Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Gezelim & Görelim > Buram Buram Türkiye'm > Marmara


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 16.01.2013, 18:11   #1
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne


Edirne’nin en eski halkı, Traklar soyundan Odrisler’in yörede, Meriç ve Tunca ırmaklarının birleştiği bugünkü Edirne’nin bulunduğu yerde bir kent kurdukları bilinmektedir. Odrisler’den sonra yöreye egemen olan Makedonyalılar Dönemi’nde kent, büyük bir olasılıkla Odris yada Odrisia adının değişmesi sonucu, Orestia/Orestas olarak anılmaya başlanmıştır.

İS II. yy’ da Roma İmparatoru Hadrianus, (117-138) Orestia Kasabası’nın stratejik önemi nedeniyle buraya kent statüsü verdi ve kendi adını koydu. Böylece, Roma Dönemi’nde kent Hadrianopolis/Hadrianupolis/Adrianupolis/Adrianapolis adlarıyla anıldı. Adrianopolis zamanla Adrianople/Adrianopel olarak değişti.

Üç Şerefeli Camii



Osmanlı dönemi başlarında Edrinus/Edrune/Edrinabolu/Endriye diye anıldı. 1476’da yazılan Aşıkpaşazade Tarihi’nde kentin adı Edrene olarak geçer. XVI.yy başlarında kentin Edirne olarak adlandırıldığı görülür. Edirne 1361 yılında I.Murat tarafından fethedilmiş ve İstanbul’un alınışına kadar 88 yıl(1365-1453) boyunca Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuştur.




Tarihinde çeşitli unvanları hak etmiştir. Edirne, mutluluk dönemlerinde "Der-i Saadet" (Mutluluk Kapısı) bir "Şenlikler Şehri" dır. II. Murad'dan IV. Mehmet'e kadar zafer kutlamaları, sünnet şenlikleri, II.Mehmet'in evlilik törenleri "İstanbul'u kıskandıracak kadar" olurdu. Edirne tabii ki her dönemde hatırlarda bir "Der-i Saadet" olarak kalmadı. Bu "Serhat Şehri" Evliya Çelebi'nin sözleriyle "Bir İslam Duva" tarihinde birçok kez felaketle de tanıştı. En fazlada kuşatma ve işgallerden bunaldı. Şenlikleriyle "Mutluluk Kapısı" olarak hatırlanan Edirne'nin yanına "Daima bağrı yanık olan Edirne'yi de koymak gerekir.

Edirne her zaman kültür olaylarının yoğun yaşandığı bir kent olmuştur. Mimari yenilikler bu kentin yapılarıyla gelmiş; hat ve süsleme sanatının en güzel örnekleri burada verilmiş, çok sayıda medresesi yoğun tartışmalara tanık olmuş, tıp tarihine geçen ilk uygulamalar burda başlamıştır.




Kimliğini asıl Osmanlı döneminde bulan ve imparatorluğun ikinci kenti olan Edirne, kültürel mirasımızın en yoğun hissedildiği bir kenttir.

Edime, camileri, çarşıları, köprüleri, tarihi evleriyle ve özellikle de Muhteşem Selimiye ile ülkemize gelenleri ilk karşılayan ve bir sınır kenti olma özelliğini en iyi yansıtan kentimizdir.



Sırası ile: Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı, Muradiye Camii,
Lari Camii ve tarihi köprüsü ile Meriç Nehri,
arka tarafta Selimiye Camii






Kısaca Kronolojisi


Şehrin tarihi, MÖ 7. yüzyıla uzanmaktadır.

  • Romalılar Dönemi
MS 2. yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus Edirne'ye stratejik önemi nedeniyle şehir statüsü vererek kendi adını koydu. Romalılar zamanında Edirne, Hadrianoupolis olarak anıldı.

  • Bizans Dönemi
Romalılar'dan Bizanslılar'a geçen kent Haçlı Seferleri sırasında birçok kez yağma edildi.

  • Osmanlılar Dönemi
1361 yılında Murad Hüdavendiğar tarafından Bizanslılar'dan alındı ve Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlı İmparatorluğunun ikinci başkentidir. İstanbul'un fethine kadar 92 yıl boyunca Osmanlı başkenti olmuştur.

  • Edirne'nin İşgali
Edirne 1900'lü yılların başında Bulgaristan tarafından işgal edilmiştir. İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy'un bu işgali protesto eden bir şiiri vardır. Bu işgal sırasında birçok tarihi yapı yıkılmış ve zarar görmüştür. Edirne'nin simgesi haline gelmiş olan Selimiye Camii de bunlardan biridir.




Sırası ile: Selimiye Camii, Sveti Konstantin Elena Kilisesi,
Edirne Belediye Binası, Yıldırım Beyazıt Camii





Kaynaklar:
Edirne Valiliği
http://www.edirneden.com
edirnekulturturizm.com
Kenthaber Kentinizden Haberler


Resimler:

Kaynak olarak verilen sitelerden ve wowturkey'den - Önemli bir ilimizi tanımda emeği geçenlere teşekkür ederiz.
  Alıntı ile Cevapla
11 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 16.01.2013, 18:13   #2
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne








Türk milletinin yüce lideri Mustafa Kemal Atatürk, hayatı boyunca Edirne'ye üç kez ziyarette bulunmuş, Edirne halkı her gelişinde O'nu bağrına basmıştır.





Atatürk'ün Edirne'ye İlk Gelişi

Mustafa Kemal'in resmi anlamda Edirne'ye ilk gelişinde, rütbesi binbaşıdır.

İtalyanların 29 Eylül 1911'de Trablusgarp'a saldırmaları üzerine, Osmanlı yönetiminin görevlendirmesini beklemeden, gönüllü olarak o yöreye giden ve o toprakları "Osmanlılarındır! Vermeyiz" inancıyla savunan az sayıdaki subay arasında Mustafa Kemal de vardır.

Çok zor ve ağır savaş koşulları altında, amaçlarına ulaşma uğraşı içindeyken patlayan Balkan Savaşı'nın Edirne'yi de yuttuğunu ve düşman ordularının Çatalca'ya yöneldiklerini duyduklarında, tüm subaylar İstanbul'a döner.

Bu arada Mustafa Kemal, Viyana'da bir göz tedavisi görür ve Bolayır Kolordusu Hareket Şube Başkanı olarak görevlendirilir. Edirne'de de 15. Kolordu bulunmaktadır ve merkezi Dimetoka'dır. Mustafa Kemal, Bolayır Kolordusu ile Doğu Trakya ve Edirne'ye yönelenler ve 21 Temmuz 1913'te Edirne'nin geri alındığı gün şehre girenler arasındadır. Mustafa Kemal Edirne'de Kaleiçi'nde, bugünkü adıyla İnönü Caddesi üzerinde, İstiklal Okulu yakınındaki Sarı Pansiyon'da 20 gün kadar kalmış, 10 Ağustos 1913'te Edirne'den ayrılmıştır.





21 Aralık 1930




Atatürk'ün Edirne'ye İkinci Gelişi

Yıl 1916... Ve Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Edirne'de

Çanakkale Zaferi'nin kazanılması, İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı'nı geçemeyeceğinin anlaşılması üzerine, askeri ve siyasi anlamda yeni bir durum oluşmuştu. Bu yeni durumun ortaya çıkardığı yeni koşullar ışığında Gelibolu'da yoğunluk kazanmış savaş artığı birlikler yeni bir yapılanma amacıyla merkez Edirne olmak üzere Trakya içlerine çekilmiştir.

Çanakkale'de kazandığı zafer üzerine üç terfi birden alan Albay Mustafa Kemal, Kolordu merkezi olan Edirne'ye 16. Kolordu Komutanı olarak gelmiştir. Osmanlı Tarihinde bir komutana gösterilmeyen olağanüstü bir tezahüratla karşılanmış, adeta yer yerinden oynamıştır. Atatürk 1916 yılında ikinci kez Edirne'ye gelişinde çalışmalannı o günün müşürlük dairesi olan şimdiki Tümen Karargâhında sürdürmüştür. Bu gelişinde Edirne’de bir buçuk ay kalan XVI. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal, İskender köylü Mahmut (Pilevneli) Ağanın evinde kalmıştır.

Gazi Mustafa Kemal, 25 Aralık 1916 günü büyük bir törenle doğu cephesine uğurlanır.





Atatürk'ün Edirne Müzesi'ni ziyareti





Atatürk Son Defa Edirne'de

Üçşerefeli Camii'ni ziyareti

Gazi Üçşerefeli camii'ni ziyarete geliyor. Cami imamı Fereli Ahmet Efendi kavuğunu çıkarıp eline alıyor.Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı öyle karşılıyor. Gazi imam efendinin elini sıktıktan sonra:

"-İmam efendi, Müslümanlıkta kavuk çıkarmak var mıdır?" diye soruyorlar. Bunun üzerine imam,

"-Müsaade buyurunuz Paşa hazretleri, müslümanlar Arafat'ta başı açık dururlar, mahşerde de başımız açık duracağız. Bir de bu dünyada senin karşında başı açık duracağız" diyor. Gazi teşekkür ediyorlar.

Caminin ünlü kapısı önünde duruyorlar. Kapı üzerindeki kitabeye bakıyorlar. Orada yaldızlı yazıların üzerine koyu renkle yazılmış bir ayeti okuyorlar. İmam efendiye manasını soruyorlar. Edirne'nin tanınmış kişilerinden tarihçi Arif Dağdeviren:

"- O yazıları bakar bakmaz okumak herkesin harcı değildir. Atatürk o, zor örnekleri bile kolayca okuyabiliyordu. Camileri gezdiğimiz o gün hayretle gördük" demiştir.

Edirne'nin çok şakacı ve hazırcevaplığı ile ünlü, herkes tarafından çok sevilen bir Rüstem hocası vardı. Gazi Üçşerefeli camii'ni ziyarete geldiklerinde Rüstem Hoca heyecandan şapkasını çıkarmayı unutuyor. Etrafındakiler hoca'ya işaret ederek şapkasını hatırlatmaya çalışıyorlar, hoca kırdığı potu anlıyor, nasıl dönüş yapacak. Hocayı bilenler bekliyorlar. Sonradan hoca ile alay edecekler, hoca öfke ile biraz da yüksekçe bir sesle:

"Hiç işaret edip durmayın. Ben bu şapkayı paşamın emriyle giydim. Sizin demenizle çıkaracağım ha... Çıkarmayacağım işte! diyerek etrafindakilere bakıyor. Rahmetli Gazi de gülüyor.

"-Sağ ol hoca sağ ol" diye iltifatta bulunuyor.


Atatürk'ün Selimiye Camii ziyareti



Selimiye Camii'ni Ziyareti

O sene, 26 Temmuz günü, Edirne'yi altüst eden kasırgada Selimiye camii ile birlikte birçok cami hasar görmüş, birçoğunun minaresi yıkılmıştır. Atatürk Selimiye camii'nde minberle avize arasında durur ve etrafındakilere "Beyler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur" diyerek söze başlar, "Bakınız ecdadımız İstanbul'un fethinden tam 125 sene sonra, bu şaheser camiyi İstanbul'da değil de Edirne'de yaptırmış; böylece Edirne'ye mührünü basmış, tapulaşmıştır. Dâhi Mimar Sinan, sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir" der ve mihrapla avize arasında durur. Avize üstünde olan yarım kubbedeki yazıyı okuduktan sonra müftüye "Hocam, bu ayet, tövbe süresinin 18. Ayeti değil mi?" der. Müftüden "Evet Paşa Hazretleri"cevabını aldıktan sonra tekrar müftüye döner ve "Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?" diye sorar. Müftü efendi "Bildiğim kadarıyla bu ayette Allah'ın mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler, Allah'a ve ahiret gününe iman edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah'tan korkanlardır, onlar doğru yoldadır" der. Atatürk "Evet ben de öyle biliyorum," der.


Edirne İlkokulu öğretmenleri ve öğrencileri ile birlikte
(24 Aralık 1930)



Orada bulunan Bayındırlık ve Vakıflar müdürlerine hitaben, başta Selimiye olmak üzere, Edirne'nin hasar gören bütün camilerinin tamiri için gerekli keşfin yapılarak bilançosunun üç gün içinde kendine verilmesini ister. Atatürk 25 Aralık 1930 günü Edirne'den ayrılır. Kısa bir süre sonra ödenekler Edirne'ye gelir ve bununla hasarlı bütün camiler onarılır.




  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 16.01.2013, 18:18   #3
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne

Edirne'nin İlçeleri

Edirne'nin 8 İlçesi vardır.

  • Enez
  • Havsa
  • İpsala
  • Keşan
  • Lalapaşa
  • Meriç
  • Süloğlu
  • Uzunköprü
Enez İlçesi



Bir kıyısı Meriç nehri ile Yunanistan sınırı, bir kıyısı Saroz körfeziyle, iki kıyısı Keşan ve İpsala İlçeleri ile sınır,geçimini tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm ve ticaret ile sağlayan sıcak neşeli insanların yaşadığı küçük şirin bir Trakya ilçesidir.
Kış aylarında kendi kendi ile baş başa yazları ise herkesin yaşamak istediği denizi, güneşi, plajları ile kendine saklı kent dedirtebilecek kadar bakir bir turizm kasabasıdır.



Havsa İlçesi



Havsa ilçesi Romalılar tarafından kurulmuştur. İlçenin Romalılar zamanındaki adı "NİKİ" idi. Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldıktan sonra Bizanslıların elinde kalmıştır. 1356 yılında Rumeliye geçen Türkler burayı I.Murat vasıtasıyla Türk topraklarına katmışlar ve ilçeye "HOSA" adını vermişlerdir. Edirne Osmanlı Devletinin Hükümet merkezi olduktan sonra Hosa'da bulunan Rumlar, Padişah I.Murat'ın ikamet ve din serbestisi ile ilgili fermanlarına aldırmadan burayı terk ederek İstanbul ve Selanik taraflarına göç etmişlerdir.


Fetihten sonra Anadolu'dan getirilen göçmenlerle kasabanın Türkleştirilmesi sağlanmış, Sokollu Mehmet Paşanın buraya önem vermesiyle gelişmiştir. Bugün Hacı isa, Hacı gazi ve Helvacı baba mahalleleri o dönemde getirilen göçmen ailelerin isimlerini taşımaktadır. Tarihi eserler halen 1577 yılında Sokollu Mehmet Paşa tarafından oğlu Kazım Paşa adına Mimar Sinan'a yaptırılan Sokollu Camii, Fukaraya Bektaşilerinden olduğu söylenen Kurt bey Anıtı, sadece kemeri kalan kervansaray, Harap vaziyetteki Sokollu Hamamı ve bugün de kullanılmakta olup bütün tesisleri Mimar Sinan tarafından yapılan çeşmedir. Tarihi eserlerden Hafsa Hatun ve Abdülselam Camiinden hiç bir iz kalmamıştır. Padişah II.Beyazıt'ın hanımlarından Hafize Sultan ilçeye yerleştikten sonra ilçeye bir müddet "HAFSE" denilmiş,daha sonra bu iki isim karışımından HAVSA ismi doğmuştur.



İpsala İlçesi




İpsala, Marmara Bölgesi'nin Trakya kesiminde, Edirne İli'ne bağlı, yüzölçümü 753 km² olan bir ilçemizdir. Kuzeybatıda Meriç, Kuzeydoğuda Uzunköprü, Doğuda ve Güneyde Keşan, Güneybatıda Enez ilçeleri ile çevrilidir. İlin Güneybatısında yer alan İpsala, alçak tepelerle engebeleşmiş, dalgalı düzlüklerden oluşan bir doğal yapı gösterir. Kuzey ve Doğu kesimlerinin 100-300 metre arasında değişen yükseltiler, Batı kesimini ise aşağı Meriç ovasının bir parçasını oluşturan İpsala Ovası kaplar.

Meriç Irmağı ve kollarıyla sulanan ve sık sık su baskınına uğrayan ova, 1960’larda Meriç Irmağı boyunca yapılan setlerle ilin en büyük ve verimli tarım alanlarından biri durumuna getirilmiştir. Batıda Meriç kuzeybatıda da Ergene Irmakları ilçenin doğal sınırını çizer. Ergene Irmağının kollarından Basamaklar Deresi üzerinde sulama ve taşkın önleme amacıyla kurulan Altınyazı Barajı göl alanının bir bölümü, Yeni Karpuzlu Göleti ve Sultanköy Barajı da ilçe sınırları içindedir. İklim yazla kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları ile dikkati çeker. Karasal iklim hüküm sürer. Yağışlar kış ve bahar aylarında toplanır. Çeltik ekimi nedeniyle yazın nem oranı fazladır.

İpsala İlçe Merkezi, İpsala ovasının kuzeydoğusundaki bir tepenin yamacında kurulmuştur. İlçenin 2 km güneyinden geçerek Yunanistan sınırındaki İpsala Sınır Kapısına ulaşan E-25 karayolu, Keşan’da Eceabat’tan gelen E-24 karayoluyla kavşak yapar. Bu karayolu kasabadan geçen bir yolla Havsa ve Silivri yakınlarındaki iki yerden E-5 karayoluyla birleşir.

İpsala İlçesi İl Merkezi Edirne’ye 108 km uzaklıktadır. İlçenin komşu ilçelerle bağlantısı kara yoluyla olup, ilçenin bütün köyleriyle ulaşımında bir problem yoktur. İlçe merkezinden Edirne, Tekirdağ, İstanbul ve Ankara’ya düzenli olarak otobüs seferleri yapılmaktadır. İpsala ilçesine Keşan ilçesinden ulaşılır. Yollar asfalt olup, ilçe merkezi ve köyler arasındaki ulaşım yıl boyu yapılmaktadır.




Keşan İlçesi



Keşan, çok eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen, Keşan ismi ile anılmaya Osmanlılar'dan sonra başlamıştır. Zira, mevcut bilgi ve kaynaklar bu ismin şehrimize Osmanlılar tarafından verildiğini göstermektedir. "Keşan adı nereden geliyor" sorusuna cevap vermeden önce kelime anlamı üzerinde durmak yerinde olacaktır.

Keşan kelimesi Farsça bir kelime olup, “Keş” kelime kökünden türemiştir. Keş kelimesi sözlükte, çekmek olarak tanımlanıyor. Sonuna gelen “–an” eki kelimeye çoğul anlamı katarak, çekenler anlamı vermektedir, örnekleyecek olursak: Cefakeş: cefa çeken Dilkeş: Gönül çeken, Keşan:çeke çeke, sürükleyerek götürme, şeklinde örnekleyebiliriz. Anadolu'da halk arasında, işlev aynı olmak üzere, değişik nesnelere de bu ismin verildiğini görmekteyiz. Bazıyörelerde atların tüm deri koşumlarına “keşan”denmektedir. Ayrıca Keşan ismiyle, komşumuz İran'da iç kısımlarda bir şehir bulunmaktadır.

İlçemizin antik çağlardaki adı, pek çok kaynakta geçtiği gibi, "Zorlanis" dir. Bölgeye M.Ö. 30 yy'dan itibaren gelmeye başlayan LUVİLER'in bu ismi verdikleri en eski kaynaklardan anlaşılmaktadır. Zorlanis ismi Roma döneminde de kullanılmıştır.

Kent 1359 tarihinde Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra, buraya Anadolu'dan göçmen getirtip, yerleştirildi. "GACAL" tabir edilen eski yerlilerin bunların torunları olduğu söylenir. Trakya'nın güneyine yoğun olarak yerleştirilen bu Yörüklere "Topkeşan Yörükleri” deniliyordu. Bunlar yoğunluklu olarak ilçemizde toplandıkları için, şehir ismine de “Topkeşan” denilmeye başlandı. Zamanla kısaltılarak, “Keşan” olarak söylenir oldu ve öyle kaldı.

Tarihsel olarak bakıldığında, yörede ilk yerleşimin M.Ö. 1200 yıllarında bölgeye gelen Traklarca gerçekleştirildiği sanılmaktadır. Büyük İskender'in ölümünden sonra kurulan Trakya Krallığı içinde yer alan Keşan, daha sonra Perslerin, Helenlerin, Roma ve Bizanslıların egemenliğinde yaşadı. Trakya Krallığının başkenti, Enez'in Vakıf köyü yakınlarındaki "Lizimimakya" idi. 2. Trak Devletinin başkenti "Bizye" (Vize) oldu. M.S. 1. yüzyılda Doğu Trakya, Roma Donanmasının üssü olan "Perintos"ta (Marmara Ereğlisi) oturan bir Roma Valisi tarafından yönetiliyordu. Keşan, Büyük Roma İmparatorluğu zamanında "Via Egnatia Yolu"(Egnata şehri yolu) üzerinde, küçük bir mola ve konaklama kasabasıydı.

Bölgede en çok Trakların bir kolu olan "ODRİSLER"in etkisi olmuştur. Edirne'yi kuran Odrislerdir. Başkentleri "KYPSELA" (İpsala) idi.1354 yılında meydana gelen depremde, önemli ölçüde yıkıma uğrayan Keşan'ın nüfusu da azalmıştı. İlk kez Gazi Süleyman Paşa zamanında Osmanlı yönetimine girdi. Fatih Sultan Mehmet devrinde Keşan'ın yönetimi, "HAS" olarak, Hersekzade Ahmet Paşa'ya verilmiştir. 1829 ve 1877'de iki kez Ruslarca işgal edildi. 20. yüzyıl başlarında önce Bulgarların, sonra Yunanlıların saldırısına uğrayan Keşan 19 Kasım 1922'de işgalden kurtuldu ve özgürlüğüne kavuştu.

