Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türkiye ve Dünyadan Haberler > Ülkemiz ve Dünya Gündemi > Serbest Kürsü

Serbest Kürsü Her konuda tartışma açılan konular burada


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 20.10.2014, 13:22   #1
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Exclamation Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret


Vicdanî ret (VR), bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesidir. Vicdani retçiler kendilerini antimilitarist ya da pasifist olarak tanımlayabilmektedirler.
En çok karşılaşılan ret sebepleri şunlardır:
  • düşman olsa bile insan öldürmeyi ahlaki bulmamak,
  • hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı ahlâki bulmamak,
  • güncel sorunlardan dolayı o ülkenin silahlı birliğinde bulunmayı ideolojik ve dini inanca aykırı bulmak.
Bu hakkın uygulanması ülkelere göre farklılık gösterebilmektedir. Bazı ülkeler zorunlu askerliğe alternatif olarak vicdani retçilere kamu hizmetinde bulunma olanağı sunarlar. Birey kamu hizmetini de redderse buna "total ret" denir.

Vicdani ret düşüncesi geniş anlamda ilk olarak 19. yüzyılda ortaya atılmış, 20. yüzyılın başlarında [[I. Dünya Savaşı] ve II. Dünya Savaşı sırasında taraftar bulmuştur. Vicdani ret hakkı, günümüzde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu tarafından temel insani hak olarak kabul edilmiştir.

Vicdanî reddin geçmişi ilk devletlerin kuruluşu kadar eskiye uzansa da, resmileşmesi yirminci yüzyılın başlarına denk gelmektedir. Örneğin, İngiltere 18. yüzyılda Quaker inancına sahip olanları zorunlu askere alınmadan muaf tutmuş ve 1916'da da vicdanî reddi anayasasına dahil etmiştir. İngiltere'yi 1917'de Danimarka, 1920'de de İsveç izlemiştir. Ayrıca pek çok ülke 17 ve 18. yüzyıllardan itibaren askerliği zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayalı uyguladığı için etkin olarak vicdani ret diye bir tanımlamaya gerek duymamıştır. Etkin olmasa da yasal olan bu durumun değişmesine I. Dünya Savaşı ile zorunlu askerlik uygulamasının yeniden getirilmeye çalışılması sebep olmuştur.

Tarihsel olarak birçok vicdani retçinin inançları doğrultusundaki hareketleri toplumlarının hukuki sistemi veya hükümetleriyle çeliştiğinden, retçiler idam edilmiş, hapse atılmış ya da muhtelif cezalara maruz kalmışlardır. Vicdani reddin hukuksal tanımı ve durumu yıldan yıla ve ülkeden ülkeye farklılık göstermiştir. Dini inançlar birçok ülkede vicdani reddin hukuken tanınmasında başlangıçta önemli rol oynamıştır.

Alıntı:
"Zorunlu askerlik sadece medeniyetin devamı için değil, aynı zamanda varlığımız için de ciddi bir tehlike oluşturur" - Albert Einstein


1948 yılında "vicdan" meselesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin 18. Maddesinde ele alınmıştır. Bu maddeye göre: "Düşünce, vicdan ve dini özgürlük herkesin hakkıdır; bu hak dini ve inançları değiştirme özgürlüğünü, ve tek başına ya da diğer insanlarla bir arada, halka açık ya da bireye özel olarak dini inançları açıkça uygulama ve aktarma haklarını kapsamaktadır. " Bu beyan 10 Aralık 1948'de Genel Kurul'da 48 kabul, 0 ret ve 8 çekimser oyla onaylanmıştır.

1974 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri asistanı Sean MacBride, Nobel konuşmasında şöyle demiştir: "Insan Hakları Evrensel Bildirisi'nde beyan edilen haklara bir tane daha eklenebilir. Bu da "Öldürmeyi Reddetme Hakkı"dır"

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, vicdani ret hakkını AİHS m. 9’da güvence altına alınan din ve vicdan özgürlüğünün zorunlu bir gereği olarak kabul etmiştir. Her ne kadar Parlamenterler Meclisi ve Bakanlar Komitesi’nin verdiği karar ve tavsiyeler hukuken bağlayıcı değilse de Sözleşme organları ve taraf devletlerin AİHS maddelerini yorumlarken bunları dikkate almaları gerekir. AKPM, vicdani ret hakkına ilk defa 1967 yılında 337 sayılı Kararında değinmiştir. Kararda, AİHS m. 9 ile Sözleşmeci devletlere inanç özgürlüğüne saygı duyma yükümlülüğü yüklendiği vurgulanmış ve kaynağını m. 9’dan alan vicdani ret hakkına ilişkin temel ilkeler, usul kuralları, sivil hizmete ilişkin kurallar belirlenmiştir. AKPM bu karara dayanarak 1967 yılında 478 sayılı Tavsiye Kararını almış; bu kararla ulusal mevzuatlarını, vicdani redde ilişkin bahsedilen temel ilkelere mümkün olduğunca uyumlu hale getirmeye üye devletleri davet etmesi için Bakanlar Komitesi’ne çağrıda bulunmuştur. AKPM, 1977 yılında aldığı 816 sayılı Tavsiye Kararında, 337 sayılı kararda ifade edilen vicdani reddin temel ilkelerini, usul kurallarını ve sivil hizmete ilişkin kuralları tekrar etmiştir. AKPM, 2001 yılında aldığı 1518 sayılı Tavsiye Kararlarında, o dönem Avrupa Konseyi’ne üye sadece beş devletin bu hakkı henüz tanımadığına; tanıyan devletlerde ise bu hakka farklı ölçülerde koruma sağladığına ve vicdani retçilere tanınan hakların son derece yetersiz olduğunu işaret edilmiştir. Kararda AİHS m. 9 ve m. 4 / 3’ü tadil eden ek bir protokolle vicdani ret hakkının AİHS’e dahil edilmesine yönelik Bakanlar Komitesi’ne tavsiyede bulunulmuştur

Avrupa Birliği, vicdani reddi açıkça inanç özgürlüğü kapsamında bir hak olarak tanımakta ve bu hak Avrupa Birliği üyesi devletlerin tamamında kabul edilmektedir. Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nin 10. maddesine göre: “ 1. Herkes, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını tek başına veya topluluk halinde, aleni veya gizli olarak ibadet etme, öğretme, uygulama ve gereklerine uyma şeklinde açığa vurma özgürlüğünü içerir. 2. Bu hakkın kullanılmasına ilişkin ulusal mevzuata uygun olarak dini nedenlerle askerlik görevini yapmayı reddetme hakkı tanınmaktadır. ” Avrupa Konseyi kurumları tarafından geliştirilen ilkeler Avrupa Parlamentosu’nun 7 Şubat 1983, 13 Ekim 1989, 11 Mart 1993 ve 19 Ocak 1994 tarihli tavsiye kararlarına yansımıştır. Avrupa Parlamentosu, vicdani reddin AİHS m. 9’da tanınan inanç özgürlüğünün bir parçası olduğunu belirtmiş ve üye devletleri vicdani ret hakkını bir temel hak olarak hukuk sistemlerine dahil etmeye çağırmıştır. Nitekim günümüzde Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tamamı vicdani ret hakkını tanımaktadır

