Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Türk Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 06.09.2014, 21:30   #21
Çevrimdışı
ala'turka
Yasaklı Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Altı - Yedi Eylül Olayları

Ben söyleyeceklerimi geçen sene söylemişim,
Yaşasın halkların kardeşliği,
Yaşasın demokrasi,
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz ala'turka'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.09.2015, 21:11   #22
Çevrimdışı
Redwine
"Her Şey Güzel Oldu"

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart 6-7 Eylül 1955’te Ne Oldu?

Azınlıklara yönelik en büyük şiddet hareketlerinden biri olan 6-7 Eylül olaylarının 60’ıncı yılı. Peki 6-7 Eylül'de ne olmuştu?




6 Eylül saat 13.00’te devlet radyosu Atatürk’ün Selanik’teki evinde bomba patlatıldığı haberini geçtikten sonra, İstanbul Ekspres akşam baskısına ‘Atamızın evi bomba ile hasara uğradı’ başlığıyla çıktı. Taksim Meydanı’nda toplanan kalabalık, gayrimüslimlere ait ev ve işyerlerini yağmaladı, yıktı. Polisin müdahale etmediği güruh sadece ev ve işyerlerine saldırmakla kalmadı, ibadethanelere ve mezarlıklara da saldırdı. Dini mekânlar yakıldı, mezarlıklar talan edildi; hatta mezarlar açılıp içerisindeki kemikler çıkarılarak yakıldı.
Cumhuriyet’ten Umur Yedikardeş’in haberine göre, dönemin tanıkları 6-7 Eylül’ü şöyle anlatıyor:

Çocuk haykırırcasına bağırıyordu. ‘’Yazıyor yazıyor, İstanbul Ekspress, Atatürk’ün evine bomba atıldığını yazıyor…” Şaşkın gözlerle meydana bakıyor, mahşeri kalabalığa anlam vermeye çalışıyordum. Meydan iğne atsan yere düşmeyecek haldeydi. Anıtın çevresinde, Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nden bir grup, ellerinde Türk bayrakları, Atatürk ve Celal Bayar büstleri ile “Allahsızları gebertin” sloganları atıyor, kamyonlar meydana yaklaşıyor, kasalarından atlayan insanlar demir çubuk ve sopalarla kalabalığa karışıyordu. Beyoğlu, sonbaharın hafif serinliğinde, bir çocuğun masum haykırışıyla, belki de tarihinin en sıcak gününe merhaba diyordu.





Beyoğlu’nda sabaha kadar açık olan genelde şoförlerin vardiyalarını beklediği kahveden sesler geliyordu. Masanın üzerine çıkmış bir adamın, “Siz ne biçim Türksünüz? Tüm halk ayaklandı, siz hâlâ oturmuş kart oynuyorsunuz” sözleri alkışlarla kesintiye uğrarken, Yervant Gobelyan uzaktan kahvedeki insanların ateşli kalabalığa katılmasını izliyordu. Küçük gruplar caddenin başında birleşerek büyüyor, “Dükkânların camlarını aşağı indirin” sesleri yankılanıyordu. Caddeye doğru ilerlerken, Katanos’un bakkalı ile Vafiadis’in kasap dükkânını görünce tanıyamadım. Yerle bir olmuştu. İnsanlar sırtlarında un, şeker çuvallarıyla kırılan camların arasından çıkıyordu.

Yorulmuştum…




Tuhafiyeci Saviadis, Mobilyacı Nikitas, Kunduracı Nazar… Ne haldelerdi acaba şimdi…


İstiklal Caddesi’nde ilerlemek bir yana adım atmak dahi imkânsızdı. Ağa Camii’nin önünde gözlerini yolun karşısına dikmiş adam, ezan sesiyle irkildi. Camiden çıkanlar kalabalığa katılırken, bazıları da harap olmuş caddeyi ve öfkeli kalabalığı merak dolu gözlerle izlemekle yetiniyorlardı. Yanına yaklaşan birinin adını fısıldamasıyla kendine gelen Hicri Tan, sessiz bir şekilde polisleri işaret edip, “Saldırganlar, ellerindeki kürk mantoları yırtmaya çalışıyorlardı. Polis bıçağını vermedi ama mantoyu rahat yırtabilmeleri için biraz kesti”’ diyordu.







Aya Triada yanıyordu…

Sanki birden kırk yıl yaşlanmış, adım atmak için bastona ihtiyaç duyar hale gelmiştim. Nefes almak için başımı kaldırdığımda, kapkara bir dumanın gökyüzünü kapladığını fark ettim. Burnuma gelen is kokusu nefes almayı güçleştirirken, önümden ellerinde ikonalar ve şamdanlar olan bir grup Tünel’e doğru koşuyorlardı. Arkamı döndüm. Meşelik sokaktan çıkanlar caddeye karışıyorlardı. Aya Triada kilisesi yanıyordu…

Galatasaray Lisesi’ne doğru ilerlerken, Yeşilçam Sokağı’nda, elinde Türk bayrağı olan bir genç bir çocuk, etrafındakilere hararetli bir şekilde bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Adam, “Suphi, elimizdeki listeye göre burası bir Rum dükkânı. Çekil önümüzden” derken, Suphi ise “Listede bir hata var. Dükkân bir Türk arkadaşımın” cevabını veriyor, can siparene Gömlekçi İstelyo’nın dükkânını koruyordu. Adam ya ikna olmuştu ya da daha fazla vakit kaybetmemek adına vazgeçmişti. Kalabalığa dönerek, “Şu sokaktan sağ girdiğinde ilk ev Rum evi. Evin üzerinde Türk değil işareti var”’ talimatını verince, insanlar ellerinde taşlar ve sopalarla o tarafa doğru koşmaya başladılar. Suphi, elinde bayrakla kalakalmıştı.


Doktor Yorgos Adasoğlu’nu, Luvr Apartmanı’nın önündeki kalabalığı meraklı gözlerle izlerken yakaladım. Saldırganlar bir muayenehaneyi tahrip ederken; tüpler, tansiyon aletleri havada uçuşuyordu. Hırçın bir adam yaklaşarak, “Burası da gayrimüslim dükkânı. Bak doç. yazıyor.

Gayrimüslim ismi’’ dediğinde, Adasoğlu, tebessümle oradan uzaklaştı.

‘Ben Türküm’ diyordu. Korku dolu gözlerle Lise’yi geçip Tünel’e doğru ilerlerken, polisler gördüm. Kuş uçturmuyorlardı. Sovyet Konsolosluğu’nun önü polis doluydu. Aralarından geçip Tünel’e vardım. Tünel’de kumaşçı Cevat Bey’in bağrışları ortalığı inletiyordu. Dükkânına saldırmaya çalışanlara, “Ben Türküm” diye haykırıyordu. Cevat Bey sonunda dayanamayarak, utanç içinde, pantolonunu indirip, sünnetli olduğunu gösterdi. Yüzü kıpkırmızıydı. Gözlerini indirdi ve yavaş adımlarla uzaklaştı. Pera da sessizliğe bürünmüştü…





Tarlabaşı’na indiğimde, Kalyoncu Sokak’ta, Vasiliadisler’in evinin önünde kapıcı Mehmet’i elinde Türk bayrağı ile beklerken buldum. Apartman sapsağlamdı. Mihail Vasiliadis “Mehmet, elinde Türk bayrağı ile apartmana kimseyi yaklaştırmadı. Kalabalığa burada Rum oturmadığını söyledi. Oysa apartmanda çoğunluk Rum” dediğinde, pencereden aynı Mehmet’i caddenin karşısındaki ev ve dükkânlara saldırırken görüyordum. Kafamı çevirdiğimde ise, sokağın köşesindeki fırının camlarının inmiş olduğunu fark ettim. Fırının sahibi, nam- değer Arnavut, umutsuz bir şekilde evine doğru gidiyordu. Her akşam fırını kapattıktan sonra arta kalanları karakoldaki polislere verecek kadar yufka yürekli bir adamdı. Arnavut, “Komiser bey bana, ‘Hiç bir şey yapamam, ben bugün polis değil, Türküm’ dedi” diye haykırarak koşar adımlarla uzaklaştı.
Yeniden kuracağız!
Gözlerimin önünde öldürülen, tecavüz edilen, gitmek zorunda bırakılan insanlar; yakılan, yıkılan, talan edilen kiliseler, evler, işyerleri…

Kulaklarımda Patrik Atenegoras’ın “Yıkıntılardan kalan malzemeyle her şeyi yeniden kuracağız” deyişi…

Tarlabaşı’nda yıkıntıların arasından, çok uzaklardan, daha doğmadığım bir tarihten, 60 yıl öncesinden gelen bir çocuk sesiyle kendime geliyorum.

“Yazıyor yazıyor. Tezer Özlü yazıyor. Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi…”


Gerçek hikâyeler, Dilek Güven’in Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Kitabı’ndan alıntılanarak kaleme alınmıştır.


Kaynak

__________________
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Redwine'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.09.2016, 21:58   #23
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Altı - Yedi Eylül Olayları

6-7 Eylüle Tanıklık Edenlerden...




Annem Başörtüsü Taktı, Türk Sandılar


Anneme, Müslüman kadınlar gibi görünsün diye beyaz başörtüsü taktık. Pencereye bir bayrak uydurduk. Kapıya oturdum. Kalabalık bir grup önümden aktı. Kiminin elinde bir top kumaş, kiminde bir makine parçası vardı. Bütün cadde eşya doldu. Sadece Rum evlerini değil, tüm gayrımüslimlerinkini yağmaladılar. Yedikule Caddesi üzerindeki bir kiliseyi ateşe verdiler. Kıvılcımlar bizim evin üstüne düşüyordu. Caddede üç kişi durdu. Bizim eve bakıyorlardı. Yanlarına gittim, Bu evin sahibi Ermeni. Şimdi Floryada yazlıkta. Aşağıda ben varım, hatırlatırım dedim. Annem Müslüman bir kadın gibi kahve pişirdi. İçtik birlikte… Yağma saatler sürdü. Gece yarısına kadar kapıdan ayrılmadım. Sonraki gün dükkânıma gittim. Kepenkler kırılmış, dükkâna girilmişti. Benim dükkâna komşum Laz Mehmet girmiş. Sabahları birlikte çay içerdik. Çok ağrıma gitti. Evet, 6-7 Eylülde çok çektik. Ama bu halkın çok iyiliğini gördük. Tehcirden kaçıp Karaman dağlarına çıkan babamı, idam fermanı olmasına rağmen sakladı Türk köylüsü. Eşimin cenazesine ta Silifkeden geldiler. Ermenistana yerleşecektim, bırakıp da gidemedim. Hem hanım istemedi hem de yoldaşlarım bırakmadı. Çünkü büyük düşlerimiz vardı. (Sarkis Çerkezyan. Gizli TKP üyesiydi. Kumkapıda iki marangoz dükkânı vardı. Evi Yedikuledeydi)





Beyoğlu'nu Yıktılar Siz Duruyorsunuz...

Üç parti olarak geliyorlardı. İlk parti bağırıyor çağırıyor, ikinci parti Rum dükkânlarını kırıyordu. Kepenkler kolay açılmıyordu. Hazırlıklıydı bu iş, ellerinde demir sopalar, kepenkleri deldiler, açtılar, neler varsa hepsi yere döküldü. Üçüncü parti hırsızlık için geliyordu. Ve çanlar çalıyordu, kiliselere girdiler, çanları çalıyorlardı. 12ye kadar yani… Nasıl yaşadık, tarif edemem.






Sinemadan Çıktık ki Millet Caddelerde

O akşam sinemadaydım, meğer ki gündüzden beri hazırlıklar varmış, Süreyya Sinemasındaydım, film oynarken durdurdular filmi, biri çıktı sahneye bir şeyler söyledi, Ne alakası var dedik, yine de aymadık, çıktık ki millet caddelerde! (71 yaşındaki eczacı M.S., Tarihe Bin Canlı Tanık)



__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.09.2016, 22:08   #24
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Altı - Yedi Eylül Olayları




Arabanın Biri Bu Tarafa Gitti Biri Şu Tarafa

Haber geldi bize, bu gece bir şeyler olacak dediler, biz korktuk sanki bize olacakmış gibi. Manolun kurukahve dükkânını, Rum gazinolarını kırdılar. Rumların nesi varsa hepsini kırdılar. Yervant vardı, o Yahudiydi, onun mefruşat dükkânının camlarını kırdılar, yırttılar kumaşları; topları böyle arabaların arkalarına bağladılar, arabanın biri bu tarafa gitti biri şu tarafa, yırttılar onları. (60 yaşındaki ev kadını M.Y., Akdeniz Sesleri)






Korkmayın Biz Buradayız


Büyükdereli gençlerin, bizlerin Rum arkadaşlarımız vardı. Ben o zaman kulüp başkanıydım, Rum çocukları çağırdım, Telaş etmeyin biz buradayız, size bir şey yaptırmayız dedim. Korktular, sindiler, dövecekler, parçalayacaklar, öldürecekler diye. Hiç unutmam Andon vardı, matbaacı. Apostol vardı sonra. Beyaz Parka doğru sahilden yürüyoruz beraberce, bu arada haberler geliyor, Beyoğlunu şöyle yıktılar, böyle parçaladılar. O sırada bir araba geldi, kırmızı vişneçürüğü renginde. Arkasından upuzun kumaş parçası, sürünüyor yerlerde. Tam parkın önünü dönerken, arabanın içinden, Ne duruyorsunuz lan Beyoğlunu yakıyorlar, Rumların yerlerini yıktılar, siz duruyorsunuz! dediler. Araba hızla gitti. Andona dedim ki, Sen merak etme, evine bıraktım onu. Kilisenin kapılarını kırmışlar, çok güzel ikonalar vardı, hep parçalamışlar, yerlere atmışlar. İnanır mısınız, 5-6 ay Beyoğluna çıkamadım, o manzarayı görmemek için. Derler ki, bir ay, bir buçuk ay, tabii peynirler, yağlar dökülmüşler, onların o kokuları çıkmamış Beyoğlundan. (Emekli bankacı H.Ö.)






Kiliseleri de Yaktılar


Kiliselere girdiler, bidonların içine gaz doldurdular, kiliseleri yaktılar, Burası Rum kilisesi dediler. Samatyadaki kiliseye girmişler, orayı da tarumar etmişler. Sanmışlar ki, o da Rum kilisesi, kilise ya! Mahmutpaşayı berbat ettiler. Onlar sandılar ki bütün şeyler dükkânlar Rumdu, halbuki Ermeni de vardı orda. Genel olarak Ermeni kilisesine dokunmadılar, ne patrikhaneye dokundular, ne Kumkapıdaki kiliseye dokundular. Tertipti, tertip şöyle ki Aileye dokunma, mala dokun, aileye dokunmadılar. Geldiler, ne varsa yıktılar, radyoları aşağı attılar, buzdolaplarını aşağı attılar. Çapulcular, Rumların kadınlarının ellerinden, yüzüklerini, bileziklerini aldılar. Dışarıdan gelenler, Hangisi Ermeni evi, hangisi Rum evi? diye soruyorlardı. Bizim yanımızdaki ev Rumdu, onu tarumar ettiler. Bizim köşedeki mezeciye, sütçü Argiri, saldırdılar. Bahariye Caddesi ve Altıyoldan aşağı kumaş dükkânları ve kuyumcular yağma edildi. Ben gözümle gördüm kaşarpeyniri imalathaneleri vardı, kaşarlar denize yuvarlanarak gitti. Kumaş yığınlarından, tramvaylar çalışamadı. (67 yaşındaki şoför A.İ.T., Akdeniz Sesleri)



__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.09.2016, 22:21   #25
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Altı - Yedi Eylül Olayları




Gözü Dönmüş, Parçaladılar Dükkanları

O gün Dolmabahçedeki maçtan çıktık, kapıda akşam gazeteleri vardı. Ekspres, büyük başlık atmıştı, Atamızın evi bomba ile hasara uğradı diye. Herkeste büyük bir infial doğdu. Fakat sonradan öğrendik ki, Atatürkün evine bombayı koyan MİTmiş. Rum çocukları evlerine bıraktım, eve geldim. Caminin karşısındaydı evimiz. Anneannem kapının önünde taşın üzerine oturmuş, titriyor ve ağlıyordu. Beni görünce Aman evladım, kimsenin malına dokunma, bunlar bizim sittin senelik komşularımız diyerek ağladı. Bir şey oldu, bir süre sonra Rumlardan kalma bir tabak getirdiler eve, anneannem tepki gösterdi, Eve sokulmaz bunlar, tarumar oluruz dedi. Son dakikaya kadar burada, Büyükderede iskelenin içinde Anastas ve Niko vardı, pastacı, dükkânının yıkılmaması için sonuna kadar direttik. Fakat öyle bir güruh geldi ki, üf, gözü dönmüş, parçaladılar dükkânları… (72 yaşındaki emekli bankacı H.Ö., Tarihe Bin Canlı Tanık)





Komşularımızı Evimize Aldık

Olaylar bizim burada, Büyükderede de başlayınca, gayrimüslim komşularımız tedirgin oldu, biz de onları evimize aldık. Babam kiliseye takıldı. Ama yine de arkadan girip yakmışlar kiliseyi. Sabaha kadar nöbet tuttuk. Başka yerlerden motorlarla gelenler oldu. (84 yaşındaki müteahhit S.O., Akdeniz Sesleri)






Kepenge İlk Baltayı Zabıta Vurdu

Polis istese mani olamaz mı, yahut asker, olurdu. Modada, karşıda, meyhane vardı Derikli Ustanın, demir kepenkli, orada her akşam veresiye içen bir belediye zabıta memuru vardı, kepenge ilk baltayı o vurdu. Bizim evin altında Aksiyotis vardı, düzgün, emeğiyle geçinen, vasat ama medeni kimselerdi, ter ve korku içindeki hallerini hatırlıyorum. Feci bir şeydi, 5-10 gün kulağımdan şangırtı sesleri gitmedi. (71 yaşındaki eczacı M.Z., Akdeniz Sesleri)





Bir Gecede Hepsi Değişmiş

Pastane Stasuliyi kırdıklarında, bir bekçi vardı, Hadi çocuklar tamam, tamam diyordu. Bir akrabam da Çengelköyde dedi ki, bir gece içinde polisi, bekçisi hepsi değişmiş. (68 yaşındaki emekli öğretmen E.P., Akdeniz Sesleri)


__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.09.2016, 22:34   #26
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Altı - Yedi Eylül Olayları




3-4 Gün Kimseyi Sokağa Çıkarmadılar

En çok İstiklal Caddesine zarar verildi. Günlerce o çöpler durdu. Temizlenemedi İstanbul. Hadiselerden sonra 3-4 gün sokağa hiç kimseyi çıkarmadılar. Yüksekkaldırıma indiğim zaman, bir de ne göreyim, o güzelim vitrin camları aşağıda, piyanolar, orglar, kontrbaslar, saksofonlar yerlerde, parça parça. Ve dükkânın kepenkleri kazmalar, küreklerle parçalanmış. Ve içeri girdiğiniz zaman, baktım birisinin elinde süpürge, böyle süpürüyor dükkânın içini, mal sahibiymiş, Geçmiş olsun dedim. Sağ olun dedi, Şu dükkânın haline bakın diye ağlıyordu adam. (76 yaşındaki kunduracı S.B., Tarihe Bin Canlı Tanık)





O Günden Sonra İçimize Korku Girdi

Birçok Müslüman Türk komşumuz vardı, bize geçmiş olsun demeye geldiler. Ama bazıları da gece köşeye çıktı, Var olun çocuklar, var olun diye destek verdi ve tabii artık onlar bize selam veremiyorlardı. O günden sonra içimize korku girdi. Bu olayları yapanlar bilmediler ki, düşünmediler ki, bu zarar memleketin zararı. Evet, Rumundu, bilmem neydi, ama burada yaşıyordu, para, devletin parasıydı. (E.P.)





Tonganın Altına Menderes Gitti

Ordu gelince çil yavrusu gibi dağıldılar, kimse kalmadı. Bu olaylardan sonra aradan zengin olanlar oldu. Ama sonunda tonganın altına Menderes gitti, o ayrı. (78 yaşındaki emekli öğretmen O.D., Tarihe Bin Canlı Tanık)






Parası olmayanlar Zengin Oldu

Ben hep diyorum, Türkiyenin ekonomisi, 6-7 Eylülden sonra bozuldu. Çünkü devlet (zararlara karşılık) para ödedi. Ondan sonra Türkiye çöktü. Türkiyenin ekonomisini tutuyordu onlar. Taksimde tek dükkân kalmadı. Eskiden parası olmayanlar zengin oldu. (70 yaşındaki ev kadını K.A., Tarihe Bin Canlı Tanık)



__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.09.2016, 22:40   #27
Çevrimdışı
Basakca
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Altı - Yedi Eylül Olayları





Vatandaş Türkçe Konuş

Çıkıyorduk, her yerde yazılı, Vatandaş Türkçe konuş. Rumca konuşamazsın, gâvursun. 56da, Angelos karısını aldı, İtalyaya kaçtı. Biz kaldık. Biz gitmek istemiyorduk İstanbuldan tabii. her sabah, adamın biri geliyordu köşede Lulayı kolluyordu, bekliyordu. Sokağa çıkamıyorduk. Ondan sonra, 64te, yavaş yavaş hepsi gittiler, yani Rum kalmamaya başladı İstanbulda. Artık yaşanmazdı burada. (74 yaşındaki ev kadını F.S., Tarihe Bin Canlı Tanık)







Rum Olduğumuzu Söylemeye Çekindik

Biz bu 55’teki olayları unuttuk, çoğumuz. Ve gittiler diyorlar, bazı Rumlar da diyor bunu. Yoo, o zamandan sonra biz gitmedik. 50 aile gitmiştir belki, 56’larda, 57’lerdeki hadiselerden sonra. 63’te Kıbrıs çok alevlendi. Ya Taksim, ya ölüm her tarafta megafonlar, mikrofonlar, sinir harbiydi bizim için, doğruya doğru. O zaman, işte, hayatımız zordu. Rum olduğumuzu söylemeye çekiniyorduk. Mesela diyorduk ki çocuklara, Sesli Rumca konuşmayın, Konuşacaksanız sessiz konuşun. Çünkü hemen görüyordunuz, yüz ifadesi değişiyordu insanların. Bu benim vatanım. Ben burada doğdum, burada yaşadım, anam, babam, böyle. Ben nasıl gideyim, Amerikaya giden Rumlardan değilim, biz göçmen değiliz bir defa. Ben burasını seviyorum, Yunanistanı da. Ama burası da benim vatanım. Sonradan göç başladı ya, 63’ten sonra, 64’te. Hiç gitmeye niyetimiz yoktu. Diyordu ki eşim “Eğer mecbur kalırsak, sonuncusu olayım, buradan gidişimle!” (E.P.)







Arka Bahçede Yanan Perde

Biz uyuyorduk, aşağıda Erzurumlu kiracılarımız vardı. Onlar duymuşlar, geldi kapıları vurdu, Kalkın dünya yıkılıyor, siz daha yatıyorsunuz diyerekten. Bir kalktık, hakikaten dünya yıkılıyor, o, ben, ablam, birkaç kişi toplandık, sokağa çıktık. Felaket. Arabaların arkasına (kumaş) topları takıyorlar, toplar, dört tane takıyor, dört parça arabalar sürüklüyor topları. Çikolatadan geçemiyorsun, yerlerde şekerler çürüyor, basıyor millet. Osmanbeye doğru gittik. O kristaller, saatler, pastalar, çikolatalar… Osmanbey yıkılıyor, bütün millet orada. Nişantaşına döneceğiz, bizim mahallenin delikanlıları, o zamanlar, bir mağaza, Dede mağazası, kırıyorlarmış orda, böyle bir top çocuk tulumu geldi kucağıma. Ablam dedi, Bunların malı bize yaramaz, ver sen bunu aldı paramparça etti kumaşları. Bir tek pembe şapka kalmış elimde, vermedim onu sakladım. Oradan Nişantaşına gittik, çok fettandı, bu benim büyüğüm ablam. Bir top perde gelmiş onun kucağına, nasıl biliyor musunuz, bütün sim, altın gibi bir perde, oradaki apartmanlardan, nerden kırmışlarsa. Eve getirdi perdeyi, bu sefer bir komşumuz, Böyle bir perde sizde yok, ya sizi karakola götürürlerse. Başladı mı ablam dövünmeye, Biz napacağız, bunu. Hadi bakalım, kovanın içine sokar perdeyi, bir de kibrit çakar, yak Allah yak, haftalarca o per- de yandı. O komşunun yüzüne yaktık, ama dünya hakikaten kırıldı, çok berbattı, yani çıkılmıyordu, Osmanbeye, Nişantaşına. (80 yaşındaki işçi N.Ç., Tarihe Bin Canlı Tanık)

__________________
"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Basakca'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.09.2016, 23:04   #28
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Altı - Yedi Eylül Olayları

Güzel bir konu olmuş. Ellerine sağlık Basakca teşekkürler.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
1955, 1955’te, altä±, altı, eylã¼l, eylül, olaylarä±, olayları, oldu, yedi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:22.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.