Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Dünya Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 26.06.2015, 23:21   #61
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Kadeş Savaşı ve Kadeş Antlaşması



Kadeş Savaşı, Hititler ile Mısır arasında yapılan, tarihteki en fazla savaş arabasının kullanıldığı söylenen savaştır. Mîlâttan önce 1296 yılında, bugünkü Humus yakınlarında harâbeleri bulunan antik kent Kadeş önünde cereyan etmiştir.

Sebepleri

M.Ö. 1274 yılında yapılan savaşın nedeni savaşın çıkış nedeni bugünkü Suriye sınırları içinde kalan Amurru ve Amka toprakları gibi büyük ticaret yollarını ele geçirmektir. Suriye, ilkçağ tarihinde askerlik ve ticâret bakımından çok önemli bir ülkeydi. Hitit Kralı Muvattaliş'in [Mutavalli, Mutavallis], Şuppiluliuma'nın siyâsetini devam ettirerek Suriye'den vazgeçmemesi, Mısır Firavunu İkinci Ramses'in Suriye'ye hâkim olma isteği, savaşın başlamasına sebep oldu.

II. Ramses tahta geçince, genel olarak mimârî yönden ülkesini güzelleştirdi. Ancak hükümdarlığının beşinci yılında tek tanrılı Mısır dininin kurucusu Akhenaton'un dul eşi Nefertiti'yle evlenmesi için gönderdiği bir Hitit prensi yolda tuzağa düşürülüp öldürülünce; Hitit Kralı Mutavallis, Mısır'a savaş açtı. Savaş Kadeş Kalesi önlerinde yapıldı. Savaşın nedeni, M.Ö. 13. yüzyıl başlarında Mısır ve Hitit devletlerinin birbirine eşit kuvvetler haline gelmesi ve bu iki büyük devletin ekonomik çıkarlarının Kuzey Suriye toprakları üzerinde birleşmesidir.

Savaşta Hititler mi Yoksa Mısırlılar mı Daha Üstündü?

Bu konuda da çeşitli tezler ileri sürülebilir. Çoğu çıkarsamalar yine tapınaklarda yer alan yazı ve resimlerden geliyor. Buna karşılık bugün elimizde iki önemli bulgu var Hititlerin savaş gücü ve tekniğiyle ilgili. Bunlardan ilki Hitit başkenti Hattuşa'daki kazılar sırasında bulunmuş olan yaklaşık bin satır uzunluğundaki bir metni içeren bir tablet. Hititçe yazılmış olan tablette at yetiştiriciliği ve binicilik kuralları anlatılıyor. Bu metin, Hititlerin bu konuyu hangi uzmanlık düzeyine getirdiklerini ortaya koyuyor. Gerçi metnin yazarı Kikkuli adında bir Hurri ve Mitanni ülkesinden getirtilmiş ama Hititler ondan aldıkları eğitimle işi bir sanata dönüştürmüşler.

Hititlerin savaş gücünü gösteren ikinci kanıt savaş arabaları. Hitit savaş arabası o zamana kadar kullanılan 4 tekerlekli savaş arabalarından farklı olarak 6 tekerlekliydi. Tekerlekler de, diğer ülkelerin savaş arabalarında kullanılan tek parça tahtadan yapılmış tekerleklerden değildi. Bugünkü tekerleklere benzeyen çubuklarla desteklenmiş tekerlekler kullanılıyordu. Dolayısıyla savaş arabaları çok daha hafif ve hareket yeteneği yüksek olabiliyordu. Arabanın benzerlerine göre hafif olması her savaş arabasında iki yerine üç askerin yer almasına olanak sağlıyordu. Askerlerden birisi arabayı sürüyor, ikincisi arabadaki diğer iki kişiyi koruyacak biçimde kalkan kullanıyor, üçüncüsü ise ok ve mızrak atıyordu.

Kadeş savaşında Mısır ve Hitit ordularının sayıları hakkında çeşitli iddialar var. Mısırlılar, savaştaki fedakarlık ve kahramanlıklarını abartmak için rakibi fazla sayıda göstermek ihtiyacı duymuşlar. Bugün kabul edilen genel görüşe göre Hititler bu savaşa 17,000 piyade ve 4,500 savaş arabasıyla katılmışlar. Her savaş arabasında 3 asker olduğuna göre 13,500 de arabalı asker demektir. Buna göre Hititlerin toplam savaşçı sayısı 30,000 dolayında bir sayıyı göstermektedir. Buna karşılık Mısırlıların 20,000 dolayında olduğu sanılmaktadır. Bu sayılar kesin değil. Buna karşın Kadeş savaşında Hititlerin Mısırlılara karşı sayısal üstünlüğü olduğu biliniyor. Bu da Hititlerin savaş gücünü ve üstünlüğünü gösteren üçüncü kanıt.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 23:28   #62
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Savaşın Seyri

Hitit ordusunda 3.000 savaş aracı ile 17.000 zırhlı asker, Mısır ordusunda ise 4 bölükten oluşan, her birine bir tanrının ismini verdiği (Amon, Ra, Ptah, Seth) 20.000 asker ve 2.000 savaş aracı vardı. Mısır kralı II. Ramses, tümenlerin en önde gideni olan Amon'un başında duruyordu.

Hitit casusları, Mısır ordusu Asi nehrini geçmeden Hititlerin Halep yakınlarında olduğunu Mısır ordusu içine yaydı. Bunun üzerine II. Ramses tümeni Amon ile beraber diğer tümenlerle arasını çok fazla açtı. Birliklerin arasının açılmasını fırsat bilen Hitit kralı Muvatallis Mısır ordusuna bir baskın düzenledi. Savaşın başlarında savaş arabaları sâyesinde Hititler üstünlük sağladılar.. Savaşı kazandıklarını düşünen Hitit ordusu, savaş ganimetlerini toplamaya başladı. Bunun üzerine Mısır ordusu toparlanıp karşı taarruza geçti ve böylece II. Ramses mutlak yenilgiden kurtuldu.

Savaşın sonucunda Hititler galip gelmiş ve Amurru ve Amka toprakları ellerinde kalmıştır. Mısır kayıtlarına göre II. Ramses bir zafer kazanmıştır.

Bu baskından sonra savaş Mısırlılar tarafından kazanılmış gibi göründü. Fakat kesin bir sonuç alınamadı ve her iki taraf savaş meydanından çekildi. Üçüncü Hattuşil zamanında da Suriye'ye sahip olma mücâdelesi devâm etti. Fakat Önasya'da gittikçe güçlenen Asurlular'ın Mitanni ülkesini ele geçirip, Suriye üzerine yürümeleri bu iki devleti telâşa düşürüp birbirine yakınlaştırdı. Neticede Hitit hükümdarı Üçüncü Hattuşil ile Mısır Firavunu İkinci Ramses arasında M.Ö. 1280 de Kadeş Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi.


Savaşa Giden Yol

O zamana kadar bilinen dünyanın en büyük iki imparatorluğu olan Hititlerle Mısırlılar niçin savaşa girdiler? Bu soruyu yanıtlamak için biraz geriye gidelim.

Tek tanrıya inandığı için sapkın firavun diye adlandırılan firavun Akhenaton'un ölümünden sonra yerine büyük oğlu Smenkare geçiyor. Smenkare'nin ölümle sonuçlanan kısa süren firavunluğu sonrasında Mısır tahtına Tutankamon geçer. Tahta geçtiğinde Tutankamon henüz çocuk yaştadır ve üvey kız kardeşi Ankesenamon ile evlendirilir. Tutankamon 18 yaşındayken, sonradan mumyası üzerinde yapılan röntgen incelemeleriyle anlaşıldığı üzere, kafatasına aldığı bir darbeyle öldürülmüştür. Bugün, cinayetin Baş rahip Eje tarafından işlendiği kabul ediliyor.

Buraya kadarki öykü konumuzu çok yakından ilgilendirmiyor. Yalnızca altyapıyı verebilmek için değindim. Konumuzu asıl ilgilendiren bölüm dul kalan kraliçe Ankesenamon'un başına gelenler ve bunların Hititlerle ve Kadeş savaşıyla ilgisi.

Baş rahip Eje, firavun Tutankamon'u öldürdükten sonra firavun olmak ister. Bunun en kestirme yolu kraliçe Ankesenamon ile evlenip tahta geçmektir. Ankesenamon, kocasını, Eje'nin öldürdüğünü bildiği için mi, yoksa Eje kendisinden çok yaşlı olduğu için mi bilinmez; onunla asla evlenmek istemiyor. Ama Eje, bu konuda kararlıdır. Ankesenamon'un bulabildiği tek çözüm adını ve ününü duyduğu Hitit kralı Suppiluliuma'dan yardım istemektir.

Suppiluliuma'nın oğlu II. Murşiliş'in yazdığına göre bu yardım isteği şöyle çıkıyor ortaya:

"Mısırlılar, Amka zaferini duyunca korktular. Üstelik firavunları da ölmüş olduğu için, Mısır'ın dul kraliçesi, babama bir elçi ile şu mektubu yolladı: Kocam öldü. Benim oğlum yok. Duyduğuma göre sende oğul çokmuş. Eğer bana oğullarından birisini verirsen onu koca yapacağım. Tebamdan birisini kocam yapmayı asla istemiyorum. Ona koca olarak saygı duyamam."

II. Murşiliş, şöyle devam ediyor:

“Babam, bunu duyunca inanamadı. Hatti'nin büyüklerini toplayıp danıştı."

Sonunda Suppiluliuma, danışmanı Hattuşa-ziti'yi Mısır'a elçi olarak gönderip durumu tam olarak anlamayı kararlaştırdı. Hattuşa-ziti, Mısır'da gerekli araştırmaları yaparken Suppiluliuma bir yandan da Karkamış'ı ele geçirir ve inanılmaz büyüklükte bir savaş ganimeti elde eder. Bu, onun Ortadoğu'daki ününü iyiden iyiye arttırmış olmalı. Bir süre sonra Hattuşa-ziti,
Ankesenamon'un ikinci mektubuyla döner. Mektupta Suppiluliuma'ya hitaben şunlar yazılıdır:

"Niçin bana inanmıyorsun? Niçin alay edildiğini sanıyorsun? Ben başkasına değil yalnızca sana yazdım. Bir çok oğlun olduğu söyleniyor. Oğullarından birini bana verirsen o, hem bana koca hem de Mısır'a kral olacak."

II. Murşiliş, devam ediyor anılarına:

“Babam, iyi yürekli olduğu için kadının sözünü dinledi ve göndereceği oğlunu seçti.”

Suppiluliuma, Mısır firavunluk soyunun Hititlere geçeceği hayalini kurarak oğlu Zannanza'yı küçük bir askeri birlikle Mısır'a yollar. Hitit tabletlerinden anlaşılacağı üzere, prens Zannanza'nın sınırı geçtikten bir süre sonra öldürüldüğü haberi gelir Hitit ülkesine. Firavun olmak için gün sayan Eje, Ankesenamon'un bu girişimini öğrenmiş ve Mısır orduları başkomutanı Horemheb aracılığıyla yolladığı orduyla Zannanza'nın birliğini kuşatarak yok ettirmiş hepsini. Suppiluliuma, bu olaya çok üzülmüştür. Yine tabletlerden anlaşıldığına göre günlerce ağlamış ve intikam yeminleri ederek başta fırtına tanrısı Teşup olmak üzere tanrılara kurbanlar sunmuş.

Zannanza'nın davet edildiği bir ülkede cinayete kurban gitmiş olması Suppiluliuma ve bütün ailesi üzerinde bir Mısır nefreti yaratmış olsa gerek. Ne var ki o sırada Anadolu'da yayılmağa başlamış olan veba salgını bu nefret ve intikam duygularının yoğunluğuna karşın Suppiluliuma'nın Mısır üzerine bir seferi göze almasını engeller. Nitekim Suppiluliuma da vebaya yakalanıp M.Ö. 1335 yılında ölür. Ardından tahta geçen oğlu III. Arnuvandas da yalnızca bir yıl krallık yaptıktan sonra vebadan ölünce tahta II. Murşiliş geçer. Tahta geçer geçmez, Hitit imparatorluğunda bu kadar taht değişimini fırsat bilerek ayaklanan Arzavalılar'la savaşa girişir. İki yıl süren bu savaş sonunda Arzava ülkesini yıkar. Kuzey'de ayaklanan Kaşka'lıları ve diğer ulusları da yener. II. Murşiliş'ten günümüze kalanlar yalnızca babası Suppiluliuma'yı anlattığı anılar değil; O'nun çok ünlü bir de veba duası vardır. II. Murşiliş, ardında büyük ve güçlü bir imparatorluk bırakarak M.Ö. 1306'da ölür ve tahta oğlu Muvatallis geçer.

Bu sırada Mısır tahtında Akhenaton'la birlikte ortaya çıkan gevşeklik ve karışıklıklar sonrasında artık güçlü bir firavun vardır: II.Ramses. II. Ramses, daha imparatorluğunun ilk yıllarında düzeni kurmak ve Mısır'ın gücünü çevreye kabul ettirebilmek için seferlere başlar. Hititler açısından bardağı taşıran damla, Suriye topraklarında Hititler'e bağlı olarak yaşayan Amurrular'ın birden Ramses'e bağlılıklarını açıklamalarıdır. Amurru prensi Benteşina, kendisine çok daha fazla tâvizler önermiş olan II. Ramses'in sözüne güvenerek Hititler'den kopmuş ve Mısırlıların safına katılmıştır.

O dönemin güç dengeleri içinde II. Ramses'in ilerleyişini durduracak tek güç vardı dünyada: Hititler. Artık Muvatallis için yapacak başka bir şey kalmamıştı: Hem sınırlarına yeniden biçim vermek hem de Suppiluliuma'dan kalma intikamı almak (Prens Zannanza'nın öldürülmesi olayı). Dolayısıyla iki ulusun savaşa girişmesi kaçınılmazdı. Öyle de oldu. İki ordu, Halep ile Şam'ın ortasında bir yerde olan Kadeş'te karşı karşıya geldiler.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 23:39   #63
Çevrimdışı
Çengelli İğne
«... Beklenen Şarkı ...»