1310 Edirne yıllığına göre, 19. yüzyılda 10427 olan nüfusun 2140 kadarı Türktü. 1877 Türk - Rus savaşlarından sonra ilçe olmuştur. Gelibolu Livasına (Sancak) bağlı idi. İlçede Tasavvufçu Şeyh Süleyman Zati ve Rüstem Babanın türbeleri ile Hersekzade Ahmet Paşa Camii vardır.


  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 16.01.2013, 18:19   #4
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne



Lalapaşa İlçesi



Lalapaşa ilçesinin kuzeyinde ve batısında Bulgaristan, doğusunda süloğlu ilçesi, güneyinde edirne ili yer almaktadır.

İlçenin yüzölçümü 536.788 dekar, rakımı ise 72 metre olup , edirne'ye uzaklığı 27 km. dir. İlçe arazisi genelde düz olmakla birlikte balkan (hudut) kesimleri engebelidir. Tepelerin üst kısımlarında aşınma ile oluşmuş sivri dişli granitler bulunmaktadır.


Kış yağmurları ile beslenen dereler tunca nehrine dökülmektedir ve bir çok derecik olmasına rağmen önemli bir akarsuyu yoktur.


İlçe iklimi tipik karasaldır, düşen yıllık yağış miktarı 350-450 mm dir.İlçemiz aynı zamanda serhat bölge konumundadır . Türkiye'nin bulgaristan ile olan sınırının 55.455 metresi Lalapaşa bölgesindedir . Edirne-Lalapaşa-Hamzabeyli hudut devlet yolu ise ilçemiz sınırları içerisinden geçmektedir.



Meriç İlçesi



İlçenin Adı Meriç ırmağından gelmektedir. Meriç ırmağı İlçeyi Yunanistan'dan ayırmaktadır. İlçe Alibey, Karahamza, Yakupbey, Karayusuflu gibi kurucularının isimlerini taşıyan köylerin oluşturduğu 21 köy ve 2 beldenin bağlı olduğu şirin bir sınır ilçesidir. İlçe İl' in güneyinde olup, kuzeyini ve doğusunu Uzunköprü ilçesi, batısını Türkiye-Yunanistan hududu teşkil eden Meriç nehri, güneyini Uzunköprü ve İpsala İlçeleri çevrelemektedir. İlçe arazisi kuzeyde ve batıda Meriç, güneyde Ergene nehirleri arasında kalmaktadır.

İlçemiz Coğrafyası alçak tepelerden, geniş düzlüklerden, yassı sırtlardan ve hiçbir engebesi olmayan geniş ovalardan oluşmaktadır. İlçede dağ ve yayla yoktur. Başlıca ovaları Meriç ve Ergene olup her türlü bitki yetiştirilmektedir. İlçenin yüzölçümü 448 km2 dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 34 m. en yüksek noktası 133 m.dir. (Paşayenice köyü ile Kavaklı Köyü hudutlarının birleştiği nokta.) İlçenin batı hududunda Yunanistan olup sınır uzunluğu 56 km.dir. Meriç Nehrini takip eden sınırımız 1923 yılında Lozan Anlaşması ile çizilmiştir



Süloğlu İlçesi





Osmanlılar 14. yy'ın 2. çeyreğinde Rumeli'ye geçtikten sonra, Türk akıncıları Şehzade Süleyman, Hacı İl Bey ve Lala Şahin Paşa komutasında fetih hareketlerine girişmişlerdir. Fethettikleri topraklara adaletli yönetim ve hürriyeti taşımaları, Süloğlu ve çevresinin de kolayca Türklerin eline geçmesini sağlamıştı. Anadolu'dan gelen Oğuz Türkleri boyundan Kocacık Yörük ve Türkmenleri Süloğlu çevresinde iskan edilmişti.

Böylece geniş araziler üzerinde kasabalar, köyler, çiftlikler kurulmuştu. Yeni kurulan bu yerleşim yerlerine büyük ailelerin reislerinin adları verilmişti. Süloğlu çiftliğinin 16. asırda kurulduğu tahmin edilmektedir. Edirne'nin Kirişhane Mahallesi'nin kurucusu Hacı Süle Çelebi'dir. Hacı Süle Çelebi 1559 Ekim ayında (Hicri 967 yılının Muharrem ayında) burada bir cami yaptırmıştı. Hacı Süle Çelebi 1568 yılında (Hicri 976) yılında vefat etmiştir.

Süle köyü tımarının Süle Çelebi'ye babası Hacı Sinan'dan kaldığı anlaşılıyor. Bundan sonra oğluna kaldığı için bu yöre Süleoğlu adını almıştı. Evliya Çelebi Kırım dönüşünde, Muhittin Baba ve Sarıdanişment Köyü üzerinden Hasköy'e geldiğini yazmaktadır. Yolculuğunda Süloğlu çiftliğinin güzelliğinden bahsetmektedir. Süleoğlu ve yöresi 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında yıkıma uğrar. Binlerce insan savaş sırasında ve sonradan meydana gelen salgın hastalıklar sonucu ölür. Daha sonra 93 Harbi diye anılan 1878-1879 Osmanlı-Rus savaşı sonundaysa, göçmenler yerleştirilir. Böylece iskan günümüze kadar çeşitli ülkelerden gelenler ile devam etmektedir.

Yöre en acı günlerini Balkan savaşı'nda yaşar. 1913'te esaret sona erer. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun mağlup olması üzerine, 1920'de bu defa Yunan işgaline uğrar. İşgal 22 Kasım 1922'de sona erer. Süleoğlu, Cumhuriyetin ilanından sonra 1934 yılına kadar Tatarlar nahiyesine bağlı köy; 1934 yılında Edirne'ye bağlı nahiye, 1967 yılında belediye, 1990 yılında da ilçe olmuştur. 1990 yılında T.B.M.M'nde ilçe oluşu ile ilgili kanun tasarısıgörüşülürken Süleoğlu adı Süloğlu olarak değiştirildiği için, bundan sonra ismine Süloğlu denilmiştir.




Uzunköprü İlçesi





İlçemiz Uzunköprü'de kaymakamlık örgütü 1868 yılında kurulmuş ve günümüz jandarma dairesinin bulunduğu yerde 1888 yılında Uzunköprü'de bilinen en eski hükümet konağı kuruldu.Kaymakamlığın personelini alamaz hale gelmesiyle Askerlik Şubesi, 1939 yılına kadar Hükümet Konağı olarak kullanıldı.1939 yılında yapımı tamamlanan Hükümet Binası 29 Ekim 1939 yılın'da açıldı.Halen bu binada faaliyet göstermektedir.

  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 16.01.2013, 18:20   #5
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne

Edirne Yağlı Güreşleri





Güreş, geleneksel Türk sporları içinde ön sıralarda yer alan ve yaşlı güreçilerle gelenekselliğini sürdüren bir spor türüdür.

Kırkpınar güreşleri ile de bu geleneksellik devam etmekle ve devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Edirne 'nin 1361 yılında fethinden önce, Anadolu 'da bulunan Osmanlılar, Orhan Gazi devrinde oğlu Süleyman Paşa Komutasında 1356-1357 yıllarında Rumeli 'ye geçerler. Burada yaptıkları akınlar sırasında savaş yapmadıkları ve mola verdikleri günlerde zamanlarını aralarında çeşitli sporlar yaparak değerlendirirlerdi. Bir keresinde güreşe tutulan 40 yiğit içinden ikisi tutuştukları güreşi gece yarısına dek sürdürdükleri halde sonuçlandıramazlar ve ikisi de güreştikleri yerde can verirler. Arkadaşları bu iki yiğidi güreş yaptıkları yerde bulunan bir incir ağacının altına gömdükten sonra Edirne 'ye doğru akınlarına devam ederler. Edirne 'nin fethinden sonra Ahırköy Çayırlığına geldiklerinde, o incir ağacının civarında billur kaynaklı bir suyun Kırkpınar çayırlığına doğru aktığını görmüşler, bu nedenle de "Kırktı bunlar. Bu yakaya ilk ayak basanlardır bunlar" diyerek o yere Kırkpınar demişlerdir.



I. Murat Edirne 'nin alınmasından sonra, Edirne 'de bir güreşçiler tekkesi kurmuş ve bundan böyle de her sene güreş yapılması bir gelenek haline gelmiştir.

Kırkpınar, Edirne 'yi Ortaköy 'e bağlayan 35 km.lik yolun üzerinde, Simavina (Samona) ile Sarı Hızır Köyleri arasında bulunan ve Balkan savaşından sonra (1913) Yunanistan 'a bırakılan Nazif Ağa tarlası denilen çimenlik bir yerin adıdır. Bu yerin bir tarafı Topçu Ali Ağa 'nın tarlası, bir tarafı çayırlık, bir tarafı Tikio 'lu (Totio 'lu) Recep Ağanın tarlası, bir tarafı Çilingiroğlu 'nun sebze bahçesi ve bir tarafı da Kırklar çeşmesidir. Bu Yiğitleri anmak ve güreş geleneğini sürdürmek için de güreşler 1923-1924 tarihlerinden itibaren Edirne 'nin "Sarayiçi" denilen yöresinde yapılmaya başlanmıştır.
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 16.01.2013, 19:24   #6
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne

Edirne'nin Tarihi Yerleri





II. Bayezid Külliyesi ve Sağlık Müzesi





II. Bayezid Külliyesi, Edirne'de tarihi külliye. İkinci başkent konumundaki Edirne'yi darüşşifaya kavuşturmak amacıyla Sultan II. Bayezid tarafından 1484-1488 yıllarında Mimar Hayreddin'e yaptırılmıştır.

Külliye Edirne şehir merkezine 2 km uzaklıktaki Tunca Nehri kıyısında yer alır. Bir cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depoları ve diğer bölümlerden oluşur. Camii dışındaki yapıları, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesi'ne devredilmiştir. Bir süre Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksekokulu'nun Restorasyon ve Duvar Süsleme Bölümleri burada eğitim öğretimini sürdürmüştür.


İkinci Bayezid Camii, 20,55 m çapında tek bir kubbesi ve iki minaresi olan anıtsal bir yapıdır. Yanlarında dokuzar kubbeli, kapıları dış yöne açılan tabhane (kitap basımevi) bölümleri bulunur. Hünkâr mahfili mermerden ve oldukça zariftir, mihrap ve minber sade bir üslüpta yapılmıştır.

Külliyenin içindeki Darüşşifa ve Tıp medresesi Sağlık Müzesi olarak hizmet verir.


DETAY KONU




Selimiye Camii ve Külliyesi



Selimiye Camii Edirne'de bulunan, Osmanlı padişahı II. Selim'in Mimar Sinan'a yaptırdığı camidir. Sinan'ın 90 (bazı kitaplarda 80 olarak geçer) yaşında yaptığı ve "en iyi eserim" dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan'ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biridir.

Caminin kapısındaki kitabeye göre yapımına 1568 (Hicri-76) yılında başlanmıştır. Caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim'in ölümünün ardından 14 Mart 1575'te ibadete açılmıştır.


Mülkiyeti Sultan Selim Vakfında’dır. Bugün şehrin merkezinde bulunan caminin yapıldığı alanda inşasına Süleyman Çelebi döneminde başlanan, sonradan Yıldırım Bayezid'in geliştirdiği Edirne'nin ilk sarayı (Saray-ı elik) ve Baltacı Muhafızları haremi bulunmaktaydı. Bu alandan “Sarıbayır” veya “Kavak Meydanı” diye bahsedilir.

Sultan’ın caminin yapılacağı şehir olarak neden Edirne'yi seçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde padişahın rüyasında İslam peygamberi Muhammed'i gördüğünü ve onun kendisinden Kıbrıs'ın fethi anısına bir cami yaptırmasını istediğini yazmıştır. Ancak Kıbrıs'ın caminin yapımına başlanmasından üç yıl sonra 1571'de fethedildiği bilindiğinden bu iddianın doğruluk payı olamaz. Bu konudaki daha gerçekçi yorumlarda ise o dönemde İstanbul'da yeni bir büyük camiye ihtiyaç duyulmadığı, Edirne'nin Rumeli'deki Osmanlı egemenliğinin merkezi konumunda olduğu ve Selim'in gençlik yıllarından beri şehre ayrı sevgi beslediğine dikkat çekilir.

  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 16.01.2013, 19:39   #7
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne

Üç Şerefeli Cami




Üç Şerefeli Cami, Edirne'deki Osmanlı döneminden kalma camidir. Kimin tarafından hangi tarihte yaptırıldığı tartışmalıdır. Bazı iddialara göre Yıldırım Bayezid'ın oğullarından Musa Çelebi tarafından 1410 yılında yaptırılmıştır. Diğer bir iddiaya göre ise II. Murat tarafından 1437'de yaptırılmıştır. Bazı kaynaklar yapım tarihi olarak 1447 yılını da vermektedir. Mimarı, Sinan'ın ustası Müslihiddin Ağa'dır.

Daha önce yapılan camilerden ayrı olarak geniş bir şadırvan avlusu vardır. Orta kubbesi yüksek ve büyüktür. Açılma gücüne karşı sekiz payandası vardır. Caminin dört minaresi avlunun dört köşesindedir. Bu minarelerden en yüksek ve üç şerefeli olanı, camiye adını vermiştir. Bu şerefelerin her birine ayrı merdivenle çıkılır.

DETAY KONU




Eski Camii




Edirne'de Osmanlılar'dan günümüze ulaşmış en eski anıtsal yapıdır. 15. yüzyılda yapılmış cüsseli camilerin en önemlisidir. Edirne'de zamanımıza ulaşmış ilk orjinal abidevi yapı olarak da bilinir. Bu aynı zamanda Devletin büyümesinin de simgesidir. 1403'te Sultan I.Süleyman tarafından yapımına başlanmış, Çelebi Sultan Mehmet zamanında 1414'te bitirilmiştir. Mimarı Konyalı Hacı Alaaddin, kalfası Ömer İbn İbrahim'dir.

