Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Müzik > Grup ve Müzik Adamlarının Biyografileri > Ülkemiz Grup ve Müzik Adamları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 21.09.2014, 00:46   #1
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985) | Türk Halk Müziği Sanatçısı

Ruhi Su’ya saygıyla... Türkülerdesin...

Mehmet Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985), Türk halk müziği sanatçısı.







Hayatı

Mehmet Ruhi Su, 1912 yılında Van'da doğdu. Memur olarak çalışan babasının tayini ve ataması vesilesiyle Van'a yerleşti ve çocukluğunun büyük bir bölümünü burada geçirdi. Genç yaşlarda babasını ve kısa zaman sonra da annesini kaybetti. Ermeni olduğu ve ailesini 1915 kırımında yitirdiği rivayet edilir. Oğlu Ilgın Ruhi Su, "Babamın 1912'de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek" demiştir. Çocukluğunun geri kalan ve gençlik yıllarını yanlarına verildiği yoksul bir aile ve daha sonra da öksüzler yurdunda geçirdi. Bir ara İstanbul'da askeri okullarda okudu, ancak müzik sevgisi onu yeni arayışlara itti. Adana Öğretmen Okulu'nda okurken, Ankara'ya Müzik Öğretmen Okulu'na (Musiki Muallim Mektebi) girmeyi başardı. 1942'de Ankara Devlet Konservatuarını`nın Şan bölümünü bitirdi. Aynı yıllarda sırasıyla Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu`nda sonra Hasanoğlan Köy Enstitüsü`nde müzik öğretmenliği yaptı. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’na seçildi, konservatuvarın opera bölümünde de okudu ve daha sonra da Devlet Operası'nda çalıştı. Devlet Operası sanatçısı olarak, Bastien Bastienne, Satılmış Nişanlı, Madame Butterfly, Fidelio, Tosca, Yarasa, Aşk iksiri, Rigoletto, Figaro'nun Düğünü, Maskeli Balo ve Konsolos gibi operalarda rol aldı. Türk Opera Sanatı'nın temelinde Ruhi Su'nun da katkısı büyüktür.
Ankara Radyosu'nda onbeş günde bir yayınlanan türkü programları düzenledi; Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi`nde büyük bir koro oluşturdu. Aldığı klasik batı müziği eğitimi, ömrü boyunca kendini adadığı türkülerin yorum ve icrasına yaklaşımının kurumsal temelini oluşturdu.




Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle 1952-1957 yılları arasında 1951 TKP tevkifatı dolayısı ile hapis yattı. 1960'ta İstanbul'da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip, arşivleme görevini üstlendi. Bu arada radyoda da 'Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor' anonsuyla sunulan bir radyo programı yaptı. Bu programlardan birinde söylediği "Serdari Halimiz Böyle N'olacak? Kısa çöp uzundan hakkın alacak" türküsü nedeniyle radyodaki işine son verildi.
Söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip, yeniden yorumlama işine kendi başına devam etti. 1975'te Dostlar Korosu’nu kurdu. 1978'den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu. Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir.
1978 yılında romatizma şikayeti ile gittiği hastanede kemik iliği kanseri başlangıcında olduğunu öğrendi. Askeri yönetimin uzun süreli direnişinin ardından bir defaya mahsus olmak üzere pasaport çıkarıldı. Almanya'ya gittiğinde Dr. Seyfi Önder tarafından yapılan tedavi sonuç vermedi. 1983 senesinde bacaklarında aşırı his kaybı olduğu için hastaneye yatırıldı.17 Eylül 1985 tarihinde eşi Sıdıka Su'ya vasiyetnamesini yazdırdı. 20 Eylül 1985 günü derin bir sinir krizi geçirdi. Akşam saatlerine doğru sinir krizi beyin kanamasına dönüştü. Dört saatlik uzun bir uğraşıya rağmen akşam saat 21.09'da hayatını kaybetti. Ölümünden 22 gün sonra cenazesi İstanbul'a götürüldü. Ruhi Su'nun cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve cenaze 12 Eylül döneminin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 163 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu.
Kendisi Alevi Deyişlerini okumuş, Pir Sultan'ın, Hatayi'nin ve diğer ozanların deyişlerini yorumlamıştır. Nazım Hikmet'in şiirlerini ilk besteleyenlerdendir. 1957'de hapisteyken söylediği Mahsusmahal adlı türküsüyle ünlendi.
Ruhi Su'nun sesini korumadaki hassasiyeti hakkında pek çok anlatı vardır. Bunlara göre Ruhi Su, sesine zarar vermemek için kuruyemiş ve çamaşır suyundan uzak dururmuş. Sorulduğunda, sesini korumadaki bu hassasiyetinin sanata ve dinleyenlere saygısından kaynaklandığını ifade edermiş.
Ruhi Su, ölümüne kadar 16 tane 45'lik plak, 11 uzunçalar çıkardı. Ölümünden sonra kurulan Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla eşi Sıdıka Su (ö. 18 Ekim 2006) ve oğlu Ilgın Su özel arşivlerdeki ses kayıtlarından yararlanarak plak, kaset ve CD üretimini sürdürdüler. Vakfın merkezi Beyoğlu, İstanbul'dadır.
Sanatçı hakkında Ajans21 tarafından, Ezgili Yurek: Ruhi Su 1995 (24 dk) adında bir belgesel hazırlanmıştır. Bu belgesel Ruhi SU hakkında hazırlanan ilk belgeseldir. Bunun dışında Avusturya Belgeseli ve Ruhi Su Belgeseli (Hilmi Etikan) adlarında iki belgesel film de Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla gösterilmektedir.






Albümleri
  • (1971) Seferberlik Türküleri ve Kuvayi Milliye Destanı
  • (1972) Yunus Emre
  • (1972) Karacaoğlan
  • (1972) Pir Sultan Abdal
  • (1974) Şiirler - Türküler
  • (1974) Köroğlu
  • (1977) El Kapıları (Sümeyra Çakır ile birlikte)
  • (1977) Sabahın Sahibi Var (Sümeyra Çakır ile birlikte)
  • (1993) Semahlar
  • (1993) Çocuklar, Göçler, Balıklar
  • (1993) Zeybekler
  • (1986) Pir Sultan'dan Levni'ye
  • (1993) Ezgili Yürek
  • (1993) Ekin İdim Oldum Harman
  • (1987) Kadıköy Tiyatrosu Konseri
  • (1988) Beydağı'nın Başı
  • (1988) Dadaloğlu ve Çevresi
  • (1989) Huma Kuşu ve Taşlamalar
  • (1990) Sultan Suyu "Pir Sultan Abdal'dan Deyişler"
  • (1991) Dostlar Tiyatrosu Konseri (Sümeyra Çakır ile birlikte)
  • (1992) Ankara'nın Taşına Bak
  • (1993) Uyur İken Uyardılar
  • (1994) Barabar
  • (1995) Aman Of
Kaynak




__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 21.09.2014, 01:12   #2
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985)


“Ama benim memleketimde bugün
insan kanı sudan ucuz
oysa en güzel emek insanın kendisi
kolay mı kan uykularda kalkıp
ninniler söylemesi”

Ruhi Su

Aziz Nesin: ”Ruhi Sular Bir Gelir Bir Giderler":







”Ruhi Sular Bir Gelir Bir Giderler … İnsanlık tarihi kaç on bin yıllık olursa olsun, tarihin hiçbir zamanında ve dünyanın beş ana karasının hiçbir yerinde ve bugün de dünyanın 160 küsur ülkesinde insanlar milletvekili sıkıntısı çekmemişlerdir ve bakan sıkıntısı çekmemişlerdir ve başbakan sıkıntısı çekmemişlerdir. Niçin? Çünkü bunlar tarihin her döneminde ve coğrafyasının her yerinde her zaman istenilenden, gereksinilenden daha çok olmuşlardır. Değil bir tek dünyaya, yüzlerce dünyaya yetecek kertede vardır bunlardan. Ama tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde her zaman Ruhi Sular çok değil, gereğince bile bulunmazlar ve Ruhi Sular bir gelir bir giderler.”




“Bunca analar ağlayıp durur da
Akıp gider gelinciklerden
Kör müdür sağır mıdır bu ırmak
Ölen ben, öldüren benden..”

Ruhi SU





Ruhi Su İle Konuşma - Hasan Hüseyin Korkmazgil


"Bir yerde türküler ne kadar gelişmişse, anlatım gücü ne kadar artmışsa, oradaki koşullar o oranda ağır demektir."

Akı karasından çok, dalgalı, gür saçlarla çevrili vakur bir yüz. Ve bu yüzü gizli bir el gibi dolaşan, acı, öfke, umut, sevgi ve dostluk karışımı, ince, ipince bir gülümseme. Tok, işlenmiş, ölçülü bir ses. Uyanık, bilinçli, tane tane sözcükler. Fırtına öncesi gibi bir adam. Bu adamla kötü şey konuşulamaz, diyor insan. Bu adamla sanat konuşulur, türkü konuşulur, halk konuşulur, güzel ve güzellik konuşulur, dostluk konuşulur, kötü şey konuşulamaz. O ince İstanbulluluğun altında gürül gürül, inim inim, iniş-yokuş, eşkıya bir Anadolu. Göğsünde bir ak güvercin tutuyor gibi. Göğsünde tuttuğu güvercini kendi elinden, kendi kolundan, kendi gövdesinden koruyor, kıskanıyor gibi.

"Ooo, çok severim çayı! Dudak rengi, dudak sıcaklığı, dudak dudağa… "

Elindeki çay bardağını gözleri hizasına kaldırıyor, sevgiyle bakıyor çayın rengine: “İşte böyle… Sıcak olmalı, keklik kanı olmalı ve silme dolu olmalı. Severim çayı!”

Ve çay birdenbire güzelleşiyor.

"Kimi Adanalı bilir sizi, kimi Vanlı, kimi Sivaslı…" diyorum.
"Doğum yerim Van. Adana’da büyüdüm." diyor.
"Benim de lise yıllarım Adana’da geçti. Güzel yer, Adana."

Çayını hazla yudumluyor.

"Güzel ve değişik… Çocukluğumun ve gençliğimin gelişmesini, insanından bitkisine kadar, Çukurova’ya ve çevresine borçluyum."

"Aile çevrenizde müziğin yeri nedir? Bugünkü çalışmalarınızı konservatuvar yıllarına kadar uzatmak mümkün mü?"

"Türkülerle olan ilişkim, çocukluğuma kadar uzanmaktaysa da, bu konuda bilinçlenmem Devlet Konservatuvarı’nda başladı."

Duvarda asılı sazı alıp oturuyor sedire. Dik ve usta. Taşları yontup hazırlamış. Bu taşlarla ne yapacağını iyi biliyor. Onun sanata saygısı karsısında son derece duygulanıyor insan. Ruhi Su, işlenmiş sesin ötesinde başka bir şey. Örneğin bilinç, örneğin sesin başkaldırısı, örneğin halkın diri yanı, durmadan yenilenen yanı. Ruhi Su’yu dinlerken tarih bilinciyle coşmamak elde değil.

"Kaç yıl sustunuz Usta? Bu susuşun bugünkü sanatınızdaki payı, etkisi, rengi sizce nedir?"

Bağlamayı bırakıp sedire, çayına dönüyor.

"1945 yılına kadar radyolarda söyledim. Türkü söyleyenin susması, türkülerin susması demek değildir. Bu türküleri ortaya koyan, hayatın kendisidir, halkın içinde bulunduğu koşullardır. Bu hayat, bu koşullar sürüp gidecek, fakat bu türküler söylenmeyecektir denilemez.”

Birden bir fırtına yalayıp geçiyor yüzünü, sesi daha tok, daha öfkeli, daha kesin bir ton kazanıyor:

"Akşam öten kuştan kork, sabah solunda uyanmaktan kork, fukaradan kork, dostluktan, türkülerden kork. Bir düzen; türkülerinden korkmaya başladı mı, artık o düzeni kimse ayakta tutamaz. Nesimi’nin derisi yüzülmüş, Pir Sultan Abdal asılmış; fakat bütün asmalara kesmelere rağmen, ne o düzen kalmış, ne de o debdebeli sultanlardan bir kimse…”

Konuşmuyor, türkü söylüyor sanki. Kırık dökük bir tek sözcük çıkmıyor ağzından, her sözcüğü yontma taş gibi sağlam, ölçülü, dengeli.

"Sabahacak kandilleri yanardı
Soytarılar fırıl dönerdi
Ha diyende beş yüz atlı binerdi
Alnı top zülüflü beyler nic’oldu” diyor sanki.

Hayat akıp gidiyor. Beyler, sultanlar göçüyor. Saltanat da, zulüm de, debdebe de kimseye kalmıyor. Yaşayıp giden sadece türküler, türkülerde halk. İşte bitmeyen, susmayan sadece bu ses! Ruhi Su, bu damara bağlamış kendini.

"En son yaptığınızla ilk yaptığınız türkünün adları ve aralarındaki ayrım sizce nedir? İkisi arasında kaç yıl geçti?”

"Yapmak sözcüğünü ‘söylemek’ anlamında kullanıyorsanız, ilk söylediğim türkülerle bugün söylediklerim arasında kırk beş yıla yakın bir zaman geçti. Yok, ‘bestelemek’ anlamında kullanıyorsanız, benim işim genellikle icracılıktır."

"Halk türkülerinin doğuş nedenlerine, yani -bir bakıma- özlerine inmek ve sanatınızı oradan başlatmak gerektiği görüsüne ilk nerede, hangi tarihte, ne gibi etkiler ve koşullar altında vardınız? O sırada batıda bunun örnekleri var mıydı?"

"Söylediğim gibi, türküler üzerinde bilincim konservatuvar yıllarına rastlar. Bu bilinçlenmeye yalnız müzik eğitiminin yettiğini söylemek, tabii, eksik olur. Bütün eylemlerde olduğu gibi, müzik çalışmalarını da etkileyen, insanın genel kültürü, çevresi, içinde yasadığı koşullar ve dünya görüşü oluyor."

"Haklısınız… Müzik eğitimi yetseydi, o güzelim halk melodilerini, motiflerini çorba yapıp armonize müzik diye pazara sürmezlerdi. Peki, Ustam, türkülerin de toplumun gelişmesine paralel bir gelişmeleri olduğu düşünülürse, ortaya bir ‘zaman’ faktörü çıkmaktadır. Türkülerin köklerine, doğuş nedenlerine inerken, acaba bu ‘zaman’ faktörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunda ölçünüz, sadece türkünün sözleri midir?"

Eksik fazla bir şey söylememe kaygısıyla bir an susuyor, sonra, sesleri birleştirir gibi sıralıyor sözcükleri:

"Türkülerin melodi örgüleri olsun, tonalite özellikleri olsun, insana bir ‘zaman’ kavramını düşündürebilirse de, mimaridekine ya da tarihsel kalıntılardakine benzer kesin bir şey söylenemez. Söz gelişi, Yunan heykelleriyle bugünkü heykeller arasında bir Hitit heykeli görülse, kesinlikle ayırt edilir de, bugün dinlediğimiz türküler arasında hangisinin bir Hitit türküsü ya da Hitit üslubunda bir türkü olduğu ayırt edilemez. Oysa, bu heykeller, çanak-çömlekler, kabartmalar nasıl kalmış ve bugünkü sanatı etkilemişse, türkülerinden ve oyunlarından da bir şeyler kaldığı ve bugünkülerin arasında bulunduğu muhakkaktır. Yalnız bunlar değil, Hitit insanının da bugünkü Anadolu insanında devam ettiğini söylemek bir kehanet olmasa gerek. Tabii, türkülerde sözün zamanını tespit etmek melodiye göre daha kolaydır. Bir türkünün icrasında, sözleri değerlendirmektir bütün çaba. Çünkü türkünün gerek melodi örgüsünün, gerek ritminin de çabası bu sözleri değerlendirmektir. Dikkat ederseniz, halk, oyun havasını ağıt gibi, ağıdı kaşık havası gibi söyler. Türküler, zamanla, amacından, doğuş nedeninden uzaklaşıyor halkın ağzında. Bunları düşünen icracıda bir yorum sorunu çıkar ortaya."

"Çay"

"Memnun olurum… "

Ruhi Su, yöntem bakımından, kazılarda ele geçen bir çömlek parçasından o çağın ekonomik ve sosyal yapısını, kültür ve sanatını ortaya çıkarmaya çalışan bir bilim adamına benziyor.

"Sayın Ruhi Su, bugüne kadar, çalışmalarınızda izlediğiniz yöntem, uyguladığınız ilkeler, kullandığınız araç ve gereçler neler oldu? Bari şöyle sorayım. Yaptığınız işin batıdaki karşılığı, yeri nedir?

Armonizasyon yoluyla üzerinde çalıştığınız başarılı yapıtlar ve varsa eğer, orijinal yapıtlarınız nelerdir?”

"Ben türkü söylerken iki araç kullanıyorum: Biri sesim, biri sazım. Bazen, yanlış olarak, benim yaptığım ise ‘armonize etmek’ diyorlar. Armonize etmek, kolay bir tanımla, tek sesli bir müziği, bir melodiyi, çok sesli hale getirmek demektir. Ben, tek sesli olan bu türküleri, görüyorsunuz ki, yalnız kendi sesimle söylüyorum. Benim yaptığım işte armonize etmek deyimi ancak türkü söylediğim sırada sazda, türkünün melodisinden ayrı sesleri ve akorları duyurabilirsem gerçekleşebilir. Bu anlamda, sazın olanakları içinde bunu bazen yaptığımı söyleyebilirim."

"Örneğin hangilerinde?"

"Örneğin, bir masal türküsü olan ‘Bebek’te…"

Güzel türkü ‘Bebek’! Plak Ankara’ya ilk geldiğinde, Ruhi Su’yu hiç dinlememiş olanları deli etmişti. Gecenin geç saatlerine dek, ellerinde “Bebek” plağı, dolmuş dolmuş dolaşarak dolmuşların pikaplarında “Bebek”i çalanları hatırlıyorum.

"Bugünkü çalışma olanaklarınız nasıl, yeterli mi? Karşılaştığınız belli başlı güçlükler ve içinde bulunduğunuz zorluklar, bunların sanatınıza etkisi sizce nedir? Şu anda, hangi çevrede daha etkili olduğunuz kanısındasınız?"

"Konserler, kulüpler ve plaklardan ibaret çalışma olanaklarım. Yaptığım iş, geri kalmışlığın alışkanlıklarını zorlayan bir iş olduğundan, güçlükler ve zorluklar bu alışkanlıklarını sürdürmek isteyenlerden geldi. Sanatımda bunların etkisiyse daima olumlu oldu. Bu bakımdan, aydınlar ve aydınlanmış insanlar çevresinde daha etkili oldum kanısındayım."

Çay içiyoruz.

"Ustam, merak ettiğim bir şey daha var: Yıllarca sustuktan sonra, ilk olarak nerede ve hangi tarihte topluluk karşısına çıktınız? O günkü dinleyicilerin tepkilerini bugün berraklıkla değerlendirebiliyor musunuz?”

Az önceki gülümseyen adam gidiyor, yerine çetin bir adam geliyor:

"Hiçbir zaman, hiçbir yerde susmadım!"

Sesi dalga dalga dolaşıyor salonu, “Yama’dan gel Yama’dan” oluyor,
"Kalktı göç eyledi Avşar elleri" oluyor, "Bebek" oluyor, "Kalenin bedenleri" oluyor, "Debreli" oluyor, "Hayali gönlümde yadigâr kalan" oluyor!

Devam ediyor:

"Tepkileri değerlendirme sorunuysa, bu, az önce söylediğim gibi oldu her zaman."

"Peki, sanat hayatınızda, bugüne kadar en çok neye sevindiniz, neye üzüldünüz, neye kızdınız, neden nefret ettiniz, neyi beğendiniz?"

"Sevindiğim, üzüldüğüm, kızdığım, beğendiğim, nefret ettiğim şeylerin hepsini türkülerle söylüyorum.”

"Böyle bir araca sahip olmak ne büyük mutluluk!” diyorum.

Dostça gülüyor.

"Söz yetmiyor bir yerde!” diyorum dostça gülüyor.

"Türk halk müziği, özellikle türkülerimiz üzerindeki görüşleriniz?”

”Tarih süreci içindeki özel durumundan dolayı, folkloruyla, folklor müziğiyle, türküleriyle dünyanın en güzel birikimine sahip memleketlerden biri de bizim memleketimizdir. Fakat bu zengin birikim çağdaş bir kültüre dönüşemediğinden, ancak evvel gelenin çilesini sonra geleninkine eklemekle yetinmektedir. Bir yerde türküler ne kadar gelişmişse, anlatım gücü ne kadar artmışsa, oradaki koşullar o oranda ağır demektir. Türkülerden korkulması boşuna değildir!”

"En çok emek verdiğiniz ve en çok sevdiğiniz yapıtlarınız hangileridir?”

Doğrusu bu soruyu bana sorsalardı, ne karşılık vereceğimi bilemezdim.

Ruhi Su:

"Türkülerdir. Bu türküleri ben kendim yapmışım gibi seviyorum.” deyiveriyor.

Birden aklıma geliyor:

"Son birkaç yıl içinde büyük kentlerde görülen saz şairi bolluğunda sizin sanatınızın ve size benzeme isteğinin büyük rolü olduğu görüşüne ne dersiniz? Son günlerde halkta saz şairlerine karşı bir isteksizlik, bir kanıksama olduğu gözden kaçmıyor. Bu,ekonomideki arz-talep’le açıklanabilir mi, yoksa halkın müzik beğenisinde bir incelme, bir yükselme mi söz konusudur? Plak furyasının kötü etkisinin önüne geçilip geçilemeyeceği konusunda ne düşünüyorsunuz?” diyorum.

"Türkülerin radyolarda, gazinolarda, plaklarda gittikçe ağır basmasının nedenini türkülerdeki yasama gücünde ve hayata bağlı bir anlatıma sahip olmasında aramalı. Kentlerde yaşayan halkın beğenisinde kültürünün ve görgüsünün etkisi su götürmez bir gerçek olduğu gibi, son günlerde bu beğeninin geliştiği de bir gerçektir. Bütün diğer sanatçılar gibi, ben de bu beğeninin gelişmesine bir emekle katıldığımdan dolayı mutluyum. Plak furyasına gelince:

Devlet’in şu sıra ivedilikle ele aldığı konu, beğenileri bozanlar değil, fikirleri bozanlar olduğundan, kötünün iyiyi kovması bir süre daha devam edeceğe benzer.” diyor.

"Acaba sorabilir miyim: Eski ve yeni saz şairlerimizden hangilerini beğenirsiniz?”

"Hepsini ayrı ayrı yönleriyle beğeniyor ve seviyorum.”

"Size bir soru daha, sayın Ruhi Su: İlkel halk türkülerini malzeme olarak alan ve onları caz tekniğiyle işleyen Pop’çular hakkında ne düşünüyorsunuz? Caz tekniğiyle ortaya konan ürünler Türk halkının ruhuna aykırı mıdır, değil midir?”

”Sokaktaki dilenciden ve satıcıdan tutun da senfonik müzik ustalarına kadar herkes, kendi ölçüleri içinde halk türkülerinden yararlanmaktadır. Pop’çularla cazcılar da bizim dünyamızın dışında insanlar değildir, onlar da elbet bu halk kaynaklarından yararlanacaklardır. Kim olursa olsun, bu yararlanmadaki basarısızlığı tutulan yolun yanlışlığında değil, yaptıkları işin gerektirdiği yetenek ve olanaklardan yoksun olmalarında aramalıyız. Halkımızın diliyle yapılan başarılı bir işte aykırılık düşünülemez kanısındayım.”

"Son yıllardaki sosyal ve politik gelişmenin Türk halk müziğine etkisi ve katkısı sizce olumlu mudur, değil midir?”

"İster sosyal ve politik gelişmelerin halk müziğini, ister halk müziğinin sosyal ve politik gelişmeleri etkilemesi olsun, bunlar, bir oluşumun bütünü içinde kaçınılmaz gerçeklerdir. Bunun olumlu ya da olumsuz sayılması kişilere göre değişen bir şeydir.”

"Bugüne kadar Türkiye’nin hangi bölgelerinde, hangi kentlerinde konser verdiniz?”

"Daha çok Ankara, İzmir, Zonguldak, İstanbul’da konserler verdim.”

”Size, sanat çalışmanızla ilgili bütün olanaklar sağlansa, Türkiye’de ilk gideceğiniz ve inceleme yapacağınız bölge neresi olur? Bugüne dek en çok hangi bölgelerden ve kaynaklardan yararlandınız?”

Başını, Ruhi Su’ca, yan öne eğiyor, bir süre susuyor, sonra gözlerini kısarak:

"Hiçbir ayrım yapmadan, yurdumun bütün bölgelerine giderdim” diyor. “En çok yararlandığım bölge, şüphesiz, çocukluğumu ve gençliğimi geçirdiğim Toros ve Çukurova çevresi oldu.”

Başını kaldırıyor ve:

"Zaman yetmiyor Hasan Hüseyin” diyor, "su gibi akıp gidiyor zaman. Oturup şöyle hoşbeş etmeye bile vakit bulamıyoruz!”

"Ne yazık ki… Ömrümüz yaşayarak değil, ekmek parası için didinerek geçiyor. Günlük ekmek derdine biz yaşamak demişiz yanlışlıkla. Bütün dava bu yanlışı düzeltmek! Haa, aklıma gelmişken sorayım: Ruhi Su Ekolü diye bir ekolden söz ediliyor. Acaba bu ekol birtakım kurallardan çok, sizin kişiliğinize dayanmıyor mu?”

"Beğenilen bir sanatçıyı izlemek ve ona benzemeye çalışmak olağan bir şeydir. Halk ozanlarına özenen aydın sanatçılar olduğu gibi, aydın sanatçılara özenen halk sanatçıları da vardır. Fakat, ekol diye tanımlanabilecek bir şeyin herhalde biçimsel özentileri aşması gerekir; yoksa, bir taklit olmaktan ileri gidemez. Ama taklidin de insanları, özellikle çocukları geliştiren bir şey olduğunu unutmamak gerekir.”

Ruhi Su - Ezgili Yürek adlı kitapta yer almıştır.

(Tavır, Eylül 2006)









Ruhi Su yargılanıyor! (1979)

Suç; Kazak Abdal’ın ‘Eşeği Saldım Çayıra’ adlı deyişini okuyarak ‘Komünizm’ propagandası yapmak!


__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.09.2014, 12:57   #3
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985) | Türk Halk Müziği Sanatçısı

Bir zamanlar ne çok dinlerdim Ruhi Su'yu.
Fikirleriyle, yazılarıyla okuduklarıyla başlarına çok şeyler gelenlerden.
Allah rahmet eylesin...
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.09.2014, 16:30   #4
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985) | Türk Halk Müziği Sanatçısı

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Canan Mesajı göster
Bir zamanlar ne çok dinlerdim Ruhi Su'yu.
Fikirleriyle, yazılarıyla okuduklarıyla başlarına çok şeyler gelenlerden.
Allah rahmet eylesin...
Tekrar dinlemeye başlayabilirsin

Amin, sevgi ve saygı ile anıyoruz...
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
2 Üyemiz Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.09.2014, 16:36   #5
Çevrimiçi
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985) | Türk Halk Müziği Sanatçısı

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Mislina Mesajı göster
Tekrar dinlemeye başlayabilirsin

Amin, sevgi ve saygı ile anıyoruz...

Yoksa ''Eşeği Saldım Çayıra'' türküsünü mü koysaydım
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.09.2014, 16:42   #6
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985) | Türk Halk Müziği Sanatçısı

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Canan Mesajı göster
Yoksa ''Eşeği Saldım Çayıra'' türküsünü mü koysaydım
Aman sakın ha Çayır çimen tehlikeli fakat bağıra-çağıra Kıraç'a eşlik etmesi de oldukça zevkli

Arkandayız Eminim Ruhi Su'da hadi bakalım bir-iki-üç derdi
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 30.06.2016, 00:12   #7
Çevrimdışı
Ekin
Başına Buyruk

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985) | Türk Halk Müziği Sanatçısı

http://www.youtube.com/watch?v=Yvz14_0WM18



KADINLARIMIZ

Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez.
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altında akan
toprak
toprak
ve
topraktı
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar oynuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru


Nazım Hikmet
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Ekin'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
1912, 1985, eylül, halk, müziği, ruhi, sanatçısı, sonra, türk


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:04.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.