Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Kültür | Sanat | Edebiyat > Türk Edebiyatı > Türk Edebiyatı Ustaları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 05.05.2017, 16:52   #81
Çevrimdışı
Kel ali
Gerçek Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Nazım Hikmet Ran | (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963)

Nazım Hikmet






Yapıtları hemen hemen tüm dünya dillerine çevrilen Nazım Hikmet, 1902 yılında Selanik'te dünyaya geldi. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde okuduktan sonra yükseköğrenimine Heybeliada Bahriye Mektebi'nde başladı. Burada okurken hastalandı, öğrenimine ve askerliğine son verdi.

Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'ya geçti. Bir süre Bolu'da öğretmenlik yaptı. Daha sonra Rusya'ya giderek sosyoloji ve ekonomi öğrenimi yaptı.

1931-1936 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. 1938 yılında Harp Okulu'nda komünizm propagandası yapmak suçundan tutuklandı, 28 yıl dört ay hapse mahkum edildi. 1950 yılında çıkan aftan yararlandı, hapisten çıktı. Resmi makamlardan habersiz olarak Türkiye'yi terk etti ve Rusya'ya gitti. 15 Ağustos 1951'de Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Bundan sonraki yılları Sofya, Varşova ve Moskova'da geçti.

Nazım Hikmet, 1963 yılında Moskova'da öldü.

**


  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Kel ali'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 15.01.2019, 09:56   #82
Çevrimdışı
Tura
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nazım Hikmet Ran | (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963)


23 EYLÜL1945 ( PİRAYE İÇİN YAZILMIŞ SAAT 21 ŞİİRLERİ )

O şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
- hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!...-

O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
- her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!...-
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,
şu anda, şimdi, şimdi?...

Nazım Hikmet
__________________
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Tura'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 15.01.2019, 14:18   #83
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nazım Hikmet Ran | (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963)

İyi ki doğdun Nâzım





Memleket, hürriyet ve sevda şairi Nâzım Hikmet 117 yaşında...

117 yaşında unutulmayan büyük şair bugün, bir dizi etkinlikle anılacak. Peki, dünyanın 117. yaşını kutladığı usta şair Nâzım Hikmet kimdir?

Hayatının büyük bir bölümünü hapiste veya sürgünde geçiren usta şair, Türk şiirinin en önemli isimlerinden biri. Uluslararası bir üne sahip olan şair, 20. Yüzyılın en büyük şairleri arasında gösteriliyor. İlk şiiri Feryad-ı Vatan’ı 1913 yılında kaleme alan şairin ilk şiir kitabı, 28 Kanunisani 1924 yılında yayımlandı.

Yazdığı şiirler ve yazılar nedeniyle hayatının yarısından fazlasını hapiste ve sürgünde geçiren Nâzım, ilk kez 1925 yılında yazdığı bir yazı nedeniyle yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanma için kışkırttığı gerekçesiyle yargılandı. 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan Nâzım, 13 yıl değişik hapishanelerde yattı ve 1950’de aftan yararlanarak hapishaneden çıktı ve Rusya’ya gitti, artık orada yaşayacaktı.

1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkartılan Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963’te geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

10 Ocak 2009’da, 58 yıl sonra Nâzım tekrar Türk vatandaşlığına kabul edildi. Ve hakkında İade-i İtibar kararı verildi.

Sayısız şiir, roman, öykü, masal, oyun yazan şair, yasaklı olduğu ülkesinde ölümünden 2 yıl sonra okunmaya başlandı. Nâzım’ın şiirleri birçok sanatçı tarafından bestelendi, oyunları sahnelendi.

Dünyanın sayılı şairleri arasında sayılan memleket, hürriyet ve sevda şairi Nâzım Hikmet’in 117. yaşını, kendi sesinden şiiri ve görüntüleri ile kutluyoruz.

İşte kendi sesinden Nâzım Hikmet:

https://odatv.com/vid_video.php?id=8FH19

Odatv.com
__________________
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 15.01.2019, 16:14   #84
Çevrimdışı
Rosebud
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nazım Hikmet Ran | (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963)

''Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ...''
Işıklar içinde uyu koca Nazım.
__________________

TEARS AND SOUVENIRS

  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Rosebud'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 15.01.2019, 22:34   #85
Çevrimdışı
Cimcimecik
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nazım Hikmet Ran | (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963)

Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi, kimi Odesa'da yatar, kimi İstanbul'da, Pırağ'da kimi.
En sevdiğim memleket yeryüzüdür. Sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi.



Nazım Hikmet
__________________
"Ne kadar az bilirseniz, o kadar şiddetle savunursunuz."

Bertrand Russell
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Cimcimecik'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.01.2022, 00:54   #86
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart İyi ki Doğdun Sevdalımız Komünist Nâzım Hikmet

İyi ki Doğdun Sevdalımız Komünist Nâzım Hikmet


Yıllar geçiyordu. Nâzım her şeyden yorulmuştu artık. Şiire ve sosyalizme olan inancı hiç bitmedi. 3 Haziran 1963’te hayata gözlerini kapayana kadar, elbet bir gün diyerek yazdı hep, öyle inandı.



Şiirimizin büyük ustası, devrim ve sosyalizmin unutulmaz şairi Nâzım Hikmet’in 120. doğum yılına vardığımız bugünlerde onun hayatını, dizelerini yeniden hatırlamakta fayda var. Nâzım, ömrü boyunca herkesi “insanın insana kulluğunu” yok etmeye davet etti, bunun bedelini de yaşadığı ekonomik sıkıntılarla, cezaevlerinde geçirdiği yıllarla, aldığı ölüm tehditleriyle ve sürgünde sona eren bir ömürle fazla fazla ödedi. 3 Haziran 1963’ten bu yana aramızda olmasa bile Nâzım insanları hâlâ bu davete çağırıyor ve okunan her dizesiyle “vatan hainliğine devam ediyor”. Hâlâ!

15 Ocak 1902’de doğdu Mavi Gözlü Dev. Babası Hikmet Bey, eğitimli, sanatsever bir adamdı. Bir ara Hamburg konsolosluğu da yaptıktan sonra emekli olup ticaret ilgilenmişti. Annesi Celile Hanım’sa tutkulu bir kadın hakları savunucusuydu. Fransa’da aldığı eğitimini ressamlık yaparak sürdüren bir edebiyat âşığıydı. Bir de buna, vaktiyle Selanik valiliği yapmış olan dedesi Mehmed Nâzım Paşa’nın Mevlevilik’ten gelme şiir tutkusu eklenince, Nâzım edebiyatın ve sanatın içerisinde büyümeye başladı.

Ne var ki bugünler, aynı zamanda Osmanlı’nın ölüm döşeğine yattığı günlerdi. Nâzım’ın eğitimine devam edip ilk şiirlerini yazdığı gençlik yıllarında, başkent İstanbul 13 Kasım 1918’in ardından, 16 Mart 1920’de ikinci kez ve resmen işgal edildi.

Nâzım Heybeliada’daki Bahriye Mektebi’ni bitirip Hamidiye Kruvazörü’nde göreve başladığında ordu çoktan silahsızlandırılmış, temsili bir hale gelmişti. Nâzım ve arkadaşları bu duruma çok içerliyorlardı. Mustafa Kemal önderliğindeki direnişçilerin işgalcilere karşı savaştıkları haberi de beklenen isyan kıvılcımını yakmaya yetti. Bunu duyan öğrenciler kamaralarından çıkmayı reddederek protestoya başladılar. Olay bir şekilde yatıştı yatışmasına ama kısa bir süre sonra sağlık sorunları bahane edilerek bir grup insan askeriyeden uzaklaştırıldı. Bunların arasında Nâzım da vardı.

Ancak bu durum Nâzım’ı sindirmek yerine bilakis kamçıladı. Liseden beri yakın arkadaşı olan ve edebiyatımızda önemli bir yeri bulunan Ahmed Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû) ile düşünüp taşındılar ve en sonunda bir karar verdiler: Ne pahasına olursa olsun Mustafa Kemal’e katılacaklardı.

