Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Bir Yudum İnsan > Bilimsel Çalışmalar ve Haberler


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 22.08.2012, 12:34   #1
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Exclamation Zamanda yolculuk mümkün mü?

Zamanda yolculuk mümkün mü?




ABD’de en çok satan kitaplar arasına giren “Elegant Universe”ın yazarı Kolombiya Universitesi fizik profesörü Brian Greene’in iddiasına göre, zaman yolculuğu çok uzak bir hayal.

Zamanda yolculuk yapabilmek kaybettiğiniz bir sevdiğinize tekrar sarılmak, ya da dünyadaki çeşitli savaş ve haksızlıkları önlemek sebepleriyle zaman zaman hayal ettiğimiz bir kurgu.

İnsanlık tarihi boyunca sorgulanan zaman kavramı, fizikte en, boy ve yükseklik gibi bir boyut olarak tarif ediliyor. Örneğin evden bakkala giderken uzayda en, boy ve yükseklikle tanımlanabilecek bir yöne doğru hareket ediyorsunuz. Bunların yanında bir de dördüncü boyut olarak kabul edilen “zaman”da ilerliyorusunuz.

“One Universe: At Home in Cosmos” kitabının yazarı, City University of New York astrofizik profesörü Charles Liu’ya göre zaman ve mekan birbirine karışarak ‘zaman-mekan’ adı verilen dört boyutlu bir doku oluşturuyor.

Liu, “Kütlesi olan herhangi bir cisim -siz, ben, bir nesne, bir gezegen ya da bir yıldız bu dokuya oturduğu zaman bir çukur oluşturuyor. Bu çukurun varlığı zaman -mekan boyutunun bu kütleye göre eğilip büküldüğünün göstergesi” diyor.

Zaman-mekan boyutu nesnelerin eğimli bir düzlemde hareket etmesine sebep oluyor, ve bu eğim de yerçekimini doğuruyor.

Matematiksel olarak üç boyutlu düzlemlerde ileriye ve geriye gitmek mümkün, fakat zaman bu özgürlüğü tanımıyor.

Liu bu dört boyutlu zaman-mekanda sadece ileriye doğru hareket edilebileceğini söylüyor.

GEÇMİŞE YOLCULUK

Zaman yolculuğuyla ilgili birçok senaryo var. Bunların en kapsamlısı “solucan deliği” adı verilen, ve iki zaman-mekan koordinatını birleştiren kuramsal tüneller. Varsayıma göre bu tüneller iki ayrı evreni ya da bir evrenin iki ayrı köşesini birleştirebilir.

“Hyperspace” ve “Parallel Worlds” adlı kitabın yazarı Michio Kaku bu deliklerin “hem geçmiş, hem gelecek” olduğunu söylüyor, ve ekliyor: “Fakat çok dikkatli olunmalı. Bir zaman makinesini çalıştırabilmek bugünün teknolojisiyle mümkün değil.” Zaman-mekan dokusunda bir delik açmak için Kaku’ya göre bir yıldızın enerjisi, ya da negatif enerji gerekiyor. Negatif enerji de “hiçbir şey”in enerjisinden daha az bir enerji olarak tanımlanıyor.

Maddeyi en az 10 boyutta değerlendiren ve parça fiziğiyle doğanın temel güçlerini birlikte yorumlayan Süpersicim (iplikçik) teorisi uzmanı Greene bu teoriyi sorguluyor. Greene bu fikrin doğru olma ihtimalinden şüphe duysa da, solucan deliği modeli gerçekse bir zamanla diğer zaman arası bağlantı kurulabileceğini söylüyor.

KOZMİK SİCİMLER


Zaman yolculuğuyla ilgili bir başka teori de Süpersicim Teorisi. Sürekli genişleyen bir evrene boylu boyunca yayılmış ince enerji tüplerine süpersicim adı veriliyor. Evrenin oluşumundaki ilk evrelerinden kalan bu enerji alanlarının fazlasıyla kütle barındırdığı ve zaman-mekan boyutuna ağırlık yaparak eğrileştirdiği tahmin ediliyor.

İlginç teoriler..


Güney Afrika'nın henüz aydınlanmamış bir sırrı var. Batı Transvaal'de küçük bir şehir olan Ottosdal yakınlarındaki Prekambriyen bir çökelti tabakası içinde, birtakım metal kürelere rastlanıyor. Bunlar, yıllardan beri madenciler tarafından çıkartılıyor. Bu küreler iki çeşit. Bir tanesi mavimsi renkli, üzeri beyaz puanlı metal bir top şeklinde. Diğeri ise ortasında beyaz ve süngerimsi bir tabaka bulunan oyuk bir küre biçiminde. Kürelerden çoğu beysbol topu büyüklüğünde ve yine beysbol topu gibi çevrelerinde birbirine paralel üç tane oluk yer alıyor. Bugüne dek bunlardan yüzlercesi toplandı. Görünüşte insan yapımı özellikleri taşıyorlar, ancak bulundukları yer itibarıyla en azından 2.8 milyar yıl önce yapılmış olmalılar.

Potchefstroom Üniversitesi'nde görev yapan önemli bir jeolog olan Prof. A. Bisschoff, limonit oluşumlar olduğunu düşünüyor, ancak bu teori ile ilgili olarak da bazı problemler var.

Limonit, diğer demirsi minerallerin oksitlenmesiyle biçimlenen bir tür demir cevheridir. Bataklıklarda, çökelme sonucu oluşmuş taşlarda, özellikle de kireç taşı tabakaları arasında yaygın olarak bulunur. Boya imalatçıları onu toprak boyası ya da aşı boyası kaynağı olarak tanırlar. Bu şekilde, taşlaşmalar (concretion: zaman içerisinde merkezi bir çekirdek etrafında sıkışarak oluşan sert taş kütleleri için kullanılan jeolojik terim) oluşması doğaldır, ancak limonit kütleleri sarı, kahverengi ya da siyahtır... Mavi üzerine beyaz benekli değil. Bunları genelde gruplar halinde, hatta iç içe bulursunuz. Birbirinden uzak küreler halinde değil. Genelde oluklu bir görünüm taşıdıkları da görülmemiştir. Standart Mohs ölçeğine göre 4 ile 5.5 arasında bir sertlik faktörü sergilerler, bu da çok sert olmadıkları anlamına gelir. Oysa bu metal kürelerin yapısı o denli sert ki, çelik bile çizemiyor.

