Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Türk Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 26.01.2009, 03:09   #21
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler

TÜRKLER ERMENİLERİ 1915'DE PLANLI VE SİSTEMLİ BİR SOYKIRIMA TÂBİ TUTMUŞLAR MIDIR?

I. Dünya Savaşının başlaması ve Osmanlı Devletinin 1 Kasım 1914'de İtilâf Devletlerine karşı Almanların yanında savaşa girmesi Ermenilerce büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Louse Nalbandian'ın belirttiği gibi. "Ermeni komiteleri için ivedi hedeflerini gerçekleştirecek topyekûn ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamandır. (1)"

Komitelerin I. Dünya Savaşında faaliyete geçmesinden kuşkulanan Osmanlı Hükümeti. savaş öncesinde, 1914 Ağustosunda Erzurum'da Taşnak yöneticileriyle bir toplantı yapmıştır. Taşnaklar bu toplantıda Osmanlıların savaşa girmesi halinde sadık vatandaşlar olarak Osmanlı orduları safında görevlerini yerine getirecekleri vaadinde bulunmuşlardır. Bu vaatlerini tutmamışlardır, zira bu toplantıdan önce Haziran ayında yine Erzurum da düzenlenen Taşnak Kongresinde Osmanlı Devletine karşı mücadelenin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır(2).

Rusya Ermenileri de Rus ordusuyla birlikte Osmanlı Devletine saldırma hazırlıklarına başlamışlar, Eçmiyazin (Vagrsabat: Erivan yakınlarında) Katogikosu ile Kafkas Genel Valisi Vranzof-Daşkof arasında "Rusya'nın Osmanlılara Ermeniler için yapılacak ıslâhatı uygulattırması karşılığında, Rusya Ermenilerinin kayıtsız şartsız Rusya'yı desteklemeleri" yolunda mutabakata varılmış(3).

Katogikos daha sonra Tiflis'te Çar tarafından kabul edilmiş ve Çar'a "Anadolu'daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk egemenliğinden ayrılarak özerk bir Ermenistan teşkil etmeleri ve bu Ermenistan'ın Rusya'nın himayesiyle mümkün olabileceğini" bildirmiştir(4). Rusya'nın niyeti ise Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ilhak etmektir.

Rusya'nın Osmanlılara savaş ilân etmesi üzerine Taşnak Komitesi, yayın organı Horizon'da şu bildiriyi yayınlamıştır:

"Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden İtilâf Devletlerinin yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya'nın emrine vermişler; ayrıca gönüllü alayları teşkil etmişlerdir. (5)"

Taşnak Komitesi örgütüne de şu talimat vermiştir:

"Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır. Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silâhlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir. (6)"

Hınçak Komitesi de örgütüne gönderdiği talimatta, "komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilâf Devletlerinin ve özellikle Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya. Kafkasya ve Azerbaycan'da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilâf Devletlerine yardım edeceğini" bildirmiştir(7).

Osmanlı Meclisinde Van mebusluğu yapan Papazyan ise bir bildiri yayınlayarak, "Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleşilmesini" istemiştir(8).

Bütün bu emirler fazlasıyla yerine getirilmiş, Rus kuvvetlerinin Osmanlı ve Rus Ermenilerinden kurulmuş gönüllü alayları öncülüğünde Doğu'dan Osmanlı topraklarına girmesiyle birlikte Osmanlı ordularındaki Ermeniler (burada II. Meşrutiyet döneminde çıkarılan bir yasa ile Ermenilerin askere alınmalarının kabul edildiğini hatırlatalım) silahlarıyla firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlar ya da çeteler kurmuşlar, yıllardır Ermeni ve misyoner okul ve kiliselerinde saklanan silâhlar ortaya çıkarılmış, askerlik şubeleri basılarak yeni silahlar sağlanmıştır.

Silâhlanan bu çeteler komitelerin “kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür" talimatı üzerine erkekler cephelerde olduğu için savunmasız kalan Türk şehir, kasaba ve köylerine saldırarak katliama girişmişler, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurmuşlar, Osmanlı birliklerinin harekâtını engellemişler, ikmâl yollarını kesmişler, yaralı konvoylarını pusuya düşürmüşler, köprü ve yolları imha etmişler, şehirlerde ayaklanarak Rus işgalini kolaylaştırmışlardır.

Rus kuvvetleri saflarındaki Ermeni gönüllü alaylarının yaptıkları zulüm o kadar ağır olmuştur ki, Rus komutanlığı bazı Ermeni birliklerini cepheden uzaklaştırarak geri hatlara sevk etmek zorunluluğunu hissetmiştir. O dönemde Rus ordusunda görev yapan bazı subayların hatıratı bu zulme bütün açıklığıyla tanıklık etmektedir(9).

Ermeni katliamı yalnızca Türkleri hedef almamış, Trabzon dolaylarındaki Rumlar ve Hakkari dolaylarındaki Musevîler de Ermeni çetelerince katledilmişlerdir(10). Ermeni komitelerinin amacı bu topraklar üzerinde yaşayan Ermeniler dışındaki bütün unsurları yok etmek ya da göçe zorlamak ve böylece kurulması hayal edilen Ermeni Devletinde Ermenilerin çoğunlukta olmalarını sağlamaktır.

Rus kuvvetleriyle birlikte sının ilk geçen Ermeni birliklerinin başında Armen Garo lâkabıyla tanınan eski Osmanlı mebusu Karekin Pastırmacıyan bulunmaktadır. Yine eski mebuslardan Murad lâkabıyla bilinen Hamparsum Boyacıyan Ermeni çetelerinin başında cephe gerisinde Türk kasaba ve köylerine saldırmakta ve "Ermeni milleti için tehlike teşkil ettiklerinden Türk çocuklarının dahi öldürülmesini" emretmektedir. Bir diğer eski mebus Papazyan çeteleriyle Van, Bitlis ve Muş dolaylarını kasıp kavurmaktadır.

Rus kuvvetlerinin 1915 Man ayında bu kez Van yönünde harekâta geçmeleri üzerine 21 Nisanda Van'da geniş çapta bir Ermeni isyanı başlamış, bu isyan sonucu Van Rusların eline düşmüştür. Rus Çan II. Nikola Van'daki Ermeni komitesine 21 Nisan 1915'de bir telgraf göndererek, "Rusya’ya yaptığı hizmetler nedeniyle teşekkür etmiştir." ABD'de yayınlanan Ermeni gazetesi Goçnak 24 Mayıs 1915 tarihli sayısında "Van'da yalnızca 1.500 Türk'ün kaldığını" iftiharla bildirmiştir.

Taşnak temsilcisinin 1915 Şubatında Tiflis'de toplanan Ermeni Milli Kongresinde yaptığı konuşmada, "Rusya'nın Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyanlar çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce 142.900 ruble verdiğini" söylemesi(11), Rus Ermeni ittifakı ve Ermeni komitelerinin savaş öncesinde nasıl bir hazırlık içinde olduklarını bütün açıklığıyla gösterecek niteliktedir.

Ermeniler, bu ayaklanmaları ve faaliyeti, Osmanlıların tehcir karan üzerine girişilen bir meşru müdafaa olarak takdim etmek alışkanlığındadırlar. Oysa ortada henüz alınmış bir tehcir kararı yoktur ve isyanlar tehcirin değil, tehcir isyanların sonucudur.

Bütün bunlar olup biterken İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazını zorlamakta, Osmanlı orduları Galiçya'dan Doğu Anadolu ve Irak'a kadar çeşitli cephelerde düşman kuvvetleriyle çarpışmaktadırlar.

Osmanlı Hükümeti bu durum karşısında, önce Ermeni Patriği, mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmekle yetinmiş, bu sonuç vermeyince 24 Nisan 1915'de Ermeni komitelerini kapatmış ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklamıştır.

Dışarıdaki Ermeni toplantılarının her yıl "katliam" yıldönümü diye andıkları 24 Nisan işte bu 235 kişinin tutuklandığı tarihtir.

Osmanlı Hükümeti maruz kaldığı bu büyük iç ve dış tehlikeler nedeniyle benzer tehlikelerle karşılaşan tüm ülkelerin almakta tereddüt göstermeyeceği bir önleme başvurarak, savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermenileri daha güneydeki Osmanlı topraklarına, Suriye'ye tehcir etmiştir. Muvakkat Kanunun tarihi 27 Mayıs 1915'tir.

Ermeni tarihçi Leo'nun da belirttiği gibi, Osmanlı Hükümeti "Rus kışkırtmalarına kapılarak ve Rus silâhlarına güvenerek karışıklık ve isyanlar çıkaran Ermeni komiteleri karşısında kendi varlığını korumak hakkını kullanmıştır."

Üstelik tehcir bir cezaî işlem değil, güvenlik nedenleriyle belirli bir grubun belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesidir. Bir savaş halinde düşman ile işbirliği yaptığı sabit olmuş ve üstelik, bu işbirliğini bir iftihar vesilesi olarak gören topluluklarının, zararlı faaliyetlerinin önlenmesi bakımından belirli bölgelerde mecburî ikamete tâbi tutulmaları itiraz edilecek bir husus da olmasa gerektir. Bu tedbir II. Dünya Savaşında bile bütün devletlerce uygulanmıştır.

Kaldı ki, Osmanlı Hükümeti Ermenilerin tehcir sırasında zarar görmelerini önlemek için somut bir gayret de göstermiştir. Bu amaçla yayınlanan emirler bunun belirgin kanıtıdır:

"Bahsi geçen kasaba ve köylerde yerleşik ve nakli gereken Ermenilerin yeni yerleşme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculukları sırasında rahatları sağlanmalı, canları ve malları korunmalıdır; varışlarından yeni yurtlarına tamamıyla yerleşmelerine kadar iaşeleri mülteci tahsisatlardan karşılanmalıdır: bunlara daha önceki mali durumları ve hali hazır ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmalıdır; ihtiyaç sahipleri için Hükümet evler yapmalı, çiftçi sahibi zanaatkârlara tohum, alet, teçhizat temin etmelidir."(12)

"Bu emrin tamamıyla Ermeni isyancı komitelerinin genişlemesine karşı bir önlem olması nedeniyle, Müslüman ve Ermeni gruplarının karşılıklı katliama girişimlerine yol açacak şekilde yerine getirilmesinden kaçınılmalıdır."

"Yeniden yerleştirilen Ermeni gruplarına refakat etmek üzere özel görevliler temini için düzenlemeler yapılacak, bunların yiyecek ve diğer ihtiyaçları sağlanacak, bu amaçla gerekecek harcamalar göçmenlere ayrılan hükümet tahsisatından karşılanacaktır"(13)

"Göçmenlerin yolculukları sırasında varış yerlerine kadar gerekli iaşeleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yerleşebilmeleri için kredi verilmelidir. Yolculuk halindeki kişiler için kurulan kamplar muntazaman denetlenmelidir; bu kişilerin refahı için gerekli önlemler alınmalı, ayrıca asayiş ve güvenlikleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yeterli yiyecek verilmeli ve sağlık durumları her gün doktor tarafından denetlenmelidir...

Hasta, kadın ve çocuklar trenle, diğerleri ise dayanıklılıklarına göre katırla, araba içinde veya yaya olarak gönderilmelidir. Her konvoya bir müfreze muhafız refakat etmeli, her konvoyun yiyecek malzemeleri varış yerine kadar korunmalıdır... Kamplarda veya yolculuk sırasında göçmenlere karşı bir saldırı vuku bulursa, bu saldırılar derhal püskürtülmelidir."(14)

Ermenilerin Doğu Anadolu'daki çarpışmalar ve tehcir sırasında kayıplar verdikleri doğrudur, esasen bunu kimse inkâr etmemektedir. Bir dünya savaşı, bir ayaklanma ve isyan ve bunun sonucu bir tehcir söz konusudur. Savaştan kaynaklanan genel asayişsizlik ortamı ve şahsi kin ve intikam duygulan tehcir edilen kafilelerin birtakım saldırılara uğramasına neden olmuştur. Hükûmet bu durumu elinden geldiğince önlemeye çalışmış ve sorumlu gördüğü kimseleri de cezalandırmıştır.

Öte yandan, savaş günlerinin güç koşulların, araç, yakıt, gıda, ilaç ve diğer imkânların yetersizliğini, ağır iklim şartlarını ve tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribatı da göz önünde tutmak gerekir. 90 bin kişilik bir Osmanlı kolordusunun Doğu cephesinde soğuk ve hastalıktan kırıldığı unutulmamalıdır. Cephelere uzak bölgelerde, hatta başkent İstanbul'da bile feci sıkıntılar çekilmiştir. Bu koşullar ve sıkıntılar yalnız Ermeniler için değil, bütün Osmanlılar için eşit şekilde geçerlidir ve uğranılan acılar herkes için ortak acılar olmuştur.

Ermeni propaganda ve terör odaklarının bugün "20. yüzyılın ilk soykırımı" diye ilân ettikleri olayın aslı işte bundan ibarettir.

KAYNAKLAR
1) NALBANDIAN, Louise-; a.g.e., sayfa 111.
2) Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekât-i İhtilâliyesi, İstanbul 1917, sayfa 144-146.
3) TCHALKOUCHIAN, Gr.-; Le Livre Rouge, Paris, 1919, sayfa 12.
4) TCHALKOUCHIAN, Gr.-; a.g.e.
5) URAS, Esat-; a.g.e., sayfa 594.
6) HOCAOĞLU, Mehmet-; Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul, 1976. Sayfa 570-571.
7) Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekât-i İhtilâliyesi, sayfa 151-153
8) URAS, Esat-; a.g.e., sayfa 596-600
9) Örneğin “Journal de Guerre du Deuxieme Regiment d’Artillerie de Forteresse Russe d’Erzoroum, 1919”.
10) SCHEMSI, Kara-; a.g.e., sayfa 41-49
11) URAS, Esat-; a.g.e., sayfa 604.
12) 1915 Mayıs Tarihli Bakanlar Kurulu Talimatı, Başbakanlık Arşivi, İstanbul Meclis-i Vükelâ Mazbataları, Cilt 198. Karar No. 1331/163.
13) İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/9158/E 5523.
14) İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/9158/E 5523.







DOĞU ANADOLU ERMENİLERİN ANAYURDU MUDUR ?
Bu sorunun yanıtını Anadolu tarihinde aramak gerekir. Ermeni tarihçileri kendi aralarında bile Ermenilerin kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildirler. Bu da anayurdun neresi olduğunu tartışmalı kılmaktadır. Bu konuda Ermeni tarihçilerin çatışan ve çelişen görüşlerini şöyle sıralayabiliriz:



  1. Ermenileri Nuh Peygambere dayandıran görüş: Bu düşünceye göre Ermeniler Nuh'un torunu olan Hayk'tan gelmektedir. Nuh'un gemisi Ağrı Dağı'na oturduğundan Ermenilerin anayurdu Doğu Anadolu'dur. Üstelik Hayk 400 yıl yaşamış ve yurdunu Babil'e kadar genişletmiştir. Efsanelere dayanan ve bilimsellikle hiç bir ilgisi bulunmayan bu görüşün üzerinde durulamaz. Tarihçi Auguste Carriére de bu hususu vurgulamakta ve "eski Ermeni tarihçilerin verdikleri bilgilere güvenmenin büyük bir gaflet olacağını. çünkü verdikleri bilgilerin çoğunun uydurma olduğunu" kaydetmektedir.
  2. Ermenileri Urartulara dayandıran görüş: Doğu Anadolu kavimlerinden biri olan Urartuların M.Ö. 3 bin yılına kadar uzandıkları, M.Ö. 7 ve 6. yüzyıllarda önce İskitlerin, sonra Medlerin saldırısına uğrayarak ortadan kaldırıldıkları, yaşadıkları bölgenin Lydialılarla Medler arasında mücadeleye sahne olduğu ve sonunda Medlerin nüfuzuna girdiği bilinmektedir. Bu dönemlerde Anadolu'da Ermeni adına hiç bir şekilde rastlanmadığı gibi, Urartu dili ile Ermeni dili de birbirlerine benzememektedir. Urartu dili bir Asya dilidir, Ural-Altay dilleri ile benzerlik göstermektedir. Urartu kültürü ile Ural-Altay kültürü arasmda da aynı benzerlik vardır. Erzurum yöresindeki son arkeolojik bulgular bunu açıkça ortaya koymaktadır. Ermeni dilinin ise Hint-Avrupa dillerinin Satem grubuna girdiği kabul edilmektedir. Öyle ise, Urartularla Ermeniler arasında bir özdeşlik bulunduğunu ileri sürmeye imkân yoktur. Bunu doğrulayacak hiçbir somut bulgu da mevcut değildir.
  3. Ermenileri Urartu bölgesini işgal eden bir Trak-Frig soyuna dayandıran görüş: Ermeni tarihçileri arasında en çok benimsenen bu teoriye göre, Ermeniler Balkan kökenli ve Trak-Frig soyundandırlar. İllyrialıların baskısıyla M.Ö. 6. yüzyılda Doğu Anadolu'ya göçederek yerleşmişlerdir. Ermeni adına ilk kez M.Ö. 521 yılında Med (Pers) İmparatoru Dara'nın (Darius) Behistun yazıtında rastlanılması ve Dara'nın "Ermenileri yendim" demesinin bunu doğruladığı ileri sürülmektedir. Bu görüş, Nuh ve Urartu teorilerini de kendiliğinden çökertmektedir.
  4. Ermenileri Güney Kafkas ırkı olarak kabul eden görüş: Buna göre, Ermenilerin anayurdu Güney Kafkasya'dır. Kafkas boylarına yakınlıkları ve kültür akrabalıkları bu teoriye gerekçe olarak gösterilmektedir. Bir başka gerekçe de, Ermenilerden ilk kez söz eden Dara'nın "Ermenileri yendim" derken yer olarak Kafkasya'yı kast etmesidir. Ne var ki Ermenilerin diğer Kafkas ırkları ile ilgisi yoktur.
  5. Ermeniler bir Turan ırkı olarak kabul eden görüş: Bu teori ise Ermenilerin bazı Türk ve Azeri boylarıyla kültür ve gelenek akrabalığına ve dildeki benzerliklere dayandırılmaktadır.
Görüldüğü gibi, Ermenilerin kökeni ve anayurdu kendi aralarında bile tartışmalıdır. Böylesine çelişik görüşler karşısında, Ermenilerin Doğu Anadolu da 3-4 bin yıldır mevcut oldukları herhalde söylenemeyecektir.


Ermeni çevrelerinin bu iddialarının altında Doğu Anadolu'daki Ermeni varlığını mümkün olduğu kadar eskilere uzatmak, Doğu Anadolu'ya bir anayurt olarak sahip çıkabilmek ve üstelik bunu eski bir kültür varlığı olarak sunmak hevesi yatmaktadır. Böylece Türklerin Ermenilerin binlerce yıllık topraklarını işgal ettikleri de ileri sürülmek istenmektedir.

Bu iddia gereksizdir. Tarih itibarıyla Ermenilerin Doğu Anadolu'nun otokton ahalisi olmayıp dışarıdan buralara yerleştikleri ve bu bölgedeki varlıklarının ancak M.Ö. 521 yılına kadar gidebildiği anlaşılmaktadır. Halbuki Anadolu'nun en az 15 bin yıldır meskun olduğu bilinmektedir. 15 bin yıldır meskun olan Anadolu ise yerleşik ya da göçebe çok çeşitli kavimlere ve çok zengin uygarlıklara yurt olmuştur. Bölgeye başka yerlerden ve nispeten yeni gelmiş kavimlerden biri olan Ermenilerin Doğu Anadolu'ya tek başlarına ve yurt olarak sahip çıkmaları söz konusu olamaz.

KAYNAK
CARRIERE, Auguste-; Moise de Khoren et la Généalogie Patriarcale, Paris 1896







TÜRKLER, SELÇUKLULAR’DAN BAŞLAYARAK, ERMENİ TOPRAKLARINI ERMENİLERDEN ZORLA ALMIŞ VE İŞGAL ETMİŞLER MİDİR?
Ermenilerin bir zamanlar toplu olarak oturdukları bölge, tarihin kaydettiği dönemlerde M.Ö. 521'den 344'e kadar bir Pers vilâyeti, 344'den 215'e kadar Makedonya İmparatorluğunun bir parçası, 215'den 190'a kadar Selefkitlere tâbi bir vilâyet, 190'dan M.S. 220'e kadar Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında sık sık el değiştiren bir mücadele alanı, 220'lerden V. yüzyıl başına kadar bir Sasani vilâyeti, V. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar bir Bizans vilâyeti, VII. yüzyıldan başlayarak bu kez Arap egemenliğinde bir toprak parçası, X. yüzyılda yeniden Bizans vilâyeti olmuş ve XI. yüzyıldan başlayarak bölgeye Türkler gelmişlerdir.

Bu denli çeşitli egemenlikler altında yaşayan Ermeniler, tarih boyunca, o dönemlerin olağan siyasî ve toplumsal düzeni olan derebeylik, yani belirli bölgelerde belirli ailelerin nüfuz sahibi olmaları sistemi dışında, hiçbir zaman bağımsız, birleşik ve sürekli bir devlete sahip olmamışlardır.

Ermeni tarihçilerin Ermeni Krallıkları olarak niteledikleri Ermeni Beylikleri aslında her zaman bir "suzerain"e bağlı "vassal"lar olarak yaşamışlar, yabancı devletler arasında tampon bölgeler oluşturmuşlardır. Ermeni Beylikleri ya da Prensliklerinin bir çoğu da bölgeye hakim olan yabancı devletlerce kurdurulmuş, Ermenileri kendi saflarına çekmek ya da bir diğer güce karşı kullanmak isteyen hakim devletler kendilerine yakın buldukları Ermeni ailelerini bu beylik ya da prensliklerin başına getirmişlerdir. Örneğin, Bagrat ailesinden Aşot'u ve Ardruzuni ailesinden Haçik Gaik'i Arap halifeleri prens yapmışlardır. Prens ya da Bey ünvanı verilen Ermeni Ailelerinden bazılarının da Ermeni değil, Pers soylu olduklarını belirtmek gerekir.

