04.02.2011, 16:30 | #1 |
Çevrimdışı
|
Serdar Yıldırım Fabl Hikayeleri
SERDAR YILDIRIM FABL HİKAYELERİ
KIRLANGIÇ İLE SERÇE Kırlangıç ile serçe dost olmuşlar. Birlikte gezip dolaşmaya başlamışlar. Diğer kırlangıçlar önceleri bu duruma ses çıkarmamışlar. Fakat kırlangıç serçeyi yuvasına getirmeye başlayınca işler değişmiş. Kırlangıcın yuvası ahşap, boş bir evin saçak altındaymış ve burada pek çok kırlangıç yuvası varmış. Serçenin gelip gitmesi, kırlangıçları rahatsız etmiş. Kırlangıçlar toplanıp bir sözcü seçmişler. Sözcü uygun bir zamanda kırlangıca konuyu açmış ve serçeyi yuvasına getirmemesini söylemiş. Kırlangıç biraz direttiyse de sonunda genel isteğe boyun eğmek zorunda kalmış. Bir gece serçe yuvasında uyurken aniden uyanmış. Dalları arasına yuva kurduğu ağaç sallanıyormuş. Uçup çevreyi şöyle bir kolaçan etmiş. O zaman bunun bir yer sarsıntısı olduğunu anlamış. Aklına dostu kırlangıç gelmiş. Kırlangıcın yuvasına gitmiş, onu uyandırmış. Kırlangıca diğer kırlangıçları uyandırmasını, ahşap evin sarsıntıdan yıkılabileceğini söylemiş. Kırlangıç söyleneni yapmış. Son kırlangıç da kaçınca ahşap ev yıkılmış. Daha sonra kırlangıçlar başka bir evin saçak altına yeni yuvalar yapmışlar ve yaşamlarını borçlu oldukları dost serçenin kırlangıcın yuvasına gelip gitmesine karşı çıkmamışlar. Yazan: Serdar Yıldırım FAKİR AHMET Annesi, babası fakirdi Ahmet’in. Tek göz odalı bir gecekonduda oturuyorlardı. Babasının ciğerleri hasta olduğundan zorunlu emekliye ayrılmıştı. Ahmet okul olmadığı zamanlar simit satarak zorlukla ilkokulu bitirdi. Daha sonra komşusunun yardımıyla bir lokantaya bulaşıkçı olarak girdi. Ahmet hayalini gerçekleştirmek için ilk adımını atmıştı. Eskiden lokantaların camları arkasında gördüğü o güzelim yemeklere kavuşmuştu. Artık günde üç öğün karnı doyuyordu. Lokantada yemek pişiren Veli dayıyı göz hapsine almıştı. Ondan yemek yapmayı öğrenecek ve kendi de bir aşçı olacaktı ama Ahmet başkasının lokantasında değil kendi lokantasında görevini yerine getirecekti. Ahmet askerden geldikten sonra şehrin mevki yerinde lokanta açtı. Yaptığı yemekler çok lezzetli olduğu için lokanta müşterilerle dolup taşıyordu. Kazancı yerindeydi. Ara sıra muhtaç insanlar lokantaya gelirdi ve bedava yemek yerlerdi. Lokantada çalışan garsonlar ve müşteriler Ahmet’in öğle vakitleri boş bir masaya giderek masanın üstüne iki tabak yemek bırakmasına bir anlam veremezlerdi. Onlar ne bileceklerdi yıllar önce sefaletin bitirdiği anne ve babasına Ahmet’in armağanını. Hem onlar duyamazlardı ki, tabakları masanın üstüne bırakırken Ahmet’in “ Bundan sonra aç kalmayacaksınız anneciğim ve babacığım. Alın yemeklerinizi karnınızı bir güzel doyurun “ diye mırıldandığını. Yazan: Serdar Yıldırım TAVŞAN Tavşanın biri kendini aslan zannedermiş. Bir gün bu tavşan civardaki tavşanları yüksekçe bir tepeye toplayıp aşağıdaki patika yoldan kurt, çakal, tilki geçmesi halinde korkutup kaçıracağını söylemiş. Tavşanlar, onu sakin şekilde dinlemişler. On dakika sonra bir kurt geçiyormuş ki, bir de ne görsün, bağırıp çağırarak üstüne doludizgin gelen tavşanı görünce ürkmüş ve son sürat oradan kaçmış. Yazan: Serdar Yıldırım TİLKİ Tilkinin biri kanat takıp üstü açık kümeslerden tavuk çalarmış. Kümes sahipleri durumu fark edince kümeslerin üstünü kapatmışlar. Tilki açlığı ve çaresizliği hiç sevmezmiş. Bir köstebekten toprak kazma işini öğrenip, yeraltından kümeslere girmeye başlamış. Kümes sahipleri tavukları çalanın köstebek olduğunu sanıp, hep bir köstebek yakalamayı ummuşlar. Yazan: Serdar Yıldırım ÇAKAL Çakalın biri ormanda gezerken bir tüfek bulmuş. Bakmış tüfekte iki fişek var, hemen soygunlara başlamış. Malı çalınan, tehdit edilen orman hayvanları toplanıp aslanın huzuruna çıkmışlar. Durumu öğrenen aslan çok kızmış, çakalın peşine düşmüş. Çakalı ilerde giderken gören aslan kükremiş. Çakal aslanın geldiğini görünce tüfeğini doğrultmuş, tam ateş edecekken aslan korkmuş, kaçmaya başlamış. Çakal da aslanı kovalamış. Derken, önlerine bir ırmak çıkmış. Ikisi de yüzerek karşıya geçmiş. Aslan biraz daha koşmuş, sonra aniden duruvermiş. Çakal da durmuş. Aslan geri dönüp çakalın üstüne yürümüş. Çakal ıslanan tüfeğin ateş etmediğini görünce tüfeği atıp ırmaktan karşıya geçmiş. Aslan da peşinden gelmiş. Aslan çakalı ormanda uzun süre kovalamış, yetiştiği yerde vurmuş. Çakal güçbela canını kurtarmış. Bir daha onu oralarda gören olmamış. Yazan: Serdar Yıldırım CİCİ KUŞ Ormanda yaşamakta olan binlerce bülbül ve kanarya aralarında çıkan tartışmalara bir türlü engel olamayarak yollarını ayırmışlar, ormanın bir tarafında bülbüller, diğer tarafında kanaryalar yaşamaya başlamıştı. Sadece bir bülbül yuvasını terk etmemiş, kanaryalar arasında kalmıştı. İşte, bu bülbül cici kuştu. Yavru bir kanarya bülbüller tarafına geçince yakalandı ve kafese kapatıldı. Olayı öğrenen kanaryalar elçi göndererek, özür dileyip, yavru kanaryayı geri isteyeceklerdi. Fakat hiçbir kanarya bu işe gönüllü değildi. Sonunda, kanaryalar cici kuşa gittiler ve yavru kanaryayı kurtarmasını rica ettiler. Cici kuş teklifi kabul edip yola çıktı. Cici kuş bülbüller tarafından sevinçle karşılandı. Başköşeye oturtuldu. O da bir bülbüldü ve kanaryalar arasında daha fazla kalamayarak hemcinslerinin yanına dönmüştü. Bu kanaryalarla bir arada yaşanmazdı zaten. Ertesi gün cici kuş geliş nedenini açıklayınca ortalık karıştı. Yoksa cici kuş bir hain miydi? Bülbüller buna fazla kafa yormadılar ve cici kuşu da bir kafese kapattılar. Cici kuş kendini ve yavru kanaryayı kurtarabilmek için akla karayı seçti. Kötü bir niyetinin olmadığını, yalnızca yavru kanaryayı kurtarmak için geldiğini tekrar tekrar anlattı. Günler sonra yavru kanaryayla birlikte kanaryalar tarafına geçerken, ilk aklına gelen fikre doğrudur deyip başka hiçbir fikri önemsemeyen basmakalıpçılara laf anlatmanın deveye hendek atlatmaktan daha zor olduğunu düşünüyordu cici kuş. Yazan: Serdar Yıldırım FAKİR BALIK Denizde bir balık varmış. Çok fakirmiş. İş arar bulamaz, avare gezermiş. Günlerden bir gün bu balık sahile uğramış. Demişler ki: “ Bak fakir balık, karşıki tepecikte varlık havuzu var. Oraya ulaşırsan zengin olursun. “ Fakir balık sahile çıkmış. Kumun üstünde takla atmış, debelenmiş, sonunda varlık havuzuna ulaşıp, suya atlamış. Havuza gelinceye kadar gösterdiği gayreti izleyen zengin balıklar fakir balığı coşkuyla karşılayıp çeşitli hediyeler vermişler. Bu hediyeler öyle çokmuş ki, artık fakir balık, zengin balık olmuş. Zengin balık ertesi günden itibaren gözlerini denize dikip bir fakir balığın havuza gelmesini beklemeye başlamış. Zengin balıklar isteseler ve yardım etseler dünyada bir tane fakir balık kalmaz. Bunun için tepecikteki havuzdan çıkıp denize ulaşmaları gerekir. Ama bunu hiç istemezler, çünkü fakir balıklardan gereksiz yere korkarlar. Bu korkuyu yendikleri takdirde mutlulukla kucaklaşacaklardır. Vakit henüz geç değildir. Zengin balıkların tepecikten ayrılıp denize doğru geldiklerini ve denizdeki fakir balıkların onları alkışladıklarını görür gibi oluyorum. Yazan: Serdar Yıldırım TİLKİ MARKET Tilkinin biri, ormanda market açmış. Markette ne ararsan varmış. Günler, haftalar geçmiş. Satışlar çok iyiymiş. Tilki halinden memnun, çünkü kasa para doluymuş. Tilkinin son günlerde bir şey dikkatini çekmeye başlamış. Gelen etler çok, satılan etler az. Değil mi ya, bunca et nereye gider? Bunun üzerine tilki marketin arka bölümündeki et reyonuna bir kamera taktırmış. Bakalım neler dönüyormuş et reyonunda? Birkaç gün sonra kamera kayıtlarını inceleyen tilki durumu olanca acılığıyla anlamış. Her gün öğle vakitleri bir aslan gelip et yiyor, karnı doyunca da, terlik, kürdan gibi bir zımbırtı satın alıp, çıkıyormuş. Aslanın bir oturuşta yediği 8-10 kilo et, marketin günlük karını ikiye katlıyormuş. Bu gidişin sonu iyi değil diyen tilki, aslanı binde bir hisseyle ortak almış. Bunun üzerine mallar azalmasın diye aslan, marketten et yemeyi bırakıp, dışarıda avlanmaya başlamış. Yazan: Serdar Yıldırım ZEBRA İLE KURT Bir zebra varmış. Bir de kurt varmış. Kurt, zebra ile arkadaş olmak istiyormuş ama zebra buna yanaşmıyormuş. Senin arkadaşlığın bana yarar değil, zarar verir, diyormuş. Kurt, günlerce, haftalarca zebranın peşinde dolaşmış, yalvarmış, yakarmış ve zebraya arkadaşlık teklifini kabul ettirmiş. Ertesi gün arkadaşlarıyla haberleşen kurt, zebrayı tuzağa düşürüp, etrafını sarmışlar. Zebra kuşatmayı yarıp kaçmaya başlamış. Kurtlar, zebrayı uzun süre kovalamış. Sonunda, zebra dar ama derin bir uçurumdan karşıya atlayıp, kurtulmayı başarmış. Zebrayı kovalarken, düşüp yaralanan ve gerilerde kalan aldatan kurdu, arkadaşları öldürüp, yemişler. Yazan: Serdar Yıldırım LEOPAR Bir leopar varmış. Ağaçta yaşamayı çok severmiş. Bir gün bir yavrusu olmuş bu leoparın. Yavrusunu kayalıklar arasında bulduğu bir mağarada büyütmeye başlamış. Yavrusu iki aylık olunca, haydi bakalım, demiş. Biz leoparlar ağaçlarda yaşarız. Çıkalım şu ağaca.. Leopar ağaca çıkınca, yavrusu da peşinden gelmiş. Daha sonraki günlerde her av dönüşünde leopar, yavrusunu, bir ceylanla ağacın altında koşup, oynarken buluyormuş. Bir gün avdan eli boş dönen anne leopar, yavrusuna kızmış: “ Bak Kiki, aslanlar seni yakalarsa ham yaparlar. Kesinlikle ağaçtan aşağı inme. İkiniz yukarda oynayın isterseniz. “ Yavru leopar fırladığı gibi ağaca çıkmış. Ceylan, ağaca çıkarması için, anne leoparın yanına gidince olan olmuş: Bir pençe vuruşuyla yere serdiği ceylanı ağaca çıkaran anne leopar, kendisiyle yavrusuna ziyafet çekmiş. Yazan: Serdar Yıldırım ŞAKACI ADAM Adamın biri kendini dev aynasında görürmüş. Bir gün yolda giderken bir karınca görmüş. Ayağını karıncanın üstünde tutarak,“ Küçük yaratık, istesem senin üstüne basarım ölürsün ” demiş. Bunun üzerine karınca “ Sıkıysa öldür de görelim “ demiş ve hemen otların arasında kaybolmuş. Adam otları eze eze karıncanın peşine düşmüş. Karınca kaçarken yerini belli etmek için arada bir ıslık çalarmış. Sonunda, karınca bir ayı inine girmiş, tabii