Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Güzellik ve Moda > Kadınlara Ait Güncel Konular

Kadınlara Ait Güncel Konular Bizimle olmuyor demeyin. Biliriz biz olmadan hiç olmaz


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 03.08.2017, 22:06   #1
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Toplumsallaşma Sürecinde Kadın

Toplumsallaşma Sürecinde Kadın



Fotoğrafçı Emre Levent Malkoç, kadının toplumsallaşma sürecinden geçerken yaşananlar hakkında yazdı.

Toplumsallaşma, yani diğer adı ile sosyalizasyon, toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içerisinde birey ferdi olduğu toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir. Aynı zamanda, bireyin sahip olduğu ya da toplum tarafından verilen rollerin ve sahip olunan statülerin gerektirdiği davranış biçimlerini, toplumun kendilerinden beklentilerini öğrenir. Toplumsallaşma sürecinde birey kendi toplumunun bir üyesi olmayı, toplumu tarafından kabul gören davranış biçimlerini, insanın davranışlarına yön veren, bunları belirleyip şekillendiren temel toplumsal ve kültürel değerleri (yani normları) öğrenir. Öğrenmekle de kalmayıp bunları içselleştirip kendisine mal eder ve bu değerler doğrultusunda davranmaya başlar.

Daha öz bir anlatımla, birey toplumu ile bütünleşir ve toplumunun bir parçası haline gelir.

Toplumda kadın


Toplumsallaşma diğer bir deyişle sahip olunmuş kültürün geliştirilmesi ve yeni nesillere aktarılmasıdır. Ulusal ya da evrensel kültür mirası toplumsallığı doğurur, toplumsallık ise onu yeni nesillere aktarır. Toplumu incelerken toplumsallaşmaya etki eden unsurları tek tek irdeleriz, en küçük toplumsal birim ,yani toplumun yapı taşı bireydi. Birey den bir adım sonra, ihtiyaçların karşılanması için yapılan üretimin biçimlendirdiği, birden fazla bireyin oluşturduğu birimler gelir.Yüzyıllar boyunca bu birimlerin en önemlisi aile olmuştur.

Kadın hem birey olarak hem de ailenin en temel unsuru olarak toplumsallaşma süreci içerisinde sadece etkin olan değil bu süreci doğuran olarak ele alınabilir.

E.A. Westermarck (1862-1932) "The Origin and Development of The Moral Ideas" (Töresel Düşüncelerin Kökeni ve Gelişmesi) adlı kitabında anne ve babalık içgüdüsü varsayımı geliştirmiştir. Bundan sonraki süreçte bu içgüdünün ailenin ve toplumsal yaşamın temeli olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır.

Ancak kökü ne olursa olsun bugün, toplumsallaşmanın içgüdüsel bir durum değil üretim ilişkilerinin bir sonucu olduğu görüşü daha bilimsel bir yaklaşımdır.

Aile, tarihsel süreç içerisinde üretim, hatta sürekli üretim açısından iş bölümüne dayandığı için sağlam bir yapıdır. Yüzyıllardan beri de bu sebeple ayakta kalmıştır. Bugünkü aile de bir bireyin üstünlüğü, onun ekonomik üstünlüğünün sonucudur, ekonomik üstünlük ortadan kalktığında diğeri de kalkacaktır. Bu durum ise toplumsal anlam de kadının rolünü değiştirecektir. Varsayılan böyle bir değişim ilk ve son olmayacaktır.



İlkel toplumlarda kadın

Tarihsel süreçte kadının toplumsal bir unsur olma anlamında, statüsü ve etkinliği oldukça fazla değişime uğramıştır. İlkel komünal toplum düzeyinde, sosyo-ekonomik egemenlik kadınlarda idi. Bu tarihsel evreye anaerkillik denir. Dünya üzerindeki tüm toplumlar bu evreden geçmişlerdir. O dönemlerde soy, anneden geçerdi; çocukların tek toplumsal bağlantıları anneleri iken, babanın kim olduğunu sırf anne bilirdi. Erkeklerin ise avlanmak dışında büyük bir fonksiyonları yoktu.

Tarımsal üretim, ev bakımı ve korunması, çocukları besleyip büyütme kadınların işi idi. Kadının sosyoekonomik üstünlüğü hayvancılığın gelişmesi ile azalmaya başlamış; hayvancılık sahiplenme duygusunu geliştiren bir süreç olmuştur.

