Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Kültür | Sanat | Edebiyat > Türk Edebiyatı > Türk Edebiyatı Ustaları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 08.09.2009, 08:50   #1
Çevrimdışı
*Dost*
Yeni Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Arif Nihat Asya (07.02.1904 - 05.01.1975)

Arif Nihat Asya
(07.02.1904 - 05.01.1975)



7 Şubat 1904'te İstanbul Çatalca’da doğdu, 5 Ocak 1975'te Ankara’da yaşamını yitirdi. İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs'taki liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950-1954 arasında Seyhan (Adana) milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Milletvekilliğinden sonra tekrar öğrtemenliğe döndü. Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmeni iken 1962'de emekliye ayrıldı. İstanbul'a döndü. Yeni İstanbul ve Babıli’de Sabah gazetelerinde yazılar yazdı. Aruzla başladığı şiirde rubailer, gazeller yazdı. Özellikle rubailere büyük önem verdi. Rubailerden oluşan 5 ayrı kitap yayınladı. Daha sonra hece veziyle ve serbest vezinli şiirler de yazdı. Ulusçu şiirleriyle dikat çekti. Yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle bilinir.




ESERLERİ

ŞİİR:
Heykeltıraş (1924)
Yastığımın Rüyası (1930)
Ayetler (1936)
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946)
Kubbe-i Hadrâ (Mevlana üzerine, 1956)
Kökler ve Dallar (1964)
Emzikler (1964)
Dualar ve Aminler (1967)
Aynalarda Kalan (1969)
Bütün Eserleri (1975-1977)
Rubaiyyat-ı Ârif (rubailer, 1956)
Kıbrıs Rubaileri (rubailer, 1964, 1967)
Nisan (rubailer, 1964)
Kova Burcu (rubailer, 1967)
Avrupa’dan Rubailer (1969)
Şiirler (Ahmet Kabaklı derledi, 1971)
Bütün Eserleri (1975-1977, Ötüken Yayınları)

DÜZYAZI:
Kanatlar ve Gagalar (özdeyişler, 1946)
Enikli Kapı (makaleleri, 1964)




FETİH MARŞI

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın

Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır
Haydi artık uyuyan destanını uyandır

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın

Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın




BAYRAK

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!





BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR

Şehit tepesi boş değil
Biri var bekliyor
Ve bir göğüs nefes olmak için
Rüzgar bekliyor

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli
Tuttuğu bayrak belli
Kim demiş Meçhul Asker diye

Destanını yapmış kasideye kanmış
Bel el iki ahretten uzanmış
Edeple gelir birer birer
Öpsün diye faniler

Öpelim temizse dudaklarımız
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız

Rüzgarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar, kasideler

Geri gitsin alkışlar geri
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri

Ona oğullardan analardan
Dilekler yeter
Yazın sarı, kışın beyaz
Çiçekler yeter

Söyledi söyleyenler demin
Gel, süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle, söz senin

Şehitler Tepesi boş değil
Toprağını kahramanlar bekliyor
Ve bir bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor

Destanı öksüz, sükutu derin
Meçhul Askerin
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli
Tuttuğu bayrak belli
Kim demiş Meçhul Asker diye



SENİ

Sana vermiş veren sulardan ses
Sana vermiş veren şiirden dil
Yaratılmışsın ayrı topraktan
Hamurun, toprağın bizimki değil

Saçların var ki başka türlü sarı
Gözlerin var ki başka türlü yeşil

Yarı olmuş vücudun üstünde
Ne güzel şey çocuk yüzün, çil çil
Bu köpükler, bu dalgalar, bu güneş
Hepsi birden diyor: 'Geliş, serpil!'

Nefesin var ki başka türlü sıcak
Gözlerin var ki başka türlü yeşil


alıntı
__________________



Ne Mutlu Türküm Diyene
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz *Dost*'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 05.01.2015, 00:14   #2
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Arif Nihat Asya (07.02.1904 - 05.01.1975)

Arif Nihat Asya Bayrak Şiirini Neden ve Nasıl Yazdı?




“Bayrak şiirimi 35 yaşımdayken yazdım. Adana Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmeniydim. Hatay, Gazi’nin gayretleriyle Türkiye’ye bağlanmıştı. O konudaki çalışmaları 1938 yılında başlamış, 1939 yılında neticeye ulaşılmıştı. Türkiye, yeni bir sevinç içindeydi. Bu sevinci, Adana da büyük coşkunluklarla yaşıyordu. Adana’nın Fransız işgalinden kurtuluşu 5 Ocak 1922’dir.

Bu bakımdan her sene, 5 Ocak gününde Adana’da büyük şenlikler yapılır. Adeta yer yerinden oynar. Şimdi de öyle midir, bilmiyorum. Şehrin bir Saat Kulesi var; bir de Ulu Camii minaresi. İşte o Saat Kulesi’yle Ulu Camii minaresi arasına, her senenin 5 Ocak kutlamalarında, kocaman bir bayrak asılır. Bayrak diyorsam, öyle-böyle bir bayrak değil. On beş izcinin kolları üzerinde taşınan bir bayrak. Vay babam vay. Yani Saat Kulesi’yle Ulu Cami minaresinin arasına bir güneş doğuyor…

“Hatay Türkiye’ye bağlandığı için 1940 yılının 5 Ocak kutlamasının daha bir güzel, daha bir heyecanlı olması isteniyordu. O bakımdan Adana Maarif Müdürlüğü’nden bizim lise müdürlüğümüze bir yazı geldi. Mealen deniyordu ki: ‘5 Ocak kutlamasında, Saat Kulesi’yle Ulu Camii minaresi arasına Adana’nın tarihi bayrağı çekilirken, o güne uygun bir şiirin de, liseniz öğrencilerinden biri tarafından okunması uygun görülmüştür. Gereğini rica ederim. Maarif Müdürü falan filan.’

Lise müdürü bu konuda beni vazifelendirdi. Ben de öğrencilerim arasından üç-dört kişi seçtim. ‘”Gidip kütüphanelerde araştırın. 5 Ocak kutlamalarına uygun güzel bir şiir bulun. Pek duyulmamış bir şiir olsun. Meşhurların da kitaplarını karıştırın; adı pek duyulmamış şairlerin de!’Çocuklar gittiler. Birkaç gün sonra geldiler. ‘Efendim bulamadık’ dediler. ‘Bulamadık olur mu’ diye öfkelendim. ‘Gidin gözünüzü dört açarak bir daha araştırın’ dedim. Çocuklar çıkıp gittiler. Üç-dört gün sonra, elleri yine boş geldiler. E peki ne olacak? Kendi kendime dedim ki, ‘Arif bu şiiri sen yazacaksın!’ Bir gün sonra 5 Ocak! Bir günüm var.


“Kimin Bu Şiir Oğlum?”

“Adana’da Ocak Mahallesi’nde oturuyordum. O zamanlar, bugünkü gibi evlerde günün her saatinde elektrik yok. Geceleri petrol lambası yakıyoruz. El-ayak ortalıktan çekilince, petrol lambasının yorgun ışığında, bayrağımıza sığınarak kalemi elime aldım. Şafak sökerken Bayrak şiiri hazırdı. O gece, şiiri nasıl yazdımsa, öylece kaldı. Yani üzerinde ikinci bir defa oynamadım. Sabahleyin liseye gidince, ‘Bana Aydın Gün’ü çağırın’ dedim. Aydın Gün, bugün bizim Opera ve Bale Genel Müdürümüz olan Aydın Gün’dür. Bulunup getirildi; şiiri eline uzattım; ‘şunu oku bakayım’ dedim. Okudu. Güzel şiir okuyan öğrencilerimdendi. Bayrak şiirini ona bir daha, bir daha okuttum. Mükemmel okuyordu.

Bayrak şiirimi, 5 Ocak kutlamalarında ilk defa Aydın Gün okudu ve alkışlandı. O günün akşamı, Halkevi’nde 5 Ocak Balosu var. Aydın Gün de baloda. Davetliler arasından bir kişi Aydın Gün’ü tanımış ve sormuş, ‘Bugün, 5 Ocak merasiminde o Bayrak şiirini sen okudun değil mi?’

-Evet efendim.

-Kimin o şiir?

-Vallahi bilmiyorum efendim.

-Yahu nasıl bilmezsin? İnsan okuduğu şiirin şairini bilmez mi?

-Bilmiyorum efendim! Şiiri bana Arif Hocam verdi. Sonra, ‘sana bu şiir kimin derlerse, kimin olduğunu söyleme’ dedi.

O zaman mesele anlaşılmış. ‘Tamam bu şiir Arif Hocanındır’ demişler. Bayrak şiirini, Aydın Gün’e Halkevi’ndeki baloda da okutmuşlar. Sonra bir daha bir daha okutmuşlar. İşte o gün, bu gündür, benim Bayrak şiirim, bayrağımızın kendisi gibi hepimizin oldu.

