Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türkiye ve Dünyadan Haberler > Ülkemiz ve Dünya Gündemi > Serbest Kürsü

Serbest Kürsü Her konuda tartışma açılan konular burada


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 05.01.2017, 14:00   #1
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Eğitim-Bir-Sen’e Göre Tek Sorun Atatürkçülük


Son dakika: Eğitim-Bir-Sen’e göre tek sorun Atatürkçülük

Hükümete yakınlığıyla bilinen Eğitim-Bir -Sen öyle bir rapor hazırladı ki...




“Dünün Türkiye’sinde vatandaş yerine devlet, katılım ve demokrasi yerine otorite, insan hak ve özgürlükleri yerine ideoloji, yetki devri yerine merkezileşme, milletin menfaati yerine statükonun çıkarları söz konusuydu!” Eğitim-Bir-Sen’e göre, eğitim sistemimiz artık tükenmiş durumda ve acilen yeni bir sisteme ihtiyaç bulunuyor. “Hummalı” bir çalışma yürütülerek bu duruma “dur” demek için geniş kapsamlı bir rapor hazırlatıldı. Rapor, dün düzenlenen törenle kamuoyuna duyuruldu. Sunumda, Türk eğitim sisteminde Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana sürdürülen temel bir yanlış terk edilmeliydi. Bu sorun da, Atatürkçülük ve Kemalizmdi!

Basın toplantısında konuşan Sendika Başkanı açık açık şunları söyledi: Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden başlayarak Atatürk ilke ve inkilaplarının ötesinde farklı değerlerle eğitim yapılamayacağı belirtilmiştir. Okul öncesinden yüksek öğretime kadar Türkiye’deki tek tipçi ve dolayısıyla farklılıklara izin vermeyen eğitim sisteminin zemini budur. Eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve böylece toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için, çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç bulunmaktadır.

Sendika Başkanı, toplantıda konuşmasını sürdürürken, “Cumhuriyet döneminin elitleri, dini bağların güçlü olduğu maneviyatçı bir toplumdan seküler bir ulus inşa etmek hedefiyle hareket etmiş, bu amacı gerçekleştirmek için de pozitivist bilim anlayışı çerçevesinde modernlik adı altında bir endoktrinasyon sistemi tasarlamıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir kimlik, ulus ve devletin oluşturulmasını hedefleyen bu modernleşmeci proje, Kemalizm olarak tanımlanmıştır. Kemalizm, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze eğitim sisteminin üzerindeki kurucu etkisini sürdürmüştür” dedi.

Bu sözlerin ardından raporun sayfalarından da, eski sistemin değişip daha modern sistemlere geçiş için uzmanların önerilerine yer verildi.

Modern düşünceli, Eğitim-Bir-Sen Başkanı’nın dediği gibi, “Dünün Türkiye’sinde olduğu gibi katılım ve demokrasi yerine otorite, insan hak ve özgürlükleri yerine ideoloji, yetki devri yerine merkezileşme, milletin menfaati yerine statükonun çıkarlarını ön plana almayacak” yepyeni bir nesil yaratmanın formülü ise şöyle verildi. Rapordan aynen aktaralım:

“Din eğitimi, toplumsal talepler temelinde yeniden yapılandırılmalıdır. Türkiye’de zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, İslam dini ağırlıklı olmak üzere, diğer dinleri, inançları ve ahlaki öğretileri olabildiğince nesnel bir şekilde tanıtıcı bir üslupla sunulmalıdır.

Bununla birlikte, seçmeli din ve değerler eğitimi dersleri ise, velilerin ve öğrencilerin talepleri göz önüne alınarak İslam dinini sevdirmeyi ve benimsetmeyi esas alan, gerektiğinde uygulamaya da yer verecek şekilde yapılandırılmalıdır.
OECD ülkeleri ile Türkiye arasında görülen en önemli farklardan biri de, Türkiye’de din ve ahlak eğitimi daha geç başlamakta ve ilkokulda çok sınırlı oranda verilmektedir. Türkiye’de din ve ahlak eğitimi, OECD ülkelerinde olduğu gibi birinci sınıftan itibaren verilmelidir.”

Raporun sunumu ile ilgili haberin tamamı Eğitim-Bir-Sen’in resmi internet sitesinde yayınlandı. Biz de kamuoyunu bilgilendirmek adına, noktasına dokunmadan aynen aktarıyoruz. İşte o sunum:

İşte Eğitim-Bir Sen’in internet sitesinde ‘İdeolojik kaygıların uzağında, pedagojik ilkeler ışığında yeni bir müfredat’ başlığıyla yayınladığı yazı:

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Türkiye'de eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve böylece toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için, çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç bulunduğunu ifade ederek, “Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkân tanıyan bir çerçeveye, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır. Bu çerçevede, eğitim sistemini düzenleyen en üst temel belge olan anayasadan başlanarak ilgili tüm mevzuat değiştirilmelidir” dedi.

Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen'in hazırladığı “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi” raporunu basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı.
50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşan 9 komisyon hazırladı

Raporun, aylarca süren titiz bir çalışma neticesinde, 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşturulan 9 komisyon marifetiyle; akademik bir arka plana, yetkinliğe ve tutarlılığa sahip olmakla birlikte, pratik alana yönelerek mevcut programlardaki ve bunların uygulamalarındaki sorunların teşhis ve tespitine odaklanarak hazırlandığını belirten Yalçın, “Yıllardır, nasıl bir müfredat ve eğitim sistemi istediğimizi, önerilerimizle birlikte dile getiriyoruz. Bugünün ve geleceğin nesillerini yetiştirmenin en değerli yatırım olduğunun bilincinde olarak, eğitim çalışanlarının sosyal ve özlük haklarının yanında her türlü eğitim meselemize ilişkin araştırma ve arayışlara dönük çalışmalar yapmayı da kendimiz için millî bir sorumluluk gördük. İthal programlarla, millî ruhtan yoksun müfredatlarla sorunlarımızı çözemeyeceğimiz, medeniyet değerlerinden habersiz nesillerle muasır medeniyetler seviyesine çıkamayacağımız gerçeğinin altını çizdik. Eğitimin asıl amacı ve işleyişi; çocuklarımıza öğreteceğimiz bilgi, onlara kazandıracağımız erdemli davranışlar, aşılayacağımız millî bir ruh, yerli bir kimlik ve evrensel felsefi değerlerle gelişmiş bir kişilik tamamıyla müfredatla ilgilidir. Bugün ve yarın nasıl bir insan istendiği tasavvurunun gerçeğe dönüşeceği alan müfredattır. Biz, her zaman sadece sorunları tespit etmekle kalmayıp çözüm yolları önermeyi ve alternatifler ortaya koymayı önemseyen bir sendika olarak, müfredat konusunda da kapsamlı bir araştırma yaparak geleceğimiz için bir sorumluluk almak istedik” şeklinde konuştu.
Fert ve millet olarak nerede olduğumuzun, nereye ve nasıl gideceğimizin bilgi, bilinç ve becerisini verimli bir eğitim sisteminin kazandıracağını kaydeden Yalçın, şöyle devam etti:

ÖTEKİLEŞTİRMEYEN MÜFREDAT

“Eğitime önem vermeyen bir milletin varoluş iddiası sağlam temellere dayanmaz. Çünkü inanç, bilgi, karakter ve başarı bakımından sağlam nesiller ancak eğitim yoluyla yetiştirilebilir. İçinde yaşadığımız çağda, insanlığı ilgilendiren tüm sorunlarda ve ülkemizde hiç kimsenin ‘öteki' olmadığı kardeşlik ikliminin tesisi için eğitimde köklü bir müfredat değişikliğinin gerektiğine inanan bir sendika olarak, ‘müfredat değiştirilmelidir' söyleminin ötesine geçerek, ‘nasıl bir müfredat' sorusuna cevap aradık ve çok detaylı bir rapor hazırladık. Mevcut öğretim programlarının kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmesini yaptığımız rapor, genel ve özel amaçlar, içerik, kazanımlar, öğrenme ve öğretme süreci, ölçme ve değerlendirme boyutlarını içermektedir. Bunların yanı sıra uluslararası karşılaştırmalar ışığında Türkiye'de dersleri ve söz konusu derslere ayrılan süreleri inceleyerek öneriler geliştirdik.”

“KEMALİZM TEK TİPÇİ BİR EĞİTİM ANLAYIŞI DAYATIYOR”


Eğitim, seküler bir toplum ve birey inşa etmenin temel aracı olarak görüldü
Konuşmasında, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uygulanan eğitim politikalarına da değinen Yalçın, “Modern Türkiye'nin kurulma sürecinde, eğitim siyasal elitlerin elinde çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın, modern, seküler bir toplum ve birey inşa etmenin temel aracı olarak görülmüştür. Cumhuriyet döneminin elitleri, dini bağların güçlü olduğu maneviyatçı bir toplumdan seküler bir ulus inşa etmek hedefiyle hareket etmiş, bu amacı gerçekleştirmek için de, pozitivist bilim anlayışı çerçevesinde modernlik adı altında bir endoktrinasyon sistemi tasarlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir kimlik, ulus ve devletin oluşturulmasını hedefleyen bu modernleşmeci proje, Kemalizm olarak tanımlanmıştır. Kemalizm, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze eğitim sisteminin üzerindeki kurucu etkisini sürdürmüştür. Bu ideoloji, devleti bireye önceleyen, farklılıklara izin vermeyen ve tek tipçi bir eğitim anlayışını dayatmaktadır” ifadelerini kullandı.

“DEVLET ANNE VE BABALARIN DİNİ VE FELSEFİ İNANÇLARINA SAYGI GÖSTERMELİ”


Eğitimin temel bir insan hakkı olduğunu, bu hakkın uluslararası sözleşmelerle garanti altına alındığını dile getiren Yalçın, “Söz konusu sözleşmelerde, eğitim hakkı, insanlar arasında yaş, cinsiyet, renk, dil, din, ırk vs. yönünden bir ayrım gözetmeksizin tüm insanlara tanınmıştır. Bu sözleşmelere göre, çocuğun eğitim ve öğretiminden birinci derecede anne ve baba sorumluyken, eğitim ve öğretime ilişkin düzenlemeleri yapmak devletin görevidir. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yüklendiği görevlerini yürütürken, anne ve babaların dini ve felsefi inançlarına saygı göstermek zorundadır. Türkiye'deki mevcut yasal çerçeve ise, başta devletin çocuk eğitiminde ebeveynin din ve inanç tercihlerine saygı göstermesi olmak üzere, uluslararası hukukça benimsenen temel ilkelerle çelişmektedir. Başta anayasa olmak üzere, Türkiye'de eğitimle ilgili yasal çerçeve, eğitimin içeriğini, yapısını ve gerçekleştirme biçimini doğrudan, belirli bir ideolojik amacı gerçekleştirme ve endoktrine etme olarak tanımlamıştır. Anayasadaki hükümler, eğitime ilişkin kanunlar ve yönetmelikler, eğitimin Atatürk ilke ve inkılaplarının ötesinde farklı değerlerle eğitim yapılamayacağını belirtmiştir. Okul öncesinden yükseköğretime kadar Türkiye'deki tek tipçi ve dolayısıyla farklılıklara izin vermeyen eğitim sisteminin zemini budur” diye konuştu.

“TALİM VE TERBİYE KURULU’NUN SORUMLULUKLARI YENİDEN TANIMLANMALI”


TTK daha nitelikli, demokratik, çoğulcu, farklılıklara imkân veren bir hüviyete kavuşturulmalıdır
Son yıllarda eğitim sisteminde atılan adımlarla, askeri müdahaleler döneminde kurulan eğitim sistemi restore edilmeye çalışılsa da, halen kurucu yasal belgeler olan Anayasa, İlköğretim, Eğitim Kanunu ve Temel Eğitim Kanunu'ndaki sorunların var olmaya devam ettiğini söyleyen Ali Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tek tipçi, vesayetçi, doğrudan askeri müdahale dönemlerinin insan anlayışını sürdürmeye dayalı bir endoktrinasyon, eğitim sisteminde hâkimiyetini sürdürmektedir. Başta ilgili mevzuat olmak üzere, eğitim sisteminin insan haklarına duyarlı ve muhtelif toplumsal kesimleri dışlamayacak şekilde yeniden kurgulanmasına ihtiyaç vardır. Böylece, farklılıklara saygı temelinde Anadolu'da yaşayan bütün vatandaşları birbirine bağlayan ortak bir kültürün inşa edilmesi mümkündür. Yıllar içerisinde görev ve sorumluluklarında bazı değişiklikler ve azalmalar olsa da, Talim ve Terbiye Kurulu çok büyük oranda eğitim programlarının oluşturulması, ders kitaplarının hazırlanması ve onaylanması konularındaki temel aktördür. Kurulun uzun yıllar boyunca, özellikle belli bir ideoloji vurgusunun eğitim programları ve kitaplarda yer almasının sağlanması yönünde özel bir misyon üstlendiği de söylenebilir. Talim ve Terbiye Kurulu'nun görev ve sorumlulukları yeniden tanımlanmalı; daha nitelikli, demokratik, çoğulcu, farklılıklara imkân veren bir hüviyete
kavuşturulmalıdır.”


Mevcut öğretim programlarının inceleme ve değerlendirilmesi

Raporda, 2016 yılı Haziran ayı itibarıyla Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı sitesinde güncel halde bulunan öğretim programlarının genel ve özel amaçlar, içerik, kazanımlar, öğretme ve öğrenme süreci ve ölçme ve değerlendirme başlıkları altında incelendiğini ifade eden Yalçın, programların; temel insan hak ve özgürlükleri yeterince gözetmediği, ayrımcılık içeren hususlar olduğu, amaçlarında öğrenci düzeyine uygunluğu bulunmayan örneklere rastlandığı, belirtilen bazı kazanımların tam olarak anlaşılmadığı, dolayısıyla öğretmen ve öğrenciler tarafından bilimsel olarak yanlış anlamalara sebep olabileceği, muhtelif yerlerinde içeriğin kazanımları yeterince desteklemediği, öğrenci düzeyine uygun olmayan örneklerinin bulunduğu, bazı noktalarda öğrencinin ileri düzey düşünme becerilerinin yeteri kadar dikkate alınmadığı, içeriğinin yaşama yakın ve öğrenmeyi destekleyici niteliğinden eksiklikler olduğu, amaçlarla ilişkili olmayan kazanımlara yer verildiği, kazanımların öğrenci seviyesine uygunluğu açısından sorunlar olduğu, kazanımların güncel gelişmeler ve gündelik hayatla ilişkilerinin yeterince güçlü olmadığı gibi birçok sorunun tespit edildiğini kaydetti.

“MERKEZİ SINAVLAR YALNIZCASONUCA ODAKLANIYOR”


Yalçın, öğrenme ve öğretme süreçlerinin amaca uygunluğu ve kalitesi ile öğrenci başarılarının ölçümünde asıl rol, yetki ve sorumluluk sahibi olması gereken öğretmenlerin, bu konumlarını büyük ölçüde Millî Eğitim Bakanlığı veya ÖSYM tarafından yapılan merkezî sınavlara devretmek zorunda bırakıldığını vurgulayarak, “Benimsenen öğretme-öğrenme yaklaşımları ile yürürlükteki öğretim programları, hem sonuç hem de süreç odaklı bir ölçme ve değerlendirme öngörürken, adı geçen merkezî sınavlar yalnızca sonuca odaklanmaktadır” dedi.

Uluslararası karşılaştırmalar ışığında Türkiye'de dersler ve süreleri

Müfredatta hangi derslerin öğretilmesi ve bu derslere ne kadar zaman ayrılması gerektiği hususunun önemli bir tartışma alanı olduğuna dikkat çeken Yalçın, “Ülkelerin ilköğretim çağında eğitime ayırdıkları toplam süre derslerin oranına dair karşılaştırmalı güncel veriler OECD tarafından yayımlanan ‘Bir Bakışta Eğitim 2016' çalışmasında görülebilmektedir. Bu veriler sayesinde, Türkiye'de ilk ve ortaokulda eğitime ayrılan yıllık toplam süre ile OECD ülkelerinde ayrılan sürelerin kıyaslanması mümkündür. Türkiye ilkokulda eğitime yıllık 720 saat ayırmaktayken, OECD ortalamasının yıllık 799 saat olduğu görülmektedir. Öte yandan, Türkiye'de ortaokulda eğitime ayrılan süre yıllık 840 civarında olup OECD ortalamasının (915 saat) altındadır. İlk ve ortaokul birlikte hesaplandığında ise, ilk ve ortaokulu Türkiye'de okuyan bir öğrenci, OECD'deki akranlarına göre toplam 7,5 ay daha az eğitim almaktadır. Bir eğitim-öğretim yılının normalde 180 iş günü, yani 9 ay olduğu düşünüldüğünde, Türkiye ile OECD arasındaki 7,5 aylık sürenin ciddi bir fark olduğu görülmektedir” şeklinde konuştu.

Ders kitaplarında toplumun temel değerleriyle tezat teşkil eden ifadeler yer almaktadır
Türkiye'deki mevcut eğitim düzenlemelerinde, müfredatında ve ders kitaplarında toplumun temel değerleriyle tezat teşkil eden ifadelerin yer aldığını belirten Yalçın, şunları söyledi:

“Dahası, mevcut eğitim düzenlemeleri, müfredat ve ders kitapları, çağdaş toplumsal taleplere cevap üretememektedir. Türkiye'nin yakın tarihinde, toplumun taleplerine rağmen, demokratik olmayan yollarla eğitim sistemine sert müdahaleler yapılmış ve bugüne kadar eğitimde vesayetçi anlayış hükümran olmuştur. Günümüzde de Türkiye'deki eğitim sisteminde toplum mühendisliğinin olumsuz etkileri maalesef halen devam etmektedir. Son yıllarda eğitimde önemli değişimler ve ciddi iyileştirilmeler gerçekleştirilmiş olsa da, müfredat ve ders kitapları hâlâ belli bir ideolojiye katı bağlılığı öngörmektedir. Eğitim-Bir-Sen olarak, baskıcı, aşırı ideolojik, tek tipçi ve farklılıklara izin vermeyen bir eğitim sistemi yerine; öğrencilerimizin kendi değerleriyle barışık yetişmesini, kendilerini en iyi şekilde gerçekleştirebilmelerini, yeni gelişmelere açık olmalarını ve böylece dünyayla rahatlıkla rekabet edebilmelerini sağlayacak bir eğitim sistemi istiyoruz. Bundan dolayı, kendine güvenen, araştıran, sorgulayan, kendi iradesine sahip çıkan ve herhangi bir ideolojiye körü körüne bağlı olmayan, demokratik ve farklılıklara saygı duyan fertlerin yetişmesi için müfredat reformunun yapılmasını gerekli görüyoruz. Türkiye'de eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve böylece toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için, çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç vardır. Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkân tanıyan bir çerçeveye, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır. Bu çerçevede, eğitim sistemini düzenleyen en üst temel belge olan anayasadan başlanarak ilgili tüm mevzuat değiştirilmelidir. Yasal düzenlemelere ilaveten, müfredatın öğrencilerin bireysel özelliklerini dikkate alan, tek tipçiliği dayatmayan bir şekilde tasarlanması elzemdir. Dahası, müfredatın ayrımcı, dışlayıcı, sabit fikirli yaklaşımı reddeden bir felsefede yeniden yapılanmasına ihtiyaç vardır. Bir müfredat reformunun başarıya ulaşması için de, gerek program geliştirmede gerekse uygulamada ideolojik kaygılardan ziyade pedagojik ilkelere odaklanmalı, öğretmene anlamlı ve merkezi bir rol verilmelidir.”

Öneriler

Genel Başkan Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen'in müfredata ilişkin önerilerini şöyle sıraladı:
Yeni Türkiye ve demokratikleşme vizyonu, öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir. Öğretim programlarımızda, Türkiye'nin özellikle son yıllarda atmış olduğu demokratikleşme adımları yeterince yer almamaktadır. Öte yandan, askeri darbe dönemlerinden sonra kurgulanmış olan temel ilkeler ve bürokratik vesayetçi anlayışlar, öğretim programları ve ders kitaplarında maalesef yerini hâlâ korumaktadır. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı demokratik gelişme öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir. 1960, 1971, 1980 ve 1997'de yaşanan askeri darbelerin demokrasinin gelişimine ve hayatın olağan akışına yaptıkları olumsuz etkilere öğretim programlarında geniş yer verilmelidir. Aynı şekilde, 15 Temmuz 2016'da yaşanan melun darbe girişimi ve bu girişimin milletin doğrudan müdahalesiyle püskürtülmesi de öğretim programlarında yer almalıdır.

Talim ve Terbiye Kurulu yeniden yapılandırılmalıdır. Eğitim sisteminde çoğu zaman bir vesayet kurumu olarak çalışan ve statükonun yanında, değişimin karşısında olan tutumuyla öne çıkan ve en önemlisi de eğitimi bir endoktrinasyon aracı olarak kullanan Talim ve Terbiye Kurulu'nun yapısında sivilleşme, normalleşme ve demokratikleşme ihtiyacı vardır. Kurulun katı bir ideolojinin bekçiliğini yapmak şeklindeki rolünü terk edip, gerçek anlamda çağdaş ve toplumun beklentilerini karşılayan öğretim programları hazırlama misyonunu üstlenmesi gereklidir.

Ayrıntılı öğretim programları yerine standartlar benimsenmelidir. Öğretim programları her bir düzey için bir ana yeterlilik çerçevesini ve asgari standardı oluşturacak kazanım hedeflerini belirlemeli, bununla yetinmelidir.
Empatik ve eleştirel bir millî tarih/kültür anlayışı benimsenmelidir. Başta tarih dersleri olmak üzere, eğitim sistemi, kişiselleştirilmiş müfredattan ve ders kitaplarından arındırılmalıdır. Öğrencilere tarihsel konuların farklı kesimlerce farklı algılandığını gösteren çoğulcu ve eleştirel bir yaklaşım benimsenmelidir.

Din eğitimi, toplumsal talepler temelinde yeniden yapılandırılmalıdır. Türkiye'de zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi, İslam dini ağırlıklı olmak üzere, diğer dinleri, inançları ve ahlaki öğretileri olabildiğince nesnel bir şekilde tanıtıcı bir üslupla sunulmalıdır. Bununla birlikte, seçmeli din ve değerler eğitimi dersleri ise, velilerin ve öğrencilerin talepleri göz önüne alınarak İslam dinini sevdirmeyi ve benimsetmeyi esas alan, gerektiğinde uygulamaya da yer verecek şekilde yapılandırılmalıdır. OECD ülkeleri ile Türkiye arasında görülen en önemli farklardan biri de, Türkiye'de din ve ahlak eğitimi daha geç başlamakta ve ilkokulda çok sınırlı oranda verilmektedir. Türkiye'de din ve ahlak eğitimi, OECD ülkelerinde olduğu gibi birinci sınıftan itibaren verilmelidir.

Öğretim programları geliştirme süreci sürekli izlenmeli ve katılımcı bir şekilde geliştirilmelidir.
Öğretim programlarının genelinin amaç ve temel yaklaşımı bütünleşik olmalı, programlar bütünden kopuk bir şekilde geliştirilmemelidir. Başka bir deyişle, programlar bir manzumenin parçaları olmalı, gereksiz ve bütünden kopuk unsurlara yer verilmemelidir.

Program tasarımlarında sürek/devam derslerinin programları, zorunlu veya seçmeli bir başka derste olan içeriklerden, sarmallığın ve konular arası dikey hiyerarşinin sonucu olmayan gereksiz tekrarlardan arındırılmalıdır.
Öğretim programının ana/üst çerçevesini oluşturacak hayat becerileri, değerler eğitimi ve duyuşsal eğitim girdileri katılımcı bir şekilde belirlenmelidir.
Öğretim programlarında yer verilecek konular hayatla ve ihtiyaçlarla ilişkili, öğrenmeyi özendirici ve ilgi uyandırıcı olmalıdır.

Öğretim programları ve merkezi sınavlar arasında ahenk sağlanmalıdır.
Merkezi sınavlar, öğretim programlarındaki amaçlar ile ölçme ve değerlendirme tavsiyeleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Bu çerçevede, çoktan seçmeli sınavlara ek olarak gerek geleneksel gerekse tamamlayıcı ölçme ve değerlendirme yaklaşımları kullanılmalıdır.
Haftalık ders saatleri ve özellikle temel derslere ayrılan süreler azaltılmamalıdır.”

Raporun tamamı için tıklayın



__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 05.01.2017, 15:23   #2
Çevrimdışı
Rosebud
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eğitim-Bir-Sen’e Göre Tek Sorun Atatürkçülük

Ne kadar geriye gidersen o kadar demokratikleşiyorsun yani...
__________________

TEARS AND SOUVENIRS

  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Rosebud'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 05.01.2017, 21:42   #3
Çevrimdışı
Rosebud
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tek sorun Atatürkçülük

Eğitimin amacı toplumları ileriye taşımak, çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmaktır, her şeyden önce topluma ortaçağdan kalma bir eğitim anlayışını dayatmak eğitimin kelime anlamıyla çelişir, elbette bunu anlamayan odunlar, seküler toplum ve birey olmanın faziletlerini de anlayamazlar.
Eğitim seküler toplum ve birey inşaa etmekte kullanıldı diyerek Atatürk'ü ve Atatürk cumhuriyetini suçlayanların, karalayanların; eğitimi alenen gerici, yobaz, ortaçağ artığı bireyler yetiştirmekte kullanmak istiyor olmaktan beis duymuyor olmaları, nasıl bir şımarıklık, nasıl bir arsızlık, yüzsüzlük ve utanmazlıktır anlayabilmek mümkün değil.
Ulan bütün bu söyledikleriniz, eğitimin seküler bir toplum ve birey inşaa etmekte kullanılmasının haklılığını ortaya koyuyor, onun bile farkında değil bu zontellektüeller.
__________________

TEARS AND SOUVENIRS

  Alıntı ile Cevapla
Rosebud'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 05.01.2017, 22:57   #4
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eğitim-Bir-Sen’e Göre Tek Sorun Atatürkçülük


Ülke imam hatip doldu, seçmeli ders olarak Kelam, peygamber hayatı, Osmanlıca vs.. bir çok seçmeli ders kondu, Pisa da sonlarda geziyoruz ve hatta Üniversite sınavlarında ilk basamağı aşamayan bir sürü öğrenci mevcutken. Sebep Atatürkçülük öyle mi???
Demek ki zikir çekerken sallanan kafalar daha güzel kafa yapıyor ve uçuyorlar.
İsviçreli dünyaca ünlü gelişimsel psikolog Piaget,bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişimi anlatabilmek için gelişimsel psikoloji kuramında motor dönem, işlem öncesi dönem, somut dönem ve Soyut dönem diyerek bir sıralandırma yapmıştır.
Yani Soyut dönem en son sırada ki, bu dönemde ergenliğin başlangıç dönemlerinde başlar.Çocuklar ancak bu dönemde soyut kavramları anlayarak etkili bir şekilde kullanabilirler.
Din soyut bir kavramdır. Çünkü inançlar üzerine kuruludur. Siz bu soyutluğu ufacık beyinlere yıkmaya çalışırsanız, o minicik beyinleri daha ufacık yaşlarda yıkıma uğratırsınız.
Hiç kimse ten renginden geçmişinden ya da dininden dolayı birbirinden nefret ederek dünyaya gelmez. İnsanlar nefret etmeyi, ayrı dinlerde, ayrı düşüncelerde olduklarını sonradan öğrenirler. Sizin küçük zihinlerde yapacağınız ufacık ayarlar, çocukların kimlikleri üzerinde gelecekte büyük etki bırakırlar...
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 05.01.2017, 23:28   #5
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tek sorun Atatürkçülük

Neden tek sorun Atatürkçülük, bir bakalım...

Cumhuriyetçilik = Saltanatı kaldırdı
Laiklik= Din ve vicdan hürriyeti getirdi
Halkçılık: Egemenliği Halk'a verdi
İnkılapçılık= Getirdiği yeniliklerle muasır medeniyete yöneldi
Milliyetçilik= Ümmetçiliği kaldırdı
Devletçilik= Özel sektörün girmek dahi istemediği alanlarda ulusu destekledi

Sorun yukarıda saydıklarımız ise, Saltanat mı isteniyor, Din ve vicdan hürriyetinin kalkması mı isteniyor, Egemenliğin halktan alınması mı isteniyor, muasır medeniyet yolundan ayrılmak mı isteniyor, ümmetçilik mi isteniyor, devletin her alana burnunu sokmaması mı isteniyor???

Acaba sorundan kasıt ne???
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
atatã¼rkã§ã¼lã¼k, atatürkçülük, eğitimbirsen’e, göre, sorun


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:38.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.