Toplum içerisin de mülkiyet hakkının ortaya çıkıp gelişmesi, tek eşli ilişki ve sonrasında ataerkil aile yapılarının kurulmasına yol açmıştır. Miras hakkını sürdürebilmek için babası kesinlikle belli çocuklar yetiştirmek gereği duyulmuş, aynı kandan olmanın önemi mülkiyet duygusunun gelişimi ile gitgide artarak, kadınlar artık sahip çıkılıp kollanması gerekli olan bireyler haline dönüşmüştür.

Özel mülkiyetin gerçekleşmesi ve toplumun sınıflara ayrılması ile de ilkel kominal toplum, köleci topluma dönüştü. Kadınlar kapatılmaya (evlere kapatılmaya) başladı. Çünkü mülkün aktarılabilmesi ancak babası belli çocukların doğması ile sağlanabilirdi. Bu tarihsel süreç günümüze kadar gelen kadının köleleştirilmesi ve farklılaştırılması sonuçlarını doğurdu.

Ataerkil toplumlara geçiş süreci ve sonrasında, bütün metafizik ve mistik öğretiler kadını erkekten daha aşağı bir tür olarak gösterdi ve ona eşit haklar tanınmadı. Ortaçağda milyonlarca kadın cadılık suçlaması ile kilise tarafından canlı canlı yakılarak öldürüldü. Bugün hala kadınların taşlanarak öldürülmesinin gündemde olduğu, kadının sünnet edildiği toplumlar var.

Yapay olarak oluşturulan farklılıklar toplumsal çıkarlara mı bağlı

Toplum kadını, sırtına yükleyeceği köleliği kabul edecek bir biçimde hazırlamıştır. Yapay olarak oluşturulmuş bu farklılığa, bir çok kadın inandırılmıştır.

Kadınların duygusal yaşamları da, bedensel yaşamları gibi, bir yalan, utanma, gizli kapaklılık ve karışıklık içine itilmiştir. Bu yalnızlaştırma, kültürel bir değer olarak sunulmuş ve bu değere sahip çıkan kadının özel bir insan olduğu kız çocuklarına öğretilmiştir.




Adem ile Havva

Kadından olan beklenti, toplumsal cinsiyet kavramı ve değerler silsilesi düzlemlerinde kadına dair bir çok masal üretilmiştir. Bu masalların nitelikleri ise zaman içerisinde değişmiştir.

Adem ile Havva ve kaburga kemiği hikayesinden çok önceleri prehistorik döneme bakarsak kadının daha özgür ve eşit olduğu mitlere rastlayabiliriz. Anadolu medeniyetleri müzesini gezenler burada gördükleri çeşitli Kibele heykellerini hatırlayacaklardır. Kibele o dönem çok tanrılı toplumlarının ana tanrıçası idi. Sümerliler'de İnana, eski Mısır'da İsis,antik Hint kültüründe Mitra, Mezapotamya'da Lilith'in olduğu gibi...

Lilith ismi Adem'in Havva'dan evvel bir sevgilisi olduğu, kaburgadan değil aynı Adem gibi topraktan yaratıldığı ve Adem'in her şeyi sahiplenme ihtirası yüzünden onu terk edip gittiği hikayede de geçmektedir. Eski Mezapotamya tanrıçası Lilith'in Sümerliler'deki adı, Kutsal Kütük'tür. Tabii bunun bugün sıkça duyduğumuz Hollywood kelimesi ile bir alakası var mı, bilmiyorum.

Bu tanrıçaların bir çoğu tek tanrılı dinlerin yükselişe geçtiği dönemde şeytanileştirilmiştirler; sembolleri şiddet ve savaş anlamları ile yüklenmiş. Doğacılık referanslı kutlama günleri, cadılık ve korku günlerine dönüştürülmüştür.




Beş masal

Süreç içerisinde yazılan beş masal ve masallardaki kadının değişimi ilgi çekicidir: Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Rapunzel, Kırmızı Başlıklı Kız, Sindrella ve Kurbağa Prens.

Bu masallar birbirinden hatırı sayılır biçimde farklıdır. En eskisi olan Pamuk Prenses'in büyük bölümünde kadın uyur ve onu öperek uyandıracak prensini bekler. Rapunzel de uyanık biçimde kulede bekler. Pamuk Prenses mecburiyetten dışarı kaçar, şansına iyi huylu cücelere rastlar. Kırmızı Başlıklı Kız, kendi kararı ile ihtiyaç için dışarı çıkar. Sindrella, çılgınlık yapıp keyfi için dışarı çıkar, üstelik saraya da sızar.

Ve en nihayet öpme sırası prensese gelmiştir; kurbağayı öper ve prens yapar.




Kadının zorunda oldukları

Bugünkü çocuk hikayelerinde artık sıkça rastladığımız savaşçı kadın karakterler var. Masallardan günümüze geldiğimizde bugün hala kadın ve toplumsal konumuna dair hikayeler, roman, tv dizisi, film gibi araçlar ile karşımıza çıkmakta. Ekonomik özgürlüğünü kazansa da diğer kulvarlar da sık sık üzülen ve mutluluğu bir türlü bulamayan kadının trajikomik hikayesini anlatan Sex and The City de bunlara bir örnek olabilir.

Kadının güzel olma zorunluluğu, kadın korkusunun pekiştirilmesi, kadının bağımsızlık korkusu, evcil kadın ve itaat eden kadın modellerinin kültürel bir motif gibi sunulması; bugün dahi ideolojik bir bakış açısını desteklemek adınadır. Kadına bu ideolojik bakış açısı ile rol biçilmesi toplumun sıradanlaşmasına ve tek tipleşmesine sebep olmuştur.

İdeolojik bakış açısı kadın ve erkek davranış modellerini dar bir kalıba sığdırır çünkü ideoloji tek bir teori ve tek bir sistemdir. Dolayısıyla tek bir zihniyet oluştururken alternatif davranış ve düşüncelere yer vermez. Egemen ideolojinin kadın korkusu, insanın doğasından kaynaklanan değerlerin, yaratılmış bir takım değerleri alt etmesi potansiyelini bir tehdit olarak algılamasından kaynaklanır.

İnsanın doğayı ve toplumu anlama çabası ve sonuçları toplumsallık kavramını evirir, bu anlama çabası içerisinde kadın pasivize edilir ise süreç durur.

Günümüzde dünyanın birçok yerinde halen kadınların eğitim hakkı engellenmekte, kadınlar yoksulluğa mahkum kılınmakta, aynı işi yaptıkları halde erkeklerden daha az ücretle çalışmaya devam etmektedir. Kadınların görünmeyen ev içi emekleri karşılıksız ve sosyal güvencesiz kalmaktadır. Ataerkil zihniyet, ailenin finansal kaynaklarını kontrolü salt erkeğin hakkı olarak görmekte, kadının ne kadar para harcayacağına da yine erkekler karar vermektedir.

Kadınlar, dünya nüfusunun % 50 sini, yeryüzündeki toplam işgücünün üçte ikisini oluşturur. Ancak kadınlar dünya gelirinin % 10'unu almakta ve dünyada mülklerin %1 ine sahip bulunmaktadır. Çalışma yaşamında, istihdamda, karar mekanizmalarında, politikada nüfusları oranında eşit temsil edilmemektedir. Üstelik bugün yeryüzünde her üç kadından biri şiddete maruz kalmaya devam etmektedir.

Gerçekte aşağıladığı kadını lafta yüceltmek, - onu çiçeğe, meleğe benzetmek, yer ve yol vermek, yüyürken önde arkada tutmak vs. - uygar toplum adı verilen sosyo-ekonomik formasyonların iki cins arasında fark yaratan kurnazca önlemlerini yansıtır.





Otoritenin gerçekliğini değil gerçekliğin otoritesini kabul edersek...

Düşünsel varoluş açısından kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. İnsani tüm değerlerin bugün ulaştığı nokta tüm insanların ortak çabası ve katkısı ile ulaşılmış bir noktadır. Katedilen yol dil, din, ırk, cinsiyet tanımadan yürüyüşüne devam eden bir diyalektiğin yoludur.

Kadın, toplumun her anlamda yarısından fazlasını ifade eder. Çünkü toplum inşasının temel taşı olan bireyi, o dünyaya getirir ve yönlendirir. Kadının eşit ve özgür olması, dünya üzerindeki tüm ezilen insanların eşit ve özgür olması sorunu ile direkt bağlantılıdır.

Kültürün ve toplumsal sözleşmelerin insan doğasına uygun, özgürlükçü, adil ve insanın yaratıcılığını destekler biçimde daha hızlı ilerlemesi kadın olmadan mümkün değildir.

Fırsat eşitliği sağlanmadığı, ayrımcılık devam ettiği sürece geri kalan şey kadınlar değildir, insanlıktır.

Emre Levent Malkoç

Kaynak


__________________
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
kadın, sürecinde, toplumsallaşma


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:22.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.