Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Kültür | Sanat | Edebiyat > Türk Edebiyatı > Türk Edebiyatı Ustaları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 03.03.2012, 03:00   #1
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Mezarlıklar - Mezar Taşları
Edebiyatçıların Mezarları




Yahya Kemal’e Paris’te kaldığı yıllarda bir tarihçi İstanbul’un nüfusunu sormuş. Yahya Kemal 50 milyon cevabını verince, muhatap şaşırıp bu nasıl olabilir demiş. Yahya Kemal de şu açıklamada bulunmuş:
- Biz ölülerimizle beraber yaşarız.

Hakikaten İstanbul, sokaklarında dolaşılırken mezarlarla çok sık karşılaşılan ender şehirlerden biridir. Şehrin içinde kalmış mezarlıkların hemen yanı başında bütün canlılığıyla devam eden bir hayat vardır. Meskenler ve mezarlıklar birbirine yaslanmış olarak bulunur. Bundan başka mezarlıklar belli günlerde daha yoğun olmak üzere ziyaretçileriyle dolup taşar. Hayatın bir başka cephesini oluşturur.


Büyük mezarlıklardan başka hemen hemen bütün tarihi camilerin bahçelerindeki hazire adı verilen kısımlarda mezarlar vardır. Külliyelerde, yahut herhangi bir yol üzerinde, bir tekkede türbelere rastlamak da çok mümkündür.

Mezarlıklar, mezar taşlarındaki resimler, figürler, mezar taşı kitabeleri de araştırmaya değer diğer konulardır.
Mezar taşları mezarın baş ve ayak tarafında bulunur ve şahide adını alır. Baş tarafındakine “baş taşı”, ayak tarafındakine “ayak taşı” adı verilir. Baş taşı tek başına olduğu gibi ikisi beraber de bulunabilir. Eski mezar taşları kitabeleri tarihi, dini ve sosyolojik, psikolojik açıdan birer belge olması yanı sıra üzerinde yazılan şiirlerde edebi açıdan değer taşımaktadır.

Mezar taşı, her ne kadar defnedilen kişi için hazırlanmış olsa da bir yönüyle aileyi, ailenin kimliğini gösterir. Maksat o kişiyi sadece zikretmek değil, toplumsal olarak da konumlandırmaktır. Bu durum günümüzde aile içindeki fertlerin tanıtımları konusunda da geçerlidir.
Ailede kim daha nüfuzluysa onunla ilgi kurulur. Bazı durumlarda babadan, kayınpederden hiç söz edilmeyip, önemli bir kişinin kızı olan kayınvalidenin adı zikredilir. Albay falancanın damadı, genel müdür filancanın hanımı gibi.


Giderek artan bir toplumsal kaygıyla, kişiye bir makam oluşturulmaya çalışılır. Bu biraz da asalet hastalığının bir nişanesidir. Yakınını mezar taşını yüksek ve heybetli yapan bir ailenin diğer insanlara tepeden baktığını çıkarmak da zor olmasa gerek.

Şairlerin kendi mezar taşları için kaleme aldıkları şiirler ayrı bir inceleme konusudur. Türk edebiyatında Batı’nın etkisiyle mezar taşı kitabesine şiir yazma 1880'lerden sonra artmıştır. Cenap Şahabettin'in Şairin Kitabe-i Mezarı, Abdullah Cevdet'in Kitabe-i Seng-i Makber’i, Tahirü’l- Mevlevi'nin kendi mezar taşı için yazdığı şiir bu tarz şiirlerdir. Orhan Veli de 1938 yılında Kitabe-i Seng-i Mezar adlı şiir kitabını yayımlamıştır. Bu şiirler, şairlerin ölüme ve öteki dünyaya bakışlarını gösterme açısından ilginçtir.

Fatih Andı'nın Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde 8 Ağustos 1894 tarihli Mâlûmât Mecmuası’nda rastlayıp yayımladığı Abdullah Cevdet'in şiiri şöyledir:

Madam ki cihanda vücud-ı muhakkarım
Oldu gıdâ-yı ejder-i buhrân u infiâl
Sarsın derim civârımı bir samt-ı sermedî
Olsun yerim zalâm-ı leyâlî-i bî zevâl"


(İsteği kabul olmuş ki cenaze namazını kimse kılmak istememiş. Birkaç belediye görevlisi cenazeyi alıp defnetmiştir.)

Hasan Akay'ın 5 Şubat 1924 tarihli Servet-i Fünun'da görüp yayımladığı Cenap Şahabeddin'in "Şairin Kitabe-i Mezarı" adlı şiirinin ilk dörtlüğü şöyledir:

Okuyup tabsıra-i ömrü esefsiz kapadım
Ebediyen uyusun toprağın altında adım
Şimdi ben gölgede bir şi'r-i sükûtun sesiyim.
Her sesin, her nazarın kör ve sağır ma'kesiyim.

Bu iki şiirden çok farklı olarak, Tahirü'l Mevlevi'nin mezar kitabesi için vasiyet ettiği şiir de şöyledir:

Eli boş gidilmez gidilen yere
Boş gelmedim yâ Rab, ben suç getirdim.
Dağlar çekemez bu ağır yükü
İki kat sırtımla pek güç getirdim.


Harf devrimiyle beraber bugünkü mezar taşı geleneğine gelinir: Beyaz bir taş üzerinde isim, doğum ve ölüm tarihleri ve Fatiha isteyen bir ibare. Geçiş döneminde nasıl bir değişikliğin yaşandığının anlaşılabilmesi için 1925-1935 arası dönemi incelemek gerekir. Dil konusunda da “öztürkçecilik” denilen garip ifade tarzlarının da mezar taşlarında yansımaları görülebilir.

Mezarlıklarla ilgili ilk çalışmaları yapan Süheyl Ünver’dir. Kendisi, 1915 tarihinde Karacaahmet Mezarlığı’ndaki taşların üzerindeki desenleri tespit etmeye çalışmıştır. Süheyl Ünver, kitabelerin üzerindeki süsleme örneklerini defterlerine çizmiş ve yayımlamıştır.

Mezarı kaybolmuş şair ve yazarlar da ayrı bir araştırma konusu olabilecek değerdedir. Bu araştırmalar sırasında birçok edebiyatçının mezarının da kaybolmuş olduğunu fark ettik. Divan şairi Naili 1666 vefat edince Fındıklı’daki Sünbüli Dergahı’na gömülmüş. Daha sonra Beyoğlu Mezarlığı’na nakledilmiş, daha sonra burada yeri kaybolmuştur.

Tanzimat şairi Şinasi, Ayas Paşa Mezarlığı’nın taşınmasıyla; Yedimeşalecilerden Ziya Osman Saba’nın Eyüp’teki mezarı da yol inşaatı sebebiyle yapılan değişiklikler sırasında kaybolmuş. 18. yüzyıl önemli şairlerinden olan Şeyhülislam Yahya Efendi, vefatından sonra Fatih Çarşamba’da babasının yaptırdığı Darülhadis Medresesi’nin bahçesinde babası Zekeriya Efendi’nin yanına gömülmüş. Medrese meşhur Çarşamba yangınında tamamen yanınca arsası icra vekilleri heyetinin 8.12.1926 tarihli kararıyla Darüşşafaka Lisesi’ne verilmiştir. Bu genişçe arsa Darüşşafaka Lisesi’nin batıya bakan kapısı ile Çarşamba’ya giden yol arasındadır.
Daha sonra yapılan düzenlemelerde Şeyhülislam Yahya ve babası Zekeriya Efendi’nin mezar taşları bulunmuş, fakat şu anda kayıptır.

Mezarı kaybolan şairlerimizden farklı olarak Yunus Emre gibi birçok yerde mezarı olan şairler de vardır. Yunus’un Eskişehir, Erzurum, Aksaray, Ordu - Ünye, İsparta, Bursa, Ankara - Nallıhan gibi değişik yerlerde mezarları vardır. Merak edenler için, İstanbul’daki çeşitli yerlerdeki mezarları uzun bir çalışma sonunda tespit edildikten sonra bu edebiyatçıların kısa hayat hikâyeleri de eklenmiştir.
Kaynak; Vikipedi ve yazarmezar.com'dan derlemedir.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 03.03.2012, 18:28   #2
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Cenap Şahabettin
(1870 - 13 Şubat 1934)





Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil’le birlikte Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri olan Cenap Şahabettin, 1870'te Manastır’da doğdu. Babası Binbaşı Osman Şehabettin’in Plevne'de şehit düşmesinden sonra ailesiyle İstanbul'a geldi. İlköğrenimini Tophane'deki Fevziye Mektebi'nde yaptı. Eyüp Askeri Rüşdiyesi'ni bitirdi. Tıbbiye İdadisi'nden sonra Askeri Tıbbiye'den mezun oldu. Hekim yüzbaşı oldu.

Paris’te dört yıl cilt hastalıkları ihtisası yaptı. Yurda döndükten sonra Mersin, Rodos, Cidde’de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914’te emekliye ayrıldı. Darülfünûn’da Türk Edebiyatı Tarihi dersleri okuttu.


Kurtuluş Savaşı sırasında Kuva-yı Milliye’ye karşı olumsuz tutumu nedeniyle öğrencileri tarafından istifaya zorlandı. Bakırköy’deki evinin önünde yumurtalı saldırıya uğradı. Daha sonraları cumhuriyeti destekledi, ama yalnızlıktan kurtulamadı.

Eserleri:

Tâmât isimli şiir; Körebe isimli tiyatro; Hac Yolunda, Evrak-ı Eyyam, Afak-ı Irak, Avrupa Mektupları, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Vilyam Şekispiyer, Tiryaki Sözleri isimli nesir eserleri vardır.


Hayatının son yıllarında lügat hazırlamaya karar vermişti. Doktorunun istirahat tavsiyelerine rağmen sürekli çalışmış, bedenini yormuştu. Edebiyat-ı Cedide'nin en büyük şairlerinden Cenap Şahabettin, 64 yaşındayken 13 Şubat Pazartesi akşamı dokuz defa “Ah” dedikten sonra beyin kanamasından son nefesini vermiştir.