Bu şiir, bana ‘Bayrak Şairi’ denilmesine yol açtı ki, bu sıfat, benim için altından dökülmüş bir İstiklal Madalyası kadar kıymetlidir.”



Arif Nihat Asya yazın yaşamında neler yaptığını bakınız nasıl yazdı:

“Vurgunculuk yapmadım, soygunculuk yapmadım. Muhalefette; memlekete fayda gördüm, muhalefet yaptım. Boyuna yazmak kolay iş değildir; imla yanlışı da cümle yanlışı da yapmış olabilirim; lakin yalan haber vermedim, yalan mazbata yapmadım. Tesir yaptığım olmadı değil. Fakat tazyik yaptığımı gören yoktur. Devletin memuru oldum; bir partinin memurluğunu yapmadım. Grupların çıkarı için maddeler düzmek aklımdan geçmedi. Alnımın akı ve şerefimle köşemde baş başa kaldım; ve göğsümü gere gere, alnımı aça aça muhalefet yaptım… Hakk’ı dinledim, yanlışlarımdan dönmesini bildim, ağzımdan çıktı diye manasız inat yapmadım. Millete hizmeti şeref bildim. Şahsa kölelik yapmadım. Ve dil yalancılığı da, kalem yalancılığı da yapmadım. Belki dalgınlıklarım, ihtiyatsızlıklarım oldu. Çok şükür ki madrabazlık, kurnazlık, düzenbazlık yapmadım.

‘Şunu yapmadın, bunu yapmadın, o halde ne yaptın’ diye sorarsanız; cezasını, kazasını, ezasını da düşünerek muhalefet yaptım.”

“Bayrak şiiri, doğrusu çok sevildi. Çok ezberlendi. Çok okundu. Ama o Bayrak şiirine şaşı bakanlar da, kör bakanlar da oldu. Bazı beyni keçeleşmişler benim o şiiri, Rus bayrağı için yazdığımı şurada-burada söyleyip durmuşlar. Diyeceksin ki hangi gerekçeyle? Gerekçe müthiş efendim! Hani ben daha ilk mısramda; ‘Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü’ diyormuşum ya? Oradaki ‘kızıl’ kelimesiyle Rus’un kızıl ordusunun kızıl bayrağını anlatıyormuşum. İyi mi? Üstelik Türkçemizde de ‘kızıl’ kelimesi, komünist kelimesinin karşılığıymış. Komünistlerden hep ‘kızıllar!’ diye bahsediyormuşuz. Tamam işte; al başına belayı.

Peki Moskofun bayrağında beyaz renk var mı? Yok! Peki Moskof bayrağında ay-yıldız var mı? Yok! Yok ama ‘kızıl’ kelimesinden huysuzlananların, ağzını kapamak da mümkün değil. İşin hazin tarafı, bizim insanımız ‘kızıl’ kelimesinin de ‘yoldaş’ kelimesinin de tamamen Türkçe kelimeler olduğunu bilmiyor. Komünizm yüzünden bu kelimeleri kullanamaz olduk…”

Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiiri gün geldi, sansüre uğradı. Şiirin özellikle son kıt’ası, “emperyalist mesaj” içerdiği için edebiyat-şiir antolojilerine, okul kitaplarına alınmadı! Arif Nihat Asya bu sansürden çok rahatsızlık duydu…

“Elleri kırılsın! Elleri kırılsın” diye hep sitem etti…

__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 09.06.2016, 23:14   #3
Çevrimdışı
Ekin
Başına Buyruk

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Arif Nihat Asya (07.02.1904 - 05.01.1975)



Kalk Yiğitim!

Kalk yiğitim, yine dağbaşını duman aldı...
Parçalandı bir kıtanın toprakları,
Aslan payını aslan olmayan aldı...
Kalk yiğitim, yine dağbaşını duman aldı.

Tulgalı, tulgasız başlar alayı...
Kanadlı, kanadsız kuşlar...
Aşılmamış dağlar, çıkılmamıs yokuşlar...

Dağları, tasları akar sulariyle
Şu tanıdık toprakta
Bir büyük dünya parçası
Fatihini aramakta.

Dünyayı ahretten ayıran
Duvarları yık da gel,
Ay doğar gibi, gün doğar gibi
Şu kıpkızıl ufuktan çık da gel!

Kalk yiğitim, yine dağ başını duman aldı.
Parçalandı bir kıtanın toprakları;
Aslan payını aslan olmıyan aldı...
Kalk yiğitim, yine dağbaşını duman aldı.

Arif Nihat Asya

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Ekin'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
arif, asya, nihat


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:17.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.