Sözleşme organları Temmuz 2011’e kadar vicdani reddi AİHS kapsamında değerlendirmemiştir. 07.07.2011 tarihli Bayatyan / Ermenistan kararı ile Sözleşme organları vicdani ret hakkına bakışını değiştirmiş ve bu hakkı AİHS m. 9’da düzenlenen inanç özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir. Bu bakımdan ilgili karar, vicdani ret hakkının korunmasında bir milat olarak kabul edilir. Bayatyan / Ermenistan kararına kadar olan süreçte Sözleşme organlarının görüşü, AİHS’de vicdani ret hakkını tanıyan bir maddenin olmadığı yönündedir. “Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı”nı düzenleyen AİHS m. 4’ün üçüncü paragrafında, “askeri nitelikte bir hizmet(in) ya da inançları gereğince askerlik görevini yapmaktan kaçınan kimselerin durumunu meşru sayan ülkelerde bu inanca sahip kimselere zorunlu askerlik yerine gördürülecek başka” türden bir hizmetin, “zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma”dan sayılmayacağı düzenlenmekte ve vicdani redde dolaylı olarak değinilmektedir. Sözleşme organları, Bayatyan / Ermenistan kararına kadar olan dönemde m. 4 ve m. 9’un birlikte okunması gerektiği görüşündedir. Bu görüşe göre Sözleşme, prensip olarak vicdani retçiliği ne benimsemekte ne de reddetmektedir; sözleşmeci devletler vicdani ret hakkını tanıyıp tanımamakta, tanırlar ise bunun yerine alternatif bir sivil hizmet getirip getirmemekte serbesttir. Ancak Bayatyan / Ermenistan kararı ile AİHM içtihadını değiştirmiştir; bu kararla savaş karşıtı inançlara mensup kişilerin zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmekten kaçınması, AİHS m. 9 kapsamında koruma altına alınmıştır. Mahkeme öncelikle m. 9’un, m. 4 /3-b ile birlikte okunması gerektiği görüşünden ayrılmış, başvurunun sadece m. 9 kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görüşünü benimsemiştir. Mahkeme’ye göre, askeri hizmet yükümlülüğüyle kişinin sahip olduğu inançlar arasındaki ciddi ve üstesinden gelinemez bir çelişkinin var olması halinde vicdani ret m. 9’un sağladığı güvenceden yararlanacaktır. Somut olayda başvurucu, inançları askeriyede silahsız olsa dahi görev yapmayı reddeden dini bir topluluk olan Yehova Şahitleri’nin bir üyesidir. Bu nedenle Mahkeme vicdani ret sebebinin, başvurucunun içtenlikle ve gerçekten sahip olduğu inançları olduğundan şüphe etmemekte; başvuruyu m. 9 kapsamında ele alarak vicdani ret hakkının tanınmamasının Sözleşme’ye aykırı olduğuna hükmetmektedir. Kararda Mahkeme, hem Avrupa Konseyi üye devletlerinin iç hukuk düzenlerinde hem de uluslararası alanda vicdani ret hakkına ilişkin önemli gelişmeler yaşandığına, Konsey üyesi devletlerin Türkiye hariç tamamında bu hakkın tanındığına dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, Sözleşme’nin günün koşulları ve demokratik devletlerde egemen fikirler ışığında yorumlanması gereken yaşayan bir araç olduğunu vurgulayan Mahkeme, değişen koşulların dikkate alınarak Sözleşmenin yorumunun evrimleşebileceğini belirtmektedir

Türkiye'de henüz tanınmayan vicdani ret için başta savaş karşıtları olmak üzere çeşitli grupların çalışmaları sürmektedir. Perihan Mağden gibi birçok aydın vicdani reddi işleyen yazılar ele aldıkları için haklarında dava açıldı. Ayrıca konu ile ilgili `vicdani ret hakkı`nın verilmesi için kanun teklifi, DTP tarafından meclise sunuldu. Türkiye'de 2013 Mayıs ayına kadar toplam 210 vicdanî retçi çıktı. İlk kez 1989 yılında Tayfun Gönül, 155. maddeden yargılandı ve aldığı ceza, para cezasına çevrildi. Mayıs 2011'e kadar otuz yedisi kadın olmak üzere toplamda yüz otuz üç kişi vicdanî retlerini açıkladı.


Türkiyede Vicdani RET

Türkiye'de vicdanî ret, kanunlarda hak olarak tanınmadığı ve vicdani retçilerle ilgili özel bir düzenleme yapılmadığı için vicdani retçiler, diğer tüm askerlik çağına gelmiş erkek Türk vatandaşları ile aynı şekilde muamele görürler. Türkiye'de vicdani ret kararından sonra alınan cezaya rağmen askerlik görevi için çağrının ve silah altına alınma emrinin devam etmesi sebebiyle retçiler ya retlerinden vazgeçip askerlik görevini yerine getirmekteler ya da sivil itaatsizliğe devam etmekteler. Reddinde ısrar edenler ya firari olarak yaşamakta ya da silah altına alınmalarına rağmen verilen görevleri reddettikleri için askeri cezaevlerine atılmaktadırlar. Türkiye'de ilk vicdanî ret, 1989 yılında Tayfun Gönül tarafından gerçekleştirildi. Gönül, Eski Türk Ceza Kanunu 155. maddeden yargılandı ve üç ay ceza aldı ancak bu ceza, para cezasına çevrildi. 2013 yılında 15 Mayıs Vicdani Ret Günü'nde Vicdani Ret Derneği 90 kurucu üye ile resmi olarak kuruldu.

AİHM kararları göz önüne alındığında Türkiye’nin vicdani ret hakkını tanımakla yükümlüdür. AİHM’in vicdani ret hakkını tanıması yönünde Türkiye’ye ışık tutan Bayatyan / Ermenistan kararının etkisi, doğrudan Türkiye için verilen Erçep /Türkiye kararı ile pekişmiştir. Bu kararla Türkiye, AİHS m. 46/1 uyarınca inanç özgürlüğü kapsamında vicdani ret hakkını tanımakla yükümlü hale gelmiştir. AİHS m. 46/1’e göre sözleşmeci devletler, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin vermiş olduğu karara uymayı taahhüt ederler.

Türkiye, Avrupa Konseyi'ne üye olmasına rağmen vicdani reddi hak olarak tanımayı reddeden nadir ülkelerden biridir. Vicdani ret aleyhine olan veya yorumlanan normlardan biri olan 21 Haziran 1927 günlü 1111 sayılı Askerlik Kanunu'nda "Askerlik hizmeti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her erkek için zorunludur." ifadesi vardır. Diğer bir norma ise Türk Ceza Kanunu'nun 318. maddesidir: "halkı askerlikten soğutma"


Türk hukukunda askerlik hizmetinin, Anayasa’nın “Vatan Hizmeti” başlıklı 72. maddesinde düzenlendiği görülür. Anayasa, vatan hizmetinin yerine getirilme biçimine ilişkin üç seçenek sıralamıştır; buna göre vatan hizmeti Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde yerine getirilebilir veya yerine getirilmiş sayılabilir. Maddenin lafzından Anayasa m. 72’nin askerlik hizmetini zorunlu kılmadığını söylenebilir. Maddede zorunlu kılınan vatan hizmetidir ve bu hizmetin nasıl ifa edileceği üç alternatif gösterilerek sıralanmıştır. Dolayısıyla vatan hizmetinin kamu kesiminde de yerine getirilebileceğini düzenleyen Anayasa maddesi dikkate alındığında; vicdani ret hakkının tanınması ve vicdani retçilerin alternatif bir sivil hizmeti yerine getirmekle yükümlü tutulması için Anayasal bir değişikliğe gidilmesi gerekmemektedir. Yapılacak kanun değişiklikleriyle vicdani ret uygulamasının düzenlenmesi mümkündür