Erken Dönem Camileri başlığı altında çok birimli veya çok kubbeli Camiler grubuna girer.Merkezi kubbeyi taşıyan dört Paye ile dört duvar üzerine dokuz Kubbelidir. Bir yanının dış ölçüsü 13 m. olan kare planlıdır. 13 m. çapında ve tümüyle yarım kubbe Biçiminde olan kubbeler, yan neflerle Pandantiflere, ortada çeşitli geçiş öğelerine oturur. Orta kubbenin Trompları mukarnas dolgusudur. Taç Kapı, son cemaat yeri girişi ve minber Ak mermerdendir. Kuzey ve batı Yüzleri daha süslüdür. Son cemaat yeri girişindeki kemer çevresinde bulunan rozetler ve sipiralli Süsleme, onarımda yapılmıştır.

DETAY KONU




Darülhadis Camii



1435 yılında II. Murat tarafından Tunca nehri kıyısında yaptırılmıştır. Yapının bir cami olarak mı yoksa bir medrese olarak mı yaptırıldığı tartışma konusu olmuştur ve muhtelif fikirler mevcuttur. Balkan Savaşı sırasında Bulgarlar tarafından topçu ateşi ile minaresi yıkılmıştır. Caminin yanındaki türbelerde II. Murat'ın iki oğlu ile III. Mustafa ve III. Ahmet'in çocuklarının kabirleri vardır.

Hıristiyan kültürüne ait Kaleiçinde bulunan İtalyan Katolik Kilisesi, Kıyık'ta bulunan Sveti Georgi Bulgar kilisesi ve Kirişhane'de bulunan Konstantin-Helena Kilisesi vardır. Kaleiçi'nde Büyük Edirne Sinagogu bulunur. Bu, Türkiye sınırları içerisindeki en büyük, Avrupa'daki 2. büyük sinagogdur.

Büyük Edirne Sinagogu



1905 yılında yaşanan Büyük Yangın (Harik-i Kebir) ile yok olan on üç ayrı cemaate ait olan sinagogların yerine Padişah 2. Abdülhamit’in fermanıyla inşa edilen yapı, Fransız mimar France Depre tarafından Viyana Sinagogu model alınarak hayata geçirilmişti. 1900’lerin başında Edirne'de 20.000 civarında Yahudi nüfusu vardı.


1907 yılında Edirne kent merkezinde sayısı artmış olan Yahudi cemaatin ibadethane ihtiyacını kökten karşılamak amacıyla kurulmuş, 2010 yılının son aylarında da Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyon kapsamına alınmış bir sinagogdur.




Sweti George (Esweti Georgi) Ortodoks Kilisesi





Edirne'nin Kıyık Semtinde 1880 yılında inşa edilmiştir. 1889 da dekore edilen kilisedeki yazılar slav bulgarcası ile yazılmıştır. Daha önce aynı yerde bulunan kiliseden kalma bazı tablolar mevcuttur. Halk arasında Bulgar Kilisesi olarak da bilinir.




Sveti Konstantin ve Elena Kilisesi (ön yüzü)




Sveti Konstantin-Elena KilisesiEdirne'de bulunan Bulgar kilisesidir.

Adını I. Konstantin ve annesi Helena'dan alan kilise 1869 tarihinde 7 aydan kısa bir sürede yapılmış ve dönemin Doğu Ortodoks kilise mimarisinin klasik örneklerinden biridir. Kilise Edirne'nin Uzunkaldırım bölgesinde bulunmaktadır. 20. yüzyılın ilk yarısında cemaatini kaybetmiş ve kaderine terk edilmiştir.

Kilise uzun yıl bakımsız kaldıktan sonra Bulgaristan hükümetinin de yardımlarıyla 2008'de yeniden restore edilmiştir. Onarım yaklaşık 500 000 avro'ya mal olmuştur. Kilisenin yeniden açılışına dönemin Bulgar başbakanı Sergey Stanişev ve dönemin Türk kültür bakanı Ertuğrul Günay katılıp barış mesajları vermiştir. Restorasyondan önce sadece dört duvarı ayakta olan kilise inanç turizmine destek olmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 16.01.2013, 19:41   #8
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne

Selimiye Arastası




Edirne Selimiye Camisi
yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan Arastayı Sultan III Murat (1574-1595) camiye gelir getirmesi için Mimar Davut Ağa’ya yaptırmıştır. Yapı topluluğunun dış avlusunun batı kenarı boyunca uzanan arasta, arazinin batıya doğru eğimli olduğundan ötürü avlu zemininden 5 metre daha aşağıdadır. Avludan buraya iki merdivenle inilmektedir.

Evliya Çelebi arastadan Kavaflar Çarşısı olarak söz etmiştir Halkta buraya Meyve Kapanı ismini vermiştir. Osmanlı döneminde en sağlam ve en güzel pabuçların burada yapılıp satıldığı kaynaklara geçmiştir. Arasta içerisinde bulunan dua kubbesinde ise çarşı esnafı her sabah toplanır, işlerinin iyi gitmesi için topluca dua ederlermiş. Dua kubbesinin yakınında bulunan ve dışarıya doğru taşkın mekanı bazı sanat tarihçiler sıbyan mektebi bazıları da darülhadis olarak tanımlamıştır.


DETAY KONU


Ali Paşa Çarşısı





1561 yılında Hersekli Ali Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır.

Bir rivayete göre Kırklareli'nde yapılacak bir camiye gelir temin etmek amacıyla yaptırılmıştır. Yapılmasındaki diğer bir amaç ise kıymetli eşya satan (Altın, Gümüş vb.) ticaret erbabını bir çatı altında toplamak ve bu ticaret erbabının korunmasını sağlamaktı.

Evliya Çelebi'ye göre her gece yüz adet bekçinin çarşıyı beklemesi de çarşıda satılan eşyaların değerini açıkça kanıtlıyor. Alipaşa Çarşısı'nın bir özelliği de duvarlarının kırmızı beyaz taştan yapılmış olmasıdır. Burada Türk Bayrağı renk olarak sembolleştirilmiştir.

Günümüzde Edirne'nin ticari hayatı bakımından yerli yabancı turistlerin akınına uğrayan Alipaşa çarşısında 130 tane dükkan ve 6 kapı bulunmaktadır. Günümüzde Alipaşa çarşısında altın ve gümüş gibi kıymetli eşya satan ticaret erbabına çok az rastlanmaktadır. Şu anda 2 kuyumcu dükkanı bulunmaktadır. Bugün Alipaşa'da çok değişik ticaret erbabı mevcuttur.




Bedesten Çarşısı



Edirne Eski Cami yanında, Rüstem Paşa Kervansarayının da karşısında olan bedesteni Osmanlı Padişahı Çelebi Sultan Mehmet 1418'de yaptırmıştır. Bedesten Eski Camiye vakıf olarak yapılmıştır. Kitabesi bulunmamaktadır. Mimarı Konyalı Hacı Alaaddindir. Bedesten XVIII.yüzyıla kadar önemli bir alış veriş merkezi olma özelliğini korumuştur. Bedesten 1965 yılında restore edilmiş, günümüzde de kapalı çarşı olarak kullanılmaktadır.
DETAY KONU




Edirne Sarayı




Edirne Sarayı ya da Saray-ı Cedid-i Amire (Yeni Saray) Edirne'deki Osmanlı saraylarından biridir. İstanbul’daki Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı’nın en büyük sarayı idi. Günümüze yalnızca çok küçük bir kısmı ulaşabilmiştir.

Yapımına II. Murat döneminde başlanmış, Fatih Sultan Mehmet zamanında Mimar Şehabettin’e tamamlattırılmıştı. En görkemli zamanı, padişah IV. Mehmed'in saltanatlığında yaşandı. Bu devirde içine yeni köşk, oda, kasr, çeşme ve havuzlar yapıldı.

Saray, 19. yüzyıla kadar Osmanlı padişahları tarafından kullanıldı. Saraya gidip kalmış Osmanlı padişahları arasında Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, I. Ahmed, IV. Mehmed, II. Ahmed, II. Mustafa, III. Ahmet bulunur. 22 Ağustos 1829'da Rusların kente girip, şehri terk ettikleri tarih olan 14 Eylül 1829’a kadar geçen süre içinde sarayda büyük bir yıkım yaşandı. 1878’deki 93 Harbi sırasında ise Rusların Edirne'yi işgal edeceği haberi üzerine valinin emri ile sarayın yakınında bulunan cephaneliğin Rusların eline geçmesin diye ateşlenmesi üzerine saray ortadan kalktı.
2008 yılında Edirne Sarayı’nın restorasyonu için çalışma başlatılmıştır.

DETAY KONU




El Sanatları


-Edirnekari-


Edirne, Osmanlı döneminde çini ve seramik sanatının önemli merkezlerindendi. Edirne'deki saray ve önemli binaların çinileri, şehrin sanatsal geleneğinin ürünleridir.

Edirne'deki el sanatları üslubuna "Edirnekâri" (Edirne işi) adı verilir. Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olduğu dönemden beri Edirne'deki el işleri yüksek nitelikleriyle beğeni toplamıştır. Günümüzde de bu gelenek ağaç ve oyma işlemeciliğinde devam etmekte; sandık ve dolap gibi ahşap malzemeler üzerine boya ile yapılan desenlerle kendini göstermektedir. Lake kap ve kutu yapımcılığı, çiçek ressamlığı, ciltçilik, hattatlık (özellikle talik yazı), ahşap oyuculuğu ve mezar taşçılığı, Edirne'deki diğer el sanatlarıdır.


Günümüzde süpürgecilik de bir el sanatı olarak varlığını sürdürmektedir. Turistik bir faaliyet haline dönüşen mis sabunculuğu da bir diğer geleneksel el sanatıdır.

  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.01.2013, 00:34   #9
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne

Edirne'nin Tarihi Köprüleri

Edirne'nin köprüleri de büyük bir tarihi ve mimari zenginliği arz etmektedir. Meriç, Arda ve Tunca gibi akarsuların üzerinde yapılmış bu ecdat yadigarı köprüler şunlardır.





Meriç (Abdülmecit - Yeni Köprü) Köprüsü




Bu köprünün yapımı 1832 yılında Edirne'yi ziyaret eden Sultan II.Mahmut'un emriyle gündeme gelmiştir. O yıllarda burada ahşap bir köprü bulunmaktaymış.

Köprünün yapımı bütçe sıkıntıları nedeniyle ancak 1842 yılında Sultan Abdülmecit döneminde başlatılabilmiş ve beş yılda bitirilmiştir. Bitiminde köprüye konulan kitabe, Yunan İşgali döneminde işgalciler tarafından söktürülmüştür.

Edirne'nin en yeni Osmanlı yapısı köprüsüdür. 12 kemerli olup, güzel bir görünüşü vardır. Günbatımının dünyada en güzel izlenebildiği noktalardan olduğu söylenir.





Gazimihal Köprüsü



Köprülerin en eskisi Bizans İmparatoru Michael Palailogos (1261 - 1282) dönemindedir.




Fatih (Bönce) Köprüsü




Fatih Sultan Mehmet devrinde 1452'de yaptırılmış taş bir köprüdür. Tunca Adasından bu köprüyle çıkılır. Tunca'nın Fatih Köprüsü yakınları ve Adalet, Bostancıbaşı ile İftar Kasırları arasından geçen kolu boyunca kesme taştan yapılma rıhtımlar ilgi çekicidir.


Tunca ve Meriç Nehri etrafına sıralanmış 450 kadar olduğu söylenen köşklere adına zevrak denilen büyüklü küçüklü sandallarla gidilir ve bu rıhtımlar kullanılırdı.





Saray Köprüsü (Kanuni Köprüsü)




Kanuni Sultan Süleyman devrinde inşa edilmiştir. Sarayiçi semtini Edirne'ye bağlayan güzel bir köprüdür.
Kanuni Köprüsü 1553-1554 yıllarında yapılmıştır. 60 metreuzunluğunda olup, açıklıkları 9.75 metre, köprü yolu genişliği 4,5. metredir.

Dört gözlüdür. Düzgün köşe planlı, başlık kısmı piramit şeklindedir. Köprü gözleri orta ayağın sağ ve solunda yer alır. Ayaklarda boşaltma gözleri yoktur. 1902 yılında selde zarar gören köprü o dönemde; son olarak ise 1990 yılında onarılmıştır.

Sarayiçi denilen bölgeyi ve Tunca Adasını şehre bağlayan bu köprüye halk arasında Saray Köprüsü denir. Bazı kitaplarda Sultan Süleyman Köprüsü olarak anılan yapı Mimar Sinan'ın şaheserleri arasında sayılır.

Beyazid Köprüsü
Mimar Hayrettin'in Edirne'yi süsleyen eserlerinden biridir.

Saraçhane (Şahabettin Paşa-Sultan Mustafa) Köprüsü
Sultan II. Murat zamanında büyük devlet adamı Şahabettin Paşa tarafından 1451 yılında inşa ettirilmiştir. 1702 yılında Sultan II.Mustafa tarafından onartılmış, onarımı yaptıranın adıyla anılsa da halk arasında Saraçhane Köprüsü olarak bilinmeye devam etmiştir. Sultan II.Abdülhamid döneminde de onarım görmüştür. 10 kemeri olup, pek güzel bir görünüşü vardır.


Tunca Köprüsü
Tunca nehri üzerindedir. 1608-1613 yılları arasında inşa edilmiştir. Mimarı, Sultan Ahmet Camisi'ni de inşa eden Mehmet Ağa'dır ve o yıllarda Edirne'de yaşayan Mimar Hacı Şaban'ın da yapımına önemli katkılarda bulunduğu söylenir. Edirne'nin güzel köprülerindendir.

Asıl adı Defterdar Ekmekçizade Ahmet Paşa köprüsüdür. Halk arasında Tunca Köprüsü olarak anılır. Yapımında "Nehri altın ve gümüşle doldurmacasına para harcandığı" söylenir. Mimari yorumcular on gözü olan köprü için "Eşi Bulunmaz" nitelemesini yaparlar.


Üzerindeki parke granit taşlar Sultan Reşat'ın Edirne'yi ziyareti sırasında konulmuş orjinal taşlardır.



Yalnız Göz Köprüsü
Mimar Sinan'ın eseridir. Tek kemerli ve tek gözlü oluşundan ötürü bu adla anılmaktadır. Küçük olmasına rağmen enfes bir mimariye sahiptir.


Ergene Köprüsü

Edirne'nin Uzunköprü ilçesinde Ergene nehri üzerinde bulunmaktadır. Mimar Muslihiddin tarafından yapılan Ergene Köprüsü 1200 metre uzunlukta olup, 170 adet kemer üzerinde yükselmektedir. İlçenin adına esin kaynağı olacak kadar uzun bir köprüdür.


Yeniimaret Köprüsü

İkinci Beyazit Camisi ve imareti yapılırken inşa edilmiştir(1487). Kentten İmaret mahallesine geçiş sağlar.


Yıldırım Köprüsü

1535 yılına ait onarım kitabesi vardır. Karayolları tarafından 1987-89 yılları arasında onarılarak bugünkü haline getirilmiştir. Gazimihal Köprüsü'nden sonra Yıldırım Mahallesine geçiş sağlar. Yıldırım Cami'nin yanındadır.

Karayolları Köprüsü
1980 yılında yapılmıştır. Gazimihal Köprüsü paralelindedir. Kent ile Kapıkule sınırı arasında geçiş sağlar.


Kaynak
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.01.2013, 00:44   #10
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Avrupa'ya Açılan Kapımız | Serhat Şehri | Edirne

Edirne'deki Medreseler

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Edirne’de on iki medresenin bulunduğunu belirtmiştir. Bu medreselerden Muradiye Medresesi, Yıldırım Medresesi’nin önde geldiğini belirtmiştir.

Ahmed Badi Efendi’de “Rıyaz-ı Belde-i Edirne” isimli eserinde, Edirne’de 46 medresenin olduğundan söz etmiştir.


Selimiye Medresesi Darülkurra


Mimar Sinan, Selimiye Camisi’nin etrafına iki medrese ile altına da bir çarşı yapmıştı. Selimiye yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan bu medrese kıble duvarının solunda bulunmaktadır.

Mimar Sinan yapı topluluğunun avlusundaki bu yapıları camiyi gölgelememesi için gözden uzak tutmuştur. Bununla beraber son derece güzel bir işçiliği olan medrese kesme köfeki taşından kare planlı olarak yapılmıştır. Avludan dikdörtgen söveli bir kapıdan içerisine girilen medrese avlusunu çepeçevre bir revak çevirmektedir.Yuvarlak kemerlerin birbirine bağladığı sütunların iki yönünde medrese hücreleri sıralanmıştır. Girişin solunda ise kare planlı, üzeri kubbeli bir darülkurra yerleştirilmiştir. Burada üzeri kubbeli on iki hücre bulunmaktadır. Hücrelerin her birinin içerisinde ocaklar ve nişler bulunmaktadır.



Darül Tedris Medresesi




Edirne Selimiye Camisi’nin bir bölümünü oluşturan Darül Tedris Medresesi caminin arka avlusundadır. Sultan II.Selim tarafından cami ile birlikte Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Avludan gösterişli dikdörtgen söveli bir kapıdan medrese avlusuna girilmektedir.

Kare planlı avlunun çevresinde yuvarlak sütunların birbirine bağlandığı revaklar ve bunların arkasında da avlunun iki yönüne on üç küçük medrese odası sıralanmıştır. Kare planlı bu hücrelerin üzerleri kubbelerle örtülüdür. Odaların içerisinde niş ve ocaklar bulunmaktadır.

Edirne Müzesi kurulduğu sırada bu medreseden yararlanılmıştır. Günümüzde Türk İslam Eserler




Saatli Medrese




Edirne, Üç Şerefeli Cami’nin ve Peykler Medresesinin yanında bulunan Saatli Medrese Sultan II.Murat zamanında 1437-1447 yıllarında yapılmıştır.

Avlulu medreseler gurubundan olan medresenin çevresinde medrese hücreleri sıralanmıştır.

Medrese, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmaktadır.




Sultan II.Beyazıt Medresesi




Sultan II.Beyazıt’ın (1447-1512) 1484-1488 yıllarında Akkirman Savaşı’nın ganimetleri ile yaptırdığı Beyazıt Külliyesinin bir bölümü olan Sultan II.Beyazıt Tıp Medresesi Edirne Tunca Nehri yanındadır.

Dikdörtgen planlı medresenin revaklı avlusunun çevresinde 18 oda, girişin karşısına gelen yerde de büyük kubbeli, dışarı taşkın bir dershanesi bulunmaktadır. Kesme taş yapılan medresenin duvarlarında tuğla frizler bulunmaktadır. İki uzun kenarda kubbe ile örtülü yedişer hücre bulunmaktadır. Medrese duvarları iki sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıradakiler dikdörtgen, üst sıradakiler de yuvarlak alçı şebekelidir.




Sokollu Medresesi



Sokollu Mehmet Paşa’nın oğlu Kasım Paşa’nın 1576-1577 yılında yaptırdığı Sokollu Külliyesi cami, kervansaray, medrese, imaret, hamam, tekke, köprü ve arastadan meydana gelmiştir.

Mimar Sinan yapısı olan bu yapı topluluğunun medresesi günümüze gelememiştir.



Darül Hadis Medresesi


Edirne’de Tunca Nehri kıyısında, demiryolu köprüsünün yanında bulunan Darül Hadis Medresesini Sultan III.Murat 1435’de yaptırmıştır. Sonraki yıllarda bu medreseye bir minare eklenerek camiye dönüştürülmüştür. Bu minare Balkan Savaşı sırasında, l913’de medresenin üç kubbesi ile birlikte yıkılmıştır.

Medrese kesme taştan yapılmış, avlusunun ortasına da sonraki dönemlerde bir şadırvan eklenmiştir.




Peykler Medresesi

Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış olan Peykler Medresesinin kitabesi günümüze gelmemiştir. XV.yüzyıla tarihlenen medresenin görkemli bir giriş kapısı bulunuluyordu.

Kare planlı bir avlunun etrafında kubbeli bir revakın arkasında 18 medrese hücresi sıralanmıştı. Medresenin biri giriş kapısı yanında diğeri de eyvan görünümünde, girişin karşısına gelen dershanesi bulunmaktadır.

Medrese Sultan II.Beyazıt yapı topluluğunun bir bölümü olup yakın tarihlerde restore edilmiştir.



Yıldırım Medresesi


Yıldırım Beyazıt’ın cami ile birlikte yaptırmış olduğu medrese XV.yüzyılın başlarına tarihlendirilmektedir. Medresenin plan düzeni daha geliştirilerek Bursa Yeşil Medresede uygulanmıştır.

Giriş kapısından dikdörtgen planlı bir avluya girilmektedir. Bu avlunun çevresini üç yönlü kubbeli revaklar çevirmiştir. Yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan bu revakların arkasında tonozlu odalar yer almıştır. Girişin karşında kare planlı kubbeli dershane bir kemerle avluya açılmaktadır. Bu medrese de Selçuklu ve Beylikler Devri medreselerinin bir bakıma Osmanlı medrese mimarisine uyarlanışı olarak düşünülmektedir.

Kaynak
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
adrianapolis, ali paşa çarşısı, atatürk ve edirne, bedesten çarşısı, edirne, edirne büyük sinagogu, edirne ciğeri, edirne kaleiçi, edirne kalesi, ekmekçioğlu ahmet paşa, ergene köprüsü, ipsala, kanuni sultan süleyman, karaağaç istasyonu, karayolları köprüsü, keşan, kırkpınar, meriç köprüsü, meriç nehri, mimar sinan, osmanlı imparatorluğu, rüstempaşa kervansarayı, su kemerleri, taşhan, yıldırım köprüsü


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:58.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.