Cenazesinde meslektaşı ve dostu Mazhar Osman, kara ve fırtınaya rağmen bir konuşma yaparak onu “dahi şair'”olarak uğurlamıştır. Kızı Destine Hanım'ın yanına gömüldü.
Mezarı, Bakırköy Mezarlığı’nda, giriş kapısının elli metre kadar ilerisinde sol taraftadır.


Bakırköy Mezarlığı



Halit Ziya Uşaklıgil
(
1866 - 23 Mayıs 1945
)




Halit Ziya, Hacı Halil Efendi’nin üçüncü çocuğu olarak 1866’da İstanbul’da doğdu. Uşak'ta, helvacılıkla sonra da İzmir'e göçen zengin bir ailenin çocuğudur.

İstanbul’da Askeri Rüştiye'ye giden Halit Ziya, babasının işleri kötü gitmeye başlayınca, annesiyle birlikte İzmir’e dedesinin yanına gönderildi. Öğrenimini İzmir Rüşdiyesi’nde sürdürdü.


Halit Ziya, babasının kâtibi olarak işe başladı, bu iş edebiyat merakıyla pek bağdaşmadığından yeni iş tavsiyelerini dikkate aldı, ancak İstanbul’da hariciyeci olmak için yaptığı başvuru sonuçsuz kaldı. İzmir’e dönüşünde rüştiye öğretmenliğine başladı, daha sonra Osmanlı Bankası’na girdi.


1893 yılında İstanbul’da Reji Genel Müdürlüğü’nün başkâtiplik teklifini kabul ederek İzmir’den ayrıldı. Reji’deki çalışma günlerinde Servet-i Fünun’a da katılarak edebi faaliyetlerini yoğunlaştıran Halit Ziya, Meşrutiyet’ten sonra bir süre Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde Batı Edebiyatı dersleri okuttu.
Son yıllarını Yeşilköy'deki evinde anılarını yazarak geçirdi.

Eserleri:
Nemide, Ferdi ve Şürekası, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar isimli romanları; Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Bu Muydu, Heyhat, Küçük Fıkralar, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Şi’r-i Hayal, Sepette Bulunmuş, Bir Hikaye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dair, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir Hikayesi isimli hikaye; Kırk Yıl, Bir Acı Hikaye, Saray ve Ötesi isimli hatıra kitapları vardır.


Atatürk'ün eşi Latife Uşşaki'nin amcası olan Halit Ziya, seksen yıllık ömrünün son üç ayını yatakta hasta olarak geçirir ve tedaviyi reddeder. 27 Mayıs 1945 tarihinde İstanbul’da sabaha karşı vefat eder. Bakırköy Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Bakırköy Mezarlığı’na defnedilir. Mezarı, kapının birkaç metre ilerisinde bulunan aile kabristanındadır.




Bakırköy Mezarlığı



Can Yücel

( 1926 - 12 Ağustos1999 )



1926 yılında İstanbul`da doğdu. Türkiye'nin ilk Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu olan Can Yücel, orta öğrenimini Ankara Erkek Lisesi'nde tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü'nde okudu. İngiltere'de Cambridge Üniversitesi`nde eğitimini sürdüren Yücel, bir süre Londra`da BBC Radyosu`nda çalıştı.

Türkiye`ye dönüşünde Bodrum`da turist rehberliği yapan Yücel, daha sonra İstanbul`a yerleşti ve bağımsız çevirmen olarak yaşamını sürdürdü.

Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında "Yenilikler", "Beraber", "Seçilmiş Hikayeler", "Dost", "Sosyal Adalet", "Şiir Sanatı", "Dönem", "Yöne", "Ant", "İmece", "Papirus" adlı dergilerde yazdı. "Yeni Dergi", "Birikim", "Sanat Emeği", "Yazko Edebiyat" ve "Yeni Düşün" dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965`ten sonra siyasal konularda da ürün verdi.

İlk şiirlerini 1950 yılında "Yazma" adlı kitapta toplayan Can Yücel, "toplumsal sorunların yarattığı izlenimlerin ağırlığından kurtulmak istermiş gibi" kimi taşlama, kimi bıçak ile işleyen duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti.

Ünlü dünya şairlerinden çevirdiği şiirleri biraraya getirdiği "Her Boydan" adlı kitabı 1959 yılında yayımlanan Yücel, yapıtlarını "Yazma" (1950), "Sevgi Duvarı" (1973), "Bir Siyasinin Şiirleri" (1974), "Ölüm ve Oğlum" (1976), "Şiir Alayı" (1981), Rengarenk (1982), "Gökyokuş" (1984), "Canfeda" (1987), "Çok bi Çocuk" (1988), "Kısadevre" (1990) ve "Kuzgunun Yavrusu" (1990) adlı kitaplarda topladı.

1956’da Güler Yücel’le evlendi. Bu dönemde Mao ve Che Guevara’dan yaptığı çevirilerden dolayı 15 yıla mahkum edildi. 2 yıl sonra çıkan genel afla salıverildi. Cezaevindeyken yazdığı şiirlerini »Bir Siyasinin Şiirleri« adlı kitapta topladı. 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. Yücel, 12 Ağustos 1999'da öldü.






__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 04.03.2012, 01:05   #3
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Safvet Nezihî
(1871- 3 Kasım 1939)





Asıl adı Ömer Lütfi'dir. Galatasaray Lisesi'nde okudu. Buradaki eğitimini tamamlamadan Kapalıçarşı’da baba mesleği olan kuyumculukta çalışmaya başladı.

İkdam, Servet-i Fünun, Malumat gazete ve dergilerinde roman ve öyküleri yayımlamaya başladı. 1902 yılında İkdam gazetesinde yayımlanan Zavallı Necdet romanı tanınmasını sağladı. 1908'den sonra Resimli Kitap dergisinde yazdı.

Safvet Nezihî, Edebiyat-ı Cedide zevkine uygun, aşırı duygusal romanları, özellikle Zavallı Necdet ile tanınmıştır. Bu eser halk arasında çok sevilmiş ve Safvet Nezihî, «Zavallı Necdet yazarı» olarak tanınmıştır.

Edebiyat-ı Cedide'nin pek çok eserinde olduğu gibi bu kitapta da seçkin kişilerin hayatı söz konusu edilmektedir.
Zavallı Necdet, Teehhül Aleminde, Kadın Kalbi, Kumar Beliyyesi, Müsebbib Oyun, İzah ve İstizah adlı eserleri vardır.

Eğlenceye düşkünlüğü yüzünden düzensiz bir hayat yaşadı. Bakırköy Akıl Hastanesi'nde vefat etti. Mezarı Bakırköy Mezarlığı’nda Cenap Şahabettin’in mezarına yakındır.



Bakırköy Mezarlığı





Mehmet Faruk Gürtuna

(1904 – 5 Ağustos 1982)




Mehmet Faruk, 1904’te Edirne'de doğdu. Babası, Edirne'nin otuz birinci alayında asker iken, 1915’te Çanakkale'de, Seddülbahir hücumunda şehit düşmüş olan Abdülkadir'dir. Edirne Muallim Mektebi’nde tahsiline başlar. On yaşında iken annesini, on bir yaşında iken babasını kaybederek yetim kalmış, çocukluğunda Bulgar, gençliğinde Yunan işgali görmüş; yıllarca kâh talebe, kâh hoca olarak öksüz yurtlarında bulunmuştur.

1922’de okuldan mezun olunca İstan¬bul'a gelerek sekiz dokuz yıl kadar Çağlayan, Imrahor, Halıcıoğlu, Ortaköy Gazipaşa, Balmumcu, İnönü, Trilye Darüleytamlarında öğretmenlik yapmıştır.

1939’dan sonra siyasî olmak üzere önce Yıldırım Postası ve onu müteakip Demokrat Politika unvanlı günlük akşam gazetelerini çıkardı. Demokrat Politika gazetesinin başmakalelerini yazdı.

Her hafta, Her Ay gibi küçük çaplı dergilerden sonra, 1947’de Hergün adlı bir gazete çıkardı ve başyazarlığını yaptı. 1957’de DP’den milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. 27 Mayıs’ta tutuklanarak partililerle birlikte yargılandı.

Çocuklara Şiir Kitabı, Dağ Başında Aşk, Büyük Hakan Alpaslan (oyun), Tuna Gülü isimli eserleri vardır.
Mehmet Faruk Gürtunca, 1982 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı Bakırköy Mezarlığı’ndadır.

Bakırköy Mezarlığı





Azra Erhat
(6 Haziran 1915 - 6 Eylül 1982)



Deneme ve inceleme yazarı, arkeolog ve çevirmen olan Azra Erhat, özellikle eski Yunan klasiklerinden yaptığı çevirileriyle tanınmıştır. 6 Haziran 1915’te İstanbul, Şişli'de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika’da yaptı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirerek Klasik Filoloji Bölümü’nde asistan olarak göreve başladı. 1946’da doçent oldu. 1948’de aynı fakültedeki öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes’le birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalıştı. Uluslararası Çalışma Örgütü’nde (ILO) kütüphanecilik yaptı.

12 Mart muhtırası sonrasında Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Thilda Kemal, Vedat Günyol ve Magdi Rufer Komünist Partisi kurucusu olmakla suçlanıp tutuklandı ve altı ay Maltepe Askeri Cezaevi'nde kaldı.

Homeros (Gül ile Söyleşi), İşte İnsan, Mavi Anadolu, Mavi Yolculuk 1 , Mavi Yolculuk 2 , Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı, Mitoloji Sözlüğü, Osmanlı Münevverinden Türk Aydınına, Sevgi Yönetimi, Troya Masalları isimli eserleri vardır.

Şadan Gökovalı'nın manevi annesi olan Azra Erhat kansere yakalandı. Londra'da tedavi gördü, ama sonuçsuz kaldı. 6 Eylül 1982'de öldü. Mezarı Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığı’ndadır.



Bülbüldere Mezarlığı

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 05.03.2012, 00:21   #4
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Melih Cevdet Anday
(13 Mart 1915 - 28 Kasım 2002)




Orhan Veli Kanık ve Oktay Rıfat'la birlikte "Yeni Şiir" anlayışını geliştirerek "Garip Akımı"nı başlatmış olan Melih Cevdet Anday, 13 Mart 1915 tarihinde, babası avukat Cevdet Bey'in Çanakkale'nin bir köyünde askerlik yaptığı sırada, İstanbul'da dünyaya geldi.

1954'te İstanbul Belediye Konservatuarı, Tiyatro Bölümü'nde, fonetik-diksiyon derslerinde eğitmenlik yaptı.
1960 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmaya başladı ve bunu ölümüne kadar sürdürdü.

1964 -1969 yılları arasında, TRT Yönetim Kurulu üyeliği yapan Melih Cevdet, 1977 yılında Belediye Konservatuarı’ndan emekli oldu.

Garip (Orhan Veli ve Oktay Rıfat'la birlikte), Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Yanyana, Kolları Bağlı Odysseus, Göçebe Denizin Üstünde, Teknenin Ölümü, Sözcükler, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış, Tanıdık Dünya, Güneşte, Yağmurun Altında isimli eserleri vardır.

Melih Cevdet, 28 Kasım 2002 tarihinde 87 yaşındayken böbrek ve solunum yetmezliğinden hayata veda etti. Şişli Camii'ndeki cenaze töreninden sonra Büyükada'da toprağa verildi.


Büyükada Mezarlığı




Kemalettin Tuğcu
(1902 - 18 Ekim1996)




Çocuk dergileri ve özellikle çocuklara yönelik yayınlarıyla ülke çapında tanınan Kemalettin Tuğcu, İstanbul’da doğdu. Babası, Birinci Dünya Savaşı’nda iki kez yaralanmış bir binbaşı; annesi çok güzel keman çalan bir ev hanımı idi.

Dört kardeşten ikincisi olan Kemalettin Tuğcu, sakat doğduğu için, yaşamının ilk yirmi beş yılını Çengelköy’de, dedesinden kalan köşkte, toplumdan uzak kalarak geçirdi. Hiçbir okula gitmedi. Kendi kendisini yetiştirmiş ve tercümeler yapacak kadar Fransızca öğrenmiştir.

Tuğcu 500'e yakın romana imzasını attı.
Veysi Baba, Üvey Baba, Saadet Borcu, Sokak Köpeği, Küçük Serseri, Doğduğum Ev, Kardeşim Tomris, Komşularımız, Korkunç Yıllar, Küçük Adamlar, Eskici Baba, Taşyürek,
Uçurum, Yetim Malı, Altın Bilezik, Ana Hakkı, Benden Sonrakiler, Benim Babam, Ceylanlı Bahçe, Çifte Kumrular, Çingene Kızı, Çocuk Hırsızları, Çocuklar Adası, Annelerin Çilesi, Deniz Kızı, Eski Bir Masal, Gece Kuşları, Gülçin Abla, Güzel Bir Gün, Hırdavatçı Dede, İçler Acısı, Kız Arkadaşım, Kimsesiz Adam, Kolsuz Bebek, Küçük Gazeteci, Mercan Kolye, Mine'nin Arkadaşı, Ninelerin Ninesi, Sakat Çocuk, Son Çocuk, Şehir Çocuğu, Uğurlu Çocuk, Yer Altında Bir Şehir, Yuvadan Uzak, Koruköy'ün Yetimi, Dağdaki Yabancı, Annemin Hikayesi, Yılanlı Bağ, Kuklacı gibi eserleri vardır.

18 Ekim 1996 Cumartesi günü vefat eden Kemalettin Tuğcu, Çengelköy Mezarlığı’na defnedildi.

Çengelköy Mezarlığı





Baki
(1526 7 Nisan 1600)




Asıl adı Mahmut Abdülbaki olan Divan şairi Baki, İstanbul'da doğdu. Babası Fatih Camii müezzinlerindendi. Çocukluğunda saraç çıraklığına devam ettiyse de okumak istediği için medreselere devam etti, eğitimini tamamladıktan sonra müderris oldu.

Yaşadığı dönemde "Şairlerin Sultanı" diye anılan Baki’nin Mevahib-i Ledünniye, Fezail-i Cihat gibi eserler vermiş, ayrıca tercümeler yapmıştır.

1600 yılında, İstanbul'da vefat etti. Mezarı Edirnekapı Mezarlığı’ndadır. Mezarında belki de unutulup kaybolmaması için farklı zamanlarda yazılmış üç ayrı mezar taşı vardır.

İlk mezar taşında şunlar yazılıdır:


Hüve’l Hallâkül Baki
Ulemâdan ve sultân-ı şuâradan
Merhûm Abdü’l- Bâki Efendi’nin
Ruhiyçün Fâtiha
1062


İkinci mezar taşında şunlar yazılıdır:
Hüve’l Hallâkül Baki
Ulemâdan ve sultân-ı şuâradan merhûm
Ve mağfûr Abdü’l- Bâki Efendi’nin
Ruhiyçün Fâtiha
1062





Edirnekapı Mezarlığı





Leyla Saz Hanım

(1845 - 6 Aralık 1936)





"Yaslı gittim şen geldim"
dizesiyle başlayan ünlü marşın ve "Seni sevda çiçeğim, tac-ı serim” (hicaz), "Nerdesin, nerde acep, gamla bıraktın beni “(hicazkar), "Mani oluyor halimi takrire hicabım (hicazkar)” gibi şarkıların bestekarı olmasının yanı sıra, "Solmuş Çiçekler" başlıklı şiir kitabıyla da tanınan ve yirmi yıldan uzun bir süre saray yaşamının içinde bulunmuş Şair Leyla Hanım, 1845 yılında İstanbul'da doğdu.

Çocukluğunun ve gençliğinin en güzel yıllarını Çırağan Sarayı'nda geçiren Leyla Saz Hanım, Hekimbaşı İsmail Paşa'nın kızıdır.

Divan geleneğini takip ederek yazdığı şiirlerinden toplanabilen kısmı ilk kez 1928'de Solmuş Çiçekler ismiyle yayımlanmıştır. Harem ve Saray Adat-ı Kadimesi ismini verdiği, saray çevresini ve âdetlerini anlatan anılarıyla da meşhur olmuştur. Bu anılar önce 1920-1922 yılları arasında Vakit Gazetesi’nde, daha sonra 1974 yılında Haremin İçyüzü ismiyle kitap olarak yayımlanmıştır.

Leyla Saz Hanım 6 Aralık 1936 günü damadı Mehmet Ali Ayni’nin İstanbul Kızıltoprak’taki evinde vefat etti. Mezarı Edirnekapı Mezarlığı’nda 2. adadadır.


Edirnekapı Mezarlığı

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 05.03.2012, 23:36   #5
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Mehmet Akif Ersoy
(20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936)





Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif, 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendi’dir. Bir medrese hocası olan babası doğumuna ebced hesabıyla tarih düşerek hicri 1290 rakamına karşılık ona Rağıyf adını verdi, ancak bu yapma kelime anlaşılmadığı için çevresi onu Akif diye çağırıldı.

Zirâat Bakanlığı’nda baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 tarihine kadar devam eder.

İstiklal Marşı

1913′te İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. 1′inci Dünya Savaşı sırasında bu cemiyete bağlı bir örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla Almanya’daki Müslüman tutsakların durumunu incelemek üzere Berlin’e gönderildi. Daha sonra Arabistan ve Lübnan’a gitti. Batı uygarlığının koşullarına ve Doğu-Batı çelişkisine tanık oldu.

İstanbul’a dönüşünde Dâr-ül-Hikmet-i İslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine atandı. İzmir’in işgalinden sonra Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketine destek verdi. Balıkesir’de yaptığı konuşma, İstanbul hükümetini endişelendirdi, görevinden alındı. Ama o mücadalesini sürdürdü.

Camilerde yaptığı konuşmaların metinleri çoğaltılarak bütün yurda dağıtıldı. Ankara hükümetinin kurulması üzerine Burdur mebusu olarak Büyük Millet Meclisi’ne girdi. O sırada İstiklal Marşı için açılan yarışmaya katılan 724 eserin hiçbiri beğenilmemişti. Maarif vekilinin isteği üzerine 1921′de İstiklal Marşı”nı yazdı. Metin, 12 Mart 1921′de Büyük Millet Meclis’nde kabul edildi. Mehmet Akif, ödül olarak kendisine verilen 500 lirayı Türk Ordusu’na armağan etti.

Eserleri:

Safahat – 1911, Süleymaniye Kürsüsünde – 1911 Hakkın Sesleri – 1912, Fatih Kürsüsünde – 1913, Hatıralar – 1917, Âsım – 1919 , Gölgeler – 1933.

1936 yılında siroz hastalığına tutuldu ; hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan’a, sonra Antakya’ya gitti fakat Mısır’a hasta olarak döndü.

17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda hayatını kaybetti.

Edirnekapı Mezarlığı’na gömüldü. Cenazesine resmi bir katılım olmadı ancak büyük bir üniversiteli genç topluluk katıldı. Mezarı iki yıl sonra, üniversiteli gençler tarafından yaptırıldı; 1960’ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirnekapı Şehitliği'ne nakledildi. Mezarlıkta Süleyman Nazif ve arkadaşı Ahmet Naim Bey'in arasında yatmaktadır.


Edirnekapı Mezarlığı




Peyami Safa
(2 Nisan 1899 – 15 Haziran 1961)




Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğlu olan Peyami Safa, 2 Nisan 1899'da İstanbul'da doğdu. Sivas'a sürgüne gönderilen babasını iki yaşında kaybeden Peyami Safa, dokuz yaşında tutulduğu kemik hastalığı ve maddi sıkıntılar yüzünden düzenli bir eğitim göremedi.

1914 - 1918 yılları arasında Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yaptı. Öğretmenlik yaptığı yıllarda kendi çabalarıyla Fransızca öğrendi.

1918 yılında öğretmenlikten ayrılarak ağabeyi İlhami Safa ile çıkardıkları Yirminci Asır Gazetesi'nde Asrın Hikayeleri adlı öyküleriyle kırk üç yıl sürecek olan gazetecilik ve yazı hayatına ilk adımını atmış oldu. 1921 yılında Son Telgraf Gazetesi'nde, daha sonra da Tasvir-i Efkâr'da yazdı. Tasvir-i Efkâr' dan sonra 1940 yılına kadar Cumhuriyet Gazetesi'nde yazan Peyami Safa ayrıca Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde de yazdı.

