28.08.2014, 15:10 | #1 |
Çevrimdışı
|
İlhan Berk (18 Kasım 1918 - 28 Ağustos 2008) Türk Şair
İlhan Berk (18 Kasım 1918 - 28 Ağustos 2008) Diyorsun ki "Buğdayı gülleri severdik" Diyorum ki; Buğdayı, gülleri ve seni özlüyoruz.İlhan Berk’e saygılarımla... Hiç unutmam bir gün geç vakit Tam benim geçtiğim zamana rastlamıştı Büyüme saati bir ormanın Şöyle iyice dinlesem sanırım artık Bütün ormanları büyürken duyarım İlhan Berk YAŞAMI 1918 yılında Manisa'da doğdu. 28 Ağustos 2008'de Bodrum'da öldü. Balıkesir Necatibey ilköğretmen Okulu'nu ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü'nü bitirdi. Bir süre öğretmenlik yaptı (1945-55). Ankara'da Ziraat Bankası Yayın Bürosu'nda çevirmenlik yaptı (1956-1969) ve emekli oldu. Şiiri değişik evrelerden geçti. Başlangıçta toplumcu anlayışla büyük kentin devingen yaşamını, işçileri, kırsal kesimdeki tarım emekçilerini anlatan; yaşama, dünyaya beslediği sevgi, umut ve coşkuyu, özgürlüğü ve eşitliği anlatan şiirler yazdı. İkinci Yeni anlayışının belirmesiyle şiirin işlevi, şiirde anlamı daha farklı algılamaya başladığını gösteren örnekler sundu. Dünya şiirinin olanaklarını Türkçe şiirde değerlendirdi. Geleneksel ve batılı şiir biçimleri üzerinde denemelere girişti. İnsanı, tarihi, doğayı, kutsal kitapları, mitolojiyi, kentleri, dirimbilimi şiirine ayrıntı ve çağrışım zenginliği ile bir olanak olarak sunan, çarpıcılığı ve şaşırtıcılığı saklı bir ilke gibi benimseyen İlhan Berk sürekli kendini yenileyen, dokunduğu her şeyi şiir yapan, bir şiir ustası oldu. YAPITLARI
ÖDÜLLERİ
ŞİİRLERİ
ŞİİR ÇEVİRİLERİ
Kaynak
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır." |
Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti |
28.08.2014, 15:32 | #2 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İlhan Berk (18 Kasım 1918 - 28 Ağustos 2008) Türk Şair
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır." |
28.08.2014, 15:50 | #3 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İlhan Berk (18 Kasım 1918 - 28 Ağustos 2008) Türk Şair
"Şiir diye birşey olmasaydı ilhan berk icat ederdi."
Turgut Uyar 1919 Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim Yeryüzü Birinci Dünya Harbi'ni yaşıyordu Başımın üstünde mendil boyunda bulutlar vardı Yunan Harbi'nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim O çadır çadır insanları askerleri esirleri Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı İlk topu ilk tayyareyi gördüm Anam kardeşim ve ben ayaktaydık Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu Her sınıf insanıyla şehrim dağlara taşınmıştı O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı O gün dünyayı ve insanları tanıdım O gün ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim İstanbul Kitabı ANLATILIR GİBİ DEĞİL YASI ÇİÇEKLERİN Karanfil Adın her sabah uyandığımız gökyüzünün yerini aldı. Hangi su olursa olsun Yeşil sen bakınca. Her gün sen baktıktan sonra Bu kadar güzel Bu gökyüzü. Fesleğen Sen varken karanlık bilmez Hiçbir su. Hiçbir su Kaybolmaz. Sarı Çiğdem İlk biz geldik dünyaya Gelir gelmez Sevmeyi çalışmayı öğrendik Bir gün yası öğreneceğimizi Hiç bilmiyorduk. Defne Kimse ölümü övemez Seni gördükten sonra Kulluğu Savaşı Güzel gösteremez. Lale Yalan Ayvaz'ın laleyi sevmediği Doğru değil sonra İlk defa çiğdemin gördüğü dünyayı İlk Ayvaz geldi Bu manzara Ona bakarak geldi Hep ona bakarak geldik. ÂŞIKANE Geceye hey dedim Bir bulut beyaz aydınlık geçiyor ve ben görüyorum Belki yalnızlık Kâğıt gibi bir kadın sana bakıp gülüyor Demek sen daha güzelsin gökyüzünden artık Sokakları bembeyaz evleri geçiyorum Bir koşu bir rüzgârı alıyorum Karanlık Bir kenttesin ve var ta ne zamanlardan beri O zamandan trenler evler geçiyor Kapanık Aşkın ki hiç durup dinlenmek nedir bilmiyor Aşkın ki anlatılamaz ihtiyar ve yıkık Nice nice yaşamalara açılmışsındır Nice yaşamalar ki kalmıştır yarım buruk İşte Adakale Sokağındayım ve birden Benim işte dünya kadar güzel ağzın artık Durup bir yıkık aşk dedim İlhan Berk bir yıkık aşk Şimdi o şiirlerde senden kalan ancak âşıkane AŞK Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler Nicedir bir pencereden deniz güzel değil Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden. Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar. AYRIĞIN YÜREĞİ Sessiz sedasız yaşayan bir ayrık otuydu Orta Anadolu'da Kıtlıktan önce. En küçük bir şeyden coşardı Mesela bir kuş uçmasın Kızılırmak'a doğru Köklerine su yürürmüş gibi sevinirdi. Bir bulut geçsin üstünden Ayrıklıktan çıkardı. Dünyayı, derdi, dünyayı Hiçbir şeylere değişmem. Şimdi yaşamak istemiyor. Türkiye Şarkısı BEN SENİN KRALLIĞIN ÜLKENE YETİŞTİM Ben senin krallığın ülkene yetiştim Kaldım gölge tanımayan güzelliğinle. Her sabah büyüten denizimizi böyle Gülüşlerindi o ülkede bilmez miyim. Sen o çıktığım sularsın, zencim benim Denize bakan evler gibiyim seninle. Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim. Sen gittiğin o ülkesin varılmıyorsun Vurmuş sonrasız nasıl en güzel sulara Güzelliğin balıkları gibi İstanbul'un. Şimdi her yerde ne güzeldiniz o kalmış Yankımış denizlere öbür kadınlara Dünyada sizinle İstanbul olmak varmış. Çivi Yazısı BEN UYANDIM BİR AŞK DEMEKTİ BU DÜNYADA (Rondo) Ben uyandım bir aşk demekti bu dünyada -Sesin, bir gülü bırakmak gibi bir şeydi. Karaydım, kâğıt gibiydim yaşamalarda Adım görseniz her gün o denizlerdeydi Bin yıl bir M sesiydim aşağı Mısır'da. Ben vurdum sevilere belli değil miydi Bin yıl seni açtım işte yalnızlığımda. Ne zaman aydınlığında adım geçti miydi Bir aşk demekti bu dünyada. Bir zamanlar yalnızlık güzeldi Mısır'da Seninle yepyeni bir göktü gidilirdi Baktım mı, büyürdü bir zambaktı anımda Şimdi bir gölgedir uzar ovalarımda Böyle uyanırdım ya uyanmak değildi Bir aşk demekti bu dünyada. Çivi Yazısı BİR KIYI KAHVESİNDE Gün ağmıştı. Adaçaylarımızı söylemiş miydik? Üç kişi bir köşede oturmuş ağ yamıyordu. Kimimiz aznif oynuyor, cıgara üstüne cıgara yakıyordu kimimiz. Sanki dünya durmuştu öyle dalmış gitmiştik. Kendi kendimizdik. Bir sürü kırlangıç dışarda camlara vuruyordu. Birden bir ses, yüzüne karışmış bıyıkları, -Deniz çekildi, dedi. Hepimize tutup denizde gezdirdiği gözlerini. Büyük bir boşluk bırakıp sonra da arkasında Kalktı. Biz işte o zaman gördük onu ve çekilen denizi. O zaman çıktık kendimizden. Dışarda bir dilim ekmek gibiydi gök. Delta ve Çocuk ÇIT Çıt der ölüm çıt avluya düşen gölge
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır." |
28.08.2014, 17:07 | #4 |
Çevrimdışı
|
Cevap: İlhan Berk (18 Kasım 1918 - 28 Ağustos 2008) Türk Şair
Nehirler bizim onları sevdiğimizi bilmez. Bunu biliyor muydun? İlhan Berk, Enis Batur’a Mektuplar ÇOK YAŞASIN SAYILAR'DAN 3'dür sayıların en güzeli. Biçimler biçimi. Hiçbirine de benzemez. Bir daire çiziyor gibidir ama (alttan alta yatık iki açı da diyebiliriz) iki çengel de (gene alttan alta.) Asıl da iki yarım dairedir: Dikey. (Dikeyin güzelliğini düşünün!) 3'ün güzelliği salt biçimden de gelmez: esrik doğmuştur. Uzaktan da olsa etikçi (etik şeylerin sorunu değildir) olduğunu da söyleyebiliriz. Hazcı bir etikçi. Kaynağını aramaya çıkmış gibidir sevincin. Hiç mi hiç asmamıştır yüzünü. Hem sayılar içinde yalnız 3'ün canından söz edilebilir belki de. 'SAYILARIN CANI YOKTUR' sonra da, güzel huyludur 3. Bu da yetmelidir bize. Ama sayıların gizli tarihçisi sevgi Borges'e yetmez bu. 3'e 1'i de katarak 3 için özel bir varlık kütüğü de biçecektir. Varlık tutkunu Eskimolar da 3'ü belki de bu yüzden severler. Eskimo dilinde üçten çoğu yoktur, yalnızca koca bir ÇOK vardır. Her şey üç ile ve çok'la biter. Dünya da 3 ile anlatılır. 3 gelecektir hem. Büyük uzaklık! (Hem 3'le öğrenmedik mi biz uzaklığı?) çok yaşasın sayılar Neden Çok Yaşasın sayılar?Neden '3'dür Sayıların En Güzeli? "-“Şeyler'in dünyasını, kısaca, dünyayı algılamak için bir sözlüğün yeterli” olduğunu söylüyorsunuz, Şeyler Kitabı Ev adlı kitabınızda. Şimdi ise sayılarla karşımıza çıkıyorsunuz. Sözden, sayıya geçişiniz insanın aklına, Anne Marie Schimmel'ın sayılarla ilgili yorumunu getiriyor: '”Sayıların bir işlevi de, çeşitli şekillerde bir araya gelerek eşyaya tesir etmektir.” Sözden sayıya geçişi nasıl açıklarsınız? - Nesnelerin dünyası beni sürekli ilgilendirmiştir. Nesnelerin, yine yanı başındaki 'Şeyler' için de aynı şey geçerlidir. Şeyler ve Nesneler'den oluşur dünya. Yöreme bakıyorken, onlarla dolu buluyorum kendimi. Ben, şimdi söyleşiyi yaptığımız odadaki nesnelerle canlılarmış gibi yazarım. Çalışmam bittiğinde, bu odanın kapısını kapatır Allahaısmarladık, derim. Kalemler, kitaplar, elimi sürdüğüm her şey varlığını sürdürür. Sanki onlarla hem iç içeyim, hem de içimden konuşurum. Kısaca, ben nesnelere cansız şeyler gibi bakmam. “Sayılar içinde en çok 3'ü severim” - Kitabın girişinde, okuyucu ile sayılar arasında bir ilişki kuruyorsunuz, daha doğrusu onların varlık biçimlerini açıklıyorsunuz: “Biçimleri de adlarıdır/ görmeyiz/ bakıyorlarsa” diyorsunuz. “Bakmak” sözcüğü çok çağrışımlı geldi bana; hem sayılara tarih boyu yüklenen anlamlara hem de astrolojiye doğru bir uzanış var. 'Bakmak' sözcüğünü bu bağlamda açabilir miyiz? - Sayılara bakarken harflerde olduğu gibi, resim gözüyle bakmışımdır. Çok Yaşasın Sayılar kitabında bir gravür vardır. 1 sayısını ayakta gösterir, 2'yi eğilmiş olarak ek alır. 3 daha bir eğilmiş ve sol kolunu dizler hizasından çıkararak, sağ ve sol kolla 3'e dönüşür. 4'ü ise 3'ün başı ve sağ ayakları oluşturur. Ben bu gravür'ü gördüğümde, resme olan saygım, sayılara götürdü beni. Sayılar da bütün nesneler, şeyler gibi açıktır. Bir bardak neyse, sayılar da odur. İlişkilerine gelince; biz onlarla ilişki kurmadıkça, hiçbir ilişkiye yanaşmazlar. Biz onlara anlamlar verirken, ben onların bize içten içe güldüklerini görür gibi olurum. - 'Bir' sayısına gelirsek: “Gene yalnız o biçim yoksunudur” diyorsunuz bu sayı için. 1'in bölünmezliğine, zıtlıklar, çelişkiler içermediğine bir gönderme mi? - Özellikle, '1' üzerinde durduğumun ayırdındayım. Nedeni ise '1' in, bütün sayılarla uğraşan yazarların, düşünürlerin onda tanrısal bir yan bulmalarıdır. Her şeyin başının '1' sayısı olduğunu ileri sürmeleri, '1' i neredeyse dünyanın direği olarak göstermeleri beni rahatsız ediyor. Ben '1' in şairlerin düşmanı olduğunu söylüyorum, çünkü '1' kapatıcı bir sayıdır. Özellikle de sonsuzluğu kapatır. Ben '1'i hırslı olduğu için sevmem. Her şeyi sıraya koymaya kalkar. Biçim olarak güzel olduğunu ilan etmiştir, '1' benim için bunun tam tersidir, '1' bir biçim yoksunudur. - 2 sayısı, sizin de belirttiğiniz gibi 1'in karşıtıdır. “2, 1'i bıçakla keser gibi ikiye böler” ve “karşıtlar hiçbir zaman birleşemez” dizelerine gelirsek... - '1'e duyulan saygı, '2' ye hiçbir zaman gösterilmemiştir. Oysa benim '2' için düşüncelerim değişiktir. '2' yi ikinci olduğu için severim. Buna da sımsıkı sarılması beni ilgilendirmiştir. '1' in hırslı, bencil, dik, kapalı oluşuna o ilk şamarı vurmuştur. '1' e karşı ilk saldırıyı yapan odur. Bunun için '1', '2' yi yok sayar. - 3 sayısı için söylenmiş, “İyi şeyler üç kere olur” sözüyle, şu dizeler arasında ilişki kurabilir miyiz? “Hazcı bir etikçi. Kaynağını aramaya çıkmış gibidir sevincin” - Sayılar içerisinde ben en çok '3' ü severim. Nedendir bilmem, onu kendime benzetirim. '3', benim gözümde, benim gibi bir adamdır. Sanırım aynı yaşta, aynı boydayızdır. Ben ne zaman '3' ü düşünsem, kendimi düşünürüm. '3' teki sevgimi, benim gibi bir deneyci olmasıyla açıklayabilirim. Sonra da, biçim olarak sayıların en güzelidir. “Yerinden mutlu olmayan bir sayıdır 7'' - “4 ki kabalacıdır” derken, evrenin 4 kısma ayrıldığına ve siyah'a, 4. Kısma, nesneler dünyasına bir göndermeden yola çıkabilir miyiz? - Önemli bir noktaya değiniyoruz. Kabalacıların dünyası beni çok ilgilendirmiştir. Sayılara böyle anlamlar verirken, bazı disiplinler edinmişlerdir. Kabalacıların yaşamı büyük gizlilik örneğidir. Umberto Eco, Gülün Adı ve Foucault Sarkacı'nda kabalacıların yaşamını çok iyi bir biçimde sunar. Kabalacılar için asıl varoluş yok oluştur. Bir gizlilik tarihi yazmışlardır. Bundan ilginç bir şey olamaz. Sayıları yazmaya götüren asıl sorun bu oldu benim için. Hele, kabalacıların, öldürülmeleri karşısındaki tavırları ilginçtir. Kabalacılar, “Yeryüzünde nasıl silinmeden yaşayabiliriz?” diye, sayıları ortadan kaldırmak istemişlerdir. - Sayın Berk, '5' sayısına gelelim. Bu sayı bir çift ve bir tek sayıdan elde edilen ilk sayı olarak biliniyor. Kitapta, '5' ile '6' nın duruşu da bunu vurguluyor. Ayrılma'nın, buluşma'nın yaşandığı aşkın sayısı mı '5'? Bunun için mi şu dize? '5 doğuştan yaşamın, aşkın sayısıdır' - Aslında bütün sayılar kendilerini hemen ele vermez, gizlenir. Kapanırlar, “Güneşle eşleşir, güneşin aylası dışında da düşünmez kendini”. Bunu nereden çıkardığını anlamak zor. Her şeyin biraz arka bahçesi vardır. 5'in de hakkı bu. “5'in bilmediğimiz bir yönü olsun bu” diyerek, 5'i rahat bırakalım. Belki de her şeyin yakınında olmak yaralıyordur onu. - Sayılar dünyasını inceleyenler için '6' evrenin mükemmel sayısı olarak tanımlanır. Oysa, siz onu böyle görmek istemiyorsunuz. “...yetkinlik dediğimiz (neyse o) büyülü sözcüğün simgesi olup çıkmıştır. Bu da sıkmıştır onu” diyorsunuz. '6' ile ilgili görüşünüzü açabilir misiniz? - '6' sayısında beni ilgilendiren hem Hermes'ci hem de Zodyak'cı bir sayı olmasıdır. Benim şiiri algılayışımın karşılığı gibidir. '6' sayısı kapalılığın tadını çıkarır. Yetkinliğin âşığıdır. Benim gibi kapalı olduğu için yaşama da alışamamıştır. '6', senin de vurguladığın gibi yetkinlik örneği, diye bilinir. '6' nın buna razı olacağını sanmıyorum. Yetkinlik gelişmeyi engeller. Duruk bir kavramdır. O nedenle herhangi bir alanda yetkin olmayı sevmem. Çünkü, sizi, yaşam içerisinde arayışlardan uzak tutar. - '7' yi, 'Bir gül lekesidir o' şeklinde tanımlıyorsunuz. Bilgelik, İrade, Duygu tüm bunları mı içeriyor '7' sayısı? - '7' sayısının nedense yerinden mutlu olmadığı kanısı vardır bende. Bu, '7'nin kendisine çok önem vermesinden geliyor. Çok kendini düşünüyor '7'. Bencil bir sayıdır. - '”Ona ilk cennetlik sayı diyebiliriz. Bahçeler bahçesidir 8” dizeleriyle, Babil Uygarlığı'ndan, İslamiyet'e kadar uzanan geniş bir alana göndermede bulunuyorsunuz ve şiiri şöyle bitiriyorsunuz: “İki katlı bağımsız bir ev olan 8'in içinde yaşamak isterdim.” '8' nedir sizin sayı dünyanızda? - '8' hem sayı bilimcileri için, hem de düşünürler için en 'sofu' sayı anlamını taşır. Sofuların yeri ise bildiğimiz gibi cennettir. Ben 8'in bu yönde kavramlar üretmesini, cennet bahçeleri kurmasını yadırgamam; severim. Buna karşın '8' anlatımdan kaçar, gizlilik peşinde gibidir. Kıvrıla kıvrıla içine döner, öyle yaşar. Sonra da, en çok üşüşen sayıdır. Sürekli açtır. “Tepetaklak '9', şair sayısıdır” - '9' u '10' sayısına komşu olarak, ama en önemlisi '10' un varlığından dolayı eziklik duyan sayı şeklinde sunuyorsunuz: “Ben yalnızlığı sayılara önermek istemem. Yeterince yalnızdır çünkü sayılar. ”Bu dizeler, aynı zamanda '9' sayısına getirilen 'acının sayısıdır' yorumuna yakın durmuyor mu? - Önemli bir tespit. Biçim açısından ele aldığımızda, '9' un tepetaklak duruşu ilginçtir. Bir terslik vardır '9'da. Bu belki de kendini çok yalın bulmasındandır. Yalınlığın sayısıdır zaten '9'. Bu yüzden şair bir sayıdır. Şairler gibi. Yalınlığı insancıldır. '9'un duruşu aynı zamanda, yetkinlikten, tamlıktan, bütünlükten bir kaçışı da imler. Kapanmak için değil, parçalanmak için kıvranır gibidir. Bunda da haksız değil. Kendisinden önce gelen sayıların tek düzeliği, belki de sıkmıştır onu; parçalanıp dağılmak istiyordur. Onun için de acıya ve mutsuzluğa açıktır. - Ve tamamlayan, mükemmele ulaşan '10' sayısının konumuna gelirsek... - '10' sayısı senin de vurguladığın gibi eksiksizliği imler. Kocaman bir dünyası vardır onun. Evleri, sarayları, köprüleri onu oluşturur. Her şeyden önce '10' dünyanın en mutlu sayısıdır. Her şeydir '10'. - 'Bütün sayılar varoluşu hızlı yaşar. Hele '0' son zebani. Son bulgu' diyorsunuz '0' için. Tekilden, çoğula geçiş ve çoğalmanın da kökü değil midir '0' sayısı? - '0' a gelince! '0' o büyük maratoncu. Hem yokuş, hem de iniş. '0' ın yutan bir sayı olduğunu öğrendim. " Çok Yaşasın Sayılar/ İlhan Berk/ Adam Yayınları/ 96 s. Kaynak Madem ki en çok sevdiğimiz sayı 3, bizde "Üç kez Seviyorum diye Uyandım"diyelim... ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM Üç kez seni seviyorum diye uyandım Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum. Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün. Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum -Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum. Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün. Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum. Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun. Deniz Eskisi
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır." |
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
1918, 2008, ağustos, berk, ilhan, kasım, türk, İlhan, Şair |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |