20.02.2019, 01:00 | #61 |
Çevrimiçi
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Merhaba,
Bazı ayetlere bakalım...: HUCURAT-14 قَالَتِ الْاَعْرَابُ اٰمَنَّاۜ قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلٰكِنْ قُولُٓوا اَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْا۪يمَانُ ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ اَعْمَالِكُمْ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 14-Kâleti-l-a’râbu âmennâ(s) kul lem tu/minû ve lâkin kûlû eslemnâ velemmâ yedḣuli-l-îmânu fî kulûbikum(s) ve-in tutî’û(A)llâhe verasûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey-â(en)(c) inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un) 14-Bedeviler: "İnandık" dediler, de ki: "İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder." el a'râbu : Bedevî Araplar FETİH-11 سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعًاۜ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا 11-Seyekûlu leke-lmuḣallefûne mine-l-a’râbi şeġaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festaġfir lenâ(c) yekûlûne bi-elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim(c) kul femen yemliku lekum mina(A)llâhi şey-en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef’â(an)(c) bel kâna(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîrâ(n) 11-Bedevilerin savaştan geri kalmış olanları, sana: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile" diyecekler. Dilleriyle, gönüllerinde bulunmayanı söylerler; de ki: "Allah size bir zarar gelmesini dilerse, yahut bir fayda elde etmenizi dilerse, O'na karşı kimin gücü bir şeye yeter? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." min el a'râbi : bedevilerden, göçebe yaşayan Araplar'dan FETİH-16 قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْرًا حَسَنًاۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا 16-Kul lilmuḣallefîne mine-l-a’râbi setud’avne ilâ kavmin ulî be/sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn(e)(s) fe-in tutî’û yu/tikumu(A)llâhu ecran hasenâ(en)(s) ve-in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu yu’ażżibkum ‘ażâben elîmâ(n) 16-Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: "güçlü kuvvetli bir millete karşı, onlar müslüman olana kadar savaşmaya çağrılacaksanız; eğer itaat ederseniz Allah size güzel ecir verir, ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi can yakan bir azaba uğratır." el a'râbi : Araplar, Bedevîler (Bedevî Araplar) TEVBE-90 وَجَٓاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 90-Vecâe-lmu’ażżirûne mine-l-a’râbi liyu/żene lehum veka’ade-lleżîne keżebû(A)llâhe verasûleh(u)(c) seyusîbu-lleżîne keferû minhum ‘ażâbun elîm(un) 90-Bedevilerden, izin almak üzere, özür beyan eden kimseler geldiler. Allah'a ve Peygamberine yalan söyleyenler ise, özür bile beyan etmeksizin geri kaldılar. Onlardan kafir olanlar can yakıcı azaba uğrayacaktır. min el a'râbi : bedevî Araplardan, göçebe yaşayan Araplardan TEVBE-97 اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 97-El-e’râbu eşeddu kufran venifâkan veecderu ellâ ya’lemû hudûde mâ enzela(A)llâhu ‘alâ rasûlih(i)(k) va(A)llâhu ‘alîmun hakîm(un) 97-Bedevilerin küfür ve nifakları her yönden, daha ileridir. Allah'ın, Peygamberine indirdiğinin sınırlarını bilmemek, onlara daha layıktır. Allah bilendir, hakimdir. ve min el a'râbi : ve bedevî (göçebe) Araplar'dan TEVBE-98 وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ مَغْرَمًا وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ الدَّوَٓائِرَۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 98-Vemine-l-a’râbi men yetteḣiżu mâ yunfiku maġramen veyeterabbasu bikumu-ddevâ-ir(a)(c) ‘aleyhim dâ-iratu-ssev-/(i)(k) va(A)llâhu semî’un ‘alîm(un) 98-Bedevilerden, Allah yolunda sarfettiklerini angarya sayanlar ve sizin başınıza belalar gelmesini bekleyenler vardır. Belalar onlara olsun; Allah işitir ve bilir. ve min el a'râbi : ve bedevî (göçebe) Araplar'dan TEVBE-99 وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ قُرُبَاتٍ عِنْدَ اللّٰهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِۜ اَلَٓا اِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْۜ سَيُدْخِلُهُمُ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ 99-Vemine-l-a’râbi men yu/minu bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣiri veyetteḣiżu mâ yunfiku kurubâtin ‘inda(A)llâhi vesalevâti-rrasûl(i)(c) elâ innehâ kurbetun lehum(c) seyudḣiluhumu(A)llâhu fî rahmetih(i)(k) inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un) 99-Bedevilerden, Allah'a ve ahiret gününe inanan, sarfettiğini, Allah katında ibadet ve Peygamberin dualarına nail olmağa vesile sayanlar da vardır. Bilin ki, verdikleri onlar için ibadettir. Allah, onlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz bağışlar ve merhamet eder. ve min el a'râbî : ve bedevî (göçebe) Araplar'dan TEVBE-101 وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ مُنَافِقُونَۜ وَمِنْ اَهْلِ الْمَد۪ينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْۜ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْۜ سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ اِلٰى عَذَابٍ عَظ۪يمٍۚ 101-Vemimmen havlekum mine-l-a’râbi munâfikûn(e)(s) vemin ehli-lmedîne(ti)(s) meradû ‘alâ-nnifâki lâ ta’lemuhum(s) nahnu na’lemuhum(c) senu’ażżibuhum merrateyni śümme yuraddûne ilâ ‘ażâbin ‘azîm(in) 101-Çevrenizdeki Bedeviler içinde ikiyüzlüler ve Medine'liler içinde de ikiyüzlülükte direnenler vardır. Onları siz değil, ancak Biz biliriz. Kendilerine iki defa azabedeceğiz; onlar sonra da büyük bir azaba uğratılırlar. min el a'râbi : ve bedevî (göçebe) Araplar'dan TEVBE-120 مَا كَانَ لِاَهْلِ الْمَد۪ينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِه۪ۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُص۪يبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَطَؤُ۫نَ مَوْطِئًا يَغ۪يظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه۪ عَمَلٌ صَالِحٌۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَۙ 120-Mâ kâne li-ehli-lmedîneti vemen havlehum mine-l-a’râbi en yeteḣallefû ‘an rasûli(A)llâhi velâ yerġabû bi-enfusihim ‘an nefsih(i)(c) żâlike bi-ennehum lâ yusîbuhum zameun velâ nasabun velâ maḣmesatun fî sebîli(A)llâhi velâ yetaûne mevti-en yeġîzu-lkuffâra velâ yenâlûne min ‘aduvvin neylen illâ kutibe lehum bihi ‘amelun sâlih(un)(c) inna(A)llâhe lâ yudî’u ecra-lmuhsinîn(e) 120-Medinelilere ve çevrelerinde bulunan Bedevilere, savaşta Allah'ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramak, kafirleri kızdıracak bir yeri işgal etmek ve düşmana başarı kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez. min el a'râbi : bedevî Araplar'dan AHZAB-20 يَحْسَبُونَ الْاَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُواۚ وَاِنْ يَأْتِ الْاَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ اَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْاَعْرَابِ يَسْـَٔلُونَ عَنْ اَنْبَٓائِكُمْۜ وَلَوْ كَانُوا ف۪يكُمْ مَا قَاتَلُٓوا اِلَّا قَل۪يلًا۟ 20-Yahsebûne-l-ahzâbe lem yeżhebû(s) ve-in ye/ti-l-ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fî-l-a’râbi yes-elûne ‘an enbâ-ikum(s) velev kânû fîkum mâkâtelû illâ kalîlâ(n) 20-Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Bu birlikler tekrar gelmiş olsalardı, kendileri çöllerde bedevilerin yanında bulunup, sadece sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi. Aranızda olsalar ancak pek az savaşırlardı. bâdûne : bedeviler (çölde yaşayan Araplar) fî el a'râbi : Araplar'ın arasında Eğer Ahzab suresi 20. ayetteki gibi Çöl Arabı/Bedevi ve Arap genel ismi ayrı ayrı var ise yani Arapça'da " Çöl Arabı/Bedeviyi " söylemek için BADUNE kelimesi var ve kullanılıyor ise " A'RAB " niçin Çöl Arabı/Bedevi...? Tevbe 99 hariç diğer " A'rab " yazım şekli ile BEDEVİ ler belirtilmiş olan ayetlerde Arap'ların daima olumsuzluğun, kötülüğün, iki yüzlüğün, cimriliğin, kaypaklığın taşıyıcısı olarak kullanılmaktadır. Harf devrimi konularından biri de ayraçların kullanımıdır...Ayetin aslında ( Kur'an öncesi) işaretleme olmadığını düşündüğümüzde ayette geçen kelime ARAP tır... Eğer A'RAB, Çöl Arabı/Bedevi ise şehirli Arap veya Medeni Arap hangi kelime...? Kur'an hangi kelime ile şehirli Arabı, medeni Arabı söylüyor...? YOK...! Cevapsız...! Bu konu da özellikle Kur'an üzerinde BİLİNÇLİ ve KASITLI olarak kalem oynatmanın şüpheli maddelerinden biridir... Hucurat-14 : Sadece dilleriyle Müslüman olduk dedikleri, imanın bunların kalplerine asla girmediği bildiriliyor. Fetih-11 ve devamı 12 : İki yüzlülük, yalancılık, isabetsiz tahmin, korkaklık gibi olumsuzluklarla suçlanarak mahvolmuş bir topluluk diye nitelendiriliyorlar. Fetih-16 : Yakın bir gelecekte zorlu ve güçlü bir kavimle karşılaşacakları, bu karşılamada korkaklık, döneklik ve ürkeklik göstermeleri halince perişan olacakları ihtar ediliyor. Tevbe-90 : Bazılarının seferden kaçmak için yalan söyleyerek yerlerinde oturdukları, bazılarının da bir takım özürler ileri sürerek izin alıp sefere katılmamak için uğraştığı anlatılıyor Tevbe-97 : Küfür, nifak (bölücülük, ikiyüzlülük) ve Allah’ın indirdiğini tanımama bakımından en şiddetli insanlar oldukları gösteriliyor: Tevbe-98 : Bağışta bulunmayı, paylaşımı bir angarya saymakla, iman sahiplerinin başına belalar gelmesini istemekle suçlanarak en büyük belaların onların başına geleceğini bildiriyor. Tevbe-101 : İkiyüzlülük içinde oldukları belirtiliyor. Tevbe-120 : Tanrı’nın Elçisi’ni bir başına bırakmaları kınanıyor. Yani kısaca Arap'lar, yedikleri zılgıttan kurtulabilmek " aaa o söylenenler biz değiliz ki, bedeviler onlar " diyebilmekiçin kalem oynatmanın iyi olacağını düşünmüşler sanırım... Sağlıcakla kalınız... |
Bursalı68'in Mesajına Teşekkür Etti |
20.02.2019, 01:06 | #62 | ||
Çevrimiçi
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Alıntı:
Tamam safsata tarafı ayrı ancak o dönem ayet ve sure dizilimlerini yapanlar ya bu kalıba sokmak için yer değişiklikleri yaptıysa... Mesajlarımın birinde MAİDE Suresi 3. ayeti baz almıştım ve Kur'an'ın son ayeti diye bilinen kısmın Maide 3 'ün tam ortasında ne işi var diye sorgulamıştım... Alıntı:
Sinek ufak mide bulandırır...! Sağlıcakla kalınız... |
||
Bursalı68'in Mesajına Teşekkür Etti |
20.02.2019, 01:37 | #63 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Alıntı:
Yanlış bir çıkarım. Din denilen şey dogmalarla dolu kapalı bir sistem, o nedenle dinler her daim baskı unsuru olmuştur Tanrı denilen şeye yaslanılarak. Ateizm ise bir din değil, dogmaları yok, kapalı değil, ayrıca Ateistlerin en büyük sıkıntısı birilerinin dindar olması değil onun kullanılarak özgürlüklerin kısıtlanması. Kendi açımdan bir ateist olarak söyleyebilirim ki kimsenin neye inandığı beni hiç ilgilendirmiyor Kâbenin etrafında istedikleri kadar totem yapsınlar ama benim yaşamıma zarar hat safhaya çıkmaya başlarsa gün geldiğinde o dediğin zorlamayı yapmak da en doğal hakkımdır. Hiç bir Ateist dindarların verdiği refleks türünden bir Ateizm elden gidiyor yaygarası yapmaz ancak özgürlüğünü tehdit eden çağ dışı unsurların karşısında elbette bu yanağıma da vurun demez. |
|
20.02.2019, 01:39 | #64 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Alıntı:
Dostum sanırım Bursalı diyecektin. |
|
2 Üyemiz Rosebud'in Mesajına Teşekkür Etti. |
20.02.2019, 02:00 | #65 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Alıntı:
Olur öyle şeyler, ben bazen özel mesaj yazdığım kişiyi mesajda etiketliyorum da son anda farkediyorum. |
|
3 Üyemiz Rosebud'in Mesajına Teşekkür Etti. |
20.02.2019, 02:24 | #66 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Alıntı:
Yani Muhammed de kandırılmış desene. |
|
2 Üyemiz Rosebud'in Mesajına Teşekkür Etti. |
27.02.2019, 00:54 | #67 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
19. yüzyılın ortalarında Avrupa'nın en geri kalmış iki ülkesinden biri Çarlık Rusya'sı, diğeri ise Osmanlı imparatorluğu idi. O dönemin ünlü bir düşünürü, bu iki ülkenin geleceğe yönelik durumlarını bilimselliğe vurarak şu kıyaslamada bulunmaktaydı: "Rusya muhtemelen gelişme sürecine girecek ve içinde bulunduğu atalet'ten sıyrılabilecektir; fakat Osmanlı İmparatorluğu için böyle bir ihtimal söz konusu olamaz; çünkü, Osmanlı Kur'an'a bağlıdır." Nitekim, bilindiği gibi Rusya, 20. yüzyılda yeryüzünün iki "Süper Devletinden biri kertesine erişmiş, Osmanlı Devleti ise, bütün reform çabalarına rağmen, Kur'an'a saplanmışlık nedeniyle, yok olup gitmiştir. Kur'an'da Tanrı'nın, tıpkı insanlar gibi, fakat onlardan çok daha büyük bir ustalıkla hile yaptığına, tuzak kurduğuna dair ayetler var ki (örneğin, Al-i İmran Suresi, ayet 54; Enfal Suresi, ayet 30; Yunus Suresi, ayet 21), bunlar kabul edilemeyecek nitelikte şeylerdir. Yine aynı şekilde Kur'an'da Tanrı'nın, sırf gözü kapalı şekilde boyun eğsinler diye, erkek kullarına "memeleri yeni sertleşmiş ceylan gözlü güzel kızlar", vaat ettiği yazılıdır ki (örneğin, Rahman Suresi, ayet 46-78; Sad Suresi, ayet vs...), Tanrı fikrindeki kutsallığa inanmış bir akıl için, asla geçerli olamaz. Kuşku edilemez ki, saymakla bitmeyecek kadar çok olan bu tür vahiylerle aklın uzlaşabileceğini düşünmek güçtür. Aksine akıl, bunlara karşı her an isyan edercesine muhtemelen şu sorulan sorma ihtiyacındadır: İslamdan başka din ve inançtadırlar diye neden insanlar öldürülsün? Neden onlara karşı düşmanlık beslensin? Neden ana baba ya da kardeşler için, farklı inançtandırlar diye mağfiret dilenmesin? Önemli olan şey, insanlığa yararlı olmak, dürüst olmak, iyiliksever olmak vs... değil midir? İslamdan başka din ve inançta bulunan, iyi, dürüst, insansever kimselere karşı neden sevgi beslenmesin? Neden Tanrı, insanlar arasında köle olanlar ve olmayanlar diye ayrım yapsın ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bu tür bir eşitsizliğe yer vermekle övünsün? Neden Tanrı kadını aşağılasın ve kadını aşağılamanın bütün insanlığı aşağılamak olduğundan habersiz bulunsun? Neden Tanrı insanların gönüllerini açıp onları dilediği gibi Müslüman yapmak gücüne sahip olduğu halde, onlara ganimetten pay ayırmak ya da güzel kadınlar sağlamak gibi usullere başvursun? Öte yandan vahiy, hiçbir şeyi akılcı yoldan ortaya vurmaz. Vahyin yaptırım gücü cehennem ateşiyle ya da cinler ve şeytanlarla korkutmalara dayalıdır. Kur'an'a göre Tanrı, yeryüzünü (arz'ı) bir döşek yapmış, uzatıp döşemiş ve dağları da birer çivi (ya da "kazık") olarak çakmış ve şöyle demiş: "Biz yeri bir döşek, dağlan da birer çivi (evtad) yapmadık mı? " (Nebe 1 Suresi, ayet 6-7; Nazik Suresi, ayet 32). "O, o Tanrı'dır ki, yer'i uzatıp döşemiştir ve onda yerleşik dağlar yapmıştır..." (Rad Suresi, ayet 3). Yeri döşek yapıp uzattığını ve dağlan da çivi (kazık) olarak çaktığını söylemekle Tanrı ne demek istemiştir? Belli değil. Bunun nedenini Tanrı, Kur'an'ın başka yerlerine serpiştirmiş bulunduğunu ayetlerle bildiriyor ve diyor ki, dağlan çivi gibi çakmakla, yeryüzünün (ve içindekilerin) sallanmasını, sarsılmasını önlemiştir: "Tanrı, sizi sallayıp çalkalamasın diye, yeryüzüne, yerleşik dağlar koydu..." (Nahl Suresi, ayet 15).( Aynı doğrultudaki sözler için ayrıca bkz. Enbiya Suresi, ayet 31; Lokman Suresi, ayet 10; Neml Suresi, ayet 61; Fussilet Suresi, ayet 10; Kaf Suresi, ayet 7; Mürselat Suresi, ayet 27; bu konuda bkz. Turan Dursun, age. s.232) Anlaşılan o ki, Tanrı, deprem olmasın ve deprem yüzünden insanlar sarsıntıya ve sefalete uğramasın diye, dağlan, yeryüzüne birer çivi gibi çakıvermiştir. Söylemeye gerek yoktur ki, bu sözlerde akılcı bilime yatkın hiçbir şey yok. Aksine bütün bunlar, aklın bilimsel ve deneysel yollarla cerh ettiği şeylerdir. Üstelik bir de şu var ki, "vahiy" diye öne sürülen bu yukarıdaki sözler, "ilim" olsun diye sarf edilmiş değil, fakat sadece Tanrı'yı putlardan daha güçlü imiş gibi göstermek için Muhammed tarafından Kur'an'a konmuş şeylerdir. Bu hikayelerin ve masalların hemen tümü, uydurma olaylarla ve hayali nitelikteki kahramanlarla doldurulmuştur. Örneğin, tarih içerisinde "İbrahim Peygamber" diye bir kimse mevcut olmadığı halde, Kur'an'da Tanrı'nın İbrahim'e "Müslim ol" dediği ve onun da "Müslim oldum" dediği (Bakara Suresi, ayet ); İbrahim'in ne Yahudi ne de Hıristiyan olmayıp "ilk Müslüman" ve "Müslümanların babası" olduğu (Al-i İmran Suresi, ayet 67; Hac Suresi, ayet 78); yakılmak üzere ateşe atıldığı halde ateşin onu yakmadığı (Enbiya Suresi, ayet 68-70); Muhammed'in Tanrı tarafından onun dinine eriştirildiği (Nisa Suresi, ayet 125; Enam Suresi, ayet 161); ya da buna benzer hususlar belirtildikten sonra evlilik yaşamı ve çocukları (İshak ve İsmail) hakkında bilgi verilir (İbrahim Suresi, ayet 37-41; Saffat Suresi, ayet ); ve sonra oğlu İsmail i kurban olarak sunuşu hikaye edilir (Saffat Suresi, ayet ). Oysa İbrahim'le ilgili hikayeyi Muhammed, Tevrat'tan almış ve bazı değişikliklerle Kur'an'a sokmuştur. Tevrat'a göre, İbrahim Yahudi ırkının babası olarak kabul edildiği halde, Muhammed onu "hanif, "müslim" olarak Müslümanların isim babası saymıştır. Ancak, ne var ki, tarihi verilere göre "İbrahim" diye bir kimse yok. Tevrat'ı hazırlayanlar, eski Hint efsanelerinden yararlanarak kendi kafalarından İbrahim'i yaratmışlardır. Nitekim, Tevrat'a göre, İbrahim'in ilk adı "Abram 1 'dır. Bu ad, Hint dilindeki "Brama"dan gelir. Hintlilerin "Yaratıcı" diye bildikleri şeydir. Hintçe kökeni "Parabrahm" iken Farsçaya "Ahriman" olarak girmiştir ki, "Kötülük Tanrısı" (ya da "Karanlıklar diyarının hükümdarı" anlamındadır. Babilonya esatirinde (mitolojisinde) ise, "Abarama" şekline sokulmuştur ki, "çiftçi" anlamındadır. Kitabı Mukaddes yorumcularının uydurmasına göre, güya bu çiftçinin ahfadından biri ilk "tek Tanrı" fikrine sahip olarak Haran 'a ve oradan da Ken'an denen yere gitmiş ve İbranice "Abraham" olarak tanınmıştır. Fakat, her ne olursa olsun gerçek anlamda İbrahim diye tarihi bir şahsiyetten söz etmek mümkün değil: gerek Tevrat'ta ve gerek Kur'an'da adı geçen "İbrahim", eski çağların esatirinden esinlenmiş bir şey. Kur'an'ı akılcı usullerle incelemeye kalkıştığımızda, sonu gelmez ve gereksiz tekrarlamaların, sure ve ayetlerdeki düzensizliklerin, çelişki niteliğindeki tutarsızlıkların, uyumsuzlukların, batıl inançların, efsane ve hurafe türünden hikaye ve masalların, tümüyle akılcı düşünceye meydan okuyan verilerin varlığına tanık olmakla hayal kırıklığına uğrarız. Bizlere "Tanrı'dan başka hiç kimsenin bir benzerini ortaya koyamayacağı mükemmelliyette yapıt" olarak tanımlanan Kur'an (Örneğin bkz. İsra Suresi, ayet 88; Hud Suresi, ayet 13-14; Kasas Suresi, ayet 49-50; Bakara Suresi, ayet 23-24; Yunus Suresi, ayet vs..) gerek biçimsellik yönünden ve gerek içeriklik (muhteva) açısından tam manasıyla akılcı düşünceye meydan okur nitelikte bir kitaptır. Örneğin, ibadetle ilgili hükümler, çoğu zaman hiç gereği ve yeri olmadan, hukuk ya da ekonomik sorunları kapsayan hükümlerle birlikte, iç içe geçmiş olarak karşınıza dikiliverir. Ne zaman ve nerede söylendiği belli olmayan sözler, hiçbir bilimsel tasnife ve tertibe bağlı olmaksızın bir araya getirilmiş olup birbirleriyle ilgisi bulunmayan konular ve olaylar şeklinde ardı ardına dizilivermişlerdir.insan zekasının ve düşünme gücünün yıpranmasında, bu gereksiz tekrarlamaların büyük bir rolü olduğu muhakkaktır. Ve şu da muhakkaktır ki, bu tekrarlamalar, Kur'an'ın Tanrı yapısı değil, fakat insan yapısı bir kitap olduğu kanısını pekiştirecek nitelikte şeylerdir. "Yeryüzünde bulunan her şey fanidir, ancak yüce... Rabbinin varlığı bakidir." "Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" "Omlarda (cennetlerde), bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş (bakire) eşler vardır." "Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" "Onlar yakut ve mercan gibidirler." "Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" "Oralarda (cennetlerde) iyi huylu güzel kadınlar vardır." "Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" "Çadırlar içinde ceylan gözlüler vardır." "Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" "Onlara daha önce insan da, cin de dokunmamıştır." "Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" "Cennetlikler orada yeşil yastıklara ve harikulade işlemeli döşeklere yaslanırlar." "Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" "Büyük ve pek cömert olan Rabbinin adı ne yücedir" (Rahman Suresi, ayet 13-78). Görüldüğü gibi aynı sözleri içeren tümcelerden oluşma bu tekrarlamalar, Rahman Suresi'nin 13. ayetinden 78. ayetine kadar bu min'al üzere, bütün bir sure boyunca sürüp gitmekte! Dikkat ediniz,..rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" şeklinde tekrarlanan tümcelerin arasına sıkıştırılmış diğer tümcelerin birçoğunu anlamak ya da değerlendirmek mümkün değildir. Ancak, Kur'an'ı okuyan (ya da dinleyen) kişi, her iki satırda bir karşısına çıkan, "...Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?" tümcesi yüzünden, bu tekrarlamalar arasına sıkıştırılan sözlerin anlamsızlığını, olumsuzluğunu ya da Tanrı'nın yüceliğini rencide edici yönlerini fark etmez; aklında kalan tek şey, Tanrı'dan geldiği söylenen "nimetler"dir. Kendisine vaat edilen bu nimetler nedeniyle, kişi, Tanrı'ya ve onun "peygamberi"ne minnettar kalıp, kendisini, gözü kapalı şekilde onlara, itaat zorunluluğunda bulur ve mutlak şekilde "teslimiyet" halinde bulunur. Muhammed'in de amacı esasen budur; Kur'an'a koyduğu, "Ey Muhammed! Şüphesiz, sana baş eğerek ellerini verenler, Allah 'a baş eğip el vermiş sayılırlar" (Fetih Suresi, ayet 10) ya da "Allah ve peygamberine kim boyun eğerse Allah onu bu cennetlere kor" (Nisa Suresi, ayet 13-14) şeklindeki ayetler sayesinde, Arapları, Tanrı'ya baş eğdirtirken, aynı zamanda kendisine baş eğdirtmiş, yani aklen ve ruhen onları teslimiyet halinde tutabilmiştir. Yerleştirdiği dini, "teslimiyet" anlamına gelmek üzere "İslamiyet" diye adlandırması da, bir bakıma bundandır; kişiyi "teslimiyet" içerisinde tutup itaatkar kılabilmesinde bu yukarıdakilere benzer tekrarlamaların etkisi sınırsızdır. Pek muhtemeldir ki, İslamcılar, "Her kitapta tekrarlamalar olur" diyerek, yukarıdaki eleştirileri geçersiz kılmak isteyeceklerdir. Kuşkusuz ki, her kitapta tekrarlamalar olur; tıpkı her sanat yapıtında olduğu gibi. Fakat, eğer tekrarlamaların amacı, okuyucuyu ya da dinleyiciyi akılcı düşünceden yoksun kılıp gökten inme buyrukların kölesi haline sokmak ise, böyle bir amaç insan varlığının gelişmesini engellemek içindir. |
4 Üyemiz Hasan Tahsin'in Mesajına Teşekkür Etti. |
25.01.2021, 18:45 | #68 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Prof. Dr. Mustafa Öztürk'ün, Kur'an-ı Kerim hakkında Allah'ın kelamı olmadığını, bir çok ayette (örnek: Hem kel hem fodul ve p.ç) küfür geçtiğini söylemişti. Yani islam alimlerinin bir çoğu Kur'an'ın değiştirilmesinde hemfikirler. Hadis saçmalığı denen bir şirke maruz kaldığımız için Kur'an-ı kerimi okuma ve anlama zahmetinde bulunmayan müslümanlar tarafından çok önemsendiğini düşünmüyorum. Körü körüne inanan oldukça fazla. |
OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti |
26.01.2021, 01:49 | #69 | |
Çevrimiçi
|
Cevap: Kur'an Değiştirildi mi...?
Merhaba,
Dinler, felsefenin, metafizik dalının teoloji bölümüne giren bir konudur.Ayrıca felsefe genel olarak bir düşünme sanatıdır...Yani bilim değildir, bilimsel de değildir. Buradan hareketle, insanların sadece dinlerin ana referanslarını okuyup anlamaları ile de inançlı olmaları mümkündür... Öyle veya böyle İslamda Kur'an-Sünnet konusu, bazı inançlılar için, hatta oluşturulmuş yol haritasında vazgeçilmez ikilidir...Bir bakıma her ikisinin de olması gerekir... İslamdaki " sünnet " , aslında RİVAYET lerdir...Museviler için " sözlü rivayetlerin yorumu " Tevrat dışında inançlarının detaylarını içerir...Hristiyanlıktaki İnciller ise zaten " Rivayetlerdir " ki bunu Luka'ın 1.ayetinden itibaren anlarız... Bu anlamda Hadislerin " şirk " olup olmaması muğlak bir konudur...Ve çok su götürür... Şimdiki sözüm ona çıkış yapan prof lar niçin daha önce bu çıkışları yapmazlar...Bir kaç nedeni vardır...Prof oluncaya kadar geçen süreçte, Kur'an hakkındaki savunularının büyük çoğunluğu günümüzdeki inanılanlardan oluşurken, zaman geçtikçe ve ünvan aldıkça, tanınmaları ve popülerlikleri artar ve bu anlamda süreçten nemalanmış olurlar... Alıntı:
Kur'an vahy midir, değil midir, istediğimiz kadar tartışalım bir sonuca varamayız, ancak şurası kesindir ki ister vahy olsun, ister beşerin yazdığı kurallar ve öğütler silsilesi olsun, tamamen YÖRESEL dir ve sadece ARAP TOPLUMUNU ilgilendirir... Sağlıcakla kalınız... |
|
2 Üyemiz Bursalı68'in Mesajına Teşekkür Etti. |
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
değiştirildi, kuran |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |