Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Bir Yudum İnsan > Sosyal Bilimler

Sosyal Bilimler Sosyoloji, felsefe, hukuk


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 28.01.2009, 23:52   #1
oneyouu
Ziyaretçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Terörizmin Sosyolojisi

Terörizmin Sosyolojisi

Latince kökenli " terör " sözcüğü, "büyük korku" ya da "korkudan titreme" anlamı taşır. Terörizm ise, "siyasal şiddet" ve "yıldırıcılık" anlamında kullanılır. Toplumun -ve dolayısıyla toplumu yönetenlerin- direncini kırmak için "ortak korku yaratmak", daha doğrusu "dehşet salmak" amacına yöneliktir.

Terörizm, "zayıf" olanın seçtiği bir tür "siyasal şiddet" biçimidir. Terörist -zayıf olduğu için- kendini gizler. Beklenmeyen bir anda ve beklenmeyen bir yerde "vurup kaçmaya" çalışır. Çünkü devletin güvenlik güçleri, sayıca ve silahça kendisinden üstündür.

"Adi şiddet"te, amaç bir varlığa zarar vermek ya da onu yok etmektir. Oysa terörist için, şiddet bir amaç değil "araç"tır. Örneğin sıradan bir katil, bir insanı "ölmesini istediği için" öldürür. Terörist içinse, önemli olan o insan ya da insanlar değil, onları öldürdüğü zaman toplumda yaratacağı etkidir. Bir trene bomba koyduğunda, trende kimlerin olduğu, ölecek olanların kimliği "doğrudan" bir önem taşımaz. Bu nedenledir ki; şiddetsiz terör olmaz, ama her şiddet de terör değildir.

Terörizm "hesaplı" bir şiddettir. Amacı olabildiğince çok insan öldürmek değil, kitlelerin "eylemlerinden etkilenmesini" sağlamaktır. Kitlelerin "dehşete" kapılmasını, bir umutsuzluk içinde "teröristin isteklerine boyun eğilmesi" nden başka çare olmadığını düşünmesini sağlamaktır.

Tarihteki ilk terörist grupların, MÖ 73-66 yılları arasında yaşamış "Sicarii"lere kadar uzandığını biliyoruz. Romalılara karşı savaşım veren Sicariiler, düşmanlarını işlek yerlerde öldürdükten sonra kalabalığa karışıp kayboluyorlardı. Manastırları ve Kudüs'ün su kanallarını yıkıp, buğday ambarlarını yakmışlardı. Tefeci senetlerini ve devlet arşivlerini ortadan kaldırmışlardı.

Ama çağdaş anlamı ile terörizmin kurucusunun Hasan Sabbah olduğu söylenebilir. Selçuklu döneminde terörü "sistemli bir araç" haline getiren Hasan Sabbah (1049-1134), Batıni tarikatının kurucusuydu. Korkunun düşünce ve mantık süreçlerini bozarak, insanları sürüleştireceğini anlamıştı. Mustafa Coşturoğlu'nun deyimiyle, "insan öldürmeyi bir sanat" yapmıştı.

Sabbah, örgütünün üyelerini dokuz aşamalı bir deneyim ve eğitim süzgecinden geçirerek seçiyordu. Katı disiplin içinde, verilen buyruğa uyarak "düşünmeden" ölüme atılmak temel ilkeydi. Hasan Sabbah, disipline uymadı diye, kendi oğlunu bile acımasızca öldürmüştü. "Kurtarılmış bölgeler" deyimini ve "vur-kaç" taktiğini terörizme kazandıran da oydu. Amacına ulaşmak için, Haçlı Ordusuna bile yardım etti. Kendi başlattığı terörü sürdürebilmek ve ona taban kazandırabilmek için, devleti de halka karşı benzer yöntemler kullanmak zorunda bırakmaya çalışıyordu. Amacı, devleti halkın gözünde "zalim" konumuna iterek, kendi yaptıklarını yasallaştırmaktı. En değerli vezirleri öldürtüyor ve böylece, devletin kendi kendisini bile koruyamadığını halka göstermeye çalışıyordu.

Günümüzden yaklaşık 9 yy. önceki terörizmin ilke ve yöntemleriyle çağdaş terörizm arasındaki benzerlikler çarpıcıdır.
Devletin de "terörü bastırmak" amacıyla zaman zaman benzer yöntemler kullandığını ve buna "devlet terörü" denildiğini biliyoruz. Özellikle demokratik olmayan siyasal sistemlerde daha yaygın olarak bu uygulamaya rastlanmakla birlikte; "terörizm" denince asıl akla gelen, devlet ve sivil halka karşı kullanılan "sistemli şiddet"tir. Bu açıdan terörü, amaçlarına ya da eylem alanlarına göre sınıflandırmak olanaklıdır.

Terörün amacı, var olan toplumsal-ekonomik-siyasal düzeni yıkıp, yerine "daha ileri" bir düzen kurmak ise, bu "solcu" ya da "devrimci terör" olarak adlandırılır. Amaç kurulu düzeni korumak ya da "geriye dönük" bir düzen oluşturmak ise, verilen ad "sağcı terör"dür. "Dinci terör" de genellikle bu çerçeveye girer. Terörizmi amaca göre sınıflandırmada üçüncü grubu da "etnik terör" oluşturur. "Bölücü terör" ise "etnik terör"ün bir türüdür. (Ermeni terörü gibi, "bölücü" olmayan etnik terör de vardır.)

Eylem alanlarına göre de, terörü "kır terörü" ve "kent terörü" olarak ikiye ayırabiliriz. Birinci türden terör, daha çok geri kalmış ülke ve yörelerde rastlanılan bir terör türüdür. Özellikle sarp dağlar ve ormanlarla kaplı yöreler, "kır terörü "ne elverişli bir ortam oluştururlar. "Kent terörü" ise, daha çok gelişmiş ülkelere ve gelişmiş yörelere özgü bir terör türüdür. Aslında terör kendisini sadece kır ya da kent ile sınırlamaz. Ama ülkenin ve toplumun koşulları, bu iki terör türünden birisine daha uygun bir alan yaratabilir.

Kentler sadece çok küçük " hücre "lerin terörist eylemlerine uygundur. Oysa uygun koşullarda, kırsal kesimde büyük çeteler ve kamp yerleri varlıklarını sürdürebilirler.

Hangi türden olursa olsun, terör örgütünün varlığını sürdürebilmesi, öncelikle iç ve dış desteklere bağlıdır, içte belirli bir toplumsal destek "önkoşul"dur. O devletin zayıflamasını isteyen dış güçlerin desteği ise, olayın boyutlarının belirlenmesinde rol oynar. Eğer dış destek komşu devletlerden geliyorsa, ayrı bir önem taşır. Çünkü böyle bir destek, terör örgütüne sığınma kolaylığı ve dolayısıyla daha geniş hareket serbestliği sağlar.

Terörizmde ideolojinin ve kültürel etkenlerin rolü nedir?

Terörizm üzerinde uzmanlaşmış birçok araştırmacı, sağ ve sol terörizm arasında temelde bir fark olmadığı kanısında. Hangi ideolojik kesimden olursa olsunlar, teröristlerin inançları arasında "karmaşıklık, soyutluk ve esneklik" açısından benzerlikler bulunduğuna inanıyorlar.

Örneğin, ister sağcı ister solcu teröristin gözünde "düşman" benzer bir görünümdedir: Kişiliği ortadan kaldırılmış bir varlıktır. Düşman, teröristin gözünde, çoğunlukla "insan" bile değildir. Bu nedenle de, öldürürken fazla düşünmez. Ama yaptılarını haklı gösteren bir "iç bilinç" gereksinmesi vardır.

Solcu teröristler açısından, haklılaştırma sorunu, devletin zayıf ve savunmasız topluluklara yaptığına inandığı haksızlıklara bağlanır. Onlar açısından, terörist eylem, bu haksızlıkların intikamını aldığı için yasaldır. Ama eylemlerin istenilen sonuçları sağlamadığını -ve çoğunlukla, o savunulan kesimlerin bile desteğini değil tepkisini çektiğini- görmek, teröristleri bir süreç içinde "somut gerçekler"den uzaklaştırır.

Örneğin Kızıl Tugaylar, başlangıçta Milano'daki kitle taşımacılığı benzeri toplumsal sorunlarla ilgileniyorlardı. Giderek, emekçilere yapılan haksızlıkların intikamı için şiddete yöneldiler. Kendilerini haklı göstermek için, soyut ideolojik gerekçeler kullanıyorlardı. Oysa yukarıda sözünü ettiğimiz süreç, zamanla onları somut hedeflerden uzaklaştırıp "kör terör"e iterken; hareketin yasallığını kanıtlamak için başvurulan ideolojik gerekçeler de "entelektüel içerikten yoksun, kaba ve aptalca" hale geldi. Artık kurbanlar "belirli bir kötülük ile ilgili değil "di. Amaçlar daha az gerçekçi, daha çok duygusal oldu.

Sağcı teröristler ise, eylemlerini "halk"la bağlantı kurarak haklı göstermek gibi bir çabayı fazla göstermezler. Onlar "yasallaşma"yı ya tarihte ya da doğa üstü güçlerde (dinsel inançlar dahil) ararlar.

Martha Crenshavv -hangi ideolojiden olursa olsun- terörist için dünyanın ikiye ayrıldığını söylüyor: "iyi" ve "kötü." iyiyi terörist örgüt temsil eder. Kötü ise devlet ve onu destekleyen toplumsal sınıflardır. Kötü, çok daha güçlüdür:

"Teröristler, kendilerini, üstün bilinç ve duygu sahibi seçkinler olarak görürler, öyle ki, bu seçkin kitle, yalnızca gerekli ve yasal şiddete başvurmakta ve son zafer kendilerine tarihin güçlerince garanti edilmektedir. Ahlaki hedefler, sol için halkın özgürlüğü, sağ içinse düzenin, geleneksel ve yaşamsal değerlerin onarılması, yerine konmasıdır. Her iki kanadın ortak ahlaki görevleri, çürümüş bir devlet ve toplumu tasfiye etmektir... Tanım gereği, kurbanlar sistemin ajanlarıdır."

Teröristi yönlendiren asıl etkenin ideoloji olmadığını gösteren çok sayıda araştırma var. "Teröristler önce belirli inançlar geliştirirler ve ardından uzlaştırılabilir kuramların parçalarının seçimi yoluyla bu inançları haklı göstermenin yollarını ararlar. En çekici düşünceler, bireysel şiddeti haklı gösteren, yeniden doğuşçu anlatım yapılarını kapsayanlardır. ideoloji, bu inançları örgüt dışındakilere anlatmak için kullanılır."

Çağdaş teröristlerin "en ideolojik olanları" sayılan Alman teröristleri bile "derlemeci"ydiler. Sol ideolojilerin kendilerine uyan yanlarını birleştiriyor, "en gerçekçi öğeleri" dışarda bırakıyorlardı, ideolojinin teröriste hizmeti, "kendilerine uymazlığı giderek artan bir gerçek"ten onu uzak tutmak oluyordu. Onun için "tarih" bir aldatmaca idi. Var olan "gerçek" düzeltilemeyecek kadar kötü olduğu için yok edilmeliydi. "Uzlaşma" ise "ihanet"ti.

Bazı dinlerin içeriğinin terörizmi kolaylaştırdığı savları da "çok" geçerli değil. Örneğin Müslümanlığın ve Yahudiliğin, "yeniden doğuşçu" bir "öte dünya" inancına dayanması nedeniyle, "ölümü göze alma"yı kolaylaştırmasına dikkati çekenler var. Ama bu konudaki araştırmalar da; bu iki dinden teröristlerin, asıl inançtan "sapma" ve "çarpıtma"yı temsil ettiklerini ortaya koyuyor.

İrlanda terörizmi ve Katoliklik bugün eş anlamlı sayılıyor. Oysa İngiliz yönetimine karşı başkaldıran ilk önderleri protestandı... Petrol zengini Arap ülkeleri, İsrail'e karşı siyasal ve askeri bir başarı kazanamadılar. Ama "batılılaşma ve laikleşme" görüntüsü ile "ahlaki çürüme" üst üste geldi. İran'da Humeyni Devrimi ile çözümün "saf inanca dönüş"te olduğu izlenimi doğdu...

Kültürel öğelerin en çok rol oynadığı terör türü ise, "etnik terör"dür. (Bu kitabın yazıldığı tarihte dünyada 102 "etnik" çatışma olması, sorunun yaygınlığını ve önemini gösteriyor.) Yunanca kökenli "etni" sözcüğü Türkçede "budun" (kavim) anlamına gelir. Dil, töre ve kültürel nitelikleri aynı olan, boy ve soy bakımından birbirine bağlı topluluk demektir.

Etnik terörle ilgili ve onun için anlamlı konular, uzak geçmişte ya da "vaat edilen gelecek"te bulunabilir. Geçmiş teröristi içinde yaşadığı gerçeğe bağlayan önemli bir güç işlevi görür. Örneğin Ermeni terörünü anlayabilmek için, o geçmişin ürünü olan kültürel değerlerin bilinmesi gerekir. Ermeniler, geçmişte yaşandığına inandıkları bir "ortak haksızlık"ın anısını paylaşırlar. "Soykırım" ve "Vartan'ın kahramanlık efsanesi"ne yönelik duygu ve inançları anlamadan, Ermeni teröristini anlamak olanağı bulunmadığını öne süren araştırmacılar vardır.

Teröristi yönlendiren bireysel etkenler nelerdir? Terörist "gerçeği" nasıl algılar?

Bu soruların genel düzeydeki bazı yanıtlarını "Şiddetin Psikolojisi" ile ilgili alt bölümde de bulabilirsiniz. Ama teröristin kendine özgü "bireysel nedenleri"ni ayrıca incelemekte yarar var.

Bir kere, terörist genellikle kendisini bir "saldırgandan çok bir "kurban" olarak algılar. Şiddetin asıl sorumlusunun "düşman" olduğunu; şiddet eyleminin bireysel bir "tercih" değil, tarihsel bir "zorunluluk" olduğunu düşünür. Kendi özgür iradesi dışında, yüce bir otoritenin askeri olarak hareket ettiğine inanır. Yoldaşları öldürüldüğü ya da tutuklandığı zaman, kendisini yaşadığı ve özgür olduğu için "suçlu" hissedebilir.

Terörizm üzerinde araştırma yapanlar arasında; gençlerin terörizme kaymasında, ergenlik çağının kaçınılmaz bir parçası olan "oğulların babalara karşı tepkisi"nin de rol oynadığını savunanlara rastlıyoruz. Kendini "aşağı ve aciz" gören genç, "iyi"yi savunmak için giriştiği savaşı, kendisini "yüceltme"nin bir aracı olarak görebilir. Kendi "acizliğine duyduğu öfke", devletin temsil ettiği otoriteye yöneltilebilir. Crenshaw bu konuda şöyle diyor:

"Olumlu, toplumsal olarak kabul edilebilir bir kimlik edinmeyi başaramamış olan bireyler, kendilerine 'kötü' ya da 'en istenmeyen' olarak sunulan rolleri benimserler. Esasen, olumsuz bir kimliğin benimsenmesi, ailenin ve toplumun reddi demektir."

Alman teröristleri arasında yapılmış bir araştırma; gençlerin terörizme kaymalarında, bunalımlı dönemlerde "ailenin ve toplumun" yeterli destek vermemesi yüzünden gelişme güçlüğü ve acı çekilmesinin rol oynadığını ortaya koydu. Önemli bir bölümü eksik ya da dağılmış ailelerden geliyordu. Terörist örgüt, ailenin boşluğunu dolduruyordu. Kendilerine bağımsız bir kimlik oluşturamayan bu gençler örgüt içinde "kolektif" bir kimlik buluyor ve bir anlamda rahatlıyorlardı.
Bazı uzmanlara göre, teröristler ikiye ayrılabilir: "Babalarının dünyasını yıkmak" isteyenler ve "ana-babaları incitenlerden intikam almak" isteyenler. Etnik teröristler ise, daha çok kendilerini "tehdit edilen kültürel kimliğin bekçileri" olarak algılarlar.

Terörizme karşı ne yapmalı?

Terörizme karşı verilen savaşımda öncelikle göz önüne alınması gereken üç temel noktadan sözedilebilir: 1) Tek başına silahlı savaşım hemen hiçbir zaman terörü sona erdiremeyeceği gibi, terörün silahsız çözümü de yoktur. Bir uzmanın deyimiyle, "Hiçbir ödün teröristi tatmin etmez. 2) Gerçek dünya ile "teröristin dünyası" arasında büyük fark vardır. Teröristin inançları ile gerçek olaylar ve olgular arasındaki "çelişkiler" somutlaştıkça, teröristin direnci azalır. 3) Terör grubunun inançlarını değişirmeye çalışmak yanlıştır. Ancak tek tek teröristler üzerinde etkili olunabilir. Bir bütün olarak grubun değişebilmesi çok zordur.

Teröristin istemlerini kabul etmek, "şantaj"a boyun eğmek anlamına gelir. Ve yeni terörist eylemleri özendirmekten başka bir işe yaramaz. Ama silah ve şiddet karşısında toplumun boyun eğdiğini göstermek ne kadar yanlış ise; terörü yaratan ortamın değişmesi için gerekli "demokratik" adımları atmaktan kaçınmak da, o ölçüde hatalıdır.

Resmi ya da özel kitle iletişim araçlarının terörizmle ilgili tutumu da, teröre karşı savaşımda önem taşır. Haberler doğrulara dayanmalı, ama şiddet eylemleri teröristlerin bir "başarı"sı ya da toplum açısından bir "panik" havasında sunulmaktan kaçınılmalıdır. Terörü en çok özendirecek anlatım biçimi ise, terörizmin bir "savaş" olarak nitelendirilmesidir. Böyle bir nitelendirme, teröristin kendisine ve "dava"sına olan saygısını arttıracaktır.

Teröristin direnme gücünü kıran iki temel etken vardır: Temel inançlarına yönelik kuşkular duymaya başlaması ve silahlı savaşımın başarısızlığa "mahkûm" olduğu bilincine varması... Terörizmle ilgili haber ve yorumlar şu üç noktayı vurguladığı ölçüde -bu amaca yönelik olarak- etkili olurlar: 1) Terörizm "masum kurbanlar"a zarar verir; 2) Terörizmle hedeflenen amaca varılamaz; 3) Barışçı yollar, siyasal amaçlara ulaşmada daha etkili ve saygındır.

Son olarak şunu söyleyebiliriz: Terörizm, giderek toplumdaki "demokratik iletişim kanallan"nı tıkar ve bir kutuplaşmaya neden olur. Mantığın değil duyguların öne çıktığı böyle bir ortamda, geniş kitleler gençlikle devletin yanında yer alır ve "en sert önlemler"in destekçisi kesilirler. Bu koşullar -özellikle demokrasi deneyimi az olan toplumlarda- "baskı rejimleri"nin oluşumuna çok elverişlidir.

A h m e t T a n e r KIŞLALI / Siyasal Sistemler Siyasal Uzlaşma ve Çatışma
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
sosyolojisi, terörizmin


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:36.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.