bizim gözlerimizle bakmaya layık bir kızı mutlaka bulacak. Ben inanıyorum. O yüzden üzülmüyorum. Sen de üzülme olur mu ? der ve yürümeye devam ederler.

Akın evlerinin yakınındaki kuruyemişçiden bir bira biraz da çerez alıp sahildeki meşhur kayalıklarının yolunu tutmuş çoktan. Artık ağladığını gizleyeceği kimse yok etrafta. Kırılan gururunu bir kutu bira ile telafi edemeyeceğini biliyor. Yapabileceğim ne var ki ? Nasıl razı edebilirdim ki ?

Ben bahane ürettiklerini bile bile o koltukta nasıl öyle sakin oturabildim ?

Beyninde binbir düşünce sirit atarken ailesini soktuğu durumu düşünüp daha çok üzülüyor. Birasından bir yudum alıyor.
Çerez de niye aldıysam ?
Çerez yiyecek hal mi var sanki bende ?
Hep benim yüzümden.
Benim yüzümden.
Yüzümden.

Akın annesi hamileyken geçirdiği ateşli bir hastalık yüzünden başında bir tümör ile Dünya’ya gelmişti. Tümör bebekliğinden bu yana geçirdiği 15 ameliyatla alınmış fakat yüzünde düzeltilemeyecek bazı izler bırakmıştı. Doktorların yaşamasını dahi mucize olarak gördüğü bir hastaydı.

Doktorlar yaşatmaya bakıyordu. Yaşasın. Nefes alsın. Yaradan can vermişti. Onlar da ellerinden gelen ne ise yapacaklar. Niyazi Bey ile Elif Hanım’a çocuklarının bir ameliyattan daha sağ salim çıktığını ve iyiye gittiğini söyleyebileceklerdi.

Akın alışıktı aslında red edilmeye. O’nun için şaşırtıcı olmamıştı Şehnaz’ın babasının bahaneleri. Hatta sonradan düşününce hak bile vermişti Ethem Bey’e. İlk kez hoşlandığı kız tarafından red edilirken hiç bu kadar nazik hitap edilmemişti. Çocuklar daha acımasız oluyor ondan mıdır ? Yoksa işin içinde aileler olmadığı için mi ? Ailesinin Prensesim diye sevdiği bir kıza kendini kurbağa gibi gören birinin yaklaşıp ‘’ Benimle çıkar mısın ? ‘’ teklifine. Aslaaaaa cevabını bu kadar kesin , net ve ukalaca duymaktan değil bundan daha kötülerine de ilerleyen yıllarda sıkça karşılaşacak olmasını bilemeyişindendi kendini her zaman hayır cevabına hazırlayamayışı.

İlkokul , Ortaokul , Lise , Üniversite derken duygularını açtığında yüzüne kapanmayan tek bir kapı dahi bulamamıştı. Üniversite yıllarında arkadaşlarının acımasızca yıprattığı aşk hikayelerine içi sızlıyor ama onlara ayak uydurabilmek için dinliyordu kız muhabbetlerini. Anlatacak tek bir hikayesi dahi olamayışına hayıflanıyordu. Okul çıkışında birkaç öğrenciye matematik dersi veriyor. Biriktirdiği parayla da haftasonları gönlünce geziyordu. Galata’da balık tutuyor.

Ortaköy’de nargilesini içip, Taksim’e yürüyor. Yürüyor , yürüyor bacakları ağrıyana ve bitap düşene kadar. Etrafındaki insan siluetlerinden sıyrılıncaya kadar yürüyor ve eve dönünce hiçbir şey düşünecek hali kalmayacak kadar yoruyordu kendini. Bir spor merkezine de kayıt olmuştu. Ağırlık çalışıp , yüzüyordu. Ne yaparsa yapsın zihnindeki red edilecek erkek imajını silemiyordu bir türlü. Hoş eskaza bir kız ona evet dese nasıl öpeceğini dahi bilmiyordu. Olamaz dedi. Olamaz . Hayır yapamam. Hayır. Ama sol sesi onu dürtüyor. Olmalı Akın. Yapmalısın sesi ile Olmaz sesinin kavgası arasında uyuyakaldı.

Pazar sabahı erkenden uyandı. Hep önünden geçtiği fakat cesaretini toplayıp çıkmaya yeltenmediği o yokuşu bugün çıkmaya kararlıydı. Değer yargılarının keskinliği beynini ince ince dilimliyordu her adımında. Yol düzleşinceye kadar ardından iten rüzgar mıydı onu o camekanın önüne sürükleyen yoksa artık birileri tarafından erkek hissettirilme ihtiyacı mı bilmiyordu işte. Kızdı ! Bugüne kadar onun değer yargılarına değer vermeyen tüm kadınlardan nefret etti. Ayrıca denemişti. Gerçekten kendi yüzüyle tanışamadıktan sonra başka bir resmin ardına saklanıp sanal arkadaşlar bulmayı, kendini tanıtıp sevdirmeyi sonrasında ise buluşup durumunu anlatmayı da denemişti. Bu çabaları da sonuç vermemişti. Özür’ lü olduğum için kaçıyorlar benden. İlk izlenim önemlidir. Bana bakınca bir ucube görüyorlar. Benimle bir çay içmek dahi istemiyorlar gözlüğümü çıkarınca. Nezaketinden karşımda oturanlar ise ikinci görüşmeye gelmeyi bırak telefonlarıma, mesajlarıma dahi cevap vermiyor. Denedim . Çok denedim. Artık parama geçer sözüm. Yüzüme dahi bakmayacak kadar bana değer vermeyen bir ordu dolusu kız var dışarıda. Onlarla hiçbir şey yaşayamadım. Ben de paramla yapacağım artık. Ben de erkeğim. Bana kendimi erkek hissettirecekler.

Kalabalığı yararak daldığı salonun ortasında ağzında sakızla masanın arkasında oturan kadınla göz göze geldi. Ağzından sadece Ne kadar ? cümlesi döküldü alelacele. Kadın duvardaki yazıyı işaret etti eliyle. Ne yapacağını nasıl yapacağını da bilmeden cebinden parayı çıkartıp masaya bıraktı. Kadın ‘’ Kimi istiyorsun ? ‘’ diye sordu. Akın seçemeyecek kadar heyecanlıydı.

Farketmez dedi. Salondakilerin hepsi birden gülüşmeye başladı. İçlerinden biri ben çıkarım Abla dedi gülerek. ‘’ Gel peşimden , odaları karıştırma 6 numaraya gireceksin ‘’ Biraz bekledi Akın salonun ortasında. İlk defa bu kadar çok yarı çıplak kadının arasında duruyordu.

Merdivenlere doğru yürüdü. Koşarca çıktı bir üst kata. 6 numara 6 numara Yanlış odaya girmemeliyim. Kapıyı bulup daldı içeriye. Üstünü bir çırpıda soyunup yatağa girdi. Kadının yanına uzanıp ilk defa birinin göğüslerine dokundu. Üzerine uzanıp öpmeye çalışınca yüzüne yedi tokadı. ‘’ Hey ben senin sevgilin değilim gerizekalı ‘’ Gör işini bas git ! ‘’ Haaa sen ilk defa geldin değil mi ? Dur ben sana işi yanlış öğreteyim de gör gününü’’ diye kıkırdarken üzerine çıktı kadın. Sen yapamayacaksın belli ben yapayım. Kucağında ilk defa bir kadın oturuyordu. İlk defa biri ona başta tokat atsa da sonrasında dokunmasına izin veriyordu. İlk defa karşısında sereserpe soyunmuş kokusunu duyduğu bir kadın vardı. Süresini bile kıyaslayamayacağı kadar tecrübesizdi ve daha fazla dayanamadı oynaşmalarına kadının. Tamam diyebildi. Tamam. Üstünü giyinip çıktı odadan. Şaşkın, mutlu ve ilk defa erkek hissederek.

Artık anlatabileceği bir hikayesi vardı. Bundan sonra daha çok hikayem olacak diye söz verdi kendine. Kendini bir halt zanneden kızlarla işim olmaz artık. Veririm parasını gider. Bana kadın mı yok ? Envayi çeşit hemde . İçi içine sığmıyordu. Hepsi benim işte . İstediğimi de seçebilirim. Kapının solundaki sarışını mı seçseydim acaba ? Şaşkınlıktan ne diyeceğimi de bilemedim ki. Kadın sordu akıllım niye farketmez dedim ki. Ah benim aptal kafam diye gülerek ve koşarak indi yokuştan.

Her hafta ziyaret ediyordu artık. Seçiyor. Beğeniyor. Alıyor ve gidiyor. Hem artık sadece kucağına da oturtmuyor gün geçtikçe ne yapacağını da bilir hale geliyordu. Bir gün seçtiği kadınlardan biri transseksüel çıktı. Odaya çıktığında kadını üzmemek için onunla da birlikte oldu. Ne de olsa ortada bir cinsel uzuv yoktu. Kadın olmuştu. Bu da kabul görebilirdi.
Akın yüzündeki deformasyonu ve özrünü kapatabilmek için seçtiği yolda neleri feda ettiğinin farkında değildi artık. Normal bir ilişki yaşama şansını günden güne öldürürken içindeki benliğini de öldürdüğünden habersizdi.

Bilseydi , ah bilseydi para ile satın aldığı mutluluğun ondan neleri götürdüğünü yine de dokunabilir miydi ?

Değerliydi oysa, farkına varabilseydi eğer …
Değerliydi Galata Köprü’sünden attığı her oltada bir gün bir denizkızının ona gülümseyebileceğini hayal ederken.
Değerliydi duygularını yozlaştırmadan eveli.

Değerliydi içinde taşıdığı kalp bir fahişenin dudaklarıyla buluşmadan
Küçük yaşta bacaklarını tren kazasında kaybeden Gerald Matroz ‘dan daha zor bir durumda mıydı ?

Değerliydi ona saygı duyan tüm insanların gözünde. Sözünü cankulağıyla dinleyen çocukların neşesinde.
Kendi cevheri yerine karşısına çıktığı her kıza özrü ile gelmeseydi bir şansı olabilirdi.

Önce kendine yakıştırmamış olsaydı eğer ben istenmeyen erkeğim, erkek bile değilim sıfatını görülürdü o elmasın ışıltısı.
Dik durabilseydi hayata, yenilmeseydi .
Onu red edenleri o red edebilseydi böylesine acınası bir bakış açısına sahip oldukları için kazanacaktı.
O zaman hayal ettiği ; Akın’dan olma, Şehnaz’dan doğma , Kardelen adında bir kızı olacaktı.

Baş harflerini evinin kapısına yazdırıp zili hep A.Ş.K. çalacaktı .

LODOS 14/11/2013
Özrü bakış açısında olanlara ithaf edilmiştir.
__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:46   #7
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Kardelen (Zili Aşk Çalacaktı 2.Bölüm)


Akın tenine sinen kadın kokusundan rahatsız oluyordu. Hiçbiri ilk zamanlardaki kadar mutlu etmiyordu onu. Kapıda çıktı mı, çıkmadı mı neden bu kadar uzun kaldı diye nöbette bekleyen çam yarmalarına bahşiş vermekten de , altında sakız çiğneyip , elma yiyerek yatan fahişelerin ‘’ Aaaa Hadi sıkıldım artık ‘’ sözlerinden de usanmıştı. Artık iyiden iyiye yüzünün dastarı da yırtılmıştı. Yapıştırıveriyordu cevabı. ‘’ Çok konuşma veririm bir vizite ücretini daha olur biter. Amma cilvesiz karısın. Kabahat sende.’’
O ilk zamanlardaki heyecanı da kalmamıştı. Kapıda bir saate yakın bekleyip, izliyor sonra iki tane birden gönder bana diye odasına çıkıyordu. Parasını harcayabileceği daha iyi bir yer aklına gelmediğinden maaşını da burada harcıyordu. Üniversite yıllarında başlayan alışkanlığına Şehnaz’a aşık olup bir işe girince ara vermiş ancak Şehnaz’ın ailesinin karşı çıkmasıyla yeniden ‘’ Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı.’’ misali ayakları onu kendini erkek hissettiği tek adrese sürüklemişti.
Ara sıra Şehnaz’ı hayal ediyordu birlikte olduğu kadınlarla. Onun yüzünü gözünün önüne getirmeye çalışıyordu. Zaman zaman başarıyordu da. Ama çoğu zaman onun masum güzelliği kapının eşiğini aşıp zihninde parlayamadan uzaklaşıyordu sessizce. Bunu hayal etmek bile kızdırıyordu onu ve hırpaladığı fahişeler için dayak yemişliği dahi olmuştu.
Ah Şehnaz ! Ah Dünyalar Güzeli Şehnaz Bir defa konuşsaydın benimle ölür müydün ? Bir defacık ellerine dokunabilseydim. Hangisini senin gibi sevebilirim ki ? Hangisinde senin o çiçek kokunu duyabilirim ? Bana bir kere gülseydin canımı vermez miydim senin için ? Yoluna saçlarına taktığın o papatyaları sermez miydim ? Sen hanımım olsan başka papatya ister miydim ? Senin sarı saçlarına dokunmaya kıyamazken ben seni bir ömür baştacım edip papatyam diye sevmez miydim ? Neden bana bir şans vermedin ? Keşke beni red eden diğer kızlar gibi sende aşağılasaydın, kırsaydın kalbimi. Üzseydin beni de keşke unutabilseydim seni.
Haftasonu programı belliydi. Önce sevişilecek , sonra sarhoş olunacak, sonra eve gidip duş alıp sızılacak. Hafta içi işten başımı kaldıramıyorum zaten. Bir haftasonum var onu da doya doya yaşayacağım.
Anaconda’nın doyumsuzluğu misali olmuştu Akın için artık hayat. Önce yiyiyor sonra kusuyordu midesindekileri. İçkinin ve yediği yemeklerin posalarını çıkartması kolaydı. Peki tenine değdiği kadınları nasıl kusturabilirdi ki kendine ? İstemiyordu evet artık gerçekten hiç zevk almıyordu. Spor yapacağım. Daha çok yüzeceğim. Bir dernek bulup üye olacağım ve arkadaşlar edineceğim tekrar kendime . Üniversite son sınıfta kaybettiğim kendimi arayacağım. Artık anamla babamla da sohbet etmiyorum eskisi gibi. Ne anlatabilirim ki onlara ? Sahte bir hayatın yalan hikayelerini mi ?
Cumartesi sabahı aylardan sonra ilk kez kahvaltı sofrasına oturdu. Babasının şaşkın gözlerine bakarken ‘’Gel Niyazi Bey seninle bugün Galata’ya gidelim’’ deyiverir. Balık tutarız. Belki sen bana bir denizkızı da yakalarsın. Varsın balıktan olsun. Anama gelin getirir elini öptürürüz. Olmaz mı ? Niyazi Bey uzun zamandır gülmeyen oğlunun neşesinden mutlanarak. ‘’Olur oğlum olur tabi gidelim ‘’ Elif Hanım olta takımlarını hazırla oğlumla balık tutacağız der. Elif hanım altta kalır mı latifede ? Olur olur hazırlarım. ‘’ Büyük olta kancasının yanına bir şişe tentirdiyotla pamuk da koyayım bari. Zavallı denizkızı eve gelene kadar kan kaybından ölmesin.’’ Çaylar demli, ev halkı neşeli , Akın bir teklifin bu kadar mutluluk yaratabileceğinden hem şaşkın hem de bugüne kadar yaptığı haksızlıktan pişman kalkar sofradan. Haydi baba haydi. Akşam olmadan kalkalım. Doymadıysan ben sana yoldan simit de alırım sıcak sıcak. Balıklar kaçmadan koş yakalayalım. Elif Hanım uzun zamandır ilk defa baba oğulu kolkola yolculamanın keyfiyle şarkı söyleyerek masayı toplamaya koyulur. Çok şükür Akın tekrar neşelendi. Akın canım oğlum. Seni mutlu gördüm ya artık bugün ne olursa olsun canımı sıkamaz. Cümlesi bitmeden çalan kapı ziliyle irkilir.Töbe Estağfurullah mı desem, İti an çomağı hazırla mı desem, bilemedim ben şimdi diye konuşa konuşa kapıya yürür.
- Kim o ?
- Posta Elif Teyze.
‘’ Bak elimde büyüdü demem çarparım ha ! Teyze meyze deme bana .
Şaka oğlum şaka Neşeliyim bugün hoşgör bakma öyle ‘’
Kime posta ? Kötü bir şey getirdim deme sakın bak keyifliyim. Bugün git, yarın getir.
Postacı sabah sabah bu kadar neşeli olan Elif Teyze’den şaşkın .

Yok Elif Teyze tebligat, mahkeme, ceza , meza değil. Bildiğin düz mektup. Akın abime .
Ver çocuğum ver korkma bir şey yapmayacağım ver . Karnın açsa sofra kurulu daha toplamadım. Gel birşeyler ye de öyle gidersin.
Tokum Elif Teyze başka zaman sağol. der postacı . Elif Hanım elinde zarf yakın gözlüğünü aramak için salona yürür.
Yakın gözlüğünün camından görünen okunaklı yazıyı belki on defa okur.
Gönderen : Şehnaz Aslan
Alıcı : Akın Sönmez
Dört yıl geçti aradan. Bunca zamandan sonra ne yazdı ki bu kız şimdi ?
Hiç vermeden yaksam mı acaba mektubu ? Olmaz bana yakışmaz.
Ben ne yapsam ? Masanın üstüne bırakayım gelince kendi karar versin.
Off. Nerden gittin be Niyazi bugün ? Sen de bir şey derdin ? Ben şimdi ne yapsam ? Akşam gelince seninle konuşup öyle desem Akın’a bu sefer de konuştum gizledim diye kızarım kendime. Yok yok . Bırakacağım masaya.
Akşam çarçabuk oluverir, hani istemez ya havanın kararmasını. İnat gibi akar zaman su olur . Ayak seslerini duyunca yüreği ağzına gelir suç işlemiş çocuk gibi.
Hoşgeldiniz. Tuttunuz mu bari bir şeyler ?
Eh be anacım Az az tuttuk baktık olmuyor. Attık denize. Balık ekmek yedik. Biraz dolaştık geldik. Denizkızı filan da çıkmadı. Sen yine gelinsiz kaldın. Yapacak bir şey yok.
Hah der Elif Hanım. Ben de tam onu diyecektim.
Ne diyecektin ki anacım ? der Akın
Masada oğlum. Ellerini iki yanına bastırıp hazır ol’da duran öğrenci gibi duraklayıp. Masada bir şey var.
Ne var anacım ? Ne demeye hallendin böyle ?
Sen baksana oğlum. Bir mektup var sana da ben açmadım tabi. Merak ettim çok aslında ama . Sen bir bakıver hele.
Akın masadan mektuba uzanır. Hadi canımmmm diye bir kahkaha patlatır.
Elif Hanım oğlunun gülen yüzünden rahatlar bir nebze.
Açmayacak mısın ?
Açacağım anacım. Hemen açacağım. Hemen okuyacağım. İçinde ne yazdığı mühim de değil aslında biliyor musun ? Anladım şimdi senin ben al al , mor mor hallerini . der ve yanağından bir öpücük alıp. Telaş etme anacım. Telaş etme .İçinde ne yazdığı mühim değil. Bunca yıldan sonra bana bir mektup da olsa yazma nezaketini göstermiş ya. Demek ki boşuna sevmemiş oğlun o kızı.
Elif Hanım rahatlamış rahatlamasına da göz göze gelmişler Niyazi Bey ile kelimelerle tarif edilse sayfalar dolusu sözle anlatılamayacak olanları bakışlarıyla konuşmuşlar sessizce. Sonra gülümsemişler. Dudaklarını büküp salonda yeşil kadife kanepeye yan yana oturup. İlk kim konuşacak oyunu oynamaya başlamışlar. Ki bu oyunu genelde kaybeden taraf hep Elif hanım olurmuş. Dayanamazmış tezcanı. Hep bile bile yenilirmiş. ‘’ Bizim oğlan büyümüş Niyazi Bey ‘’ Benden de çok büyümüş.
Anlayamamışım meğer …

Akın odasına girerken gözlerinden süzülen yaşlara engel olamamış.

Elimde tuttuğum zarfa onun elleri değdi.
Kalemi tutan elleri kokladı içinde yazdığı cümleleri
Dudakları da değmiştir zarfı kapatırken belki
Varsın olsun bu mektupta bir sayfa hakareti
Değil mi ki yazdı, Şehnaz onu sevdiğime değdi !

Açamadı zarfı. Açmadı. Açmayı dahi istemedi o an.
Bütün hücrelerine işleyen bu heyecan duygusunu kaybetmek istemiyordu.
Bu gece en mutlu gecem. Bu gece onun kokusundan bir parça taşıyan bir zarf var koynumda. Sarılır uyurum. Açmam kıyamam.

Elif Hanım odanın ışığı sönmüş görünce çalmak istemedi kapısını Akın’ın.
Sabah ola hayrola
Sabah ola Akın mutlu uyana
Sabah ola da huzuru bozulmaya , diye dua edip kapısında yatağına gitti.

Koynunda mektubuyla uyudu Akın. Rüyasına da girmemişti aksi gibi. Ah bir girseydi rüyasına soruverecekti neler yazdığını. Merak ediyordu aslında ama korkuyordu da bir yandan. Tüm iyi niyetine karşı ilk defa sevgisine saygı duyulduğu için yazılan bu mektubu açmaktan ölesiye korkuyordu. İçten içe güzel bir iki satır okuyabilme hayalini seviyordu. Mektubu açarsa, mektubu açarsa tüm büyüsü bozulacaktı. Mektubu gömleğinin cebine koyup kahvaltı sofrasına geldi.
Anacım Şehnaz bunu yazarak beni o kadar mutlu etti ki ben gece mutluluktan okuyamadım. İçinde ne yazarsa yazsın dedim ama o cesareti kendimde bulamadım. Şimdi o kadar merak ediyorum ki yazdıklarını. Bu mektubu sonsuza kadar zarfında ve cebimde taşısam ben yine mutlu olurum ama açıp okumazsam da hep merak edeceğim. Sen söyle. Açayım mı ? Açmayayım mı ?



Elif Hanım üstüne yüklenen bu karardan şaşkın.

Ah oğlum ben sana bunu nasıl anlatabilirim ki ?
Biliyorum aslında sorunun cevabını o kadar iyi biliyorum ki !


Kapalı bir zarftır aslında hayat.
Kapalı bir ana rahminde başlar.
Kapalı bir Dünya’da devam eder.
Sen dışarda sanırsın kendini lakin hala içerdesindir.
Kapalı bir tabuta koyarlar seni.
Sonra kefene sarar ve mezara koyarlar.
Üstünü örterler toprakla.
Ruhun çıkar bedenden.
Kapalı kaldığını sanır seni toprağa verenler.
Lakin sen içerde ruhun dışardadır.
İşte bir onu bilemeyiz insanoğlu olarak.
Ruhumuz hala kapalı yerde midir ?
Yoksa açıkta mı ?


Sen söyle bana . Ruhun açıkta mı olsun dilersin ? Yoksa kapalıda mı ?

Akın zarfın kenarını dikkatlice yırtmaya başlar. İçindeki mektuba zarar vermek istemez. Yırtmadan çıkartmalıyım içinden. İçindeki açıkta olsun istediğinden şüphesi kalmamıştır. Yüksek sesle okuyup duyurmak ister artık içinde her ne varsa açıkta olmalıdır.
Sevgili Akın ,
Bunca yıldan sonra mektubumu almış olmanı ve okumuş olmanı diliyorum tüm kalbimle. Aslında yazmaya başlarken nasıl yazmalı , nereden başlamalı diye defalarca yazıp yazıp yırttıklarımı saymazsam bu belki de yüzüncü denemem. İngiltere’ye geldikten sonra her yıl yazmak istedim sana. Her yıl bir sonraki yıl yazarım diye erteledim yazmak istediklerimi. Biz aynı mahallede büyüdük. Senin çocukluğunla benimki aynı zamanda yaşandı. Ben sek sek oynarken sen yan bahçede top oynardın. Şimdi bu yazdığımda komik geliyor kelimeleri bir türlü doğru seçemiyorum ama bu mektuba başlarken söz verdim kendime. Bitireceğim ve göndereceğim diye.
Umarım karıştırıp toplamaya çalışırken yormam seni. Ah kelimeler çok dolanıyor parmaklarımda bir çözülse ucu tam diyebileceğimi anlatacağım ama beceremiyorum işte.
Neyse nerede kaldım ?
Biz aynı zamanda aynı mekanda büyüyen iki çocuktuk seninle. Benim hayallerim vardı elbet. Elbette iş hayatımda bir yerlere gelip kendimi ispatlamak ateşiyle tutuşuyordum. Annemin babamın gölgesinde kalmasını eğitimini yarıda bırakıp sadece eş ve anne olmasını kabullenemiyordum.
En çok da onun için ispatlamak istiyordum.
Ne diyordum ?
Biz aynı zamanda büyüdük. Ben seninle büyüdüm. Sen de benimle. Ben senin gözlerinde hep top oynayan o çocuğun gözlerini gördüm. Aynı okullara gittik. Senin delikanlı olup kendini ispatlamaya çalıştığın o dönemlerde nasıl da kırıldığına şahit oldum. Ben insanların sende gördüğü yüzü hiç görmedim Akın. Ben sende hep mahcup, duygusal ve sevecen bir çocuk gördüm. Sonra büyüdü o çocuk. Yolda yürürken başıönünde yürüyen bir delikanlı oldu. Bana göz ucuyla bakmaya bile çekinen. Ben senin beni sevişine aşık oldum. Babanın seni bize anlattığı o günü dün gibi hatırlıyorum. Eksiği vardı ,fazlası yoktu sözlerinin. Davetsiz gelişinizde dahi saygı vardı.
Babamın red edişine karşı senin isyan etmeyişinde saygı vardı. Vakur durdun. Öfkelenip bizi kırmadın. Evden çıkarken yüzünü kaldırıp gözüme bile bakmadın.
Ben çocukken düştüğümde dizimi tükürükle ıslatan, ağlama geçer diyen o çocuğu sevdim.
Ben genç kızken saçlarıma taktığım papatyalardan düşen bir taneyi bana belli etmeden ardımdan gelip yerden alan ve cebine koyan o delikanlıyı sevdim.
Ben beni hatunu yapıp başının tacı edecek ve elimi hiç bırakmayacak o adamı sevdim.
Bir gün kızım olursa adını Kardelen koyacağım diyen o cesur adamı sevdim.
Ben bilmiyor muyum sanıyorsun kardelenin Güneş’e olan aşkını .
Ne derler ;
"Eğer günün birinde aşık olursan,birini çok seversen KARDELEN gibi cesaretli ol.
Eğer ___KARDELEN___ kadar cesaretin yoksa Sakın Aşık olma!!!

Bunları sana hiç söylemeyerek belki sana haksızlık ettim. Ama bana olan sevginin beni bekleyecek kadar yüce olup olmadığını görmeden sana gelemezdim. Eğer beni gerçekten seviyorsan unutmaz ve bu mektubu geldiği gün açıp okumazdın.
Okumadığını biliyorum Akın. Çünkü dün sabah Postacı mektubu size teslim ettiğinden beri bizim evden sizinkine bakıyorum. Biliyorum ki saat kaç olursa olsun duramaz kapıma gelirdin.
Haydi çık artık kapıdan Çık dışarı. Annem ile babam sizi bekliyor. Bu sefer zamanı erken de demeyecekler.
Nasipse eğer Kardelen adında bir kızımız da olur.
Akın’dan olma, Şehnaz’dan doğma , Kardelen adında bir kızımız olur.
Baş harfleri evimizin kapısına yazdıralım.
Zilimiz hep A.Ş.K. çalsın.


LODOS 14/11/2013
Aşk umudunun ipini sımsıkı tutanlara ithaf edilmiştir.
__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:48   #8
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Kalın Dal

Gün 24 saat ama yetmiyor.

Hele ki şimdiye kadar kalın bir dal olduysan. Köklerinden ağacına tutunmayı öğrendiysen; Öğretilenler çabuk unutulmuyor. O dal kopmak bilmiyor.
Kah kabuk bağlıyor, kah soyuluyor, kah yeşerip iyileşiyor.
Dalına kurulan salıncakta mutlu çocuklar sallanıyor. Kahkahalar atıyor. Yıldız gözleri parlıyor her sallanışta. Başlarını kaldırıp bakıyorlar sallandıkları dala. Bir gökyüzüne uzanıyor ayakları, bir geriye savruluyor saçları . Gözleri ise hep salıncaklarının ipinin bağlı olduğu kalın dalda. Kırılmayacağından eminler ama yine de bakıyorlar.
Yaprakların yeşillenir her baharda. Gölgende oturup yemek yer, su içerler sevinirsin. Rüzgara katarsın yapraklarını salınırlar. İçi yananları serinletirsin. Aşıklara da gölge olur yaprakların. Alırlar sazı eline, ‘’ellerindeki saz bile senden bir parça iken’’ bir türkü dillerinde ;
Üflediler söndüm
Karanlıkta gönlüm
Hiç bilmezdim ama
Derindeymiş pek derdim
Bak içime gör beni
Tut elimden yak beni
İstemezsen bu aşkı
Otur baştan yaz beni
Gelir çaput bağlar evde kalmışlar filizlerine gülersin.
‘’ Hayrım olsa kendime dokunur.’’ Gidin Yaradan’dan dileyin, boşuna bez bağlamayın bana diye eğlenirsin.
Meyvelerini toplamak için üstüne basarlar. Tartarsın, kaydırmazsın bacağını sana dayayanın. Topla dersin meyvelerimi topla haydi. Lezzetlensin sofran topla ! Toplayamadıklarını da kuşlar gelip gagalayacaklar nasıl olsa. Konarlar kuşlar muhabbetle ötüşürler birbirine sevinirsin. Ah onlar da olmasa nasıl güleceğim, nasıl mutlanacak bu yüreğim ? diye sorarsın kendine. Konar kuşlar. Yuva da kurarlar. Yumurtaları düşmesin diye daha bir sıklaştırırsın yapraklarını da kimse bilmez, anlamaz.
Hem yuvalarını hem yumurtalarını korursun da senin gözünden bakmayan bilmez kadrini kıymetini. Olsun dersin; İyilik yap denize at balık bilmese halik bilir. Sahi yapraklarının sayısınca mıdır hayrın ?
Hem korkup sana sığınanlar da olmadı mı ? Köşenin başından koşarak sana tırmanıp yükseğinde korunan kaç kediyi korudun havlayan itlerden ? Kaç tanesi yüreği güm güm atarken koşup sığındı sana ? Kaçını dinlendirdin göğsünde gitmek isteyene değin kaçına sığınak oldun ?
Derdi olanlar koşar. Oturur savrulan yapraklarının altında. Sözü vardır rüzgarın gelecektir yardımına. Ses olacaktır yapraklarının damarlarında. O nağme ile diner sızlananların acısı. Hem belki yağmur da eşlik eder canı yanan çok mahçupsa . Damlatırsın usul usul çiselerini yüzüne yeşilinin küçük parmak uçlarından. Utanmazlar gözlerine dolan yaşlarından yamacında. Soluk olursun , ciğerine dolarsın. Yağmurun kokusu ile daha bir coşar yeşillerin. Kokunu duyanın ömrüne ömür katarsın.
Gölgende gezen solucana bile acırsın aslında. Değilmi ki sığınmış gölgene , vardır bir bildiği yaradanın ki onu senin gölgene yollamıştır . Kuruyan dallarını bırakırsın süzülsün diye yaş toprağa. Katışsın. Katışsın ki , o solucan bile karnını doyurabilsin senden kopanla.

Bak savruluyor yaprakların da hatrında aynı türkü ;
Bak içime gör beni
Tut elimden yak beni
İstemezsen bu aşkı
Otur baştan yaz beni
Pervane gibisin ateşe dönen kendini yakıyorsun ama farketmiyorsun.
Görürler mi sana bakanlar içini ? Sen kalın dal’sın işte . Bu kadarını bilirler. Gün 24 saat yetmez ! Yapmak istediklerine gün yetmez. Ne kadar uzatmak istesen de kainat buna izin vermez.
Bir müddeti vardır. Köklerine dayandığın ağacının bile bir mühleti vardır. Günü gelir , o bile ayakta dimdik durmaya artık katlanmak istemez. Sen ki onun bir parçası. Sen ki onun beslediği en kalın dalsın. Sen ki kendinden çok sığınanlarına kucak açan. Hiç mi kendine acımazsın ? Bırak artık direnmeyi. Kasım ayı geldi. Budama mevsimidir. Henüz soğuklar çok bastırmadan. Kara kış gelmeden .
En güzel zamandır Kasım. Saklanma yaprakların ardına bu sefer görsün seni bahçıvan. Gelsin ve mevsiminde budasın seni . Korkma ! Yok olmak değildir bu . Yeniden doğuştur. Daha güçlü olarak.
Anka Kuşu bile ölümünün yaklaştığını hissetmeye başladığı an kendisine kuru dallardan bir yuva inşa etmeye başlar ve bunu ne olduğu bilinmeyen bir zamkla sıvar. Daha sonra yuvanın içinde güneş ışınlarının kuru dalları yakarak yuva içinde ölmeyi bekler. Yanarak ölür ve efsaneye göre küllerinden doğar yavru bir Anka Kuşu olarak. Yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerinden yeniden doğabilmek için kendini yakmadıkça kurtulamayacaksın .

LODOS 13/11/2013-
Yaşadığımız evrende kendine kalın dal rolünü seçen insanlara ithaf edilmiştir.
__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:50   #9
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Timsah

Timsah gözyaşları meşhurdur. Bir damla gelir gözlerinden .Duygusuz olduğu kabul görmüştür. Kabuğundan mı yoksa soğuk görünüşünden midir bilinmez pek sevilmez timsah hayvanı. Derisi için avlandıkları halde hayvan severlerin tüylü kürk hayvanları kadar protesto edişlerine dahi şahit olmadım . Yani hayvanın severi bile çok timsah sevici olduğuna inanmıyorum. Neden ? O da hayvan değil mi ? Yaradılışı böyle ise onun suçu ne ? Neden o da tavşanlar, tilkiler, foklar,vizonlar,leoparlar kadar sevilmiyor ki ? Gücenmiyor mudur içten içe Belki de o yüzden o saldırgan vahşi tavırları Nerden biliyorsunuz ?

Tavşanı ele alalım . Küçücük hayvan, çok ürüyor, çiftliklerde kürkleri için yetiştirilip ticareti yapılıyor çokça. Tavşanı bu kadar sevimli kılan o ponpon kuyruğu mu ? Sessiz oluşu mu ? Gürültü yapmıyor Başımı ağrıtmıyor misali. Saldırmıyor Kendi halinde. Oysa eskiden tarlalara dadandığı ve talan ettiği için insanlar kolaylıkla avladıklarında kimsenin umurunda değildi. Bakış açısı işte

Ama sevildi işte tavşan hatta sevmenin , sevişmenin sembolü bile oldu. Tilkilere kurnaz diye övgüler yağdırıldı Çocuk hikayelerine girdi Kargayı kandırıp ağzındaki peyniri çaldı Küçükken çocuklara sorsanız onlar bile tilkiye timsah gözüyle bakmadılar. İnsanlar birbirlerine övgüler yağdırdılar Ya sen de tilki gibi kurnazsın diye ama timsah gibisin dediler mi ? Demediler !!! Fokların , vizonların , leoparların oyuncakları yapıldı

Çocukların ellerine verildi. Sevdiler Ne şirinnn diye arkadaşlarına gösterdiler el kadar bebeler. Ama bir çocuk oyuncak değil timsah resmi çizip ben bunu çok seviyorum dese pedagoji birimine gönderilip acaba psikolojik bir sorunu mu var diye incelemeye alırlar Ailesini çağırırlar. Haksızlık işte ! En başından haksızlık. Ha diyeceksiniz timsahın bu durum umurunda değil O nehirinde yüzüyor Dereden karşıya geçmekte olan hayvanlardan avlanıyor. Eskaza ormanına, nehrine yaklaşan bir insan olur ise affetmiyor Hop diye tek lokmada yutuveriyor. Peki tüm bunlar timsahın soğuk ve sevimsiz dış görünüşünü bir kenara bırakacak olursak kendi karnını doyurma içgüdüsünden gelen saldırganlığının dışında onu kalpsiz, duygusuz, gözünde timsah gözyaşı var işte diye atfetmemiz için yeterli mi ?

Şimdi arkadaşlar soracaklar. Gece gece nereden aklına geldi Timsahın derdi seni niye gerdi diyecekler ? Aslında timsah değil de timsah gibi görünen insanların uğradığı haksızlık duygusu beni kamçılayıverdi bu akşam. Hani dıştan bakıyorsun Donuk Öyle şen şakrak hali yok Suskun Hemen toplum olarak yapıştırıyoruz değil mi ? Duygusuz canım o . Bak işte duruşundan belli. O timsah görünüşlü insanların içinde atanın da bir kalp olduğunu unutuveriyoruz. Yaftayı şak diye yapıştırıveriyoruz onlara. Soğuk nevale aman kimse sevmez onu

Kimseyi de sevmez o. Belki de onların duymaya toplumun da duyurmaya alışkın olduğu bu sav yüzünden bu haldedir Bilinmez . Ama timsah insanlar kendilerini koruyabilen cinsten oluyorlar en azından tavşanlar kadar seri olarak katledilmiyorlar. Peki tavşan gibi görünen insanlar da haksızlığa uğramıyorlar mı ? Tavşan : Sessiz , yumuşak başlı , süslü , sevimli , cıvıl cıvıl görünüyor. O yüzden çokça arkadaş ediniyor Sonra o arkadaşları sadece süslü ve sevimli olduğu için yüzüveriyorlar kürklerini kalıyor tavşancağız çırılçıplak e ne oldu sevimlilik avantajı kaldın mı cıscıbıl ortada.

Bir de leoparlar var. Hem gösterişli hem de vahşi. Onları avlaması da kandırması da çok kolay değil. Hem zeki , hem de koruma mekanizması gelişmiş ancak yine de tüylü hayvanlar familyasına dahil olduğu için dışı gibi içi de yumuşak Ne kadar akıllıyım diye de gezinse onu da bir tüfek olmasa da başka biri avlıyor. Kürkünü derisinden çıkartması tavşan kadar kısa sürmese de eninde sonunda kürkü ayrılıyor bedeninden ve küt o da gidiyor güme.

Yani şimdi tüm bütün bu çerçeveden bakılacak olursa en avantajlısı timsah gibi insanlar Neden ? Onlara yaklaşan kişi sayısı az. Hasar alma ihtimalleri zayıf. Ancak ister kalın derili sert , ister yumuşak tüylü hassas olsun içinde taşınan kalp aynı atışa sahip. Tek farkla , birinin uğradığı hasar çok belli olurken diğeri belli olmuyor.


__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.11.2013, 23:53   #10
Çevrimdışı
Lodos1
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Yaşayan bir ölü olursun

İlk aşk darbeni yedikten sonra yaşayan bir ölü olursun. Bir müddet taşırsın içinde o yarayı , acıyı. Zamanla kapanmayan hiçbir yara olmadığını öğretir hayat sana. Bir sonrakinde daha temkinli olmalıyım dersin. Kendimi kaptırmamalıyım.

Bıçak yaralarına teslim etmemek için kalbini etrafına görünmez duvar örmeye çalışırsın azalmış duygularınla. Öldürmek istersin içindeki sevebilen o çocuk tarafını . Kimsenin tekrar seni saçları dağınık, gözleri ağlamaktan şişmiş, o yenik , yıkık , viran halde görmemesi için daha çok mücadele edersin duygularınla. Bir daha sevmeyeceğim kimseyi diye yeminler edersin.

Unutmazsın acısını içinde hep kanayan ama alışırsın . Bir gün mucizevi bir an gelir ve artık aklına hiç gelmediğini görürüsün. Hayıflanırsın elma şekeri elinden alınmış çocuk misali . Yani bu kadar az mı sevmiştim aslında onu ? Bu kadar çabuk mu unuttum acısını ? Demek sevmemişim. Sevdim sanmışım diye tekrarlamaya başlar içindeki ses sen susturmak istedikçe . Kızarsın bir yandan . Hayır sevdim , çok sevdim .

Ağladım onun için günlerce. Hep yolunu gözledim. Gelsin bana dönsün diye dualar ettim. Şimdi bütün o yaşadığım günleri nasıl yalanlayabilirim derken hayat sana bir ders daha verir en incesinden. Ölümün acısı bile 40 günde azalıyor arkadaşım . Unutmuyor insan ancak alışıyor, kabulleniyor. Sen de kabullendin artık der sana. Gözlerini açıp yüzünü yıkarken her sabah aynada sana artık daha çok gülümseyen bir yüz görmeye başlarsın. Kuşların hala ağaçlara konduğunu farkedersin.

O gün merdivenden inerken sana bakan bir kedinin bakışlarını yakalar gözlerin. O bakışları dahi uzun zamandır görmezden geldiğini anlarsın. Onu unutmak için hayatına girip çıkan birçok insanı aslında ne kadar çabuk harcadığını . Hiç şans vermediğini. Birinin günahını diğerine ödetmeye çalıştığını öğrenirsin. Sonra kızarsın kendine.

Ben de ne çok ah aldım kimbilir. Nasıl üzdüm çaresizce etrafımda dolaşıp kalbimdeki çatlaktan içeri sızmak isteyen o duyguları taşıyan insanları dersin. Evet aslında bir zamanlar kızdığım , küfür ettiğim o çok sevdiğim dediğim insanın yaptığından farklı bir şey yapmamıştım.

Hırsımı çıkartmıştım ben de başkalarından acımadan. Gözlerinin içine baka baka kendi kırılan gururumu onların saf duygularıyla tamir etmiştim. Çok güçlü hissetmeye başlarsın artık kendini. Güçlüyüm ben kırılmam artık. Taşlaştı kalbim sevemem. Çocuk değilim artık kandıramaz kimse diye ahkam kesmeye başlarsın etrafta kıs kıs gülmekte olan Eros’tan habersiz. En güçlü anın , en zayıf anındır aslında. En sevmem dediğin zaman, en çok sevmek istediğin anındır aslında. Kendinden ne kadar emin konuşursan bir o kadar açsındır aslında yeniden birine inanmaya, aşık olmaya.

Bihabersindir sana verilen kalbin sadece organlarına kan pompalamaktan ibaret olmadığından. Hiç tutulmam dediğin bir kişiye, hiçbir beklenti içinde olmadan sohbet ederken EROS hazırlar oklarını ardı ardına. Başlar sırtından hiza alıp , kalbini hedef almaya. Nasıl olur canım ? Biz arkadaştık. Biz dosttuk. Biz konuşuyorduk sadece. O gözlere öyle bakmamıştım ki ben. Şimdi beni gece uyutmayan ve onun ne yaptığını merak ettiren bu duygu da nereden kapladı içimi ? Bu aşk olamaz. Hayır kabul etmiyorum. Bu duygunun adı başka bir şey diye inkara tutuşursun.

Çoktan yemi yuttuğundan habersiz bir balık gibi sallanmaya başlar kalbin oltanın ucunda. Sağa dönersin olmazlarsın. Sola dönersin uyuyamazsın. Kalkıp bir kahve yaparsın kendine geceyi bölen sessizliğin içinde kalemi alırsın eline. Başlarsın şiirler yazmaya. Saklarsın önce hissettiklerini kendinden bile. Ama sabahın köründe beni kuş gibi uyandıran bu tanıdık duygu da ne ? Aramalyım onu hem havadan sudan konuşurum anlamaz dersin. Ararsın . Haydi kahvaltı edelim bugün canım sıkılıyor dersin uykulu sese kalkar gelir. Kahvaltı edersiniz. Canım sıkkın bugün dolaşsak ya biraz dersin Olur gezelim der karşındaki.

Anlayacak mı heyecanımı diye ödün kopar ama çaktırmadan banyoya kaçıp saçlarını düzeltir öyle gelirsin yanına. Yanyana yürürken tutmak istersin elini. Baksa o da bana benim gibi de çarpışsa gözlerimiz O da hissedecek mi benim gibi diye düşünürken belinden kavrayan kolun seni kendine çekip öpmesi ile ayaklarının altından çimenlerin o ıslak hissini kaybetmen aynı ana denk gelir. Başın döner . Bir öpücük sadece ama onun öpücüğü aldı aklımı başımdan dersin. Bir öncekini bastıracak kadar kuvvetli duygularla tutarsın elini sıkı sıkı. Ellerine kokusu sinsin Akşam yıkamadan onun kokusuyla uyumalıyım diye düşünürsün.

Artık biliyorsun . İçindeki kalbin en büyük görevi sevmek. Defalarca defalarca sevebilmek. Düşmeden öğrenmediğin gibi bisiklete binmeyi. Aşkı da düşmeden tam yaşayamaz insan. İnsan unutur ama Eros görev başındadır her daim. Unutanlara hatırlatır sevmenin güzelliğini.



__________________
Hayat hediyedir ama kurdelasını açmayı unutmamalı...
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Lodos1'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
2bölüm, ellerle, gelmezsin, görev, kardelen, karmıştık, kerpici, maal, söndü, tılsımı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:06.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.