Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türkiye ve Dünyadan Haberler > Ülkemiz ve Dünya Gündemi > Diğer Köşe Yazıları

Diğer Köşe Yazıları Ülkemiz Yazarlarının Ulusal Basında Yazdıkları Köşe Yazıları ve Bizlerin Yorumları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 20.12.2020, 14:04   #1
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart "Yalancı Milliyetçilik Bizi Çürüttü" | Kemal Üçüncü

"Yalancı milliyetçilik" bizi çürüttü

Sözcü gazetesinden Çiğdem Toker Hanım’ın büyük entelektüel dikkat ve cesaretle 28 Eylül 2020’de yazdığı çok önemli bir analiz, Tanpınar’ın tabiriyle, sükût suikastına uğradı, görmezden gelindi. İktidar medyasının böyle bir kaygısı yok zaten, muhalif medya ve sol aydınlar da söz konusu olan bizim mahalleyse görmezden gelelim havasındalar.

Okuyalım:
“21/b’yi CHP’li belediyeler de sevdi Pazarlık usulü (21/b) ihaleler niye tereddüt doğurur? Çünkü rekabete açık değildir. Az sayıda şirkete davet gider. Kamu lehine fiyat indirimi düşük çıkar. Düşük indirim, halkın daha çok vergisinin müteahhit cebinde kalması demektir.

NEDEN DÖRT FİRMA? Sık yazdığım 21/b ihalelerini genelde büyük bakanlıklar yapıyor.

Geçenlerde Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin aynı usulde yaptığı asfalt ihalesini duyurdum. Başkan Mansur Yavaş, köy yollarının kendilerinden önceki dönemde kötü yapılması sebebiyle bozulduğunu, mağduriyeti gidermek için amacına uygun olarak 21/b'ye başvurduklarını, daha da önemlisi, 21/b dahi olsa ihaleyi önceden duyurduklarını açıklamıştı. Bugün duyuracağım yeni 21/b ihalesi Mersin Büyükşehir Belediyesi'nden. 24 Eylül'de yapıldı. Adı: “Belediye uhdesinde bulunan Muhtelif Caddeler, Bulvarlar ve Sokaklar ile Kırsal Grup Yollarında Alt Yapı, Üst Yapı ve Sanat Yapıları ve Yol Yapımı İşi” Sadece 4 firma/firma ortaklığı katılmış. Belediyenin belirlediği yaklaşık maliyeti öğrendim: 189 milyon 275 bin 740 TL, 28 kuruş.”[i]

AHLAKİ EROZYONUN BOYUTU
Bir yargıyı ortaya koyarken bir ilkeden yola çıkma zaruretimiz vardır. Maalesef herkes kendine Müslüman. AKP iktidar odakları aciliyet olmaksızın 21/b ihalesi yaparken onları en ağır bir biçimde haklı olarak eleştirirken, aynı yanlış sizin siyasi kulvarınızdan yapıldığında sessiz kalıyorsanız derin bir ahlaki sorun var demektir. Siz doğrunun ve hakkın, hukukun yanında değilsiniz, siz ve adamlarınız yapamadığı, pay alamadığınız için kızgınsınız demektir.

Bulgur ve makarna, kömür temin ihalesini 21B ile yaptıktan sonra Orta Anadolu aksanıyla “nazal n” vurgulu dürüstlük nutukları atmak bunun üzerine halkçı bir siyaset kurmak mümkün olamaz, çok sakil kalıyor.

“Onlar yaptı sıra bizim adamlarda” anlayışı sizin ahlaki erozyonunuzun boyutunu sergiler.
Muhalefet partileri haklı olarak iktidarı bu konularda eleştirirken kendi mahallelerine de bakmaları gerekir. Adalet, insaf, vicdan ve ahlak bunu gerektirir.

Tüm kamu harcamaları hiçbir ayırım ve ama şerhi olmaksızın, halk adına görev yapan bir yargı kurumu olan Sayıştay tarafından denetlenmelidir. Bir rejimin demokratik niteliğini belirleyen en temel ölçütlerden biri harcama ve vergilendirmelerdeki şeffaflık ve saydamlıktır.

AB ülkelerindeki, uygar ülkelerdeki Sayıştay denetimleri hangi ölçütleri ve yetkileri kullanıyorsa Türkiye bu parametreleri kullanmak durumundadır. Vatandaşlar eğer “Yatandaş” değilse bunu talep etmeleri yurtseverlik ödevidir. Parlak ceketli taşra kurnazları aşiret düzeniyle idare edilen siyasi parti, ağalık ve marabalık sistemine intisap ettikleri takdirde aynı zamanda güvecin altın anahtarını da (dağğva, gardaş, din, devrim, otlu peynir, Nazım şiiri, rakı içerik diskuruyla) ele geçirmiş oluyorlar.

Onlar/bizler/sizler aynı kelimelerle farklı diller konuşuruz. Kelimelerimizin gösterge ve gösterilen ilişkileri, referansları farklıdır.

Sayıştay’ın yerindelik ve performans denetimini yasama ve yürütme hakkına müdahale diye sunmak bu hacıyatmaz kültürünün echel-i cahil bir mavrasıdır. İdarenin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olduğu evrensel bir kuraldır. Bütçe harcamalarının vatandaşın çıkarına aykırı olacak bir biçimde harcanıp harcanmadığının denetlenmesi ölçülebilir ve denetlenebilir bir olgudur, iktidarın takdir yetkisini sınırlandırmak olarak telakki edilemez. Demokratik toplum kurumlar, kurallar ve hesap verebilirlik esasında bir anlam ifade eder. Kakasıyla duvara yazan adam bütçe harcayacak, hayali üstgeçitler, yersiz gereksiz, usulsüz, lüzumsuz yatırımlar yapacak binbir imbikten geçerek yetişmiş halkın vergisinin hesabını sormakla mükellef denetçi “siyasi baskıyla” onu irdeleyemeyecek? Uzat elini masanın altından denir buna. Haşmet, ROK, Nagehan, Pravda yazıcıları ve pelikan kültürü, siyasal İslam menkıbeleriyle ortalığa boca edilen temelsiz, içeriksiz, yanlış, bilim dışı çakal o.ruğu gibi laflarla cahil halk yığınlarının zihinleri idlal edilmektedir.

ŞARK KURNAZLIĞI
Demokrasi; şeffaflık ve hesap verebilirliktir, Rousseau’nun tabiriyle; karanlık manevraların olmadığı, hükümdar ve halkın bir ve aynı çıkara sahip olduğu, hükümet ve halkın aynı kişi, tek boyunduruğun ise meşru yasalar olduğu, yasa üstünde kimsenin olmadığı, keyfi yönetimin bulunmadığı, yurttaşlarının özgür yaşadığı ve özgür öldüğü bir yönetim biçimine biz demokrasi deriz.

Öteki türlüsü çekyatta ıhlamur içerek yellenmeye dayalı şark kurnazlığıdır.

21 B ihaleleri ortak bir kararla Sayıştay tarafından yerindelik denetimine tabi tutulmalıdır, şekil şartları zorlaştırıp daraltılmalıdır. 21 B ile tarım ülkesi Türkiye’de yabancı kökenli perakende zincirine tarhana temin ihalesi verme veya devlet hazinesinden yandaşa iş uydurma ucuzluklarına son verilmelidir. Bu paralar benim vergilerimden ödeniyor, yurttaş olarak nasıl harcandığını sorgulama hakkım var. Adamınıza kıyak yapacaksanız babanızın parasından, aile servetinizden yapabilirsiniz. Az topraklı köylü çocuğu, memur ve esnaf kökenli bürokratlar, siyasiler “devletin malı deniz …”
anlayışında çok daha kıyıcı olduğu şahsi gözlemimdir, trajiktir.

Ülke olarak bu derin ahlaki krizimizle yüzleşmeden bir arpa boyu dahi yol alamayız.
İrhallı, Turhallı, hep bir hallıyız, yüz bin kere tövbe edip gene şarap içeriz.

Olmaz, böyle gitmez, millet olarak sahiden mutabık olduğumuz bir değerler sistemini ortaya koyup ona göre yürümeliyiz. Bu değerler sitemi senin adamına benim adamıma göre işlememeli, ilkesel olmalı. Bizim ilkelerimiz yok, tarafımız var. Ruslar bunu 18. yüzyılda yaptı, biz yapamadık, yapar gibi yaptık, üstünü örttük. Çok ağır bedellerini ödedik, ödemeye de devam ediyoruz.

BİZİ ÇÜRÜTTÜ
Politik arenada hiçbir kökü ve derinliği olmayan “Yalancı Milliyetçilik”, “Yalancı İslamcılık”, “Yalancı Halkçılık, Devrimcilik” bizi çürüttü.
Bu vadide iktidar ve muhalefet arasında sadece derece farkı vardır, mahiyet farkı yoktur. Hakim anlayışa göre, Türkiye’de siyaset zaten kaynakları kontrol edip hempalarla üleşmek şeklindeki bir potlaç kültürünün yansımasıdır. Halk sanılanın aksine bunun dışında değildir. Yerine göre bu tarz siyasileri seçerek onlarla “halkın adamı, bizden biri, guymak telliyor, uşaklar ne haber” diyor, tokalaşmak, şakalaşmak, selfi yapmak, yeri gelince usulsüz işler yaptırmak ister, o sebeple dürüst yönetici ve siyasilerden hoşlanmaz, onları çaktırmadan takdir ettiğini söyler (!) sırtını sıvazlar, arkasından konuşur, onları seçmez.

“Ayıptır, utanmıyor musunuz?” demek yerine, genel merkez görevlendirmesiyle atanan parti yöneticileriyle sert şekilde tokalaşmak için birbirini iteklerler. Ardından çay ocağında muhalifçilik oynarlar! Adalet ve hukuk isterken sadece kendisi için isterler, başkaları onların umurunda değildir.

Parti sözcüleri, baro başkanları, kalem şurası, yazıcılar, kanunları en mükemmel şekilde çıkarırsak hukuk devletini, yargı bağımsızlığını sağlayabileceğimizi zannederler. Oysaki başlangıç için bir etik çerçeveniz, temel kabulleriniz ve değerler mutabakatınız yoksa hiçbir kurum, hukuk ve kanun adaleti sağlayamaz. Türkiye’de hukuk en temel noktada bir ahlak ve kültür sorunudur. Yargı bağımsızlığını her şart altında canı pahasına savunacak özerk şahsiyetler ister. Herhangi bir değere inanamayan geniş kütlelerin uyacağı bir hukuki ilkeden bahsedilemez, onların folkloru vardır; hemşehri, kulüp, cemaat, akrabalık, tarikat, nepotizm kültürüyle onu işlevsiz hale getirirler. O yüzden İsviçre normları Afganistan’da hiçbir anlam ifade etmezler.

Cahil yazıcılar ve konuşucular, medya vuvuzelaları bunları bilmezler.

"Böyle değildir" diyebilen TBMM partisi varsa beri gelsin iddiamın aksinin ispatı halinde istifa edip kuzu beslemeye, organik tarım yapmaya gideceğimi büyük Türk milleti önünde taahhüt ederim. Onlar hiçbir şeyi taahhüt edemezler.

Kemal Üçüncü
Odatv.com

[i]https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarl...sevdi-6057118/


  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
kemal, üçüncü


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:29.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.