Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Görsel ve İşitsel Sanat Yapıtları > Tv Showları | Tv Yarışmaları | Tv Dizileri Haberleri


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 06.12.2020, 17:02   #1
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme*”

Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme*”



Bir Başkadır yayınlanır yayınlanmaz kıran kırana bir tartışmaya yol açtı. Beğenip, göklere çıkaranla, yerin dibine sokanlar olarak “bölündü” seyirciler ve eleştirmenler. Eleştirirken kişisel hesaplarını kusanlar, işi hakarete vardıranlar da oldu. Bir baş yapıt, daha önce hiç böyle bir dizi yapılmamıştı diyenlerle, olur mu ya, şu var, bu var, falan daha önce yaptı bu temayı, filan filmde çok daha estetik olarak vardı bu hikaye, diyenler arasında bile tartışma çıktı.

Asıl büyük grup ise dizinin artniyetini” keşfedenlerdi. Büyük bir politik komplo olduğunu, AKP iktidarına yarandığını, sinsice baş örtüsü/ türbanı meşrulaştırdığını, “yalıda viskisini yudumlayan, HalkTV seyredip, Sözcü okuyan Kemalist elitlerin toplumu anlamadığı” klişesini yinelediğini keşfedenler, tarikatlarda bu kadar çocuk istismarı varken şirin, yumuşak, hoşgörülü hoca karakteri ile siyasal islamcıları akladığını söyleyenler, Kürtleri yine çok kötü gösterdiler, tecavüzcüyle evlenmeyi normalleştirdi diyenler daha da çoğaltılabilecek “çözümlemeler”, “okumalar”, “yakalamalar” yığını oluştu.

Birinci bölümde kapattım, bir bölüme bile dayanamadım, bu tipik bir liberal yeni gericilik diye ilan eden de, şu ülkenin kültür endüstrisinin psikogenetik kodlarına Marksizm öyle sinmiş ki, dünyada tarihten çoktan silinen toplumcu gerçekçilik, post islami gerçekçilik olarak yeniden ortaya çıkıp Netflix’e sızmış diyen de oldu. Dizinin, aynı anda liberal, gerici, AKP meşrulaştırıcısı ve Marksist olduğu iddia edildi!

Bu yoğun ilgi öncelikle Netflix’i çok memnun etmiştir. Şu salgın günlerinde abonelik sayısına etkisini ölçmüşler midir, acaba? Umarım, yapımcılar izlenme sayısı üzerinden pay aldıkları bir sözleşme ile satmışlardır. Öyle değilse de gelecekteki yeni ürünleri için daha büyük bütçe, daha yüksek ücret istemeleri kolaylaşmıştır. Oyuncular ve üretimin her aşamasındaki emekçiler için de öyle olacağını umarım.

Yüksek ya da popüler bir sanat eserinin psikiyatrik çözümlemesi ancak eseri yaratan(lar)ın kurduğu dünya ve o dünyada yaşattığı karakterlerin çözümlemesi olabilir. İkincileyin, eserin yaratıcısının gerçekliği yansıtma biçiminden yola çıkarak sanatçı üzerine söz söyleyebilir. Kimi zaman da eseri seyredenlerin, okuyanların verdikleri tepki üzerinden “alıcılar” hakkında yorum yapabilir. Tabi bu çözümlemeleri yapanın, psikiyatr da olsa, onun da bir “bakma ve anlama biçimi” olduğu açıktır.

ÖZDEŞİM KURAMAMA: BİZDEN OLANDAKİ KÖTÜYE VE DÜŞMAN OLANDAKİ İYİYE DAYANAMAMA


Film bir hayal. Bizi hayal etmeye, perde/ ekrandan yansıyan dünyaya dahil olmaya, oradaki kahramanlarla özdeşleşmeye kışkırtır. Perdede akıp giden hayatın içinde kendimize benzeyeni ya da ona benzemek istediğimizi arar, buluruz. Seyrederken “O” olduğumuz hissi yaşarız. Öyle bütünleşiriz ki karakterle, bedenimizin kahramanın hareketlerine istemsizce katıldığı olur. Yılmaz Güney, kurşunlardan kaçarken sinema koltuğunda eğilip, bükülürüz. Benliğin genişleyerek sınırlarının çözülmesi ve perdedeki hayal ile bütünleşmesi düzeneğidir. Futbol seyrederken oturduğumuz yerden şut atmamız, süzülüp gelen topa kafa atarmış gibi yapmamız da öyledir. Daha somut, daha ham (primitive) halini, Kuruluş, Diriliş gibi dizileri elinde kılıç kalkanla seyredenler yaşantılar. Kötü karakterlere ise öfkelenerek, onların sonunda cezalarını çekmeleriyle rahatlayarak da, sanki kendi hayatımızın kötüleri yenilmiş hissi yaşarız.

Bir Başkadır’ın ana kahramanları, kendisini ona yakın hissedenin “tümüyle iyi” bulup özdeşim yapamayacağı, öteki olarak görenin ise “tümüyle kötü” diyemeyeceği insanlar. Seyirci kendine benzediğini düşündüğü ya da ona benzemek istediği karakterin yapıp ettiklerini kabul edemiyor. Kızmayı umduğuna da tam kızamıyor. Toplumda “var olduğu sanılan” karakterlerle ilgili sterotipilere hiç uygun değiller. Ana karakterleri kendisine benzeterek seyredenler, onların yapıp ettikleri karşısında şaşıp kalırlar. Kötü karakterlerin kötülüğünü görmek isteyenler ise iyi yanlarına tanık olunca yine aynı şaşkınlığa düşerler.

Meryem, türbanlı, dini bütün, namazında niyazında görünüyor. Ama hocaya, abiye yalan söylüyor, Hilmi ile flört ediyor, Sinan ile birlikte olma hayalleri kuruyor. “French press” kahve tekniklerini biliyor. Esra Erol hayranı, “kızım ve annem” dizisindeki “açık saçık, süper minili” Melisa’ya özeniyor. Sinan’ın rüyasında gördüğü Meryem gibi olmak istiyor. Saçlarını “tümüyle açtığı” tek sahnede Hilmi’nin verdiği çikolatalı şekerlemeyi yüzündeki “cinsel iştahla” yiyor.

Ali Sadi hoca, yatılı bir dinci kursun “şeyhi” gibi ama her gelene aynı boş hikayeyi anlatıyor, kızının saçını açmasına karşı çık(a)mıyor, kaderi, ölümü kabullenmiyor, minibüsüne (dünya malına) düşkün, kursu ortada bırakıp gidiyor. O kadar beceriksiz ve dünyadan uzak ki, bozulan minibüsü için kendi başına tamirci çağır(a)mıyor, müritlerinin yardım etmesini bekliyor ve belki de bu yüzden karısının soğuktan (hipotermi) ölümüne neden oluyor. Tıp karşıtlığı ve kuşkuculuğu karısının ölümüne etki ediyor.

Yasin, komando ve dindar, şiddetten başka dili yok. Kız kardeşine köle muamelesi yapıyor. Burcu ve Hayrunnisa’yı gece kulübünde dövüyor. Ama “sen daha dur” tehditinde bile korkuya kapılıyor, Burcu’yu yalnız kıstırıp döverken bir bıçak darbesinde kof kabadayılığı ortaya çıkıyor. Hastanede ölmekten çok korktuğunu, şehadet getirdiğini söylüyor. Meryem’e çocuk gibi şikayet ediyor. Kadın düşmanı ve muhafazakar dinci olduğu çok açık ama tecavüz edilmiş kadınla evlenmekle kalmıyor, tecavüzcüyü de öldürmüyor.

Peri ve ailesi laik, yalıda yaşıyorlar ama hayattan kopuklar, yalnızlar ve sıkıntıdan boğuluyorlar. İşler, yolunda gitmiyor, Erdek’teki yazlığı da satmak zorundalar. İnsan ilişkileri zayıf, birbirlerine de yabancılaşmışlar. Ama Peri, önyargısıyla yüzleşmeye, değişmeye dönüşmeye çalışıyor. Hiç ihtiyacı yokken devlet hastanesinde çalışıyor. Meryem’e karşı tutumunu kendisi de yanlış buluyor. Değişmek ve Meryem’e yardım edebilmek için çaba harcıyor, cebinden para ödeyerek denetime (süpervizyona) gidiyor. İnsan olarak bile yanlış bu yaptığım, diyebiliyor.

Sinan, her gece bir kadınla yatan, loftta yaşayan, fit ve egzersiz salonu müdavimi bir playboy ama aslında yattığı kadınların dalga geçtiği ve o kadınlarca “kullanılan” ve pek de önemsenmeyen biri. Annesinin ezdiği, babasının yok saydığı bir kimsesiz, köksüz. Yetersizliğini kendisinden “daha aşağıda” gördüğü Meryem’le ilgili cinsel fantezilerle aşmaya çalışıyor.

Ruhiye, tecavüze uğramış zaten kimse onunla özdeşleşemez! Gülbin, okumuş Kürt ama ailesiyle kopuk, ablasının aşağıladığı, yalnız, kimseyi elinde tutamayan, süpervizyonu (denetimi) yüzüne gözüne bulaştıran, her Kemalist Türkü faşist görmeye eğilimli bir mutsuz. Gülan türbanlı, süslü, altında 4x4’ü, kocası hizmetinde ama eğitimsizlikten, okumamışlıktan, adam yerine konulmamaktan mutsuz. Hayrunnisa, türbanlı, ana babasının biricik kızı ama gizli gizli batı müziği dinliyor, bara gidiyor, İsmail Cem okuyor, sonunda türbanını çıkarıyor ve üstelik galiba lezbiyen!

Yasin’e tam faşist kafalı, şiddet yanlısı, maşist erkek diye öfkelenecek olan seyirci, karısı Ruhiye’ ye duyduğu sevgi ve şefkate tanık olup, senin kalbin bakire olsun yeter, diyebilmesine şaşırıyor. Meryem’e türbanlı, cahil, ezik, hocasının ağzına bakan diye tam öfkelenecekken anaçlığı, evi çekip çevirme becerisi, zekası, Hilmi’yi parmağında oynatması, Peri’den daha insancıl olmasına hayran olmamaya çalışmak zorunda kalıyor. Peri, halkı aşağılayan Kemalist elit gibi, ama Meryem’le bağ kurmaya çalışıyor, bu yüzden kendini değiştirmek için denetime (süpervizyona) para ödüyor, Meryem’e yardım etmeye çabalıyor, devlet hastanesinde çalışıyor.

Kürtler de hiç hoşlanmadı diziden. Gülbin, laik Kemalistlere pis faşist diyor, dağdakilere de yakın ama modernleşmiş, kentlileşmiş, lüks ofisinde, spor salonunda hiç de “Kürt gibi” yaşamıyor bir de üstüne istediğiyle yatıp kalkıyor. Ablası Gülan ise, belli ki iktidar yandaşı, ağzından din iman lafı düşmüyor ama görgüsüz, rüküş, 4X4’ünden inmiyor. İki Kürt erkek de “iğdiş edilmiş" gibiler, Babanın gücü ancak felçli oğluna türkü söyleyip, ağlamaya yetiyor. Ciwan ise durmadan karısından azar işitiyor ve gıkı çıkmıyor.

Dizi boyunca hah işte bu benim kahramanım diyeceğimizdeki “kötü” olan ve “işte düşman” diyeceğimizdeki “iyi” olan, bizi huzursuz ediyor. Ne tam bir özdeşim kurabiliyoruz ne de gönül rahatlığıyla öfkemizi yöneltebiliyoruz.

Öyle ki, kimi meslektaşlar bile sanki yapan hiç yokmuş gibi, hastasının mahremiyetini ihlal eden psikiyatr ve denetlediği psikiyatrın dedikodusunu yapan süpervizor psikiyatr bölümlerine, hiç bir psikiyatr böyle bir şeyi yapmaz(!), diye karşı çıktılar. Oysa, eserin yaratıcısı her iki psikiyatra da hata yaptım, dedirtiyor. Bu arada, Peri için madem Robert’ li ve yalıda oturuyor, niye devlet hastanesinde çalışıyor, gerçekçi değil diye yazanlar oldu. Bu gün çok sayıda yurtdışı eğitimi görmüş, zengin(!) psikiyatr ve diğer doktorlar Türkiye’ nin ilçelerinde bile zorunlu hizmet ya da gönüllü seçimle devlet hastanelerinde çalışıyor.

Benliğin bölme düzeneği, dünyayı ve ötekini siyah- beyaz, iyi- kötü karşıtlığında yorumlar. İyi, en küçük bir olumsuzluk içermez ve kötüde ise iyiye hiç yer yoktur. İnsan yavrusunun insanlaşma sürecinin ilk yıllarında benliğin geçirdiği gelişim aşamasıdır. Bazı psikiyatrik hastalıklar dışında “sağlıklı” erişkinlerde ağır stres, baskı, zulüm, şiddet altında ve ölüm tehditi karşısında kendini koruma amaçlı olarak baskın hale gelebilir.

Bir Başkadır, seyirciyi, bir yüzleştirme ve maruz bırakma tekniğine tabi tutuyor. Ötekindeki, kendi gibi olmayandaki iyi yanlarla, kendi gibi olandakinde ise kendine hiç uymayacak olan kötü yanlarla yüzleştiriyor. Düşman bellediğini, içinde en küçük bir iyi barındırmayan kötü; kendinden olanı ise içinde en küçük bir kötü olmayan tümüyle iyi olarak değerlendirdiğini ve ne kadar yanıldığını gösteriyor.

Hangi siyasal islamcı, hangi muhafazakar, dindar dizide çizilen Meryem, Ali Sadi, Hilmi, Hayrunnisa karakterlerini beğenebilir? Hangi laik Kemalist Peri ve ailesini? Hangi kabadayı erkek, Yasin’i? Hangi Kürt, Gülbin ve ailesini? Tersini de düşünün hangi siyasal islamcı, Peri’ yi tümüyle kötü görebilir, hangi milliyetçi, Kürt ailesinin ıstırabına kayıtsız kalabilir, hangi türban karşıtı Meryem’i sevmemezlik edebilir?

Karakterler, seyircinin seveceğini sandığıyla özdeşleşememesini “kötü” karaktere ise öfkelenememesini sağlıyor. Rahatsızlık hissettiriyor ve son elli yıldır inşa edilen önyargılarıyla yüzleşmesine kapı açıyor.

APOLİTİK Mİ?


Niye elli yıldır? Üç ipucu var diye düşünüyorum. İlki, 4. bölüm sonunda kullanılan ve 60 larda bir Fransız belgeselcinin çektiği İstanbul görüntüleri, dizinin 1978 yapımı Sürü’den görüntülerle bitmesi ve kesinlikle Ferdi Özbeğen konser görüntüleri. Eşcinsel ama zamanının starı, batı müziği ile Türkçe sözlü hafif müzik üreten ama sanat müziği de arabesk de okuyan; Cumhuriyet’in bir bütünleşme, modernleşme çabası; farklı olana tahammül etme imkanı.

Peki, nasıl bölündüğümüzü anlatırken bizi bölenin ne olduğuna dair hiç bir şey söylemiyor mu? Diziyi politik olandan söz etmemekle ya da politik olanı göstermemekle eleştirenlere karşın ben tam tersine son derece politik bir eser olduğunu düşünüyorum.

Dizi boyunca İstanbul’un nasıl gösterildiğini hatırlayalım. Toplu konutlar, gökdelenler, beton yığınları, vinçler arasında silinmiş eski camiler, kalabalık, trafik. Hepsi soğuk renklerde, silik, karanlık ve kasvetli. Öyle ki İstanbul’ un sembolü boğaz, sadece yalıyı deniz tarafından görürken bir anlığına yansıyor. Bir sahnede de gün batımında Marmara açıkları soluk, silik bir görüntüyle kadraja giriyor ama kamera geriye çekilerek yine betonlarla doluyor. 3. bölüm kapanış jeneriğindeki İstanbul belgeselinde ise altmışların güzel İstanbul’u, yine yoksulları ve işçileriyle var. Son elli yılda kapitalizmin kenti ve insanları neye dönüştürdüğünü göstermiyor mu bize? Esra Erol programları, gecekondu ve taşraya yönelik dizi bombardımanı, Hayrunnisa’ya taziyeye gelen türbanlı genç kızlardan birinin evdeki bir işleme için, artık bunlar yapılmıyor belki Tahtakale’ de, demesine, diğer türbanlı kızın, Koko’ da var aynıları demesi. Lofttaki, toplu konuttaki hayatların birbirlerinden uzaklığı ve Ruhiyelerin kentin çeperindeki evlerinin köy görüntüleri. Yasin’in küçük işletmesinin batması ve güvencesiz, vasıfsız bir korumadan öte bir baltaya sap olamaması. Herkesin birbirine hastaneyi tarif etmesi. Okumuş “dinci” Hilmi’nin, Meryem’e “tektaş pırlanta”alması. Laik yalı kızından orta sınıftan yükselen lofttaki playboya, dağdaki dinsiz arkadaşlarını savunan Gülbin’den Türbanlı Meryem’e ve dinci Hilmi’ye, sınıfları aşan ve tümünü ele geçiren kapitalizm.

Dizinin 1978 yapımı Sürü filmindeki Ankara görüntüleriyle bitmesi, son elli yılda kentlerin, hayat alanlarının, tüketim kültürü ve metalarının, hayat tarzlarının ve insan zihniyetlerinin karşılaştırması gibi. Sürü, demişken, o olağanüstü filmi bu gün baş yapıt olmaktan alıkoyan açık politik ajitasyon bölümleri değil mi? Tutuklu türkücünün iki türkü söylemesiyle vagondaki “halkın” bilinçlenip onu devrimci marşlarla uğurlaması ve inşaat bekçisinin devrimci oğlunun sürekli politik bilinç artırıcı konuşmaları filmin estetik değerini azaltmıyor mu?

Filmi yeni dindar gericilik olarak damgalayanlar, tecavüz imgesinin “cennet meyvesi” hurma olması ve dinsel mitolojide Havva, Adem’i elma ile kandırırken dizide Hilmi’ nin Meryem’i çikolata ile kandırmasından mı, anlamışlardır acaba?

PSİKİYATRİ, PSİKOTERAPİ VE TECAVÜZ TRAVMASI


Bir psikiyatr olarak bu bölümleri olağanüstü iyi, doğru ve gerçekçi buldum. Terapist hasta, terapist denetleyici bölümleri çok gerçekçiydi. “Histrionik” diye eklemeden sadece konversiyon deseydi, Peri, daha iyiydi. Belki de bilerek, histrionik (eski histerik) teriminin kadın aşağılayıcı örtük anlamına gönderme yapılmış olabilir. Peri’ nin konversiyonun düzeneğini, bastırılmış duyguların bireyi nasıl etkilediğini Meryem’e anlattığı sahne, psikiyatri eğitim videosu olabilecek denli iyi. Peri ve Meryem arasında gelişen bağın iyileştirici gücü, Meryem’in duygularını ifade edebildikçe ve Peri tarafından yargılanmadan anlaşılmaya çalışıldığını fark ettikçe iyileşmesi, konuşarak ve dinlendiğini hissederek özgürleşmesi çok iyi gösterilmiş. Psikiyatrinin işlevi ve amacı bu zaten.

Ruhiye’nin, tecavüzcüsünün hesaplaşamadan ve cezalandırıldığına tanık olmadan öldüğünü duyunca, ruhunun paramparça olması, biteviye kendini cezalandırıcı davranışlarda bulunması, intihara kalkışması, kafasını camlara vurması ve zaman zaman sanki o andan kopmuşcasına dalıp gitmesi (dissosiasyon) ve bunun da farkına varması. Travmanın ruhlarda açtığı yarayı bir psikiyatr bile kolay kolay bu kadar gerçekçi yansıtamaz. Köye gittiğinde saldırganın yaşadığını duyması, onunla yüzleşmesi, köyde herkesin olayı öğrendiğini, ona sapık dendiğini ve hem köy hem de Yasin tarafından cezalandırıldığını duyması; ifşa, cezalandırma, onarıcı adalet ve sonrasında travmadan özgürleşmeyi çok güzel yansıtıyor. Tecavüzcüyü öldürmüyor çünkü o intikam olurdu ama affetmiyor da; biz küçüktük sen değildin, diyerek kendisine acındırmaya çalışmasının da önüne geçiyor. Kendisiyle birlikte tecavüze uğrayan ve köyden ayrılamayan arkadaşının tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kaldığına tanık olması, tecavüzcüyle evlendirilmeyi meşrulaştırmıyor tersine kadının yüzündeki umarsızlık ne kadar korkunç bir kadere mahkum edildiğini gösteriyor.

ESTETİK DEĞER

Sayfalarca yazılabilir. Sanat ve görüntü yönetimi çok ama çok iyiydi. Oyuncu seçiminde büyük rol küçük rol, yan rol diye geçiştirilmemiş, her karakterin oyuncusu özenle seçilmiş. Her oyuncu da büyük rol küçük rol demeden çok iyi oynamış.

Karakterlerin isimleri bilinçli seçilmiş, her bir isim karakterle bütünleşiyor. Ayrıntıların gerçekçi mükemmelliği, hurma, çikolata, hem Meryem’in hem Sinan’ın annesinin kıyma kavurması yedirme çabaları üzerinden Sinan’ ın (kentlilerin) kırsal geçmişine gönderme yapılması, Meryem’in Hilmi’yi önce tipsiz diye aşağılayıp sonra ona çorap alarak seni derleyip toparlayıp senin hizmetine gireceğim diye boyun eğişi, Sinan’ın kontrol edilemezliğinden korkup Hilmi’ye hakimiyet kurabileceğini sanması (ne çok kadın bu yanılgıya düşmüyor mu?), kanepedeki yatak odasından gelme yastık, Meryem’ in bol paça pardesü altı pantolonu ve altı lastik bez ayakkabıları, Hayrunnisa’ nın eşofman altı, terlikler, Peri’nin taksiden indiği kafenin camında Cemal Süreya, Yasin’in dördüncü duvarı aşarak acı içinde seyirciye gözlerini dikmesi, Gülan’ ın Gülbin’in “açık” saçlarını yolması, daha onlarca ayrıntı, imge, simge ile film oya gibi işlenmiş. Diziyi seyredenler artık “french press” yaparken kaynamış suyu hemen kahveye dökmeyecek, bir dakika bekleyecek…

Sadece Meryemlerin evindeki sehpa lambaları beni rahatsız etti. Sahnenin ışıklandırması için zorunluydu belki ama pek de gerçekçi değildiler bence. İkinci olarak da Ali Sadi’ye yol soran adamın, Mahsuni dinlemesi ve eşinin öldüğünü söyleyince Allah rahmet etsin değil de kalanlara uzun ömür versin demesiyle Alevi olduğuna gönderme yapılması. Sanki hikaye evreninde Aleviler de eksik kalmasın zorlaması gibi geldi bana. Ve evet keşke yalı olmasaydı…

Yönetmen Berkun Oya’ nın favori yönetmenleri Yılmaz Güney ve Tarantino olsa hiç şaşırmam.“Eski Yeşilçam” filmlerini de özümsemiş diye düşündüm. Meryem’lerin evinin aşağıdan çekimi ise Hitchcook’ un Sapık filmindeki tepedeki ev çekimini çağrıştırdı.

UMUT

Bütün bu zulüm, baskı, bölme ve ezme tarihi boyunca ne sınıf bırakılmış geride ne de yoksullara kendilerini özgürleşmeye çağıracak politik örgütler. Dizide niye yoklar? Öldürülüp, kıyıldılar da ondan değil mi? Yerine kapitalizm ve dinden başka bir şey mi geldi ki dizide olsun! Meryem’i bilinçlendirecek bir gündelikçi kadınlar sendikası mı kaldı? Eskiden yoksul kadınlar onlara bacı diye seslenen, kardeşimsin benim diyen devrimcilerin kurslarına, derneklerine gidebiliyorlardı. Şimdi o kadınlara tarikat, tekke hocalarından başka kapı mı bırakıldı? Kentin çeperinde laik, devrimci kültür derneklerinin yerini tarikatlar ve Kuran kursları doldurmadı mı? Neoliberalizm zihinlere din afyonuyla sızmadı mı?

Bir Başkadır’ da seyirciye verilen bence tek mesajın taşıyıcıları kadınlar. Peri ve Melisa kızkardeşliğe başlıyorlar. Asıl umut ise Hayrunnisa ve Burcu. Burcu, kendisini döven Yasin’den korkmuyor, Hayrunnisa’ya, bize vurduğu her tekme için dişini sökeceğim, diyor. Evine tehdit uyarısını camını kırarak gönderiyor. Yasin onu yakalayıp dövmeye kalktığında ise bıçağı geçiriyor. Burcu’nun Yasin’i bıçaklaması şiddet değil özsavunma. Kadının, şiddet yanlısı erkeğe artık boyun eğmeyeceğinin işareti. Hayrunnisa ise Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tarihini okuyor, türbanını atıyor ve evi terk edip “yola”, “yolculuğa”, “yoldaşıyla” çıkıyor.

Bu gün Türkiye’ de kadınlardan ve LGBT bireylerden başka başka “neredeyse” bir sınıf bilinci taşıyıp, düzeni değiştirmeye çalışan mı var? Bir Başkadır, apolitik gerici dinci liberal post islamist bir film değil tersine özgürleştirici bir politik eylemi inşa edecek olanlara potansiyel yoldaşlarını gösteren sosyalist gerçekçi bir film. Tabi bence…

200. yaşını kutladığımız Engels, Mina Kautsky’ e yazdığı mektubunda tezli romanları eleştirirken, “bence tez, durumun ve eylemin kendisinden ortaya çıkmalıdır. Yazar, çizdiği toplumsal çatışmaların geleceğe ait tarihsel çözümünü okuyucunun önüne koyma zorunluluğu duymamalıdır” diye yazar. Harkness’e yazdığı mektupta ise gerçekçiliği, “ayrıntıların doğruluğundan başka, tipik karakterlerin tipik durumlar içinde doğru bir biçimde yeniden verilişi” olarak tanımlar**.

Ben, Berkun Oya’ nın “eskinin öldüğü yeninin ise henüz doğmadığı” bu zamanlarda, yeniyi doğurma potansiyelinin Hayrunnisa, Burcu, Melisa ve Peri’ de (Meryem değil) olduğuna inandığını düşündüm. Belki de ben öyle görmek istemişimdir. Ama filmin büyüsü de bu değil mi?

SELÇUK CANDANSAYAR


KAYNAK
__________________
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.12.2020, 17:40   #2
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme*”

Karakterlerden tek nefret ettiğim kişi Sinan'dı..En sevdiğim karakter de Peri'ydi.

Ama dizi anlatıldığı kadar etkilemedi beni. Sıradan psikiyatr dizilerinden birisi bence. Sadece her karakter sokakta gördüğümüz tipler hakkında önyargımıza odaklandığı için eleştiriye müsait bir dizi o kadar.

2. sezon ilk sezon kadar rağabet göreceğini sanmıyorum. Olaylar ve karakterler 1. sezonda çözüme ulaştığı için heyecanı kalmadı.

  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.12.2020, 19:42   #3
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme*”

Eleştirileri okudukça, diziye iyice merak sardı beni.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.12.2020, 20:12   #4
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme*”

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Canan Mesajı göster
Eleştirileri okudukça, diziye iyice merak sardı beni.
Film eleştirmenlerin yazıları da biraz etki altında bıraktırıyor.

  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.12.2020, 20:59   #5
Çevrimdışı
Jazz
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme*”

Bu diziyle ilgili açtığım konu başlığında da yazdığım gibi ben ilk dört bölümü gayet başarılı buldum. Beşinci bölüm ortalama, son üç bölümde de ilgimi yavaş yavaş kaybetmeye başladım ve sırf başladığım için bitirdim...

Ben, dizide oyunculuk anlamında Öykü Karayel, Defne Kayalar ve Tülin Özen'i gayet başarılı buldum. Yan karakterlerden de Öner Erkan ve Nesrin Cavadzade çok iyiydi...

Peri'nin anne ve babasını zorlama, hoca ve kızı Hayrünnisa karakterlerini de çok yüzeysel buldum. Hayrünnisa karakteri tam teşhisi koyamamakla birlikte bana da "galiba lezbiyen" gibi gelmişti; ama daha çok beraber gezdiği arkadaşından dolayı. Hayrünnisa karakterinin cinsel tercihi ile alâkalı olarak gece kulübünde arkadaşı ile aynı tuvalete girmesinin dışında -belki de yönetmen öyle olmasını tercih ettiği için- herhangi başka bir veri yok, ki orada da bir cinsel faaliyette bulunulmuyor zaten. Hayrünnisa'nın arkadaşı bu konuyla alâkalı izleyiciye daha çok veri sunuyor sanki. Hareketlerinden çok replikleriyle. Yani arkadaşı tam olarak ne olduğunu ne istediğini biliyor, Hayrünnisa ise bence tam olarak emin değil bu durumdan ve dominant bir kişilik olan arkadaşının yönlendirmesiyle hareket ediyor...

Bu arada yazarın bazı tespitleri oldukça çarpıcı...
__________________
Küçük hırsızlar el feneri kullanır, büyük hırsızlar deniz feneri...

  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Jazz'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.12.2020, 22:19   #6
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme*”

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Jazz Mesajı göster
Bu diziyle ilgili açtığım konu başlığında da yazdığım gibi ben ilk dört bölümü gayet başarılı buldum. Beşinci bölüm ortalama, son üç bölümde de ilgimi yavaş yavaş kaybetmeye başladım ve sırf başladığım için bitirdim...

Ben, dizide oyunculuk anlamında Öykü Karayel, Defne Kayalar ve Tülin Özen'i gayet başarılı buldum. Yan karakterlerden de Öner Erkan ve Nesrin Cavadzade çok iyiydi...

Peri'nin anne ve babasını zorlama, hoca ve kızı Hayrünnisa karakterlerini de çok yüzeysel buldum. Hayrünnisa karakteri tam teşhisi koyamamakla birlikte bana da "galiba lezbiyen" gibi gelmişti; ama daha çok beraber gezdiği arkadaşından dolayı. Hayrünnisa karakterinin cinsel tercihi ile alâkalı olarak gece kulübünde arkadaşı ile aynı tuvalete girmesinin dışında -belki de yönetmen öyle olmasını tercih ettiği için- herhangi başka bir veri yok, ki orada da bir cinsel faaliyette bulunulmuyor zaten. Hayrünnisa'nın arkadaşı bu konuyla alâkalı izleyiciye daha çok veri sunuyor sanki. Hareketlerinden çok replikleriyle. Yani arkadaşı tam olarak ne olduğunu ne istediğini biliyor, Hayrünnisa ise bence tam olarak emin değil bu durumdan ve dominant bir kişilik olan arkadaşının yönlendirmesiyle hareket ediyor...

Bu arada yazarın bazı tespitleri oldukça çarpıcı...
Filmde iki kişinin oyunculuğuna ısınamadım.

1. Nesrin Cavadzade (Şahika'dan nefret ettik. )

2.Tülin Özen; kırmızı odada psikiyatr rolündeydi, hareketlerinden hiç hazetmemiştim. Burada da öyle oldu.

Oyunculuğunu en çok beğendiğim de;

Fatih Artman, Öykü Karayel, Defne Kayalar, Funda Eryiğit.

Hayrunisa, Ali Sadi'nin evlatlık kızıymış. Öz kızı olsa bu kadar iyi baba olmazdı.
Sonunda bir şok yaşamıştım.

Burcu rolündeki kız da çok ürkütücü,
terörist kılıklı bir kız.. Kız mı erkek mi belli değil. Ben de o kızı görünce öyle şüphelere düşmüştüm. Demek ki yalnızca ben düşünmemişim. Netflix dizilerinde de eşcinsellik olmazsa şaşırırdım zaten.

2. sezonda Hayrunisa hakkında gerçekler ortaya çıkacak gibi..Bekleyip göreceğiz.
  Alıntı ile Cevapla
OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
başkadır, inceleme”, kültür, Üzerine, İnceleme”, “ölen


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:09.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.