Bazı görüşlere göre Türklük ve askerlik kavramlarını birbirinden ayrılabilmesi mümkün değildir; bu nedenle vicdani ret, Türklük ve ulus devlet ilkelerini zedelemekte hatta ortadan kaldırmaktadır. Ancak Anayasa m. 10’a göre hangi inanca mensup olursa olsun herkesin eşit olduğu ve m. 24’e göre inanç özgürlüğünün sağladığı korumadan yararlanmaya hakkı vardır. Kaynağını Batıdan ve daha çok Hıristiyanlık inancından alan vicdani ret hakkı Türkiye’de tanınsa da, çok sınırlı bir uygulama alanı bulabilecektir. Zira AİHM, vicdani ret hakkını, “düşüncelerden” değil “inançlardan” kaynaklanması halinde korumakta ve bu hakka din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 9. madde kapsamında koruma sağlamaktadır. Türkiye’de ise vicdani reddi emreden inanca mensup insan sayısı sınırlıdır. İslam inancı, vicdani ret talebine kaynaklık edebilecek bir inanç değildir. AİHM içtihatları dikkate alındığında İslam inancına mensup kişilerin, vicdani ret hakkından yararlanması mümkün değildir

Alıntı:
"Hayatımı, hürriyetimi ve mülkiyetimi korumakla mükellef devletin tüm bu haklarımı ihlal edecek şekilde; rızam dışında tarafı olmadığım savaşlara sokmaya, gönüllü sözleşmem olmayan birine silah zoruyla hizmet ettirmeye, devletçi ve planlamacı politikalarla ve yüksek vergilerle iğfal ettiği piyasa nedeniyle zor geliştirdiğim işimi riske atmaya hakkı olmadığını beyan ederim. Rızam dışında silah altına almak istediklerinde meşru direnme hakkına sahip olduğumu belirtir, Türkiye’nin ilk kapitalist-liberteryen temelli vicdani reddini ilan ederim" —Türkiye'nin ilk liberteryen vicdani retçisi Tarık Beyhan'ın vicdani ret açıklaması
Alıntı:
"Ben Vedat Zencir. Şiddeti, emir alıp vermeyi yaşantıma almamaya niyetli ve kararlı olan bir insanım. Yaşantımı bir takım ahlaki ilkeler doğrultusunda göstermeye özen gösteriyorum. Bunun için yaşam anlayışımla çelişecek kurum, kuruluş ve işlerde bulunmuyorum. 20 yaşından beri kendimi ne zaman askere alınmış düşünsem veya bunun rüyasını görsem mide krampları geçiriyorum. Emir alıp vermek benim kişiliğimle, duygularımla hiç bağdaşmayan bir şey. Hele kendimi tanımadığım insanları öldürmeye hazır düşünmek -bu, hiçbir şekilde kabul edemeyeceğim bir durum. İnsan benim için dinsel boyutta kutsal bir yaratık değil, fakat ben insana tanrısal bir yükleme yapmadan her insanın yaşamını en az kendiminki kadar kutsal buluyorum. Bu yüzden de gerekçesi ne olursa olsun öldürmeye yönelik herhangi bir yapı içinde bulunamam. Kendi değerlerim doğrultusunda yaşamak benim en doğal hakkım. Üstelik benim değerlerim gayet safiyane şeyler. Şiddet istemiyorum. Emir almak-vermek istemiyorum. Şimdi, bunun dışında bir davranışa zorlanmamı da doğrusu hiç aklım almıyor"1990 yılının vicdanî retçisi Vedat Zencir'in konu hakkındaki görüşleri.


Wikipedia
__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 20.10.2014, 13:31   #2
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret



Yazar Ali Fikri Işık, Türkiye’de ortaya çıkışından beri ismi devlet şiddetiyle özdeşleşen vicdani reddin savunucularından ve 15 Mayıs’ta kurulan Vicdani Ret Derneği’nin kurucularından biri. Vicdani retçi Işık, 12 Eylül sonrasındaki Diyarbakır Askeri Cezaevi günlerini, kişisel vicdani ret serüvenini ve askeri yargıda hâlâ devam eden davalarını Türkiye’den Şiddet Hikayeleri’ne anlattı.


Söyleşi: Doğu Eroğlu

12 Mart 1980’de, 12 Mart askeri müdahalesini protesto ederken Diyarbakır’da gözaltına alındım. O dönemde zaten sıkıyönetim ilan edilmişti ve hukuk ile kolluk tamamen askerlerin elindeydi. Polisle veya sivil yargıyla hiç muhatap olmadım; yakalayan da, gözaltında işkence eden de, yargılayıp ceza veren de askerlerdi. Hiçbir askeri suç işlemediğim halde, “öğrenim özgürlüğünü engellemek” iddiasıyla yargılanıp tutuklandım. Cezanın infazı için de ünlü 5 No’lu Askeri Hapishanesi’ne götürüldüm.

Diyarbakır Askeri Cezaevi’nin sizdeki tezahürü nasıl oldu?

Orada 3 yıl 8 ay geçirdim. 12 Eylül’ün hiçbir değer tanımayan, insanlığa ve Kürtlüğe düşman saldırısını an be an yaşadım. Şimdi bile o günleri anlatırken nesnelleşemiyorum, kendimi hâlâ o günlerin bir parçası olarak hissediyorum. İnanılmaz bir travma… Zaten her Kürdün yaşadığı böyle bir ikili travma var. Birincisi 7 yaşında okula gidip de, o güne dek ailenizden ve çevrenizden gördüğünüz, tanıdığınız kültür ile konuştuğunuz dilin geçersiz olduğunu görmektir. İkincisi ise 12 Eylül saldırısıdır. Bu saldırının en somut hali de Diyarbakır Cezaevi’dir. Hâlâ tam olarak bükemediğim kolum, bu travmayı bana her an hatırlatır. İşkencede kırılan kolum, 6 ay boyunca hiçbir ilaç ve doktor müdahalesi olmayınca kendi kendine kaynadı.




Diyarbakır Cezaevi’ndeki “eğitim” çalışmalarından bir kare. Fotoğraf: 2000′e Doğru Dergisi, 12 Temmuz 1987

Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde tipik bir gün nasıldı?

Her sabah 05.15’te uyandırırlardı ve küçük bir tas yemekle, minicik bir ekmeği dört kişiye bölüştürürlerdi. Yemeği aldığımız anda askerler, “Son say üç!” diye bağırırlardı. Üç saniye içinde yemek zorundasınız yani, o telaşta ne yiyebilirsen artık… Saat 7 buçuğa kadar ayakta Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi okunurdu. 7 buçuktan sonra sayım, daha doğrusu sabah dayağı olurdu ve istisnasız herkes şiddetten payını alırdı. 9’a kadar tekrar Atatürk ilke ve inkılapları, ardından 11’e dek havalandırma. Ama o da volta atmak değil; Andımız, 10 kıtadan oluşan İstiklal Marşı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi okunuyor, daha sonra kaz adımlarıyla, tam iki saat boyunca askeri marşlar söyleniyor. Bu marşlar sırasındaki her hareketiniz dayak ve işkence sebebidir: Havalandırma dikdörtgendir, köşeleri sert biçimde dönmemek, ayaklarınızı 70 santimlik kaz adımı olarak atmamak veya dizleri kasıklara kadar çekmemek işkence sebebidir. Aynı şeyler gece yatana dek tekrarlanarak sürer. Gece de koğuş içlerinde zorunlu nöbetler vardır ve nöbetçiler saatte bir değiştirilir. Dayakla sürekli güçsüzleştirilen, yetersiz beslenmeyle direnci kırılan beden, bir de uykusuzlukla baş etmek zorundadır.

Tüm gün ve yıllarca süren sistematik işkencenin sebebi neydi?

Cezaevinin iç güvenlik amiri Esat Oktay Yıldıran, ilk geldiği gün merkezi yayından bize, “Buradan ya ölünüz çıkar ya da dışarı çıktığınızda bir işe yaramayacak hale gelirsiniz” demişti. İçeride tek suçu, yoldan geçen devrimciye bir bardak su vermek olan yaşlı köylüler, 15 yaşındaki çobanlar dahi vardı. 3 yıl 8 ay boyunca askerliğin âlâsını yaptırdılar bana. 2012’de yeniden başlayan askeri mahkemelerde de hep bunu söyledim, “Eğer ben askersem, bana zaten askerliğimi yaptırdınız. Yok, sivilsem buyurun bu yapılanların hesabını soralım” diye yaptım savunmamı. Devletin algısı 1980’lere kadar geliyor ama sadece beni suçlayabileceği ayrıntıları hatırlıyor, o dönemde bana yapılanlarla hiç ilgilenmiyor.

3 yıl 8 aylık sürenin sonunda tahliye olmanızla birlikte doğrudan askere mi alındınız?


Önce cezaevinde 53 gün boyunca fazladan tuttular. Sonra’da ellerim kelepçeli halde Diyarbakır Askerlik Şubesi’ne teslim ettiler. 15 gün boyunca şubede, birliğimin bulunduğu Tekirdağ’a gönderilmeyi bekledim. Tekirdağ’a geldiğimde resmi tahliye tarihimin üzerinden neredeyse 3 ay geçmişti ama bir günlüğüne ailemi görmeme izin bile verilmedi.

Birliğe giderken zorunlu askerliğe ilişkin neler düşünüyordunuz?

O kadar korkutulmuş ve sindirilmiştim ki ne yapacağımı bilmez haldeydim. İlk davadan aldığım infazı yatarken askeri yargı hakkımda bir dava daha açmıştı. 8 yılla yargılandığım o davanın duruşmaları sürerken, ilk yattığım ceza bitti ve askere alındım. 1983’te, Tekirdağ’da 59 günlük askerken, bir öğlen çavuşun biri elinde belgelerle geldi. 7’nci Kolordu Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nden tekrar gözaltına alınmam için bir emir verilmişti. Oradaki arkadaşlara, “Ben o cezaevine dönmem çünkü oradan sağ kurtulduğuma hâlâ inanmıyorum. Firar ediyorum” dedim ve kaçtım. Aynı yıl dava da sonuçlandı ve 8 yıl hapis cezası aldım. Anlayacağınız, hem asker firarisiydim, hem de sırtımda küfe gibi bir 8 yıl vardı.

TSK ile bir sonraki temasınız ne zaman gerçekleşti?

2 Ağustos 1991’de İstanbul’da yakalandım. Hüküm giydiğim 8 yılın beşte birini Batman Cezaevi’nde yattım ve 18 Ocak 1993’te tahliye oldum. Ama yine serbest bırakmadılar. 10 Nisan 1992’de, cezaevinde gardiyanların şahitliğinde evlenmiştim ve ailemi görmeme izin vermeksizin, ellerim kelepçeli vaziyette Tekirdağ’a götürüldüm. Ama önceki birliğim lağvedildiği için kimse beni kabul etmedi. Görüştüğüm bir askeri yetkili, “Senin birliğin Kırklareli’nde. İşte bunlar da evrakların. İster git, ister gitme!” deyince İstanbul’a geri döndüm.

Politik kimliğinizi göz önünde bulundurup, sizle daha fazla uğraşmak istemedikleri için mi dolaylı yoldan gitmenize izin verdiler?

Tekirdağ’a vardığımızda günlerden Cuma’ydı ve birliğim belli olmadığı için işlemlerim tamamlanamamıştı. İşlemlere Pazartesi devam edebilmek için beni önce gözaltına almaya kalktılar. Hukuki bir karar olmadan bunu yapamayacaklarını, ısrarlı olmaları halinde de kararı bana tebliğ etmeleri gerektiğini söyledim ve tartıştık. Bunun üzerine beni bir yüzbaşının yanına götürdüler ve aynı şeyleri ona da anlattım. Yüzbaşı, “Ben Allah’tan korkarım!” deyip çay söyledi ve sohbet etmeye başladık. O sırada Diyarbakır Askeri Cezaevi’ndeki uygulamaları da anlattım. Ben anlattıkça şaşırdı, “Kuran-ı Kerim’i, İslam’ı öğretmiyorlar mı?” diye sordu. Konuşmamızın bitiminde beni hafta sonunu geçirmem için subay koğuşuna gönderdi ve hafta başında kendisini tümen karargâhında ziyaret etmemi söyledi. Hafta sonunu kentte dolaşarak, geceleri birliğe dönüp yatarak geçirdim. Pazartesi yüzbaşının yanına gittiğimde, “Birkaç arkadaşım var, Cuma akşamı anlattıklarını aynen onlara da anlat” dedi. Çok geçmeden albaylar, binbaşılar geldi ve cezaevi hikâyelerimi dinlediler. Sonra İstanbul’dan birilerinin telefon numaralarını verdiler ve bu kişilerin rapor almamda yardımcı olabileceğini söylediler. Kimliğimi ve evraklarımı verip, “Bu saatten sonra ne sen bizim işimize yararsın, ne biz senin işine yararız” dedikten sonra beni serbest bıraktılar. İstanbul’a döndüğümde çürük meselesini biraz araştırdım ama çok pahalı olduğunu gördüm. Sürecin tamamı yasaldı ama açıktan 20 bin dolar para istiyorlardı. İyi tezgâh kurmuşlardı…



Tayfun Gönül, Fotoğraf: Tayfun Gönül’ün 1990′da Sokak dergisine verdiği röportajdan

1980’lerin sonundan itibaren Osman Murat Ülke ve Tayfun Gönül gibi vicdani retçiler bilinirlik kazanmaya başlamıştı. TSK’ya göre firari olduğunuz dönemde vicdani retten haberdar mıydınız?

Elbette haberdardım. Her ikisinin de çabaları çok takdire şayandır ancak özellikle Tayfun Gönül’ün direnişi, mahkemelere don-külot çıkması benim için hem bir dramdı, hem de bir ilham kaynağıydı. Bir gün yakalanırsam, onların bıraktığı yerden devam etmeyi zaten tasarlamıştım. 8 Haziran 2012’de firar suçundan Diyarbakır’da yakalandığımda, bu işi bir vicdani ret davasına çevirmek için koşullar son derece elverişliydi. Gazeteciydim, Taraf Gazetesi yazarıydım, televizyonlarda görünür olmuştum, üstelik epey de yaşlanmıştım. Dolayısıyla kimse yan gözle bakmadı bana. Önce Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde 10 gün yol tutuklusu olarak kaldım. Edirne’deki askeri cezaevine götürüldüğümde, “Vicdani retçiyim, beni hiçbir kuralınız ilgilendirmiyor. Ben asker değilim, sizin askeriniz hiç değilim. Sizin askeriniz olsam zaten burada olmazdım, sizin de bana nöbet tutturacak gücünüz olurdu. Ama böyle bir gücünüz yok, demek ki başka bir hukuk içinde yürüyoruz. Bu tutukluluk hukukudur. Mahkeme benim özgürlüklerimi sınırlandırmıştır. Ama benim insan olarak haklarımı elimden alamaz. Bunun için mücadele edeceğim” dedim. Önce koğuş meselesinde sorun çıktı. Koğuş dedikleri şeyler içinde tuvalet ve dört ranza olan hücrelerdi aslında. Hücrede olmam için cezaevinde bir suç işlemiş ve mahkeme tarafından cezaevindeki özgürlüğümün sınırlandırılmış olması gerekiyordu. Görüşmelerimiz sonucunda bütün hücreleri koğuşa dönüştürdüler. Havalandırma ve tektip kıyafet meselesini de çok önemsedim. Uzun pazarlıklar sonucu sabah 6’dan gece 1’e kadar dışarıda kalma özgürlüğü kazandık ve tektip zorunluluğu ortadan kaldırıldı.

Duruşmalarda neler yaşandı?

19 Haziran 2012’deki ilk duruşmada, 1983’te firar ettiğimi kabul ettim ancak firarımın nedenselliğini açıkladım. Firar yerine 12 Eylül’ü yargılamamız gerektiğini belirttim. 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta bu ordunun yaptığı müdahalelerin, hukuken askerlik tanımına uymadığını açıkladım. Sivil bir kişiyken askerler tarafından bana yapılanların açıklanması gerektiğini, vicdani ret tartışılmadan bu mahkemenin vereceği hiçbir kararın anlam taşımayacağını söyledim. “Yamalar yaparak, bedelliler çıkartarak meseleleri kendinizce çözmeye çalışıyorsunuz ama bunlar geçici çözümler. Mevcut süreçte vesayetle bir mücadele sürdürüldüğü söyleniyor. Vesayeti kökten geriletecek şey vicdani reddin kabulüdür. Ben anti militarist bir insanım; her türlü orduya ve hiyerarşiye karşıyım. Silahla hiçbir sorunun çözülebileceğine inanmıyorum” diye konuştum. Mahkemede ısrarcı olduğum bir diğer konu da anadildi. Diyarbakır cezaevinde başıma gelen işkenceleri bir dille, bir kültürle yaşadım. Bu dilin adı Kürtçe’dir. Dolayısıyla benim hikâyemi Kürtçe’den başka hiçbir dil temsil edemez. Mahkeme heyetine de, “TSK’nın sadece terörle mücadelede bir araç olduğunu kanıtlayın. Kürtlere, Kürtçeye, Kürt kültürüne ait değerlerle bir alıp veremediğiniz olmadığını kanıtlayın. Bir tercüman getirin ve anadilde savunma yapmama izin verin. Ben bir Kürdüm ve benim ülkemdeki savaşı yürüten TSK’dır. Benim size hiçbir borcum yoktur, asıl borçlu olan sizlersiniz” dedim. Elbette bu söylediklerimin hiçbirine itibar etmediler ve tutukluk halimin devamına karar verdiler. 14 Ağustos’taki duruşmada da tercüman talebimi dikkate almadılar ama ben savunmamı Kürtçe yaptım, avukatlarım söylediklerimi Türkçe’ye çevirdiler. 17 Ekim 2012’deki duruşmada ise tahliye ettiler ve birliğimin Kırklareli’nde olduğunu söyleyip iki gün yol izni verdiler.

Ekim 2012’deki tahliyenizden Şubat 2013’de tekrar tutuklanmanıza kadar geçen sürede neler oldu?

Bana Kırklareli’ne gitmemi söylediler ama tabii yine İstanbul’a döndüm. Özellikle firar durumu oluşsun diye 26 gün sonra Edirne’deki askeri savcılığa gidip, “Ben geldim ama askerlik yapmayacağım. Buyurun, cezaevine götürün ya da mahkemeye çıkarın” dedim. Savcı Kırklareli’ndeki birliğin de lağvedildiğini, dolayısıyla hakkımda bir ihbar olmadığını, beni tutuklayamayacağını söyledi. “Bize çok sorun oldun, bu işi mutabakatla çözelim. İkinci firar davasını açmak istemiyorum. Seni Edirne’nin askeri olarak gösterelim. Git hastaneye yat, rapor almana yardımcı oluruz” dedi. Ancak zaten Çorlu ve Kasımpaşa’daki askeri hastanelere gitmiştim ve askerliğe elverişli olduğuma ilişkin görüş bildirmişlerdi.

Askerlikle ilişiğinizi kesecek olası bir raporda, psikolojik rahatsızlıklarınız mı bahane edilecekti?

Mahkemeler vicdani reddi bu şekilde manipüle ediyorlar. TSK, vicdani retçileri psikiyatri koğuşlarına göndererek kişilik bozukluğu, şizofreni gibi yaftalarla bünyesinden atmaya çalışıyor. Bunu kabul etmiyoruz. Bu bir itibarsızlaştırmadır; fakat itibarsız olan TSK’dır. Duruşma öncesinde bir psikiyatr getirmişler, hakkımdaki bin sayfalık raporu önüne koymuşlar. Duruşmadan önce benimle 10 dakika görüşüp, hakkımdaki kanaatini mahkemeye bildirecekmiş. Psikiyatra, “Mahkeme size bu dosyayı bugün vermiş; bin sayfayı okuyup benimle görüşmek için 10 dakikanız var. Bu mudur bilimin namusu? Benim 5 dakikada anlatılacak bir hikâyem yok. Sizin belirttiğiniz kanaat onlar için bir yargı olacak. Bu kanaatin hiçbir bilimsel tarafı yoktur, herhangi bir görüş bildirdiğiniz takdirde sizi dava ederim” dedim. Duruşmada da bu değerlendirmeyi kabul etmediğimi belirttim ve ilgili uzmandan şikâyetçi oldum.

Psikiyatr hakkınızda mahkemeye ne yönde görüş bildirdi?

Askerlik yapmaya elverişli olduğumu söyledi. Ancak askere alma yasası açık; yasaya göre bir kişinin askere elverişli olup olmadığına bir uzman değil, heyet karar verir. Nitekim Çorlu ve Kasımpaşa’da verilen raporlar öncesinde de heyetle bir görüşmem olmadı. Bu itirazı dikkate alan mahkeme heyeti, 19 Aralık’taki duruşmada bana haksızlık yapıldığını kabul etti. Usulde başka bir hata daha yaptıklarını, kendileri söyleyince fark ettik. 2008’de TSK’nın sağlık yönetmeliğinde bir değişiklik yapılmış. Daha önce bir kişinin askerliğe elverişli olmaması için üç defa hüküm giyip cezasının infaz edilmesi gerekiyormuş. 2008’deki değişiklikle birlikte, tek hükmün infazı bu kuralın uygulanması için yeterli hale getirilmiş. Benim de 1980-1983 ve 1991-1993 yılları arasında iki adet hükmüm var. Heyet, o güne kadarki duruşmalar süresince arşivlerden bu hükümlerin bulunamadığını, hastanelerin bu bilgi çerçevesinde raporlarını gözden geçireceklerini söyledi. Hastaneden ek rapor isteneceğini belirtip duruşmayı 27 Şubat’a ertelediler. O duruşmada da hiç beklemediğim şekilde tutuklandım.

Bir önceki duruşmadaki olumlu tavra rağmen, niçin tutuklanmanıza karar verildi?

Önceleri hep bavulumla giderdim ama önceki duruşmada yapılan haksızlığı kabul ettiklerinden 27 Şubat’taki duruşmaya daha tedbirsiz gittim. Hastaneler ek raporlarını düzenlemişlerdi fakat askerliğe uygun olduğum konusundaki görüşlerini yinelemişlerdi. Kovuşturacak başka bir şey olmadığı için mahkeme 1 yıl 15 gün ceza almama karar verdi. Firar suçunu bir daha işlemeyeceğime dair kanaat getirmedikleri için tutuklanmama karar verildi. Mahkemeye, karara itiraz etmeyeceğimi, bu hukuksuzluğu protesto etmek için açlık grevine girdiğimi ilan ettim. Jet hızıyla, 10 günde iddianame hazırlandı ve 13 Mart’ta yeniden mahkemeye çıkarıldım. Tutuklanmamı gerektirecek koşulların olgunlaşmadığı gerekçesiyle tahliye edildim. Bu arada hakkımda, cezaevinde sayıma katılmamak, saç-sakal tıraşı olmamak, tektip giyinmemek gibi suçlardan açılmış bir de disiplin davası vardı. O davanın sonucunda mahkeme beni kınadı. “Asıl ben sizi kınıyorum” cevabını verdim. Bedenimi ölüme yatırdığım gerekçesiyle de cezaevindeki kültürel ve sosyal haklarımdan mahrum bırakılmama karar verildi.

Askeri yargı süreci şu anda hangi aşamada?

8 Nisan’da vicdani reddi kışlada sürdürmek amacıyla Edirne 54’üncü Piyade Alayı Kestanelik Kışlası’na gittim. Hiç zaman kaybetmeden beni askeri savcılığa sevk ettiler. İfademde suç duyurusunda bulunduğumu da belirttim; 11 ay boyunca devletin askeri bürokrasisinin geçmiş dönemde bana ilişkin verdiği kararları bir dosyada toplama becerisi gösteremediği için davanın uzama eğilimi gösterdiğini ve mağduriyeti derinleştirdiği inancıyla davacı olduğumu beyan ettim. Askeri savcılık hakkımda üçüncü davayı da böylece açmış oldu.

TSK kimi zaman, sorun yaratan vicdani retçileri, seslerini daha fazla duyurmalarına fırsat vermeden rapor düzenleyerek kurumdan uzaklaştırmayı tercih ediyor. Sizi tutuklamakta ısrar etmelerini neye bağlıyorsunuz?

12 Eylül’ün yargılanması, vicdani ret ve anadilde savunma konusunda ısrarlı olmamdan ötürü bu şekilde bir yaklaşım sergilediler. Bu konulardaki ısrarım yüzünden sıradan bir vicdani retçi olmaktan çıktım ve burnumu sürtmek istediler. TSK her ne kadar vicdani reddin basında görünmesinden hoşnut olmuyorsa da, askeri cezaevlerindeki kötü muamele ve uzun tutukluluk süreleri yoluyla üçüncü şahıslara mesaj veriyor. Böylelikle gizli vicdani retçiler de kararlarını açıklamaktan korkuyorlar. Oysa günümüzde bu iki durumun da gerçeklik payı yok. Dolayısıyla insanlar korkmasınlar ve açıkça vicdani retlerini ilan etsinler. Gerekli hukuki yardımı aldıktan sonra askeri cezaevlerinde kimse onların kılına bile dokunamaz.

Askeri mahkemeler ve tutukluluklar çalışma yaşamınızı etkiledi mi?

Süreci hızlandırmak istiyorum çünkü 12 aydır çalışmıyorum. Gazetelerde yazmam için teklifler alıyorum ama hâlihazırdaki durumum çalışmama engel oluyor. 19 Haziran 2012’de Diyarbakır’da tutuklandığımda, Milli Savunma Bakanlığı’na bir dilekçe yazdım ve cezaevinde yazılarıma devam etmek istediğimi belirttim. Emsal olarak da Silivri’de yazılarına devam eden gazetecileri gösterdim. Bakanlık ise, Silivri’dekilerin sivil kişiler olduğunu, asker kişinin bir başka mesleği olamayacağı yanıtını verdi. Dolayısıyla yazılarıma da ambargo koymuş oldular. Bu ambargo şu anda da sürüyor.

Yaşadıklarınızın ulusal basındaki görünürlüğünü yeterli buldunuz mu?

2012’deki ilk tutuklanmam sırasında Taraf’tan istediğim coşkuda ve enerjide bir destek bulamadım ancak bu sene olanlardan sonra çok olumlu bir tavır sergilediler. Vicdani retçiler, savaş karşıtları ve Kürt çevreleri de ikinci defa tutuklanmamamdan sonra ciddi anlamda destek oldular. İsveç’te Abdullah Gül’e hakkımda sorular yöneltildi, durumum Alman Parlamentosu’nda ve Birleşmiş Milletler’de de gündeme getirildi. Uluslararası Af Örgütü harekete geçti. BDP milletvekili Adil Kurt, mesele hakkında TBMM’ye bir soru önergesi verdi. Umarım bu meseleye olan destek sadece benle sınırlı kalmaz.

Vicdani ret, ancak askeri mahkemelerden tutukluluk kararları çıktığında veya AİHM kararlarından sonra gündeme geliyor. Vicdani reddin toplumsallaşması önündeki engel ne?

Eksiklik aslında bu ülkenin kültürünü ören genel zihniyetle ilgili. Bu ülke gerçek anlamda özgürlükle falan tanışmadı. “Düşmanlarımız var, dolayısıyla muhteşem bir orduya sahip olmamız gerekir” kodlaması ve yargı herkesi pasifize ediyor. Askeri vesayet ortadan kaldırılmadan normal bir demokratik düzene geçilmesi hayaldir çünkü elinde silah olan hayatınıza hep müdahale eder. Askeri vesayete en ölümcül darbeyi, vicdani reddin toplumsallaşması ve yasal olarak tanınması vuracaktır. İstatistiklere bakıldığında bu ülkede 500 bin asker kaçağı var. Nitekim bu rakam böylesine büyük olduğu için de devlet dönem dönem rüşvet verir, üzeri örtülü, utangaç bir af ilan eder. Adı da bedelli askerliktir. Hâlbuki bu kişilerin aileleri, çocukları da var. Yani vicdani ret milyonlarca insanı ilgilendiren, bu insanları harekete geçirebilecek bir mesele. Neden hiçbir partinin programında vicdani ret yer almıyor? 56 yaşında bir adamım ve biyolojik veya fikirsel olarak da, ruhen de askerlik yapabilecek biri değilim. Hasbelkader ulusal bir gazetede yazmışlığım var. Bu işi toplumsallaştırmak için bir aracım. Benim 18 yaşında harika bir oğlum var ve onu da zorunlu askerlik süreci bekliyor. Kendisinden zorla kopartılmış, yaşamıyla alakasız bir yerde konumlandırılmış bir süreci hem akla, hem de ahlaka uygun bulmuyorum. Korunmaya muhtaç bir gelirim, mülküm yok. Gidip başkalarının servetini, özel mülkiyetini korumak için oğlumun da böyle bir şeye reva görülmesini istemiyorum.

Devletin ve mevcut iktidarın vicdani reddin tanınması yönündeki taleplere yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Hükümet, vicdani ret meselesini, TSK’nın profesyonelleştirilmesiyle ilişkilendiriyor ancak bu teknik bir konu değil. Vicdani ret temel bir insan hakkıdır ve TSK’nın iç sorunlarına endekslenemez. Vicdani reddi tanıyan yasanın hemen, şimdi çıkması lazım. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Parlamentosu’nun baskıları var. Eğer görünürlük biraz daha artarsa hükümet bu baskılara dayanamayacaktır. Vicdani ret yasal olarak tanınırsa, bir dizi insan da kendi hayatlarına kavuşmuş olur. 56 yaşındayım; bugüne kadar hiç ikametgâh adresim, sosyal güvenliğim, kredi kartım ve banka hesabım olmadı, hiç oy kullanmadım. Bütün ticari etkinliklerimi başkaları üzerinden kurdum ve inanılmaz zararlar gördüm. Hikâyenin bir de böyle dramatik bir yanı var.

