Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türkiye ve Dünyadan Haberler > Ülkemiz ve Dünya Gündemi > Diğer Köşe Yazıları

Diğer Köşe Yazıları Ülkemiz Yazarlarının Ulusal Basında Yazdıkları Köşe Yazıları ve Bizlerin Yorumları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 06.01.2020, 18:26   #1
Çevrimdışı
Kel ali
Gerçek Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Atatürk gibi, Boyun Eğmeden Yaşamasını Öğrenmeliyiz.



Atatürk gibi, Boyun Eğmeden Yaşamasını Öğrenmeliyiz.

Toplumlarda uygarlaşma ve ilerleme dönemi; ezilenin ezeni, bilimin cehaleti, aydınlığın karanlığı alt etmesinden sonra gerçekleşmiştir.

Ortaçağın yıkılmasıyla birlikte buluşlar, sanayi dönemi başladı. İş ve işçi, emek değer kazandı.

Fabrikalar açıldı, üretim arttı. Din, ticaret aracı olmaktan kurtulup, vicdanlara yerleşti.

Bütün bu gelişmeler, devrimler, Fransız İhtilalleri Avrupa’da derebeyliğin belini kırarken; Osmanlıda cehalet, cahillik ve dinin egemenliği devam ediyordu.

Bu nedenle imparatorluk uygarlaşan ülkeler karşısında gerilemeye başladı.

Çünkü yobazlığın, din sömürüsünün olduğu yerde gelişme, modernleşme olmaz.

Gericiler, bilimsel atılımları, bilimsel çalışmaları her zaman engellemişlerdir. Bilimi İslam’a ters, karşıt bir alan olarak görmüşlerdir.

Bu bilim düşmanlığı, Osmanlıda Fatih döneminden sonra başladı.

Bizim tarihimizde çağdaşlıktan, uygarlıktan uzaklaşma girişimi, İkinci Beyazıt’la birlikte ortaya çıktı. Onun zamanında “Allah’ın işine karışıyorlar, günah işliyorlar” diye rasathaneyi kapattılar.

Bu gericilik hareketleri, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna dek artarak sürdü. Atatürk devrimleri ile saltanatın, hilafetin ve şeriat düzeninin kaldırılmasından sonra bilim ve bilim adamları ön plana geçtiler, değer kazandılar.

Ata’mız yozluğa, yobazlığa karşı savaş açmış ve şunları söylemişti:

“…Efendiler, ey Millet! Biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

İşte yobazlar, tarikat ve cemaat liderleri, Mustafa Kemal’i bu yüzden sevmezler.

Yani onların kazançlarını, din sömürüsünü, geçim kaynaklarını kuruttuğu için sevmezler.

Atatürk Milliyetçiliğinde din ve ırk ayrımı, kafatasçılık yoktur. “Vatandaşlık” vardır. Özgürlük vardır. Kulluğa ve biat (uyma, kabullenme) anlayışına son verilmiştir.

Ama Atamızın vefatından sonra şeyhler, dervişler, müritler yeniden başlarını kaldırdılar. Özellikle 2002’den sonra AKP’nin iktidarı ele geçirmesiyle ve 17 yıllık bir gericilik döneminden sonra dincilik, din ticareti en yüksek düzeyine ulaştı.

Şimdi iktidar şeriat hukuku ve şeriat düzenini resmen yapılandırmaya çalışıyor.

Bu konuda epey yol da aldı. Neden?

Çünkü muhalefet, muhalefetlik görevini 17 yıl tam hakkıyla yapamadı. Halkımız haksız ve hukuksuz uygulamalar, baskılar, talanlar karşısında sesini çıkarmadı.

Sesini çıkarmak bir yana, yapılan tüm yolsuzlukları, hırsızlıkları verdikleri oylarla onayladı.

Karadeniz halkı, bi taraftan, madencilerin ormanları yok etmesine isyan etti, bi taraftan da bu katliama izin veren iktidara oy verdi.

Hem de en yüksek oy bu bölgeden çıktı.

Adam bi taraftan şeker fabrikalarının satılmasına karşı çıktı, işsiz aşsız kaldı; evine ekmek götüremedi, bi taraftan da bu fabrikaları yok edenleri alkışladı.

Şeker fabrikalarının satıldığı kentlerde AKP’ye çıkan oylara bakarsanız, gerçeği görürsünüz.

Peki, bütün bunlar olup biterken İşçi sendikaları, dernekler, esnaf kuruluşları nerelerdeydiler? Nelerle uğraşıyorlardı?

Neler yaptılar?

Sadece seyrettiler. Ara sıra ufak tefek, cılız sesler çıkardılar. Hepsi bu.

Sözün bittiği günleri yaşıyoruz artık. Sözün bittiği yerdeyiz. Satılmayan bişey kalmadı. Her şeye zam. İşsizlik, yoksulluk, açlık zirvede.

Bundan böyle, “Ben ABD’ye, AKP’ye, AB’ye karşıyım” demek de yetmez.

Memurlar da görevliler de gerekirse bedel ödemeyi göze alarak, taşın altına ellerini koymalıdırlar. Hem de “Evde evlad ü ayal (çoluk çocuk) var demeden.

Hak – hukuk aramada, talanlarda, soygunlarda seslerini yükseltmelidirler. Sömürülmeye, horlanmaya, limon gibi sıkılmaya hayır demeliler.

Şimdi direnme zamanıdır. Bozuk düzene ve bozuk gidişata karşı çıkma zamanıdır.

Tüm devrimcilerin, demokratların, yurdunu seven herkesin tribünleri terk edip sahaya inme zamanıdır.

Direnmek yaşamak demektir, boyun eğmek ölüm.

Çoluğumuza, çocuğumuza, insanlığımıza, yaşadığımız topluma saygımız, sevgimiz, sorumluluğumuz varsa; her şeyden önce, Atatürk gibi, boyun eğmeden yaşamasını öğrenmek zorundayız.


(alieralp37@gmail.com)

https://www.turkishnews.com/tr/conte...-ogrenmeliyiz/
  Alıntı ile Cevapla
Kel ali'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 22.01.2020, 13:21   #2
Çevrimdışı
Kel ali
Gerçek Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Atatürk gibi, Boyun Eğmeden Yaşamasını Öğrenmeliyiz.



Mustafa Kemal şöyle diyordu:

“...Ben her ne durum ve konumda bulunursam bulunayım, doğru olduğuna inandığım ve gerekenlere söylemeyi ve ulaştırmayı memleketin esenliği gereği kabul ettiğim görüşlerime uymaktan kendimi alıkoyma gücünde değilim.”

Hasan Tahsin ya da gerçek adıyla Osman Nevres, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e çıkartma yapan, seçkin askerlerden oluşan Yunan Efzon Alayı işgal askerine, Kordonboyu'ndan ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlatan ulusal sembol kişi, yazar ve gazetecidir.

Bana göre İkinci istiklal savaşı da İzmir'den başlayacaktır.

Cumhuriyet’in ilke ve devrimlerine bağlı İzmirliler hiç bir zaman sarayın karşısında eğilmeyecektir.

AKP iktidarı 3 Kasım 2002’de geçtiği iktidarda 17 yılı geride bıraktı. Ancak bu 17 yıllık süreç temelde Cumhuriyet’in kazanımlarının geriletildiği, insan hakları ve demokrasi kültürünün ağır darbeler aldığı bir dönem olarak öne çıktı. Başta adalet kurumu olmak üzere medya, sağlık, eğitim gibi alanlarda yaşanan tek tipleşme, AKP iktidarının ‘Ya bizdensin ya terörist’ anlayışının bir kötü bir yansımasından başka bir şey değildi. Muhalif olan her sesin bastırıldığı son 17 yılda ülkede yaşayanlar açısından daha karanlık bir tablo ortaya çıktı.

İzmir ise 2002 yılından bu yana AKP’nin iştahını kabartan bir kale olarak bir köşede durdu. Halk arasında İzmir, uzunca bir süre ‘CHP’nin kalesi’ olarak nitelendirilse de buna noktayı da bir başka CHP’li, hem de 2002 yılından bu yana AKP’nin aldığı en büyük yenilgilerden biri olan 31 Mart yerel seçimlerinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilen Tunç Soyer’den gelmişti: “İzmir eğer bir şeyin başkentiyse, demokrasinin başkentidir”

Bir ülke için simge sayılan, sözleri ulusal duyguları depreştiren ve en az bayrak kadar önemli olan ulusal marşlar vardır. kahramanlık destanlarını anlatan, hep bir ağızdan söylenen, törenlerin vazgeçilmezleri vardır.

İşte onlardan biri İzmir Marşı:

İzmir’in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa

İzmir’in dağlarında oturdum kaldım
Şehit olanları deftere yazdım
Öksüz yavruları bağrıma bastım
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa
  Alıntı ile Cevapla
Kel ali'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
atatürk, boyun, eğmeden, gibi, öğrenmeliyiz, yaşamasını


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:56.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.