1936 yılında 21 sayı “Kültür Haftası” ve 1953 – 1960 yılları arasında 63 sayı “Türk Düşüncesi” adlarında iki dergi çıkarmıştır. Peyami Safa'nın edebî değeri olmayan, "Server Bedi" imzası ile yayınladığı Cumbadan Rumbaya romanı ve Cingöz Recai Polis Hikâyeleri halk arasında çok rağbet gördü.

Güçlü bir fikir adamı olan Peyami Safa, Batı tarihçilerince "zalim" olarak tanıtılan Hun hükümdarı Atilla'yı aklamak amacıyla bir de tarihsel roman yazdı. Çağın düşünce akımlarıyla da yakından ilgilenen Peyami Safa, siyasal sorunlar karşısında tavır aldı. Zaman zaman Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le çeşitli polemiklere girdi.

Fıkra ve makalelerinde mantık ve inandırıcılığı ön plana çıkaran Peyami Safa, romanlarında ise olaydan çok tahlile önem verdi. Mahşer, Şimşek, Fatih-Harbiye ve Biz İnsanlar adlı romanlarını Doğu-Batı sorununu ve halkın yaşadığı çelişkileri somutlaştırarak kaleme aldı. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Sözde Kızlar, Matmazel Noralya’nın Koltuğu; Yalnızız önemli romanlarındandır.

Peyami Safa, Nebahat Hanım’la evlenmiş, Merve isimli bir oğlu dünyaya gelmiştir. Merve’nin askerliğini yaptığı sırada vefat etmesi Peyami Safa'yı çok derinden etkilemişti. Bu üzücü olaydan birkaç ay Havadis Gazetesi'nin baş yazarı iken 15 Haziran 1961'de İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı Edirnekapı Mezarlığı’nda, 15. adada oğlu ve eşiyle yan yana bulunmaktadır.

Edirnekapı Mezarlığı





Ahmet Haşim
(1885 - 4 Haziran 1933)





1885 yılında Bağdat'ta doğan Ahmet Haşim, Arif Hikmet Bey’in oğludur. Babasının kaymakamlık vazifesi ile durmadan yer değiştirmesi eğitim yaşını geciktirmiştir. On iki yaşında İstanbul’a geldiğinde Türkçeyi iyi konuşamamaktadır.

Bir yıl Numune-i Terakki Mektebi’nde okuduktan sonra Galatasaray Lisesi’ne girer. 1906’da mezun olduktan sonra 400 kuruş maaşla Reji İdaresi'nde memurluk yapar. Mekteb-i Hukuk’taki (Hukuk Fakültesi) öğrenimini yarıda bırakarak Fransızca öğretmenliği ve çevirmenlik yapmaya başlar.

Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi), Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) ve Harp Akademisi'nde öğretim görevlisi olarak çalışır.
Göl Saatleri, Piyale isimli şiir; Bize Göre, Gurabâhâne-i Laklakan, Frankfurt Seyahatnamesi isimli mensur eserleri vardır.

Hayatı boyunca yalnızlığın acısını çeken şair, 1933 yılının Mayıs ayının son gününde, yani vefatından dört gün önce kendisinin hizmetine bakan kadınla nikahlanır. Bundaki maksadı da bulunda çatı katındaki dairesinin bu kadına kalması arzusuydu.

Fecr-i Ati adı verilen edebiyat topluluğu içinde yer alan Ahmet Haşim, on beş ay süren bir ciğer ve böbrek hastalığından sonra, doktorların verdiği bir yıllık ömrü üç ay geçerek, 4 Haziran 1933 günü ölür.

Ahmet Haşim, ölüm döşeğinde kendisini ziyaret eden Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet Kutsi Tecer’e öleceğini ima etmiş ve onlara, "Şairlerin en garibi öldü" son mısrasını söylemiştir.


Eyüp Mezarlığı



Necip Fazıl Kısakürek
(26 Mayıs 1905 - 25 Mayıs 1983)



Maraşlı bir soydan gelen Necip Fazıl, İstanbul’da doğdu. Çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyükbabasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Akseki, İbrahim Aşki gibi isimler vardı.


Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı.


Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergiler ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir. 1936 yılında haftalık Ağaç dergisi dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur. Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi, Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer aldı. Sık sık kapatılan ve toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıali’de Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımladı.

Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferanslarla büyük ilgi topladı.


1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı 1981 yılında, Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü 1982 yılında almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla “Sultan-üş Şuara” (Şairlerin Sultanı) unvanını kazanmıştır.


Necip Fazıl Kısakürek 25 Mayıs 1983 tarihinde Erenköy'deki evinde öldü. Eyüp sırtlarında toprağa verilir.

Kabri, Piyer Loti’ye çıkan yolun üzerinde sol taraftadır.
Eyüp Mezarlığı

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 06.03.2012, 00:45   #6
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Kerime Nadir Azrak
(5 Şubat 1917 - 21 Mart 1984)




Cumhuriyet dönemi roman yazarlarından olan Kerime Nadir Azrak, 1917 yılında İstanbul’da doğdu. Mısır Kadısı Şebinkarahisarlı Hattatzade Yahya Reşit Efendi'nin torunu Maliyeci Nadir Azrak’ın kızıdır.

Çocukluğu ve gençliği Emirgan’da geçti. İlk ve orta öğrenimini çeşitli okullarda tamamlayan Azrak, 1935 yılında Bebek'te bulunan Saint Joseph Fransız Kız Lisesi’nden mezun oldu.

Edebi hayatına Servet-i Fünun, Uyanış ve Yarımay dergilerinde yayımladığı şiir ve hikâyelerle başladı. Bazı yazıları da Aydabir, Yedigün ve Hayat gibi mecmualarda çıktı.

Daha çok romanları ile tanınan Kerime Nadir Azrak, sayıları kırka yaklaşan roman yazdı. Yazdığı bu romanların bir kısmı da sinemaya uyarlandı. Romanlarının konularını karşılık görmeyen veya kavuşamayan aşıklar teşkil eder.

Hıçkırık, Günah Bende, Seven Ne Yapmaz, Samanyolu, Yeşil Işıklar, Funda, Gelinlik Kız, Aşka Tövbe, Uykusuz Geceler, Kahkaha, Ormandan Yapraklar, Aşk Rüyası, Posta Güvercini, Pervane, Esir Kuş, Kırık Hayat, Sonbahar, Aşk Bekliyor, Gümüş Selvi, Karar Gecesi isimli roman; Mücrim isimli hikâye; Romancının Dünyası isimli hatıra kitapları vardır.

Kerime Nadir, 21 Mart 1984’de 67 yaşında hayata gözlerini yumdu. 22 Mart Perşembe günü Şişli Camiinde kılınan cenaze namazından sonra Feriköy Mezarlığı’nda 23. adada babasının mezarında toprağa verilmiştir.
Feriköy Mezarlığı





Neyzen Tevfik
(24 Mart 1879 – 28 Ocak 1953)




24 Mart 1879’da Bodrum’da doğan Neyzen Tevfik’in asıl adı Tevfik Kolaylı’dır. Babasının memleketi Bafra'nın Kolay nahiyesi olduğu için soyadı kanunuyla "Kolaylı" soyadını almış. Babası Rüştiye Mektebi muallimi Hasan Fehmi Bey, annesi Emine Hanım’dır.

Kendine özgü yergileri ve yaşam biçimiyle adını duyuran Neyzen Tevfik, babasının görevli bulunduğu Urla kasabasında, usta bir neyzen olan Berber Kâzım'la tanıştı ve ondan ney dersleri almaya başladı.

O bir sara hastasıydı Tevfik’i babası yatılı olarak “İzmir İdadisi”ne yazdırdı. Ancak sar’a nöbetlerinin yeniden başlaması üzerine okulu tamamen bıraktı. Ney’e duyduğu derin sevgiyle İzmir Mevlevihanesi’ne girdi. Neyzen Tevfik, burada Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Ruhi Baba ve Şair Eşref gibi pek çok ünlü isimle ile tanıştı ve onlardan Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsça dersleri aldı.

Bu arada Mehmet Akif Ersoy'la tanıştı ve Mehmet Akif, dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçıları ile tanışmasını sağladı. Neyzen, Mehmet Akif'e ney öğretti; Mehmet Akif de Neyzen'e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretti.

1926 yılında Atatürk'le tanışan Neyzen Tevfik, 1927 yılında sa'ra nöbetleri ve alkol yüzünden artık sık sık gideceği Toptaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kâmil Hastanesi'nde tedavi görmeye başladı. 1928 yılında, eski dostu Mehmet Akif'i görmek için tekrar Mısır'a gitti ve bir yıla yakın bir süre yanında kaldı.

Neyzen Tevfik ölümünden bir ay kadar önce felç geçirmiş, durumu iyice ağırlaşmıştı.Hayatı 28 Ocak 1953'de son buldu. Ölüm sebebi müzmin bronşitti.. Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılındı. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısındaki Barbaros Bulvarı’nı doldurdu. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan bir arada uğurladılar Neyzen'i .

Cenazesi vasiyeti gereği Kartal Mezarlığı’na defnedilmiştir. Mezarı yol kenarından görülmektedir. Yakın akrabalarının da çevresinde olduğu mezarı kapıdan girdikten sonra sol taraftaki duvar kenarında on beş yirmi metre kadar ilerdedir.



Kartal Mezarlığı



Cemal Süreyya
(1931 - 9 Ocak 1990)





Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli isimlerinden biridir Cemal Süreya. Cemal Süreya, 1931 yılında Erzincan'da dünyaya geldi.

İlköğrenimini İstanbul’da Beyoğlu 37. İlkokulu’nda, ortaöğrenimini ise Bilecik Ortaokulu’nda tamamladı ve daha sonra Haydarpaşa Lisesi’nde okudu. 1954’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nü bitirdi.