Askerlik gibi ölüme yakın bir işi yapmak, vicdani ve iradi bir karardır. Burada yasal zorunlulukların yeri yoktur. Aslında bu mesele, askerlikle sorunu olanlardan daha çok, askerliğini yapmış ve bu düzeni görmüş insanların dillendirmesi gereken bir şey. Bu ülkedeki hiç kimse zorunlu askerlikten iyi bir dille söz etmez. 15 ay için sana iki elbise veriyor, onla da her gün eğitim yaptırıyor. Her gün mıntıka temizliği yapılırken, sana haftada iki gün banyo izni veriyor. Onlar için insanın temiz olmasının bir önemi yok, çevresi temiz olsun yeter. Küfür, hakaret gırla… Beslenme düzeni de, oradaki insan bedenini zorlayan aşırılığı dengeleyemiyor.

Askerliğe ilişkin anlatılagelen anekdotların büyük çoğunluğu kötü muamele ve hakaretle ilgilidir. Peki, niçin bu eziyetleri çekenler Stockholm sendromuna benzer bir tepkiyle yaşadıklarını normal karşılıyor, hatta vicdani redde karşı çıkıyorlar?

Gerçekten de bir celladına âşık olma durumu söz konusu. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, bu düzenin yapaylığının bilincindeydiler ve iktidarlarını ancak baskıyla, zorla elde tutabileceklerini fark ederek iki siyasal hattı, yani Kürtler ve İslamcılar merkezden kovdular. Şeyh Sait İsyanı, 1938 Dersim, 1960 ve 1980 askeri darbeleri korkuyu siyasal bir reflekse, kültüre dönüştürdü. Dolayısıyla insanların zihinlerinde bu korku hâlâ çok canlı… Bu ülkedeki insanlar gerçek manada özgürlüğü bilmiyorlar çünkü özgürlük ve korku yan yana durabilecek kavramlar değillerdir. Hayatlarımızı bu denli paçavraya çevirmiş bir kurum hakkında göğsümüzü gere gere konuşamamamızın sebebi de bu korkudur. Bu şartlar altında, 15 Mayıs Vicdani Retçiler gününde kurulan Vicdani Ret Derneği bir zorunluluk, militarist yapıyı yerinden ve içinden rahatsız etmek amacıyla kurulması gereken yasal bir araçtı. Sorunu muhataplarına transfer etmek ve onları avuçlarında sıcak bir patatesle baş başa bırakmak için en doğru yol buydu.

Kaynak - Türkiyeden Şiddet Hikayeleri
http://www.siddethikayeleri.com/

__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 20.10.2014, 23:02   #3
Çevrimdışı
Tntcool
Kelebek gibi uçar, arı gibi *******...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

Dünya o kadar da romantik bir yer değil. 2 ay öncesine kadar İsrail Filistin'de yüzlerce çocuk öldürdü(kasıtlı). IŞİD malum önüne gelen her türlü canlının boğazını kesiyor. Daha sayılamayacak bir sürü vahşet. Böyle bir dünyada vicdani retçilik komik kalıyor...

Ama zorunlu askerlik elbette kaldırılmalı. Askerliği cazip hale getirip profesyonel bir orduya geçilmeli. En azından askere gelmek isteyen vasıflı kişilere sözleşmeli olarak imkan tanınabilir.
__________________
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!

Nilgün MARMARA
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Tntcool'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 20.10.2014, 23:25   #4
Çevrimdışı
Tntcool
Kelebek gibi uçar, arı gibi *******...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Aristo Mesajı göster
Demokratik bir ülke olsak gerçekten maaşlı askerlerin oluşturduğu profesyonel bir orduya evet derdim.

Bu memlekette makarna ve kömür için onurunu satmaya hazır milyonlarca insan var... Birini AKP torpiliyle bir devlet kurumunda asgari üçretle çaycı yapsan ömür AKP' ye oy verecek derecede geri zekalı o kadar çok ki...

Profesyonel orduya geçilse eminim AKP kendi taraftarlarını ayda 1200 lira maaşla asker yapar ve bu askerlerin oyları da hep AKP' ye akar...

Gerçek bir demokrasi olmadan profesyonel bir ordu anında hainlerin eline geçer.
Olaya içinde bulunduğumuz konjonktürden bakmıyorum. Genel olarak ele alıyorum.

Şimdi özellikle kışlalardaki askerlerin neredeyse yarısı (özellikle batıda) uyuşturucu kullanan, gaspçı, hırsız, en azından sabıkası olanlardan oluşuyor. Arada bir de böyle vicdani retçiler çıkar. Bunlarla uğraştığın zaman asıl işin olan harp sanatı ile uğraşamazsın.

Bu sadece orduya has bir olay değil, okullar da bozuldu iyice. Hatta toplum bozuldu diyebiliriz. Kışlalar ve okullar zaten toplumun bir yansımasıdır. Artık 2'nci dünya savaşı zamanına ait yaklaşımlarla iş yürümüyor.

Modernleşmek zorundadır kurumlar. Misal; Osmanlının en kötü zamanlarında açılan okullardan Cumhuriyeti kuran bir nesil ortaya çıkmıştır.
__________________
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!

Nilgün MARMARA
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Tntcool'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 20.10.2014, 23:28   #5
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

Vicdani ret bir haktır.

Devletlerin bireyler üzerinde hiçbir baskı kurması, özgürlüklerinden alıkonulması hiçbirşekilde kabul edilemez.

Profesyonel paralı ordu sistemi mutlak getirilmelidir. Böylece bedenler üzerinde saçma salak şehit nutuklarıda atılmayacak, bir hiç uğruna garibanın kanıda akmayacaktır. Egosu yüksek kendini bir şey sanan aptal subayların ve paşaların çaycısı bilmemneciside olmayacaktır.

@Aristo

TSK halen masum yani.. Gerçekten çok iyimser düşünüyorsun. Gizli kayıtta kuklanın yanında "3-5 füze attırırım savaş çıkarırım" sözleri söylenirken orda "TSK" nın üst düzey bir yetkiliside vardı. Mehmetçik dediğin zaten senin benim gibi insanlar. o insanlar içinde makarna kömürede oy verenler dolu arkadaşım

Zaten orduda hainlerin eline geçsin bence ki.(zaten geçti) hiç umrumda olmaz. Tıpkı polislere olanlar gibi.. Ben benim güvenliğimi sağlayacak bir kuruma yada kişiye hiç ihtiyacım yok.. TSK baştan hata yapmayacaktı. Bu kadar ülkenin içişlerine karışmayacaktı. Laikliğin bekçileri ya(!).. o bakımdan dedim. Şimdi faturalarını ağır ödüyorlar. İçlerindeki yaşlarda yanıyor ama yapacak hiçbirşey yok.

@Tntcool

IŞID ne zamandır dert oldu? Muhalif medya bile IŞID'i unuttu Dünya vicdani reti tanıyor Türkiye'de tanımak zorunda. Yoksa 3.dünya ülkesi etiketi bu ülkenin üzerinden kurtulmaz. Diğer ülkelerin savunma sistemleri nasılsa Türkiye'de o sisteme rahat geçebilir. Böylece birşey kaybolmaz tam tersi ekonomik anlamda Türkiye kazanır,insancıl anlamdada zihni verimli gençler yetişir. Gençler daha cesur olurlar...
__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 20.10.2014, 23:42   #6
Çevrimdışı
Tntcool
Kelebek gibi uçar, arı gibi *******...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi SerseriGezgin Mesajı göster
Egosu yüksek kendini bir şey sanan aptal subayların ve paşaların çaycısı bilmemneciside olmayacaktır.

Zaten orduda hainlerin eline geçsin bence ki.(zaten geçti) hiç umrumda olmaz. Tıpkı polislere olanlar gibi.. Ben benim güvenliğimi sağlayacak bir kuruma yada kişiye hiç ihtiyacım yok..

@Tntcool

IŞID ne zamandır dert oldu? Muhalif medya bile IŞID'i unuttu
Ayaklarınızın yere basmadığını görüyorum. Oğlunun askerde çaycı olmasını isteyen bir sürü ana-baba var. Özellikle askerlerin askere girişte çoğunun mesleğini garson olarak ibraz etmesi de ayrı bir konu... Güneydoğuya gideyim, savaşayım diyen cevvallerin sayısı pek fazla değil anlayacağın

Süpermen olmadığına göre senin güvenliğini sağlayacak oluşumlara seve seve ihtiyacın olacaktır.

Işid ile yazdığınızdan da hiçbir şey anlamadım...
__________________
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!

Nilgün MARMARA
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Tntcool'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 20.10.2014, 23:59   #7
Çevrimdışı
Heliosaga
Cehennem Yolcusu

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

@Aristo

En yüksekte bir çürüme varsa mutlak derinlerdede kökü çok sağlamdır. Bu hiyerarşi sistemi olan her kurumda zaten mevcuttur. Dolayısıyla TSK'nın yozlaşmadığı ve tam ele geçirelemediğini söylemek çok iyimser bir tahmindir bana göre. İçten çürümeyi engelleyen gizli vatansever örgütler varsa bilemem o zaman sen haklı çıkarsın derim ama benim bu söylediğim bile artık fantezisel kalıyor(şimdi ben bunu söyledim ya kesin takibe alınırım)

@Tntcool

Süpermen değilim elim silah tutuyor çok şükür, kendimi savunabilirim savunamazsam da ölür giderim ötesi yok. Sırf öleceğim yada kendimi güvensiz hissedeceğimi bilsem bir kurum yada kişinin arkasına zaten sığınmam bu korkaklıktır bence. Evet bu kadar net konuşabilirim.

Gönüllü olarak savaşmak başka gönülsüz olarak savaşmak başka, ben oğlum olsa başkaları için ölmesini istemem, eminim şimdi ölen şu devlet tanımıyla "şehitlerin" bana göre gariplerin "biz ne için öldük?" diye kendilerine soruyorlardır, yada öbür dünya diye bir yer varsa ordada sorumlu olanlara soracaklardır.

Zaten dediğim çaycı çorbacı örnekleri sırf eksilecekleri için keyfine düşkün çoğu rütbeliler vatan sakarya edebiyatı yapıp zorunlu olan askerliğin kaldırılmasını hiç istemezler. Çünkü rahatları bozulacaktır.

IŞID'e gelince..

TSK, IŞİD ile savaşacak son ordulardan birisidir. Bunun için savınıza karşı bir sav sundum. Ne de olsa görünen köy kılavuz istemez. (Bkz gizli toplantı ses kaydı)
__________________
Never fade away...
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Heliosaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.10.2014, 00:02   #8
Çevrimdışı
Sevda
Dönersen Islık Çal..

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

Alıntı:
Alıntı:
Vatanı korumak için şehit olan askerlerimiz ve kumandalarımız senin gibi korkakları görse; "sen gelme" derdi zaten. Ben de aynen öyle diyorum. Seni ya da oğlunu askere almasınlar, senin gibilere ihtiyacımız yok.
+
Sen şimdi reddettin de ne oldu? Tüm dünya orduları silah mı bıraktı, onlarda mı reddetti? Savaş insanlık doğasına aykırı dedin diye dünya pespembe mi oldu, her yer güllük gülistanlık mı oldu ne oldu? Mermi başına dünyanın parasını alan ülkeler, adamlar senin zırvaladığın bu saçma sapan vicdani ret olayına gülmez mi? Yabancı askerler kapına dayandığı zaman, oğlunla sen köşeye geçer " vallahi ben daha önceden reddetmiştim" buyur ne yaparsan yap mı diyeceksin?

Hepsinden vazgeçtim, ben vicdani reddiciyim deyip kendini rahata alacaksın, elin garip gurebası sen evde tv karşısında rahat rahat otur diye takır takır öldürülecek. Oh ne güzel dünyaymış bu ya! Bugüne kadar askerlik yapanlar ne salak adamlarmış. Reddedin kardeşim, reddedin alın elinize de kıytırık bir pankart geçin bir sokağın başında zırvalayın ben vicdani retçiyim diye, askerlikten kurtulun!

  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Sevda'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.10.2014, 00:12   #9
Çevrimdışı
ReaL
Deniz Sevengillerden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

Çok uzun yıllar sonra belki askerlik de anılarda kalacak, komik gelecek. Ama çok uzun yıllar sonra. Dünya o kadar büyük ki, bir bu kadar daha insana yeter de artar bile.

Halkları birbirine düşman yapan siyasetçilerdir.

Bana sorsalardı, benim isteğime bıraksalardı kesinlikle askere gitmezdim. Güneydoğu da PKK'nın kalleşçe saldırılarında sakat kalanlar, hergün bir daha, bir daha ölüyor. Terörist başı Apo'yu nasıl serbest bırakırız, onun hesapları yapılılıyor. Ölen öldüğü ile kaldı.

* * *

Tntcool değinmiş, bu devirde paralı askerlik de hayal, vicdani ret de hayal.

__________________



Tüm katılımcı arkadaşların okumasını rica ediyorum... Lütfen Tıklayınız..
* * *
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz ReaL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.10.2014, 00:12   #10
Çevrimdışı
Tntcool
Kelebek gibi uçar, arı gibi *******...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Vicdani Ret Nedir? Tarihi - Türkiye'de Vicdani Ret

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi SerseriGezgin Mesajı göster


Süpermen değilim elim silah tutuyor çok şükür, kendimi savunabilirim

Gönüllü olarak savaşmak başka gönülsüz olarak savaşmak başka, ben oğlum olsa başkaları için ölmesini istemem, eminim şimdi ölen şu devlet tanımıyla "şehitlerin" bana göre gariplerin "biz ne için öldük?" diye kendilerine soruyorlardır, yada öbür dünya diye bir yer varsa ordada sorumlu olanlara soracaklardır.

Zaten dediğim çaycı çorbacı örnekleri sırf eksilecekleri için keyfine düşkün çoğu rütbeliler vatan sakarya edebiyatı yapıp zorunlu olan askerliğin kaldırılmasını hiç istemezler. Çünkü rahatları bozulacaktır.



TSK, IŞİD ile savaşacak son ordulardan birisidir. Bunun için savınıza karşı bir sav sundum. Ne de olsa görünen köy kılavuz istemez. (Bkz gizli toplantı ses kaydı)

Kendini savunabilmek... Ama gerçek hayat bilgisayar oyunlarında eline silahı alıp tek başına bütün düşmanları öldürmeye benzemiyor...

Çoğu rütbeliler dediklerin savaşta en önde gitmese erler gider mi zannediyorsun. Niye daha az kayıp veriyorlar,çünkü daha eğitimliler. Ordunu fazla küçümseme.

TSK bugün IŞİD ile kafa kafaya getirilmek isteniyor benim görüşüme göre. Gerisini bilemem zaman gösterir...
__________________
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!

Nilgün MARMARA
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Tntcool'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
nedir, olarak, tarihi, türkiyede, vicdani


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 06:20.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.