Eğer limonit değillerse, o halde bunlar ne olabilir? Klerksdorp Müzesi müdürü Roelf Marx'a göre burada sergilenmekte olan küreler bir profilit tabakasında bulunmuş. Öyleyse bu küreler silikat mineralinin toplaşmasıyla oluşmuş diyebilir miyiz? Yanıtımız yine "hayır" olacaktır. Silikat mineralleri basınç etkisiyle kristaller oluştururlar, metal toplar değil. Profilit, talkı andırır ve benzer amaçla kullanılır. Bazı granüler kütleler oluştursa da bunlar gri renklidir ve yağlı bir görünüm taşırlar. Sertlik konusu bizi sonuca daha da çabuk götürür. Mohs şemasında profilitin yeri 1 ile 2 arasındadır. Yani daha yumuşağını bulmanız mümkün değildir.

Eğer bu küreler doğal bir biçimde oluşmamışlarsa, nereden geldiler? Görünüşte sanayi ürünlerine benziyorlar. Sanki bir fabrikada çeliğin özel bir biçimde sertleştirilmesiyle imal edilmiş ve özel bir amaç için üretilmişler. Ancak öte yandan bunların insan yapımı olmaları da pek olası değil.

Uzmanlara göre, modern insanlığın ilk örnekleri olan Homo sapiens'ler, bundan 100.000 yıl önce Güney Afrika'da yaşamış. Öyleyse metal topların bulunduğu yer bakımından bir sorunumuz yok. Ancak zaman ve uygarlık düzeyi tamamen çelişkili. Bu insanlar yaşamlarını yalnızca avcılık-toplayıcılık yaparak sürdürüyorlardı. Taş, kemik, tahta kullanıyorlardı ama metali bilmiyorlardı. Çeliği eritmek bir yana en basit demirin işlenmesi dahi onları çok aşıyordu.

Teknoloji farkını görmezden gelsek bile zaman konusunu aşmamız olanaksız. Modern insanın ataları, Homo erectus'lar (Dik Durabilen İnsan) 1.8 milyon yıl önce Olduvai Gorge'da kendi barınaklarını inşa edebiliyorlardı. Bu, sapienslerin var oluşundan çok önce, ama Batı Transvaal'e herhangi bir şey tarafından düşürülen kürelerin varlığından çok sonra idi.

Modern insanın daha önceki ataları olan Homo habilis'ler (Usta İnsan) bile 2.5, 3 milyon yıl önce bazı ilkel taş aletler yapabiliyorlardı. Ama metal toplar yapmaları olanaksızdı ve zaman olarak metal taşlar yine çok daha öncelere dayanıyordu. Aslında kürelerin bulunduğu yer, maymunlarla insanların ilk olarak farklılaştığı 5 ile 8 milyon yıl önceki bir zaman dilimine denk düşmekte.

Güney Afrika'daki bu kürelerin ait oldukları zaman dilimini daha iyi bir perspektife oturtmak için, Prekambriyen çağın, 4.6 milyar yıl önce dünyanın oluşması ile 600 milyon yıl önce Paleozoik devrin başlaması arasında yer aldığını belirtmek ve bunun çok uzun bir jeolojik tarih dilimi olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. O dönemden geriye çok az sayıda fosil kalmış olmasına rağmen jeologlar dönemin yaygın özelliklerini yansıtan kaba bir resim ortaya çıkarmışlar.

O dönemde atmosfer büyük bir olasılıkla şimdiki durumuna benziyor, nitrojen, karbondioksit, buhar ve oksijen içeriyordu. Denizler ve kıtalar yine vardı, ancak sınırları bugünkünden farklıydı. Dünya, bilim adamlarının süper kıtalar dedikleri çok büyük kara parçaları ile kaplıydı. Daha sonra bunlar bölünerek günümüzdeki şekillerini aldılar.

Biyolojik yaşam başlamıştı. Güney Afrika'daki taşlar arasında, üç milyon yıl öncesine ait yosun ve bakteri fosilleri bulunmuştur. Sığ sulardaki yosun tabakalarının altında oluşan taş türlerinden olan stromatolitler de bunu doğrular. Ancak karada yaşayan hayvanlara ya da bugün denizlerde rastladığımız türden canlılara hatta deniz kabuklarına ait fosillere dahi rastlanmamıştır. Jeologların bu dönemle ilgili olarak bulabildikleri en gelişmiş canlı örnekleri, yumuşakçalara benzeyen çok hücreli bazı organizmalardır. Bunlar resmi olarak hayvanlar sınıfına dahil edilmişlerdir, ancak evrim merdiveninde deniz anasından bile aşağıda yer alırlar. Böylece Prekambriyen çağlara ait hiçbir canlının Transvaal kürelerini yapmış olamayacağı ortaya çıkmaktadır.

Açıklama gerektiren çelişkiler yalnızca bunlarla kalmıyor. Fransa, Laon'daki Société Académique'in başkan yardımcısı Maximilien Melleville, The Geologist'in Nisan 1862 sayısında, evinin yakınlarındaki bir Eosen linyit yatağında bulunan ve kusursuz görünen bir tebeşir toptan söz etmişti. Bu top sanki daha büyük bir bloktan yontulmuş, dikkatlice şekillendirilmiş ve işlenmişti. Bir başka deyişle, imal edilmişti. Topun bu tabaka arasına sonradan yerleştirilmiş olması ise olanaksızdı. Melleville, yazısında şöyle diyordu:

"Topun yüksekliğinin beşte dördü hizasında içinden ziftli siyah bir renk geçiyor ve yukarıya doğru sarı bir halkaya dönüşüyordu. Bu durum, topun bulunduğu yerde uzun bir süre linyitle temas halinde olmasından kaynaklanıyordu... Topun içinde bulunduğu taşa gelince, son derece bakir olduğu ve önceden hiçbir işleme tabi tutulmadığı konusunda garanti verebilirim. Topun bulunduğu taş ocağının çatısı da aynı şekilde el değmemiş bir durumdaydı. Topun yukarılardan bir yerden düştüğünü gösteren ne bir çatlak ne de herhangi bir oyuk vardı."

Öyle görünüyor ki burada da insan elinden çıkmış izlenimini veren bir oluşumla karşı karşıyayız. Ancak linyit tabakası içerisinde aldığı yere bakılırsa, bu top kırk beş-elli milyon yıl önce, yani gezegenimizde insan varlığının ilk kez ortaya çıkmasından çok daha önce var olmalı.

Çok daha yakın bir zamanda, bundan daha da büyük sırlar taşıyan bazı şeyler ele geçmiştir. 1928 yılında Atlas Almon Mathis adında bir madenci Heavener, Oklahoma'nın iki mil kuzeyindeki bir madende çalışıyordu. Birkaç dinamitleme operasyonu sonunda 30 cm boyunda, cilalanmış, kübik bazı bloklar ortaya çıktı. Bunların bir tür betondan yapıldıkları açıkça görülüyordu. Kazılar sonucunda bunların 140 metre uzunluğundaki bir duvara ait oldukları anlaşıldı. Ancak, bir kömür damarında bulunmaları, bu blokların en azından 286 milyon yaşında olduklarını gösteriyordu. Öyleyse bu duvarı kimler inşa etmişti?

Belki de Güney Illinois'in Pana ya da Taylorville madenlerindeki kömür damarına "antik bir işçilikle işlenmiş olan" altın zinciri düşürenler yine bu kişilerdi. Yaktığı ateşe kömür atmak isteyen Mrs. S. W. Culp, kırılan bir kömür parçasının içinde bu zinciri keşfetmişti.

Aynı döneme ait olarak başka çelişkili örnekler de gösterebiliriz. Willburton, Oklahoma'daki bir kömür madeninde varil biçiminde olan ve üzerinde bazı baskılar bulunan gümüş bir kütle bulundu. Yine aynı madenden demir bir kap çıkarıldı. Frank J. Kenwood, 1912 yılında Thomas, Oklahoma'daki Belediye Elektrik Fabrikası'nda çalışırken, çok büyük olduğu için kullanıma elverişli olmayan bir kömür parçasını balyozla kırdı. Kömür ikiye ayrıldı ve içinden bir kap düştü. Bu olaya görevlilerden biri de şahit olmuştu.

Webster City, Iowa yakınlarındaki bir madenin kömür damarında yukarıdakilerden de garip bir taşa rastlandı. Daily News'un Omaha, Nebraska baskısında yayınlanan rapor şöyle idi:

"Çok sert olan bu taşın yüzeyinde belli açılarla çizilmiş ve kusursuz birer elmas şekli oluşturan çizgiler var. Elmasların her birinin merkezinde yaşlı bir adamın portresi yer alıyor ve portreler dikkat çekici bir biçimde birbirine benziyor. İki tanesi hariç bütün portreler sağa bakıyor."1

1884 yılının Haziran ayında, London Times gazetesi, Tweed nehri yakınlarındaki bir taş ocağında bulunan ilginç bir taştan söz ediyordu. Taşın içerisinde altın bir iplik parçası bulunmuştu. Yukarıda belirtilen bütün nesneler en azından 260 milyon yıl öncesine ait. Altın iplik ise 360 milyon yaşında olmalı.

İngiliz Bilimsel Gelişim Derneği'nin kurucusu olan Sir David Brewster, ünlü oluşunu büyük bir oranla, 1844'te yayımladığı bir rapora borçluydu. Raporda, İskoçya'daki Kingoodie taş ocağı'nda, bir kum taşı bloğu içerisinde gömülü olarak bulunan metal bir çividen söz ediyordu. Kum taşı bloğu, Devonik çağa yani 360 ile 408 milyon yıl öncesine aitti. Çivinin başı tamamen taşın içine gömülüydü. Taş oluştuktan sonra oraya çakılmış olması olanaksızdı.

1852 Haziran ayında, Dorchester, Massachusetts'de bulunan kalıntı daha da eskidir. Scientific American dergisindeki bir raporda, Meeting House Hill'deki dinamitleme operasyonları sonucunda parçalanan taşlar arasında, iki parçaya ayrılmış metal bir kap bulunduğundan söz edilir. Ayrıntılar raporda şöyle anlatılmaktadır: "İki parça birleştirildiğinde çan biçiminde bir kap ortaya çıktı. Kabın yüksekliği 11.5 cm, alt kısımda 16.5, üst kısımda 6.3 cm genişliğinde. Kalınlığı 0.3 cm, kadar. Gövdenin rengi çinkoyu ya da içinde büyük oranda gümüş bulunan metal bir alaşımı andırıyor. Yan kısımda, saf gümüşle çok güzel bir biçimde işlenmiş altı tane figür veya bir çiçek ya da buket yer alıyor. Daha alt kısımda ise yine gümüşle işlenmiş bir asma yaprağı ya da çelenk var. Oyma, kakma ve işlemeleri onun çok hünerli bir ustanın ellerinden çıktığını gösteriyor."2

Ancak bu zarif vazoyu yapabilecek ustanın o dönemde yaşamış olması olanaksızdır, çünki içinden çıkarıldığı taş, 600 milyon yıl öncesine aittir.


Yukarıda incelediğimiz buluntular için yalnızca iki tür açıklama yapılabilir. İlk görüşe göre, bunlar esrarengiz doğal oluşumlardır. Prof. A. Bisschoff, Transvaal Küreleriyle ilgili olarak bu görüşü tartışma konusu yapmıştır. Fransa'daki tebeşir top için de buna benzer bir açıklama getirilmiştir. Ama diğer buluntular arasında sayabileceğimiz metal çivi, kap ve özellikle de ince bir biçimde dekore edilmiş olan vazo, nasıl olur da tamamıyla doğal süreçlerin ürünü olabilirler?

Eğer bunlar doğal oluşumlar değillerse, herhangi bir yerde, zeka sahibi herhangi bir kişi -ya da bir şey- tarafından üretilmiş olmalılar. Acaba bunlar dünya dışındaki yaşamın varlığını gösteren ilk gerçek kanıtlar olabilirler mi?

Diğer gezegenlerdeki yaşam olasılığını araştırırken üç koşul üzerinde önemle dururuz: ısı, su ve atmosfer. Bu koşulların tam olarak dünyadakilerle aynı olması gerekmemekle birlikte bilim adamları bildiğimiz anlamda bir hayatın mevcut olabilmesi için gerekli olan limitleri belirlemişlerdir.1 Bu limitler ekosfer olarak tanımlanmıştır.

Herhangi bir yıldızın ekosferi, ona değişik uzaklıklarda (genellikle yakın) olan gezegenlerde yaşam için uygun ısının, sıvı olarak suyun ve uzayda buharlaşmayan bir atmosferin bulunmasıyla tanımlanır.

Bizim güneşimizin ekosferi Dünya, Ay ve Mars'ı içerir. Ancak bu son iki tanesinde yapılan araştırmalar, yaşam için uygun koşulların ekosfer içinde dahi garantili olmadığını göstermiştir. Ay'da ne atmosfer ne de su vardır. Sıcaklığı 117°C (240 °F) ile -190 °C (-310 °F) arasında değişir. Mars biraz daha ümit vericidir. Kutuplar bölgesinde donmuş halde su olabileceği düşünülmektedir. Sıcaklık ekvatorda 17 °C (62 °F) civarındadır. Bu ısı, gezegeni ziyaret eden insanlar için hoş olabilir, ancak atmosferinde yalnızca saf karbondioksit vardır ve basınç yalnızca 6 milibardır. (Bizim atmosfer basıncımız, deniz seviyesinde 1000 milibarın üstündedir.)

Bir zamanlar burada mikroskobik organizmaların yaşamış olabileceğine ilişkin ipuçları vardır, ama birçok bilim adamı Marslıların yalnızca bilim kurgu romanlarda yaşadıkları konusunda kesin bir fikir birliğine varmıştır.
Ekosferin dışına çıkıldığında ise, Merkür ve Venüs'ün yani daha içeride kalan gezegenlerin yaşam oluşması için çok sıcak, daha dışarıda kalanların da çok soğuk oldukları görülür. Güneş sistemimizde yaşam belirtilerinin aranabileceği tek aday, Jüpiter'in üçüncü en yakın uydusu olan Io'dur. Io, bilinen en hareketli volkanik kütledir. 1979 yılında uzay aracı Voyager I tarafından çekilen resimlerde çapının 2259 mil olduğu (Dünya'nın dörtte biri kadar), sarı, kırmızı, kahverengi, siyah ve beyaz olarak göründüğü ortaya çıkmıştır. Yüzey ısısı -148°C (-235°F) olarak ölçülmüştür. Ancak Voyager'in kayıtlarına göre volkanik püskürtülerin yakınlarında ısı 27°C'yi (80°F) bulur. Bu durum, Io'da sınırlı bir organik yaşamın var olabileceğine ilişkin bazı spekülasyonlar yapılmasına yol açmıştır. Ama bilim adamları çoğunlukla bunu kabul etmeyerek burada yosundan daha yüksek bir organizmanın yaşam olanağı bulamayacağını ileri sürerler. Öyleyse Transvaal Kürelerinin geldikleri yer Io olamaz.

Ancak güneş sisteminin ötesine baktığımızda durum biraz değişir. Evrende o kadar çok yıldız vardır ki, başka bir yerlerde yaşamın varolma olasılığı neredeyse kesinlik kazanır. Hatta bunlardan bazılarının zeki canlılar olmaları da neredeyse kesindir. Ancak sizin aradığınız yanıt, yanlarında metalik küreler ya da benzeri kargolar taşıyan ziyaretçilerle ilgili olduğunda, mesafe de bir sorun olarak karşınıza çıkacaktır.

Evrende en hızlı hareket eden şeyin ışık olduğu varsayılır. Işığın hızı saniyede 186.000 mildir (299.792 km). Einstein, ışık hızının mutlak olduğunu söylemiştir; hiçbir şey onu geçemez. Bir ışık yılının astronomik ölçümü, ışığın boşlukta bir yıl içerisinde kat ettiği mesafeye göre hesaplanır. Bu, aşağı yukarı 9.46 trilyon kilometredir. Bize en yakın yıldız olan Alpha Centauri, 4.3 ışık yılı uzaklığındadır.

Bunun anlamı dünyalı olmayıp da dünyamızı ziyaret eden herhangi bir turistin ancak bizim galaksimizden gelebileceğidir. Bundan ötesi ziyaret için çok uzaktır. Samanyolunda, uzay yolculukları yapabilecek kadar gelişmiş olan bir uygarlığın varolma olasılığı nedir?

Bununla ilgili değişik faktörleri açıklayan radyo astronomu Frank Drake'in Yeşil Bölge Formülü çok ünlüdür: N= R*fpneflfifcL.

Bu ürkütücü denklem, Samanyolu galaksisindeki teknik uygarlıkları, zeki bir yaşam için gerekli olan faktörlerle ifade eder. Bu faktörlerden ilk üçü fizikseldir; yıldızların oluşma oranı, kendi gezegenlerine sahip olan yıldızların orantısı ve her yıldızın yaşam koşullarına uygun olan gezegenlerinin sayısal ortalaması.

Diğer iki faktör biyolojiktir: Yaşamın gerçekten varolduğu gezegenlerin orantısı ve zeki yaşamın bulunduğu gezegenlerin orantısı. Son iki faktör ise sosyaldir. Bunlar yıldızlar arası iletişim kurabilen teknik uygarlıkları üzerinde barındıran gezegenlerin orantısı ve bu tür uygarlıkların yaşam süresi ortalamalarıdır.

Bu faktörlerin hepsi de ölçümleri çok zor olan faktörlerdir. Galaksimizdeki yıldız oluşum oranının ortalama on olduğunu söyleyebilmek için geçerli gerekçelerimiz vardır, fakat bunun ötesine geçtiğimiz zaman giderek daha derin bir biçimde tahminlerin içine batarız. Güneş sistemimizin dışındaki hiçbir gezegen kesin bir biçimde keşfedilmemiştir. Bize en yakın yıldızların yarısında, yörüngesel değişimler gezegenler tarafından gerçekleştirilebilir. Ancak kesin olarak saptansa bile, bunun genel bir kural olarak tüm galaksiye uyarlanıp uyarlanamayacağını bilmemiz olanaksızdır.

Yaşamın kökenleri konusu da aynı oranda bir belirsizlik taşır. 1953 yılında Amerikalı biyokimyager Stanley Lloyd Miller, amonyak, hidrojen, metan ve su buharının radyasyonla karşılaşması sonucunda organik moleküllerin ortaya çıkacağını göstermişti. Daha sonraki araştırmalar, Dünya'daki yaşamın temelleri olan DNA ile RNA'nın da bu şekilde üretilebileceğini ortaya koydu. Bu keşiflerden sonra organik moleküllerin boşlukta serbest bir halde dolaştıkları kabul edildi. Ancak bunların nasıl olup da yaşama dönüştüğü hala tam olarak bilinmemektedir.

Teknik evrim konusuna gelindiğinde sorun daha da derinleşir. Teknik uygarlık olarak gösterebileceğimiz tek örnek kendi uygarlığımızdır. Böyle bir teknolojinin gelişimi için ne kadar süre geçmesi gerekir? Bunu belirleyebilmek için önce teknolojinin başlangıç noktasını tanımlamalıyız: Ateşin bulunması mı? Tekerleğin keşfi mi? Yoksa guguklu saatin üretilmesi mi? Yani başka bir deyişle başlangıç, bilim adamının kişisel ön yargılarına göre değişmektedir.

Bu belirsizlikler bilim adamını "en iyi tahmin" yöntemine itmiştir. Böylece galaksimizdeki teknik uygarlıkların sayısını araştırır ve yalnızca bir tane bulunduğu sonucuna varır. Bu keşfi sadece pencereden dışarıya bakarak da yapabilir. Farklı görüşler elbette ki farklı sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Nitekim bazı bilim adamları galaksideki olası teknik uygarlıkların sayısını on milyona varan rakamlarla ifade ederler. Bunun yalnızca bir tahmin olduğunu kimse inkar edemez, ancak tahmin de olsa bu çalışmaların SETI (Search for Extraterrestrial Intelligence/Gezegenimiz Dışındaki Zeki Varlıkların Araştırılması) projelerinin oluşturulmasına ön ayak olduğu bir gerçektir.
Yüzyıllar boyunca teleskoplar vasıtasıyla yapılan yeryüzü merkezli çalışmalardan sonra, 1976 yılında iki Viking uzay aracının Mars'a inmeleriyle birlikte güneş sistemimizdeki yaşam arayışları en son noktasına ulaştı. Bu araçlarda özellikle metabolizmanın biyolojik süreçleri, fotosentez ve solunuma ilişkin olarak tasarlanmış deneyler yer alıyordu. Metabolizma deneyinde, Mars'tan alınan toprak örneği radyoaktif karbon-14 içeren bir besinle kaplanıyor ve toprakta herhangi bir organizmanın varolması halinde onun bu besini tüketerek karbon-14 gazını açığa çıkaracağı umuluyordu. Gerçekten de büyük miktarda gaz tespit edilmişti, ancak yine de o zamanki bilimsel görüş, hiçbir yaşam belirtisine rastlanmadığı doğrultusundaydı. 1996 yılında, NASA'daki bilim adamları, Antartika'da ele geçen ve Mars'a ait olan bir meteor parçasında bazı bakteri fosillerine rastladıklarını duyurdular. Bu fosiller, milyarlarca yıl önce gezegenin yüzeyinde bazı ilkel yaşam biçimlerinin var olduğunu gösteriyordu. Ancak bilim adamları burada değil zeki yaşam, az gelişmiş yaşamların dahi var olamayacağını ısrarla vurguladılar.

Güneş sistemi dışındaki zeki yaşamlara ilişkin olarak sürdürülen çalışmalar, günümüzde radyo teleskoplardan yararlanılarak yapılmaktadır. Bu konudaki ilk adımlar 1960 yılında Frank Drake tarafından atılmıştı. Kendisi Green Bank, West Virginia'daki Ulusal Radyo Astronomi Gözlemevi'nde görevliydi. Drake'in Ozma Projesi, Epsilon Eridani ve Tou Ceti yıldızları üzerine odaklanmıştı.

1960 ve 1980 yılları arasında, dünya dışı zeki yaşamlarla ilgili en azından sekiz araştırma yapıldı. Ancak bunların hiçbiri uzun sürmedi ve hepsi de başarısızlıkla sonuçlandı. Zaman zaman konuya ilişkin çeşitli heyecanlar yaşanmasına rağmen bu durum hiç değişmeden günümüze dek devam etti.

Henüz Dünya'nın dışında herhangi bir yaşam izine rastlamamış olmamız onun var olmadığını göstermez ve eğer bugün oralarda bir yaşam varsa 2,8 milyar yıl önce de var olması mümkündür. Böyle bir yaşamın, üzerindeki en üstün yaşam türü bir yosundan ibaret olan belirsiz bir gezegeni neden ziyaret etmek isteyeceğini anlamak zor olabilir.

Belki de galaksimizin uzak yerlerinden gelen bu yabancı yaratıklar tesadüfen Güney Afrika'nın Prekambriyen vahşi topraklarına inmişler ve orada metal kürelerini düşürmüşlerdi.

Ama Utah'da bulunan 500 milyon yaşındaki ayak izi bir insana aitti.


Japonya Uzay Havacılık Dairesi (JAXA) ve Tokyo Üniversitesi'nde görev yapan Doç.Dr. Serkan Anılır, zamanda yolculuk konusunu yazdı.

Zamanda yolculuk dendiğinde aklımıza hep ünlü bilim adamı Stephen Hawking'in yaklaşımı gelir.

'Eğer zamanda yolculuk mümkün olsaydı, neden bugün gelecekten gelmiş zaman yolcularıyla karşılaşmıyoruz?'

Peki ya ileride zamanda yolculuk gerçekten mümkün olursa ve gelecekten gelmiş kişiler aramızda yaşayıp bizi izliyorlar ve içlerinden gülüyorlarsa? Gelin, hep beraber bu olasılığı düşünelim.

Zannederim, uzmanlık alanı olmasa da herkes, zamanda yolculuğun ancak ışık hızına ulaşabilmemiz durumunda mümkün olduğunu biliyordur.

Gelecekte, zaman yolculuğu ile ilgili bütün engelleri ortadan kaldırıp ışık hızından daha hızlı hareket etmeye yönelik teknolojiyi geliştirdiğimizi varsayarsak, nasıl bir zaman yolculuğu yaşanacağını da hayal edebiliriz.

Wells'in romanı ve 'warp' fikri


Zamanda yolculuk üzerine en tanınmış yazılı roman, ünlü yazar H.G.Wells tarafından kaleme alınmıştır. Romanda zaman makinası geçmişe ve geleceğe tek bir çizgi üzerinde hareket ederken, bugün zamanda yolculuğun gerçekleşeceğine inanan birçok bilim adamı, bazı zorlukları yok etmek için 'warp' fikrini ortaya atmaktadır.

'Warp'ı basit bir örnekle açıklayacak olursak, bir kağıdın sol alt köşesine (X), sol üst köşesine (Y) yazalım. X'den (şimdiki zaman) Y'ye (geçmiş zaman) bir çizgi çekelim.

Wells'in modelinde, zaman makinasını bu çizgi üzerinde hareket etmektedir. Ama, harflerin yazılı olduğu iki köşeyi kağıdı kaldırıp ortası sarkacak şekilde biraraya getirirsek, bu iki farklı nokta arasında hareket etmek için varolan çizgiyi takip etmek yerine direkt atlama yapabileceğimizi görürüz. 'Warp' budur.

Her ne kadar bu imkansız gibi düşünülse de, bugün doğadaki formlara baktığımızda, mükemmel bir kare veya dikdörtgen benzeri bir form göremeyiz. Doğa, bizim '3.5 boyut' ismini verdiğimiz mevcut form cetvelleriyle tanımlanamayan 'fraktal'lerden oluşur.

Kar tanesi ve yansımalar


Buna en güzel örnek ise bir 'kar tanesinin' şekli. Kyoto Üniversitesi'nden Prof. Dr. Koji Miyazaki ile beraber yaptığımız bir araştırma sırasında, kar taneleri ve benzer milyonlarca fraktal şekillerin aslında dördüncü boyuttan üçüncü boyuta yansımalar olduğunu bilgisayar modelleriyle kanıtlayıp başarılı olduk.

Einstein'in 'zaman' olarak tanımladığı dördüncü boyutun, belki de farklı bir kurgusu olan bir üst 'mekan' olabileceğine dair bir tez de geliştirdik.

Uzayın şekli ve boyut konusunu daha derinden kavramak, ileride belki de zaman makinasının önünü açabilir.

Zaman makinasına geri dönecek olursak, bugüne kadar büyük bütçeler ve derin araştırmalarla hazırlanmış bütün filmlerde kahramanımız zaman makinasıyla geçmişe veya geleceğe giderken, farklı zaman diliminde başladığı nokta ile çıktığı nokta aynıdır.

Örneği tekrar düşünürsek, bir kağıt üzerindeki iki nokta arasındaki çizgiyi takip etmeden o noktalar arasında gidip gelmek bir gün mümkün olsa da, herhalde o gün zaman makinası üzerine çalışanlar, çok önemli bir gerçeği fark edecekler. O da kağıdın hareket halinde olması... Yani uzayın hareket ediyor olması.

Nasıl mı?


Dünya saatte yaklaşık bin 600 km hızla dönmektedir. Eğer bir zaman yolcusu 'warp' ile, zamanda bir saat geriye gidecek olursa, çıkacağı nokta ilk başlangıç noktasından bin 600 km ötede olacaktır.

Tabii ki bu durumda, uzaya dışarıdan bakacak olursak, dünyanın aynı bir saat içinde güneşin etrafında da 107 bin km yol katettiğini, güneşin de Samanyolu galaksisinde 810 bin km, Samanyolu'nun da Andromeda galaksisine doğru 240 bin km, 'Local Group' adı verilen bizim sistemimizin de Virgo kümesine doğru 2 milyon 770 bin km ve komple olarak Virgo sisteminin de 'Great Attractor' adı verilen görünmeyen bir kümeye doğru 2 milyon 150 bin km ile hareket ettiğini düşünmemiz gerekir.

Zamanda yolculuk hayalleri ile yola çıkan pilotumuz, sadece ve sadece bir saat geriye dönmeye kalkışırsa, yola çıktığı noktadan yaklaşık 5 milyon kilometre uzaklıktaki farklı bir noktada ortaya çıkacaktır.

Burada önemli olan, yolculuğa başladığı noktada gene ortaya çıkmış olsa bile, bu sırada uzay bir saat içinde hareket etmeye devam etmiştir.

Bu kadar kötümser olmamak için, olaya bir de iyi tarafından bakalım. 5 milyon kilometre uzakta çıkma olasılığından bahsettiğim halde, bütün yıldız ve kümelerin aynı yöne hareket etmediği gerçeğini göz önünde bulunduracak olursak, buradan birbirlerini sıfırlama şansları olduğunu söyleyebiliriz.

Bugün bilim adamlarının 'uzayın duvar kağıdı' olarak da tanımladıkları arka plandaki 'kozmik kısa dalga fon radyasyonu' (Büyük patlama, yani Big Bang adını verdiğimiz evrenin doğuşunda meydana gelen patlamadan geriye kalan radyasyon) ölçümleri ışığında, dünyanın saatte yaklaşık 1 milyon 400 bin km hareket ettiğini biliyoruz.

Bu uzaklıkları şu ana kadar sadece bir saatlik bir zaman yolculuğu macerası olarak düşündük. Bunu günlere, aylara, yıllara vurursak ortaya çıkan mesafe farklılıklarını zannediyorum herkes hesaplayabilir.

Basit bir örnek verecek olursak, 2105 yılından zamanımıza dönmeye çalışan bir kişi, dünyadaki başladığı noktadan yaklaşık 1 trilyar kilometre uzakta çıkacaktır, bize o noktada mesaj gönderse, dünyaya ulaşması yaklaşık 47 gün alacaktır.

Uzay keşifleri

Eğer bu şekilde bir yolculuk imkanı olursa, yani uzayın sürekli hareket halinde olmasını kendi avantajımıza çevirmek istersek, bunlardan birisi uzay keşifleri olabilir.

Mesela aynı hesaplama sistemi ile gidersek, şu an ki bulunduğumuz noktada 17.4 gün sonra Jüpiter gezegeninin olacağını tahmin ederek (dünyaya en yakın olduğu zamanda 587 milyon kilometre) buna ayarlayarak bir keşif gemisini gönderebiliriz.

Tabii ki x-y düzleminde başarılı olunacağı tahmin edilse bile, uzay ortamındaki x-y-z sisteminde düşünürsek, belki uzaklık olarak doğru noktada çıkabiliriz ama Jüpiter'in o andaki konumuna göre tam olarak yanında çıkma şansımızın çok zayıf olduğu da bir gerçektir.

Ancak bu teknoloji eğer başarılı olursa, mesela dünya yörüngesine uydu veya benzeri yük taşıması için son derece pratik bir çözüm olabilir.

Hayal gücümüzü zorlamaya devam edecek olursak, ben bir gün zaman makinasıyla yolculuk yapma şansını yakalasam iki seçeneğim vardır.

Birincisi ne kadar dünyadan uzakta ortaya çıksam bile, en kısa zamanda dünya ile bağlantı kurup yönümü bulmak ve geriye dönmeye çalışmak.

İkincisi ise, zaten geri dönemeyeceğim gerçeğini kabul ederek, gitmişken sonuna kadar gideyim fikrine de sarılarak, uzayın başladığı zamana dönmek.

Acaba Big Bang patlamasının olduğu ana kadar gidebilir miydim? Uzayın henüz bin yaşında olduğu ve sadece taneciklerden meydana geldiği bir döneme dönebilecek olsam, acaba benim zaman makinem de o anda tanelerine ayrılır mıydı?

'Warp' fikrinde zamanın etrafında dönerek, yani o çizgi üzerindeki olaylardan etkilenmeyerek hareket edebileceğimizi varsayarak, 'Big Bang'den öncesine dönmeye kalkışsaydık? Bu durumda uzayın varolmayacağı ve uzayın varolmasından dolayı ortaya çıkan ve insanlar tarafından yorumlanarak 'fizik kanunları' olarak kabul edilmiş, ve benim zaman makinamla o noktaya kadar gitmeme imkan sağlamış bütün kuralların da varolmayacağını düşünersek?

'Terminator' filminde zamanda geriye giderek, ileride lider olacak insanların ailelerini yok etme düşüncesi nereye kadar mümkün bilemiyorum.

Buna başka bir yaklaşım getirsem, mesela ileride olacak çok büyük bir felaketi dünyaya mesaj olarak yollayarak tedbir almaları için uyarabilirdim.

Bu belki ileride mümkün olabilir ancak böylesine bir felakette ölmesi gereken bir kişi, benim yollayacağım mesaj sayesinde kurtulur ve ileride dedemi bir kavga sırasında öldürürse?


Tesla'nın zaman yolculuğu deneyleri


Tesla’nın gizli zaman yolculukları deneyimleri konusunu enine boyuna incelemiştir. Korkunç Philadelphia Deneyi’nden sonra ki bu deney kısmen Tesla teknolojisiyle yapılmıştı, Nikola Tesla yolculuğun sırlarını kazara bulmuştu. Zamanı ve uzayı düzenleyen kurallarla kozmik çatının tehlikeli doğasını karıştırmıştır.

Kitaplarımı okuyanları şaşırtmayacağım. Kendi zamanının çok çok ötesinden bir zekaya sahip olan bir adam vardı. Doğaüstü bir zekası vardı. Bu tür insanların dünyadan değilde sanki uzaydan gelmiş dünya dışı varlıklar olduğunu düşünürüm. Kabul etmem lazım ki uzunca bir süre boyunca Nikola Tesla’nın bu dünyadan olmadığı fikri oldukça hoşuma gitmişti. Bu muammalı adamla ilgili cevaplanması gereken onlarca soru vardır. Ve bu soruların çoğunun cevaplanmasının imkansızlığına ve en azından bunların cevaplanmasını beklemeye benim ömürümün yetmeyeceğine eminim. Ve en sonunda Nikola Tesla ile ilgili gerçekleri öğrenmeyi bıraktım.İlkokul çağım Tesla ve onun muhteşem çalışmalarından bir haber olarak geçti. Tesla’nın adı karanlık komplolarla beraber anılırdı. Kamuda sadece adaşı olan Tesla-Coil onurlu bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Aslında sadece birkaç kişi şirkete onun kendi ismini verdiğini biliyor. Des kitaplarında adı geçmez ve öğretmenler de adını çok çok seyrek anarlar.

Tanrıya şükürler olsun ki, Bazı kişiler Tesla’ya yapılan haksızlığın farkına vardı da bazı sınıflarda adı sıkça geçer oldu. Rahatlıkla söyleyebilirim ki 20. yüzyılı Tesla icat etmiştir. Ama geride sadece gizemi kaldı. Bu gizem sadece Nikola Tesla adının kirlenmesine değil, insanlığın da kirlenmesine yol açmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri patent dairesi Tesla’nın bir çok buluşuna onay verip kabul etmiştir. Bu icatlar Tesla ve yatırımcıların yüzünü güldürecek kazançlı icatlardı. Ac motoru Tesla’nın muhteşem bir icadı olup dünyayı değiştirmiştir. Ayrıca o veya bu nedenden dolayı patentini alamadığı veya almadığı bir çok icadı da vardır. Tesla’nın finansal danışmanlığı yapmasının yanında kendi meraki için teknoloji araştırma ve geliştirme işinde çalıştığını biliyorum. Bu icatlarla ilgili pek bir bilgimiz yok. Tesla’nın icatları belli bir noktaya kadar sadece kendi amaçlarına ve çalışmalarına ışık tutuyordu. Çoğu fikrini projeye veya gerçeğe geçirecek vakti bulamamaktan yakınıyordu. O yüzden çoğu çalışmasını yarıda bırakmak zorunda kaldı.

Proje ve çalışmalarından bazıları; çok yüksek güçte elektrikli süpürge (vacuum), roket motoru dizaynı, güneş enerjisi ve ışıkla ilgili deneyler….vb gibi o zamanlar 20.yüzyıla uymayan icat ve çalışmalardır.

Buluşlarını basarak herkese dağıtırdı bu şekilde kendini terapi ederdi. bazı buluşlarını ise halka sunmadan veya patent işlemleri için değil, öylesine yazdı. Tesla’nın bazı inanılmaz konularda çalışmaları vardı; bedava enerji, yerçekimsizlik, görünmezlik ve hatta zaman yolculuğu. Tesla zamanında bile ağza dahi alınmayacak kadar uçuk olan bu fikirler günümüzde de yaratıcılıktan ve hayal gücünden birhaber olan bilim adamlarınca lanetlenmiştir. Askeri haberalma’daki yıllarımda Tesla’nın çılgın fikirlerini temel alan bazı çok gizli çalışmalara ve araştırmalara şahit oldum. Amerika ve Rusya 1970lerin başından beri zerre ışınlı RF (radyo frekansı) silahlarını kullanıyorlar. Tıpkı Teslanın diğer çalışmalarını dünyanın kullandığı gibi.

Günümüzde Tesla’nın pek çok çalışması bir çok ülke tarafından araştırılıp geliştiriliyor. Bu Ar-ge çalışmalarını karşılamak için devletler karanlıkta kalan bütçelerini arttırmışlardır.

Pek çok derin ve karanlık gizli projeler sivil bilim tarafından onlarca yıldır ve hatta yüzlerce yıldır araştırılıp geliştirilmektedirler. 1895’de küçük buluşlar büyük olaylara yol açardı. Nikola Tesla’nın göze batan ilk çalışması manyetik alanların döndürülmesi çalışmasıdır. Göze batan diğer bir çalışması da radyo frekansları ve elektrik enerjisinin atmosferde gönderilmesi çalışmalarıdır. Teslanın bu basit buluşu yıllar sonraki entrikalar, korkular ve felaketlerle anılan Philadelphia Deneyi ve Montauk zaman yolculuğu projelerine yol gösterecektir. Fakat bu çok gizli programlar bundan yıllar evvel ortaya çıkmıştı. Tesla zaman ve zaman yolculuğu üzerinde gerçeğe ulaşılabilecek çalışmalarda bulunmuştur.

Tesla, yüksek voltajlı elektrik ve manyetik alanlar kullanarak yaptığı çalışmalarda zamanın ve uzayın yarılabileceğini veya çarptırılabileceği ve böylece de diğer zaman boyutlarına kapı açılabileceğini gördü. Bu muazzam buluşun yanında, Tesla tehlikelerle dolu olan zaman yolculuğunu buldu.

Tesla’nın zaman yolculuğuyla ilgili ilk çalışmaları 1895 Mart’ında başladı. New York Herald’dan bir gazeteci 13 Mart’ta gazetede şunları yazmıştır: Tesla ile küçük bir kafede tanıştık. 3.5 milyon voltluk elektriğe kapıldıktan sonra benimle el sıkıştı ve ” bu gece size iyi bir arkadaş olamayacağım. Az kalsın ölüyordum. Bir kıvılcım 3 fit öteden geldi ve beni sol omzumdan çarptı. Yardımcım akımı kapamasaydı ölmüş olurdum herhalde.” Tesla yankısal elektromanyetik yüklemeye maruz kaldı. Aynı zaman dilimi içinde kendini dışarıda buldu. Söylediğine göre geçmişi bugünü ve geleceği hepsini bir anda gördü. Fakat elektromanyetik alandan dolayı felç oldu ve kendine yardım edemeyecek bir hale geldi. Asistanı akımı keser kesmez Tesla’ya bir şey olduğunu anladı.

Bu durum yıllar sonra Philadelphia Deneyi sırasında da olmuştu. Aslında gemicilerin başına gelen olay daha uzun sürmüştü ve sonu da felaktlerle bitmişti.

Tesla’nın gizli deneyi Tesla kadar insancıl olmayan ellerde devam etti. Tesla’nın araştırmalarıyla ilgili bu kötü dedikoduları bir yana bırakıyoruz, umarım bir gün bu sırlar doğru bir şekilde tamamen ortaya çıkar.
__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 13:36   #2
Çevrimdışı
Hara-Kiri
Kayı Boyu'nun Torunu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Einstain ve Tesla hayranıyım yaparsa onlar yapardı
Herşey bir kenara saçma gelen teoriler .
__________________
Gerçek şu ki; saat 12:12 olduğunda kimse seni düşünmüyor, şifreleri 1234 yapan insan hala yaşıyor, noel baba yok, tam karşıya geçerken kırmızı yanacak, istediğini alsan da aklın alamadığında kalacak, az kalan yemek daha lezzetlidir, pastayı kesen pasta yiyemez, gece tırnak kesersen ömrün kısalmaz ve sakın kendini başka dünyadan zannedip triplere girmeye kalkma. ne yazık ki pizzanın ambulanstan önce geldiği bir ülkenin en nadide vatandaşlarından birisin sen de.. Hayat işte. O bakımdan diyeceğim o dur ki ; Başımız toprak, sonumuz toprak; mühim olan, çamurlaşmadan yaşamak..


  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Hara-Kiri'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 15:16   #3
Çevrimdışı
DarkAngeL
...:: HüsoMeL::...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Zamanda yolculuk denince aklıma hep "Geleceğe Dönüş" filmleri gelir. Çok severek izlerim her zaman.

Ve özenirim izlerken. Böyle bir fırsatımız olsaydı hiç keşkemiz kalmazdı diye..

Kim bilir, eğer dünyamızın yeterli vakti kaldıysa zamanda yolculuk da gerçekleşebilir.

Bugün günlük hayatımızın bir parçası olan otomobiller,cep telefonları,bilgisayarlar birkaç asır öncesine dek sadece hayaldi..

Teşekkürler SerseriGezgin
__________________
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz DarkAngeL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 15:20   #4
Çevrimdışı
CadII
Hotantu Kabilesinden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Zamanda yolculuk bence mümkün...
__________________
Bu güzel ülkede elbette özgürlük türküleri söylenecektir. Ve yine kardeşçe paylaşım olacaktır. Görsek de, görmesek de...

H.
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz CadII'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 15:28   #5
Çevrimdışı
Insanlikarayan
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Zamandaki yolculuk probleminde, bir gün cözüleceginden eminim.


Ironiyi acuyorum: Halbuki simdide Türkiyenin bu Problemi coktan cözdügü görülüyor, zamanimizda geri vitesi atmis bulunuyoruz.

Ironiyi kapatiyorum, belli olmaz bunlar sizabilir.
__________________

-Gurbet Ellerde Aldatılamadı-





Türkiyede
yasamasa bile!.
Ne Mutlu Türk'üm Diyebilene!.
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Insanlikarayan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 16:11   #6
Çevrimdışı
Hara-Kiri
Kayı Boyu'nun Torunu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi CadII Mesajı göster
Zamanda yolculuk bence mümkün...
sadece şöyle birşey var mümkün görünen
Uzayda zamanın daha yavaş geçtiği gözlemmiştir. şimdiye kadar denenmemiş ama bir çok bulgular vardır.

Mümkünsede bulunmasın öyle birşey.Herkes çok iyi niyetli değil Bugünün teknolojisiyle zaman döndüğünü düşünsene . Gözü hırs bürümüş insanlar. Tarihteki büyük devletleri tek bir tetikteki bombayla biter.
__________________
Gerçek şu ki; saat 12:12 olduğunda kimse seni düşünmüyor, şifreleri 1234 yapan insan hala yaşıyor, noel baba yok, tam karşıya geçerken kırmızı yanacak, istediğini alsan da aklın alamadığında kalacak, az kalan yemek daha lezzetlidir, pastayı kesen pasta yiyemez, gece tırnak kesersen ömrün kısalmaz ve sakın kendini başka dünyadan zannedip triplere girmeye kalkma. ne yazık ki pizzanın ambulanstan önce geldiği bir ülkenin en nadide vatandaşlarından birisin sen de.. Hayat işte. O bakımdan diyeceğim o dur ki ; Başımız toprak, sonumuz toprak; mühim olan, çamurlaşmadan yaşamak..


  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Hara-Kiri'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 17:39   #7
Çevrimdışı
Rukia
« En Akıllı Bızdık »

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Yazını tamamını okumadım, geniş bir zamanda okuyacağım. Fakat okumasam da zaman yolculuğunun olamayacağı görüşündeyim. Ki bence olmamalı da. Birşeyleri geri alabilme şansı olsaydı anın bir önemi kalır mıydı?

Bilim şu anda buna çok uzak.
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Rukia'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 18:20   #8
Çevrimdışı
Zümrüd-ü Anka
Üye
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Çok saçma; yani din bakımından da, mantık bakımından da her bakımdan imkansız, olağandışı birşey. Ancak filmlerde görürüz Geleceğe Dönüş serisini bende severim
__________________





Akıllı ve iyi niyetli insanlara özgü bir ada olması için neler vermezdim; öyle bir yer olsa ben bile vatansever kesilirdim

Albert Einstein


  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Zümrüd-ü Anka'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 19:36   #9
Çevrimdışı
Nils'
Gerçek Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Cinlerin haricinde sanırım bunu kimse başaramaz akşam akşam üç harflimi deseydim
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Nils''in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 22.08.2012, 21:25   #10
Çevrimdışı
Papazulya
Bal Yazmalı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Zamanda yolculuk mümkün mü?

Diyaloglar su sekilde olurdu herhalde:

-Hanife Teyze Ezgi nerede?
-Gecmise kadar gitti, birazdan gelir.

-Hayatim surpriiiiz!
-Askim inanmiyorum. Yine mi gecmise bilet aldin. Evleneli 8 yil oluyor ve her sene yildonumunde gecmise gidiyoruz.
-Bu yilda isler istedigim gibi gitmedi askim. Ama seneye soz, seni gelecegin en guzel yerinden, denize nazir bir otele goturecegim.

-Anne Geordia adli bir muzik grubu var, kesinlikle dinlemelisin.
-Kizim artik es zamanli paralel evrende yasasak diyorum...



__________________
Seni camiinde namaz kılarken, kilisende dua ederken ve putuna diz çökerken de seviyorum. Çünkü sen ve ben, tek bir dinin çocuklarıyız. O da ruhtur...
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Papazulya'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
nzamanda


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 22:55.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.