Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Türk Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 09.12.2014, 14:17   #1
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Hazîne-i Evrâk Nezâreti (Arşiv Binası)

Osmanlı zihniyetinde kâğıt, özellikle yazılı kâğıt saygı gösterilen bir meta olduğundan, belgeler, en küçük müsveddeler bile atılmadan saklanmıştır. Bu yüzden alt birimlere ait, işlem görmüş evrak, müsveddelerine varıncaya kadar aylık torbalara konmuş, bir yıl içinde biriken evrak bu torbalarda üzerine daire adı ve yılı yazılı olarak gerektiğinde müracaat edilmek üzere mahzenlerde muhafaza edilmiş. Bu belgeler daha çok sandıklarda ve torba, kılıf, mahfaza, atlas kese v.b içinde korunmuş.

Osmanlı merkez bürokrasisinde, arşiv malzemesinin korunması, devlet sırlarının saklanması, çalınmaması, kayıtların tahrif edilmemesi, bürokratik teamüllerin ciddiyetle takibi, "kâ’ide-i kadîme üzere" hareket edilmesi gibi hususlarda ciddi önlemler mevcuttu.

Mesela 1590 yılında bazı belgelerin çalınma ve tahrifin de suçu görülen bazı Dîvân-ı Hümâyûn kâtipleri idam edilmiş ve bazıları da elleri kesilerek devlet hizmetinden atılmış.




Hazîne-i Evrâk binasının dış görünümü 1940’lı yıllar


Nitekim defterleri, "Devletin hazinesi" olarak vasıflayan bu anlayış, terkedilmemiş, Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde modern anlamda Bâb-ı Âlî'de inşa edilen arşiv binasına "Hazîne-i Evrâk" adı, idarecisine de "Hazîne-i Evrâk Nâzırı" ünvanı verilmiştir.

HAZÎNE - ĐEVRÂK'IN KURULUŞU

Tanzîmât, Osmanlı Devleti'nin idarî yapısında büyük bir değişimin yaşandığı dönüm noktasıdır. Bürokraside olduğu gibi arşivcilik konusunda da Tanzîmât'tan itibaren yeniden düzenleme ve geliştirme faaliyetleri dikkat çekmektedir. Tesis edilen binalar, kurumlar ve neşredilen nizamnameler Osmanlı yönetim şekline olduğu kadar arşivciliğe de yeni bir çehre kazandırmıştır. Tanzîmât'la birlikte artık yalnızca merkez dairelerdeki kâtiplerden oluşmayan mülkiye; taşra yönetimi, adalet, eğitim ve nüfus sayımı gibi alanlarda modern sivil bürokrasiden beklenen işlevlerin bir çoğunda sorumluluk üstlenmiştir. Dolayısıyla bürokrasi hem karmaşık olmaya başlamış hem de hacmi genişlemistir. Buna merkez-taşra arasındaki bilgi akısının hızlanması da eklenince hem merkezde hem de taşrada bürokratik malzemenin hacmi iyice arttığından merkez ve taşra bürokrasisinde ciddi bir arşiv sıkıntısı ortaya çıkarmıştır.

Osmanlı Devleti'nde ise başlangıçtan beri var olan düzenli arşivler imparatorluğun gerilemeye yüz tuttuğu dönemde diğer kurumlar gibi bozulmaya başlamıstır. Kese, torba ve sandıklarda muhafazasına itina edilen milyonlarca vesika, 18. yüzyıl ortalarından itibaren ihmale uğramış ve fena şartlara maruz kalıp intizamsız yığınlar haline gelmiştir. Bu perişan hal, hem istenen ve devlet ile vatandaş hukukunun ispatı ve korunması için gerekli olan bir çok vesikanın aranıp bulunmasını güç ve hatta bazen imkansız kılıyor, hem de vesikaların zaman içerisinde çürüyüp gitmesine sebep oluyordu. Bu şartlar altında 1785 yılında sadrâzam sarayı bahçesinde yaptırılan kâgir mahzen yetersiz kalmıştır.




Vilayet Bahçesinde eski Defterdarlık binasının altında arşiv belgelerinin depolandığı bölüm.