ki, adam da peşinden. Karşısında bir ayı gören adam kaçmak istemiş, fakat ayı, adamı yakalamış. Karıncaya: “ Bu adam seni niye kovalıyordu? “ diye sormuş. Karınca da olanları anlatmış. Bunun üzerine ayı, adama: “ Demek dayısın ha?..Bana kabarsana ” demiş. Adam, şakalaşıyordum, demiş. Karıncadan özür dilemiş, ayıya yalvarmış, yakarmış, güç bela canını kurtarmış. Yazan: Serdar Yıldırım DEVEKUŞU İLE ASLAN Devekuşu bir aslanın geldiğini görünce çok korkmuş. Hemen kafasını kuma sokmuş. Aslan devekuşunun yanına gelmiş, çevresinde bir iki tur atmış. Karnı tokmuş aslanın konuşacak arkadaş arıyormuş. Devekuşunun arkasında durmuş. Pençesiyle devekuşunun ayağına şöyle bir dokunmuş. “ Arkadaş, bakar mısın? Biraz sohbet edelim, canım sıkılıyor da ” diyecekmiş ki burnunun üstüne yediği tekme ile sırtüstü yere yığılmış. Devekuşu şaşkın bir halde ne oldu, kime vurdum, diyerek kafasını kumdan çıkarmış. Bakmış aslan boylu boyunca yatıyor. Öldüğünü zannetmiş. Çevrede ne kadar devekuşu varsa toplayıp getirmiş. Başlamış palavra atmaya: “ Yok işte aslan gelip ona sataşmış. Bu da demiş ki: Bak aslan git sonra canını yakarım. Aslan hakaret etmiş, bunu itelemiş. Bu da aslanı ayağının altına almış, çiğnemiş, yerlerde sürüklemiş.“ Diğerleri de devekuşuna katılmışlar. Atmışlar, tutmuşlar. Biz olsaydık şöyle yapardık, böyle yapardık diye. Baygın aslan kendine gelince bakmış herkes atıp tutuyor. Bir kükremiş, yer gök inlemiş. Bütün devekuşları kafalarını kuma sokmuş. Aslan orada fazla eğlenmemiş, kaçıp gitmiş. Yazan: Serdar Yıldırım YAVRUSU OLMAYAN KANGURU Kangurunun birinin yavrusu olmazmış Bir tavşanı evlat edinip torbasına koymuş Kanguru memnun, tavşan mutlu Ama diğer kangurular kızgınmışlar. Tavşandan kurtulmak için, bir plan yapmışlar Onlar uykudayken tavşanı kaçırmışlar Kanguru uyanınca bakmış torbası boş Şaşırmış kalmış buna olmuş içi bir hoş. Kanguru zehirli yılanla anlaşma yapmış Torbada yılan, kanguru kangurular arasında Yılandan korkan kangurular tavşanı geri vermişler Plan plan içinde böyle olur demişler. Yazan: Serdar Yıldırım FİL ÇOCUK Afrikalı bir zenci çocuk Büyücü çırağıymış Fili insan yapayım derken Kendini fil yapmış Dağlarda, bayırlarda Gezerken ayağına Kocaman bir diken batmış Filin canı çok acımış Aslandan, kaplandan, kartaldan Tilkiden, kurttan, baykuştan Tavşandan yardım istemiş Fili gören korkup kaçmış Fil ağlana, sızlana Köyüne geri dönmüş Anası, babası, amcası Çocuk sesli filden kaçmış Fakat cesur Toro Moro’nun arkadaşı Korku nedir bilmezmiş Dikeni çekip çıkarmış Moro hep fil kalmış Toro’dan ayrılmamış Onların öyküleri Dünyada destanlaşmış. Yazan: Serdar Yıldırım |
7 Üyemiz Serdar Yıldırım'in Mesajına Teşekkür Etti. |
04.02.2011, 19:19 | #2 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Serdar Yıldırım Fabl Hikayeleri
Ellerinize sağlık Serdar Yıldırım.
Hem çocuklara hikaye, hem de büyüklere kıssadan hisse tadında olmuş hikayeleriniz. |
4 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti. |
04.02.2011, 22:32 | #3 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Serdar Yıldırım Fabl Hikayeleri
Bizlerle paylaştığın için çok teşekkürler Serdar.
|
2 Üyemiz Smyrna'in Mesajına Teşekkür Etti. |
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
fabl, yıldırım |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |