Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türkiye ve Dünyadan Haberler > Ülkemiz ve Dünya Gündemi > Diğer Köşe Yazıları

Diğer Köşe Yazıları Ülkemiz Yazarlarının Ulusal Basında Yazdıkları Köşe Yazıları ve Bizlerin Yorumları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 24.10.2016, 10:40   #1
Çevrimdışı
alamancı
Yasaklı Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türkiye Cumhuriyeti Nasıl Kuruldu?

Türkiye Cumhuriyeti Nasıl Kuruldu?

O Günün Koşulları

O günlerin koşullarını herkes bilmek zorunda.

Şeriat Devleti- Mutlakiyet…

1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra bunların hepsi değişti.

Kul olan, padişahın kulu olan Cumhuriyet’te yurttaş oldu.

Kendisi için karar vermeye çalıştı.

Bugün herkes özgür. O günlerde dünya ne durumdaydı bunu iyi bilmek zorundayız.

1923’te bizde demokrasi ilan edilirken, dünyada demokrasi pek yoktu. Almanya’da faşist hareketlerin başladığı dönem…

Portekiz’de, İtalya’da… Tüm Avrupa’da… Faşizm, kapitalist Amerika’yı bile etkiledi.

Türkiye Cumhuriyeti, ne faşist ne komünist bir ülke. Atatürk, faşist ülke yaptım sizi deseydi faşizmi kim biliyordu?

Yine unutulan, hiç hesaba katılmayan bir olay yaşadık, o zamanlar, altı yıl süren: “İkinci Dünya Savaşı.”

Asılsız Suçlamalar

Bunu hesaba katmazsanız dediğiniz her şey anlamsızlaşıyor. Bu savaşta altmış milyon insan öldü.

Berlin’de o dönemde ot kemirdiler! Bunu kimse demiyor.


10 Kasım 1938 günü Atatürk öldü.

Hemen bir yıl sonra büyük bir dünya savaşı başladı mı?

Başladı…

Ve bu savaş, bütün dünyayı yalım ateşi gibi sardı mı?

Kuşkusuz ve kesin olarak “evet”

Almanlar her an (ülkemize) girebilirdi.

Peki; o zaman Türkiye’nin görüntüsü neydi?

Şöyleydi: Türkiye bir tarım ülkesiydi. Nüfusunun büyük bölümü hala köylerde yaşıyordu. Halkın temel üretim ve tüketim maddeleri tarım ürünleriydi. Savaş yıllarında Türkiye, Meriç’e dek Alman orduları dayandığında ve Meriç üzerinden Türkiye’ye doğru uzanan köprüler yapmaya başladıklarında, İsmet Paşa’nın başkanlığındaki Türkiye,derhal savaş ekonomisi uygulamaya başladı.

Üretim süreçlerinde yer alması gereken nüfusun önemli bir bölümü askere alındı. Ülkenin bütün limanları; herhangi bir saldırı riskine karşı kapatıldı.
Dış Ticaret, krom ve magnezyum gibi değerli madenlerin satışı dışında hemen hemen durdu.

Limanların önlerine mayınlar döşendi ve kentlerde karartma uygulanmaya başladı. Ardından da her an savaşa girilebileceği düşünülerek; zaten dış pazarlara sunulamayan, üstelik de o yıllarda yaşanan büyük kuraklık nedeniyle iyice düşen tarımsal verim düşüklüğüne karşın, devlet silolarında yoğun bir lojistik birikim yapıldı. Bu yıllarda ekonomi alt üst olduğu için, kimi temel tüketim malları karneye bağlandı.

Kimi açıkgözler karaborsacılık gibi yöntemlere başvurarak, yoksul halkın daha da acı çekmesine neden oldular. Tahıl stoklarına el konuldu. Ekmek, zeytin ve şeker gibi ürünler karneyle verildi. Buğday unu çok değerli olduğu için, ondan pasta vb. gıda üretimi yasaklandı. Kimin ne denli ekmek alacağını Hükümet belirledi. Alınan ekmek karnelere işleniyor ve yeniden alınmasının önüne geçiliyordu.

Büyük kentlerde özel araçların trafiğe çıkması yasaklandı. Sonradan ticari araçlar da bu kapsama alındı. Yeni vergiler uygulandı.
Tifo, kolera ve salgın hastalıklarda yoksulluk nedeniyle artış görüldüğü için buna dönük çalışmalar yapıldı. Askeri harcamalar zorunlu olarak arttı.
Karadeniz’deki gemi seferleri durduruldu. Radyo yayınlarına kesintiler yapıldı ve kimi bölgelerde gece sokağa çıkma yasağı uygulandı.

Varlık vergisinin gündemde olduğu günlerde dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü "Üç beş yüzü geçmeyen bu insanların vatana karşı aşikâr olan zararlarını gidermenin yolu elbette vardır. Ticaretin ve ekonomik çalışmaların serbestliğini bahane ederek milleti soymak hakkını hiç kimseye hiçbir topluluğa tanımamalıyız."dedi.

İnsanlar bu uygulamlalardan elbette çok etkilendiler; ama bütün bunlar savaş günlerinin doğurduğu zorunluklardı ve böyle bir ortamda ve bu etkenlerden olumsuz olarak etkilenen bir ülkede elbette sağlıklı bir kalkınma politikası izlenemezdi…
Can derdine düşmüş ve güvenliği en öncelikli konu olarak gören bir zaman diliminde, normal demokratik dönemlerin koşulları aranabilir mi?

Ara istersen… Kafa bu kadar algılıyorsa, yapılacak bir şey yok…
Ancak buna karşın, kimi önemli işletmelerin ve fabrikaların temeli atıldı.
Türkiye’de çok önemli görülen maddelerin üretilmesi için devlet yatırımları daha da artırıldı. Aşırı tasarruf düşüncesi uygulamaya konuldu. Çünkü bir anda savaşa girilirse, hangi cephelerde ne kadar durulabilir, ne denli büyük zorluklarla karşılaşılabilir; bunu kestirmenin ve ateşin nerede duracağının önceden hiçbir güvencesi yoktu.
Söz konusu olan vatandı; ülke topluca yok olabilecek bir noktaya gelmişken,
çay yoktu, şeker yoktu yaklaşımı ne denli içten olabilir?

Bunları anlamak zor gelebilir bugün; ama koşullar öyleydi.

Devam edelim: Türkiye üç önemli ekonomik karar aldı:

1. Milli Korunma Kanunu
2. Varlık Vergisi Kanunu
3. Toprak Mahsulleri Vergisi’ne İlişkin Kanun

Türkiye ateş çemberi içinde kıvranır ve her an savaşa çekilmeye çalışılırken,İsmet Paşa bir yandan İngiltere’yi, öte yandan Almanya’yı karşısına almamak için son derece başarılı bir dış politika izledi.

Savaşın sonlarına doğru, sonradan Türkiye’yi Batı’ya daha da yanaştıracak sonuçlar doğuracak olan Sovyetler Birliği’nin kimi doğu illeri ve Boğazlar üzerinde hak isteği geldi. Bu durum karşısında, 1945 yılında savaş bittiği halde, Türkiye’nin sıkıntılarısonradan NATO’ya girene dek (AS: Kore savaşına katkımız sonrası 1952) sürdü.

Diyeceksiniz ki; bunların tümü doğru şeyler miydi yani?
Eleştirebilirsiniz… Ben de eleştirebilirim…
Yanlışları bir bir sıralayabilirim. Şunlar olmamalıydı diyebilirim… Olabilir.
Hangi iktidar döneminde yanlışlar yapılmıyor ki?
Ama o zor koşullarda her şeye karşın Türkiye’yi savaşa sokmamayı ilke edinmiş kuşaklar, bunu bir övünç nedeni yaptılar ve gerçekten de ülkeyi savaşa sokmadılar.

Kutsal emanetler Ayasofya’da duruyor. Kaşıkçı elması duruyor. Hazineler duruyor… Bunlar gizlice Niğde’ye getirilip bir camiye konuyor. Kapısına bekçi. Savaş bitene kadar orada ne olduğunu kimse bilmiyor.

Adam diyor ki:

“Dedem anlattı!” diyor. “Kuran-ı Kerim’i sakladı “. diyor. Soruyoruz:

Dedenin cenaze namazı kılındı mı? “Evet!”

Kur’an yasaksa cenaze namazı da kılınmaz!

Nasıl inanıyorsun buna!

İsyanlar

Gericilik- ilericilik

Türkiye bunları yaşamış. 1925’te Şeyh Sait isyanı. Dersim isyanı…

O günleri bilmemekten kaynaklanıyor bugünlerimiz.

Türk halkı bunları bilmiyor… 26 isyan var. Bunlardan ikisi Kürt isyanı. Geri kalan hepsi din isyanı. “Din elden gidiyor” diyerek…

Her şeyi bir yana bırakalım; bu içtenliklerine karşı bir saygı duygusu taşımak
gerekmiyor mu?

Sonradan Demokrat Partisi bu savaştan uzak kalma politikasını,“Milletin erkekliğini öldürmek” gibi kırsal bir söylemle eleştirirken;
Yurt gezisinde ellerine döviz verilen çocuklar;

“Sen bizi aç bıraktın!” diye

Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya karşı bağırtıldılar…

Buna karşın İsmet Paşa onlara şu yanıtı vermişti:

“Ben sizi aç bıraktım ama babasız bırakmadım…
  Alıntı ile Cevapla
alamancı'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
cumhuriyeti, kuruldu, nasıl, türkiye


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:47.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.