Aradan yaklaşık yarım asır geçtikten sonra Bâb-ı Âlî bünyesinde yeni bir arşiv binasının tesisi söz konusu olmuştur. Fakat bu defa kısmi arşiv malzemesi için değil, Sultanahmed ve Bâb-ı Âlî civârında bütün evrak mahzenleri gözden geçirilerek, bundan sonra birikecek belgeler göz önüne alınmak suretiyle bir arsiv binası düşünülmüştür. Dünyada modern merkezî arşivlerin kuruluşu da daha çok XIX. yüzyıl başlarına tesadüf etmektedir. Mesela Fransa'da Milli Arsivler (Archives Nationales) 1789 senesinde kurulmuştur. Bu tarihe kadar devletin resmî evrakı, ilgili devlet kuruluşlarının içinde muhafaza edilmektedir. İngiltere'de ise ancak 1838 senesinde bütün dağınık koleksiyonlar bir araya toplanarak merkezî bir arşiv oluşturulabilmiştir.

Osmanlı Devleti'nde de modern arşivcilik çalışmaları aşağı yukarı Avrupa'dakinden biraz süre sonra başlamıştır. Modern arşivciliğe geçişte ilk adımlar 1845 tarihinde devrin Maliye Nâzırı olan Safvetî Paşa tarafından atılmıştır. Bu teşebbüsle 1837 yılında Maliye Nezâreti'ne dönüştürülmüş olan Bâb-ı Defterî döneminden kalan ve Topkapı Sarayı'ndaki Enderûn Hazînesinde saklanan milyonlarca belgenin günümüz tasnif anlayışına uygun olarak, kalemlerine göre ayrılıp depolara konulduğunu görüyoruz. Safvetî Pasa Sadrâzam Mehmed Emin Rauf Pasa'ya sunduğu tezkirede, Maliye Hazînesi'nden kâtipler görevlendirerek Enderûn'daki defterleri tek tek incelettiğini ve her bir defteri ait olduğu kalemlere göre ayırttığını bildirmiştir. Saklanmasına lüzum görülmeyen mülgâ yeniçeri ocağına ait bir takım evrak ve eski defterler ile evrakının da saray fırınlarında imha edilmesi isteği de münasip görülerek uygulamaya konulmuştur. Bu tesebbüşü, arşivcilik açısından ileride atılacak radikal ve modern adımların ilk işareti olarak değerlendirmek mümkündür.

Modern arşivcilik konusunda gerekli ön çalışmalar yapıldıktan sonra esaslı adımlar 9.11.1846 tarihli irade ile atılmıştır. Defterhane ve Bâb-ı Âlî civarında bulunan mahzenlerde saklanan devletin önemli islerine ait belgelerin, buraların rutubetli olması sebebiyle çürümekte olması ve karışıklık dolayısıyla aranıldığında istenen belgenin bulunmasının imkansız hale gelmesi sebepleriyle Avrupa'daki benzerlerine uygun olarak Bâb-ı Âlî dahilinde geniş ve muntazam, kütüphane seklinde kâgir bir binanın inşaatına karar verilmiştir. Bu karara Avrupa'ya elçi vesair resmî görevlerle bir kaç defa gidip, orada arşivlere verilen önemi görmüş ve arşiv konusunun büyük önemini de hakkıyla kavramış Koca Reşid Paşa da destek vermiştir. 1846 yılında sadârete gelir gelmez, depoları dolduran o değerli vesikaları, modern icaplara elverişli bir bina içinde muntazam ve mazbut surette toplamak için derhal harekete geçmiştir.



Bu zamana kadar Defterhane'de ve Bâb-ı Âlî civarındaki mahzenlerde saklanan devletin mühim islerine ait vesikaların buraların rutubetli olması hasebiyle çürüdüğü ve mahzenlerin dar olmasından dolayı birbirine karışıp yırtıldığı, defterhane'de olanların dahi perişan bir halde oldukları, gerektiği zaman eski kayıtların bulunmasında büyük zorluklar olduğu ve hatta bulunamadığı, bu tür evrakların devletin önemli senetlerinden olduğu, çeşitli devletlerle yapılan muahede ve mukavelelerin asıllarının bu suretle dağınık ve perişan olmasının uygun olmadığı belirtilerek, bu tür lüzumlu evrakların hıfzı, nakli ve aranıldığında kolaylıkla bulunabilmesi için Bâb-ı Âlî derûnunda geniş ve muntazam kütüphane seklinde kâgir bir bina yaptırılması düşünülmüstür. Dârülfünun binasının mimarı Fossati'ye bir resmi yaptırılarak yeni icad tuğladan ve yeni tarz üzere yapılmasıyla rutubetten de kurtulabileceği düşünülmüş. Bunun Bâb-ı Âlî içinde uygun bir yere Hazîne-i Evrâk adıyla inşâsı ve oda oda ayrılarak, bir odasının Dahiliye evrakına ve diğerlerinin de Dîvân ve Hariciye evrakına tahsis olunması, kâtiplerden uygun birisinin mustahfız-ı evrak tayin kılınması, ayrıca gerektiğinde müracaat etmek maksadıyla içine coğrafya ve tarih kitaplarıyla lüzumlu haritaların konulacağı bir ihtisas kütüphanesi yapılması karara bağlanmıştır. Fossati'nin projesine uygun olarak yapımına başlanan binanın planında aradan çok fazla zaman geçmeden bazı değişiklikler yapılması gerekmiştir.Bir kat olarak yapılması düşünülen binanın tamamıyla rutubetten kurtulamayacağı düşünülmüş ayrıca büyük evrak sandıklarının da konulabilmesi için binanın iki kat olarak yapılması gerektiğine karar verilmiş.
Hazîne-i Evrâk binasının inşası devam ederken bina hazır oluncaya kadar hıfz-ı evrak usûlünü yoluna koyması beklenen Muhsin Efendi müdür tayin edilmiştir. Muhsin Efendi'nin müdürlük vazifesi ile birlikte Meclis-i Vâlâ azalığı da üzerinde bırakılmış. Ancak Sadrâzam Mustafa Resid Paşa, Muhsin Efendi'nin "Müdürlük tabirinde bir nevi kalem ve maiyyet memuru gibi olacağından" bahisle bu ünvan nâzırlığa çevrilmiş ve kuruluşun adı da Hazîne-i Evrâk Nezâreti olarak değiştirilmistir . Muhsin Efendi'ye her iki görevi için toplam 15000 kuruş maaş tahsis edilmiştir.

Kaynak
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 09.12.2014, 14:46   #2
Çevrimdışı
ZeZe
Alea İacta Est
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Hazîne-i Evrâk Nezâreti (Arşiv Binası)

Şirketlerde bile var, 10 yıllık evraklar arşivlerde saklanıyor. Aynı zihniyetten geliyor sanırım
Gerekli olabiliyor gerçi arada. Mesela devlet kurumu bir olayın üzerinden 5 yıl geçtikten sonra bununla ilgili yazı isteyebiliyor. Şirket iflas etmiş bile olabilir mesela bu durumda. Ama kurumlarımız 5 yıl geriden takip edebiliyor.

Bu evraklar tarihi arşiv niteliğinde şuan ve bu evraklardan çok şeyler çıkabilir
__________________

Hükümetlerin icraatı olumsuz olupta millet itiraz etmez ve düşürmezse, bütün kusur ve kabahatlere katılmış demektir.

Gerçekten şunun bunun oyuncağı olabilen milletler, haklarını algılamamışlar demektir. Ve böyle bir millet, denetim altında bulundurulmaya layık olur..
Mustafa Kemal ATATÜRK




Benim dinim adalet, hak, vicdan.
Buna göre yaşayanlarla aynı dindeniz.
Kendinize ne derseniz deyin, kim olursanız olun.
Genç evli çifti üç ay kira ödemedi diye
sokağa attıran hacı ile cennette olmaktansa,
kediye ağlayan ateistle cehennemde yanmaya razıyım.

İhsan Eliaçık
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz ZeZe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 09.12.2014, 17:17   #3
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Hazîne-i Evrâk Nezâreti (Arşiv Binası)


Hazine-i Evrak Binası bugün İstanbul Valiliğinin kullanımında olan Babıali'nin içinde, Gülhane Parkı girişindeki Alay Köşkünün karşısında Paşa kapısından girince hemen sağ tarafta yer alır. Uzun yıllar TC Başbakanlığına bağlı Osmanlı Arşivleri 1. nolu depo binası olarak kullanıldıktan sonra 2008 yılında restore edilerek Ulusal ve Uluslar arası Araştırma, arşiv, belgeleme ve okuma salonu olarak kullanıma açılmıştır, halen bu hizmetini sürdürmektedir.
Osmanlı devletinin ilk devirleri hakkında ne yazık ki diğer dönemlere nazaran yok denecek kadar az belge vardır. Kuruluş dönemlerinin savaşta geçen karışık yılları arasındaki belgeler muhtemelen Timur İstilası veya Fetret Devri saltanat kavgaları nedeni ile imha edilmiş olmalıdır. Arşivlerde yoğunlaşma İstanbul fethinden sonradır.
Osmanlı imparatorluğunda İstanbul’un fethinden sonra ilk arşiv Yedikule’de oluşturulmuş ve bu arşiv kısa süre sonra Atmeydanı’na taşınmıştır. Defterhane Hazinesi, Divan toplantılarının sürekli ve düzenli yapıldığı devirlerde Topkapı Sarayı’nda divanın toplandığı Kubbealtı dairesinin yanı başındaki Hazine-i Amire yani devletin hazinesi ile birlikte saklanmıştır.28 Eylül 1846 da Mustafa Reşit Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesi ile beraber arşiv çalışmaları hızlanmıştır.



Modern anlamda ilk arşiv binasının yapım işi 8 Kasım 1846 tarihli Abdülmecit’in iradesi ile karar altına alınmış, bina inşaatı 12 Ekim 1848 yılında tamamlanmıştır. Yeni yapılan binanın rubetli olacağı ve içeriye konulacak evrakların zarar görmesi düşüncesinden hareketle hemen hizmete açılmamıştır. 1850 yılından itibaren arşiv malzemeleri bölüm bölüm yerleştirilmeye başlanmış ve raporlarda ısrarla belirtilen yangın önlemlerinin (İç döşemesinin ahşap yerine mermer olması, ahşap kapı ve pencerelerinin demir kepenkler ile korunması, ahşap merdivenlerin demirden yapılması, çevrede yapıya bitişik parsellerin alınıp, bahçeye katılması gibi) tamamlanmasından sonra 1853 yılında resmi açılış yapılıp fiilen kullanıma açılmıştır.
Yapının zemin kat planını ve giriş cephesini gösteren orijinal proje İsviçre Bellinzola Arşinde bulunmaktadır. Hem İsviçre’de bulunan çizim hem de bu belgelerin ortaya koyduğu durum ve günümüzdeki yapının rölevesi ile karşılaştırıldığında Fossaitinin tasarladığı projeler de daha ilk uygulama aşamasında ciddi değişiklikler yapıldığını göstermektedir. Bu değişikliklerin en önemlisi bir kat olarak tasarlanan yapının rutubetten dolayı tam olarak kurtulamayacağı, büyük evrak sandıklarının içine sığdırılamayacağı düşüncesi ile yapım aşamasında iken iki kat olarak yapılmasına karar verilmiş olmasıdır. Yapının inşaat malzemesi ile ilgili defterde; inşaat seçilen noktada sağlam kil ya da kayaya ulaşıncaya kadar 4 metreyi geçmeyecek şekilde temel kazılması ve temel çukurunun 2 metre yüksekliğe kadar Boğaziçi kırma taşından, kapanca kumundan ve Fransız şuvayder delik kirecinden bir zemin haline getirileceği, temel duvarlarının üzerine bir buçuk metre yüksekliğe kadar Malta taşından kordon silmeli bir taş duvar örüleceği, havalandırma için demir parmaklı penceler konulacağı belirtilmiş ama bu pencereli bölüm inşa edilmemiştir.


Yapının çatısı, başlangıçta kurşun örtü düşünülmüş ancak yapım aşamasında kurşundan vazgeçilerek kiremide dönüştürülmüştür. Yine yapılış tarihlerinde üst kata ulaşmayı sağlayan ahşap merdiven yerine demir döküm merdivene dönüştürülmüştür. Bu merdiven malzemesi kadar formu açısından da ilk merdivenlerden farklı olduğu, Fossattin’in İsviçre’de saklanan orijinal çizimlerinden anlaşılmaktadır. Yine kapılar “Franzkari” olarak belirtilen demir dökümden hazırlanmıştır. Malzemelerin üretilmesi ve montajında Demir Fabrika-i Hümayununun müdürü Halil Paşa’nın adı geçmektedir. Yangına karşı alınan önlemlerin işe yaradığı Bab-ı Ali yangınlarından fazla etkilenmemiş olmasından anlaşılmaktadır.
1896 yılında (Muhtemelen 1894 depreminden sonra) yapının tekrar tamir edilme ihtiyacı ortaya çıkmış, Midillili Kosta Kalfa bu görevi üstlenmiştir. Doğramaların ahşap, çatı döşemesinin Marsilya kiremedi olarak yenilenmesi dışında ahşap pencereler yakın tarihte aliminyum doğrama olarak yenilenmiştir. Osmanlı dçnemi boyunca sürekli bakım ve onarımı yapılan binanın bazı önemli belgeleri Birinci Dünya Savaşı sırasında 208 sandık ile Konya anber Reis Camine yollanmış ve 1916 yılında tekrar geri getirilmiştir.

Kaynak


Not: ( @ZeZe saklanmasında yarar görüyorum.

6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre 10 yıl, Vergi Usul Kanunu’na göre zaman aşımı süresi 5 yıldır.
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 09.12.2014, 18:12   #4
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Hazîne-i Evrâk Nezâreti (Arşiv Binası)


Bugün Hazine-i Evrak birasının üzerinde yüksek teras yapılaşma ve bilinçsiz ağaçlandırma nedeniyle rahatlıkla algılanmaz. Dikdörtgen yapının tüm cephelerinde üçer pencere bulunan birer çıkma vardır. Yapının cepheleri sadedir. Yakın zamanda mozaik sıva ile sıvanmış cephelerde kısmen veya tamamen değiştirilmiştir. Cephelerin en belirgeni giriş cephesidir. Tam giriş kapısının önüne iki dorik sütuna oturan, üçgen alınlıklı bir hazırlık bölümü eklenmiştir. Kapı, iki kemer, küfeki taşından söve ve lentolara sahip, bir çerçeve içinde dövme demirden hç bezemesi olmayan kanatlara sahiptir. Zeminler hariç mermer hariç yapıda mermer kullanılan tek nokta burasıdır ve giriş cephesinin vurgulanmak istendiğini gösterir. Marmara mermeri olan sütunların gövdeleri yaralıdır. Bu yaralar düzgün geometrik şekiller haline getirilmiş aynı renk mermer ile dolgulanmıştır. Yapının çatısının ortasında kurşun kaplı, küre şeklinde bir kubbe vardır. İç mekanlarda simetrik bir tasarımın tercih edildiği anlaşılmaktadır. İki katı birbirine bağlayan demir döküm merdiven ve demir kapı kanatları üretildikleri çağ için modern kabul ve yapının işlevi dikkate alınarak hazırlanmış unsurlardır


Orta salonda bulunan kubbe ampir ve barok karışımı kalem işleri ile süslenmiştir. Özellikle kubbeye geçişlerde hazırlanmış olan frizi ve ok uçları ile oluşan çerçeve içinde zeytin dalları arasındaki armalar, küre, belge tomarları hem yapının fonksiyonuna gönderme hem de tanzimat aydınlığını simgeleyen unsurlardır. Döşemede kullanılan mermer taşlar genellikle kare, bordürlerde ise dikdöktergen olarak döşenmiştir.


Yapının en önemli unsurlarından olan demir kapılar, alt katta tamamen sade üst katta ise birbirinin tekrarı olan köşebentler ve rozetler ile süslenmiştir. Dolaplar üç farklı şekildedir. Birinci grup camlı, ikinci grup; havanlandırma için metal kafes kullanılan ahşap kapaklı, üçüncü grup ise mekanların ortasına yerleştirilmiş, genellikle bir taç ile birbirene bağlanmış cam dolaplardır. Dolaplar yerleştirilirken bazı kapılar kapatılmış bazı penceler iptal edilmiştir.



Yapının restorasyon çalışmalarına İst Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün yapmış olduğu bir ihale ile 2006 tarihinde başlanmış, 2007 tarihinde tamanlanmıştır. Binanın restorasyonu ile 2008 yılında T.M.M.O.B Mimarlar Oadsı 11, Ulusal Mimarlık Yarışması Koruma ve Restorasyon dalında en iyi restorasyon almayı başarabilmiştir.

__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
arşiv, binası, evrâk, hazînei, nezâreti


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 18:23.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.