Şiir aşkı bu yıllarda başlamıştı. Bu arada kendi kendine Fransızca öğrenip, çevirmenlik yapmaya başladı. 1975 ve 1976 yıllarında İstanbul’da Darphane müdürlüğü yaptı. 1982 yılında mali müşavirlikten emekli oldu.

Kültür Bakanlığı’nda ve çeşitli yayınevlerinde danışmanlık ve düzeltmenlik yaparak çalışma hayatına devam eden Cemal Süreya, bu süre içerisinde Saçak, Türkiye Yazıları, Maliye Yazıları, ve Oluşum dergilerinin kültür-sanat bölümlerinin sorumluluğunu üstlendi.

Üvercinka, Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Sevda Sözleri Sıcak Nal ve Güz Bitiği Sevda Sözleri isimli şiir; Şapkam Dolu Çiçekle, Günübirlik, Onüç Günün Mektupları, 99 Yüz, 999. Gün / Üstü Kalsın, Folklor Şiire Düşman, Uzat Saçlarını Frigya, Aydınlık Yazıları / Paçal, Oluşum’da Cemal Süreya, Papirüs’ten Başyazılar, Günler, Güvercin Curnatası, Toplu Yazılar I: Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar isimli düzyazı eserleri vardır.

9 Ocak 1990’da İstanbul da vefat eden şair, her sene bu tarihte Bostancı’da, ölümünden önce sık sık gittiği bir restorana anılmaktadır. Ölümünden sonra adına bir şiir ödülü konulmuştur. Mezarı Kulaksız Mezarlığı’nda 3. adadadır.




Kulaksız Mezarlığı



Halide Edip Adıvar

(1882 - 9 Ocak 1964)




1884 yılında İstanbul'da doğdu. Rıza Tevfik Bölükbaşı'ndan Fransız edebiyatı dersleri aldı. Ayrıca özel olarak Kuran-ı Kerim, Türk musikisi, Arapça ve felsefe dersleri de aldı. Bu dönemde matematik dersleri aldığı Salih Zeki ile sonradan bir evlilik yaptı.

1901'de koleji bitiren Halide Edip Adıvar, 1908 yılında gazetelerde kadın hakları ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Bu yazıları yüzünden bazı çevrelerin tepkisini topladı. 31 Mart Ayaklanmasının çıktığı dönemde Mısır'a kaçtı.

1909'dan sonra eğitim alanında çalışmaya başlayan Halide Edip, öğretmenlik ve müfettişlik yaptı. Balkan savaşlarında hasta bakıcılık yaptı. Bu işler sayesinde toplumun değişik kesimlerinden insanları tanıma fırsatı buldu.

Halide Edip Adıvar en ünlü romanı 'Sinekli Bakkal'da kişisel ilişkileri anlattığı roman anlayışından farklı olarak Osmanlı toplumunun genel yapısını anlatmıştır.

Sinekli Bakkal 1943'te CHP Ödülü'nü alarak Türkiye'de en çok baskı yapan roman olmuştur. Çok çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda Türkçe ve İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce'den Türkçe'ye çeviriler yapmıştır.

Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiştir. Çağdaşları arasında yurtdışında en çok tanınan Türk yazarı olmuştur. Eserlerinden bazıları İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp, Portekiz dillerine çevrilmiştir.

Eserleri

Roman: Heyula , Raik'in Annesi , Seviye Talip , Handan , Yeni Turan , Mev'ud Hüküm , Atesten Gömlek , Vurun kahpeye , Kalb Ağrısı , Zeyno'nun Oğlu , Sinekli Bakkal , Yolpalas Cinayeti , Tatarcık , Sonsuz Panayır , Döner Ayna , Akile Hanım Sokağı , Kerim Ustanın Oğlu , Sevda Sokağı Komedyası , Çaresaz , Hayat Parçaları

Öykü: Harap Mabetler , Dağa Çıkan Kurt , Kubbede Kalan Hoş Sada

Oyun: Kenan Çobanları , Maske ve Ruh
Anı: Türkün Ateşle İmtihanı , Mor Salkımlı Ev .

Diğer Eserleri: Talim ve Terbiye , Turkey Faces West , Conflict of East and West in Turkey , İnside İndia , Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesisleri , İngiliz Edebiyat Tarihi , Doktor Abdülhak Adnan Adıvar.

Halide Edip Adıvar, 9 Ocak 1964 Perşembe günü saat 4.30’da vefat etmiş, 10 Ocak 1964 Cuma günü Merkez Efendi Mezarlığı’nda 5. adada toprağa verilmiştir.



Merkezefendi Mezarlığı


__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 07.03.2012, 23:49   #7
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Reşat Nuri Güntekin
(25 Kasım 1889 - 7 Aralık 1956)



Reşat Nuri Güntekin, 27 Kasım 1889'da askeri doktor olan Nuri Bey ile Erzurum valisi Yaver Paşa'nın kızı Lütfiye Hanım'ın oğlu olarak İstanbul’da doğdu. Babasının mesleği nedeniyle çocukluk yılları boyunca birçok il gezdi. İlk öğrenimini Çanakkale'de Mekteb-i İptidai'de yaptı. Galatasaray Lisesi’nde ve İzmir'de bir Fransız okulunda öğrenim gördü. Sınavla girdiği Darül Fünun’un Edebiyat Fakültesi’ni 1912'de bitirdi.

Fransızca öğretmeni olarak Bursa Sultanisi'ne atandı. 1916-1919 yılları arasında İstanbul'da Vefa Lisesi ve Erenköy Lisesi’nde müdürlük yaptı. 1931'de Milli Eğitim müfettişi oldu, bütün Anadolu'yu dolaştı.

1939-1943 arasında Çanakkale milletvekilliği yaptı. 1947'de Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişliği'ne getirildi. 1950'de Paris'te Kültür Ateşesi ve UNESCO'da Türkiye temsilcisi oldu. 1954'te emekliye ayrıldı. Bir süre İstanbul Şehir Tiyatroları Edebi Kurul üyeliği yaptı.

Çalıkuşu, Gizli El, Damga, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Bir Kadın Düşmanı, Yeşil Gece, Acımak, Yaprak Dökümü, Değirmen, Kızılcık Dağları, Miskinler Tekkesi, Harabelerin Çiçeği, Kavak Yelleri, Son Sığınak, Kan Davası, Ateş Gecesi, Gökyüzü, Eski Hastalık isimli romanları; Hançer, Eski Rüya, Ümidin Güneşi, Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri, Taş Parçası, İstiklâl, Hülleci, Eski Şarkı, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrıdağı Ziyafeti, Bir Köy Öğretmeni isimli tiyatro eserleri; Anadolu Notları isimli gezi yazısı eserleri vardır.

Reşat Nuri Güntekin, sürekli sigara içmesi sonucu yakalandığı akciğer kanserinden tedavi olmak için gittiği Londra’da 67 yaşındayken hayata gözlerini yummuştur. Cenazesi yurda getirilerek 11 Aralık 1956 günü Karacaahmet Mezarlığı’nda 7. adada toprağa verilmiştir.



Karacaahmet Mezarlığı


Orhan Veli Kanık
(13 Nisan 1914) -
(14 Kasım 1950)




Garip akımının kurucuları arasında yer alan Orhan Veli, 1914 yılında İstanbul'da doğmuştur.
Askerden terhis olunca Milli Eğitim Bakanlığı Tercümanlık Bürosu'na girmiştir.

1 Ocak 1949, Yaprak dergisini yayımlamaya başlamış, 28 sayı çıkarmıştır. 1950’de Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday'la birlikte, Nâzım Hikmet'in serbest bırakılması için üç gün açlık grevi yapmıştır
.
Garip,
Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı, Nasrettin Hoca Hikâyeleri, Bütün Şiirleri isimli şiir; Nesir Yazıları, Edebiyat Dünyamız isimli düzyazı; Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı, Scapin'in Dolapları, Fransız Şiiri Antolojisi, W.Shakespeare, Hamlet ve Venedikli Tüccar isimli çeviri kitapları vardır.

Ankara'da bir gece sokakta belediyenin açtırdığı bir çukura düşmüş, başından yaralanmış (10 Kasım 1950). İki gün sonra da İstanbul'a gitmiştir. 14 Kasım 1950’de İstanbul'da bir arkadaşının evinde yemek yerken fenalık geçirecek kadar içki içmiş, hastaneye kaldırılmıştır. Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilmiş. Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli, geceleyin saat 23.20'de 36 yaşındayken hayata gözlerini yummuştur.Mezarı Rumelihisarı Mezarlığı’ndadır.

Rumelihisarı Mezarlığı



Yahya Kemal Beyatlı

(2 Aralık 1884) - ( 1 Kasım 1958)





1884 yılında Yenimahalle Üsküp'te dünyaya gelmiştir. Annesinin ismi Nakiye, babasının ise İbrahim Naci'dır. İlköğrenimini Üsküp'te gördü. İstanbul Vefa Lisesi mezunudur.

Başlangıçta Sultan II. Abdülhamit yönetimine karşı muhaliflerin safında yer alarak 1903'de Paris'e gitti. Fransa'da siyasal bilgiler okurken hocası Albert Sorrel'in etkisinde kaldı ve düşüncelerinde değişmeler oldu.

Fransa'da 9 yıl kaldı. Fransız Edebiyatı'nı ve edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onlardan etkilendi. Doğu Dilleri Okulu'na devam ederek Arapça ve Farsça'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı.

1913 yılında İstanbul'a döndü. Darülfünûn'da tarih ve edebiyat dersleri okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan Konferansı'na katıldı. 1923'te Urfa Milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul Milletvekilliği yaptı. Pakistan Büyükelçiliği görevindeyken 1949 'da emekli oldu ve yurda döndü.

Ölümünden sonra dostları ve hayranları tarafından Yahya Kemal’i Sevenler Cemiyeti kuruldu. İstanbul Fetih Cemiyeti’ne bağlı bir de Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi açıldı . Bu Enstitü’nün yayımlamaya başladığı Yahya Kemal Külliyatı’nda şairin ilk üçü şiirlerini; diğeri makale, deneme ve anılarını derleyen şu eserleri çıktı:
Kendi Gök Kubbemiz , Eski Şiirin Rüzgariyle , Rübailer ve Hayyam Rübailerini Türkçe Söyleyiş , Aziz İstanbul , Eğil Dağlar , Siyasi Hikayeler , Siyasi ve Edebi Portreler , Edebiyata Dair ,Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım , Tarih Müsahabeleri , Bitmemiş Şiirler , Mektuplar-Makaleler Hakkında yayımlanan kitapların sayısı yirmiyi geçer.

1949’dan 1957 yılına kadar İstanbul’a istirahata çekilen ve yazı hayatını sürdüren Yahya Kemal, 1957’de geçirmiş olduğu bağırsak rahatsızlığını tedavi ettirmek için Paris’e gitti. Orda bir süre tedavi olup döndü.Tedavi için yattığı Cerrahpaşa Hastanesi’nde 74 yaşındayken 1 Kasım 1958 Salı sabahı saat 9.50’de hayata gözlerini yumdu.


Rumelihisarı Mezarlığı




Tevfik Fikret

(24 Aralık 1867 - 19 Ağustos 1915)





26 Aralik 1867 tarihinde Istanbul'da Aksaray'da dogdu. Asil adi Mehmed Tevfik'dir. Toplumsal içerikli siirleriyle ilerici düsüncelerin simgesi haline gelmis, Türkiye'de Batili sanat anlayisinin yerlesmesinde büyük rol oynamistir.

Oniki yasinda öksüz kalan Fikret, Mahmudiye Rüstiyesi'nde okudu. 1888'de Mekteb-i Sultani'yi (sonradan Galatasaray Lisesi) birincilikle bitirdi. Birincilikle bitirdigi bu okula daha sonra Türkçe ögretmeni ve müdür olarak hizmet verdi. 1891 yilinda Mirsad dergisinin açtigi siir yarismasinda birincilik kazaninca, edebiyat çevrelerinde adini duyurdu. Edebiyat-i Cedide'nin en önemli temsilcisi olan sair, 1894'te Malumat dergisini çikaranlar arasinda yer aldi.

1895'te hükümetin memur maaslarindan kesinti yapmasina tepki olarak Mekteb-i Sultani'deki görevinden ayrildi. 1896'da Servet-I Fünun dergisinin yazi isleri müdürlügüne getirildi; dergi onun yönetiminde Edebiyat-I Cedide akiminin yayin organi durumuna getirildi. Ayni yil Türkçe ögretmeni olarak Robert Kolej'e giren Tevfik Fikret o dönemde aydinlar üzerindeki yogun baskilar sirasinda birkaç kez gözaltina alindi, evi arandi. Bir süre sonra dergideki görevinden ayrildi.

1908'te II. Mesrutiyet'in atesli savunucularindan biri oldu. Mesrutiyet'ten sonra Hüseyin Kazim Kadri ve Hüseyin Cahit (Yalçin) ile birlikte Tanin gazetesini kurdu. Gazete Ittihat ve Terakki'nin yayin organi durumuna getirilmek istenince buna karsi çikti ve Tanin'den ayrildi. Daha sonra Mekteb-i Sultani müdürlügüne getirildi. O günlerde çikan 31 Mart Olayi'ni protesto etmek amaciyla bu görevinden de ayrildi; ama ögrencilerinin ve Maarif Naziri Nail Bey'in israrlariyla geri döndü. Sekiz ay sonra yeni Maarif Naziri Emrullah Efendi ile anlasamayarak görevinden bir daha dönmemek üzere ayrildi. Ittihat ve Terakki iktidarina karsi çikarak Asiyan'a çekildi.

19 Ağustos 1915 yılında, henüz 48 yaşında iken şeker hastalığından vefat etti. Eyüp'te aile mezarlığına gömüldü. Vasiyetine uyulup Aşiyan'a taşınması için 1961'deki doğum yıldönümünü beklemek gerekecektir. Mezarı şu anda Aşiyan Müzesi olarak kullanılan evinin bahçesindedir.



Rumelihisarı Mezarlığı



Attila İlhan
(15 Haziran 1925 - 11 Ekim 2005)



Sinema sanatçısı Çolpan İlhan’ın ağabeyi, Sadri Alışık’ın kayınbiraderi olan Attila İlhan, İzmir’de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı şehirlerde tamamladı.

İzmir Atatürk Lisesi henüz birinci sınıfında, mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Henüz 16 yaşındaydı. Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı.

Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı. Kararın çıkması ile İstanbul Işık Lisesi'ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir
yarışmasında Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı.

1946'da mezuniyetinin ardından, İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında "Yığın" ve "Gün" gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başladı. Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkanlarıyla yayımladı.

1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nazım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitti. Bu harekette aktif rol oynadı. Türkiye'ye dönüşünde başı polisle sıklıkla derde girdi. Sansaryan Han'daki sorgulamalar; ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynadı. Birkaç kez gözaltına alındı.

1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca tekrar Paris'e gitti. Fransa'daki bu dönem, Attilâ İlhan'ın Fransızcayı ve Marksizm’i öğrendiği yıllardır.

1950'li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı.

1957'de gittiği Erzincan'da askerliğini yaptıktan sonra, tekrar İstanbul'a dönüş yapan Attilâ İlhan, sinema çalışmalarına ağırlık verdi. On beşe yakın senaryoya
Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960'ta Paris'e geri döndü.

Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir'de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü.

1973'te Bilgi Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenerek Ankara'ya taşındı.Sırtlan Payıve Yaraya Tuz Basmak'ı Ankara'da yazdı. 1981'e kadar Ankara'da kalan yazar
Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşti.
Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından 2005 yılına kadar köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü.

İlk romanı
Sokaktaki Adam yayınlandığında on roman yazmıştı. Bunlar hiç gün ışığına çıkmadı. Roman serüvenine başladığında döneminin diğer yazarları daha çok yerel ve kırsal olayları, kişileri işlerken Attilâ İlhan şehir insanını Türkiye'nin yakın dönem tarihini siyasal, ekonomik ve sosyal yanlarıyla ele alan bir yapı içerisinde işliyordu.

Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kalp rahatsızlığı devam eden Attilâ İlhan'ın 2004'ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 10 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda etti.




Rumelihisarı Mezarlığı

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 08.03.2012, 04:20   #8
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Kemal Tahir

(15 Nisan 1910 - 21 Nisan 1973)



Asıl adı İsmail Kemalettin Demir olan Kemal Tahir, 15 Nisan 1910 tarihinde İstanbul'da doğdu. Deniz subayı olan babası Sultan II. Abdulhamid'in yaverlerindendi. Ailenin en büyük erkek çocuğu olan Kemal Tahir, ilkokulu muhtelif okullarda, rüştiyeyi Kasımpaşa'daki Cezayirli Hasan Paşa Rüştiyesi'nde okudu.

Galatasaray Lisesi'ni annesinin vefatı üzerine 1930’da onuncu sınıfta bırakarak hayata atıldı. Avukat katipliği, Fransızların idaresindeki Zonguldak Kömür İşletmeleri'nde ambar memurluğu yaptı. İstanbul'da 1930 – 1933 yılları arasında Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde musahhihlik, röportajcılık, çevirmenlik; 1935-1936 yılları arasında Yedigün, Karikatür dergilerinde sekreterlik, Karagöz gazetesinde başyazarlık; 1938’de Tan gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı.

Nazım Hikmet'le beraber yargılandığı Donanma Komutanlığı askeri mahkemesince tutuklanarak "askeri isyana teşvik" suçlamasıyla 15 yıl hapse mahkum edildi. Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya ve Nevşehir cezaevlerinde hapis yattı. 12 yıl sonra 1950’de genel afla özgürlüğüne kavuştu.

Yaklaşık 13 yıl ayrı kaldığı İstanbul'a döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret Gazetesi’nin İstanbul mümessilliğini yapan Kemal Tahir, iktisadi konularda yazılar yazdı, çeviriler yaptı.

Fransızca çeviriler yaptı. 6-7 Eylül Olayları’nda tekrar gözaltına alındı. Harbiye Cezaevi’nde altı ay yattıktan sonra 1957-1958 yıllarında 14 ay kadar Aziz Nesin ile birlikte kurdukları Düşün Yayınları'nı yönetti.

Göl İnsanları, Sağırdere, Esir Şehrin İnsanları, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Yediçınar Yaylası, Köyün Kamburu, Esir Şehrin Mahpusu, Kelleci Memet, Yorgun Savaşçı, Bozkırdaki Çekirdek, Devlet Ana, Kurt Kanunu, Büyük Mal, Yol Ayrımı, Namusçular, Karılar Koğuşu, Hür Şehrin İnsanları, Dam Ağası, Harem'de Dört Kadın isimli romanları; Göl İnsanları isimli hikaye kitabı vardır.
1960'tan sonra tümüyle edebiyata yönelen ve hayatını romanlarının geliriyle sürdüren Kemal Tahir, 1968'de SSCB'ye gitti.

1970'te akciğer kanserine yakalandı. Sol akciğeri bir ameliyat ile alındı. Kemal Tahir, özellikle Marksist terminolojiyi yerlileştirerek, Anadolu’ya uygun bir ulusal sol düşünce oluşturmaya çalıştı. Kendi çevresinde fikirlerini savunan bir grup oluşturan Kemal Tahir, dönemin birçok aydını tarafından da eleştirildi. Bu yüzden de çevresine bu tazyiklerden sıkıldığını sık sık dile getirirdi.

Yoğun bir şekilde eleştirildiği bir tartışmadan sonra geçirdiği kalp krizi nedeniyle 21 Nisan 1973'te öldü. Erenköy Sahrayı Cedit Mezarlığı’nda toprağa verildi.


Sahrayı Cedid Mezarlığı





Ömer Seyfettin

(28 Şubat 1884 - 6 Mart 1920)



Ömer Seyfettin 1884 yılında Gönen'de doğdu. Asker olan Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'le Fatma Hanım'ın dört çocuğundan birisidir. Öğrenimine Gönen'de bir mahalle mektebinde başladı.

Ömer Seyfettin, önce Mekteb-i Osmanî'ye, ardından 1893 ders yılı başında da Askerî Baytar Rüştiyesi'ne kaydedildi.
Eyüp'teki Baytar Rüşdiyesi'ni bitirip asker çocuğu olduğu için Kuleli Askeri İdadi'sine yazıldı. Bir müddet sonra da Edirne Askeri İdadisi'ne geçerek öğrenimini burada tamamladı. Daha sonra İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'ye gelen Ömer Seyfettin, piyade mülâzımı sânisi rütbesiyle buradan mezun oldu.

Yaşamını yalnızca kalemiyle kazanmaya karar vererek, 1911'de ordunun ayrıldı ve Selanik'e yerleşti. Burada Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp'le birlikte Genç Kalemler dergisini yeni biçimiyle çıkardı.

1912'de Balkan savaşının çıkması üzerine yeniden askere çağrıldı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı.Yanya savunmasında Yunanlılara tutsak düştü. 1913'te serbest bırakıldıktan sonra, İstanbul'a dönerek, Türkçülüğü savunan Türk Sözü dergisinin yazı işleri müdürü oldu ve ölene kadar sürdüreceği Kabataş Lisesi edebiyat ve felsefe öğretmenliği görevine başladı.

1917'den ölüm tarihi olan 6 Mart 1920'ye kadar geçen zaman birçok acı ve sıkıntıya rağmen verimli bir hikâyecilik dönemini içine alır. Yeni Mecmua, Şair, Donanma, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Diken, Türk Kadını gibi dergilerle Vakit, Zaman gazetelerinde hikâye ve makaleleri yayımlanır.
Harem, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüz Akı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Tatbikat, Kaşağı, Forsa, Gökkuşağı, Zeytin Ekmek, Topuz, Vire, Ruzname (günlük), Tos, Ferman, Namus, And, Diyet önemli eserleridir.

Ömer Seyfettin’in, şeker hastalığı 24 Şubat 1920'de artar, 4 Mart'ta Haydarpaşa Hastanesi’ne kaldırılır. Türk hikâyeciliğinin bu önemli ismi 6 Mart 1920 Cumartesi günü saat 13.30’da hayata gözlerini yumar. 7 Mart 1920’de Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedilir.
1939’da Kuşdili Mezarlığı’nın yol geçeceği veya tramvay garajı yapılacağı gerekçesiyle kaldırılması üzerine 23 Ağustos 1939'da arkadaşı Ali Canip Yöntem’in de gayretleriyle kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı'na A adasına nakledilir.


Zincirlikuyu Mezarlığı





Esat Mahmut Karakurt

(1902 - 1977)




İstanbul’da Ayaspaşa semtinde doğdu. Şura-yı Devlet Mahkemesi temyiz üyesi Urfalı Mahmut Nedim Bey'in oğludur. İlk ve orta öğrenimini Kadıköy’de yaptı. Kadıköy Sultanisi'ni, İstanbul Diş Hekimliği Okulu'nu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.

1924 yılında diş doktoru oldu. 1930’da babasını kaybetti.
Avukatlık, gazetecilik, Galatasaray Lisesi'nde Türkçe öğretmenliği yaptı. 1954-1960 arasında Urfa milletvekili, 1961-1966 arasında senatör oldu.

İlk yazıları muhabir olarak çalıştığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlandı. Daha sonra çalıştığı İleri, İkdam, Cumhuriyet, Tasvir, Yeni Sabah gibi gazetelerdeki polisiye olayları konu alan röportajlarıyla tanındı. Küçük hikâyeler yazdı. Ama daha çok çoğu sinemaya uyarlanan, olaya dayalı aşk ve serüven romanlarıyla ün kazandı.

Vahşi Bir Kız Sevdim,
Çölde Bir İstanbul Kızı, Allahaısmarladık, Ölünceye Kadar, Son Gece, Kadın Severse, İlk ve Son, Kocamı Aldatacağım, Sokaktan Gelen Kadın, Ankara Ekspresi, Bir Kadın Kayboldu, Ömrümün Tek Gecesi, Erikler Çiçek Açtı, Son Tren, Kadın İsterse isimli eserleri vardır.

15 Temmuz 1977'de bir beyin kanaması sonucunda İstanbul'da öldü. Mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’nda A adasındadır.


Zincirlikuyu Mezarlığı



Ümit Yaşar Oğuzcan
(22 Ağustos 1926) - (4 Kasım 1984)





Tarsus’ta doğdu. Eskişehir Ticaret Lisesi’nden mezun oldu. Otuz yıla yakın bankacılık sektöründe çalıştı. İstanbul’da kendi adını taşıyan sanat galerisi kurdu.

1940’ta Yedigün Dergisinde şiirleri yayınlanmaya başladı. O tarihten bu yana İstanbul, Büyük Doğu, Yücel, Varlık, Toprak, Türke Doğru, Çığır, Hisar gibi birçok dergi ve gazetelerde şiir ve yazıları çıktı. Bir süre gazetelerde manzum taşlamalar da yazdı. İş Bankası Kültür Vakfı Başkanlığına getirildi.

Günümüzün duygusal şâiri olarak tanındı. İlk önceleri millî ve mânevî duyguları dile getiren, daha sonraları açık ve avamî şiirler yazdı. Şiirlerinde zekâ oyunu ve nükteleri dikkat çeker. Aruzu, heceyi ve serbest vezinleri başarıyla kullanmıştır. Şiire özendiği ilk zamanlarında dil, biçim ve mısra ustalığı göstermiş daha sonraları fazla ehemmiyet vermemiştir.

Şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temalarını işledi. Oğlu Vedat’ın Galata Kulesinden atlayarak intihar etmesinden sonra içine kapanmış, daha lirik şiirler yazmıştır.

İnsanoğlu
, Dolmuş, Aşkımızın Son Çarşambası, Bir Daha Ölmek, Kör Ayna, İki Kişiye Bir Dünya, Beni Unutma, Karanlığın Gözleri, Akıllı Maymunlar, Seninle Ölmek İstiyorum, Üstüme Varma İstanbul, Sahibini Arayan Mektuplar, Yeni Dünya Rekoru, Sevenler Ölmez, Çigan Gözler, Ötesi Yok, Hüzün Şarkıları, Bir Gün Anlarsın, Sadrazamın Sol Kulağı, Mihribana Şiirler, Taşlar ve Başlar, Seni Sevmek, İnşallahla Maşallah, Toprak Olana Kadar, Göbek Davası, Ben Seni Sevdim mi, Halktan Yana, Aşk mıydı O, Önce Sen Sonra Ben, Rubailer, Yalan Bitti, En Eski Yalnızlığımdın Sen Benim, Dikiz Aynası isimli eserleri vardır.

4 Kasım 1984 tarihinde ölen Ümit Yaşar Oğuzcan’ın mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’nda E adasındadır.


Zincirlikuyu Mezarlığı

__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 08.03.2012, 21:52   #9
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Fakir Baykurt
(15 Haziran 1929 - 11 Ekim 1999)




Asıl adı Tahir olan köy edebiyatının önde gelen yazarlarından Fakir Baykurt, Burdur Akçaköy'de doğdu. 1948'de Gönen Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra köy öğretmenliği yaptı.

1955'te Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirdi. Sivas, Hafik ve Şavşat'ta Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Demokrat Parti döneminde öğretmenlikten alınarak pasif bir göreve getirildi. 1958'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilk romanı Yılanların Öcü hakkında kovuşturma açıldı. 1960 askeri darbesinden sonra ilköğretim müfettişliğine getirildi.
1962-63 yıllarında ABD Bloomington Indiana Üniversitesi'nde ders araçları konusunda uzmanlık eğitimi gördü. Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın kuruluş çalışmalarına katıldı ve başkanlığını yürüttü. Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Federasyonu genel başkanlığına seçildi.

1971'deki askeri müdahaleden sonra uzun süre tutuklu kaldı. Milli Folklor Enstitüsü uzmanlığı, ODTÜ halkla ilişkiler ve yayın müdürlüğü, Kültür Bakanlığı danışmanlığı görevlerinde bulundu. 1979'da Duisburg'a gönderilerek Yabancı Çocuk ve Gençlerin Teşviki ve Bölgesel Çalışma Kurumu'nda eğitim uzmanı olarak çalıştı.

Afşın'a Ağıt
, Aşkınla, Ay Yüzlü Güzel Konçuy, Ayrılık, Bahtiyarlık, Davetiye, Dosta Sesleniş, Dün Gece, Eski Bir Sonbahar, Gel Buyruğu, Geri Dönen Mektup, Hâtıralar,Kader, Kağanlığa Doğru, Kahramanların Ölümü, Kahramanlık, Karanlık, Kardeş Kahraman Macarlar, Korku, Koşmalar-Ağıt, Koşmalar-Sesleniş, Kömen, Mutlak Seveceksin, Özleyiş, Sarı Zeybek, Selam, Sona Doğru, Topal Asker, ToprakMazi, Türk Gençliğine, Türk Kızı,
Türkçülük Bayrağı, Türkistan İhtilalcilerinin Türküsü, Türklerin Türküsü, Unutma, Varsağı,Yakarış I, Yakarış II, Yalnızlık, Yarının Türküsü, Yaşayan Türkçülere Ağıt, Yolların Sonu isimli şiir kitapları vardır.

Yılanların Öcü, Irazcanın Dirliği, Onuncu Köy, Amerikan Sargısı, Tırpan, Köygöçüren, Keklik, Kara Ahmet Destanı, Yayla, Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Yarım Ekmek, Kaplumbağalar isimli romanları; Çilli, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı , Cüce Muhammet, Anadolu Garajı, On Binlerce Kağnı, Can Parası, İçerdeki Oğul, Sınırdaki Ölü, Gece Vardiyası, Barış Çöreği, Duirsbug Treni, Bizim İnce Kızlar, Dikenli Tel isimli hikaye kitapları vardır.

Efkar Tepesi, Şamaroğlanları, Kerem ile Aslı, Kale Kale, Kaplumbağalar isimli toplum ve eğitimle ilgili Topal Arkadaş, Yandım Ali, Sakarca, Sarı Köpek, Dünya Güzeli, Saka Kuşları isimli çocuk kitapları vardır.

1996'da emekli oldu. 11 Ekim 1999'da Almanya'nın Essen kentinde öldü. Cenazesi, 1977'den beri yaşadığı Duisburg'da düzenlenen bir törenden sonra İstanbul'a getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığı'nda 31. adada toprağa verildi.


Zincirlikuyu Mezarlığı



Rıfat Ilgaz
(1911 - 7 Temmuz 1993)




Rıfat Ilgaz, 1911 yılında Kastamonu Cide'de doğdu. Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi’nde öğrenim gördü. 1930 yılında mezun oldu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nü 1938'de bitirdi.

Adapazarı Ortaokulu Türkçe öğretmenliğine atandı. 1939’da İstanbul Karagümrük Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenliğine başlayan Ilgaz’ın, yazı ve şiirleri dergilerde yayınlanmağa başladı.

Ekim 1938, tüberkülozunun ilerlemesi üzerine İstanbul’ a gitti. Yakacık Sanatoryumu’na yattı. 1940’ta Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde okumaya başladı. Burada Hasan Tanrıkut, Salah Birsel ve Sabahattin Kudret Aksal ile tanıştı. 1943’te ilk kitabı Yarenlik’i Sebat Matbaası’nda çalışan dizgici Avadis Aleksanyan’ın yardımıyla kendisi bastırdı.

Şiirleri olağanüstü bir ilgi gördü. Ocak 1944'de "Sınıf" adlı şiir kitabı çıktı. Sıkıyönetim kararı ile toplatıldı. 1946 Aziz Nesin’le birlikte Marko Paşa isimli mizah gazetesi çıkardı. Eylül 1948 Yaşadıkça isimli şiir kitabı Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı.

1950'li yıllarda gazetecilik yapmaya başladı. Ocak 1953'te Devam adlı şiir kitabını çıkardı ve bu kitap da toplatıldı.

Yarenlik, Sınıf, Üsküdar’da Sabah Oldu, Soluk Soluğa isimli şiir kitapları; Hababam Sınıfı, Pijamalılar, Karadeniz’in Kıyıcığında, Halime Kaptan, Meşrutiyet Kırathanesi, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Yıldız Karayel, Apartıman Çocukları, Hoca Nasrettin ve Çömezleri, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde isimli romanları; Radarın Anahtarı, Don Kişot İstanbul'da, Kesmeli Bunları, Nerde O Eski Usturalar, Saksağanın Kuyruğu, Şevket Ustanın Kedisi,Garibin Horozu, Altın Ekicisi, Palavra, Tuh Sana, Çatal Matal Kaç Çatal, Bunadı Bu Adam, Keş, Al Atını, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Rüşvetin Alamancası, Sosyal Kadınlar Partisi, Çalış Osman Çiftlik Senin, Şeker Kutusu isimli hikaye kitapları vardır.

1961 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra kendi adıyla yazı ve şiir yayınlama özgürlüğüne kavuşan Rıfat Ilgaz, 1970'te Basın Şeref Kartı'nı aldı. 1974'te emekli oldu. Cide'ye yerleşti.

Rıfat Ilgaz, 12 Eylül 1980 döneminde gözaltına alındı. Bir aydan fazla gözaltında kaldı. 31 Mayıs 1981 gözaltında Kastamonu'ya getirildi ve sorgulandı. Muayene edildi, hasta teşhisi kondu. Daday Ballıdağ Göğüs Hastalıkları Sanatoryumu'na yatırıldı. 29 Haziran 1981 gözaltı kaldırıldı. 2 Ağustos 1981 Ballıdağ Sanatoryumu'ndan çıktı. 1993'e kadar İstanbul'da yaşadı.

7 Temmuz 1993 sabah saat 05.00'da 83 yıllık yüreği durdu. Kızı Yıldız tarafından Haydarpaşa Hastanesi morguna kaldırıldı. Akciğer embolisinden öldüğü açıklandı. 8 Temmuz 1993 günü Zincirlikuyu Mezarlığı’nda A adasında toprağa verildi.

Zincirlikuyu Mezarlığı




Orhan Kemal
(15 Eylül 1914 - 2 Haziran 1970)


Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Babası, 1920-1923 döneminde birinci TBMM’de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920’de Vekiller Heyeti’nde Adliye Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 1930’da Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkası’nı kuran Abdülkadir Kemali Bey’dir.

Babası siyasal nedenlerle 1931'de Suriye'ye kaçınca, orta öğrenimini yarıda bıraktı ve Suriye'ye giderek bulaşıkçılık ve matbaa işçiliği yaptı. Bir yıl sonra tek başına Türkiye'ye dönerek Adana'da çırçır fabrikalarında işçilik ve katiplik yaptı.
Nisan 1938’de kızı Yıldız doğdu. Aynı günlerde Niğde’de askerlik görevine başladı. Burada, “yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik” suçundan yargılanarak, 27 Ocak 1939’da beş yıla hüküm giydi Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanıştı.İlk öykülerini Orhan Raşit takma adıyla yayımladı. İlk kez 1943'te İkdam Gazetesi'nde "Asma Çubuğu" öyküsünde "Orhan Kemal" adını kullandı.

17 Nisan 1950’de ailece İstanbul’a yerleşti. Geçimini yazarlıkla sağladı. 7 Mart 1966’da bir ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte tutuklandı. “Hücre çalışması ve komünizm propagandası’ yaptıkları gerekçesiyle tevkif edilerek Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. Bilirkişice verilen; “suç teşkil eden bir cihet bulunmadığı hususundaki rapor üzerine 13 Nisan 1966’de serbest bırakıldı. 17 Temmuz 1968’de bu davadan beraat etti.

Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da rahatsızlanır, tedavi edilmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970 tarihinde saat 21.15’te beyin kanamasından ölür. 5 Haziran 1970 tarihli Bulgar gazeteleri ölümü dünyaya duyurur. 5 Haziran Cuma günü Bulgar Yazarlar Birliği’nde eşi Nuriye Öğütçü, şair arkadaşı Necati Cumalı ve yayımcısı Oğuz Akkan’ın da katıldığı tören yapılır.

Cenaze daha sonra İstanbul'a getirilir. Şişli Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, D adasında toprağa verilir.


Zincirlikuyu Mezarlığı




Faruk Nafiz Çamlıbel

(18 Mayıs 1898 - 8 Kasım 1973)





Han Duvarları, Çoban Çeşmesi şiirleriyle tanınan Faruk Nafiz Çamlıbel, Orman ve Maadin Nezareti memuru Süleyman Nazif'in oğlu olarak İstanbul’da doğdu.
İlk ve orta öğretimini Bakırköy Rüştiyesi ile Hadika-i Meşveret İdadisi'nde tamamladı. Yüksek öğrenimine İstanbul Darülfünun'u Tıp Fakültesi’nde devam ederken, 1917 yılında aldığı bir teklif üzerine eğitimini yarıda keserek, Ati gazetesinin yazı işleri bölümünde çalışmaya başladı.

1924’te Ankara Erkek Muallim Mektebi, 1925’te Ankara Kız Lisesi edebiyat muallimi olmuş, ayrıca Ankara Lisesi'nde edebiyat okutmuştur. 1932 de İstanbul'da Kabataş Lisesi edebiyat muallimliğine nakledilen şâir, Cenap Şahabettin ve Yahya Kemal Beyatlı'dan çeşitliokullarda edebiyat öğretmenliği yapmıştır.

Servet-i Fünun akımından oldukça fazla etkilenen Çamlıbel, ilk şiirlerini aruz vezniyle kaleme aldı. Milli Mücadele döneminin aydınlara verdiği yenilikçi ilhamdan yola çıkarak, Türkçenin yalınlaşması, yabancı kelimelerden ve kalıplardan uzaklaşılması düşüncesini benimseyerek hece vezniyle yazmaya başladı.

Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon gibi Yeni Lisan'cılarla birlikte, Türk edebiyat tarihinde "Beş Hececiler" adıyla anılır oldu.
1918 yılında yayımlanan, "Şarkın Sultanları" adlı ilk şiir kitabıyla tanındı. Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Suda Halkalar, Bir Ömür Böyle Geçti, Elimle Seçtiklerim, Akarsu, Tatlı Sert, Akıncı Türküleri, Heyecan ve Sükun, Zindan Duvarları, Han Duvarları isimli şiir kitapları, Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı, İlk Göz Ağrısı Ok isimli tiyatro eserleri; Yıldız Yağmuru, Ayşe'nin Doktoru isimli romanları vardır.

Faruk Nafiz, 1946’da Demokrat Parti'den, İstanbul Millet Vekili seçilmiş ve onun mebusluk hayâtı 27 Mayıs 1960 ihtilâline kadar devam etmiştir. Bu ihtilâlde, bütün millet vekili arkadaşlarıyla birlikte tevkif edilerek Yassıada'ya gönderilen şâir, Haziran 1960’dan Eylül 1961'e kadar burada kalmış ve meşhur Yassıada Mahkemesi sonunda suçsuz görülerek berâet etmiştir.

Sonrasında, Arnavutköy'deki evinde inzivaya çekilen şair, Yassıada'da geçirdiği zaman içerisinde yazdığı "Zindan Duvarları"nı 1967 yılında yayımlamıştır.


Beş Hececiler şairlerinden biri olan Faruk Nafiz Çamlıbel, ölen hanımının hatırasını yad etmek için çıktığı Akdeniz gezisi sırasında Samsun Gemisi’nde Kaş-Fethiye arasındayken geçirdiği kalp krizi sebebiyle 8 Kasım 1973’te öldü. Mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’nda 15. adadadır.






Zincirlikuyu Mezarlığı


__________________
  Alıntı ile Cevapla
Eski 09.03.2012, 01:38   #10
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Mezarlıklar - Mezar Taşları ve Edebiyatçıların Mezarları

Cogunun ortak özelligi yazar olmalarinin yani sira, mezarlarinin Zincirlikuyu'da olmasi.


Türk edebiyatinda etkin rol oynamis yazarlarimizin mezarlarinin nerede oldugunu bilmek, belki yolumuz düstügünde ziyaret etmemize vesile olur.


Tesekkürler emeklerin icin Canan.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
edebiyatçıların, mezar, mezarları, mezarlıklar, taşları


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:36.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.