İSTANBUL’DAN KURTULUŞ MÜCADELESİNE DOĞRU


Pek tabii o yıllarda İstanbul’dan çıkmak basit bir iş değildi. Her şey işgal komitesinin gözetimi altında bulunduğundan, özel bir izin alınmadığı takdirde şehirden ayrılmak imkânsızdı. Ancak her şeyin bir yolu yordamı vardı. Nâzım ve Vâ-Nû çok geçmeden, “millici” bir taharri memurunun yardımıyla, Yeni Dünya isimli gemide, yumurta taciri olarak yolculuk izni aldılar. Üstelik o gün direnişe destek olmak için gemiye binen iki şair daha vardı. Bunlar Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz’di.

Gemi önce Zonguldak’a, ardından İnebolu’ya varınca her bir gönüllü, görevli askerler tarafından sıkı bir denetimden geçirildi. Direnişçiler arasına ajan sokulmaya çalışıldığından işler epey sıkı tutuluyordu. Nâzım’la Vâ-Nû’nun Spartakistlerle karşılaşıp Marx’ı, sosyalizmi, proletarya enternasyonalizmini tanımaları da bu sayede oldu.

İki arkadaş Ankara’ya doğru yola çıktıklarında Anadolu halkının perişan halini yakinen gördüler. Bir yandan işgalcileri kovma inancı, diğer yandan yeni tanıştıkları sosyalizm fikri akıllarında dört dönerken tek amaçları cepheye gidip savaşmaktı. Ancak Ankara’ya varıp Matbuat Umum Müdürlüğü’nden Muhittin Bey’le görüştüklerinde, cepheye gitmek yerine bu mücadeleyi dört bir yana duyuracak, halkı kışkırtacak bir şiir yazmaları yönünde tavsiye aldılar. İstedikleri şey bu değilse bile yok demediler, oturup şiiri yazdılar.

Muhittin Bey çok sevdiği bu şiirden binlerce kopya bastırdı ve bunların memleketin dört bir yanına dağıtılmasını emretti. Pek tabii bu durum direnişçiler içerisinde çeşitli tartışmalar da çıkarmadı değil. Şiirde geçen “satılmış hünkâr” gibi tabirler, kurtuluş mücadelesini padişahı kurtarmak sayan birtakım kimselerin tepkisi çekti.

Bu olay bir şekilde kapandı ama Nâzım’la Vâ-Nû bir türlü cepheye yollanmıyorlardı. Bunun yerine Bolu’nun bir köyüne öğretmen olarak görevlendirildiler. Yola çıktıklarında gönülleri kırgındı ama yine de kurtuluş mücadelesinin bir parçası olma gururunu taşıyorlardı.

Bolu, o yıllarda kaynayan bir kazandı. Kemalistlerle padişahçılar arasında keskin bir ayrım vardı. Nâzım’la Vâ-Nû öğretmenliğe başladılar ama gericilerin taciz ve tehditleri altında çalışmak kolay şey değildi. Onlara en çok destek olansa Bolu Ağır Ceza Reis Vekili Ziya Hilmi Bey’di. Ziya Hilmi Bey, Kemalist olmakla birlikte sosyalizme yakın biriydi. Yaptıkları sohbetin dönüp dolaşıp Sovyetlere, Lenin’e, devrime gelmesi bundandı.

SOSYALİZME YOLCULUK


Nâzım ve Vâ-Nû, yaklaşık beş aylık bir sürenin ve aldıkları ölüm tehditlerinin ardından görevlerinden ayrılıp Sovyetlere gitmeye bu sayede karar verdiler. Önce Karadeniz’e, oradan Batum’a, oradan da Moskova treniyle Sovyetlere vardıklarında zorluk içerisinde ama umutlu bir halkla karşılaştılar. Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’ne kaydolup, dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerle bir arada eğitim görmeye başladıklarında onlar da bu umuttan paylarını kısa sürede aldılar.

Nâzım’ın Mayakovski’yle tanışıp şiir anlayışında keskin bir dönüşüm yaşaması da işte bu yıllarda oldu. Devrimin, aşkın büyük şairi olan Mayakovski, biçimsel olarak da serbest yazımın öncülerindendi. O vakte kadar şiire geleneksel bir perdeden bakan ve toplumcu yanı yeni yeni oluşmaya başlayan Nâzım için Mayakovski hayli şaşırtıcı bir bomba etkisi yaratmıştı. O da Vâ-Nû’yla olan sohbetlerinde, şiiri yönelik düşüncelerinde bu yeniliği benimseme, diğer bir değişle bunu kendi kültürüyle özdeşleştirip yeni bir estetik yakalama derdine düşmeye başladı.

Yaklaşıp üç buçuk yılın ardından memlekete döndüklerinde yepyeni fikirlerle donanmış iki gençtiler. Nâzım, Aydınlık gazetesinde çalışmaya başladığında hem biçimsel yeniliği hem de işlediği konular ve sosyalizm fikri sebebiyle oldukça dikkat çekiyordu. Bir de o yıllarda patlayan Şeyh Sait İsyanı bahane edilerek memleketteki bütün muhaliflerin üzerine baskı uygulandığından, Nâzım yeniden Sovyetlere gitmek zorunda kaldı. Ancak bu sefer çok kalmaya niyeti yoktu. Yasal olarak dönerse tutuklanacağını adı gibi biliyordu. Laz İsmail lakaplı İsmail Bilen’le birlikte kaçak yollardan Türkiye’ye girmeye bu yüzden çalıştılar fakat 1928 Temmuz’da Hopa’ya geldiklerinde yakalanıp Hopa Cezaevi'ne atıldılar. Bu, Nâzım’ın ilk tutuklanışıydı. Aylar son komünizm propagandası sebebiyle üç ay hapis cezasına çarptırıldı ama zaten altı aydır içeride olduğu gerekçesiyle serbest bırakıldı.

Resimli Ay’da çalışmaya da bundan sonra başladı. Yazdığı şiirlerle dönemine damgasını vurup onca tehdide rağmen bildiğini söylemekten-yazmaktan geri durmadı. Ne var ki 1932 yılında çıkan kitabı 'Gece Gelen Telgraf'ın toplatılması ve bir fabrika duvarına asılan bildirilerle bağlantısı olduğu iddiası üzerine tutuklanıp Bursa Cezaevi’ne götürüldü.

1934 Ağustos’ta afla beraber çıkıp hayatındaki en önemli kadınlardan biri olan Piraye’yle evlendikten sonra yazılarında Orhan Selim mahlasını kullanmaya başladı. Ancak yine de kâr etmedi. 1938’e kadar olur olmaz gerekçelerle birçok kez tutuklandı. Amaç onu bezdirmekti ama Nâzım her seferinde daha çok bileniyor ve kurtuluşun, “açlık ordusu”nun zaferinden geçtiğini söylüyordu.

'İNSANLAR SİZİ ÇAĞIRIYORUM'


1938’de bir gece evi basıldı ve apar topar şubeye götürüldü. Bu sefer ki gerekçe de mesnetsizdi ancak suçlamanın boyutu çok büyüktü. Harp Okulu’ndaki öğrencilerin birinde, o dönem yasak olmamasına rağmen Nâzım’ın bir kitabı bulunmuştu. İddiaya göre Nâzım, bu öğrenci aracılığıyla komünizm propagandası yapıyor, orduyu isyana teşvik ediyordu... Bunun da diğerleri gibi bir neticeye bağlanacağını düşünen büyük şair 15 yıl hapse mahkûm edilince şaşkınlığa uğradı. Hem de hiçbir suçu yokken.

Başına gelen olaylar yüzünden derin bir depresyonun eşiğindeydi ama inandığı dava, hayalleri ve şiirleri ona kuvvet veriyordu. Mahkûmlarla dayanışması, Piraye’nin mektupları, arkadaşlarının destekleri derken yıllar bir bir ilerliyordu. Orhan Kemal’le de aynı koğuşu paylaşıyordu. Onun gibi daha nice yazar, şair gelip gidiyordu yanına ama onun mahpusluğu bir türlü bitmek bilmiyordu.

Piraye’nin de kendisi gibi paraya ihtiyacı olduğundan çeşitli yayınevlerine çeviri yapmaya başladı. Mahlasla çevirdiği bu kitapların ilki de 'Savaş ve Barış' oldu. Nâzım para kazanmaya çalışıyor, bunun bir kısmını dışarıya gönderiyor ve elindeki üç kuruşu da koğuş arkadaşıyla paylaşıyordu. Hepsinin hali aynıydı. Ne üstlerine giyecek doğru dürüst kıyafetleri ne de besleyici yiyecek içecekleri vardı. Böyle olunca da sık sık hastalanıyor ve psikolojik olarak yıpranıyorlardı.

Nâzım, uzun yıllar bu şartlar altında yaşamaktan sağlığını kaybedince yurt içi ve yurt dışında serbest bırakılması yönünde çeşitli imza kampanyaları başlatıldı. Nâzım da bundan güç alarak açlık grevine başlayınca isyanı sonunda duyuldu ve serbest bırakıldı. Tarih 15 Temmuz 1950’ydi.

Dışarı çıktığında bir yandan sağlığına kavuşmaya, bir yandan da para kazanmaya çalışıyordu ancak yine de polisler tarafından adım adım takip ediliyor, en ufak bir açığında yeniden cezaevine gönderilmek için fırsat kollanıyordu.

Böyle bir fırsat ellerine geçmeyince, eksik görev süresi bahanesiyle Nâzım’ı askere almaya çalıştılar bu kez. Üstelik askerî okuldaki günleri hesaba katılmadan böyle bir şey yapmaları Nâzım’ın aklında tek bir şey uyandırıyordu: Eğer bir kez daha ellerine geçerse kendisini öldüreceklerini adı gibi biliyordu. Bu yüzden geriye tek bir seçenek kalıyordu...

17 Haziran 1951’de Refik Erduran’ın yardımıyla Tarabya sahilinde bildiği sürat motoru, Nâzım’ı Plehanov isimli bir gemiye ulaştırdı. Oradan da Sovyetlere üçüncü kez gitti. Moskova’da Sovyet Yazarlar Birliği’nce karşılanan Nâzım’ın ülkesinden kaçmak zorunda olduğu dünya basınınca haberleştirilince ortalık birbirine girdi tabii.

İlerleyen yıllarda memleket hasreti, oğul hasreti çeken Nâzım, ülke ülke gezip şiire ve sosyalizme dair konuşmalar yapmaya başladı. Yazdığı şiirler, oyunlar bazen Sovyet yöneticilerini de rahatsız ediyor, bu yüzden sansürlendiği bile oluyordu. Bu da yetmezmiş gibi Çeka’dan peşine bir polis takılmıştı, tıpkı Türkiye’deki gibi. Stalin Sovyetleri, II. Dünya Savaşı’ndan sonra hepten baskıcı bir yönetime evirilmeye başlamıştı ve Nâzım’ın sosyalizm anlayışı bu durumla asla örtüşmüyordu.

Yıllar geçiyordu. Nâzım hepsinden, her şeyden yorulmuştu artık. O yıllarda yanında olan, büyük aşk yaşadığı Vera’yla son anına dek beraber oldu. Şiire ve sosyalizme olan inancı hiç bitmedi. 3 Haziran 1963’te hayata gözlerini kapayana kadar, elbet bir gün, diyerek yazdı hep, öyle inandı:

“İnsanlar sizi çağırıyorum:
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.”

KAYNAK

__________________
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.01.2022, 01:11   #87
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nazım Hikmet Ran | (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963)



Ruslar Nazım Hikmet'i Böyle Andı



Komünist şair Nazım Hikmet’in doğumunun 120. yılı vesilesiyle Rusya'nın Ankara Büyükelçiliği sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı. Elçilikten yapılan paylaşımda "Büyük yazar, Sovyet halkının dostu Nâzım Hikmet’i doğumun 120. yılında saygıyla anıyoruz" denildi.

15 Ocak 1902 tarihinde Selanik'te dünyaya gelen Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963'te Sovyetler Birliği'nin başkenti Moskova'da yaşamını yitirdi. Nazım Hikmet'in mezarı, Moskova'daki Novodeviçi Mezarlığı'nda bulunuyor.

Komünist şair Nazım Hikmet’in doğumunun 120. yılı vesilesiyle Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçiliği sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Büyük yazar, Sovyet halkının dostu Nâzım Hikmet’i doğumun 120. yılında saygıyla anıyoruz" dedi.

kaynak

odatv.


__________________
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
(15 ocak 1902), (3 haziran 1963), 1963, doğdun, haziran, hikmet, komünist, nazım, nazım hikmet, nazım hikmet ran, nâzım, sevdalımız


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:13.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.