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Ansiklopedik bilgi olmuş.

Ben de tamamını bir kere de okumadım.

Günde 2-3 bölüm okuyorum.

Çok emek verdin ama hakkını vermişsin.

Ellerine emeklerine sağlık.

Teşekkürler.
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Çengelli İğne'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.06.2015, 23:45   #64
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Çengelli İğne Mesajı göster
Ansiklopedik bilgi olmuş.

Ben de tamamını bir kere de okumadım.

Günde 2-3 bölüm okuyorum.

Çok emek verdin ama hakkını vermişsin.

Ellerine emeklerine sağlık.

Teşekkürler.


Teşekkürler canım , az kaldı ama gerçekten yordu ...
Bi bitirebilsem
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.06.2015, 00:31   #65
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti



Kadeş Savaşı'nı Aslında Kim Kazandı: Hititler mi, Mısırlılar mı?

İki büyük ordu M.Ö. 1296'da Kadeş yakınlarında karşılaştılar. Ramses'in Kadeş'e yaklaşımı askeri strateji açısından hataların en büyüklerinden birisi olarak tanımlanıyor bugün. Ordusunu dört bölüme ayırmıştı. Her bir bölüm Mısır'ın en büyük tanrılarının adını taşıyordu: Amon, Ra, Ptah ve Seth.

İlk karşılaşmada Muvatallis'in, kardeşi III. Hattuşiliş ve oğlu Urhi Teşup ile birlikte kumanda ettiği Hitit birlikleri, Ramses'in ordularını darmadağın edivermişti. Ramses, canını zor kurtarmış; kendisini Amon tümeninin içine zor atmıştı. Savaşa soktuğu Ra tümeninden geriye çok az asker kaldığı anlaşılıyor. Onlar da tam bir bozgun halinde kaçmağa başlamışlar. Bu ilk yenilgi, Mısır yazıtlarında şöyle anlatılıyor:
“Yürüyüş kolundaki Ra tümeninin ortasına saldırdılar. Ra tümeni, harekat halindeydi. Savaşa hazır değildi. Bu nedenle majestelerinin (II. Ramses) askerleri de savaş arabaları da onlar (Hititler) karşısında yenildi.”
Amon tümeni, ordunun geri kalanından ayrılmıştı. Hitit savaş arabaları yapılarının getirdiği hafiflik ve manevra üstünlüğüyle kısa sürede Amon tümenini de sarmışlardı. Üstelik Ramses de sarılmış olan Amon tümeninin ortasındaydı. Tam anlamıyla bir toplu yok edilmenin eşiğindeydi Ramses ve Amon tümeni. Onların yok edilişinin ardından başsız kalan Ptah ve Seth tümenlerinin yok edilmesi çok kolay olacaktı. Hitit imparatorluğunun önünde Mısır toprakları açılıyordu artık.

Hitit ordusu pek çok ulustan derlenmiş askerlerden oluştuğu için disiplini çok güçlü değildi. Mısır ordugahına girdikleri anda yağmaya başladılar. Emir komuta her şey bir anda yok olmuştu. Mısır ordugahı çok zengindi. İşte tam bu sırada Mısır yazmanları ve şairlerine göre Ramses, tanrısal bir güçle Hitit askerlerine saldırıp onları dağıtıyor ve savaşı birden lehine döndürüyor. Bundan sonra Ramses'in kahramanlığı üzerine öyküler sonu gelmez biçimde sıralanıp duruyor Mısır yazıtlarında. Aynı kaynakları kullanan Christian Jacq da Ramses dizisinin Kadeş adlı bölümünde Ramses'in kahramanlıklarını ve elde ettiği zaferin öyküsünü anlatıyor.

Oysa Hitit kaynakları böyle anlatmıyor. Mısır ordugahının yağmasına dalmış bulunan ve emir dinlemez halde olan Hitit askerleri hiç beklenmeyen anda küçük ve düzenli bir birliğin saldırısına uğruyorlar ve toparlanmaya fırsat bulamadan dağılıyorlar. Bu birliğin nereden geldiği bugün hâlâ bir sır. Fakat bu birliğin Ramses ordularına ait olmadığı kesine yakın bir biçimde biliniyor. Çünkü Ramses'in ağzından şöyle anlatılıyor: “Yanımda ne bir prens var, ne bir sürücü, ne bir piyade subayı, ne de bir araba savaşçısı. Yaya askerim de araba savaşçılarım da beni onların karşısında ganimet gibi bırakarak çekip gitti. Onlarla savaşmak için kimse beklemedi.”

Savaş bir süre daha sürüyor. Ondan sonra her iki ordu da geri çekildiği için kimse kimseye üstünlük sağlayamıyor. Mısır kaynaklarında Muvatallis'in Ramses'e şöyle bir mektup yolladığı yazılı: “…Mısır ve Hatti ülkeleri senin emrindedir ve ayaklarının altına serilmiştir...” Oysa o durumda Hitit kralı Muvatallis başkent Hattuşa'dan yaklaşık 600 kilometre uzakta, Suriye topraklarında bulunmaktadır. Daha iki ordu arasındaki ilk çatışmada Mısır orduları geriye dönmek zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla Muvatallis'in bu tür bir mektup yazması için ortada hiç bir neden yok. Bugün, çoğu araştırmacı böyle bir mektubun Ramses'in hayal ürünü olduğu konusunda hemfikir.
Mısır tapınaklarında, mezarlarında ve saraylarında Ramses'in Kadeş savaşını kazandığına ilişkin yazılara ve resimlere karşılık savaşı Hititlerin kazandığını gösteren bazı kanıtlar var ortada.

İlk kanıt: Prens Benteşina'nın Mısır'a bağladığı Amurru ülkesinin savaştan hemen sonra yeniden Hititlere bağlı hale getirilmesidir.
İkinci kanıt: savaştan yaklaşık 9 yıl sonra Hitit kralı III. Hattuşiliş ile II. Ramses arasında imzalanan Kadeş barış antlaşması (M.Ö. 1286) sonrasında Hattuşiliş'in büyük kızını Ramses'e çok büyük törenlerle gelin vermesidir. Ramses, sonradan Maatnefrure adını alan bu kızı Başkraliçe yapmıştır. Böylece bir Hititli Mısır sarayında başkraliçeliğe gelmiştir. Savaşı kazananın değil kaybedenin kabul edebileceği bir gelişme bu.

Hitit kaynakları ve diğer kaynaklar bulununcaya kadar Kadeş savaşının kesin galibinin Mısırlılar olduğu sanılıyordu. Buna karşın böyle bir galibiyetten sonra nasıl olup da Hititlerin Amurru prensliğini kendilerine yeniden bağladıkları ve yine nasıl olup da Mısır'ın Hitit ülkesini haraca bağlamadığı anlaşılamıyordu. Bugün bilinen, Hititlerin bu savaşı kazandıkları ama galibiyetlerinin sonradan yağma sırasında müdahale eden bir birlikçe durdurulduğu biçimindedir. Özetle her iki ulus da bu savaştan kesin galibiyet elde edemese de savaştan sonra Hititler'in, Mısırlılara karşı çok daha üstün bir konuma geçmiş olması savaşta Hititlerin üstün geldiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Mısır kaynaklarına dayanarak aksini anlatan öyküler ya da yorumlar doğru değildir.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.06.2015, 00:37   #66
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Hititleri, Christian Jacq'ın, dünya çapında çok satan Ramses romanından barbar ve istilacı bir ulus olarak tanıyanları ve Mısırlılar'ın Hititleri Kadeş Savaşı'nda yendiğini düşünenleri hayal kırıklığına uğrattığımızın farkındayız. Ama öyküler ile bilimsel kanıtlar her zaman örtüşmüyor.
Kadeş Antlaşması

Kadeş Antlaşması, tarihteki bilinen ilk yazılı antlaşmadır. M.Ö 1280'de Mısırlılar ile Hititler arasında yapılmıştır.

Christian Jacq'ın "Ramses Kadeş Savaşı" isimli kitabında; Tanrı Amon'un Ramses'i ilahi bir güç ile 43.500 kişilik orduya karşı başarı kazandığından bahseder. Oysa ki, Mutavallis'in geride bıraktığı iki [casus] bedevî, Ramses'i kandırarak savaşın Ramses'in aleyhine olmasını sağladılar. Ancak iki gün boyunca devam eden savaşı kimse kazanamayınca Kadeş Antlaşması imzalandı. Kadeş Antlaşması sonucu her iki taraf birbirine kardeşçe yaklaşmaya karar verseler de herkesin gözü kralın tahtındaydı.

Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma, onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. (M.Ö.1269)

Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin mührü de vardır.

Bazı tarihçiler, savaşın sona ermesinin sebebinin o gün meydana gelen Güneş tutulmasından korkarak, tanrıları kızdırdığını düşünen tarafların savaşmak istememesi olduğunu söyler. Bazıları ise bu savaşın sonunun gelmeyeceği düşüncesindedir. Çünkü her iki taraf da güçlü olduğundan dolayı savaşın bitmeyeceğini umuyorlardır.Fakat bitse bile o zamana kadar bir çok yer yıkılıp insanları ölecek düşüncesinde de olabilirler.

Ebu Simbel tapınağına Ramses'in kazandığı yazılırken, Hitit kil yazılarında bu tam tersidir.

Antlaşmanın temel düzenlemesi bu iki ülkeden birisine yönelik bir saldırı ya da tehdide karşı ötekinin ona yardım edeceği ve savaşa birlikte gireceğidir.

Anlaşma Doğu'daki Asur tehdidine karşı da yazılmıştır.

Bugün NATO Antlaşmasının 5. maddesini aşağı yukarı aynı düzenlemeye sahiptir.

Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısır'da tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazköy (Boğazkale) kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup Istanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Kadeş antlaşmasının Hattuşa'da bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası New York'ta Birleşmiş Milletler Binasında asılıdır.
Kadeş Antlaşması Metni

Mısır Memleketi Kralı, Büyük Kral, Kahraman Ra-maşe-şa mai Amana'nın Hatti memleketlerinin büyük Kralı Hattuşili ile iyi dostluklarının , kardeşliklerinin ve büyük krallıklarının devamı için yaptıkları antlaşmadır.

Bunlar, Mısır memleketi Büyük Kralı, bütün memleketlerin kahramanı, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral, kahraman Minmua-rea'nın oğlu, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral, kahraman Min-pahirita'rea'nın torunu, Rea-Maşeşta-Mai Amana'nın, Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral, Murşili'nin oğlu, Büyük Kral, Hatti memleketi Kralı, kahraman Şuppiluliuma'nın torunu, Büyük Kral, Hatti memleketi Kralı, kahraman Hattuşili'ye söylediği sözlerdir.

Aramızda daima olarak iyi kardeşlik ve iyi sulh kurdum. Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasındaki münasebetlerde iyi kardeşliğin ve iyi sulhun tesisi için şunları söylüyorum: İşte, Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince, ezelden beri tanrı onlar arasında düşmanlığa müsaade etmediğinden antlaşma ebedidir. Büyük Kral, Mısır memleketi Kralı, Rea-Maşeşa Mai Amana, güneş ve fırtına tanrılarının münasebeti gibi öyle edebi bir münasebet tesis etti ki, o aralarında daima düşmanlık yapmağa mani olur.

Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana gümüş bir tablet üzerine kardeşlik Hatti memleketi Kralı, büyük Kral Hattuşili ile bugünden itibaren aramızda iyi sulh ve iyi bir kardeşlik tesisi için bir muahede yaptı. O benim kardeşimdir, ben de onun kardeşiyim ve onunla daima sulh halindeyiz. Bize gelince: Bizim kardeşliğimiz ve sulhumuz evvelce Mısır memleketi arasındaki sulh ve kardeşlikten daha iyi olacaktır.
Bak, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili ile sulh ve kardeşlik halindedir.
Bak, Mısır memleketi Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana'nın oğulları Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili'nin oğulları ile ve kardeşleri ile sulh ve dostluk daimidir. Onlar da bizim gibi kardeş ve sulh halindedir.

Mısır memleketiyle Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince: Onlarda bizim gibi daima kardeşlik ve sulh halindedirler.

Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana istikbalde her hangi bir şey almak için Hatti memleketine girmeyecektir. Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili de istikbalde herhangi bir şey almak için Mısır memleketine girmeyecektir.

Bak Güneş ve Fırtına tanrılarının Mısır memleketi ile Hatti memleketi için getirmiş oldukları ilahi nizam, onlar arasındaki sulh ve kardeşliktir, düşmanlık değildir. Bak Mısır memleketi Kralı; Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana bugünden itibaren iyi durumu muhafazada sebat edecektir. İşte Mısır memleketi Hatti memleketi ile daimi sulh ve kardeşlik halindedir.

Eğer yabancı bir memlekette bir düşman Hatti memleketine gelirse ve Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili bana “Ona karşı koymak için bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana piyadesini süvarisini gönderecek onu öldürecek, Hatti memleketi için ondan intikam alacak.

Eğer Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili tâbi beylerine kızarsa, onlar ona karşı bir kusurda bulunursa Mısır memleketi Kralı Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana'ya haber gönderirse Mısır memleketi Kralı piyadesini ve süvarisini ona gönderir. O kimlere kızmışsa onları imha eder.

Eğer dış memleketlerden yabancı bir düşman Mısır Kralı kardeşin Rea-Maşeşa Mai Amana'ya ve Mısır memleketine karşı gelirse ve onun kardeşi Hatti memleketi Kralı Hattuşili'ye “Ona karşı koymak için bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse Hatti memleketi Kralı Hattuşili piyadesini, süvarisini gönderecek ve benim düşmanımı öldürecek.

Eğer Mısır Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana tâbi beylerden birine kızarsa, onlar ona karşı birleşirlerse ve ben Hatti Kralı kardeşim Hattuşili'ye “Haydi” dersem Hatti memleketi Büyük Kralı Hattuşili piyadelerini ve harp arabalarını gönderecek, o kimlere kızmışsa onların hepsini mahvedecek.

Bak, Hatti memleketi Kralı Hattuşili'nin oğlu babası Hattuşili'nin bir çok senelerinden sonra Hattuşili'nin yerine Hatti memleketi Kralı olacak. Eğer Hatti memleketinin asilzadeleri ona karşı birleşirlerse Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana piyadelerini ve harp arabalarını Hatti memleketinin hatırı için onlardan intikam almak üzere gönderecek. Hatti memleketinin Kralının ülkesinde asayişi temin ettikten sonra memleketleri Mısır'a dönecekler.

Eğer bir asilzade Hatti memleketinden kaçarsa böyle bir adam Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea Maşeşa Mai Amana'ya iltica ederse vazifesini yerine getirmek için, ister Hatti memleketi Kralı Hattuşili'ye ait olsun, ister ayrı bir şehre ait olsun, onu yakalayacak ve onu Hatti Kralı, Büyük Kral Hattuşili'ye iade edecektir.

Eğer bir asilzade Mısır memleketi Büyük Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana'dan kaçarsa ve böyle birisi Hatti memleketine, Hatti memleketi Kralı Büyük Kral Hattuşili'ye gelirse onu yakalayacak, kardeşi Mısır memleketi Kralı Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana'ya iade edecektir.

Eğer bir adam veya iki üç adam Hatti memleketinden kaçarsa, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana'ya gelirse Mısır memleketi Kralı Büyük Kral onları yakalayacak ve kardeşi Hattuşili'ye iade edecek. Mısır Kralı ve Hatti Kralı kardeştirler, bu sebepten onları bu kabahatleri için şiddetle cezalandırmasınlar, onların gözlerinden yaş akmasın, bu şahıslardan karıları ve çocuklarından intikam alınmasın.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.06.2015, 00:41   #67
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Karnak Tapınağı





Dunyada bugune kadar insa edilmis en buyuk ve en dikkate deger dini kompleks olan Amon Tapinagi,modern Luksor kenti yakinlarinda ki Karnak mevkiindedir.Tapinak.Amon rahiplerinin "Cennetin en buyugu,Dunyanin en eskisi"diyerek hergun ilahiler okuduklari,Tanri Amon inancinin merkezi (Nesut-Towi,anlami 2 kentin Tahti)olan Teb Kentinde tarihi bilinmeyen cok eski bir yapi ile baslamis,orta ve yeni krallik donemlerinde yapilan eklemelerle eski misir'in buyuk kompleksine donusmustur.

100 donum alana yayilmis olan kompleksin,guney yonundeki 8 hektarlik alanda,yuzey arastirmalari ve kazi calismalari surdurulmektedir.XI.Hanedan doneminde baslatilan,XVIII. ve XX. hanedanlar doneminde tamamlanan buyuk boyutlu yapilarin cekirdegi AMon Tapinagina iki yanindan koc basli Sfenkslerin bulundugu caddeden girilir.Uzerinde yazit ve desen bulunmayan 113m genisliginde ve 15m kalinligindaki buyuk 1.pilondan sonra yuksek duvar ve sutunlarla cevrilmis sagli sollu koc baslikli Sfenkslerin siralandigi buyuk salona gelinir.Sol yanda II.Seti tapinagi,Amon,MutKhons Tnarilari icin uc kucuk sapel ve sagda uc yani Osiris sutunlari ile cevrili avlusu bulunan III.Ramses Tapinagi yer alir.Ortada 25.Hanedanin HAbes kokenli Firavunlarindan Tharka'ya ait koskun 21.m Yuksekligindeki papirus baslikli 10 sutundan birisi ile Amon bas rahiplerinden XXI.hanedan Firavunu Smendes e air buyuk heykel bulunur.Avluya bitisik olan ve XVIII. hanedan firavunlarindan Horemhab'in insa ettirdigi 2.pilon duvarindan gecilerek buyuk Hipostil hole girilir.Buranin yapimini III.Amenhotep baslanmis,I.Seti devam ettirmis ve II.Ramses Tamamlatilmistir.6 donumluk alana yayilmis 15 ve 23m yukseklikte 134 sutunun olusturdugu buyuk Hipostil holden yukari baktigimizda,sutunlari birbirleri uzerine egilip sallanarak,gokyuzune ulasmaya calisan agaclara benzetirsiniz.


3.pilon III.Amenhotep,4.pilon I.Tutmosis tarafindan yaptirilmistir.4.pilon onunde I ve III.Tutmosis'e ait dikili taslardan 1.ayakta(yukseklik 28m. agirlik 143 ton)digerinin parcalariysa avluda yatmaktadir.Buradan itibaren Tanri Amon'a ait kutsal dar ve kucuk mekanlar,giristeki ana aks'in devaminda ardarda dizilirken,sag tarafta guney yonundeki aksta III.Tutmosis ve Hatcepsut'un yaptirdigi pilonlar ve anitsal heykeller ile kutsal gol ve nilometre yer alr.4.pilonun arkasindan III.Tutmosis in yaptirdigi 14 sutunlu kucuk hipostil hol ve Kralice Hatcepsut'a 2 dikili tastan birisi durmaktadir.(29.56m 200 ton agirliginda).5. pilon I.Tutmosis,6.pilon ise II.Tutmosis tarafindan yaptirilmis.Tapinagin sonunda bulunan en ilginc bolum,III.Tutmosis in yaptirdigi buyuk festival tapinagidir.Botanik ve hayvanat bahcesi olarak bilinen bu bolumde,firavunun suriye seferinden donerken getirdigi hayvan bitkilere ait cok guzel kabartmalar islenmistir.Tamami kesme tastan insa edilen Amon kompleksinde,2000 yil boyunca cesitli firavunlar tarafindan eklemeler yapilmistir.Beraberinde pek cok yazit ve tasvirlerin islenmesi bu kompleksi ayni zamanda dunyanin en buyuk ve en eski arsivlerinden biri haline getirmistir.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.06.2015, 00:48   #68
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Keops Piramidi





Keops Piramiti, Gize'de antik Memfis mezar kentinde bulunan üç piramitten en eski ve geniş olanıdır. Milattan önce yaklaşık 2.560 yılında ,20 yıl üzerinde dönemi içeren bir zamanda inşa edildi.Piramit'in Mısır'ın dördüncü hanedanı firavun Khufu'ya bir mezar olarak inşa edildiğine inanılır. Bugün Mısır'ın başkenti Kahire'nin bir parçasıdır. Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eserdir.

Piramitler, yedi harikanın en yaşlısı. Üstelik sapasağlam ayakta kalan tek harika bu, düşünürseniz biraz ironik. Ayrıca insanların en çok karıştırdığı harika da bu; listenin tepesinde sadece antik Giza şehrinde bulunan Keops piramidi var, diğer iki büyük piramit değil. Bu durumda “Mısır Piramitleri” şeklinde kullanılan genel geçer tabir doğru olmuyor.

Giza, krallığın dördüncü hanedanlığının ikinci imparatoru Khufu tarafından milattan önce 2560'da, öldüğünde kabir olarak kullanılması için yaptırılmış. İnşasının 20 yıl sürdüğü düşünülüyor. Önce temeller kazılmış (100,000 işçi tarafından elle), sonra kesilen tanesi iki tonluk iki milyon taş taşınmış (100,000 işçi tarafından elle) ve son olarak üst üste dizilmiş (bilin bakalım). Bu piramitte kullanılan taşlarla Fransa'nın çevresine üç metre yüksekliğinde bir duvar çekilebilirmiş. Son olarak yüzeyin pürüzsüz olması için bir dış kaplama yapılmış ama sanıyoruz güneş, klor, egzoz ve kum fırtınaları dış kaplamaları pek bir yıpratıyor. İşte size tam ahkâmlık bir bilgi daha: Piramitler merdivenli değil, düz bir yüzey şeklinde inşa ediliyormuş aslında.

Taşların 145 metre (yıllar içinde 10 metresi törpülenmiş) üst üste nasıl taşındığı hâlâ bir sır, en mantıklı iddia çamurdan yapılmış ve yükselen bir rampa kullanıldığı, en sevdiğimiz iddia ise uzaylıların yardım ettiği. Herodot'un yazdığına göre bu rampanın inşası da 10 yıl sürmüş. Uzaylılar, eserlerinin turistler yaslanıp fotoğraf çektirsin diye kullanıldığını görüyorlar mıdır acaba? Keops Piramidi, 1300'e kadar dünyanın en yüksek yapısıymış. Eğimi 51 dereceymiş, kenar uzunluğu 229 metreymiş ve geometrik hata oranı %0,1'den bile azmış

Giza Büyük piramidi yapı kompleksinin ana parçası olup,Khufu'nun onurunda iki ölüye ait tapınağı ihtiva eder (biri piramitin , diğeri ise Nil Nehri'nin yakınındadır). Üç küçük piramit Khufu'nun eşleri içindir ve küçük Mastaba(Antik Mısır'da dikdörtgen eğik yapılar olup,pek çok seçkin Mısırlının gömüldükleri yerdir) mezarlar, piramiti yüceliğinden dolayı çevreler.Küçük piramitlerden biri kraliçe Hetepheresin mezarını (1925 yılında keşfedildi),kız kardeşini ve Sneferu'nun eşi ve Khufu'nun annesini kapsar.Giza'da çalışanlar için bir kasaba vardı,bu kasaba bir fırın,bira imalathanesi ve bakır eritme kompleksini içeriyordu.pek çok yapı ve kompleks Giza Haritalama Projesi ile keşfedilmektedir. Büyük Piramidin birkaç yüz metre güney batısında bir parça daha küçük Kefren Piramidi,Khufu'nun ardıllarından biri genel olarak Great Sphink Büyük Sfenks'in inşaatçısı,ve bir kaç yüz metre sonrası güney batıda Menkaure Piramidi Khafre'nin ardılı yaklaşık yarısı uzunluğunda. Khufu'nun veziri Hemen veya Hemiunu'nun, Büyük Piramidin bazılarının mimarı olabileceğine inanılır.

Binlerce yıl boyunca Keops Piramidi'nin bir mezar olduğuna inanılmıştır. Keops Piramidi'nin 30 yılda yapıldığı düşünülmektedir. Her biri yaklaşık 2 ile 10 ton arasında değişen yaklaşık 3 milyon adet taş bloktan yapılmıştır. Önce bir kent yapılmış taş bloklar taşınmış ve yığılmıştır. Yüzeyin düzleştirilmesi için uzun zaman çalışıldığı sanılıyor. Taş blokların nasıl yerleştirildiği henüz anlaşılmış değil çeşitli kuramlar üretilmektedir. Bir kurama göre yapılan spiral bir rampadan çıkarılan taş bloklar üst üste konuyordu.Rampa çamur kaplanıyor sulanıyor ve taş bloklar itilerek kaydırılabiliyordu. Diğer bir kurama göre taş bloklar dev manivelalarla kaldırılıyordu.Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür.

İlk yapıldığında 145,75 metre olduğu düşünülen Keops piramidinin bu güne kadar 10 metresini kaybettiği düşünülmektedir. 43 yüzyıl boyunca dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmış ancak 19. yüzyılda geçilebilmiştir. Eğimi 54 derece 54 dakikadır. Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır. Piramidin her biri birkaç ton ağırlığında olan iki milyon taş bloktan yapıldığı sanılmaktadır.Eski Mısırlıların neslinden gelen bir azınlık olan Kıptilerin inancına göre, bu piramit Tanrıların Çağına ait bilgilerin bir birleşimidir.
Mısır'da Giza'da ki bu üç piramit bugün de görülebilecek durumdadır. Bunlar, milattan önce yaklaşık 2613-2494 yılları arasında Mısır kralları için mezar olarak yapılmıştı. Dünyanın yedi harikası arasında günümüze kadar gelebileni, Mısır piramitleridir. Mısır'ın çeşitli bölgelerinde onlarca piramit vardır. Piramitlerin nasıl ve niye yapıldığı hakkında çeşitli görüşler olmasına rağmen bu sorulara kesin cevaplar verilememiştir. Ama en akla yatkını piramitlerin Mısır'da tanrısal bir anlam taşıyan firavunların mezarı olmasıdır. İçindeki gizli dehlizler, kapılar, salonlar hep yabancılara karşı firavunun hazinelerini ve mumyalanmış bedenini korumak için yapılmıştır. Bu piramitlerin en büyüğü Firavun Keops'a ait olan 146 metre yüksekliğindeki piramittir.

Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser, Mısır'daki Keops Piramidi'dir. Mısır'ın başkenti Kahire yakınındaki Nil Nehrinin batısında bulunan Giza Yaylasında bulunmaktadır. Keops Piramidinin yanında biraz daha küçük olan Kefren ve Mikorinos piramitleri bulunmaktadır. Ayrıca, içlerinde prenseslere ve firavunun en yakın yardımcılarına ait mumyaların bulunduğu beş piramit daha vardır.

Büyük Piramit de denen Keops Piramidi, milattan önce 2800 yıllarına doğru hüküm süren Mısır'ın 4. Sülale devri hükümdarlarından Keops'un mezarıdır. İkinci büyük piramit, Keops'un kardeşi olan ve O öldükten sonra firavun olan Kefren'e aittir. Küçük piramit ise milattan önce 2500'lü yıllarda hüküm süren Mikerinos'a aittir. Mısır piramitleri yeryüzündeki anıt-kabirlerin en eskileri ve en büyükleridir. Bunların en haşmetlisi olan Keops Piramidi dış görünüşü ile de “Dünyanın Birinci Harikası” olma niteliğine hak kazanmıştır.

Piramitler, firavunun mumyası ile hepsi birbirinden değerli eşsiz nitelikteki sanat eserlerini; kral, kraliçe, prens heykellerini de içlerinde saklıyordu ve bu eşsiz hazineleri saklamak için yapılmışlardır.

Keops Piramidinin yüksekliği 138 metredir. Tepeden 10 metre kadar aşınmıştır. Bazıları 10-15 ton ağırlığında olan 2.300.000 adet blok taşın üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.

Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür. Bu muazzam mezar, üç ayda bir toplanan 100.000 esirin çalışmasıyla 30 yılda tamamlanmıştır. Daha sonra da Keops'un ve eşinin mumyalanmış cesetleri bu mezara yerleştirilmiştir.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.06.2015, 00:53   #69
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Kleopatra

"Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp,
istediği her dili kullanabildiği
çok telli bir müzik aleti gibiydi"


Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos, Kleopatra'yı böyle tanımlıyordu. Roma halkının bir numaralı düşmanı ilan edilen bu kadınla ilgili sıfatlar, İlkçağ'ın en büyük imparatorluğunu kuran devletin resmi sanatçılarının ağzında günümüze kadar çarpıtılarak geldi. Kimine göre, o erkek delisi bir kadındı. Kimine göre ise, beyninde her türlü entrikanın dolaştığı kötü ruhlu bir kadın. Romalı şair Horacius, Kleopatra'nın öldüğü gün "zafer flamalarının çıkartılıp, evlere asılmasını" önermişti. Aradan bin yıl geçmesine karşın, egemen kültür o denli etkin olmuştu ki, Dante bile onu "lüks ve şehvet düşkünü" olarak tanımlamıştı. Kuşkusuz, "Kleopatra miti"nde Hollywood'un payını da inkâr etmemek gerekir. Gerek Cecil B. De Mille'in 1934 yapımı "Kleopatra", gerekse de Joseph Mankiewicz'in dev prodüksiyonu, 4 Oscar ödüllü , 1963 yapımı "Kleopatra" filmi (Liz Taylor, Richard Burton ve Rex Harrison) bu miti daha da güçlendirdi. Her iki ünlü filmde de Mısır kraliçesi, erkekleri tuzağına düşüren, entrikalar çeviren ve rakiplerini zehirle ortadan kaldırmayı hedefleyen, tutkulu ve hırslı bir kadın olarak seyirciye sunulmuştu.

Oysa gerçekte, VII. Kleopatra, yani son Mısır kraliçesi ve son firavun, gerek karakter bakımından gerekse fiziksel açıdan, hiç de anlatıldığı gibi bir insan değildi. Ancak ne yazık ki, tarihi her zaman kazananlar yazmıştı. Sezar'dan olan çocuğu Sezarion'un bile kafasını uçurtacak kadar Kleopatra'dan nefret eden Octavius, bu mağrur kraliçeyi bir kez dize getirdikten sonra ailesinin kökünü kazımakla yetinmemiş, tüm sanatçılarını ve filozoflarını onu karalama kampanyası için harekete geçirmişti. Son yıllarda, ardı ardına Kleopatra üzerine yayımlanan araştırma, anı ve roman türü kitaplarda biraz daha objektiflik egemense de, "Kleopatra miti" ile ilgili yanlışların bazıları, bu eserlerde de varlığını sürdürüyor.

Son 10 yıldır arkeolog Franck Goddio ve İtalyan sanat tarihi profesörü Paolo Moreno, Mısır'ın son firavununu yakın takibe aldılar ve onun hayatı, alışkanlıkları, giyim tarzı ve eğitimi konusunda çok önemli, ama resmi tarihe ters düşen bilgilere ulaştılar.


Gerçek Kleopatra nasıl bir insandı?

Her şeyden önce kısa boyluydu. Vücudunun çok güzel olduğu söylenemezdi, ancak hatları düzgündü. Gözleri ve teni açık renkteydi. Bütün bu özellikler aslında çok doğaldı. Çünkü Kleopatra, bir Mısır kraliçesi olmasına karşın Yunan soyundan geliyordu. Kleopatra'nın fiziksel özelliklerinin en somut kanıtı ise, Sezar'ı daha 23 yaşındayken Roma'da ziyaret ettiği dönemde heykeltıraş Stefanos'a verdiği çalışma... "Eskilino'lu Venüs" olarak bilinen bu heykelin, Kleopatra'nın aslına en sadık heykeli olduğu, yaklaşık tüm bilim adamları tarafından kabul görüyor.

Kleopatra'nın yüz yapısına ilişkin en iyi belge ise, Berlin Müzesi'nde korunan ve üstünde Kleopatra'nın resmi bulunan madeni para... Üçgen bir yüz hattına, iri ve uzun bir burna, dar bir alna sahip... En tipik özelliği ise alt dudağı... Kalın ve etli alt dudağı, Ptolemaios Hanedanı'ndan geldiğinin en somut kanıtı...

Karakterine gelince... Kraliçenin saray entrikaları konusunda uzman olduğunu herkes kabul ediyor. Ancak unutmayalım ki, 18 yaşındayken kokuşmuş bir krallığın iplerini elinde tutuyordu. Üstelik, bütün bölgenin tek hakimi olan Romalılar'ı da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu bağlamda, kendisini her zaman ünlü Mısır firavunlarının varisi olarak görmesine rağmen, Kleopatra böylesine karmaşık dengelere sahip bir ortamda, Yunan geleneğinden gelen, gerçekçi ve ayakları yere basan bir politika izlemek zorunda kalmıştı. Entrikalar çevirmek, siyasal rakiplerini zehirlemek, komplolar kurmak ve ihanet, aslında Mısır kraliçesinin politik öncelikleri değildi.

Bunların hepsi, İlkçağ'ın ve özellikle, Roma sarayının vazgeçilmez siyasal numaralarıydı. Ancak, Kleopatra'nın bunları yapmasının yanı sıra, çok büyük sulama kanalları inşa ettirdiğini, özellikle köylülerin yaşam düzeyini yükseltmek için önemli iyileştirmeler yaptığını, ne yazık ki çok az tarihçi yazıyor.

Kleopatra, Petra kralı Abdül ve Romalı bir ressamla yaşadığı küçük birkaç kaçamak dışında, sevdiği insanlara (Sezar ve Antonius) hep sadık kaldı. O, zayıflamış Mısır Krallığı'nın, özellikle doğudan gelen Pers tehlikesi karşısında, Roma ittifakı olmadan, kendi başına varlığını koruyamayacağını görmüştü. Roma ile her zaman bir ittifak aradı. Ama bunun, asla tam boyun eğme anlamına gelmemesi için çabaladı. Amacı, Roma ile birlikte eski Mısır'ın, Firavunlar Mısırı'nın gücünü yeniden yaratmaktı. Büyük İskender'in hayali olan bu büyük imparatorluğun başına da, Sezar'dan olma oğlu Sezarion'u uygun görüyordu.

Kleopatra gerçeği tablosunu, eğitimiyle tamamlayalım. Mısır kraliçesi, tarihçi Plutarkhos'un belirttiği gibi "güzel olmaktan çok, zeki ve kültürlüydü"... 54 yaşının tüm olgunluğu ve şöhretinin zirvesini yaşayan Sezar'ı sadece güzelliğiyle baştan çıkardığını ileri sürmek, tarihi biraz zorlamak olur. Kleopatra, tam 12 dili mükemmel derecede konuşuyordu. Mısır'a 300 yıl boyunca hükmeden Ptolemaios Hanedanı'nın hükümdarları arasında Mısır diliyle konuşan tek kişi Kleopatra'ydı. Ötekiler, sarayda Yunanca konuşmayı tercih ederlerdi. Kleopatra efsanesine ilişkin mutlaka düzeltilmesi gereken son bir nokta da, engerek yılanıyla intihar etmesi... Rakotisli eski köle Eudomon'un ona gönderdiği incir sepetinin içinde bir yılan vardı, ama ölüm engerek yılanından değil, gerçek bir kral kobradan geldi.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.06.2015, 00:57   #70
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Eski (Antik) Mısır Medeniyeti

Arsinoe

Kızkardeş Arsione: Gölgede kalan kadın




Roma sokakları tıklım tıklım doluydu. Sezar'ın zafer arabası çiçek yağmuru altında ağır ağır ilerledi. Arkasından, Galya ormanlarından, Afrika çöllerinden ve Pontos dağlarından koparılıp alınmış yüzlerce çıplak kadın köle geliyordu. Bir centurio'nun taşıdığı pankartta şu on iki altın harf vardı: "Veni, vidi, vici" (Geldim, gördüm, yendim)... Ünlü tutuklular görüldüğünde, halk, Afrikalı kabile reislerini, Ortadoğu krallarını, İspanya soylularını, doğu rahiplerini görmek için birbirini ezmeye başladı. Tutuklular arasında bir kız çocuğu vücudunun inceliğine sahip, omuzlarından aşağı yele gibi sallanan sarı saçlarıyla, Romalı askerlere bile kendini kabul ettiren bir kadın vardı. Zincirlere bağlı bir şekilde, yarı çıplak dolaştırılırken, bakışlarına müthiş bir meydan okuma ve tavırlarına da kırılmaz bir gurur egemendi. Bu insan, Kleopatra'nın kızkardeşi Arsinoe'ydi. Erkek kardeşi Ptolemaios ile birlikte Kleopatra'nın kraliçeliğine karşı çıkmış ve Mısır'ın Sezar'a teslim edilmesini onaylamamıştı. Topladığı Mısırlı askerlerden ve çöl bedevilerinden oluşan bir orduyla Sezar'a saldırmış, ama yenilmişti.

Tarihi gerçekten de kazananlar yazıyordu. Mısır tahtı için mücadeleyi de, Sezar'ın gücüyle Kleopatra kazandığı için, tarih, onun bu akıllı ve gizemli kardeşinden ne yazık ki fazla söz etmiyor. Babaları Ptolemaios'un cenaze töreninde bir lahdin başında toplanan 4 kardeş arasında iktidar savaşı daha o anda başlamıştı. Geleneklere göre, erkek kardeşi Ptolemaios ile evlenmek zorundaki Kleopatra, en büyük kardeş olarak Mısır tahtına geçecekti. Babasının sürekli "asla Roma'ya karşı gelme" biçimindeki uyarılarını hiç unutmayan Kleopatra, iktidarın Roma olmadan koparılamayacağını da kavramıştı. Ancak, Roma'ya kimin hakim olduğu kesin değildi. Senato'nun güvendiği isim Pompeius ile Sezar ciddi bir iç savaşta karşı karşıya gelmişlerdi ve ilk günlerde ibre Pompeius'tan yana dönmüştü. Ancak Pharsalos Savaşı'yla birlikte, Roma'nın geleceğine damgasını vuracak isim belli olmuştu: Sezar. Şimdi Mısır sarayındaki iktidar kavgasında iki isim, Ptolemaios ve Kleopatra, Sezar'ı kazanmak zorundaydılar. Küçük kız kardeş Arsinoe ise farklı düşünüyordu.

Tarihçiler tarafından engin bir coğrafya ve tarih bilgisine sahip olduğu belirtilen Arsinoe, hem bir kadının dişiliğine hem de bir erkeğin cesaretine ve coşkusuna sahipti. Onun hedefi, Eski Mısır uygarlığını yeniden yaratmak, Ortadoğu'yu kapsayan büyük bir imparatorluk kurmaktı. Bunun için de, kendi halkına, yani Mısırlılar'a ve Ortadoğu'daki sayısız krallığa bölünmüş halklara güveniyordu. Arsinoe'ye bu fikirleri aşılayan, lalası Ganimede'ydi. Eski bir Yukarı Mısırlı köle olan Ganimede, doğup büyüdüğü topraklar üzerinde Roma askerlerinin çizmesini görmeye katlanamıyordu. Arsinoe, Kleopatra'ya karşı, açıkça ağabeyi Ptolemaios'u desteklemekle birlikte, aslında kendi iktidarını planlıyordu. Kleopatra'ya karşı hiçbir zaman gerçek bir sevgi beslemeyen Arsinoe, zeki ve hassas bir kadındı. Tarihçiler onun vahşi bir kişiliği olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de, ablasına karşı giriştiği iç savaşta, silah kuşanıp askerlerinin önünde çatışmalara katılmaktan çekinmemişti.

Arsinoe, Kleopatra ile giriştiği iktidar savaşını, Sezar'ın ablasına verdiği destek nedeniyle yitirdi. Roma'da bir esir gibi teşhir edildi. Daha sonra Kleopatra'nın araya girmesiyle, Efes'teki Artemis Tapınağı'na sürgüne yollandı. Ancak Arsinoe, burada da rahat durmadı. Sezar'ın katilleri Cassius ve Brutus ile bağlantıya geçti. Kıbrıs kralı Serapion'un da katıldığı geniş bir muhalefet cephesi oluşturmaya çalıştı. Öte yandan, Arsinoe'nin Mısır'da hâlâ önemli sayıda taraftarı vardı. Bu durum, hem Kleopatra'yı hem de artık kaderini onun ellerine bırakan Antonius'u kaygılandırıyordu. İşte o nedenle Arsinoe, Antonius'un emriyle Artemis Tapınağı'nın basamaklarında, müttefiki Kıbrıs ve Girit kralı Serapion ise Knidos'ta, Romalı lejyonerler tarafından öldürüldü. Antonius'un adamları Kleopatra'nın erkek kardeşi olduğunu ilan eden bir başka isyancının izini de Finike'de bulmuş ve kurdukları pusuda öldürmüşlerdi. Kleopatra artık rahat bir nefes alabilirdi.
__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
antik, eski, medeniyeti, mısır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 15:37.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.