Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Türk ve Dünya Tarihi > Türk Tarihi


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 14.05.2016, 15:09   #1
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türkiyede Milliyetçilik

Türkiyede Milliyetçilik

Milliyetçilik fikri Batı kaynaklıdır. Yeni bir fikir akımı olarak ilk defa 18. yüzyılda Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da ortaya çıkmıştır. Fransa İhtilâli ‘milliyetçilik’ kavramının ilk çekirdeğini teşkil eder. İlerleyen yıllarda bu ideolojik kavram, 19. yüzyılın başlangıcında Orta Avrupa’ya ve Güney Amerika’ya doğru yayılmış 20. yüzyıl başlarında da Asya ülkelerine kadar genişlemiştir.



Türk milliyetçiliğinin ilk doğuşuna ait işaretler Osmanlıların ilk döneminde Sultan II. Murat (1421-1451) döneminde görülmektedir. İlk Türk tarihine ait hikâyeler, resmi Osmanlı tarihine girmiş, efsaneden Oğuz destanları bu dönemlerde izleri görülmektedir. Avrupalıların Osmanlılar ve bağlı eyaletleri için yaygın olarak kullandıkları Türk ve Türkiye kelimeleri bile XIX. yüzyıla kadar Osmanlı metinlerinde pek görülmemektedirler.

Türkiye’de siyasal milliyetçilik 1903 yılında Yusuf Akçura tarafından yazılan Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalenin yayınlanması ile başlar. Daha evveli Türk terimi, arada sırada "Cahil Anadolu (insanı) köylüsü" anlamıyla veya "Türkçe konuşan Osmanlı" ile "diğer dilleri konuşan Osmanlı'yı ayırdetmek için kullanılmıştır.


Osmanlıda Müslüman halk genellikle tarım,askerlik ve devlet memurluğu ile geçimlerini sağlamakta, Rum, Yahudi ve Ermeni azınlıklar ise, ticari faaliyetin hemen tümünü ellerinde bulundurmaktadır. Osmanlı'da Türk,"eğitim görmemiş köylü" anlamına gelmektedir(Doç. Dr. Turgay UZUN,Osmanlı Döneminde Türk Milliyetçiliği İdeolojisinin Kaynakları).Osmanlıda Türk halkı bitmeyen seferler ve savaşlarda kırılırken, gayrimüslim halk özellikle Kırım Savaşı sonrası dönemde savaş ortamının sağladığı imkanlardan da yararlanarak iktisadi açıdan zenginleşmiştir. Bu haliyle İmparatorluğun en zenginleri gayri müslüm ve farklı ırktan kimselerdir.

Ayrıca Türklerin İslâmiyeti kabul edişi ile birlikte, var olan eski Türk inanış ve gelenekleri bir değişim sürecine girmiştir. İslâm inanışında mevcut olan "ümmet" prensibi ve İslamın kavmiyetçiliği reddedip, bunu bir asabiye olarak nitelendirerek kötülemesi, Türklerde ulusal bilincin gelişmesini geciktirmiştir.

Osmanlı'da Türklere; "Hangi Ulustansın?" diye sorulduğunda genelde alacağınız cevap " Müslümanım" şeklindedir. Hatta Müslümanlığın bir din olduğu hatırlatılınca soruyu "Osmanlıyız" biçiminde cevaplarlar ve bunun da bir ulus olmadığı belirtildiğinde bile türlü Türk olduklarını söylemeyi düşünemezler (Akçam, Taner, Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu). Kısaca Osmanlı ümmetçidir. Kurucuları her ne kadar Türk olsa da
ümmetçilik benimsenmiş, Türklük unutulmuştur...


Osmanlı, XIX. yüzyılın ilk yarısında içine girdiği batılılaşma dönemi, Osmanlı devletinin temeli sayılan kurumları saracak değişik düşünce ve fikirleri de beraberinde getirmiştir. Vatan, millet, özgürlük, eşitlik gibi Avrupa kaynaklı düşünceler, yabancı ülkelerde kurulan (yeni) elçilikleri, Avrupa'ya gönderilen öğrenciler, Türkiye'de yeni açılan okullar ve davet edilen yabancı öğretim üyeleri ile kurulan ilişkiler vasıtasıyla bazı Osmanlı aydınları arasında tartışılır olmuştur. Gerçekten de Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni dönemi bu düşünceleri benimsemek zorunluluğu doğmuştur.

Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile başlayan Tanzimat hareketlerinin liderleri, Osmanlı halkını eski dar çer- çevreli bağlar yerine daha geniş anlamda Osmanlı topluluğu fikrini benimsetmeye çalıştılar. Böylece etnik ve dinsel ayrılıklar önlenecekti. Bu yeni siyaset, Osmanlıcılık diye tanındı. Osmanlıcılık, imparatorluktaki azınlıklar ve diğer Osmanlı vatandaşları gibi bütün haklarını tam kullanma yetkisini veriyordu.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:13   #2
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

II. Abdülhamid, imparatorluk içinde olduğu kadar dünyanın diğer yerlerindeki Müslümanlara' özel bir ilgi göstermekte hem Avrupa devletleriyle olan ilişkilerinde siyasî bir üstünlük sağlamaya ve ülkesindeki rejime destek elde etmeyi ummuştu. Ama milliyetçilik Avrupa'da ve diğer milletlerde hızla yayılan ana unsur olmaya başlamıştı.

Bununla birlikte II. Abdülhamid dönemi Türk milli şuurunun ortaya çıkışını hem yıpratmış hem de hızlandıran unsur olmuştur. Elden çıkan topraklar milliyetçiliği arttırdığı gibi gösterilen baskılarla da milliyetçilik sindirilmeye çalışılmıştır…


İstanbul'da Tıp Fakültesinde öğrenciler arasında çıkan Jön Türkler hanedanı II. Abdülhamid'e muhalif olan bütün gurupları içerisinde barındıran hareket olmuştur. Bu harekette ilk dönemlerde birlikte hareket edilen gerçekler çok farklı algılanmıştı. Yeni hareketle birlik yok gibi tek birliktelik saraya olan muhalefet olarak görülmüştür.

Harekette iki temel görüş çarpışmaktadır ve bunlar Ahmet Rıza ile Prens Sabahattin gurupları olarak gruplanmışlardır.

Temel olarak Jöntürkler her suçun suçlusunu Abdülhamit olarak görürler: “Hepimiz Osmanlıyız; Abdülhamit zulmetmese Hıristiyan tebamız çok iyi vatandaş olurlar.”

Bazı Jöntürkler, Abdülhamit’i Ermeniler’i katletmekle suçlarlar.

Aslında değişim fikrinden ziyade ‘Abdülhamit nefreti’ vardır ortada.

Jöntürk zihniyeti, padişahlığı ve Abdülhamit müstesna Osmanlı Hanedanı’nı sever. HattaOsmanlı Saltanatı’nı varlığımızın esası sayar.

Fransız yazar Pierre Qillard, Jöntürkler’in fikirlerini ve davranışlarını gözlemledikten sonra Ahmet Rıza Bey’e, “Sizin siyasi fikirlerinizle Abdülhamit’in siyasi fikirleri arasında zerre kadar fark yoktur” der.

Jöntürk akımının başında lider olarak resmileşmiş ilk şahsiyet Ahmet Rıza Bey’dir.Doktor Nazım onun yanında ve yardımcısıdır. Bu grup Paris’te Meşveret ve Mısır’daŞura-yı Ümmet gazetelerini çıkarmaktadır.

Jöntürkler’in diğer fraksiyonunun başını Prens Sabahattin çeker.

Prens Sabahattin, Ahmet Rıza Bey gibi inşacı değildir, seçkinci aristokrat bir tavır içindedir. Ne gazete ne de kitap çıkarma sevdaları vardır. Haftada bir gün bir kafede dostlarıyla sohbet etmek en politik eylemleridir. Adem-i Merkeziyet görüşüne inanır.

Adem-i Merkeziyet’in kelime manası ‘merkezin yokluğu’ demek… ‘Yerinden Yönetim’ anlayışıyla ilişkilendirilse de maksat ‘merkezi devlet telakkisi’nin tasfiyesidir.

Yahya Kemal, Prens Sabahattin’in babası Damat Mahmut Paşa’yı yakından tanır.Mahmut Paşa, ‘Sırp’tan mühtedi bir babanın oğlu’dur.

Yahya Kemal bunu olumsuz bir bilgi olarak nakletmez. Benzer durumdaki birkaç ismi naklettikten sonra bu şahsiyetlerin milli mukadderatımıza şeref bahşetmiş şahsiyetler olduğunu söyler.

Jöntürk Kongresi’nde bölünme netleşiyor

Prens Sabahattin’in siyasi hayatta kendini gösterdiği ilk faaliyeti 1902 yılında Paris’te yapılan Jöntürk Kongresi’ne katılmaktır. Bu kongre, onun ana bünyeden ayrılığının açığa çıktığı bir zemin olmuştur.

Prens Sabahattin ve yoldaşı Ali Kemal Jöntürk Kongresi’nde Abdülhamit iktidarına son vermek için İngiltere’nin müdahalesini önerir.

Ecnebi müdahalesinin ‘medeni bir hareket’ olduğunu düşünürler.

Prens Sabahattin, Ali Kemal ve Adem-i Merkeziyet fraksiyonu, ‘Abdülhamit nefreti’ ile ülke düşmanlığını birbirine karıştırmıştır.

Ahmet Rıza Bey ve Doktor Nazım, bu görüşe karşı çıkar.
Abdülhamit yıkıldıktan sonra İttihatçılar da ‘merkezi devlet anlayışı’nı devam ettirir.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası Adem-i Merkeziyetçilik’i savunur.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:20   #3
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

Hürriyet ve İtilafçılar’ın bir çok ismi İngiliz Muhipler Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti üyesidir. İttihatçılar iktidardan düşünce Hürriyet ve İtilaf Fırkası iktidara gelir.

Hürriyet ve İtilafçılar’ın yaptığı ilk işlerden biri Ermeni Tehciri Sorgulaması’dır. Nemrut Mustafa ve Kambur İzzet çetesi devrededir. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey başta olmak üzere bir çok devlet görevlisi idam edilir.


Büyükada İskelesi’nde tarih

Dönem Mondros Mütarekesi öncesidir…
Bedirhanlar’dan Abdurrahman Bey Ada Kaymakamı’dır.
Adalar’dan Beyoğlu’na, Boğaziçi’ne İstanbul’un gelişmiş yüzü İngiliz, Fransız ve Yunan bayraklarıyla kirletilmiştir…

Yahya Kemal, Büyükada İskelesi’nde Ali Kemal’e rastlar. Ona, “Mütareke nasıl akdedilecek?” diye sorar.

Ali Kemal, savaş mağlubu Osmanlı’nın Batılı devletlerle müzakere gücü olmadığına inanır. Bu yüzden küçümser bir eda ile konuşur: “Mirim, Mütareke için müzakere olacak değil ki meraklanıyorsunuz! Devletlerle şimdi müzakereye girişmek muhaldir.”


Ali Kemal, meseleyi Batılı devletlerin Boğaz’ın ağzında duran amirale verdikleri kağıt kadar basit bir mesele olduğuna inanır.

Yahya Kemal, Ali Kemal’den ayrılınca yanına Doktor Nazım gelir. O da hemen Ali Kemal’e nefretini beyan ederek söze girer…

Ali Kemal’in bugünkü öz torunları Boris ile Selim



İşbirlikçi Ali Kemal’in torunu Boris Johnson, bugün Londra belediye başkanıdır. Diğer torunu Selim Kuneralp de Türkiye Cumhuriyeti’nin üst düzey diplomatlarından biridir ve 2015 yılında emekli olmuştur.

AB Türkiye Eski Temsilcisi Karen Fogg’un Türkiye’de bazı gazetecilerle yazıştığı elektronik postalar olay olur.

Yazışanlar arasında Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Şahin Alpay, Eser Karakaş gibi isimler vardır. Bu yazışmalarda gazetecilerin Batı işbirlikçiliği deşifre olur.

Karen Fogg’la Türkiye’nin o zamanki İsveç Büyükelçisi Ali Kemal’in torunu Selim Kuneralp’in yazışmaları da ilginçtir.

Kuneralp, gizlilik tavsiyesinde bulunarak Fogg’dan mesajlarını büyükelçiliğin elektronik posta adresine geçmemesini ister:

“Sevgili Karen, dünkü mesajımda yanlışlıkla büyükelçiliğin e-posta adresini kullanmışım. Hala geçerli olan eski adresime yazmaya devam etmen gerek.

Yoksa senin mesajlarını burada herkes okuyabilir.”

Ali Kemal’in torunu Selim Kuneralp, tıpkı dedesi gibi kendi ülkesine karşı Batılılar’la gizli görüşmeler yapmaktadır.

Hatime: Adem-i Merkeziyet’ten Demokratik Özerklik’e maksat devletin tasfiyesi

Ülkemiz ‘Demokratik Özerklik’ isyanı yaşıyor. ‘Demokratik Özerklik’ gündeminde meselenin cemaziyülevvelini bilmemiz gerekiyor.

Kültürel özgürlük ve demokratik katılım temelinde yürütülecek bir Barış Süreci’ne evet derken Devlet’i tasfiyeyi amaçlayan ‘Demokratik Özerklik’e hayır diyoruz.

İkinci Mahmut’la şekillenen ‘merkezi devlet anlayışı’nı Abdülhamit, Talat Paşa ve Mustafa Kemal devam ettirmiştir.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:23   #4
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

Merkezi devlet anlayışı’nı tasfiye etmek isteyenler tarih boyunca Adem-i Merkeziyet tezini ileri sürer.


1923-1950 dönemi, Cumhuriyetin kurulmasından sonra Türkiye’de bazı kavramların ve kurumların yerleşme dönemi olmuştur. Bir milli devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde yerleştirilmeye çalışılan kavramlardan biri de aynı zamanda milli devletin ideolojisi olan milliyetçiliktir. Ancak milliyetçilik tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de söz konusu dönemde üzerinde tam olarak mutabakata varılamayan bir kavram olmuştur. Hal böyle iken milliyetçiliğin değişik yorumları ortaya çıkmış ve neticede Türk milliyetçiliği, Atatürk Milliyetçiliği, Teritoryal, Muhafazakâr, Liberal ve Irki milliyetçilik şeklinde kollara ayrılmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin ilk döneminde görülen milliyetçilik anlayışı da Fransız örneğindekine benzer nitelikler taşır. Ancak burada tam bir eşdeğerlilik söz konusu değildir.

Zaten millet ve devlet olgularının ortaya çıkışındaki sıralama açısından bakıldığında da ne Fransa’daki gibi milliyetçilik ve ulus devlet olgularının eş zamanlı olarak ortaya çıkması ne de Almanya’da olduğu gibi milliyetçiliğin ulus devletten yarım asır önce ortaya çıkması durumu söz konusudur.


Atatürk’ün benimsediği millet anlayışı subjektiftir. Bu anlayışa göre millet bir takım subjektif bağlar ile birbirine bağlanmış insanların oluşturduğu bir topluluktur. Bu bağlar manevi niteliktedir. Bu bağlar arasında mazi, hatıra, amaç, ideal, istikbal ülkü birliği gibi unsurlar yer almaktadır.

Atatürk de milleti şu şekilde tarif eder: “Zengin bir hatıra mirasına sahip olan, birlikte yaşamak hususunda ortak arzu ve bunu kabulde samimi olan; ve sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam hususunda istek ve dilekleri ortak olan insanların birleşmesinden oluşan topluma millet adı verilir” ( Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, AAM Yay., Ankara 2000, s.35.).

Ancak bütün bunlara rağmen özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra Atatürk milliyetçiliğinin Jakoben eğilimli yorumları yapılmıştır. Bu yorumların temel özelliği etnisiteye verilen önemin artırılması ve laiklikten ziyade bir pozitivist tutumun hâkim olmasıdır. Recep Peker İnkılâp Tarihi Ders Notları adlı kitabında Türk kanının saflığından, bozulmadığından ve yüceliğinden bahsetmektedir.

Dönemin bir diğer önemli ismi Mahmut Esat Bozkurt, ise Peker’in ki kadar derin olmamakla birlikte etnisiteye vurgu yapmaktadır.

Bozkurt, Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü “Ne Mutlu Türküm diyebilene” şeklinde kullanmaktadır.

Anadoluculuk
Cumhuriyet döneminde ve hatta biraz daha önce Türkiye’de Anadoluculuk adına bir millet tanımını benimseyen milliyetçilik anlayışını görmemiz mümkündür. Bu milliyetçilik türü Memleketçilik, Anadolucuk ya da Türkiyecilik gibi farklı isimlerle karşımıza çıksa da temelde tek bir kaynaktan beslenir.

Mevcut sınırlar içerisinde yaşayan halka millet olma vasfını yükleyen, temel unsur olarak Anadolu’yu alan bir milliyetçilik anlayışını benimser. Bu hareket Cumhuriyet döneminde iki aşamada gerçekleşmiştir. İlk Anadoluculuk akımı Mükrimin Halil Yınanç ve onun çıkardığı Anadolu dergisi etrafında toplananlardan oluşur ki bunu 1923- 1925 arasında tarihlendirebiliriz.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:29   #5
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

Türk-İslâm Sentezi Düşüncesinin Politik Sahada Varlığı




Muhafazakâr milliyetçilik ya da Türk-İslâm Sentezi Düşüncesi konusunda ilk adımları atan Şemseddin Günaltay ve Nuri Topçu olmasına rağmen ne Günaltay ne de Topçu muhafazakâr milliyetçiliğin kitleleri etkilemesini sağlayamamışlardır. Türk-İslâm sentezli muhafazakâr milliyetçiliğin politik olarak ortaya çıkması İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Abd’nin yeşil kuşak projesinin ürünüdür aslında. Bu çıkışta en önemli faktör 1940’lardan başlayarak devletin dine bakışının değişmesi ile birlikte kimi zaman örtük kimi zamansa açık bir şekilde toplumda dini tadilat yaşanmaya başlanmasındandır. Bu tadilat milliyetçilik konusunda da kendini göstermiş ve İslâmi vurgu konusunda çıkışlar görülmüştür. Hatta bu türden bir çıkışı daha önce belirttiğimiz üzere Hamdullah Suphi Tanrıöver gerçekleştirmiştir.

Tanrıöver’in bu tutumu, milliyetçilik için bir restorasyon döneminin başladığını habercisidir. Bunun ötesinde artık Türk-İslâm sentezi temelli muhafazakâr milliyetçilik kitlelere ulaşma fırsatı bulmuş ve siyasi bir görüş olarak ortaya çıkma hazırlıklarına başlamıştır. Bunun gerçekleşmesinde ise iki önemli yayın organı ve şahsiyetin payı vardır. Bunlardan biri şüphesiz Necip Fazıl ve onunBüyük Doğu dergisi, diğeri ise Osman Yüksel ve onun çıkarttığı Serdengeçti dergileridir. Necip Fazıl’ın, 1943’te çıkarmaya başladığı Büyük Doğu bir cazibe merkezi haline gelmiş ve 40’ların ortalarından itibaren muhafazakâr milliyetçi hareketlenmede önemli bir rol oynamıştır.

Muhafazakâr milliyetçiliğin ne anlama geldiği ve nasıl algılandığının en açık ifadesi 1947’de Osman Yüksel tarafından, “Hakka Tapar Halkı Tutar” ifadesiyle çıkarılan Serdengeçti Dergisinde görülmektedir. Serdengeçti Türkçü dergiler ile muhafazakâr milliyetçiliğin lokomotifi olan Büyük Doğu dergisinin bir bileşkesi niteliğindeydi. Derginin belki de en önemli fonksiyonu milliyetçileri bir araya getirmek için gösterdiği çabadır. Nitekim Nihal Atsız, Cevat Rıfat Atilhan gibi isimlerle Necip Fazıl bu dergide birlikte yazmaktaydı.

Örneğin aynı sayı içerisinde Nihal Atsız, Said-i Nursi, Ali Fuat Başgil’in yazıları bulunabilmekteydi. Dergi milliyetçilik anlayışını şu şekilde dile getiriyordu: “Allah’tan başka kimseden korkmuyoruz. Bizler münkir değiliz. Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız. Bütün gayemiz Küçük Asya insanının o bilinmez, o görünmez, bir avuç toprak kadar mütevazı, fakat o kadar manalı ruhunu anlamak, bu topraklar için toprağa düşenlerin çocuklarını bu topraklar üzerinde mesut ve bahtiyar görmektir.”

Serdengeçti’nin bu görüşü bundan sonra muhafazakâr milliyetçiliğin sloganı haline gelecek ve Türk-İslâm sentezi bu cümle ile formüle edilecektir: “Tanrı Dağı kadar Türk Hira Dağı kadar Müslüman!”


Nitekim savaş yıllarından sonra milliyetçilik: “Türk dilinden, Türk karakteri ve ahlakından, İslâm dininden, tarih birliği şuurundan ve bütün bunların fiili hayattaki bilumum belirtilerinden kurulu olan Türk milli kültürünün yaşattığı Türk milletini sevmek ve saymak.” Türk milliyetçisi ise “Türk düşüncesinin ilmi, fikri, edebi, felsefi ve teknik sahalarda imkânlarını zenginleştiren, İslâmiyet’i muhterem tutan, Dünya Türklüğünün istiklal, hürriyet, refah ve saadeti için çalışan insan” olarak tanımlanmıştır. Önemli görülmüş olacakki dikkati çeken erken Cumhuriyet döneminin hemen sonrası Türk Milliyetçiliği ile İslâm dininin Cumhuriyet döneminde bir arada vurgulandığıdır.

Muhafazakâr milliyetçilik konusunda ilk izleri Şemseddin Günaltay ve Nurettin Topçu’da görmekteyiz. Meşrutiyetten Cumhuriyet’e geçen nesilden M. Şemsettin Günaltay, İslâmcı bir dergi olan Sebilür-reşat’ın ateşli yazarlarından ve medresede profesör olmasına rağmen ileri bir Türkçüydü. Günaltay, milleti ve milliyetçiliği doğru idrak edildiği takdirde yani ona göre din ile buluşturulduğu takdirde çöküntüyü engelleyecek çare olarak görüyordu. Milli asabiyeti uyandırmayı ve Anadolu’daki ırk zayıflığını gidermeyi kötü gidişi durduracak ve ilerlemeyi sağlayacak çözüm olarak ortaya koyuyordu.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:30   #6
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

Yani milli ruhu canlandırmak ve milli bilinci uyandırmakla Anadolu’da bulunan Türkler kendine gelecek ve ilerleme sağlanacaktı. Onun milliyetçilik üzerindeki din vurgusu da burada devreye girmekteydi. Çünkü bunları gerçekleştirmek için ciddi bir İslâm eğitimi ile Milli Eğitimi kuvvetlendirmek gerekmekteydi.


Ancak Günaltay, Anadolu vurgusunu yaparken Anadolu öncesindeki Türk tarihini ihmal etmez. Ona göre Türkler, tarihin tanıdığı en eski kavimlerden biri olarak daima bağımsız ve hâkim yaşamışlardı.

Steplerin bu kahraman kavmi İslâm’a çözülmez bir bağ ile bağlanmışlar ve onun için büyük fedakârlıklar yapmışlardı.

Türkler, eski asırlardan itibaren milli töreye ve yasalara bağlı kalmışlardı. Bu sayede İslâm dünyasında sürekli ayakta kalmışlar ve başka İslâm milletlerini de korumuşlardı. O gün için ise geçmişten geleceğe doğru giderken bir inkılâp devresinden geçiliyordu. Bu geçiş sırasında geçmişin enkazı arasında ne gibi şeylerin milli ruhtan doğduğunu ve ona uygun olduğunu, ne gibi şeylerin milli hayata sonradan sokulmuş olduğunu ve onu yıprattığını belirtmeye çalışmak inkılâbın başarısı için zaruri şarttı. Bu noktada kurtuluş, üç fikirde birleşmeyi gerektiriyordu:


İslâmlaşmak, çağdaş olmak, Türkleşmek. Her üç akım da ihtiyaçtan doğmuştu. Günaltay üç akımı birleştirmede Gökalp’in fikrine katılıyor ancak temel olarak İslâmlığı ele alıyor ve çağdaşlaşma ile Türkleşmeyi ona bağlıyordu.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:33   #7
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

Irki Milliyetçilik




Cumhuriyet ilk dönemde pantürkist harekete mensup bazı kişiler Türk ocakları bünyesinde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Türk Ocakları her ne kadar 1924 kongresinde esas amacının Türk kültürü koruma ve cumhuriyet inkılâplarını savunma ve Cumhuriyet Halk Fırkası ile işbirliği olduğunu belirterek CHF çizgisinde bir milliyetçilik anlayışına doğru yönelmişse de, Turancılığı benimseyenler için ortak bir platform olma işlevini devam ettiriyordu. Bunun farkında olan tek parti yönetiminin müdahalesi ile Türk Ocaklarının etkinlik alanının ancak Türkiye sınırları içinde olması gerektiğine dair bir tüzük değişikliği yapıldı. Ancak bu pantürkist taleplerin önüne geçemeyince Türk Ocakları 1931 Martında tamamen kapatıldı. Pan-Türkist akım özellikle 1931’den itibaren iyiden iyiye canlandı.

Bu canlanışta şüphesiz en önemli isim Nihal Atsız ve onun çalışmalarıydı. Ancak bu canlılık hükümetin de dikkatinden kaçmamıştı. Nitekim Hükümet Cumhuriyetin milliyetçilik anlayışıyla uyuşmayan bu akımın temsilcileri olan dergileri 1934’ten itibaren birer birer kapatmaya başladı. Pan-Türkist hareket üzerindeki bu baskı tıpkı hareketin canlanış süreci gibi uzun sürmedi. Dört yıl sonra Pan-Türkist akım yeniden ivme kazandı. Özellikle ikinci Dünya Savaşının başlarında gelişmek için uygun bir ortam buldu. Hatta 2. Dünya savaşının ünlü Türkiye büyükelçisi Von Pepen araçlığıyla Türkiye’de ırkçı Akımlar desteklenmiş ve dizayn edilmiştir. Bu ortamın oluşmasında hükümetin bu harekete karşı gevşek tutumu, Almanların Rusya’da kazandığı başarılar ve Türkiye’deki propagandaları etkili olmuştu. Ancak 1943’te savaşın Almanların aleyhine dönmesi ve Türkiye’ye tarafsız kalması için baskı yapılması, tarafsızlığını göstermek isteyen hükümeti harekete geçirdi.

Pan-Türkist hareket içerisindeki bütün liderler 9 Mayıs 1944’te tutuklanarak hükümeti devirmeye teşebbüs suçu ile mahkemeye verildi. İlk mahkemede tutuklanan ve çeşitli cezalara çarptırılan Turancılar Askeri Yargıtay’ın 31 Ekim 1945 tarihinde mahkumiyet kararını bozmasıyla serbest bırakıldılar. Bu hem savaş sonrası demokratikleşme hareketi hem de Rus isteklerinin ve komünizm tehlikesinin kamuoyunda yarattığı hava ile açıklanabilir. Zaten savaş sonrası yıllarda çok partili hayata geçilmiş ve CHP’nin çok güçlü olan konumu zayıflamıştır. 1950’lerde Demokrat Parti hükümetleri CHP’nin takındığı Pan-Türkçü karşıtı tavrı göstermemiştir.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:47   #8
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik


Atsız, şüphesiz etnik milliyetçiliğin en popüler ismidir. Atsız’a göre millet kelimesi her millet için ayrı bir mana ifade etmektedir. Ancak Atsız yalnızca Türk milleti vardır ve bunun içinde yalnız onun tarifini yapmak gerekir, başkaları bu tarife uysa da uymasa da bunun bir önemi yoktur görüşünü benimsemektedir. Türkler için ise millet her şeyden önce bir kan meselesidir.

Yani Türküm diyecek olan adam Türk neslinden olmalıdır Elbetteki burada Atsız’ın nesil ile kastettiği Türk ırkıdır. Türkler, Altay veya Turan diye adlandırılan ırka mensuptur.

Bu ana ırktan türeyen ve sonra onun ayrıldığı şubelerden birini teşkil eden bir koldur. Atsız millete daha doğrusu Türk milletine aidiyet için üç koşul öne sürer. Türk olmak için evvela kanın Türk olması gereklidir. İkinci olarak dilin Türk olması ve son olarak da dileğin Türk olması gereklidir.

Ona göre kanı Türk olan bir Türk milleti o günkü melez topluluklardan kat kat kuvvetlidir. Bu kanı Türk olan fertlerin dilleri de Türk olursa o millet daha güçlü bir millet haline gelir. Üstelik bir de bu milletin fertleri dilek birliğiyle birbirine bağlıysa bu ülkücü bir millet demektir ve sayıca azlık olsa bile dünyanın en güçlü milletidir.



Etnik milliyetçilik akımı içerisindeki önemli isimlerden bir diğeri Reha Oğuz Türkkan’dır. Türkkan, Atsız’ın çıkardığı Orhun’un ardından açıkça ırkçı ve Pan-Türkçü eğilimi ile göze çarpan ilk dergi Ergenekon’u Kasım 1938 ve Ocak 1939 tarihleri arasında üç sayı olarak çıkarmış ve ismini duyurmuştur.

Derginin künyesinde “Türk ırkı bütün ırklardan üstündür” ifadesi bulunmaktadır.


Ayrıca Türkkan ırk ve millet kavramlarını ayrı ayrı ele almaktadır. Ona göre millet daha kapsayıcı olan ırkın bir parçasıdır. Hal böyle iken Türk milleti Tur ırkına mensuptur ve Tur ırkının gerçek temsilcisidir. Türk milleti Tur ırkına mensuptur ve Tur ırkının gerçek temsilcisidir.

Türk, ise Türk ırkına mensup, Türk dilini konuşan, Türk harcını taşıyan kişidir. Türkkan ırk ve kanı milletin temeli olarak görmekle birlikte bu konuda Atsız kadar katı değildir. Türkkan 4-5 göbekten beri kan ve aidiyet duygusu itibariyle Türkleşenleri Türk olarak kabul etmektedir.


Etnik milliyetçilik içerisinde üçüncü önemli isim Rıza Nur’dur. 1924 yılında on iki ciltlik Türk Tarihi’ni kaleme almıştır. (Buy herifi hiç sevmem hatıratında resmen Atatürk’e hakaret eder). Rıza Nur’a göre milliyet asla bir kültür meselesi değildir. Milliyet ırk, kan meselesidir. Dil, zihniyet, edebiyat ve emsali gibi kültür unsurları milliyet binasının ikinci derece malzemeleridir.

Aslında MHP ile Türkçüler arasındaki ayrılma, 1944 Türkçülük Turancılık davası yargılamalarında Türkeş'in, Atsız Ata'yı satması yarı yolda bırakması diğer bir deyişle ihanet etmesinden sonra ve 69 adana kongresinde CKMP'nin isim ve amblem değişikliği konusunda ikiliklerle birlikte başlamıştır.
__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 15:55   #9
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

MHP içindeki islamcı kanadın üç hilal olmasını istedikleri amblemi karsılarındaki Türkçü kesimin bozkurt olarak istemesi ile beraber ilk görüş ayrılığı kendini göstermistir.



Bu arada parti içinde yapılan görüşmelerde Rıfat Baykal ve Muzaffer Özdağ bozkurt ambleminden yana tavır koyarak MHP içindeki İslamcı akımdan yana olan başta o Yüksel Serdengeçti, Dündar Taşer, Faruk Ak külah, Hüseyin Üzmez gibi partililere karşı taraf olmuşlardı.

Kongre esnasında serdengeçtinin''biz osmanlı torunlarıyız, üç hilalin amblem olması gerekir''sözü CKMP'nin (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) büyük bölümünde destek bulmustur.


Istanbul Türkçüler derneği ve universiteli Türkçüler buna şiddetle karsı çikarak bozkurt ambleminin kabulunu istemekteydiler. Parti içinde ise asker kokenliler , Atsız Ata'nın izinden gidenler yine aynı görüşün paylaşımcıları oldular.

CKMP'nin kurultayında Türkçüler ile hilalciler arasında gerginlikler oluşmaktaydı ,Türkçüler gösteriler yaparak amblem konusunda taviz vermediler.

Türkçü gruba destek veren Rıfat Baykal, Muzaffer Özdag ile beraber Abdulhaluk Çay, Niyazi Adıguzel, Ufuk Şehri, Mustafa Ok, Kürsat Özkan gibi önemli kişiler vardı.

Kurultay divanı parti ismini milliyetci hareket, amblemini üç hilal olarak değistirmiştir. Bunun üzerine kurultayda karişıklıklar ve sertlikler meydana gelmiştir. Mhp içinde Türkçü kesime karşı düşmanca tavır kongrede Türkçüleri destekleyen divan başkanı Orhan Kalelinin görevinden alınmasıyla aleni bir hal almıştır.



Kongreden sonra Türkçüler aralarında toplantı düzenleyerek kongreyi tartışmışlardır. Sonuç olarak MHP'nin Türkçülükle bağdaşmadıgını islamcı bir hal aldığını ve MHP ile yolların ayrılması gerektiği kararına varmışlardır. Lider, teşkilat, doktirin anlayışı ön planda olan fikir ve kadro anlayışının geri plana atıldığı Türkçülükten uzak sentezci, ümmetci bir parti ile Türkçü ,laik kesim tamamen yollarını ayırmıştır 1969 adana kongresi ile beraber MHP içindeki Türkçülüğü reddeden, sentezci ve ümmetci fikrin hakimiyeti adana kongresinde çok bariz örneklerle su üstüne çıkmıştır.

__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 14.05.2016, 16:02   #10
Çevrimdışı
alkanaga
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiyede Milliyetçilik

İlk olarak dönemin adana il başkanı Faruk Akkulağın konuşmasında mhp'nin mantığını açıklayan bir bölüm ''partimiz ben Türküm diyen ve kendini Türk sayan her insanı Türk kabul eder ve ırkçılığı tamamiyle reddeder biz milleti kanda değil ,kultur ve ideal birliğinde arıyoruz."




İkinci olarak kongrede Sadi Somuncuoglu ve Kamil Turanın bozkurt amblemli gencleri ''aranızda samanist olmayan samanistler var'' diyerek kışkırtıcı laflarda bulunması ve bozkurtun bir tötem olduğunu put olduğunu islamla bağdaşmadığını belirten saçma sapan laflarla gençler arasına nifak sokmaya yöneliklaflar ettiğini unutmamamız gerekir.





Ayrıca tüzükte bulunan Atatürkçülük maddesinin kaldırılmasına yönelik çalışmalar olması bu maddelerin değiştirilmesine yönelik çalışmalar partide bulunan anti Atatürkçü, tarikatcı kesimin varlığının ispatıdır.



Türk islam davası yönundeki bir parti ile birlikte siyaset yapılamayacagına karar veren Türkçüler partiden ayrılmaya karar vermişlerdir. Kendilerinin idealist insanlar olduğunu belirten Rıfat Baykal ve Muzaffer özdag MHP yönetimini politik ve oy avcısı olarak nitelendirerek MHP'nin islami değerlere bağlı, tarikat ve cemaat mensubu kişilere adaylık teklif ettiğini ve bunları aday olarak gösterdiğinide açıklamışlardır. Baykal, Özdag ve arkadaşları MHP'nin oy avcılığı,din istismarcılığı yaptığını MHP'nin islamcı, Atatürk ilke ve inkilaplarına mualif bir çizgide ilerlediğinin tespitine karar verip partiden ayrılmalarını gerekçelerini böylelikle açıklamışlardır.

__________________
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Sevgisiz bir hayat amaçsız, anlamsız olur.
Alkanaga
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz alkanaga'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
milliyetçilik, türkiyede


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:30.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.