Bu husus Ermeni tarihçi Kevork Aslan'ın şu sözleriyle de doğrulanmaktadır:

"Ermeniler derebeylikler halinde yaşamışlardır. Birbirlerine vatan hisleriyle bağlı değildirler. Aralarında siyasi bağlar yoktur. Yalnızca yaşadıkları derebeyliklere bağlıdırlar. Vatanseverlikleri de bu nedenle bölgeseldir. Birbirleriyle bağlarını siyasi ilişkiler değil, dilleri ve dinleri oluşturur."(1)

Tarihleri boyunca çeşitli büyük imparatorluk ve devletlerin nüfuzu altında yaşayan ve bunlar arasında mücadele alanı olan Ermeni Beyliklerinin bir takım ek avantajlar sağlamak amacıyla bu güçler arasında sık sık taraf değiştirmeleri, Ermeni halkının büyük acılara maruz kalmasına yol açmıştır. Romalı tarihçi Tacitus, "Annalium Liber" adlı eserinde "Ermenilerin Roma ve Pers İmparatorlukları karşısında tutum değiştirerek kâh Romalılarla, kah Perslerle birlikte hareket ettiklerini" yazmakta ve bu nedenle Ermeni halkının "acayip bir halk" olarak nitelemektedir.

Gerek bu davranışları, gerek büyük imparatorluklara tâbi olarak yaşamaları Ermenilerin sık sık tehcire uğramalarına ya da kendiliklerinden göç etmelerine neden olmuştur.

Perslerden kaçıp İç Anadolu'da Kayseri yöresine yerleşmişler, Sasanilerce İran içlerine, Araplarca Suriye ve Arabistan'a, Bizanslılarca İç Anadolu, İstanbul, Trakya, Makedonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Transilvanya ve Kırım'a, Haçlı seferleri sırasında Kıbrıs, Girit ve İtalya'ya, Moğal istilasında Kazan ve Astrahan'a, Ruslarca Kırım ve Kafkasya'dan Rusya içlerine tehcir edilmişlerdir. Ermenilerin Sicilya'dan Hindistan'a, Kırım'dan Arabistan'a kadar uzanan çeşitli bölgelere dağılmaları bu tehcirlerin sonucudur.

Bu da göstermektedir ki, 1915'de Osmanlılarca tehcir edilmeleri uğradıkları ilk tehcir olmadığı gibi, Ermeni diasporası denilen olgu da 1915 tehcirinin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Özellikle Sivas yörelerine getirilişleri Selçukluların Anadolu'ya gelişlerinden pek kısa bir süre önce olmuştur.

Hıristiyanlığı kabul etmelerinden sonra 451 yılında Bizans kilisesinden ayrılmaları Türklerin Anadolu'yu iskânlarına kadar süren bir Bizans-Ermeni çatışmasına, Ermenilerin Bizans tarafından ezilmesine, eritilmeye çalışılmasına ve esasen Bizans'a tâbi olan Ermeni beyliklerinin yok edilmesine yol açmıştır. Bizans'ın Ermenileri çeşitli yerlere sürmesi ve diğer yabancı güçlere karşı piyon olarak kullanması da buradan kaynaklanmaktadır. Bizans'ın bu zulmü Ermeni tarihçilerince bütün ayrıntılarıyla dile getirilmiştir.

Selçuklu Türkleri işte böyle bir ortamda XI. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'ya toplu şekilde gelmeye başlamışlardır. Selçukluların ele geçirmeye başladıkları Anadolu topraklarında bir başka devlete tâbi durumda dahi bir Ermeni Prensliği bulunmamaktadır ve Selçukluların karşısındaki güç Bizans'tır.

Selçuklu Hakanı Alpaslan eski Ermeni Prensliği Ani'nin topraklarını 1064'de ele geçirmiştir ama, bu Prensliğin varlığına esasen 1045'de, yani Türklerin gelişinden 19 yıl önce Bizans tarafından son verilmiştir. Dolayısıyla, Selçukluların ilerlediği topraklar, üzerinde diğer kavimlerin yanı sıra Ermenilerin de yaşadıkları Bizans topraklarıdır. Bu nedenle Selçukluların bir Ermeni devleti ya da prensliğini işgal ve istila ettikleri yolunda ileri sürülebilecek herhangi bir iddianın tarih karşısında doğrulanmasına maddeten imkân yoktur.

Üstelik, tarih bunun tersini kanıtlamakta ve Ermenilerin Bizans'ın yüzyıllardır süren zulmüne son verilmesi amacıyla Selçukluların Anadolu topraklarını ele geçirmelerine yardımcı olduklarını göstermektedir.

Ermeni tarihçi Asoghik'in "Ermenilerin Bizans'ın olan düşmanlıkları nedeniyle Türklerin Anadolu'ya gelmesine sevinmişler, hatta Türklere yardım etmişlerdir" yolundaki sözleri bu olguyu belgelemektedir. Urfa'nın Türklerce fethinin de kentteki Ermenilerce bir bayram havası içinde kutlandığı yine Ermeni tarihçi Urfalı Mateos tarafından kaydedilmiştir.

Burada, Anadolu Selçuklu Devleti ile çağdaş olan bir Ermeni Prensliğinden de söz etmek gerekmektedir. Bu Prenslik, Kilikya Ermeni Prensliğidir. Kilikya'daki Ermeni varlığı ise Bizans'ın Ermenilere uyguladığı tehcir politikası sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Doğu Anadolu'daki son Ermeni Prensliklerinin Bizans tarafından yıkılması üzerine Kilikya'ya yeni bir Ermeni göçü daha olmuştur ve bu son göç 1080 yılında Kilikya Ermeni Prensliğinin kurulmasına vesile teşkil etmiştir.

Haçlı Seferleri sırasında Haçlılara yaptığı yardımlar ve Bizans'ın giderek zayıflaması nedeniyle varlığını sürdürebilen, ancak yine de Bizans'a daha sonra Haçlılara ve Moğollara ve nihayet Katoliklere bağımlı durumda bulunan bu Prenslik Türklerle iyi ilişkiler içinde olmuş ve sonunda Kıbrıs'ta yerleşmiş Katolik Lusignan ailesinin egemenliğine girmiştir. Bu durum Gregoryen Ermenileri memnun etmeyecek ve bu memnuniyetsizlik prensliğin 1375 yılında Memlûkların eline geçmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

Kilikya'ya bu son Ermeni göçünün burada Eçmiyazin'den ayrı bir Ermeni kilisesinin kurulmasına da yol açtığını ve bu ayrılığın bugün de sürdüğünü belirtmekte yarar vardır. Osmanlılar döneminde ise durum çok daha açıktır. Doğu Anadolu, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde Akkoyunlular ile Safavilerden, Güney Anadolu ise Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır Memlûklularından alınmıştır.

Gerçek bu olduğuna göre, Osmanlıların bir Ermeni Devleti ya da Prenslik ve Beyliğine ait toprakların işgal ve istila ettikleri yolundaki iddia da tarih önünde yenik düşmektedir.

KAYNAK
1) ASLAN, Kevork-; L'Arménie et les Arméniens, İstanbul 1914.







  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:09   #22
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler

TÜRKLER BUGÜN DE TÜRKİYE'DEKİ ERMENİLERİ BASKI ALTINDA MI TUTMAKTADIRLAR?

Türkiye'deki Ermenilerin bugün de baskı altında tutuldukları iddiası zaman zaman gündeme gelmektedir. Ermeni propaganda çevreleri bu iddiayı şu amaçlarla ileri sürmektedirler:



  1. "Ermeni’ye zulmeden Türk imajını" tarih içinde kesintisiz olarak sürdürerek bugüne kadar getirmek,
  2. Genç Ermeni kitlelerine uğruna mücadele edilecek bir hedef göstermek,
  3. Propagandaya güncel bir nitelik kazandırmak,
  4. Yabancı ülkelere Türkiye'nin içişlerine müdahale imkânı sağlayabilmek. Bu iddia da, diğerleri gibi, hiçbir esasa dayanmamaktadır

Türkiye'deki 40-50 bin Ermeni vatandaşımız bugün hiçbir ayırıma tâbi tutulmadan, Türk vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanarak güven, huzur ve refah içinde yaşamaktadırlar.

Kendi kiliselerinde özgürce ibadet etmekte, kendi okullarında kendi dilleriyle öğrenim görmekte, yine kendi dilleriyle yayın organları çıkarmakta, kendi derneklerinde sosyal ve kültürel faaliyetlerini sürdürmektedirler. Türkiye'deki Ermeni toplumu 30 okula, 17 hayır ve kültür demeğine, Jamanak ve Marmara adlı 2 günlük gazeteye ve ayrıca bazı dergilere, Şişli ve Taksim adlı iki spor kulübüne, çeşitli vakıflara ve sağlık kuruluşlarına sahip bulunmaktadır.

Türkiye Ermenilerinin büyük çoğunluğu Gregoryen’dir. Dini liderleri Türkiye Ermenileri Patriği unvanını taşımaktadır. Bu Gregoryen çoğunluğun yanında Katolik ve Protestan Ermeniler de vardır, bunlar da kendi kiliselerine sahiptir.

Ermeni vatandaşlarımızın çok büyük ekseriyeti İstanbul'da oturmaktadır. Bu nedenle kurumlarının büyük çoğunluğu da İstanbul'da bulunmaktadır.

Hiçbir baskıya maruz kalmadıklarını, Türkiye'de yaşamaktan büyük bir memnunluk duyduklarını ve Türk vatandaşı olmakla iftihar ettiklerini her vesile ile dile getiren Ermeni vatandaşlarımız, yurtdışındaki Türk diplomatlarını hedef olan Ermeni terör örgütlerinin saldırılarını başta Patrik olmak üzere, her fırsatta şiddetle kınamışlar, bu terörün yol açtığı acıları diğer Türklerle birlikte aynı ortak duygularla paylaşarak Ermeni propaganda ve terör odaklarına en etkili yanıtı bizzat vermişlerdir.

1 Kasım 1981 günü İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesinde şehit Türk diplomatlarının anısına düzenlenen ve Patrik tarafından yönetilen dinî ayin Türkiye Ermenilerinin Ermeni terörü karşısındaki kararlı tutumlarının açık bir örneğini teşkil etmiştir.

Avrupa Konseyinin Türkiye'deki azınlıklara baskı yapıldığı yolundaki kararı üzerine 1982 Şubatında Ermeni Patrikliğince yapılan açıklamada, "Türkiye Ermenilerinin birer Türk vatandaşı olarak Türkiye’de huzur içinde yaşadıkları ve her türlü inanç hürriyetinden yararlanarak ayinlerini serbestçe yaptıkları" vurgulanmış, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan'ın 28 Ocak 1982 günü Ermeni teröristlerce şehit edilmesi üzerine Patrik verdiği demeçte "Türk Ermenilerinin bu cinayeti her Türk vatandaşı gibi büyük bir üzüntüyle karşıladıkları” ifadesini kullanarak "dışarıdaki Ermenileri bütün yasa dışı eylem ve cinayetlere karşı çıkmaya” çağırmıştır.

Böylece, Ermeni propagandasının bu iddiası hak ettiği cevabı Türkiye Ermenilerinden almış olmaktadır.







1948 TARİHLİ BM SOYKIRIM SÖZLEŞMESİ AÇISINDAN ERMENİ İDDİALARI NASIL DEĞERLENDİRİLEBİLİR?
Soykırım kavramı, 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile tanımlanmıştır. Sözleşmenin 2. maddesine göre soykırım; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; Grup üyelerinin öldürülmesi, Grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır. Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur.


Konuyu soykırım sözleşmesi açısından yorumladığımızda, tarihteki bazı olaylara değinmeden geçilemeyecektir. Soykırım gibi vahim bir insanlık suçunun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık gerekir. Bir fert için suça eğilimlilik nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir. Türk tarihi incelendiğinde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz.

Osmanlının yayıldığı coğrafyayı hatırladığınızda Osmanlının; Avrupâ da Viyana önlerine kadar; Afrikâ da, Akdeniz'e sahil tüm Kuzey Afrika’yı; Ortadoğu'nun tamamını ve Arap yarımadasını uzun yıllar yönetimi altında tuttuğu görünür. Bu süre asgari 200-400 yıl arasıdır. Bu coğrafyadaki, hangi halkın yok edildiği söylenebilir?

Anadolu'da şer’i hükümlerin hakim olduğu dönemde, en eski Hıristiyanlık mezhebi Süryanilik, tavus kuşuna ateşe tapan Yezidilik gibi inançlar yaşatılırken, 1800'lü yıllarda şer hükümlere aykırı olmasına rağmen Anadolu'da kiliseler açılmıştır. Hatta kardeşlerden biri Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa iken, diğer kardeş Makarije Sırp Kilisesine Patrik tayini edilmiş ve Sırp halkını diriltmiştir. Avrupa'daki mezhepler mücadelesi döneminin soykırımlarını, uzak doğuda dili değişen halkları (Hindular-Peştun), komple dili ve dini değişen Afrikayı, Güney Amerika'yı görürüz.

Türk yönetimi hakim olduğu yörelerde diğer kültür ve soylara sahip halklarla yaşamaya alışıktır. Belki de bu tarihinde uzun süre farklı kültürlerle bir arada yaşamanın kazandırdığı bir özelliktir.

Türk devlet geleneğinde adalet vardır, kültürlerin yaşatılması vardır ancak, katliam ya da soykırım yoktur. Bu konuyu. Justin McCarthy'nin "Ölüm ve Sürgün" isimli kitabı açıkça ortaya koyulmaktadır. Bu kitapta, Balkan ve Kafkas halklarının ölümden kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl sığındıklarını görürüz.

Yine Osmanlı yönetimini soykırımla suçlayanlara sormak gerekir: 1469 yılında İspanya ve Portekiz'den Musevi ve Müslümanlar, 1680 yılında Tökeli İmre ve adamları Macaristan'dan, 1711 yılında Rakoczi Ferençh ve adamları, 1849 yılında Layoş Kosuth ve 2000 kişilik Macar grubu, İsveç Kralı Şarl ve 1500-2000 kişilik adamları, 1841 ve 1856 yıllarında Polonya'lı Prens Chartorski, 135 bin kişilik ordusuyla Ekim 1917'de Rus komutan Vrangel, hatta Troçki ölümden soykırımından kurtulmak için nereye sığındılar? Tabii ki Osmanlı ülkesine.

1915 yılında "Sözde Ermeni Soykırımı"nın yapıldığını iddia edenler, 1930'lu yıllardan itibaren Polonya ve Almanya kökenli Musevilerin Türkiye'ye sığındıklarını bilmiyorlar mı? Sözde Ermeni soykırımından 20-25 yıl gibi kısa bir süre geçmiş iken, soykırım yaptığı iddia edilen bir milleti kurtarıcı olarak görenler, neden Türkiye'yi tercih etmişlerdir acaba?

Bugünkü insan hakları normlarını ihtiva eden 1478 tarihli Fermanı ile ülkesi insana sahip oldukları tüm değerleri yaşama, yaşatma ve yeni nesillere nakletme imkanı veren Osmanlı Padişahı Fatih'ten yaklaşık 550 yıl sonra Balkanlardaki soykırım ve asimilasyonları hatırlayalım. Bu ferman ile dili, dini, kilisesi, okulu vs. güvence altına alınan Balkan milletleri; homojen toplumlar oluşturma adına 21. Yüzyıla girildiği bir dönemde Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları, Makedonları ve Bulgaristan Türklerini yurtlarından söküp atmışlardır. Bugün Türkiye’yi soykırım ile suçlayanlar, aylarca süren katliamları görmezlikten gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına kulaklarını tıkamıştır.

Balkan halkları ile, Batılı kimyasal silah üreticilerinden temin ettiği hardal gazı ile soykırıma kalkışan Saddam'ın elinden kaçan Irak halkı, yine Türkiye'ye sığınmıştır. Türk insanı sınırlı imkanlarına rağmen, ekmeğini paylaşmış, mazlum halklara tarihin her döneminde kucak açmıştır. Türk insanının, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer milletlere ve devletlere örnek olacak temiz sicili budur.

Prof. Justin McCarthy de ABD Temsilciler Meclisinde yaptığı Savunma Bilgilendirme konuşmasında, I. Dünya Savaşı'nda Türklerin de büyük acılar yaşadığını ancak bu acıları yüreğinde saklamayı tercih ettiğini şu sözlerle ifade etmiştir:

"... Savaşlarda her şeylerini kaybedenlerin akıllarında intikam duygusu yer etmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyetini bu duyguların yönetmesi halinde daha çok fazla ölüm olayı yaşanacaktı. Mustafa Kemal Atatürk hükümeti bu nedenle geçmişteki kayıpları görmezden gelen ve eski düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya koymuştur. Türk hükümeti, Ermenilere ve diğerlerine karşı Türk davasında baskı yapılmasının eski nefretleri canlandıracağını ve savaşa davetiye çıkaracağını hissetmiştir.

Bu yüzden Türkler dertleri ile ilgili hiçbir şey söylememişlerdir. Bu, o dönem için alınabilecek en doğru karardı. Hiç kimsenin Türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki olumsuz sonucu oluşturmuştur... Yapmadıklarına inandıkları bir şeyden dolayı haksız yere eleştirilen Türklerin ne düşünmesi gerekiyor..."







ERMENİ DİN ADAMLARININ, TÜRKLERE YÖNELİK SOYKIRIM İDDİALARINA BAKIŞ AÇILARI NASILDIR?

DİKRAN KEVORKAN
(Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı)


7 Ekim 2000 tarihli Sözde Ermeni Yasa Tasarısı hakkındaki görüşlere yer veren “Ceviz Kabuğu” adlı TV programına katılan Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan, şunları söylemiştir:

"Soykırım ve Tehcir (bir yerden alıp başka bir yere götürmek) farklı anlamlara gelir. Emperyalistlerin oyunları, Ermeni idarecilerin apolitik düş öncüleri (medya, kiliseler, din adamları) bütün bu olaylara sebep olmuştur. Patrik ruhani bir liderdir, siyasi konularda patrikten görüş alma gibi bir yanlış yapılıyor. Emperyalist güçler ASALA ve PKK'nın arkasında olmasaydı onlar ne yapabilirlerdi?

Tehcir meselesinde Almanya'nın İstanbul'a baskısı vardı. Burada Almanya'nın yerleşik düzenini sarsmak ve Bağdat demiryolu mevzusunda ekonomik menfaatlerini sağlama almak amacı vardı. Atatürk'ün sağlığında Ermeni meselesi niye gündeme gelmedi. Çünkü, ulusal ruh vardı, tek yumruk vardı. Bugün bence devlet sisteminde bir laçkalık vardır.

Asimilasyon konusunda ise şunu söyleyebilirim; bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza eden ülke: Türkiye'dir. Yurtdışındaki Diasporadaki Ermeni, ismini değiştirerek mücadeleye giriyor. Çünkü, oralarda bir kültür ağırlığıyla o insanların kültürünü eritmek var.

Bugün Türkiye'nin aleyhine konuşulan Diasporadaki Ermeniler çok iyi biliyorlar ki, Amerika'nın belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri İngilizce yapılıyor, Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar. Bunu söylediğin zaman kötü kişi oluyorsun. Biz onun için Türkiye'deki Ermeni vatandaşlar olarak üzüntümüzü dile getiriyoruz. Ne için? Atatürk'ün emanet ettiği Kuvay-i Milliye ruhuna bir haksızlık yapılmaktadır. Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur. PKK, ASALA, bu kararname, bütün bunlar dışarıdakilerin oyunu. Biz Türkiye'deki vatandaşlar olarak bir haksızlık yapıldığını düşünüyoruz. Ermeniler eğer akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar."

II. MESROB
(ERMENİ PATRİĞİ)


CNN-Türk Televizyonunda 2000 Ekiminde yayınlanan bir programa katılan Ermeni Patriği II. Mesrob, Henika Kiremitçi isimli bir izleyicinin yönelttiği “Ben Türkiye'de yaşayan Ermeni'ler yani azınlık olarak ne olacağız yani biz burada tedirgin oluyoruz.” Şeklindeki sözlerine şu cevabı verdi:

MESROB II - Gerçektende ben de nabzını yoklarken bizim İstanbul'da yaşayan kilise üyelerimizin bir tedirginlik sezinliyorum; ama buradan izin verirseniz, Türkiye'de yaşayan bütün hem Ermenilere hem kilisemin üyelerine şunu söylemek istiyorum; tedirgin olmanıza hiçbir sebep yok. Lütfen Türkiye'de yaşayan bütün vatandaşlarımızın ve özellikle devletimizin sağduyusuna güveniniz ve hiç bir eziklik altında da kendinizi hissetmeyiniz. Çünkü sizin bu tasarılar ve bu gibi eylemlerle uzaktan yakından hiçbir ilginiz yok.

II. MESROB
( ERMENİ PATRİĞİ)


22 Ağustos sabahı Kınalıada Surp Krikor Lusavoric Kilisesi'ndeki törenlere başkanlık eden Ermeni Patriği II. Mesrob, Hayr Sahak Apega'nın sunduğu Surp Badarak ayininde özetle şu vaazı verdi:

VAAZIN BİRİNCİ KISMI

Yerusagem'de Siloam adında kutsal sayılan bir havuz vardı. Rab Hisus'un zamanında, şehirliler bazen havuzun suyunun birdenbire dalgalandığını söylerlerdi. Bu dalgalanma esnasında kendini toparlayıp hemen suya atanların hastalıklarına şifa bulacaklarına inanırlardı. Yüzlerce hasta havuz kenarında imanla nöbet tutar ve dua okurdu. Bir defasında havuz kenarındaki büyük sütunlardan biri devriliverdi. Havuz başındakilerden 18 kişi feci şekilde ezilerek can verdi. Bu olay Luka İncili'nin 13. bölümünde kayıtlıdır.

Rab Hisus şakirtlerine bu felaketi hatırlatarak, 18 kurbanın cemaatin diğer üyelerinden daha günahkar olup olmadığını sordu. Sonra da, yanıt alamayınca, "Hayır!" dedi. Çünkü insanlar yalnız kendi hataları ya da günahları sonucunda değil, birçok başka nedenlerden ötürü yaşamlarını yitirebilirler. Asıl mesele şu: Doğal afet ya da başka nedenlerle olsun, insan her zaman o ölümle yaşam arasındaki kritik ana hazırlıklı olmalı, elinden geldiğince hazırlıksız yakalanmamalıdır.

Ruhani hayatta karşılaşabileceğimiz en büyük felakete gelince, o da Tanrı'nın krallığından mahrum kalma olasılığıdır. Tanrı'nın yakınlığını ve babalık şefkatini hissetmek istiyorsak , tövbe ederek Tanrı ile barışmamız gerekiyor. Bu da, gerek Vaftizci Yahya'nın (Surp Hovhannes Migirdic), gerek Rab Hisus'un İncil'deki vaazlarının odak noktasını oluşturuyor: "Tövbe edin, çünkü Tanrı'nın Krallığı yakındır."

Altı gündür merkezi İzmit olan feci depremin etkisi altındayız. Maddi ve manevi değerler yanında, ve onlardan önce, belki de yirmi bini aşkın can kaybının verdiği ıstırap dayanılacak gibi değil. Halbuki bu depremin olacağı biliniyordu. İnsanlık tabiatı işte, o an gelene kadar tedbir almakta ne kadar gecikildiğini anlamak istemiyoruz sanki. Bu kadar can kaybına neden olan hırsız müteahhitlerin, tabi yapanları kastediyorum, acaba vicdanları sızlıyor mu? Ya, ağır çekimli film misali yavaş harekete geçen yöneticiler? Öte yandan, sadece para değil, kanını gönderen Yunan halkını, vatandaşına ve insanına başka bir ülkede bile değer veren İsrail yetkililerini ibretle takdir etmemek mümkün müdür?

Dindarlıktan önce insanlık gelir. İnsanı sevmeyen, ruh olan ve gözle görünmeyen Tanrı'yı sevemez, der Surp Hagop. Bu gibi doğal afetlerde, din, dil, ırk farkı gözetenler zavallı sefillerdir. Rab Hisus'un, İyi Samiriyeli meselinde öğrettiği gibi, farklı din ve etnik gruplardan olsalar bile, insanlar Göklerdeki Baba'nın evlatları ve birbirinin kardeşleridir. İnsan, komşusuna ve kardeşine karşılıksız yardımda bulunabilme erdemini gösterebilmelidir. Marmara depreminde ölenler, geride kalan, kurtulabilen acılı insanlar, evleri barkları kullanılamaz durumda olanlar bizim Rab'deki kardeşlerimizdir. Her imanlı elinden gelen yardımı, kendi kararınca, yapmalıdır. Bu acıya seyirci kalmak ayıp ve günahtır.

Bugünlerde güz yağmurları başladığında sokaklarda yatıp kalkan onbinlerce depremzedeler bir de hastalanmaya başlayacaklar. Yuvalarımızın güvenliğinde yaşarken, üç öğün yemeklerimizi yerkenfelaketzede kardeşlerimizi de düşünmeli, Rab'bin bizlere verdiği nimetlerden onlara da pay çıkarmalıyız. Bu, ilk görevimizdir.

İkinci görevimiz, cemaatimize ait olan okulların, kiliselerin ve Patrikhanemiz'in binalarındaki hasarları en kısa zamanda el ele vererek onarmalı,güçlendirmeli ve yöremizdeki olası herhangi yeni bir sarsıntıya karşı bu emanetlerin mukavemet güçlerini artırmalıyız.

Ancak bunları yaparken en önemli noktayı göz ardı etmemeliyiz. O da şudur: bu deprem kendimizi sorgulamamıza , tövbemizi yenilememize, sosyal, idari ve manevi anlamda yeniden yapılanmamıza muhakkak vesile olmalıdır.

VAAZIN İKİNCİ KISMI

Yeni öğrenim dönemi yaklaşırken, sözümün ikinci kısmında önemli bir konuya değinmek istiyorum. Ruhani ve kültürel hayatımız büyük bir yıpranmaya girmiş bulunuyor. Bunun yegane sebebi snobizm ve gösteriş meraklılığıdır. Cemaat okullarından uzaklaşma ve özellikle yeni zenginlerin kendi çocuklarını yenibitme okullara büyük masraflarla kaydetme yarışına akıl ve mantık sığdırmak mümkün değil.

Kendi kendilerini haklı çıkarmak için de cemaat okullarımızın kalitesi hakkında yalan yanlış hurafeler yayıyorlar. Cemaatimiz ilköğrenim okullarından bu yıl tam 8 talebe Robert Kolej'in imtihanlarında gayet yüksek puanlar elde ederek başarı kazandılar. Liselerimizden de üniversiteye giriş oranı gayet yüksek; liselerimiz, yurdumuzdaki binlerce ortaöğrenim okulları başarı sıralamasında ilk 150'ye giriyor.

Okullarımızın başarı oranının göstergesi değil mi bunlar? Okullarımıza ikiyüz milyonu çok gören ve evladını en az iki-üç milyarlık yenibitme okullara gönderenler evlatlarına en büyük kötülüğü yapıyorlar. Onları kendi kültürlerinden, dillerinden ve manevi zenginliklerinden mahrum bırakıyorlar. Yarın öbür gün yetişip erdikleri zaman, evlatları kendi ana-babalarını emin olunuz ki suçlayacaklar.

Otomobillerin markası vardır. Komşumun şu marka arabası var, bizimki de ondan olsun diyebilir birisi, arabaların alternatifleri çok; ancak bizim cemaat okullarımızın alternatifi yok. Bizim okullarımızda çocuklarımız hem bilinçli Türkiye vatandaşları olarak yetişiyor, hem de Ermeni dili ve edebiyatına, Hıristiyanlık dininin temel ilkelerine vakıf oluyorlar.

Okullarımızda aksaklıklar yok değil. Peki, öteki okullar mükemmel mi? Tabi ki, değiller. Öyleyse boş ve kaprisli tenkitleri bir yana bırakarak, sorunları gidermek için yönetimlerde, okul komisyonlarında ve okul-aile birliklerinde aktif görev almak gerekir. İyi olmayan, kendini yenileyemeyen yöneticiler demokratik katılımla görevden alınır, daha iyileri göreve getirilir. Bu da cemaatin etkin ve uyanık katılımıyla olur.

Okullarımıza yabancı kalmanın direkt sonuçlarından biri aile düzenimizin bozulmasıdır. Hemen hemen boşanma yokken, cemaatimizdeki boşanma oranı son onyılda hızla yükseliyor. Kutsal olmayan evlilikler ve nikahsız yaşayanlar yüzde 60 oranını neredeyse geçmek üzere.

Hayırseverlerimiz var ki, hem maddi destek yapıyor hem de cemaatin bu yaraları ile yakinen ilgileniyor ve bir çıkış yolu arıyorlar. Bir de ağalik taslayanlar var ki, ne maddi yardımda bulunurlar, ne de bu sorunlara ilgi gösterirler; ama baş masalarda oturmaz ya da resimlerde görünmezlerse kıyameti koparırlar.

Peki, bu sorunlarla toplumun önde gelenleri, aydınları ve hayırseverleri ilgilenmezse kim ilgilenecek? Benim ruhani ve manevi yetkim dışında bir gücüm yok. Patriğiniz olarak şu kadarını söylüyorum: evladını kendi cemaatinden, kendi dininden, kendi okulundan uzaklaştıran her kişinin ve her ailenin üzerinden takdisimi geri alırım! Vay Resuli Kilise'nin ve kilise büyüklerinin takdisinden mahrum kalanların haline! Ne mutlu bu büyük ailenin sevgi bağı ve birliği içinde bulunabilenlere!

Ne mutlu atalarımızın örf ve adetleriyle donanmış olan inayetli ve kadasetli kilisemizin vasıtasıyla ebediyet suyunun öz kaynağından içebilenlere! Kısacası şunu söylemek istiyorum: Yeni okul döneminin başlamasına birkaç hafta kaldı. Okullarımıza sahip çıkın, onlara destek olun, çocuklarınızı kendi okullarınızdan uzaklaştırmayın, okullarımızı ve sevgili öğretmenlerimizi yüreklendirin, okullarınıza ve kiliselerinize güvenin, bir-iki yıldır başka yerlerde okuyorlarsa bile, çocuklarınızı kendi eğitim yuvalarına döndürün!

II. MESROB
( ERMENİ PATRİĞİ)


Ermeni Patriği II. Mesrob’un Milliyet Gazetesi muhabiri Yavuz Baydar’a 22 Mayıs 1999 tarihinde verdiği mülakat.

Soru - Fatih dönemine kadar Konstantinopolis'teki Ermenilerin bir Patriği olmamış. Neden?

II. Mesrob - Konstantinopolis'teki Ermeni topluluğunun tarihi MS 4. yüzyıla dayanır. Bir ara 6. yüzyılda sur içinde bir Ermeni kilisesi olduğunu biliyoruz. Daha sonra Bizans Ortodoks mezhebi dışındaki Hristiyanlara müsamaha göstermediği için Ermeniler sur dışında kalan binalarda ibadet etmişler. Tüm Batı Anadolu, Trakya ve hatta Lvov'a kadar Doğu Avrupa bölgelerindeki Ermeni cemaatlerinin ruhani reisi ise Bursa'da imiş. Bizans'ta Batı Ermenileri için bir patriğe gerek görülmemiş.

* İstanbul'un fethine kadar Anadolu'daki Ermeni cemaatinin durumu nasılmış?

II. Mesrob - Anadolu'daki Hristiyan Ermenilerin tarihi İsa Mesih'in havarilerinden ikisinin, Aziz Tadeos ile Aziz Bartolomeos'un doğu yörelerinde misyonerlik yapmalarıyla başlar. 301 yılında Ermeni Krallığı Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etti. Bu olayın 1700'ncü yıldönümünü 2001 yılında kutlayacağız. Böylece 301 yılında Ermeniler'in başpatrikliği sayılan Eçmiyadzin Patrikliği kurulmuş oldu.

6. yüzyıldan itibaren Kudüs'te Rum Kilisesi'nden ayrılan Ermeniler bir Ermeni Patrikliği oluşturdu. 10. yüzyılda Van'ın Aktamar Adası'ndaki Aktamar Patrikliği üçüncüsüydü. Kozan'daki Kilikya Patrikliği ise 1441'de başladı. Diğer tüm yörelerde Osmanlıca'da "marhasa" diye adlandırılan Ermeni episkoposları ya da başepiskoposları vardı.

Soru - Fatih'in İstanbul Ermeni cemaatine patriklik berati vermesinin nedeni nedir?

II. Mesrob - Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra şehrin iskanı için Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden Ermenileri İstanbul'a getirdi. Onun Gennadios'u Rum Patriği olarak tanımasından sonra Bursa Başepiskoposu Hovagim'i Ermeni Patriği olarak tanıması, Hristiyan tebaa arasında bir denge kurma düşüncesine atfedilir.

İmparatorluk sınırları dahilinde Bizans Ortodoks doktrinini kabul etmeyen büyük bir kitle olduğunu unutmamak gerek. Ayrıca, devlete ödenecek vergilerin de Ermeni tebaadan toplanması gerekiyordu. Fatih'in kararının bir nedeni de budur.

Soru - Osmanlı döneminde Ermenileri genelde zanaatkar ve tüccar olarak, sorunları geniş ölçekli yaşamayan bir topluluk olarak görüyoruz. II. Mahmut döneminden itibaren saraya yakınlaşıyorlar. Tanzimat'ı izleyen dönemde Nizamname-i Millet-i Ermeniyan fermanı ile cemaat laik bir özerkliği pekiştiriyor. Bu arada milletvekili ve bakanlar da çıkarıyor. Ama bu arada Osmanlı topraklarında yaşanan çözülme giderek hız kazanıyor. Bazı Ermeni siyasi partileri merkezi otoriteye başkaldırıyor. Yaşanan acılı olaylar 1915'te doruk noktasına geliyor. Siz halen devam etmekte olan bu tartışmalarla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

II. Mesrob - Ben o dönemde Ermenilerin bağımsızlık arayışında olduklarına inanmıyorum. Patrikhane ve cemaatin büyük bir çoğunluğu Osmanlıcıydı. Bir kısmı doğudaki yağmalama olaylarından, yaşanan siyasi kargaşadan rahatsızlık duyuyor ve güven ortamının sağlanmasını talep ediyordu. Çok küçük bir kesim, sadece Tasnaklar, bağımsızlık peşindeydi.

O dönemin paniği içinde, yöneticiler, azınlık içindeki küçücük bir azınlığın eğilimlerini bütün bir azınlığa mal etme yanlışını yaptılar. Sorun bence şuydu: Osmanlı'nın çöküşü başlamış, birçok ülke bağımsızlığını ilan etmişti. Tabii bazı Batılı güçler de bu kargaşada roller almıştı. Bu gibi nedenlerle, Türk - Ermeni ilişkileri güvensizlik ortamına sürüklendi. Böylece tehcir kanunu çıktı, bu da Ermenilerin tarihine "büyük felaket" diye geçen olaylara sebebiyet verdi.

Ancak TC'nin kuruluşuna kadarki Türk - Ermeni ilişkilerinin bu son dönemini bütün tarihi açıklamak için kullanmak çok yanlış.

Tarihe besinci yüzyıldan itibaren bakmak gerekir. İlk Ermeni matbaasının İstanbul'da kurulduğunu, ilk Ermenice kitapların burada basıldığını, ilk Ermeni tiyatrosunun bu dönemde İstanbul'da kurulduğunu da görmek gerek. Benim için en önemlisi, bu kadar çok farklı gruplardan, kültürlerden, dinlerden insanın bir imparatorluk çatısı altında 600 yılın üzerinde birlikte yaşamış olmasıdır. Bu bence kutlanması gereken bir şey.

Soru - Cumhuriyet'e geçiş kiliseniz açısından sancılı oldu mu?

II. Mesrob - Oldu elbette. Birinci Dünya Savaşı olmuş, tehcir yaşanmıştı. Bir yıkım tüm toplumu etkilemişti. Cumhuriyet'in ilk beş yılında cemaat patriksiz kaldı. I. Mesrob'un 1927'de Patrik seçilmesinin ardından normalleşme süreci başladı.

Soru - Bugün kilisenizin ve cemaatinizin sorunları neler?

II. Mesrob - Dini ve ruhani açıdan hiçbir sorunumuz yok. İstediğimiz yerde ve saatte dini vecibelerimizi yerine getiriyoruz. En büyük sorun, rahip ve papaz sıkıntısı. Bir ruhban okulu şart, ama biz bunu YÖK kanalıyla üniversite sistemi içinde çözmek istiyoruz.

Cemaatin toplumsal sorunları var. 1936 Beyannamesi'nin vakıflarımıza getirdiği bazı çağdışı kalmış, artık bugünün şartlarına göre gözden geçirilmesi gereken tahditler var. Bir camiye bir kişi nasıl hibe edebiliyorsa, bir kiliseye de hibede bulunmalı. 1936'dan sonra vakıflara verilen mülk bağışları da tapu verildiği halde 1970'lerden itibaren sahiplerine geri verilmesi kararı altında. Eski sahipleri ölmüş ise, mülklere el konmuş. Bu uygulamaların bir an önce son bulmasını diliyorum.

Soru - 2000'lere gidilirken Türkiye toplumu sizin pencerenizden nasıl bir manzara arz ediyor?

II. Mesrob - 75. yıldönümünü birlikte kutlamakta olduğumuz Türkiye, çok karmaşık gündemli görünse de, ben bu sıkışık ortamdan çıkıp baktığımda, durumun o kadar da kötü olmadığını görüyorum. Gelecek açısından ümitliyim. Ülkemizin gerek bölgesel konumundan, gerek kendi içindeki ileriye dönük hamleleri bakımından iyimserim. Sistemin yeni döneme uyarlanmasıyla birçok sorunun üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.

Soru - Günümüzdeki laiklik tartışmalarına ne diyorsunuz?

II. Mesrob - Bu ilke bizim cemaatimizin içinde var. 1863'teki belge bunu tescil ediyor. Bu anlayış hala devam ediyor. Ben Türkiye Ermenileri patriği olarak, burada insanların evlenmesi, boşanması, mülkiyet ihtilafları gibi hususlara bakacak dini mahkemelere başkanlık etmeye hiç mi hiç hevesli değilim.

Cumhuriyet döneminde doğan insanlar olarak geriye dönüşün imkansız olduğu kanısındayım. 2000'lere adım adım ilerlerken, Orta Çağ'a geri dönüş anlamına gelecek her çabayı, hayatı dini yasalarla yönetmeye ilişkin her adımı gülünç buluyorum.

Soru - 2000 yılı kutlamaları bütün insanlığın ilgisini çekiyor, ama Hıristiyanlar için ayrı bir önem taşıyor. Siz Türkiye'de "millennium" kutlamalarına nasıl katkılar yapacaksınız? Türkiye için bu kutlamalar büyük bir fırsat değil mi? Türkiye sizce bu konuyu yeterince önemsiyor mu?

II. Mesrob - Biz çok önemsiyoruz bunu, ama devletin bu işle alakalı birimleri ne kadar önemsiyor, hala bilemiyorum. Bakın, Türkiye'de Anadolu'nun üç ana kilisesi var: Ermeni, Rum ve Süryani kiliseleri. Benim bildiğim kadar, 2000 kutlamaları konusunda bu üç kiliseden hiçbiriyle temas kurulmadı. Biz her türlü katkıyı yapmaya hazırız, ama son ana bırakılırsa, korkarım istemediğimiz engeller önümüze çıkabilir. Hep söyledim:

Hristiyanlık açısından birinci dereceden kutsal ülkeler Filistin ve Vatikan ise, ikinci dereceden kutsal ülke Anadolu, yani Türkiye. Düşünün, İsa'nın havarilerinden yarısının mezarları buradadır! Bunun turizm, kültür ve dinler arası ilişkiler bakımından devasa önemi var. 2000 yılında İsrail'e müthiş bir turizm akımı olacak. Bize ne kadarı gelecek? Biz turizm krizine cevap ararken, bunu da düşünmeliyiz. Türkiye'nin kültürel, folklorik, dini dokusunun sonuna kadar kullanılması, sergilenmesi gerekiyor. Ben bunun yapılmadığı kanısındayım. Bu büyük fırsat değerlendirilmelidir.

[b]II. MESROB
( ERMENİ PATRİĞİ)

22 Mayıs 1999 günü Hilton Oteli’nde düzenlenen resepsiyonda konuşan Ermeni Patriği II. Mesrob, şunları söylemiştir:

"3. Binyılın eşiğindeyiz. İnsanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını kutlamaya hazırlanıyoruz. Bunun hepimiz için büyük fırsat olduğunu düşünüyorum. Geleceğimizi kıtaların, kültürlerin ve halkların birlikteliği düşüyle tayin etme fırsatı...

İnsan hayatına, kişisel hak ve özgürlüklere saygı, adil ve her türlü şiddetten uzak bir dünya hepimizin ortak özlemi.

Önümüzdeki bu dönüm noktası yalnızca eşsiz bir fırsat değil, aynı zamanda çetin bir sınav sunuyor bizlere. Geride bırakmaya hazırlandığımız 2. Binyıl trajik olaylarla doluydu.

Yine de geride bıraktıklarımız arasında hep saygıyla yad edeceğimiz, önümüzdeki binyıllarda da sevinçle kutlayacağımız nice olaylar yok değil.

Tıpkı bugün kutladığımız gibi...

İstanbul Ermeni Patrikliği'nin kuruluşu tarihte eşine rastlayamayacağımız bir olaydır.

Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de Batı Anadolu'daki Ermeni episkoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir.

Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü.

Yeni bir binyıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını gözönünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz.

İmparatorluk sınırları içindeki Ermeni toplumunun hayatını onun örf ve adetlerine göre düzenleyen Fatih Sultan Mehmet'i, onun doğrultusunda ülkeye hizmet eden devlet adamlarını ve 1461'deki ilk İstanbul Ermeni Patriği Bursalı Hovagim'den başlayarak bu makama sadakatle hizmet eden 83 patriğimizi sevgiyle ve minnetle anıyoruz.

Biz Türkiye Ermenileri, ülkemizde yaşayan en kalabalık Hıristiyan cemaati olarak 75. yılını coşkuyla kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık geleceğine tüm kalbimizle inanıyor ve yarınlara ümitle bakıyoruz."

  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:10   #23
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler

ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU

SUNUŞ

Atatürk'ün "Ermeni Sorunu" ve sözde Ermeni soykırımı üzerine nasıl yaklaştığını ve neler yaptığını ortaya çıkarmak için bir araştırma yapmak gereğini duyduk. Böylece Ermeni Sorunu'na Atatürk'ün bakışıyla katkıda bulunmayı amaçladık.

Bu amaçla Atatürk'ün yazdıklarını ve söylediklerini içeren tüm yayınları taradık. Ermenilerle ilgili cümle, paragraf veya metinleri topladık. Karşımıza bizi de şaşırtan çok zengin bilgi ve yorum çıktı. Bunları sizlerle paylaşıyoruz.

Burada;

- Ermeni Sorunu'nun neden çıktığını, siyasi amacın ne olduğunu;

- Siyasi amacın gerçekleştirilmesi için sözde Ermeni soykırımı safsatasının nasıl yaratıldığını ve kullanıldığını;

- Kurtuluş Savaşı döneminde Ermeni yayılmacılığına karşı nasıl mücadele verildiğini,

- Atatürk'ün bu sorunu nasıl söndürdüğünü, mücadele metotlarını ve konuyla ilgili yorumlarını bulacaksınız.

6Ağustos 2001 Ankara

İsmet Görgülü




SEÇMELER

Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan bir takım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasi bir hüviyet kazanmıştır. Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir.

(22 Mayıs 1919)


Ermenilerin siyasi emellerini fiilen elde etmek ve asayişi bozuk göstermek maksadıyla Doğu vilayetleri içine çeteler geçireceklerini pek muhtemel görüyorum.

(24 Mayıs 1919)


Ermenilere vilayetlerimizi peşkeş çekmeleri de (...) ihtimal bulunuyor. Böyle bir vaziyette İngiliz birliklerinin Ermenilere öncülük edeceği çok muhtemeldir.

...
böyle bir hali biz düşmanlık olarak görmeye ve saymaya, meşru topraklarımızı ve milli bağımsızlığımızı kurtarmak için mecburuz....

(30 Mayıs 1919)


Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar.

(5 Haziran 1919)


....
tehcir sırasında Merzifon'da esasen çokça kalan Ermenilerin bu kez başka yerlerden de gelenler ve göçten dönenler yüzünden miktarlarının daima artmakta olduğu Merzifon Amerikan Mektebi'ne getirilen eşya sandıklarının üzerinde Otoman Amerikan markaları görüldüğünden bunların herhalde silah olduğunda şüphe bırakmıştır.

(6 Haziran 1919)


...
İngiliz subayları tarafından sevk ve idare edilen altı bin kişi oldukları tahmin edilen Ermeni kuvvetinin Nahcivan ve havalisini işgal ettikleri ...

(11 Haziran 1919)


...
bir İngiliz subayı Iğdır'dan Bayezit'e gelerek, Mutassarıf'a: İngiltere himayesinde teşekkül eden Ermenistan'a Bayezit havalisinin de bırakıldığını bir aya kadar on beş bin Ermeni muhacirinin Ermeni düzenli birlikleri himayesiyle eski yurtları olan Bayezit sancağına sevk edileceğini bildirmiştir.

Doğu vilayetlerinden bir karış toprağın bile Ermenistan'a bırakılmasının mümkün olmayacağı, bir tek Ermeni askerinin sınırımızın bu tarafına geçmesinin ateşle karşılık göreceği

(12 Haziran 1919)


...
Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakarlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir.

(16 Haziran 1919)


...
Devlet ve milletimizin parçalanması ve Ermeni ve Yunan esaretine düşülmesi söz konusudur. Altı yüz elli sene efendilik eden bir milletin köle mevkiine düşmesi kolay bir hadise değildir.

(6 Temmuz 1919)


...
Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli mücahede uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık mani olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğum için pek aşığı bulunduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim.

(8 Temmuz 1919)


Osmanlı tebaasından olan Ermeni unsurları, gördükleri teşvik ve yardımın neticesiyle de, milli namusumuzu yaralayacak taşkınlıklardan başlıyarak, nihayet hazin ve kanlı safhalara girinceye kadar küstahane tecavüzlere koyuldular.

Vatanın parçalanması söz konusu ve karar olarak, Doğu Vilayetleri'mizde "Ermenistan", Adana ve Kozan havalisinde "Kilikya" adı ile yine Ermenistan; bu milletin, esarete, kölelik payesine indirilmesi ve nihayet bu devletin tarih sayfasını kapatarak ebediyet mezarına defnetmek gibi, insaniyet ve medeniyetle ve hele milliyet esaslarıyla bağdaşmayan emeller kabul ve onay yeri bulmuş ve görülüyor ki, tatbikat devresi de başlamıştır.

Bir istila fikri besleyen Ermeniler, Nahcivan'dan Oltu'ya kadar bütün İslam ahaliye baskı ve bazı mahallerde katliam ve yağma yapıyorlar. Sınırlarımıza kadar İslamları mahva mahkum ve göçe mecbur ederek Doğu Vilayetleri'miz hakkındaki emellerine doğru emniyetle yaklaşmak ve bir taraftan da 400 bin olduğunu iddia ettikleri Osmanlı Ermenisini bir dayanak olmak üzere memleketimize sürmek istiyorlar.

memleketimizde külliyetli yabancı parası ve birçok propagandalar cereyan ediyor. Bundaki gaye, pek aşikardır ki, milli hareketi neticesiz bırakmak, Yunan, Ermeni emellerini ve vatanın bazı mühim kısımlarını işgal gayelerini kolaylaştırmaktır.

(23 Temmuz 1919)


...
Doğuda Ermeniler Kızılarmağa kadar genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı.

(4 Eylül 1919)


...
vatanımız içinde bağımsız Ermenilik teşkili gayesine yönelik harekata karşı birlikte müdafaa ve mukavemet meşru esası kabul edilmiştir.

(11 Eylül 1919)


...
Mütareke gününden beri Rum ve Ermenilerin, İtilaf Devletleri teşvik ve himayesi altında nasıl milli izzeti nefsimizi yaraladıklarını, ne suretle saltanat ve hükümet hakkını ayaklar altına aldıklarını ...

(17 Eylül 1919)


...
Ermenilere hiçbir kötü kastımız yoktur. Bilakis onların her türlü tabiiyet haklarına tamamen riayetkarız. Bunun aksi olarak yayınlar, düzmeceden ve İngilizlerin aldatmacasından ibarettir.
Ermeni facialarının hala mevcut eserlerinin gösterilmesi uygun olur.

(21 Eylül 1919)


Ateşkes sonrasında hükümetimizin Adana ili ile Antep, Maraş, Urfa sancaklarını bırakma güçsüzlüğünde bulunması, bu yörede Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında Ermeni işgalini ve örgütlenmesini kesinleştirmiş ve bunlar, o il ve sancakları Ermenileştirmek amacı ile bir yıla yakın bir süre çalışma göstermiş

1. Şimdiye dek yapılan saldırıların türü aşağıda özetlenir:

A. Fransız ve İngiliz görevlileri ile Ermeni komitelerinin ve oralarda bulunan Ermeni topluluğunun açıktan açığa Müslümanların haklarına saldırmaları.
B. Osmanlı topraklarının değişik yerlerinde oturan Ermenilerin buralara göçlerinin kolaylaştırılması ve burada sayılarının artırılması.
C. Yabancı üniforması ile Ermeni birliklerinin buralara gönderilmesi ve buradakilerle birleştirilmesi.
D. İslam halkın az zamanda ekonomik ve başka baskılarla yok edilmesi ve öldürülmesi ve göçe zorlanması.
E. Aralarına aşamalı olarak sokulan bölücülükle İslam halkının yabancı koruyuculuğunu istemek zorunda bırakılması.

(22 Eylül 1919)


Merkezi Erivan olan Ermeni Cumhuriyeti'ne karşı dostça olmayan hiçbir niyetimiz yoktur.... Bu yeni devletteki Ermeniler, Ermeni müfreze kumandanının emirleriyle, Müslüman unsuru imha etmek üzere faaliyette bulunuyorlar. Bu emirlerin suretlerini gözlerimizle gördük. Erivan'daki Ermenilerin, Müslümanların imha siyaseti güttükleri ve bu kanlı vahşet dalgasının sınırlarımıza kadar genişlediği, sınırlarımızın, öbür taraftan, ölümden kaçan sayısız Müslümanla dolu olmasıyla da teyit edilmiş oluyor.

İngilizler, bu hareketlerin cereyanı esnasında, bir yandan Ermenilerin Müslümanlara karşı tutumlarını teşvik ettiler, hatta onları bu konuda kışkırttılar, diğer taraftan Ermenilerin tecavüzlerini bize sayıp döktüler ve bunları tahammül edilemez hareketler olarak nitelediler ve bu komşu devlete saldırarak misillemede bulunmaya bizi zorladılar. Fakat biz hakikatin kendini göstereceğinden emin olarak Ermeni tahriklerine tahammül ettik ve İngilizlerin öfkelerini fark etmemiş göründük. Hakikaten, bizi Ermenilere saldırmaya teşvik eden ve bu şekilde kendi bölüklerini o topraklara gönderebilmelerini sağlayacak bir ortam yaratmayı planlayan İngilizlerin tutumlarını meydana çıkarabileceğimizi düşündük. İngilizlerin bütün bu manevraları, Kafkasya'yı boşaltmaları mecburiyetini hissettikten sonra, onların subay ve temsilcileri tarafından başlatıldı.

Erzurum ve Van'daki Müslümanların ve bilhassa sınır bölgelerinde yaşayanların; Ermenistan'da cereyan eden katliama dair her gün aldıkları haberler ve ölümden kaçan ve ağlanacak vaziyette olan mültecilerin manzarası karşısında, büyük heyecana kapılmaları çok normaldir.

(24 Eylül 1919)


Adana dahilinde, Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırıldığı ve İslamlarla boğazlaşmaya sevk edildikleri.

(23 Ekim 1919)


Maraş'a Fransız kuvvetleri girmekte ve oradaki Ermeniler vasıtasıyla Müslüman kardeşlerimize karşı bir katliam icra etmekte oldukları haber alındı.

(1/2 Kasım 1919)


Maraş'tan alınan sağlam malumatta, Maraş'ı işgal eden Fransız kıtalarının yüzde yirmisi Fransız Cezayirli olup, geri kalanı Osmanlı Ermenilerinden meydana gelen fedailerdir. Bunlar şehirde namuslu İslam kadınlarına taarruz etmekte ve Müslüman ahaliye zulüm ve işkence yapmaktadır. Dükkanlar bütünüyle kapalı, ahali heyecandadır.

(7 Kasım 1919)


Küçük - Ermenistan teşkiline ve Kilikya'nın Fransızlar tarafından tamamen işgaline mani olmak için, mülkiye memurlarının ve askeriyenin el ele vererek Adana vilayetinde ve bağımsız sancaklarda karşı koyma vasıtalarını hazırlamaları ve hazır bulundurmaları bütün alakadarlara yazıldı.

(10 Kasım 1919)



Adana'da Fransızlar ve Ermeniler tarafından yapılan zulümlerin ve tecavüzlerin artmasından dolayı Ermeni zulümlerini görmek üzere milletlerarası bir heyetin Adana'ya yollanması

(16 Kasım 1919)


Ermenileri geri çekerek, İslamlar aleyhindeki zulme nihayet vereceklerini söyleyen Fransızların bu defa birlikte İslam halkı katliam eyledikleri son derece dikkate değerdir.

(11 Ocak 1920)


Adana'da 1170, Toprakkale-Islahiye şimendifer hattı üzerinde 270, Osmaniye-Adana üzerinde 200, Katma'da 300, Kilis'te 600, Antep'te 1200, Maraş'ta 1200 kadar Fransız sömürge ve Ermeni askeri olmak üzere işgal kuvvetleri bulunduğu anlaşılmıştır.

(24 Ocak 1920)


Maraş'ta, Fransızlar, Ermeniler, Müslümanları katliam etmektedirler. insanlık aleminden bu katliama nihayet verilmesini.

(25 Ocak 1920)


Maraş'ta, Fransız ve Ermeniler tarafından Müslümanların katliamı, insanlığı dehşete düşürecek şekilde devam ediyor.

(29 Ocak 1920)


On yedi günden beri Maraş'ta cereyan eden feci ve kanlı vakalara nihayet verilmesi hakkında, medeniyet ve insanlık aleminin duyup öğrenmesi için yükseltilen feryat ve acının yankılanacak bir yer bulmadığı, hala bu vahşetin devamıyla sabit oluyor.

(8 Şubat 1920)


Adana'da heyecan ve asabiyet ziyadeleşmiştir. Ermeniler, kilise ve mekteplerde sık sık toplanmaktadırlar. İnekler ve Bahçe Ermenileri, Güller ve Zencirli İslam köylerini yağmalamış ve ahalisini pek vahşiyane katliam etmişlerdir.

(10/11 Şubat 1920)


Medeniyet maskesine gizlenen Fransızlar ve onların öncüsü olan Ermeniler, Urfa ve havalisinde İslam ahali hakkında zalimane katliamlara başlamışlardır.

(14 Şubat 1920)


Tarihte emsali görülmemiş olan bu vahşetin faili Ermeniler olup, Müslümanlar ancak namus ve hayatlarını muhafaza kaydıyla mukavemet ve müdafaada bulunmuşlardır. Yirmi gün devam eden Maraş katliamında Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların bu hadise hakkında Amiral Bristol'a çektikleri telgraf, facia sebeplerini, tekzip edilemez bir şekilde tayin etmektedir. General Keret'in geri çekilmesiyle neticelenen bu muharebelerden sonra Kuvayi Milliye'ye teslimiyet arz eden muharip Ermeni kuvvetlerine karşı hiçbir ceza tatbik etmeyip bilakis onları şefkatli sinesine ve himayesine alan milletimizin alineceplığını Maraş Ermenileri de minnet ve şükran ile teyit etmektedirler. Şu halde Ermenilerin intikam fikri ve tecavüzleri neticesi meydana gelmiş bazı vakalar var ise, bunların mesuliyeti milletimize değil bizzat Ermeni milletine ve onun tahrikçilerine ait olmak lazım gelir.

(20 Şubat 1920)


Hiçbir yerde Ermeni kıtali (kırımı) yapılmakta değildir. Maraş hadisesinden bahsedilmek murat ediliyorsa, orada Fransız askerleriyle beraber milletimize taarruz eden Ermeniler katledilmiş olmayıp, bilakis Fransız askeri kendilerini terk edip çekildikten sonra İslamlar tarafından himaye ve şefkate mazhar olmuşlardır. milletimiz sebepsiz hiçbir yerde hiçbir yabancı unsura mütecaviz değildir.

(22 Şubat 1920)


Kozan'da birçok Türklerin kiliseye doldurulduğunun tesbit edildiği, Feke ilçesinin 80 Ermeni tarafından sarıldığı bildiriliyor, ayrıca Saimbeyli'ye az zamanda takviye yetiştirilmediği takdirde Türklerin sonunun fena olacağı, silahlı olmayan Ermenilere hiçbir sebeple taarruz edilmemesi....

(2 Mart 1920)


Bir uydurma Ermeni kırımı meselesi ve tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması ve bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusunun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması.

(7 Mart 1920)


Bugün Kozan, Haçin (Saimbeyli), Feke gibi bölgelerde fiilen kendisini göstermiş olan Ermeni mezaliminin bir an önce söndürülmesi gereklidir. Yalnız şu aralık her türlü islam hareketlerini Ermeni kırımı biçiminde göstermek istenildiği anlaşıldığından harekatın her halde bu gibi yanlış söylentilere ve suçlamalara yer bırakmayacak şekilde idaresi.

(9 Mart 1920)


13 Mart tarihli Temsp gazetesinde Lord Curzon Avam Kamarasında irad ettiği nutukta Ermenilere dair demiştir ki: Bana öyle geliyor ki siz Ermenileri sekiz yaşında pek temiz ve masum bir kız gibi zannediyorsunuz. Bunda pek yanılıyorsunuz. Zira Ermeniler bilhassa son harekatı vahşiyaneleri ile ne derecelere kadar hunhar bir millet olduklarını bizzat kendileri ispat eylemişlerdir.

(27 Mart 1920)


Fransızlar Maraş ve Urfa'da yaptıklarını Adana'da da yaparak Ermenileri silahlandırıyorlar. Bunlar İslam halkına saldırıyor. Kozan çevresinde İslam halkından toplanan silahlar ve hayvanlar saldırgan Ermenilere veriliyor. Kozan çevresindeki Hamam, Kurtoğlu Çiftliği, Çolak Hasan, Yassıçalı, Mehmet Ağa ve Kabasakal köyleri Ermeni jandarma ve gönüllülerince bütün olarak yakılmıştır. Buçak yakınlarında birkaç köyün daha yakıldığı da haber alınmıştır.

Kilikya'da ve çevresindeki işgal bölgelerinde Fransızların yarattığı durum, Türkler ve Ermeniler arasında karşılıklı olarak bir öç alma duygusunu beslemek ve bunun sonucunda da, işgalin kaldırılması ile birlikte yerli halkın birbirlerini boğazlayacaklarını dünyaya yayarak amaçlarına varmaktır.

(31 Mart 1920)


Esirlerin hastalık sebebiyle bile olsun elimizde ölmeleri dini ve milli ahlakımıza uygun düşmedikten başka vatani çıkarlarımızı da gerçek biçimde yaralar.

(13 Nisan 1920)


Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda memleketimizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyordu.

Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bazı kuruluş ve unsurlar ise, tarafımıza yöneltilen bu akımı temelinden yıkmak ve bütün dış ülkelerin milletimiz lehine, düşüncelerinde değişiklikler olmasına fırsat vermemek için, tümüyle yalan olan en son Ermeni soykırımı uydurmasını düzenlediler ve açıkladılar.
İngilizler, bir yandan dış durumumuzu yeni toplu öldürme iftiraları ile sarsarak tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı

Anadolu'da yerleşmiş Ermenilerin ve Rumların hükümet emirlerine ve milli amaçlara karşı gelmedikçe her türlü saldırıdan korunmaları ve tam anlamı ile mutlu ve rahat bir hayat yaşamaları öteden beri kabul edilmiş bir ana konu idi. Kilikya ve dolaylarında ve doğu hududumuz dışındaki resmi ve resmi olmayan Ermeni kuvvetlerinin dindaş ve ırkdaşlarımıza karşı yapılan cinayete varan saldırıları karşısında bile, ülkemizde yaşayan Ermenilerin her türlü taarruzdan korunmasını sağlamayı pek önemli bir medeni görev kabul ettik ve Anadolu'nun dış dünya ile ilişkisinin kesik olduğu bu günlerde yüce vatan çıkarlarını amaçlayan önlemler içinde Ermeni halkının esenliğinin korunması gerekliliğini bütün makamlara bildirdik.

İşte, İstanbul'un yabancı kuvvetlerce işgalinden bu güne kadar geçen acı günlerinde hiçbir dış ülkenin fiili korumasına erişemeyen Anadolu Ermenilerinden hiçbir kişinin, en küçük bir anlamda bile, saldırıya uğramamış olması, bize her nedenle cinayet yükleyen ve medeni duyarlılığı kendi tekelinde sanan entrikacı Avrupalıların yüzlerini kızartacak ve milletimizin yaradılışından sahibi bulunduğu insanlık törelerinin yücelik derecesini ispat edecek çok önemli bir konudur.

(24 Nisan 1920)


Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa gibi en eski İslam memleketleri Fransız zabitlerinin idaresinde Ermeni kin ve öfkesine, Ermeni ruhunun yırtıcı kabalık ve düşmanlığına yenecek, parçalanacak bir av gibi terkedildi.

(09 Mayıs 1920)


Üç Sancak'taki Türk halkı Ermeniler tarafından devamlı olarak katliam edilmektedir. Ermenilerin böyle hareket ettiklerini Avrupalılar da kabul etmektedirler.

(13/14 Haziran 1920)


11 Haziran öğleden sonra saat üçte bu zavallı halk, Kahyaoğlu Çiftliği'ne vardığında silahlı otuz Ermeni'den kurulu bir çetenin saldırısına uğrayarak erkekler bir eve, çocuklarla kadınlar bir başka eve doldurulmuş, kırk üç erkek, yirmi bir kadın ve sayısı saptanamayan çocuklar kamadan geçirilmişlerdir. Ayrıca, dördü erkek ve on sekizi kadın olmak üzere yirmi iki yaralı vardır. Kadınların kollarını keserek bileziklerini ve küpelerini almışlardır.
Adana'nın 10 km doğusundaki İncirli köyünde 9 Haziran 1920 günü Ermeni çeteleri bütün köy halkını bir yere doldurup bomba ile havaya uçurmuşlardır.

(13 Haziran 1920)


Bolşeviklere Azerbaycan'da muhalifler vardı. Onlar bir karşıt hareket yaptılar. Azerbaycan'da bizim kendi arkadaşlarımız vardı. O arkadaşlarımıza İngilizler dediler ki:
"Bolşeviklerle muharebe ediniz. Türkiye bizimle anlaştı."
Orada bulunan arkadaşlarımız da ellerindeki kuvveti çarptırdılar ve tabii mağlup oldular. Mağlup olduktan sonra biz de işittik. Haber gönderdik, filan ettik.

Halbuki Bolşeviklerle bu muharebe başlayınca ahali-i İslamiyenin katline başlanıldı. Ermeniler bundan istifade etti ve hudutlarda bulunan ahali-i İslamiye de bundan istifade etti.

(3 Temmuz 1920)


Gümrü'de başlayan barış görüşmelerinin iki ulus için karşılıklı güvenlik ilkesine dayalı bir barış ve bolluk dönemi getirecek bir sonuca ulaşması bizce de pek uygun ve gerekli olduğuna kuşku duyulmayacağı umudu ile Ermenistan'ı artık zararlı dış etkilerden korumaya yönelik yurtseverce çalışmalarınızda kesin başarılar dilerim.

(29 Kasım 1920)


Ermeniler Van ve Bitlis'i ele geçirince, Irak'taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu'da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.


Rum, Ermeni gibi Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslarla, bu çabalarında direndikleri sürece anlaşma olanağımız yoktur.

Yunanistan ancak Türk çoğunluğunun yerleşik bulunduğu İzmir ve Trakya'dan ve İngiliz köleliğinden vazgeçtiği zaman bizimle dost olabilir.

(1 Aralık 1920)


Ve gerek Rus gerek Garb istatistikleri bu hususda kanıt olarak yeterlidir. Birkaç asırdan beri Şark Vilayetlerimizin hiçbir kısmında hiçbir vakit bir Ermeni çoğunluğu olmamıştır. Ve Çarlık idaresi veya Garb emperyalistleri tarafından teşvik edilen Türk ve Ermeni halklarının girişmiş oldukları kanlı mücadeleler bir tarafa olduğu kadar, öteki tarafa da can kaybına malolmuştur. 1917'de Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerinin Şark vilayetlerimizi ne halde bıraktıkları bunun kafi derecede bir ispatıdır.

Ermenistan'ı Mezopotamya'da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.

(27 Aralık 1920)


S - Yakın zamanda Türklerin Ermenilerle katliam yaptıkları hakkında neşredilen haberler doğru mudur?
C - Türkler tarafından Ermeniler aleyhinde katliam, uydurulmuş rivayetler ve daha önce yayılmış bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir. Bunların kat'iyyen doğru olmadığına emniyet edebilirsiniz. Bu hakikatın belgelendirilmesi için tarafsız heyetlerin memleketimizde kemal-i serbesti ile icra-yı tahkikat eylemelerini memnuniyetle kabul ederiz. Bu meseleye dair Ermenistan'daki Yakın Doğu Amerika yardım heyetleri tarafından verilen en son raporların okunmasını tavsiye eyleriz.

S - Türklere Ermeniler tarafından katliam yapılmış mıdır?
C - Türk ahali hakkında Ermeniler tarafından yapılan mezalim ve katliam ki Ermenistan üzerine ordularımız tarafından ihtiyar edilen harekatı zaruri kılmıştır. Gayet geniş mikyasta vaki'dir. Buna dair vesaik-i kat'iyeye malikiz; bu vesaik suretlerini size ayrıca verdireceğim.

(17 Ocak 1921)


7. Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
Rus ordusu 1915'de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.

Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.

İngiltere'nin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda'ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.
Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harb etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.

Brest-Littowsk Muahedesinin akdini müteakip Rusların Şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur.
Sivas'ta benle görüşmüş olan, bilahare bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda mufassal müşahadelerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord Amerikan Umumi ekfarının kendisinden faydalı bilgi temin edebileceği bir şahidimizdir. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Olti bölgelerinde Alexandropol (Gümrü) Antlaşmasının akdine kadar cinayetlerine devam etmişlerdir.

Milyonlarca Türk'ü binlerce Ermeni'nin hakimiyetine terketmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür.

(26 Şubat 1921)


Güneyde Fransızlarla onların silahlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri memleketimizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde Müslüman halka çeşitli zulümler uyguluyor ve katliam yapıyorlardı.

(1 Mart 1921)


Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenilen sorun, Kars antlaşması ile, en doğru şekilde çözüme ulaştırılmış oldu. (Alkışlar) Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri memnuniyetle yeniden kuruldu.

(1 Mart 1922)


Doğuda Trabzon'u, güneyde Adana'yı içine alacak büyük Ermenistan'dan eser kalmamıştır. Ermeniler, gerçek sınırları içinde bırakılmıştır.

(13 Ağustos 1924)

  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:11   #24
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler

ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU(1917, 1918)

Atatürk'ün, 1917 kışında Veliaht Vahdettin ile beraber Almanya'ya yaptığı resmi ziyarette, bir Alman valisinin Ermeni tezlerini savunması üzerine, verdiği cevabı anlatması.


ALMANYA GEZİSİNDEN BİR ANISI


Aralık 1917

...
Alsas'ta bir gece Vali'nin evine davet edildik. Güzel, geniş bir salondayız; Vahdettin, vali ile bir masada oturuyor ve konuşuyor gibiydi. Ben salondakileri inceleyerek geziniyordum. Bir aralık Vahdettin beni bulunduğu masaya davet etti, gittim. Vali Vahdettin'e bir soru sormuş. Vahdettin bazı cevaplar vermiş, fakat verdiği cevapları benim tarafımdan teyit ettirmeye lüzum görerek demiş ki:

- Cephelerde bulunmuş, memleketi tanıyan bir kumandan yanımdadır, isterseniz onu da dinleyiniz.

- Veliahda söz konusu meselenin ne olduğunu sordum:

- Ermeniler! dedi.

Alman Valisi, Ermenilerin çok iyi niyet sahibi olduğundan, Türklerin Ermenilere karşı feci tecavüzlerde bulunduğundan, fakat Ermenilerin bu tarzda harekete müstahak olmadığından bahsetmiş. Misafiri olduğumuz dost ve müteffik Almanya milletinin yüksek bir valisinin, müstakbel Türkiye padişahı ile kemali ciddiyetle bu konu üzerine konuştuğunu anladığım zaman hayrette kaldım. Naci Paşa, Vahdettin ağzından:

- Bu kumandan temas ettiğiniz konuları iyi bilir, sizi aydınlatacak cevaplar verecektir, dedi.
Valiye dedim ki:

- Türkiye'nin veliahdı ile Almanya'nın, mutena bir bölgede kıymetli olduğuna şüphe etmediğim bir valisinin bulabildiği konuşma zemini beni hayrete düşürdü. Evvela sizden şunu anlamak istiyorum: Müttefikiniz olan ve ittifak uğrunda maddi manevi tekmil mevcudiyetini mahveden Türkiye'ye karşı, tarihin bilmem hangi devrinde mevcut olduğunu iddia eden ve bu mevcudiyeti ihya etmek için dünyayı aldatmaya çalışan Ermeniler lehine konuşmak fikri size nereden geliyor?

Bize dair pek eksik bilgi sahibi olduğunu anladığım ve bütün fedakârlıklarımıza karşılık, halâ Türkiye topraklarında bir Ermeni hakkı olabileceği zehabında bulunan bu Vali ile alay edercesine konuşmaktan kendimi alamamıştım. Muhatabım, derhal bütün söylediklerinin en nihayet işittikleri olduğundan ve dava sahibi olmaktan uzak bulunduğundan bahsederek beni tatmine kalkıştı. Konuşmayı bitirmek için kendisine:

- Veli hazretleri, dedim, biz cepheler dolaşan bir heyetiz; buraya Ermeni meselesi konuşmak için değil, fakat müttefikimiz olan ve kendisine dayanmakta olduğumuz Alman ordusunun hakiki vaziyetini anlamaya geldik; onu anladık, kâfi bir vukuf ile memleketimize dönüyoruz.
Vali Vahdettin'i ve bizi sofraya davet etti.
...



Atatürk'ün, Yıldırım Orduları Grup Komutanı iken, İngilizlerin Ermeni çetelerini ordunun gerisinde faaliyete geçirdikleri konusunda Başkumandanlığı uyarıcı, 6 Kasım 1918 tarihli yazısı.



Başkumandanlık Erkânıharbiye Riyaseti Celilesine
Adana, 6 Kasım 1918

...

İngilizlerin Halep civarındaki ordularını beslemek için İskenderun'dan faydalanmak istemeleri haklı değildir. Çünkü İngilizlerin eline geçmiş bulunan Halep vilayetinde ve yalnız Halep şehrinde milyonlarca erzak olduktan başka şartnamenin 21. maddesine göre hakikaten Halep'teki İngiliz ordusuna iaşe bakımından yardım etmek gerekirse, pek çok erzak bulunan Kilis, Antep havalisinden özel tedbir ve tertiplerle erzak satılabilir. Sizi temin ederim ki, maksat Halep'teki İngiliz ordusunu beslemek olmayıp İskenderun'u işgal, İskenderun, Kırıkhan, Katma yoluyla hareket ederek Antakya- Diricemal- Ahterîn hattında bulunan 7. Ordu'nun geri çekilme hattını kesmek ve bu Ordu'ya Musul'da yaptığı gibi, teslim olmaktan kaçamayacak bir vaziyete sokmaktır. İngilizlerin Ermeni çetelerini bugün İslahiye'de faaliyete geçirmiş olmaları da bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir
...




Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı
M.Kemal





ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU(1919, Ocak - Haziran)

Erkanıharbiye- i Umumiye Riyaseti’ne


Samsun, 21 Mayıs 1919


Canik Sancağındaki eşkıyalıkla asayişsizliğin sebepleri, etkenleri ve bunun ortaya çıkardığı neticeleri burada yaptığım araştırmaya dayanarak ve özet olarak aşağıda arz ederim:


Seferberliğin başlangıcında sancak dahilinde hemen yalnızca asker kaçaklarından ve İslam, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı ve kendi hesaplarına teşekkül eden birtakım çeteler adi hırsızlıklar ve ara sıra adam öldürme olaylarıyla meşgul olmuş, Rum ve Ermeni tehciri sırasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler siyasi bir şekil kazanmış ve Rusların istilası başlayınca memleket içinde kargaşa çıkarmak için bunlar Ruslar tarafından da cesaretlendirilmiş ve denizden desteklenmiş, bu kısım çetelerin eşkıyalıkları siyasi olmakla beraber mahalli takibat karşısında memleketi tehlikeye atacak dereceye düşürememiştir.

Rusların hezimete uğramasından mütarekeye varıncaya kadar da olaylar ve eşkıyalık alelade devam etmiştir.




Sadaret Yüksek Makamına

Samsun, 22 Mayıs 1919


Canik sancağındaki eşkiyalıkla asayişsizliğin sebeb ve failleri ve bunun meydana getirdiği bugünkü durumu burada yapmakta olduğum incelemelere dayanarak kısaca aşağıda arz ediyorum.


Seferberliğin başlangıcında liva dahilinde özellikle asker kaçaklarından ve İslam, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan bir takım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasi bir hüviyet kazanmıştır. Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir. Bu kısım çetelerin eşkiyalıkları siyasi olmakla beraber, bölgedeki takibat karşısında memleketi tehlikeye atacak bir duruma düşürememiştir.


Rusların yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar olaylar ve eşkiyalık devam etmiştir. İslam çetelerinin teşekkülünde ise hiçbir zaman siyasi bir amaç belirmemiştir. Ateşkesten sonra, Devletçe iki defa ilan edilmiş olan aftan birçok İslam asker kaçağı ve bir kısım İslam eşkiyası yararlandığı gibi Rum eşkiyasından da isimleri bilinen yirmi kadar şahıs teslim olmuştur. Bugün liva dahilinde Ünye çevresindeki bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çeteleri yok denecek kadar az ve faaliyetleri hissedilmeyecek derecede etkisizdir.


...


... Bu durumun gerektirdiği mümkün olan bütün tedbirlere başvurulmuştur. Sonuçları zaman zaman bildireceğim. Arz olunur.


22 Mayıs 1919
Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişi
Padişahın Fahri Yaveri
Tuğgeneral Mustafa Kemal




Erkanıharbiye-i Umumiye Riyaseti’ne


Samsun, 24 Mayıs 1919

Silahlı üç yüz Ermeni’nin üç makineli tüfek ve birçok bomba taşıyarak Kars’tan Erzurum’un kuzeydoğusunda sınır üzerinde Kosor mevkiine geldikleri öğrenildi. Ermenilerin siyasi emellerini fiilen elde etmek ve asayişi bozuk göstermek maksadıyla Doğu vilayetleri içine çeteler geçireceklerini ve mütareke tarihinden beri ilk olarak elverişli bulunan mevsimin bu uygulamalarını kolaylaştıracağını pek muhtemel görüyorum. Bu ihtimale karşı 15. Kolordu’ca gerekli tedbirler alınmıştır....


9. Ordu Kıtaları MüfettişiTuğgeneral
Mustafa Kemal







Diyarbekir’de 13. Kolordu Vasıtasıyla
Mebus Kamil Beyefendi’ye
Havza, 28 Mayıs 1919


Doğu vilayetlerin Ermenilere veya herhangi bir yabancı idaresine geçmesine mani olmak ancak bu vilayetlerde tam asayişin ve özellikle bütün milletçe fikir birliğinin mevcudiyetini ispat etmek, tek vücut olan milletin, haklarını ve bağımsızlığını korumak için en son fedakarlığı göze aldığını bütün dünyaya göstermekle mümkün olacağı zatıalilerince bilinmektedir.


...


9. Ordu Kıtaları Müfettişi
Padişahın Fahri Yaveri
Mustafa Kemal
Harbiye Nezareti’ne


3 Haziran 1919

Sivas ve civarında evvelce bulunan Ermenileri ve daha sonra gelen mültecileri tehdit edecek hiçbir hadise olmamıştır. Sivas’ta ve ne de civarında endişe verici hiçbir hal yoktur. Herkes sessizce kendi işiyle gücüyle meşguldür; bunu kesin olarak arz ve temin ederim.

...


9. Ordu Kıtaları Müfettişi
Mustafa Kemal

Sadaret Makamına Havza, 3 Haziran 1919İzmir, Manisa, Aydın’ın işgalinden heyecanlanan ve endişelenen halkın her tarafta milli bağımsızlığı kurtarmak gayesiyle yaptığı etkili gösteriler, yapılan müracaatlardan ve bazı yerlerden bana gelen telgraflardan anlaşılıyor.

Bilhassa vaktiyle yanmış ve pek çok zulüm ve istila görmüş olan Doğu vilayetleri ahalisi, özellikle Ermenilerin fiilen yaptığı bazı harekattan ve yabancıların Batı Anadolu’daki işgal ve istilalarından haklı olarak şüpheye düşmüş ve artık kendi topraklarının da aynı akıbete uğrayacağından endişelenerek güvenecekleri ve teselli bulacakları bir nokta bulmak için vaziyetin açıklığı ve hakikat hakkında durmadan bilgi istiyorlar.

...


M. Kemal










Komutanlara ve Valilere


Havza, 3 Haziran 1919



... Paris’e gitmeye hazırlanan heyetin (Barış Görüşmeleri Heyeti) görüşüyle milli vicdanın kesin talebi arasında tam uygunluk şarttır. Aksi takdirde millet, gayet zor vaziyette ve telafi edilemez oldubittiler karşısında kalabilir. Bu endişeyi doğuran sebepler şunlardır: Sadrazam Paşa hazretleri, bilinen açıklamasında, bir Ermeni özerkliği esasını kabul etmiş olduğunu bildirdi. Bunun sınırını belirtmedi. Bundan doğu vilayetleri halkı tabii ki üzüldü ve durumun açıklanmasını istemek zorunda kaldı. Toplanmış olan Saltanat Şurası’nda da hemen herkese milli bağımsızlığın korunmasını ve milletin mukadderatının bir milli şuraya verilmesini istediği halde, yalnız hükümetin dayandığı İtilaf ve Hürriyet Fırkası adına Reis Sadık Bey’in yazılı ifadesinde İngiltere’nin himayesi teklif edildi. Geniş bir Ermenistan özerkliğini ve devletin bir yabancı himayesini kabul etmesi meselelerinde milli arzu ile şimdiki hükümetin görüşü arasında mutabakat olmadığı görülüyor. Sadrazam Paşa hazretleriyle beraberinde hareket edecek olan heyetin milletin haklarını savunmada takip edeceği esaslar ve program milletçe bilinmedikçe arz edilen noktalarda endişeye düşmekten kaçınılamaz. Bu suretle vilayetlerdeki ve çevrelerindeki Müdafaai Hukuku Milliye, Reddi İlhak cemiyetlerinin temsilci heyetleri ve henüz teşkilatını tamamlayamayan yerlerde de belediye heyetleri Sadrazam Paşa hazretlerine ve doğrudan doğruya padişaha telgraflarla müracaat ederek, milli tam bağımsızlığın dokunulmazlığının ve milli çoğunluğun haklarının korunmasının milletçe esas şart olduğunu açıklamalı ve buna göre gidecek heyetin savunma esaslarının millete resmen ve açıkça bildirilmesini istemelidir.

...

[B]
Mustafa Kemal












Sadaret Yüksek Makamına
Havza, 5 Haziran 1919




(Doğu Karadeniz Bölgesi’nde) Hrıstiyan unsurları şımartıp çılgınca vaziyetlere sokan Rum ve Ermeni kundakçıları, asayişi yabancılara karşı bozuk göstermek ve işgal ve müdahaleyi davet etmek ve bilhassa yabancı subayların bulunduğu yerlerde hükümetle hiç temas etmemek, doğruca yabancılara müracaat etmek gibi muameleler ve İslamlar aleyhine olaylar çıkartılması gibi tutum ve davranışlarını sürdürüyorlar... Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar.


Van vilayetine gelince; adi olaylar dikkat çekmektedir. Ermenistan ve Gürcistan ile sınırları olan bu üç vilayetin (Van, Erzurum, Trabzon) doğusunda ve Kafkas tarafında Ermenilerin faaliyet ve hazırlığı vardır.












Harbiye Nezareti’ne
Havza, 12 Haziran 1919


Erzurum vilayetinden aldığım bilgide, 5.6.1919 günü yanında bir Ermeni tercümanı olan bir İngiliz subayı Iğdır’dan Bayezit’e gelerek, Mutassarıf’a: İngiltere himayesinde teşekkül eden Ermenistan’a Bayezit havalisinin de bırakıldığını, ancak Konferans kararlarının kendisine tebliğ edilmiş olduğunu ve bir aya kadar on beş bin Ermeni muhacirinin Ermeni düzenli birlikleri himayesiyle eski yurtları olan Bayezit sancağına sevk edileceğini bildirmiştir. Mutasarrıfı hükümetten bu konuda resmi bir tebligat almamış olduğunu, eğer muhacirlerin dönmesi kararlaştırılırsa, kabul şeklinin hükümetçe alınan tedbirleri kapsayan eldeki talimatname dairesinde olabileceğini, bununla birlikte Bayezit sancağı muhacirlerinin on beş bin olmayıp ancak yedi, sekiz bin kadar olduğu, silahlı Ermeni askeriyle de gelmelerine hacet olmadığı cevabını vermiş.... Bu bölgeler hakkında yaptığım resmi ve özel araştırmaya göre de, Doğu vilayetlerinden bir karış toprağın bile Ermenistan’a bırakılmasının mümkün olmayacağı, bir tek Ermeni askerinin sınırımızın bu tarafına geçmesinin ateşle karşılık göreceği ve ancak hükümetler arasında kararlaşacak ve hiçbir yerde çoğunluk oluşturmamak üzere Ermeni muhacirlerinden isteyenlerin memleket dahiline hükümetin kefil olması ve adli teminatı altında kabul edilebileceği bence de uygun görüldüğünden, ona göre gereğinin yapılması arz olunur.


9. Ordu Kıtaları Müfettişi
Tuğgeneral
Mustafa Kemal









Harbiye Nezareti’ne


Havza, 12 Haziran 1919


29.5.1919'da Pasinler kazasının Isısu köyü civarında biri gövdesinden ikiye ayrılmış, diğeri altı yerinden süngü ve kurşunla yaralanmış, yaklaşık on beş yaşındaki bir çocuğun da burun, göz ve kulakları kesilmiş olmak üzere vahşice ve gaddarca katledilmiş üç Müslüman cesedi bulunmuştur.

... Olay hakkında Erzurum İngiliz temsilcisinden alınan yazılı cevapta, bu cinayetin Oltu'nun on sekiz kilometre kadar doğusundaki Pernos köyünün eski sakinlerinden olan Ermeniler tarafından yapılmış olmasının muhtemel olduğu ... Bu biçarelerin cesetlerinde görülen vahşet ve acımasızlık belirtilerinden de yapanların Ermeni olduğuna ihtimal verdireceği bildirildiği anlaşılmaktadır. Adı geçen temsilci, 1918 senesinde Ermenilerin ailelerini ve aciz olanları geriye gönderdikten sonra silahlı gençleriyle kurdukları çeteler vasıtasıyla bilhassa Erzurum ve havalisi halkını feci bir surette katlettikleri, şimdi Savunma Bakanlığı'nda bulunan resmi belgelerle bütün dünya gözünde ortaya serilmiş ve dolayısıyla Pernos köyünde yapıldığı ihbar edilen katliamın olmadığı ve sırf cinayeti örtmek için yazılmış olduğuna şüphe bulunmadığına dair cevap verildiği bildirilmektedir. Hakikaten cinayet İngiliz temsilci tarafından bildirildiği şekilde kabul edildiği takdirde, Türkiye'ye dönmek üzere sınıra yaklaşan bu Ermenilerin hala vahşet ve cinayetlerine devam edecekleri ve Müslümanları birer birer imhadan geri durmayacakları hakkındaki Doğu vilayetleri halkının korku ve kanaatleri doğrulanmakta. ...



9. Ordu Kıtaları Müfettişi
Tuğgeneral
Mustafa Kemal









Erzurum Vilayeti’ne


15 Haziran 1919

1. Culfa ve Nahçivan tarafındaki Ermeniler İslamlara karşı son derece gaddar ve haince davranmakta ve İslamların silahlarını toplamak için şiddet göstermekte imişler. ...

2. Ermeniler yakında Rus Bolşevikleriyle Azerbaycan Türk Ordusunun gelerek kendilerini mahvedeceklerini düşünerek hiçbir yardımları dokunmayan İngilizlere lanet okuyorlarmış.





Diyarbekir’de Cemil Paşazade Kasım Bey’e


16 Haziran 1919

Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, muhakkak Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır. Bayazıt sancağına resmen gelen ve beraberinde bir Ermeni subayı bulunan İngiliz temsilcisi, o havalinin Ermenistan olduğu ve bu keyfiyetin tebliği kararlaştırılmış olduğundan, Ermeni askerleri himayesinde Ermeni muhacirlerinin dönmeye başlayacağını resmen bildirdi. Tabii ki bunu reddettim ve edeceğim.




Mustafa Kemal










15. Kolordu Kumandanı Kazım Paşa Hazretleri’ne


Amasya, 16 Haziran 1919



2. Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakarlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir. Fakat Anadolu’nun öteki tarafları böyle değildir. Siyasi zümrelerin şimdiye kadar menfaatleri uğrunda halkı oyuncak kabul etmiş olmaları, ahalide her türlü teşkilata karşı bir tür çekingenlik doğurmuştur.


Mustafa Kemal








Bitlis Vilayeti Vekaleti’ne


17 Haziran 1919



2. Doğu vilayetlerimizin hemen hepsinde kurulup şekillenmiş olan işbu Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi-i İlhak Cemiyeti’nin vilayetinizde de açılıp açılmadığını yazınızdan çıkartamadım. Düşmanlarımızın Türk ve Kürdün ezici çoğunluğuna rağmen doğu vilayetlerimizi Ermenilere hediye ettikleri er ve geç İzmir gibi ve belki de daha feci bir akıbete uğrayacağı pek muhtemeldir. Milletin ortak azim ve iradesini aleme ilan edecek, fiili bir tecavüz ve sapma karşısında namus ve bağımsızlığını savunacak kudretli bir milli teşkilatın tamamlanamamış olmasını, Van ve Bitlis gibi Ermenilerce hedef alınmış sınır vilayetlerimizin yakın geleceği bakımından çok acı ve tehlikeli görmekteyim.


3. Ordu Müfettişi
Padişahın Fahri Yaveri
Tuğgeneral
Mustafa Kemal











Erzurum Vilayeti’ne


19 Haziran 1919

13. Kolordu’nun verdiği bilgiye göre, Amerikalı Miss Suckot adındaki bir kadın Diyarbekir’den Silvan’a giderek Beşiri kazasına dönmüştür.

Adı geçen, dolaştığı Ermeni köylerinde Ermeni nüfus miktarı hakkında araştırma yapmaktadır.




ATABE, c. 2, s. 399

Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Derleyen: Nimet Arsan, Cilt: IV, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, Ankara, 1964, s. 37.

Mustafa Onar. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, T.C. Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi: 45, Ankara. 1995. s.79.






15. Kolordu Kumandanlığı’na


24 Haziran 1919

Doğu vakaları hakkındaki istihbarat aşağıdadır:

1. Ermeni Hükümeti Cumhuriyesi’nin hali hazırda üç tümen askeri varmış, gönüllülerden bir dördüncü tümen kurulması arzu olunuyormuş. Fakat kimse icabet etmediğinden mümkün olmamış.

2. Mevcut tümenler iki taburlu ikişer piyade alayından mürekkep olup taburda dört makineli tüfek ve iki dağ topu varmış; bütün Ermeni ordusunda altı adet sahra topu bulunuyormuş.

3. Tümenlerin mevcudu sekiz yüz eri geçmemiş olup sahra toplarının hayvanları olmadığından katırla harp edilmekte imiş.

4. Ermenistan Harbiye Nazırı eski Rus generallerinden Nazarıekov
  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:12   #25
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler

Konunu üzerine tıkla metni oku..

ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU(1919, Temmuz - Aralık)
»


Atatürk'ün Sivas'taki 25 kadar Amerikan okulunun yalnız bir tanesinde bin beş yüz kadar Ermeni öğrenci bulunduğuna dair, Bekir Sami Bey'e Temmuz 1919'da yazdığı yazı.
»


Atatürk'ün Paris Konferansı ve Doğu illerindeki Ermeni hakimiyeti hakkında Harbiye Nazırı Ferid Paşa ile 5 Temmuz 1919'da telgraf başında yaptığı konuşma
»


Atatürk'ün, devlet ve milletimizin parçalanması ve Ermeni ve Yunan esaretine düşülmesi tehlikesine dikkat çekerek, 650 sene efendilik eden bir milletin köle mevkiine düşmesinin kolay olmadığına dair, Harbiye Nazırı Ferid Paşa'ya yazdığı 6 Temmuz 1919 tarihli yazısı.»M. Kemal'in; topraklarının Ermenistan'a verileceği vaadi karşısında galeyana gelen Doğu Anadolu ahalisi arasından çıkıp İstanbul'a gelemeyeceğini bildiren telgrafı. 6 Temmuz 1919.
»


Atatürk'ün, vatan ve milletin Yunan ve Ermeni emellerine kurban edilmesine mani olmak üzere resmi ve askeri sıfatından istifa ettiğine dair, Kolordu Komutanlarına gönderdiği 8 Temmuz 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Erzurum Kongresi'nde yaptığı 23 Temmuz 1919 tarihli konuşması.
»


Atatürk'ün İzmir'in işgali ve Ermeni istilası tehlikelerinden doğan Erzurum Kongresi'nin hiçbir siyasi akımla ilgisi olmadığına dair, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa'Ya yazdığı 3 Ağustos 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Ermenilerin İslamlara yönelik katliamlarına dair, Erzurum Kongresi beyannamesinde yer alan 7 Ağustos 1919 tarihli sözleri.
»


Atatürk'ün, yurdun Ermeni ayakları altında çiğnenmesine ve ulusumuzun Ermenilere tutsak olmasına olur verecek hiçbir Müslüman düşünülemeyeceğine dair, Şeyh Mahmut Efendi'ye yazdığı 13 Ağustos 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Doğu halkının, Ermenilere karşı direndiğine ve İstanbul'daki hükümetin, düşman saldırıları karşısında beceriksiz kaldığına ve bu sebeple milletçe birlikte hareket edilmesine dair, Şeyh Ziyaettin Efendi'ye yazdığı 13 Ağustos 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, İngilizlerin ulusumuzu parçalamaya ve ülkemizi Ermeni ayakları altında çiğnetmeye yönelik entrikalarına dur denilmesi için Cemil Çeto Bey'e yazdığı 13 Ağustos 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Doğu illerinin Ermenistan'a katılması durumunda, Osmanlı Ermenilerinin zorda kalacağına dair, 12. Ve 20. Kolordu Komutanlıkları'na yazdığı 21 Ağustos 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, İstanbul'da Rumlarla Ermenilerin çalışmalarına dair yayınladığı 22 Ağustos 1919 tarihli tamimi.
»


Atatürk'ün, ABD İnceleme Heyeti Raporu konusunda Müdafaai Hukuk Cemiyeti Erzurum Merkez Heyeti'ne yazdığı 24 Ağustos 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Ermenilerin Erivan ve Nahcivan'daki faaliyetleri hakkında, Kastamonu Komutanı Albay Osman ve Vali Vekili Ferid Bey'le Eylül 1919'da yaptığı telgraf görüşmesi.
»


Atatürk'ün, 4 Eylül 1919'da, Doğu sınırlarına dayanan Ermenilerin katliam siyasetine başladığına dair, Sivas Kongresi'nde Kongre Reisi olarak yaptığı açış konuşması.
»


Osmanlı memleketinin herhangi bir parçasında bağımsız birer Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik harekata karşı Ermenilere toprak verilmesine karşı birlikte müdafaa ve mukavemet meşru esası kabul edildiğine dair, Sivas Kongresi kararı, 11 Eylül 1919
»


Atatürk'ün Rum ve Ermenilerin, İtilaf Devletleri teşvik ve himayesi altında milli izzeti nefsimizi yaraladıklarına dair, Müşir Fuat Paşa'ya yazdığı 17 Eylül 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Doğu illerini gezen General Harbord'un yönelttiği Ermenilerle ilgili sorulara ne gibi cevaplar verdiğine dair, 15. Kolordu Komutanlığı'na gönderdiği 21 Eylül 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, yayınladığı beyannamede Osmanlı'nın, Doğu Vilayetleri'nde geniş bir Ermenistan teşkiline ve Toros silsilesinin güneyinde kalan yerleri terke hazır bulunduğuna dair ifadeler bulunan Padişah'a çektiği 22 Eylül 1919 tarihli telgraf.
»


Atatürk'ün, Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında işgal ve örgütlenmesini kesinleştirmiş olan Ermenilere karşı birlik olunması gerektiği konusunda 20, 3, 13, 12. Kolordu Komutanlıklarına ve Adana, Antep, Maraş ve Urfa Merkez Kurullarına gönderdiği 22 Eylül 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, 24 Eylül 1919'da General Harbord'a verdiği muhtıranın Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Atatürk'ün, Tasviri Efkar gazetesi muhabirinin sorusu üzerine, bir karış vatan toprağının bile Ermeni işgaline bırakılamayacağına dair, 17 Ekim 1919 tarihli cevabı.
»


Atatürk'ün, Ermeni Patriği Zaven Efendi'nin demeci üzerine, 21 Ekim 1919 tarihli İleri, Tasviri Efkar, Yenigün ve İradei Milliye gazetelerinde yayımlanan açıklaması.
»


Atatürk'ün, Adana bölgesinde, Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırıldığı ve İslamlarla boğazlaşmaya sevk edildikleri ve İslam ahali arasında büyük bir heyecan ve galeyan olduğu ve bu heyecanın Ulukışla havalisine kadar yayıldığına dair, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya gönderdiği 23 Ekim 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Osmanlı sınırları dışında kurulacak bir Ermeni devleti hakkında, 25 Ekim 1919 tarihli Le Temps gazetesinde yayınlanan cevabı.
»


Atatürk'ün, asker korumasında Kayseri'den Kilikya'ya sevk edilecek olan 800 Ermeni'ye yönelik herhangi bir olumsuz hareketin olmaması için Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya gönderdiği 1 Kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, İngiliz işgal kuvvetinin tahliye ettiği Maraş'a Fransız kuvvetleri girmekte ve oradaki Ermeniler vasıtasıyla Müslüman kardeşlerimize karşı bir katliam icra etmekte olduklarına dair, Malatya Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziyesi'ne gönderdiği 1/2 Kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün Maraş'taki Ermeni katliamları ve Fransız hükümeti arasında, birtakım Ermeni fedaileri bulunduğuna dair, Elaziz Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziyesi'ne gönderdiği 3 Kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, İtilaf devletleri ile Rum ve Ermenilerin ortak ve yardımcısı olan bazı vatan haini siyasi partilerin Meclisi Mebusan'a girmekten korkarak, Meclis'in sırf milli teşkilat mensuplarına ait olduğuna dair haber yaydıklarına dair, 15. Kolordu Komutanlığı'na gönderdiği 4/5 Kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Maraş'ı işgal eden Fransız kıtalarının yüzde yirmisinin Fransız Cezayirli, geri kalanınınsa Osmanlı Ermenilerinden meydana gelen fedailerden oluştuğuna dair, Bursa'da 56. Tümen Kumandanlığı'na yazdığı 7 Kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün Kürt Teali Cemiyeti'nin Ermeniler lehine çalıştığına dair Harput Valiliği'ne yazdığı 8 Kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Kilikya'da, Küçük Ermenistan teşkilinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik, 10 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye kararı.
»


Atatürk'ün, Adana'da oturan Ermenileri başımıza musallat eden Fransa'nın hiçbir vakit dostumuz olamayacağına dair, Bursa'da 56. Tümen Kumandanı Bekir Sami Beyefendi'ye yazdığı 10 kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Adana vilayeti sınırında Ermeni Fransız askeri tarafından yapılan zulümler dolayısıyla alınacak tedbirler hakkında 11 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye kararı.
»


Atatürk'ün Ermenileri maşa olarak kullanmak suretiyle Fransızlar tarafından işgal edilen Adana, Maraş ve Urfa'daki Ermeni olayları hakkında yayınladığı 12 Kasım 1919 tarihli İngilizce bildiri.
»


Ulukışla'nın Ömerli köyü civarında yedi Müslümanın, Ermeni Fransız askerleri tarafından katledildiğine dair, 13 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye kararı.
»


Ermeni zulümlerini görmek üzere milletlerarası bir heyetin Adana'ya yollanması isteğinin, Cemal Paşa vasıtasıyla merkezi hükümete bildirildiğine dair, 16 Kasım 1919 Heyeti Temsiliye kararı.
»


Atatürk'ün Fransızların işgal ettiği Maraş, Urfa ve Ayıntap'taki Ermeni katliamlarına dair, 16 Kasım 1919'da yazdığı protestoname.
»


Atatürk'ün, Erzurum ve Sivas kongreleri kararları ile Ermenistan'a bir karış toprak bile terk etmeyeceği hakkında Çürüksulu Mahmut Paşa'ya gönderdiği 17 Kasım 1919 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, 22 Kasım 1919 tarihli Heyeti Temsiliye toplantısında, Ermenilerle ilgili konuşması.
»


Atatürk'ün, Paris Sulh Konferansı'na gitmek üzere Suriye'den hareket ederek Heyeti Temsiliye ile fikir alışverişinde bulunmak üzere Sivas'a uğrayan Suriye ve Ermenistan Fransız Fevkalade Komiseri Fransuva Jur Piko ile yaptığı özel görüşme hakkında, 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir'e yazdığı 7 Aralık 1919 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Ermeniler veya Fransızlar tarafından sebebiyet verilmedikçe, silahlı tecavüzlerde bulunulmaması için Urfa Müftüsü Hüsnü Ef endi'ye yazdığı 8 Aralık 1919 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Ermenilerin muhtemel katliamlarına karşı, büyük bir harekete hazır bulunulması için Kilikya Mıntıkası Kuvayi Milliye Kumandanı Binbaşı Kemal Bey'e yazdığı 8 Aralık 1919 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Ermenilerin tecavüzleri Fransızlar tarafından önleneceğinden kendileri tarafından bir tecavüz olmadıkça silahlı tecavüzden kaçınılması konusunda, Adana Heyeti Merkeziyesi'ne 12 Aralık 1919 tarihli cevabı.
»

Atatürk'ün, Fransızların, Ermeni çetelerini işgal bölgelerinden geri çekeceklerine dair vaatte bulunmasından dolayı, Müslüman ahalinin Ermenilere yönelik silahlı bir tecavüz yapmaması hakkında Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza Bey'e yazdığı 15 Aralık 1919 tarihli yazı.


»

Atatürk'ün, Ermenilere yönelik silahlı tecavüzlerden kaçınılmasına dair, Konya'da 12. Kolordu Kumandanı Fahrettin Efendiye yazdığı 10 Ocak 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Kilikya havalisindeki Ermenilere karşı hiçbir tecavüzde bulunulmaması hakkında, Sivas'ta 3. Kolordu Kumandanı Selahattin Bey, Diyarbekir'de Cevdet Bey ve Everek'te (Develi) Ahzı Asker Muamelat Müfettişi Kemal Bey'e yazdığı 11 Ocak 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Ermeniler tarafından sebebiyet verilmedikçe, silahlı tecavüzde bulunulmaması hakkındaki emrin Adana Valisi Celal Beyefendi'ye ulaştırılmasına dair, Konya'da 12. Kolordu Kumandanı Fahrettin Bey'e gönderdiği 11 Ocak 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Ermenileri geri çekerek, İslamlar aleyhindeki zulme nihayet vereceklerini söyleyen Fransızların, Ermenilerle birlikte İslam halka katliam yaptıklarına dair, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yazdığı 3 Kasım 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün Fransız memurlarının sözlerine rağmen, Ermenilerin, Islahiye, Ayıntap, Maraş, Kilis ve Zeytun taraflarında devlet memurlarıyla İslam ahaliye zulüm yaptıklarına dair, 3. Kolordu Kumandanlığı'na gönderidği 14 Ocak 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün Mondros Mütarekesi'nden sonra Amerika'dan gelen 250 bin Rum ve Ermeni'nin İstanbul'a yerleştiklerine dair, 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir'e yazdığı 15 Ocak 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Maraş mıntıkasında, ahaliye tecavüz ve İslam ahaliye zulümler yapan Fransız ordusundaki Ermenilerin, Kuvayi Milliye tarafından bozguna uğratıldığına dair, Kastamonu Valiliği'ne ve Mıntıka Kumandanlığı'na yazdığı 21 Ocak 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Adana, Islahiye, Osmaniye, Katma, Antep ve Maraş'taki Fransız sömürge ve Ermeni askerlerinin sayısına ve bu yöredeki mücadelelere dair, 24 Ocak 1920 tarihli tamimi.
»


Atatürk'ün, Fransızlar ve Ermenilerin Maraş'ta yaptıkları katliam hakkındaki 25 Ocak 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Maraş'ta, Fransız ve Ermeniler tarafından Müslümanların katliamı, insanlığı dehşete düşürecek şekilde devam ettiğine dair, 19 Ocak 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Fransızların Kilikya'da Ermenileri silahlandırdıkları ve her gün 8-10 Türkün Ermeniler tarafından kayıp edildiğine dair, 31 Ocak 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, 17 günden beri Ermenilerin Maraş'ta yaptıkları katliamların devam ettiğine dair, 8 Şubat 1920 tarihli tamimi.
»


Atatürk'ün, Inekler ve Bahçe Ermenilerinin, Güller ve Zencirli İslam köylerini yağmalayıp halkını vahşi bir şekilde katlettiklerine dair, Sivas Vilayeti'ne ve Sivas Heyeti Merkeziyesi'ne yazdığı 10/11 Şubat 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Fransızlar ve onların kışkırttığı Ermeniler tarafından hunharca katliama tabi tutulan Maraş'lıların, düşman kuvvetleri bozguna uğrattıklarına dair, bütün Müdafaai Hukuk Cemiyetlerine gönderdiği 12 Şubat 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Batı medeniyetinin öncüsü olduğunu iddia eden Fransızlar ile Ermenilere karşı çarpışan ve zafer kazanan Maraşlıları, bütün memleket namına tebrik eden, 12 Şubat 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Ermenilerin Ocak ayında İslamlara karşı daha ziyade şiddet göstermeye ve hunharlığa başladıklarına dair, Müdafaai Hukuk Cemiyeti Sivas Heyeti Merkeziyesi'ne, 12 Şubat 1920'de gönderdiği yazı.
»


Atatürk'ün, medeniyet maskesine gizlenen Fransızlar ve onların öncüsü olan Ermenilerin, Urfa ve havalisinde İslam ahali hakkında zalimane katliamlara başladıklarına dair, Müdafaai Hukuk Cemiyeti Sivas Heyeti Merkeziyesi Riyaseti'ne gönderdiği 14 Şubat 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Güney işgal bölgelerindeki Fransız kuvvetleri tarafından silahlandırılan Ermenilerin, bulundukları mahallerdeki İslamlara katl ve imha siyaseti yoluna girdiklerine dair, Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'ya gönderdiği, 20 Şubat 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, hiçbir yerde Ermeni kıtali (kırımı) yapılmadığı ve Türklerin sebepsiz hiçbir yerde hiçbir yabancı unsura mütecaviz olmadığına dair, Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'ya gönderdiği, 22 Şubat 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Kozan'da birçok Türkün kiliseye doldurulduğuna Feke ilçesinin 80 Ermeni tarafından sarıldığına ayrıca Saimbeyli'ye az zamanda takviye yetiştirilmediği takdirde Türklerin sonunun fena olacağına dair, 3. Kolordu Komutanlığı'na gönderdiği 2 Mart 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, 10 Mart'ta geniş bir harekete başlanarak, Sis (Kozan) ve Hacın (Saimbeyli) gibi Ermenilerce saldırıya uğrayan dindaşlarımızı kurtarmak ve İslam halkın örgütünü güçlendirmek, saldırıya geçmesini sağlamak gerektiğine dair, Komutanlara gönderdiği 2 Mart 1920 tarihli yazısı.
»


Atatürk'ün, Fransızlar tarafından silahlandırılan Ermenilerin Kilikya'da İslam ahaliye fiilen saldırdıklarına dair, Sivas Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ne gönderdiği 3 Mart 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Avrupa'da olumsuz akımlar doğurmayı çıkarları gereği görenler tarafından Anadolu'da yeniden 20,000 Ermenin öldürüldüğü hakkında çok iğrenç ve kesinlikle gerçek dışı haberler uydurulduğuna dair, Amiral Bristol'e ve İtilaf temsilcilerine gönderdiği, 7 Mart 1920 tarihli bildirisi.
»


Atatürk'ün, Kozan, Haçin (Saimbeyli), Feke gibi bölgelerde fiilen kendisini göstermiş olan Ermeni mezaliminin bir an önce söndürülmesi gerektiğine dair, 3, 12, 20, 13 ncü Kolordu Komutanlıklarına gönderdiği, 9 Mart 1920 tarihli emri.
»


Atatürk'ün, Kars'a bağlı 40 köyün tamamen yok edildiği ve 2 bin müslümanın Ermeniler tarafından katledildiğine dair, çeşitli devletlere gönderdiği 22 Mart 1920 tarihli protesto telgrafı.»M. Kemal'in; Milli Mücadele aleyhine olan bazı gazetelerle tüm Ermenice gazetelerin Anadolu'ya sokulmasını yasaklayan bildirisi, 23 Mart 1920
»


Lord Curzon'un Avam Kamarasında Ermeniler hakkındaki olumsuz beyanına dair 27 Mart 1920 tarihli haber alma raporu.»M. Kemal'in; Ermeniler tarafından Avrupa'da yapılan propagandaların tamamen uydurma olduğunun İsviçre tarafından bir beyanname ile açıklandığını bildirmesi, 28 Mart 1920
»


Atatürk'ün, Ermenilerin Maraş, Urfa ve Adana bölgesindeki katliamlarına dair bilgilerin İtalyan Ajansı aracılığı ile yayımlanmasına aracılık etmesi için Refet Bey'e gönderdiği 31 Mart 1920 tarihli yazısı.»M. Kemal'in, Çukurova bölgesinde Fransız ve Ermeniler'e karşı çarpışan kuvvetlere, 10 Mart 1920'de her yandan harekete başlamaları emri, Mart 1920
»


Atatürk'ün, esir edilen düşman askerlerinin hayatlarının korunmasına olağanüstü özen gösterilmesi ve esirlerin hastalık sebebiyle bile olsun elimizde ölmelerinin dini ve milli ahlakımıza uygun düşmediğine dair, Kolordu komutanlıklarına yazdığı 13 Nisan 1920 tarihli emri.
»


Atatürk'ün, 24 nisan 1920 Meclis Gizli Oturumu'nda yaptığı konuşmanın Ermenilerle ilgili bölümleri.
»


Atatürk'ün, 24 Nisan 1920 tarihli Meclis açık oturumunda yaptığı konuşma.
»


Türkiye'nin Sovyet Rusya ile beraber emperyalist hükümetlere karşı savaş ve yardım teklifi. 26 Nisan 1920.
»


Atatürk'ün, Moskova Hükümeti'ne yapılacak işbirliği ve yardım teklifini Kazım Karabekir'e bildirmesi, 26 Nisan 1920.
»


Atatürk'ün, 1 Mayıs 1920 tarihli Meclis Gizli Oturumunda yaptığı konuşmanın Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Genel siyasi durum ve Bolşeviklerle ittifak için aradaki Ermenistan engelinin kaldırılmasına dair Vekiller Heyeti kararının 15. Kolordu Komutanlığına bildirilmesi, 6 Mayıs 1920.
»


BMM'nin, Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa gibi en eski İslam memleketlerinin Fransız zabitlerinin idaresinde Ermeni kin ve öfkesine, Ermeni ruhunun yırtıcı kabalık ve düşmanlığına yenecek, parçalanacak bir av gibi terkedildiği konularında İslam dünyasına yayınladığı beyanname, 9 Mayıs 1920.
»


Sınırın Geçilmesi Teklifi Üzerine Vekiller Heyetinin, 12 Mayıs 1920'de Kazım Karabekir Paşa'dan'den Sorduğu Hususlar.
»


Atatürk'ün, 17 Mayıs 1920 Meclis Gizli Oturumunda yaptığı konuşmanın, Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Vekiller Heyeti'nin Kafkas Cephesi ve Ermenilere dair 1 Haziran 1920 tarihli kararı.
»


15. Kolordu Komutanlığı'nın taarruz teklifine yönelik Bakanlar Kurulu kararı , 6 Haziran 1920.
»


Atatürk'ün, 7 Haziran 1920'de yaptığı Meclis konuşmasının Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Ermeni Cumhuriyetine verilen 13/14 Haziran 1920 tarihli nota.
»


Atatürk'ün, General Gouraud'ya çektirilmek üzere 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey'e gönderdiği 13 Haziran 1920 tarihli nota.
»


Atatürk'ün, Fransızların ateşkes sözleşmesine uymadıkları ve Ermenilerin İslam ahaliye tecavüze devam ettiklerine dair, komutanlara gönderdiği 16 Haziran 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Fransızlara bildirilmek üzere 56. Tümen Komutanı Bekir Sami Bey'e gönderdiği, 17 Haziran 1920 tarihli Fransızca telgrafı.
»


Atatürk'ün, Bolşeviklerle ilişki kurulması ve taarruzun geri bırakılması hususunda Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı 20 Haziran 1920 tarihli yazı.
»


Ermenilerle ilgili olarak, Sovyet Rusya Dışişleri Komiserine verilen 20 Haziran 1920 tarihli cevap.
»

Atatürk'ün Batı Adana Kuvayi Milliye Komutanı Sinan Beyi 20 Haziran 1920 tarihli uyarısı.


»

Atatürk'ün, 3 Temmuz 1920 tarihli Meclis Gizli Oturumunda yaptığı konuşmasının Ermenilerle ilgili bölümü.
»


İngilizler'in teşvikiyle Ermeniler'in, Kızılordu ile birliklerimiz arasındaki teması, Gerus'ta kestiklerini ve Şahtahtı'nı işgal ettiklerine dair, Moskova'da bulunan Bekir Sami Bey'e gönderdiği 26 Temmuz 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Doğu Cephesi'nin son durumu, Bolşevik kıtalariyle olan ilişkilerin mahiyeti ve Ermeniler'in durumu hakkında bilgi verilmesine dair, Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı 10 Ağustos 1920 tarihli telgrafı.
»


Atatürk'ün, 14 Ağustos 1920 tarihli Meclis oturumunda, Bolşevik ordusuyla ilişkiler ve Ermeni sorunu hakkındaki bir soru önergesine verdiği cevap.
»


Moskova'daki Murahhas Heyetinden gelen raporun içeriği hakkında Batı Cephesi Komutanlığının bilgilendirilmesi,16 Eylül 1920.
»


Atatürk'ün, Ermeni Silahlı Kuvvetleri'ni imha etmek üzere, taarruza geçilmesi ve silahsız Ermeniler aleyhinde her türlü tecavüzden kesin olarak kaçınılması gerektiği konusunda Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı, 20 Eylül 1920 tarihli yazı.
»


Doğu'da Ermenilere karşı kazanılan zaferin, Ermenilerle aramızdaki düşmanlığın gerek doğrudan doğruya ve gerekse Bolşeviklerin aracılığı ile barış yolundan çözülebilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına dair, 7 Ekim 1920 tarihli bakanlar kurulu kararı.
»


Van, Bitlis'in Ermenilere bırakılmayacağına ve muahedeyi imzaya yetkili olduğuna dair, 16 Ekim 1920'de Moskova'daki Bekir Sami Beye gönderilen şifreli talimat.
»


Atatürk'ün, Ermenilerle görüşmelerimizde hiçbir yerin karışması ve aracılığı söz konusu olmaması konusunda Gümrü Barış görüşmeleri delegeleri Hamit ve Necati Beylere yazdığı 23 Kasım 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Gümrü barış görüşmeleriyle ilgili olarak Ermenistan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Başkanlığı'na yazdığı, 29 Kasım 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, İngilizlerin, Bolşeviklerle Türkiye ve İslam ülkelerinin arasını açmak için bütün yollara başvurduklarına dair, Doğu Cephesi Komutanlığı'na gönderdiği 30 Kasım 1920 tarihli yazı.
»


Atatürk'ün, Rum, Ermeni gibi Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslarla, bu çabalarında direndikleri sürece anlaşma olamayacağına dair, Doğu Cephesi Komutanlığı'na yazdığı 1 Aralık 1920 tarihli yazısı.
»

Atatürk'ün, Van ve Muş Vilayetlerimizin zararına olarak Ermenistan'ın büyütülmesini teklif eden Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin'e verdiği 27 Aralık 1920 tarihli nota.


»

Atatürk'ün, 3 Ocak 1921 tarihli Meclis oturumunda yaptığı konuşmanın Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Atatürk'ün, 17 Ocak 1921 tarihinde United Telgraph muhabirine verdiği Ermenilerle ilgili demeci.
»


Atatürk'ün, Amerikalı bir gazetecinin Ermenilerle ilgili sorularına verdiği 26 Şubat 1921 tarihli cevabı.
»


Atatürk'ün, 1 Mart 1921 tarihli Meclis İkinci Yasama Yılını Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Atatürk'ün, Roma'daki Papa Onbeşinci Benoit'e 12 Mart 1921'de gönderdiği yazının Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Atatürk'ün, 1 Mart 1922'de yaptığı Meclis Üçüncü Yasama Yılını Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Atatürk'ün, 1 Mart 1923 tarihinde yaptığı Meclis Dördüncü Yasama Yılı Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü.
»


Adana esnaflarıyla konuşmasında, Çukurova Bölgesi'nin tarihte Türk, şimdi Türk ve sonsuza kadar Türk kalacağını; Ermenilerin burada hiçbir haklarının bulunmadığını açıklaması, 16 Mart 1923. »Atatürk'ün, yeni seçim dolayısıyla Trabzonlulara gönderdiği 21 Nisan 1923 tarihli bildirinin Ermenilerle ilgili bölümü.
»

Atatük'ün, 13 Ağustos 1924'te yaptığı Meclis İkinci Dönem Birinci Yasama Yılını Açış Konuşması'nın Ermenilerle ilgili bölümü.»
Trabzonlularla konuşmasında, Trabzon'un Ermenistan'a bir mahreç yapılması isteğinin sonsuza kadar hayal olduğunu açıklaması, 16 Eylül 1924.
  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:15   #26
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler

ARŞİV BELGELERİ




Fatih Sultan Mehmed, Bosnayı fethettiği zaman Osmanlı devlet politikasının sonucu olarak bölge halkına dini serbestiyest getirmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in buradaki latin papazlarına verdiği 883 (1478) tarihli ferman suretinde; "Nişanı-ı hümayun şu ki Ben ki Sultan Mehmed Han'ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum: Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiçkimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir. Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışardan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratna Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları sürece hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir." Bu ferman suretinde de görüldüğü gibi azınlıklar tam bir hürriyet ortamı içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir.











Sevk ve İskân (Techir) Kanunu









Ermenilerin başka bölgelerde yerleştirilme nedenleri hakkında Hariciye Hukuk Müşaviri Mehmed Münir Bey'in 1335 (1917) tarihli raporu. Sayfa 1 BOA. HR. HU









Ermenilerin başka bölgelerde yerleştirilme nedenleri hakkında Hariciye Hukuk Müşaviri Mehmed Münir Bey'in 1335 (1917) tarihli raporu. Sayfa 4 BOA. HR. HU, Kr.173/5











Ermenilerin başka bölgelerde yerleştirilme nedenleri hakkında Hariciye Hukuk Müşaviri Mehmed Münir Bey'in 1335 (1917) tarihli raporu. Sayfa 7 BOA. HR. HU, Kr.173/5







Ermenilerin İâşe ve İskân Masraflarının Muhacirîn Tahsisatından Tesviyesi. (Ermeniler için gerekli iaşe ve iskân masraflarının muhacirîn tahsisatından tesviyesine dair Dahiliye Nezâreti'nden Konya Vilâyeti'ne çekilen şifre telgraf.) 15 B. 1333 (29 Mayıs 1915) BOA. DH. ŞFR, nr, 53/152








Protestan Ermenilerin Sevk Edilmeleri (Sevkedilmemiş olan Protestan Ermenilerin sevkedilmeyerek nüfusları, sevkolunan ve kalanların miktarının bildirilmesine dair Dahiliye Nezareti'nden çeşitli vilayetlere ve mutasarrıflıklara şifre telgraf.) 4 L. 1333 (15 Ağustos 1915) BOA. DH. ŞFR, 55/20







Ermenilerin Sevkiyatında Gözetilmesi Gereken Gaye ve Esaslar (Ermenilerin, hükümet aleyhinde çalışmalarına engel olunmak için sevkedildikleri, belirlenenler dışındakilerin sevkedilmemeleri, masraflarının muhacirîn tahsisatından sağlanması, kafilelerin korunması için gerekli tedbirlerin alınması, bunlara saldıranların şiddetle cezalandırılmalarına dair Dahiliye Nezâreti'nden çeşitli vilayetlere şifre telgraf.) 18 L. 1333 (29 Ağustos 1915) BOA, DH. ŞFR, 55/292







Uygunsuz Hareketlerde Bulunan Jandarmanın Divan-ı Harb'e Sevkleri (Urfa'dan Rakka'ya gönderilen kafilelere refakat eden jandarmaların ihmallerinden kaynaklanan uygunsuz davranışları nedeniyle Divan-ı Harb'e sevklerine dair Dahiliye Nezareti'nden Urfa Mutasarrıflığı'na şifre telgraf.) 28 Z. 1333 (6 Kasım 1915) BOA. DH. ŞFR, nr. 57/309







Ermeni Sevkiyatının Durdurulması. (İdari ve askeri maslahat gereği bundan böyle ne sebeple olursa olsun hiçbir Ermeninin sevkedilmemesine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve mutasarrıflıklara şifre telgraf.) 10 Ca. 1334 (15 Mart 1916) BOA. DH. ŞFR, nr. 62/21




Memleketlerine Avdet Edecek Ahali İçin Alınan Tedbirler. (Savaş sebebiyle başka mahallere sevk ve nakl edilen ahalinin memleketlerine dönmelerine müsaade edildiği ve bunların emin ve salim bir surette dönebilmeleri için gerekli tedbirlerin alınması ve bu hususlarda kusuru görülenlerin cezalandırılacaklarına dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve livalara yazılan şifre telgraf.) 17 M. 1337 (23 Ekim 1918) BOA. HR. MÜ, 43/34











Ermenilerin Geri Dönmelerine Müsaade Edildiği. (Savaş sebebiyle başka yerlere nakledilen Rum ve Ermenilerin iaşe ve iskanlarının temin edilerek emniyet içinde geri dönmelerine müsaade edildiğine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve livalara şifre telgraf.) 16 M. 1337 (22 Ekim 1918) BOA. HR. MÜ, 43/34








Tarafsız Hukukçulardan Tehciri Soruşturma Komisyonu Oluşturulması. Sayfa 1 (Tehcirin nedenlerini tespit etmek üzere kurulacak soruşturma komisyonlarına tarafsız hukukçuların iştiraklerinin sağlanması hususunda İsveç, Hollanda, İspanya, Danimarka hükümetlerine verilen nota.) 12 Ca. 1337 (13 Şubat 1919) BOA. HR. MÜ, 43/17






Tarafsız Hukukçulardan Tehciri Soruşturma Komisyonu Oluşturulması. Sayfa 3 (Tehcirin nedenlerini tespit etmek üzere kurulacak soruşturma komisyonlarına tarafsız hukukçuların iştiraklerinin sağlanması hususunda İsveç, Hollanda, İspanya, Danimarka hükümetlerine verilen nota.) 12 Ca. 1337 (13 Şubat 1919) BOA. HR. MÜ, 43/17







Tarafsız Hukukçulardan Tehciri Soruşturma Komisyonu Oluşturulması. Sayfa 4 (Tehcirin nedenlerini tespit etmek üzere kurulacak soruşturma komisyonlarına tarafsız hukukçuların iştiraklerinin sağlanması hususunda İsveç, Hollanda, İspanya, Danimarka hükümetlerine verilen nota.) 12 Ca. 1337 (13 Şubat 1919) BOA. HR. MÜ, 43/17







Anadolu'ya Gidecek Heyetin Masraflarının Temini. (Yerlerinden uzaklaştırılan Ermeni ve Rum ailelerinin geri yerlerine dönmeleri ve bunların sevk ve iaşelerinin temini hususlarını incelemek üzere Anadolu'ya gönderilmesi kararlaştırılan İngiliz Fevkalade Komiseri ve Patrikhane temsilcilerinden oluşan heyetin masrafları temini hakkında tezkire.) 23 Ca. 1337 (24 Şubat 1919) BOA. HR. MÜ, 43/40






[/color]
Yerleri Değiştirilen Ermeni ve Rumlara Ait Malların İadesi (Yerleri değiştirilen Rum ve Ermenilere ait terkedilmiş malların iadesiyle verilecek tazminat ve diğer konularda hazırlanmakta olan kararnamenin uygulanması sırasında daha çok güçlüklerle karşılaşılmaması için bu gibi malların çeşitli yollarla elden ele geçmesine ve herhangi bir karışıklığa fırsat verilmemesine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve mutasarrıflıklara şifre telgraf.) 14 Ca. 1337 (15 Şubat 1919) BOA. DH. ŞFR, nr. 96/195


  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:17   #27
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler


Hukuk Müşaviri Mehmet Münir Bey'in Ermeni Faalyetleri ve Tehcir Sebepleri Hakkındaki Raporu. Sayfa 1 (Ermenilerin memleketi bir bomba deposu haline getirdikleri, düşman devletlerle işbirliği yaparak katliam ve mezalim yaptıkları ve böylece mahalli halkın düşmanlığını kazandıkları, bundan dolayı bazı bölgelerdeki Ermenilerin başka yerlere yerleştirilmelerinin kararlaştırıldığı, bu esnada Ermenilerin genelinin yerlerinin değiştirildiği, bazı yerlerde tehcirin iyi uygulanamadığı, emirlere aykırı hareket edenlerin Divan-ı Harb'e verildikleri, tehcirden bütün milletin sorumlu tutulduğu, halbuki Ermenilerin bu vesile ile kendi işledikleri cinayetleri örtbas etmek ve kendilerini masum göstermek istedikleri ve bu propagandada başarılı oldukları, Ermenilerin propagandalarını yaptıkları gibi ihtilalci sosyalist olmadıkları, bunların emperyalist bir politika takip ettikleri hususlarında hazırlanan rapor.) 1920 BOA. HR. HU, Kr. 173/5








Ermeni Çeteleri ile Rusların Müslümanlara Yaptıkları Soykırımın Belgesi.









Ermeni Çeteleri ile Rusların Müslümanlara Yaptıkları Soykırımın Belgesi.












Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Yaptıkları Zulüm.







Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Yaptıkları Zulüm.







Kars, Sarıkamış ve Karakurt Civarında Ermenilerin İslam Ahâlisine Yaptıkları Mezâlim.







Kars, Sarıkamış ve Karakurt Civarında Ermenilerin İslam Ahâlisine Yaptıkları Mezâlim.







Ermenilerin Tortum'un Altmış Dört Köyünü Yakıp Katliâm Yaptıkları ve Mezâlimden Kurtulanların İskânı.








Zeytun, Demirkapu ve Pilümür Karyelerinde Ermeni Askerleri Tarafından Yapılan Yağma ve Mezâlim.








Ermenilerin Erivan Mıntıkasında Yeniden Mezâlim Başlattıkları.







Ermenilerin Erivan Mıntıkasında Yeniden Mezâlim Başlattıkları.







Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir







Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir Cetvel.







Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir Cetvel







Erzurum Köylerinde Ermenilerce Katledilen İslâm Nüfusu İle Yakılan Köy ve Hâneleri Gösterir Cetvel.







Ermenilerin Faaliyetleri Hakkında Patriğe Yazı







Dersim Eşkiyasının Ermeni Kafilelerine Saldırıları.
  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:19   #28
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler



Nakledilen Ermenilerin Borç ve Alacaklarının Tesviyesi.







Mamuretülaziz Amerika Konsolosunun İstanbul'daki Amerika Sefirine Yazdığı Yazının Görüldüğü.











Ermenilerin İsviçre'ye Büyük Miktarda Para Kaçırmaları.












Ermeni Ailelerinin İskân ve İaşeleri.










Kimsesiz Ermenilerin İskân ve İaşeleri.











Tahliye Edileceklerin Yetimlerinin Yetimhanelere Yerleştirilmesi.











Ermenilerin Vergiden Muaf Olması.











Erzurum'dan Sevk Olunan Ermenilerin Taarruza Ugradığı, Muhafazaları İçin Gerekli Önlemlerin Alınması.










Ermeni Mebus ve Ailelerinin İhraç Edilmemesi.













Tehcir Sırasında Suç İşleyenlerin Divan-ı Harblerde Yargılanması.








Geri Dönen Rum ve Ermenilerin İaşe, Sevk ve İskân Durumlarını İnceleyecek Komisyonun Masraflarının Karşılanması.








Tehcir Sırasında Suç İşleyenlerin Yargılanması.








Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi.







Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi. Sayfa 2.







Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi. Sayfa 3.








Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi. Sayfa 5.









ABD'li bilim adamlarından oluşan inceleme kurulunu konu alan 19 Mayıs 1985 tarihli New York Times Gazetesi'nin ilgili sayfası.
  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:21   #29
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler


ASALA'yı Konu alan 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı.




Terörün Beş Yüzü. 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı.







Ermeni İleri Gelenlerinden Aram Andonian'ın "Katledilen Ermeniler" İsimli ve Resmi Dokümanlara Dayanılarak Hazırlanmış Olduğu iddia edilen Kitabının Kapağı. Kitabın İçindeki Belgelerin Sahte Olduğu Osmanlılar'ın Resmi Yazışmalarda Kullandığı Takvim Sisteminin Kullanılmamış Olmasından ve buna benzer pek çok hatadan Anlaşılmaktadır.







Tiflis'teki Milli Ermeni Bürosunun ABD'nin Boston şehrindeki Ermeni Taşnaksütyun Devrimci Komitesi'ne gönderdiği telgraf. "Tiflis, 16 Mart 47.061 ruble ve 11 kopek alındı. Büro ve gönüllüler adına teşekkür ederim. Piskopos Mesrop"







1914 Yazında Paris'de Çıkarılan Hınçak Gazetesi'nin Ön Sayfası. Burada Osmanlı İmparatorluğu'na Karşı Ermeniler'in Ayaklanması Gerektiği Anlatılmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Eski 26.01.2009, 03:21   #30
Çevrimdışı
Kartal
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ermeni Sorunu. İddialar- Gerçekler

Osmanlı'ya Karşı Yetiştirilen Ermeni Çocukları

Tarihi olarak dost gördüğümüz Almanya’nın Osmanlı Devleti bünyesinde yer alan okullarının faaliyetleri pek fazla bilinmemektedir. Oysa Osmanlı Devleti’ndeki Alman okulları, sayıca diğer yabancı ülke okullarından az olsalar da, Osmanlı topraklarında yaşayan Gayri Müslim tebayı kendi yanlarına çekebilmek için, diğer yabancı okullar gibi, faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu çalışmada Osmanlı topraklarında ruhsatlı veya ruhsatsız olarak faaliyette bulunan ve çoğunun açılış tarihi dahi belli olmayan Alman okullarının, Ermeni çocukları üzerindeki faaliyetleri hakkında bilgi verilmektedir.

Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan ruhsatlı veya ruhsatsız yabancı okulların ülkedeki Gayri Müslimlerin mezhebini veya dinini değiştirmek için birtakım çalışmalarda bulundukları ve bu okulların daha çok Amerikan, İngiliz ve Fransız okulları oldukları bilinmektedir. Ancak Osmanlı İmparatorluğundaki Alman okullarının bu tür faaliyetleri hakkında pek bilgi yoktur. Bunun nedeni daha 1835’te Yüzbaşı Moltke ile başlayıp 1883’te General Goltz ile hızlanan Osmanlı-Alman askeri ve ekonomik işbirliğinin doğurduğu Almanların yakın müttefik olarak kabul edilmesi görüşüdür. Ayrıca Osmanlı topraklarında açık bir şekilde zararlı faaliyetler içinde olan Amerikan, İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyan okullarının yanında masum olarak değerlendirilen veya öyle görülmek istenen Alman okulları için şüpheci bir bakış açısı söz konusu olmamıştır. Oysa ülkede faaliyette bulunan Alman okulları, sayıca diğer yabancı ülke okullarından az olsa da, Osmanlı topraklarında yaşayan Gayri Müslim tebayı kendi yanlarına çekebilmek ve onları kendi mezheplerinin mensubu yapabilmek için, diğer yabancı okullar gibi, Osmanlı Devleti aleyhinde çalışmalarda bulunmuşlardır.

Almanya, II. Wilhelm’in iktidara geldiği 1888’den itibaren, hammadde ve pazar sıkıntısını gidermek için Bağdat Demiryolu projesini ortaya atmış ve bu hattı gerçekleştirebilmek üzere Osmanlı Devleti’nden birçok imtiyaz almıştır. Almanlar, gerek Bağdat Demiryolu projesi, gerekse aldıkları yoğun silah siparişleri nedeniyle Osmanlı’ya dost olarak yaklaşmışlar ve Osmanlı’daki Gayri Müslim tebayla ve Türk olmayan diğer Müslüman unsurlarla da ilgilenmiyormuş gibi görünmüşlerdir. Almanya’yı Osmanlı’ya dost gibi gösteren husus, onun, diğer sömürge ülkeleri gibi, Osmanlı’yı parçalamak istiyor izlenimi vermemesinin yanında, sömürgeleri arasında Müslüman bir ülke olmamasıydı. Alman hükümeti, Osmanlı ile ilişkileri zedeleyeceklerinden korktuğu kendi ülkesindeki bazı akımların, Osmanlı topraklarının sömürgeleştirilmesine dayanan birtakım fikirlerini vatana ihanetle eşdeğer bulduğunu belirtmiş ve Pangermenleri, Alman dış politikasına ihanet etmekle suçlamıştır.

Kısacası Almanya, sömürge elde edebilmek, kendi tabirleriyle “güneşte yer edinebilmek için”, Osmanlı Devleti’yle iyi ilişkiler içinde olmak zorundaydı; çünkü çok para ve asker yitirerek 1880’den itibaren Asya ve Afrika’da elde ettiği sömürgelerin hammadde ve pazar ihtiyacı için hem yetersiz hem de ulaşım açısından uzak olduğu çok kısa sürede ortaya çıkmıştır. Almanya, bu sömürgeleri korumaya yeterli olmayan bir donanmaya sahip olduğu için, sürekli olarak İngiliz donanmasının izniyle bu ülkelere ulaşabileceğini ve İngilizlerle bir anlaşmazlık halinde de bu sömürgelerin abluka altına alınacağını çok çabuk anlamıştır. Oysa Osmanlı toprakları, hem ulaşım açısından yakın, hem pazar ve hammadde açısından zengin, hem de İngiliz ve Fransızların ablukasına maruz değildi.

Aslında Almanya, Bağdat demiryolu hattı boyunca kendi vatandaşlarını yerleştirmek istemiş, bu Sultan Abdülhamit tarafından kabul edilmeyince de kendi misyonerlerinin Osmanlı topraklarına yerleşmelerini ve okullar açmalarını teşvik etmiştir. Özellikle Doğu Anadolu’da açılan Alman misyoner okulları, 1895’ten itibaren Ermeni ayaklanmaları nedeniyle yetim kalmış Ermeni çocuklarını okullarına almışlar ve onları eğiterek Osmanlı’ya karşı yetiştirmeye çalışmışlardır.

Almanya, 19. yüzyılın sonlarına doğru yaklaşık 450 misyonerini Osmanlı topraklarına göndermiştir. Alman kültürünü Osmanlı topraklarında benimsetme ve Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde şu Alman örgütleri çalışmıştır: 1. Warte des Tempels, 2. Verein von Heiligen Graben, 3. Communaute Evangelique, 4. Jerusalem Verein, 5. Das heilige Land Zions Verein, 6. Verein von der Ungefleckten, 7. Deutscher Palastina Verein.

Almanlar, bir yandan bazı Osmanlı liman şehirlerinde çalışan diplomat ve tüccarlarının ve Bağdat Demiryolu çalışanlarının çocukları için, resmi nitelikte sayılabilecek ruhsatlı ya da ruhsatsız okullar açarken, diğer yandan ruhsatsız misyoner yetimhanesi ve okulları açmışlardır. Yasal olmayan bu yetimhane ve okulların açılmasını önlemek Osmanlı Devleti’nin görev ve sorumluluğundaydı; ancak gerileme dönemine girmiş ve borç batağına batmış bir devletin bunlara karşı çıkabilecek ne otoritesi ne de gücü olabilmiştir. Başta Ahmet Zühtü Paşa gibi maarif nazırlarının ve diğer bazı maarif müdürlerinin ülkedeki yabancı okulları denetleme ve kontrol çalışmaları sonuçta başarısızlığa mahkum olmuştur.

Bu yazımızda, Osmanlı topraklarında ruhsatlı veya ruhsatsız olarak faaliyette bulunan ve çoğunun açılış tarihi dahi belli olmayan Alman okulları hakkında önce genel bazı bilgiler verdikten sonra Doğu Anadolu’da faaliyette bulunan misyoner Alman okullarının Ermeni çocuklarının eğitimlerini, Osmanlı belgelerine ve Pangermen bir yazar olan Hugo Grothe’nin Die asiatische Türkei und die deutschen Interessen (Asya Türkiyesi ve Alman Çıkarları) adlı eserine dayandırarak, anlatacağız.

I. DOĞU ANADOLU VE SURİYE DIŞINDAKİ OSMANLI TOPRAKLARINDA FAALİYETTE BULUNAN ALMAN OKULLARI

Doğu Anadolu ve Suriye dışındaki Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan Alman okulları genellikle Alman demiryolu çalışanlarının, tüccarlarının ve konsolosluk memurlarının çocuklarının eğitimi için açılmış okullardır. Bu okullar Osmanlı tebaası Hıristiyanların mezhebini değiştirmeye yönelik faaliyetlerde de bulunmuşlardır.

Aşağıda vilayetler itibariyle Alman okulları hakkında bilgi verilmektedir.

Aydın: Bu vilayete bağlı İzmir’in Gül Mahallesinde Dr. Edwar Fildner tarafından 1853’te, İzmir Alman Konsolosluğu tarafından tahsis olunan binada 13 öğretmeni, 144 erkek ve kız öğrencisi olan 1 sıbyan idadisi, ve aynı mahallede Dr. Eiselhoff tarafından 1866’da, 87 erkek öğrencisi olan bir yetimhane açılmıştır. Edwar Mayer Schneit tarafından İzmir Teras Sokakta 1893’te, 4 sınıflı, 10 öğretmen ve 63 öğrenci mevcutlu bir idadi açılmıştır. İzmir’deki Alman ve Avusturya okullarının, ruhsat almaya başlama tarihi olan 1906 yılı itibariyle, 108 kız ve 257 erkek öğrenci ve 32 öğretmen mevcudu vardır. İzmir’de bir Alman enstitüsü de vardı ve bu enstitüye bağlı bir yetimhane bulunmaktaydı. Toplam olarak 4 Alman okulu ve bir Alman enstitüsü bu vilayette faaliyette bulunmuştur.

1-Beyrut: Beyrut’ta 1899’da Almanlara ait 1 rüşdiye ve 2 idadi varken, 1901’de bu sayıya 2 rüşdiye ve 2 idadi daha eklenmiş ve 1903’te ise bu sayıya 1 iptidai ve 1 rüşdiye daha katılmıştır. Beyrut vilayetinde faaliyette bulunan dokuz Alman okulunda okuyan yaklaşık 1000 öğrencinin dörtte biri kız öğrencidir.

2-Bursa: Anadolu Demiryolu çalışanlarının çocukları için iptidai ve rüşdiye olarak 1896’da Anadolu Demiryolları Müdürü Kelmann tarafından bir okul açılmıştır. 1902’de ruhsat alan bu okulda, 1905’te 4 öğretmen ve Alman, Yunan, Fransız, İsviçre, Avusturya ve Osmanlı tebaasına mensup 100 öğrenci bulunmaktadır. Rumeli Demiryolunda çalışan mühendis Karl Angelbrat adına bir binada faaliyet gösteren bu okul vergi borcu nedeniyle 1908’de satılmıştır

3-Edirne: Bu vilayette faaliyette bulunan bir Alman okulu vardır. Edirne Karaağaç’ta Hıristiyan Mahallesinde, Rumeli Demiryollarında çalışan Almanların çocukları için 1883’te kurulan iptidai 1897’de ruhsat almıştır. Bu okulun 1905’te 3 öğretmen ve 50 öğrencisi bulunmaktadır.

4-Halep: Protestan mezhebine mensup Alman Dr. Tragutman, Halep şehri Babül-Garç mevkii Nüshetiye mahallesinde bir okul açmıştır. Bu okulda mezhep ve cinsiyet ayırımı yapılmadan eğitim yapılmış, okutulan ders ve kitapları Almanca ve Osmanlıca ağırlıklı olmakla beraber, şehrin bir Arap şehri olduğu göz önünde tutularak, Arapça dersler de verilmiştir. 1911 yılında faaliyette olan ve eğitim süresi 9 yıl olan bu okulda, 30 kız ve 70 erkek öğrenci vardır ve 6 şubede eğitim verilmektedir.

İstanbul: Değişik amaçlarla farklı semtlerde faaliyette bulunan 4 Alman okulu vardır:

5-Beyoğlu’nda Almanların ilk faaliyete başlayan okulu, bugün de varlığını aynı yerde sürdüren Alman okuludur. İptidai, rüşdiye ve idadiden oluşan bu okul, ilk kez 11 Mayıs 1868’de bir İsviçre-Alman okulu olarak açılmış, ancak daha sonra Alman okuluna dönüşmüştür, 2 öğretmen ve 24 öğrenci ile faaliyete başlamıştır. Alman lisesi, başlangıçta sadece yabancı öğrencilere öğretim sağlamıştır. Okul müdürü Mühlmann’ın 1879’da hazırlık kurları açmasıyla birlikte, Almanca bilmeyen öğrenciler de Alman lisesine alınmaya başlanmıştır. 1882’de Kindergarten (çocuk yuvası) ile faaliyetlerini iyice genişleten Alman lisesinin başlangıçta 24 olan öğrenci sayısı, 1893’te müdire Schwotlo’nun katkılarıyla 600’e çıkmıştır. 1911’de bu okulun programı genişletilerek Osmanlı idadileri düzeyine çıkartılmıştır. Alman lisesi ancak 1911’de diploma vermeye başlamıştır. Okulda daha çok Alman elçiliği çalışanlarının, tüccarlarının ve demiryolu çalışanlarının çocukları eğitim almışlardır.

İstanbul’da demiryolları çalışanlarının çocuklarının Beyoğlu’nda bulunan Alman okuluna gidip gelmeleri zor olduğu için Haydarpaşa Demiryolları Müdürü Edgar Hugen adına kayıtlı arsa üzerine yapılan Haydarpaşa Alman okulu 1895’te ruhsat almıştır. 1903’te binası inşa edilen bu okul, iptidai ve rüşdiyeden, 5 öğretmen, 100 öğrenciden oluşmuştur. Haydarpaşa Alman Okulu, demiryolu şirketi tarafından 1902’de Alman lisesine devredilmiştir. Bu tarihten itibaren ise Alman lisesinin bir şubesi gibi faaliyet göstermiştir.

İstanbul’da Almanlara ait diğer bir okul ise mühendis Teres tarafından 1875’te Rumeli Demiryolları çalışanları için Samatya ile Yedikule arasında ruhsatsız olarak açılan okuldur. Bu okul iptidai ve rüşdiyeden, 3 öğretmen ve 90 öğrenciden oluşmuştur.

İstanbul Bebek semtinde Alman dilini yaymak amacıyla Dr. Brokes tarafından 13 Aralık 1896’da açılan ve içinde yetimhanesi de olan Alman okulunun 1905’te 15 öğrencisi vardır ve öğrenci azlığı nedeniyle okul 1906’da Mamuratülaziz’e taşınmış ve burada Ermeni yetimleri için faaliyetine devam etmiştir.

6-Kudüs: 1852’den itibaren faaliyette bulunan birçok Alman okulu vardır. Bu okullardan bir kısmı kutsal topraklara yerleştirilmeleri için Alman hükümetleri tarafından teşvik edilmiş olan Yahudi yerleşimcilerin okullarıdır, diğerleri ise Hz. İsa’nın dirilişine kutsal topraklarda şahitlik etmek isteyen Tempel tarikatının okullarıdır.

7-Selanik: 1902’de Osmanlı Devleti’nce resmiyet kazandırılan Alman kuruluşları arasında Selanik’te sadece bir ibadethane görünüyorsa da, burada 1892’de Alman Şark Demiryolları İşletme Müfettişliğince açılmış ve 1903’te de faaliyet gösteren bir Alman okulunun var olduğu bilinmektedir. Bu okuldan başka Wilhelm Langhoff tarafından 1907’de bir Kindergarten (yuva) ilave edilerek açılan Höhere Deutsche Schule’de ( Yüksek Alman Okulu ) 30 erkek ve 28 kız öğrenci öğrenim görmektedir.

II. DOĞU ANADOLU’DA VE SURİYE’DE FAALİYETTE BULUNAN ALMAN OKULLARI VE HAKLARINDA TUTULAN RAPORLAR

Bu bölgedeki Alman okulları, daha çok Ermenileri kendi dini, siyasi ve ekonomik nüfuzlarını genişletecek bir kaynak olarak gören Alman misyonerleri tarafından Suriye, Elazığ, Malatya ve Maraş’ta açılmıştır. Bu okulların kitaplarına ve ders programlarına bakıldığında, derslerin ve ders kitaplarının bir kısmının Ermenice olduğu görülmektedir. Bu ise, okullarda eğitim gören Alman çocukların Ermenice’yi yabancı dil olarak okudukları anlamı yerine, bu okulların Ermenilere yönelik eğitim yaptıklarının açık kanıtıdır. Özellikle Maraş’ta bulunan Alman okulunda, ancak 7. ve 8. sınıftan itibaren Almancanın ders olarak okutulması, bu okulda Almanca eğitime Ermenice kadar önem verilmediğinin bir göstergesidir.

8-Suriye: Johann Schneller, Suriye Yetimhanesi ve Alman Sanayi Mektebi’ni 11 Kasım 1860’ta kurmuştur. 1861’de 30, 1871’de 55 ve 1884’te 90 öğrenci, derslerden başka değişik meslekleri de öğrenmişlerdir. Okula 1870’lerden sonra bir kız yetimhanesi ve 1882’den sonra ise körler sınıfı ilave edilmiştir. Büyük yaştaki çalışkan öğrencilerden bir kısmı okulda öğretmen olarak görevlendirilmek üzere Almanya’ya öğrenime gönderilmişlerdir. 1893’te okula ilaveten açılan Ermeni yetimhanesine, 1896 Ermeni olaylarından sonra 100’den fazla Ermeni çocuk alınmıştır.

9-Mamuratülaziz (Elazığ): İstanbul Bebek’te faaliyete başlamış, ancak öğrenci azlığı nedeniyle İstanbul’daki faaliyetine son vererek Harput yakınlarında bir mezrada faaliyetine devam etmiş olan Alman okulu, bölgede yaşayan Ermeni çocuklara yönelik eğitim vermiştir. Bu şehirde faaliyette bulunan 5 adet yetimhane ve okulda yaklaşık olarak 700 öğrenci öğrenim görmüştür.

10-Mamuratülaziz vilayetinde hükümet yetkililerince tutulan bir rapor şunları içermektedir: Bu şehirde bulunan Ermenilerin bir kısmı Alman misyonerlerinin faaliyetleri sonucu mezhep değiştirerek Protestan olmuşlardır. Ermenilerin bir kısmı, birtakım hilelerle kendi bağ, bahçe, arsa ve evlerini Almanların ve Amerikalıların üzerine geçirmişler ve bu suretle Almanlar, bu vilayette bir yabancı varlığı oluşturmuşlardır. Almanların, yetimhanelerde yetiştirdikleri Ermeni öğrencilerin, Ermenilerin yerleştiği yerlerde öğretmenlik yapmalarını sağla***** bu öğretmenler sayesinde zaten Ermenilerde evvelden beri var olan ayaklanma düşüncesini tahrik etmek için ortam yaratmayı amaçladıkları görülmektedir. Bu vilayette yabancı varlığının oluşturulmasında siyasi bir amaç güdüldüğünden şüphe yoktur.

11-Maraş: Divan Mahallesinde 1908 ile 1911 tarihleri arasında açılmış olan, ancak bu tarihlerden çok daha önce de faaliyette bulunan 3 Alman okulu mevcuttu. Bu okullarda yaklaşık 100-150 kadar Ermeni asıllı çocuk eğitim görmüştür. Dersler Ermenice ve Osmanlıca ağırlıklıdır. Bu okullardan biri Rahip Christhofen ve Rahibe Hedwig adlı Almanların yönetimindedir ve zararlı faaliyetleri nedeniyle Osmanlı Devleti tarafından kapatılmıştır. Vilayetteki Alman okulları 1902’de Osmanlı Devleti’nden ruhsat alan Alman kuruluşları arasında bulunmamaktadır. Almanlar tüm Osmanlı topraklarında olduğu gibi, bu vilayette de okul açabilmek için büyük çaba sarf etmişlerdir. Hatta okul açacakları bölge halkının desteğini alabilmek için yöre halkına maddi katkıda bulunmuşlardır.

12-Buna örnek ise İ. Polat Haydaroğlu’nun “Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar” adlı eserinin 160. sayfasında yer alan Halep vilayetinden Maarif Nezaretine gönderilen yazıdır:

“Nefs-i Maraş kasabasındaki Alman İnaskız mektebi mezunelerinden 2 kızın bundan 15-20 gün evvel Zeytun kazasına tabi Frensi nahiyesine giderek Köşkernişan’ın hanesinde misafiretle 3 gün kaldıkları ve ahalinin ileri gelenleriyle görüşerek kaffe-i mesarifi Maraştaki Almanlar tarafından tesviye olunmak üzere bir inas mektebi küşadına(açılmasına) teşvik ile ahaliden muvafakat olunduğuna dair de bir sened aldıkları ve sonbaharda bir muallime göndereceklerini vaatle beraber yol tamiratı için Maraşlı müessis yedile Frensi atabek ve Çağılağan karyesine 25 ve Taturlu karyesine dahi keza 25 Osmanlı lirası dağıtarak meveddet ettikleri Maraş mutasarrıflığından alınan tahriratta işar olunmuştur.”

13-Görüldüğü gibi Maraş Alman yetimhanesinden mezun olan 2 kız 15-20 gün önce Maraş Zeytun kazası Frensi nahiyesine giderek Köşkernişan hanesinde 3 gün misafir olarak kalmış, halkın ileri gelenleriyle görüşerek Maraş’ta Almanlar tarafından yaptırılacak olan bir okulun yapımına teşvik için yöre halkından böyle bir okulun yapılmasına izin verdiklerine dair bir senet almıştır. Bu iki kız, açılacak olan Alman okulu için sonbaharda bir bayan öğretmenin gönderileceğini vaat etmiş ve yol tamiratı için Frensi ve Çağlıyan köylerine 25 ve Taturlu köyüne 25 Osmanlı lirası dağıtmıştır.


14-Malatya: Bu şehirde faaliyette olan Alman okulu ve yetimhanesi için Osmanlı hükümeti yetkililerince tutulan rapor kısaca şunları içermektedir: Heraze Mahallesinde 1910’da Boduyan Ohannes isimli ölen bir Ermeniye ait, sekiz odalı ve yüksek yapılı bir evde ruhsatsız olarak faaliyete başlamış olan Alman yetimhanesinde Ermeni çocuklara eğitim verilmektedir. Bu yetimhanede görevli Alman rahip, rahibe ve öğretmenler Ermeni çocukları, Ermeni milli duygularıyla yetiştirmekte oldukları ve burada eğitim gören Ermeni çocuklarının ise Osmanlılık duygusunu ve vatan sevgisini yitirdikleri tespit edilmiştir. Yetimhanenin Alman bilim cemiyetlerinin yardımlarıyla işletilmekte olduğu ve yetimhaneden ise Alman elçiliğinin haberdar olduğu da yapılan araştırmalarda ortaya çıkartılmıştır. Yetimhane ruhsatsız olduğu ve zararlı faaliyetler içinde olduğu maarif müdürlüğünce tespit edildiği için kapatılmasına karar verilmiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Kartal'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
ermeni, gerçekler, iddialar, sorunu, İddialar


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:24.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.