26.01.2019, 23:21 | #1 |
Çevrimdışı
|
İstanbul Şiirleri
İstanbul Şiirleri
Yahya Kemal Beyatlı | Başka Bir Tepeden ''Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.'' Orhan Veli Kanık | İstanbul'u Dinliyorum ''İstanbul'u Dinliyorum İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda Sucuların hiç durmayan çıngırakları; İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor derken Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık; Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı, Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular, Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Başında eski alemlerin sarhoşluğu, Loş kayıkhaneleriyle bir yalı Dinmiş lodosların uğultusu içinde. İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan. Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde. Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum; Dudakların ıslak mı değil mi, bilmiyorum Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum.'' Nurullah Genç | İstanbul ve Sen ''İstanbul bana hep seni hatırlatıyor. Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil. Hala, gülümseyen bir lale gibi bana sürgününü gönderiyorsun dört yanı çevrili bir kale gibi ne sır umut, ne de sır veriyorsun gemiler gidiyor, sen gidiyorsun sulara yansıyor yeşil gözlerin hüzün dalga dalga, ıssız ve derin beni İstanbul’a terkediyorsun sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır gidersin, harabe olur İstanbul martılar göç eder; sular alçalır kendini çöllerde bulur İstanbul'' güneşi rengarenk şavkınla gökte saçlarını tarar iken bulurum beyazı, gecenin çizgilerinde ellerini arar iken bulurum sensiz çözülür mi gül ve mu/amma yüreğimden hala habersiz misin adını göklere yazarım amma mehtabı kaybolur düşlerimin'' Necip Fazıl Kısakürek | Canım İstanbul ''Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul... Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? .. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... O manayı bul da bul! İlle İstanbul'da bul! İstanbul, İstanbul... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sünbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul...'' Bedri Rahmi Eyüboğlu | İstanbul Destanı ''İstanbul deyince aklıma martı gelir Yarısı gümüş, yarısı köpük Yarısı balık yarısı kuş İstanbul deyince aklıma bir masal gelir Bir varmış, bir yokmuş İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir Anadolu’da toprak damlı bir evde Gülcemal üstüne türküler söylenir Süt akar cümle musluklarından Direklerinde güller tomurcuklanır Anadolu’da toprak damlı bir evde çocukluğum Gülcemalle gider İstanbul’a Gülcemalle gelir İstanbul deyince aklıma Bir sepet kınalı yapıncak gelir.'' Cahit Sıtkı Tarancı | Bahar Sarhoşluğu ''Yuvası saçakta kalan kırlangıç, Yavrusu dallara emanet serçe, Derken camiler üstünde güvercin Minareler katından geçiyorum Gökyüzü mahallesi İstanbul’un Süt beyaz bir martıyım açıklarda Gemilere ben yol gösteriyorum, Buğday ve ilaç yüklü gemilere Bir kanat vuruşta bulutlardayım; Bir süzülüşte vatanım dalgalar!'' İlhan Berk | İstanbul'dan ''İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın Havada kaçan bulutların hışırtısı Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor Yenicami, Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler Hiç kımıldamıyorlar Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor İnsanlar sokak sokak, çarşı çarşı, ev ev İnsanlar sırt sırta, omuz omuza verip durmuşlar Boyunları bükük Yorgun, asabi, kederli, kindar Yığın yığın olmuşlar hepsi köprünün açılmasını bekliyor Bir anda şehrin dört bucağına akacaklar Bir anda iki ayrı kıtadaki insanlar gibi Fatihliyle Beşiktaşlı sarmaş dolaş olacaklar'' Turgut Uyar | Bir Gün Sabah Sabah ''Ver elini Haydarpaşa demişiz, Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl, Hava hafiften soğuk, Deniz katran ve balık kokulu Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu… Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, -Kim o? dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıktır, mahmursundur. Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten. Fabrika düdükleri ötmededir.'' |
5 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
26.01.2019, 23:35 | #3 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
Ümit Yaşar Oğuzcan | Üstüme Varma İstanbul ''Sana geldim, içim ümitlerle dolu Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur Bir gün ben de eririm caddelerinde Çürür kemiklerim adım unutulur Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak Göğü, bulutların, denizlerin kalır Oynama İstanbul, benimle oynama Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır Ezilmiş ellerimin arasında başım Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış İşte gelip kapılarına dayanmışım Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim Beni sarhoş etme, başım dönüyor Üstüme varma İstanbul, kederliyim.'' Yahya Kemal Beyatlı | Siste Söyleniş ''Birden kapandı birbiri ardınca perdeler… Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler? Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden Firûze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden? Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri; Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri. Bir devri lanetiyle boğan şâirin “Sis”i. Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi. Hülyâma bir ezâ gibi aksetti bir daha; -Örtün! müebbeden uyu! ey şehr! -O bedduâ… Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın; Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.'' Ziya Osman Saba | İstanbul ''Seni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, meydan. Geliyor Boğaziçi’nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz Kızkulesi. Bir yanda, serin sabahlarla beraber, Doğduğum kıyılar: Beşiktaşım. Baktıkça hep, semt semt, yer yer, Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım! Durmuş bir tepende okuduğum mektep, Askerlik ettiğim kışladır ötesi. Bir gün bir kızını benim eden Evlendirme dairesi. Benim de sayılmaz mı oralar? Elimi tutar gibi iki yanımdan, Babamın yattığı Küçüksu, Anamın toprağı Eyüpsultan. Önümde, açık kollarıyla Boğaz, Çengelköy’den aktarma Rumelihisarı. İstanbul, İstanbul’um benim.'' Orhan Veli Kanık | Bir Garip Orhan Veli ''İstanbul’da Boğaziçi’nde Bir garip Orhan Veli’yim Veli’nin oğluyum Tarifsiz kederler içindeyim Rumeli Hisarı’na oturmuşum Oturmuş da bir türkü tutturmuşum İstanbul’un mermer taşları Başıma da konuyor martı kuşları Gözlerimden boşanır hicran yaşları Edalım… Senin yüzünden bu halim. İstanbul’un orta yeri sinema Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne Sevdalım… Boynuna vebalim İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim Bir garip Orhan Veli’yim.'' Atilla İlhan | İstanbul Ağrısı ''Kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kaynarken şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pancak pancak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine İstanbul'san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlayan sen eğer yine İstanbul'san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ****ler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gozlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i zehirleyebilirim sonbahar karanlıkları tuttu tutacak tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan İstanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki İstanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine İstanbul'san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine İstanbul'san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandın İstanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine İstanbul'san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin İstanbul kaç kere yazdım kimbilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylül'ünde birader mırc ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık.'' Oktay Rıfat Horozcu | İstanbul Şiirinden ''İstanbul'un üstüne güneş doğdu, Çıktı silkinerek gecenin içinden, Kız gibi minareleriyle Süleymaniye, Sultanahmet, Sultan selim, Fatih camileri. Türbeler, çeşmeler, sebiller Aldılar aydınlıkta yerlerini. Şakımaya başladı bülbül gibi Bağdat köşkünün çinileri; Hepsi de alın teri, Hepsi de el emeği. Bir yaprak düştü döne döne şadırvana; Bir kumru su içti şadırvandan. Üsküdar'ın fakir evleri göründü uzaktan En arkada Çamlıca tepeleri.'' |
4 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
26.01.2019, 23:47 | #4 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
Behçet Necatigil | Barbaros Meydanı ''Biliyorum, ayıp ve manasız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız. Utanır da belki Anasının sırtındaki Yeldirmeden, Kız bir adım önde gider Sezdirmeden. Beşiktaş'ta Barbaros Meydanı Sağı anıt, solu türbe Ortası kare şeklinde, Parkıdır yoksulların Bilhassa yaz ayları. Fidanların, mezarların önünde Yontulu taşlar çepçevre, Yer yer banklar konulmuş, Meydana dolmuş millet, Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi, Sıralara bakar elbet. Meydanın ilersi deniz kıyısı Karaya çekilmiş kayıklar, İskele gazinosu yanda Sulara dökülmüş ışıklar, Üsküdar şu karşısı. O nemli topraklara Ana çöker yorgun argın, Kalmış gözü arkada Kendi ayakta kızın. En gürültülü şarkılar Çalarken plakta, Onlar orda oturur Denize bakarlar. Avunmaya muhtaç bu gençlik Ey kız anası ihtiyarlar, Ey denizlerden esen serinlik.'' Sunay Akın | At Kokusu ''Son evi gösterin bana İstanbul'da vapur sesinin duyulduğu ki kapısını çalıp söyleyeyim içindekilere daha çok kedi yavrusu ezilsin diye eski iskeleleri sahil yoluyla ayırdıklarını denizden Karşılığında ben de size kanaryası ölüp kuaför salonuna dönüşmeyen kaç mahalle berberinin kaldığını söylerim ya da kaç fötr şapkanın tutsak olduğunu köhne bir konağın askısında Kaç faytoncunun artık taksicilik yaptığını da bilirim ama söylemem onu da siz bulun dikiz aynasına takılı boncuklardaki at kokusundan.'' Özdemir Asaf | Boğaz Gezintisi ''Ne günlermiş, ne günlermiş Yıldızlar, mehtap, çamlar altında. Yıldızlar, mehtap, çamlar altında Ne günlermiş, ne günlermiş Gelip geçmiş! Vapurlar değil, Boğaz'dan geçen: Boğaz'dan yalılar geçiyor. Toplamış sulardan eteklerini, Odasına çekilen bir saraylı gibi Yalılar gelmeyen âlemlerine gidiyor Bırakıp bu sessiz gecelerini. Çekip almış kuşların kanadlarından rüzgârını Asırlık rüyalarında yalılar. Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış. Saz sesleri gelmeyor kıyılarından. Ne geçen yazlardan haber var, Ne gelecek baharlardan. Kimbilir kaç deniz geçmiş uykularından... Başbaşa kalmış iki Hisar Beklemekte sönük sahilleri. Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar Kıyılarından geçen balıklara. O balıklar ki, dedeleri Şarkılarla beslenmişti geceleri. Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar Dalgalarda son oltanın yemleri.. Bir zamanlar şen yaşamış yalılar Işıklı bir ziyafet sofrasında. Renklerini deniz almış götürmüş, Küllerini alev alıp savurmuş. Deniz kenarında denizsiz kalmışlar. Ortaklığı ayrılmış kıt'aların. Anadolu günden güne Rumeliye küsmüş Bugün biz değiliz bakan yalılara; Yalılar boynu eğik bize bakıyor. Biz değiliz sarkan hatıralara Göğüs gererek dalgalara. Yalılar bir hayâl için denize sarkıyor Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor. Ne günlermiş, ne günlermiş Yıldızlar, mehtab, çamlar altında. Yıldızlar, mehtab, çamlar altında Ne günlermiş, ne günlermiş Geçip gitmiş.'' Sezai Karakoç | Denizin Kentini Yaktım 'Denizin kentini yaktım Vızıldayıp duran kafamın ortasında Denizin kentini yaktım Hurma şırıltılarıyla Denizin kentini yaktım Beni çocukluğumdan koparan Denizin kentini yaktım Bir kent kadın kabuklarından Denizin kentini yaktım Miras kalmış bir alevle Denizin kentini yaktım Veli ağaçlarla kalbi atan mermerle Tanrıyı anarak kalbi atan Cami sütunları boğdu Sararmış gözyaşlarıyla Kararmış denizin kentini İstanbul ey sevgili şehir Dön dön karadan gelen sesime Son veren zaman yatırında Denizden getirilen biçimine.'' Aşık Veysel Satıroğlu | Sevgisi İçimde ''Sevgisi içimde yaşayıp duran Nazlı güzellerin şirin İstanbul Hayali kafamda hükümler süren Görmez gözlerime görün İstanbul Ortasında deniz kenarlar kara Bu dünyada cennet olmuş kullara Mehtapta sandallar ne hoş manzara Sahildir yayladır yerin İstanbul Gemilerin gelir peşi peşine Şöhretin yayılmış hudut dışına Ayrı bir güzellik başlı başına Sevgi muhabbetin derin İstanbul Fatih Mehmet Sultan temeli kurdu Ondan sonra oldu Türklerin yurdu Edirne'den gelen o büyük ordu Ayyıldız bayraktır nurun İstanbul Denizler kilidi boğazların var Dünyaya haykıran avazların var Yılmaz Türk Ordusu şahbazların var Ferah tut gönlünü serin İstanbul Dünya güzelliği sendedir mevcut Hususi özenmiş yaratmış Mabut Herkesin gönlünde vardır bir maksut Halis Türk maksadın varın İstanbul Edipler şairler yetişmiş sende Ehli aşklar yanmış tutuşmuş sende Bir aciz kimseyim Veysel'im ben de Seversen olayım yarin İstanbul.'' |
5 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
26.01.2019, 23:48 | #5 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
Çok naziksiniz, çok teşekkür ederim Gülümsün.
|
27.01.2019, 03:17 | #6 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
İstanbul, yüreklerine dokunduğu şâirlere hep farklı ilhamlar vermiş. Kimi onu târihin muhteşem aynasında seyretmiş, kimi hiç görmeden hayâlinde cennet niyetine sevdalanmış, kimi de Göksu ile Sâdâbad'ın asûde sularında kayıkların yüzdürüldüğü eski bir zamanda takılı kalmış. Serin serviler altında mezarları da özlenmiş, sanki dünya kurulalı beri tepelerin üzerine inciler gibi serpilmiş mâbedleri de... Yahya Kemâl'in tâbiriyle ''bu efsunlu şehir'' in avladığı şâirlerin birbirinden güzel dizelerinden derlediğiniz şiirler için teşekkür ederim @Rapİ
|
27.01.2019, 03:31 | #7 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
Alıntı:
İstanbul'u bu kadar çok yönlü ve haklı betimlemeleriniz şiirlerdeki anlamın hazinesine layıktı. Çok naziksiniz, çok teşekkür ederim manidar yorumunuza @Ekrem Sencer. Efsunun hem haletiruhiyedeki yansıması hem dimağlardaki izdüşümü onu gönülden seyreyleyen bilinçlerle daha nice tarihi boyutlara taşıyacaktır. |
|
2 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
27.01.2019, 03:45 | #8 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
Sözleriniz tatlı bir İstanbul meltemi gibi geldi. Samimi iltifâtınız beni sevindirdi. İstanbul, şâirleriyle, şâirlerini yâd eden sizin gibi ince ruhlu insanlarla ve sevdâlarıyla hep yaşayacak, meftûnlarına lûtfettiği ilhamlarla şiirler söyletecek, bizler de şiirlerle kurduğumuz tatlı İstanbul hülyâlarında sermest olmaya devam edeceğiz.
|
27.01.2019, 03:53 | #9 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
Alıntı:
Şiir ki insanın insani yanının okyanusunu en çok hissettiren deryadır. Ne çok öz ve ne çok misal taşır kuşaktan kuşağa. Bazen sızı, bazen derman ama ille de bir mukadderata misaldir. Konu bir de şehirlerin kraliçesi, aşıkların sızısı, kavuşmaların niyazı, savaşların kaderi İstanbul olunca ilmek ilmek dokunur bugünden yarınlara, her beyit her mısra. |
|
2 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
27.01.2019, 04:05 | #10 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İstanbul Şiirleri
Yorumlarımı paylaşımınızın niteliğine uygun bulduysanız bundan ancak bahtiyarlık duyarım Sayın @Rapİ. Burada yorumum, yorumlanandan daha değerli değildir, ancak olsa olsa ondan dolayı değerlenebilir.
|
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
istanbul, İstanbul, Şiirleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |