Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Müzik > Grup ve Müzik Adamlarının Biyografileri > Ülkemiz Grup ve Müzik Adamları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 24.08.2011, 19:04   #1
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Wink Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)

Yavuz Hilmi Çetin
(
Altın Çocuk)



Yavuz Çetin
, Türk müzisyen, gitarist.
1970 yılında Samsun'da doğan Yavuz Çetin, gazeteci olan babasının işi nedeniyle Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde çocukluğunu geçirir. Müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlayan Yavuz Çetin, ilk enstrümanı curayla on yaşında tanışır müzik aletlerine olan ilgisi curadan sonra bağlama öğrenmeye başlamasıyla devam eder.



Hasan Cihat Örter



Bir süre sadece müzik dinler ve bu süre zarfında elektro gitar sesine hayran kalır. İlk olarak 1985 yılında akustik gitar ile tanışır ve ardından elektro gitarla çalışmalarına devam eder. 14 yaşından itibaren Hasan Cihat Örter’den blues ve rock gitar dersleri almaya başlar. On yedi yaşında profesyonel müzik yaşamına geçişiyle birlikte, İstanbul’da ve Türkiye’nin güney bölgelerinde çalışarak hayatını sürdürür. Öğrenimini, hayatının akışını şekillendiren o çok sevdiği müzik üzerine yapar.








Ercan Saatçi


Ortaöğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. Lisedeki okul arkadaşı olan Ercan Saatçi ile yaptıkları I Will Cry adlı şarkı ile Hey dergisinin yarışmasını kazanır. Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü'ne girer. Üniversite hayati boyunca da Elektro Gitarını elinden hiç bırakmaz. Çalıştığı grup Labirent ile katıldığı Yıldız Üniversitesi müzik yarışmasından bir çok ödül alarak çıkarlar.


Blue Blues Band, 1990'da Batu Mutlugil (gitar), Yavuz Çetin (gitar) ve Sunay Özgür (bas gitar) tarafından kurulmuş bir Türk Blues grubudur.


Üniversiteyi çalışmalarından dolayı bitiremez. 1990 yılında İstanbul’da müzisyen dostları Batu Mutlugil (Duman grubunun gitaristi olan Batuhan Mutlugil'in babası) ve Zafer Şanlı ile cover grubu olarak tanınan Blue Blues Band'i kurar. 1970 yılların rock ve blues parçalarının ağırlıkta olduğu çalışmaları sürdüren Blue Blues Band grubunda elektro gitar calip vokal yapar.



Jimi Hendrix


Yaşamı boyunca 1960'lı ve 1970'li yılların Rock Blues müziklerinden etkilenir. Daha sonraları yaptığı beste ve söz çalışmalarına Rock ve Blues müziğinin ruhunu yansıtır. Jimi Hendrix’i ve dünyaya mal olmuş blues şarkılarını da yorumlamaktan her zaman büyük bir keyif alır.






MFÖ


1990'lı yılların ortalarında Fuat Güner ile tanışmasıyla birlikte stüdyo müzisyenliğine baslar. Fuat Guner’in stüdyosunda sürdürdüğü çalışmalarında televizyon ve radyolar için reklam müziklerini gitarıyla seslendirir. Birçok sanatçının albüm kayıtlarına da gitarıyla imzasını atar. Gitarıyla eslik ettiği albümler arasında, İzel Bir Küçük Aşk, Kıraç’ın Deli Düş ve Bir Garip Aşk Bestesi, Soner Arıca’nın Ayrılık, Turgut Berkes’in albümündeki Miranda ve Mindos isimli şarkıları ve Göksel’in Sabır adli şarkısı en bilinenleridir. Goksel’in şarkısındaki Talkbox performansının Türkiye’de bir ilk olması, ona Talkbox kullanan ilk gitarist sıfatını kazandırır. 1996 yılının ortalarında MFÖ grubuyla çalışmaya baslar. Grupla turnelere gider ve katıldığı tüm konserlere gitarıyla eslik eder. Bir yandan bar müzisyenliğine devam eder. 1997 yılında Ercan Saatçi prodüktörlüğünde ilk albümü için çalışmalara baslar.





İlk adlı albümünü Stop Müzik’ten çıkarır. Albümünde yer alan, Erkeğin Olmak istiyorum, ayrıca Sinan Çetin’in yönettiği Propaganda filminde kullanılan, Erkan Oğur’un perdesiz gitar performansının da yer aldığı Dünya isimli enstrümantal şarkisi en bilinenleridir. MFO ile konserlerde çalmaya ve Yavuz Çetin Group isimli grubuyla bar performansını devam ettiği sure içerisinde, ikinci albüm çalışmalarına da baslar. 1999 yıllarının sonlarında TMC Film Müzik ile anlaşır. Ve ikinci albümü "Satılık" için stüdyoya girer. Sözü, müziği ve düzenlemeleri kendisine ait bir çalışmaya son kez imza atar. Mart 1999 tarihine çıkması planlanan albüm için tüm çalışmaları bitirir.

Gazeteci Erdal Çetin'in oğlu Yavuz Çetin, 1996'da eşi Didem Çetin'den ayrılan ve bu ayrılıktan sonra hayatını bir daha düzene sokamamıştı. Kadıköy’deki Shaft Rock-Blues & Jazz Club'da sahneye çıkıyordu. Gece sahne çalışmalarını sürdürürken, gündüzleri de DMC'den çıkartılacak ve "Satılık" adını vermeyi düşündüğü ikinci albümünün stüdyo çalışmalarını yürütüyordu. Yoğun depresyon teşhisi konulduğu için bir haftadır hastanede tedavi gören Yavuz Çetin, hafta başında iyileştiği gerekçesiyle taburcu edildi.

Tedavisi sona erdikten sonra bir arkadaşına, En iyi ilaç müzik dedi ve önceki gün, hastalığı suresince bir an olsun yanından ayrılmayan kız arkadaşı Mine Erkaya ile birlikte son albümünün çalışmaları için stüdyoya girdi. Bir ara fenalaştı. Hemen çalışmayı bırakıp psikologuna gittiler. Psikologu da, Çetin’e iyi olduğunu söyleyerek bazı ilaçlar vermekle yetindi. Kız arkadaşı Mine Erkaya da paylaşıyordu bu kanaati. Öğleden sonra ayrıldıklarında, Yavuz Çetin’in gayet normal olduğunu söylüyordu. Haberi barda aldılar.






Yavuz Çetin, sahne aldığı Shaft Blues&Jazz Club'a 23.00'te gelecekti. Gelmeyince, tonmaister Mine Erkaya ve Yavuz Çetin Group'un elemanları telaşa kapıldı. Telaşlanmakta hiç de haksız olmadıklarını çok geçmeden anladılar.
Yavuz Çetin, 15 Ağustos 2001 tarihinde saat 19.00 sıralarında, Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak yaşamına son vermişti. Yavuz Çetin’in, 1977 model Peugeot marka otomobili, Boğaziçi Köprüsü üzerinde, Ortaköy ayağına yakın bir noktada bulundu. 34 KBP 09 plakalı otomobilde, Yavuz Çetin’in ruhsatı, ehliyeti, 500 dolar ve 190 milyon lira, çeşitli ilaçlar ve 7 tane anahtar bulundu.




Yavuz Çetin’in cesedi Adli Tip Kurumu Morgu'na kaldırılırken, ölümü tüm müzisyen arkadaşlarını ve ailesini yasa boğdu.
31 yaşındaki gitaristin cenaze töreninde ailesinden yalnızca üvey annesi Sevinç Çetin vardı. Babası gazeteci Erdal Çetin, oğlunun ölüm haberiyle yıkıldığı için törene katılamadı. 1998'da boşandığı eşi Didem Çetin ve yedi yaşındaki oğlu Yavuzcan'ın da bulunmadığı törende, cami avlusu, gitaristin ailesi yerine koyduğu yakın dostlarıyla doldu taştı. Annesine kavuşamadı Yavuz Çetin, babasının vasiyeti üzerine 1982 yılında ölen annesinin Karacaahmet Mezarlığı’ndaki mezarının üzerine gömülecekti. Ancak annesinin mezarını bilen tek kişi babası Erdal Çetin’di. Baba Çetin, cenazeye katılamayınca mezar bulunamadı ve genç gitarist, Anadoluhisarı’ndaki Yeni Mahalle Mezarlığı’na defnedildi.













Albümleri





İlk...

(Stop Productions) (1997)

  1. Erkeğin Olmak İstiyorum
  2. Bilmem Neden İnat Ettin
  3. Sahil
  4. Bodrum Gecesi Yüzünden
  5. Kimse Bilemez
  6. Gecenin Rengi
  7. Ağlamayı Sevmem
  8. Seni Çok İstiyorum
  9. Onun Şarkısı
  10. Hisset Beni
  11. Fanki Tonki Zonki
  12. Dünya (Erkan Oğur)(Enstrümental)







Satılık

(Tmc Müzik) (2001)

  1. Cherokee
  2. Benimle Uçmak İster misin?
  3. Oyuncak Dünya
  4. Bul Beni
  5. Sadece Senin Olmak
  6. Yaşamak İstemem
  7. Kurtar Beni
  8. Köle
  9. İstanbul'a Ait
  10. Her şey Biter



  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.08.2011, 22:17   #2
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)

Blue Blues Band



Blue Blues Band, 1990'da Batu Mutlugil (gitar), Yavuz Çetin (gitar) ve Sunay Özgür (bas gitar) tarafından kurulmuş bir Türk Blues grubudur. Yavuz Çetin'in 2001'deki vefatına kadar blues çalmıştır. Sonra ise Batu Mutlugil'in barı Mojo'da, kalan 7 yıl ise İstanbul, Ankara, Eskişehir gibi pek çok yerlerde sahneye cıkmıstır. simdi ise batu mutlugil Karpuz isimli yeni grubuyla sahibi oldugu mojo adli mekanda sahne almaktadir Şu anda Kurban grubunun davulcusu Burak Gürpınar da gruba eşlik etmiştir. Kerim Çaplı (davul) da bir süre Blue Blues Band'de yer almıştır. Hiçbir stüdyo kaydı yapmamış olan gruba, zaman zaman TRT1'deki nostalji kuşaklarında rastlanılabilir.






Sunay Özgür




Bulgaristan dogumlu Sunay Özgür iki yasinda ailesiyle birlikte Bursa'ya yerlesti. Liseyi Bursa'da bitirip Istanbul'a yerlesen Sunay, 16 yasinda gitarla basladigi müzik hayatini bas gitarla sürdürdü. Kamu Yönetimi bölümünden mezun olan Sunay, Columbus Recording Workshop’tan sertifika aldı.Mart 1996'da Bulutsuzluk Özlemi'ne katildi.1999 yılında kendi stüdyosunu kurarak (Kedi Müzik) reklam ve film müzikleri üretimine ağırlık verdi. Bu alandaki çalışmaları hala devam ederken 2007 yılında gruba tekrar katıldı.






Kerim Çaplı




13 Ocak 1949'da İzmir Karşıyaka'da doğdu. Babası müzisyen Erdoğan Çaplı ve annesi opera sanatçısı Azra Gün'dür. 6 yaşında babasıyla beraber Amerika'nın New York şehrine yerleşti.Columbia University'de okul hayatını tamamladı. Babası müzik yaşantısını "Piano Pasha" lakabıyla sürdürürken Kerim Çaplı'da onunla birlikte ilk sahne performansını 12 yaşında gerçekleştirdi. Amerika'da Kim Copli adıyla müzik yapmaya devam ederek, 16 yaşında ABD'nin "Ochards" eyaletinde "The Sundowners" grubuyla gitar ve bateri çalmaya başladı. Babasıyla Amerika'nın çeşitli eyaletlerinde müzik yapmaya devam ederken birçok müzisyenle tanışma fırsatı buldu. Müzik yetenekleri yaşına göre çok ilerideydi.

Bir dönem; "The Heard", "The Groop" gruplarıyla müzik yaptı. Bazı kayıtlarında gitar ve vokallerde bulundu. "The Heard" grubunda iken kendi yarattığı "Stop It Baby" parçası çok beğenildi ve birçok grup tarafından coverlandı. 18 yaşına geldiğinde "The Beatles" coverları yapan "The Monkees" grubuna katıldı ve bateride gruba eşlik etmeye başladı. Monkees grubuyla gittiği Los Angeles turnesinde Jimi Hendrix ile tanıştı. Bir zaman sonra aralarında sıkı bir dostluk oluştu. 1967 yılında Spencer Davis, John Bonham gibi isimlerinde katıldığı "Jam Session" zamanında Jimi Hendrix'le beraber çaldı. Jimi Hendrix, Mitc Mitchell isimli davulcunun ayrılmasından sonra bateriyi Kerim Çaplı'ya emanet etmek istemişti. Ancak Hendrix'in ölümü bütün planları alt üst etti. Bu arada babası Erdoğan Çaplı geçirdiği kalp krizi nedeniyle 1974 yılında vefat etti. En son 1976 yılında New York City'de "The Lance" grubuyla müzik yaptıktan sonra 1978 yılında ülkesine döndü.

Türkiye'de; Seyyal Taner , MFÖ , Sezen Aksu , Şerif Yüzbaşı Orkestrası , Nur Yoldaş , Neco , Moğollar , Deniz Arcak , Akın Eldes , Fahir Atakoğlu , Gür Akad gibi birçok müzisyenle çalıştı.Ayrıca uzun süreli olarak Orhan Atasoy ile kurdukları "Lost Ghost" grubuyla ve Turgut Berkes ile çeşitli barlarda , "Kadri Ünalan Trio" ile beraber Ziya ve Günay Restaurant'larda müzik yaşantısına devam etti. Tam bir enstrüman virtüözü olan K. Çaplı birçok müzisyenede adeta tab dersi vermiştir. 1985 yılında evlendi. 1989 başında iki kız iki erkek olarak 4 çocuk sahibi olan Kerim Çaplı ve eşi 1993 yılında boşanırlar. Büyük sorunları nedeniyle uzun süre ailesini ve müziği ihmal etti. Batu Mutlugil , Yavuz Çetin ve Sunay Özgür ile kurdukları "Blue Blues Band" ' da müzik kariyerindeki son yıllarını geçirmiştir. Bu süre içerisinde Ortaköy Ece Bar , Kadıköy Shaft Club , Beyoğlu Hayal Kahvesi , Taksim Kemancı Bar ve Beyoğlu Mojo Bar gibi mekanlarda "Blue Blues Band" ile ve Y. Çetin 'in ölümüyle dağılan "Blue Blues Band" grubundan sonra kısa süreli "Kerim Çaplı Band" olarak müzik yapmıştır. 2002 yılı ortalarında başlamış olan hastalığına beyin kanaması nedeniyle 3 Kasım 2004 ' de yenik düşmüş ve hayata veda etmiştir.






Batu Mutlugil




12 Mayıs 1952 de doğdum. Bu nedenle de iyi ve kötü yanları ile saçma bir "boğa" saplantım var.Neyse... Rahmetli pederin mesleği dolayısı ile Avrupa ülkeleri ile memleket arasında sürekli mekik dokudum. ana okulu Paris, İlkokul 1 ve 2 Brüksel(St.Jean Baptiste de la salle-papaz okulu!), ilkokul3 yarısı GS(ortaköy) yarısı Erenköy İlkokulu, 4-5 Ankara. Orta 1 ve 2 gene Brüksel (Ecole Europenna-tavsiye ederim!), 3 Baden-Baden (Lycee Charles de Gaulle -Almanya'da Nato ayağına fransız okulu hesabı). Lise 1 Viyana(lycee Français de Vienne-ah be ne okuldu...hayata gözlerimizi orda açtık sayılabilir!), 2 ve 3 back to İstanbul ve sevgili Saint Benoit-o zaman daha karışık değildi!?!Üniversite-Toto da vaziyetin vahametinden dolayı (bu eski Türkçe muazzam bir lisan yahu!) acil Paris Seyyahati ve büyük bir cesaretle Ecole Nationale Superieure des Beaux-Arts (yani mudaili GSakademisi) mimari bölümü.İki sene orada takılırken ailede kültürün ekonomiyi aştığı dönemi inceleyip ve kuzen dahil ailede mimar makina mühendisliği enflasyonunun başgöstermesi ile acil okul bitirip para kazanma durumları başladı.Çünkü bu arada bir de Hamburg seyyahati sırası ilk eşimle oğlum Batuhan'ın(1974) temelleri atılmış, kızım Neslihan'ın(75) sürprizi eşimin kafasında yer almıştı bile.Hemen bir Yüksek Gazetecilik diplomasına hak kazanıp acil dönüş ve "ben şimdi ne b.. yerim acep?" safhasına geçmiştim.Kitap tercümanlığı,rehberlik ve kısa bir basın hayatı sonrası(Yeni İstanbul-Yeni Ortam- THA-Ne alaka diimi?) tekstil denilen girdaba dalıverdim.Müşteri temsilciliği derken firma sahipliğine kadar hayatım kaydı ve genetik bir dürüstlük, vatan aşkı ve vergi nükellefliğinden muzdarip oğlumdan, bu kadar yeter deyip terk-i meslek eyledim.Daha sonraları ve arada olanlar yaşamayacağımı sandığım filmler gibi ayrılık,ikinci eş, üçüncü çocuk, yani ikinci kızım Yasemin(96), gençlik başımda duman durumları, neden saçlarım beyazlamış falan, ama hala uzun ve dökülmedi filan...bilirsiniz işte.. Bilmiyorsanız tecrübe etmeden bir bilene sorup öğrenin. Velhasıl şimdi iyiyim,siz nasılsınız...Müzik ve Mojo, deniz ve mehtap, rakı ve rock ööööle gidiyor.İşte 39 yıllık bir ömrün özeti...Gelelim müzik hayatımıza(o akdar uzun değil çünki la minör her güzel parçaya her an uzandığım bir akordur.

Müziğe ilk adımım mandolinle olmuştu.Daha sonraları evdeki piyanonun tuşlarına kediyi saldıysam da elime yediğim ilk kızılcık sopası benim piyanoya, hocamın da sülaleye veda etmesiyle piyano son buldu.Bir aralar heveslenip babam bir keman bile almıştı.Ama ne fayda, o aleti nedense 30 yaşıma kadar hiç sevemedim. Ailede neredeyse hemen herkes bir müzik aletiyle uğraşırdı.Alet bolluğunda en hoşuma giden önce ut, sonra da sistem yakınlığı ile cümbüş oldu.Ne de olsa sıkıldığımda darbuka faaliyeti de gösteriyordu! Ve nihayet sevgili gitarla 12-13 yaşlarımda tanışabildim.İlk gitarım yaprak Höffner oldu.Daha sonraları inanılmaz savaşalr vererek daha üstün, el yapımı yarı kasa bir Höffnere sahip olabildim. O dönemler babamın işi dolayısıla Viyan'daydım ve Hendrix'i de ilk orada dinledim. Animals,Stones, Beatles tutkularım bir anda beklemeye alınmış ve tüm müzik anlayışım birden değişivermişti.Hayatımda izleri unutulmaz olan, Bach,Beethoven,Aşık Veysel, Saadettin Kaynak, John Lee Hooker ve B.B King orkestraları ve Paris'te Jazz Caveaux'larındaki yedek çömezliği ile gitar alıp gitti.İstanbul'da ilk ciddiye yakın müzik faaliyetim Hakan Behlil(Bas) ve Bülent Atlıoğlu(Davul) ile olmuştu. Çok genç olduğu için Hakan ailevi baskılarla gruptan çekildiğinde, Sevgili Özkan Uğur ile tanışmış ve gene Bülent ile birlikte ÖRÜMCEK adlı Power Trio'yu kurmuştum.Bülent'in başına gelen hazin hikayeler sonucu ve benim tekrar yurt dışına gitmemin gerekmesi sonucu Özkan kendini Mazhar'lı Kaygısızlara atmış ve grup dağılmıştı. Bu olaydan sonraki faaliyetler, bir sürü insana stüdyo kayıtlarında gitar çalma ve beste yardımlarının benim için O önemli olduğundan burda saçma sapan sıralamayı istemem.Ancak yıllar sonra Rahmetli Yavuz Çetin'i tanımam ve beni zorla müziğe çekmesi sonucu Blue Blues Band'in temelleri atılmıştı. Benim için Blue blues Band(12 Koca Yıl) önemli bir dönemdir.Ömrümde ilk defa gerçekten beraberce çalmaktan her anlamda zevk aldığım, özellikle sevgili Sunay Özgür(Bas)'ün vesevgili dostum Kerim Çaplı(Davul)'nın Yavuz'la bana katılması sonucunda oluşan kadrodur. Şimdi gene çok sevdiğim ve enstrumanlarında birer virtüöz olan KARPUZ kadromuzdaki dostlarımla devam ediyorum.

  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.08.2011, 23:24   #3
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)

Ölümünden Sonra Sanatçı Dostları Yavuz Çetin'i Anlattı



Ercan Saatçi

Boğaz Köprüsü'nden atlayarak intihar eden gitarist Yavuz Çetin'in müziğe birlikte başladığı, ergenlik çağını birlikte paylaştığı arkadaşı Ercan Saatçi, "Yavuz, Avrupa'da, İngiltere'de olsaydı, ünlü İrlandalı blues sanatçısı Gary Moore kadar ünlü olurdu" dedi.

İlkgençlik yıllarından beri Yavuz Çetin'in arkadaşı olan Ercan saatçi'nin birlikte yaşadıkları günleri anlatırken sesi titriyordu. Yiyip içtiklerinin ayrı gitmediğini, okulu daima birlikte kırdıklarını söyleyen Saatçi, o günleri şöyle anlattı:

Kaplumbağa Beslerdik

Yavuz'la liseden önce, ortaokul yıllarında tanışıyorduk. Tam büyüme çağımızdı. Sürekli aynı evde kalıyorduk. Öğrencilik yılları, kafamızda çok düşünce yoktu. Okulu hep asardık. Bir arada olduğumuz süre içinde her zaman beste yapardık. 'Albay' adında bir su kaplumbağamız vardı. Önce onun yemeğini verirdik, sonra da biz yemek yerdik...

İçe Kapalı Değildi

Yavuz, daha o zamanlar tüm vaktini müziğe ayıran biriydi. O dönemlerde içine kapanık değildi. O zamanlar çok gülen, bol bol espriler yapan ve çok zeki bir çocuktu. Onu içine kapanık yapan, sanırım erken evliliği ve erken çocuk sahibi olmasıydı. Çünkü bir de geçim sıkıntısı vardı. Her yönden erken hayata atılmanın getirdiği birtakım sorunlar Yavuz'u bunalttı.

Müziğe O Başlattı

Yavuz paradan nefret ederdi. Asla para hesabı yapmazdı. Hatta çoğu zaman paraya lanet ederdi. Çok paylaşımcı bir insandı. Yavuz müziğe başlamama neden olan ilk insandı. Yavuz, sanatçı yönü çok güçlü bir insandı.

İlk albümü 'İlk' üzdü

Yavuz Çetin'in yakın arkadaşı Ercan Saatçi, sözlerini şöyle sürdürdü:

Üniversite döneminde eskisi kadar görüşemez olmuştuk. Daha sonra izini kaybettim. Sonra bir gün geldi ve albüm yapmak istediğini söyledi. Stop Müzik'den "İlk" adını verdiğimiz albümünü yaptık. Albümde 15 yıl önce yaptığı blues balad tarzındaki "Sahil" adlı parçasını koydu. Bu albümü çok önemsiyordu. Değerli müzisyenlerle çalıştı. Ama albüm satışları umulduğu gibi olmadı ve Yavuz'un şevki kırıldı.

Geçmişte Yaşıyordu

Maddi açıdan zorlanıyordu. Çünkü yeni bir yuva kurmuş ve bir de oğlu vardı. O zamanlarda Yavuz'daki değişiklikleri fark etmiştim. Hayata bakış açısı değişmişti. 1970'li yıllardaki giyiniyordu. Sanki o dönemde kalmıştı. Askere gittim, döndüğümde bir süre Yavuz'la bağlantı kuramadım. Sonra tekrar bir albüm yapmak için bir araya geldik, ama kendisi daha sonra başka bir firmayla konuştu. O zaman ona çok kızmıştım ve çok üzülmüştüm. MFÖ grubuyla çalışmaya başladı. Sorunları nedeniyle de psikolojik tedavi görmeye başladı.

Tarkan Söyleseydi

Yavuz, gitti, ama maalesef onu şimdi tanıyoruz. Bu durum, Türkiye'de ilk değil, hep oluyor. Bu adam, bu işi yapıyordu. Keşke ölmeden önce bu yeteneği keşfetseydik. Bu şarkıları Tarkan söyleseydi, çok farklı olurdu. Bana göre Yavuz'un şanssızlığı Türkiye'de doğması. Çünkü Yavuz gibi biri Amerika'da doğsaydı çok farklı olurdu. Gary Moore kadar ünlü ve sevilen biri olurdu.

Gözyaşları içinde toprağa verildi

Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar eden gitarist Yavuz Çetin toprağa verildi. Karacaahmet Fethi Ahmet Paşa Camii'nde kılınan ikindi namazının ardından Çetin'in cenazesi, Ümraniye'deki Yenimahalle Mezarlığı'nda toprağa verildi. Cenaze törenine Çetin'in annesi Sevim Çetin, 15 senedir gitaristliğini yaptığı MFÖ grubu üyeleri ile sanatçılar Mirkelam, Hakan Peker, Kıraç, Ercan Saatçi, Nejat Yavaşoğulları ve dostları katıldı
Hürriyet Gazetesi - 18 Ağustos 2001

Güven Erkin Erkal

Albümü bitirdi ve gitti

Yavuz Çetin, müzik dünyasına 1990'ların başında 'Blue Blues Band' grubuyla girmişti.

MFÖ'nün gitaristi Yavuz Çetin, TMC Müzik'ten çıkacak ikinci albümü 'Satılık'ın kayıtlarını bitirip aramızdan ayrıldı. Birçok popçuya eşlik eden, müzik stüdyolarının aranan gitaristi Çetin 31 yaşındaydı

Ülkemizin henüz yazılmamış blues tarihi, 90'lı yılların başında Beyoğlu caddelerinde başlamıştı. Canlı müziğin yeni mekânı rock barlar peş peşe açılıyor, ancak sıkı topluluklarla çalışan mekânlar bu rekabette öne çıkabiliyordu.

Sis Bar Volvox'la, Flatline Mad Madame'la Gitar Acil Servis'le... Hayal Kahvesi ve Kemancı'daysa Blue Blues Band' in çaldığı geceler müşterilere bira yetişmiyordu. Ter, duman ve blues dolu gecelerdi. İşte bu topluluğun gitaristi ikinci albümünü tamamlayarak 31 yıllık yaşamına nokta koydu.

İstanbullu müzikseverler, genç gitarist Yavuz Çetin'i 15 Ağustos akşamı kaybetti. Geçtiğimiz çarşamba gecesi Kadıköy Shaft Bar'da dinleyiciler ve grup arkadaşları tarafından beklenen Yavuz'un yerine acı haber geldi. Arnavutköy'deki evinden arabasıyla ayrılan Yavuz, saat 19.00 sıralarında arabayı köprünün Ortaköy ayağının ilerisinde durdurmuş ve 65 metrelik yüksekliğin korkuluklarına dayanmıştı. Her şeyi bitirmeyi seçti...

Önce cura ve bağlama

1970 yılında Samsun'da doğan Yavuz, 15 yaşına kadar cura ve bağlamayla ilgilendi, gitarla tanıştığında ise her şey değişti. 17'sinde elektro gitarı onun bir parçası oldu. Hard Time Passengers, 102. Sayfa, Labirent, Fethi Taner ve Toplama Adamlar, Ercan-Yavuz-Vahe, ve Pi ilk gençlik yıllarında yer aldığı topluluklar oldu.

Haydarpaşa Erkek Lisesi'ni bitirip Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü'ne başladığında hayatına önce Didem, sonra da oğlu Yavuzcan girdi. Hayat zordu... 1992'de Blue Blues Band kuruldu... Bodrum, Beyoğlu arası geçen yıllar, sabahlara kadar müzik... Okul bitemedi. Evliliğin yürümeyeceği anlaşıldı, dost kalındı... 1994'te ilk kez Fethi Taner'in 'İş Dönüşü İstanbul Kentinde' adlı albüm kayıtlarında yer aldı.

Fuat Güner'le tanıştı, FT Stüdyosu'nda ilk kayıtlar gerçekleşti. Çıkartacağı ilk albüm için onu destekleyen ve yalnız bırakmayan dostları oldu; Mazhar Alanson, Özkan Uğur, Erkan Oğur, Turgut Berkes, Hakan Özer... Ve manevi abisi Remzi. O günlerden beri MFÖ konserlerinde ekibin değişmez elemanlarından birisiydi.

1997'de çocukluk arkadaşı ve ilk topluluklarından birisinin elemanı olan Ercan Saatçi ve Aykut Gürel prodüksiyonuyla 'İlk' adlı albümünü çıkartttı. Bu albümde yer alan ve Erkan Oğur'un perdesiz klasik ve perdesiz elektro gitarlarıyla çaldığı 'Dünya' adlı enstrümantal çalışma, Sinan Çetin'in yönettiği 'Propaganda' filminde kullanıldı. Bu albümün teşekkür listesinde psikiyatristi Özkan Pektaş da yer alıyordu.

Kendisini sona doğru götürecek olan psikolojik sorunlarıyla yaşamaya ve müzik yapmaya çalışıyordu. Ve işini iyi yapıyordu. Popüler müzik piyasası içinde stüdyoların aranan gitaristleri arasındaydı.

Sibel Tüzün, Serüven, Fethi Taner, Kıraç, Göksel, Bulutsuzluk Özlemi, Teoman ve İzel'in albümlerinde yer aldı. Özellikle Teoman ve Göksel'in albümlerinde Bon Jovi'nin kullandığı 'Tolkbox' pedalıyla ilgi topladı. Birçok reklam ve film müziğini yine bu süreçte hazırladı.
Geçtiğimiz yıl TMC Müzik ile anlaşma yapan Yavuz, 'Satılık' adını verdiği ikinci albüm kayıtlarını kısa bir süre önce bitirmişti. Şimdi müzikseverler Yavuz'un bu son hatırasını dinlemek için bekliyor...


18/08/2001

Onur Şengül

Bu yazıyı yazmak için geç olduğunu düşündüğünüzden eminim ama sanırım kafamı toplamak ve her şeyin durulmasını beklemek daha doğru oldu. Gazete ve televizyonlardan herkesin yeterince takip edebildiği bir olaydı Yavuz'un intiharı. Kimlerle çaldığı, ne kadar iyi bir müzisyen olduğu, yaşı, doğduğu yer, doktorunun ismi, yaptıkları, albümü vesaire zaten çok yazıldı çizildi.

Bu yazıdaki amacım, Yavuz'u az çok tanıyan biri olarak, sonuçta aynı barda sahne alıyoruz -alıyorduk-, olayları bir de suyun bu tarafından anlatabilmek.

Senelerce medya tarafından gözardı edilmiş bir insanın, birden ülkenin en büyük gazetelerinde baş sayfaya haber olabilmesi için ölmesi gerektiği gerçeği tekrar kafama dank etti. Birden herkes ilgilenmeye başladı Yavuz'la. Adını bilmeyen, onu dinlemeyen, yaptığı müziği entel ya da trend ayağına çağdışı bulan, ya da popüler olmadığı için umursamayan insanlar birden onun ne kadar iyi biri olduğunu anlatmaya başladılar.

Cenazesi çok kalabalıktı. Normal hayatında ondan bahsetme zahmetine bile katlanmayan ne kadar -sanatçı- varsa kameraları görünce demeçlerine başlayıp, aslında ne kadar iyi bir müzisyen ve dost olduğunu anlatmaya başladılar. Sanırım hepsine güzel bir reklam malzemesi olmuştur. (MFÖ'yu bu gruba dahil etmediğimi belirtmek isterim. Ne kadar kaliteli insanlar olduklarını tekrar kanıtlamış oldular.)

Sanırım artık birşeyler yapmaya çalışan, ya da Yavuz gibi çok şeyler yapmış, insanlara ölmeden veya popüler birinin albümünde çalmadan da değer verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

Senin de yer aldığın sahnede çalabilmek çok gurur verici ve o kadar da hüzünlü Yavuz. Ama emin ol seni çok iyi anlıyorum.


Umarım orada hak ettiğin sevgiyi bulmuşsundur.
Umarım biz de orada veya burada hak ettiğimiz sevgiyi buluruz.



Güle güle...

26/08/2001

Yavuz Çetin intihar etti
Çocuk Yüzlü Ölüm

Şimdiye kadar birçok müzik haberinin duyurusunu yaptığımız bu sitede üzücü bir haber vermenin sesizliğini yaşıyorum. Herkes gibi ben de Yavuz Çetin'in ölüm haberiyle sarsıldım; tanışmıyorduk ama yaptığı ve çaldığı müziklerle aynı sokakta, aynı havayı soluyorduk. Şimdi bize erken gelen bir ölümün üzüntüsü, ama onun dünyasına açılan birçok şarkının da büyülü esintisi kaldı.


1970 doğumlu olan Çetin, 10 yaşında ilk olarak 'cura' çalmaya başladı. Daha sonra bağlama çalmayı öğrendi. 1985 yılında gitarla tanıştı. Uzunca bir Süre akustik gitar çaldı ve 17 yaşında profesyonel müzik hayatına başladı. Marmara Üniversitesi müzik bölümünde okudu. 1990'lı yılların ortasında Fuat Güner'le tanışması onun profesyonel 'stüdyo müzisyenliği' yapmasına neden oldu. 1992 yılında 'Blue Blues Band'ı kurdu. Blues ve rock ağırlıklı çalan ve 70'li yılların şarkılarını yorumlayan bu grupta elektrik gitar çalıp, vokal yaptı. TV ve radyo jingle'larında ve birçok albüm kaydında imzası bulunan Çetin'in çaldığı kayıtlar arasında; İzel'in 'Bir Küçük Aşk', Kıraç'ın 'Deli Düş' ve 'Bir Garip Aşk' isimli albümleri, Soner Arıca'nın 'Ayrılık' isimli şarkısı, Turgut Berkes'in 'Kara Kutu' adlı albümündeki 'Miranda' ve 'Mindos' isimli şarkıları ve Göksel'in 'Sabır' adlı şarkısı en bilinenleridir. Göksel'in şarkısındaki 'talkbox' performansı Türkiye'de ilk kez kullanıldı. Ve böylece Çetin 'talkbox' kullanan ilk gitarist sıfatını kazandı. 1997 yılının başlarında ilk albümü olan 'İLK'i Stop prodüksiyondan çıkardı. Albümde yer alan 'Erkeğin Olmak İstiyorum' şarkısı, Sinan Çetin'in yönettiği 'Propaganda' isimli filmde kullanıldı. Önümüzdeki ay TMC'den çıkacak olan ikinci albümü ile Çetin karanlık bir çukurdan ışık tutacak bize.


* T. Kantürk'ün bir dizesi


Deniz Durukan

Biz günübirlik mutluluk provaları yaparken, Yavuz bir adım ileri gitti. Blues'un Türkiye'deki usta yorumcularından biriydi. Gençti. Kayan her yıldız gibi parlak bir ışık bıraktı ardında.

İntihar yorar insanı. 15 Ağustos akşamı saat altıda, blues'un "blue" sesini bizlere bırakarak Boğaz Köprüsünden aşağı, mavi bir derinliğe doğru koştu.

Yavuz "sonsuza dek genç", belki de hür dolaşacak şarkılarıyla aramızda. 1970 doğumlu olan Çetin, çok küçük yaşlarda enstrüman çalmaya başladı. İlk çaldığı enstrüman cura'ydı.


Ardından bağlama, daha sonra da gitarla tanıştı. Uzunca bir süre akustik gitar çalan Çetin, 17 yaşında profesyonel müzik hayatına atıldı. Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü'nü bitirdikten sonra 1992 yılında, İstanbul'un en tanınmış cover gruplarından "Blue Blues Band" grubunu kurdu. Blues ve rock ağırlıklı çalan ve elektro gitarla 70'li yılların şarkılarını yorumlayan Çetin, birçok ünlü müzisyenle beraber çalıştı. Kıraç, Soner Arıca, İzel ve Turgut Berkes'in albüm kayıtlarına imzasını attı, gitarıyla onlara eşlik etti. Göksel'in "Sabır" şarkısındaki Talbox performansıyla Türkiye'de bir ilke imzasını attı ve Talkbox kullanan ilk gitarist unvanını aldı. Mazhar - Fuat - Özkan'a da yıllarca gitarıyla eşlik eden Çetin Türkiye'nin en iyi gitar virtüözlerindendi. 1997'de ilk albümü "İLK"i Stop Prodüksiyon'dan çıkardı. Albümünde yer alan "Dünya" adlı enstrümantal parçası Sinan Çetin'in "Propaganda" filminde kullanıldı. Ve bu parçası, Erkan Oğur'un üstün gitar performansıyla birlikte yaptığı önemli çalışmalardan biri oldu. Uzun süre bar müzisyenliği yapan Yavuz'un önümüzdeki ay TMC'den ikinci albümü "Satılık" çıkacaktı. Ama o bekleyemedi, ölümünü kara bir yazgı gibi, daha ölmeden önce "yaşamak istemem artık aranızda"* "Satılık" albümünden diyerek haber verdi bize.


*Altay Öktem'in bir dizesi


Neler Dediler:


İzzet Öz: Her yönüyle dünya tatlısı bir insandı, içi tertemizdi. En son birkaç ay önce bir araya geldiğimizde, son albümünün bütün parçalarını dinleme zevkine sahip oldum. Türkiye çok çok önemli bir gitaristini kaybetti.


Turgut Berkes:


Çok üzgünüm, o çok önemli bir gitaristti. Kimse kıymetini bilmedi. Melek gibi bir çocuktu.


Hür:


1992'den beri arkadaşız. Jazz Stop'da beraber çalmıştık.O çok iyi bir gitaristti. Kolay yetişmiyor böyle müzisyenler. Sorunları vardı, ama tahmin etmiyordum böyle bir ölümü.


Özkan (MFÖ):


Yavuz, çok değerli bir müzisyendi. Dünya çapında bir müzisyendi. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bizim soundumuza da çok büyük katkısı olmuştur. MFÖ'ün vücudundan bir parça eksildi diyebilirim.



Nejat Yavaşoğulları:


Beklenmedik ve genç bir ölüm. Dolayısıyla da çok üzücü. Hayata bağlanacağı birçok şey olabilirdi. Demek ki bir noktadan sonra ona birşey ifade etmedi. Çok üzgünüm.

Deniz Durukan Öküz Dergisi - 01 Eylül 2001


Haşmet Babaoğlu

Hayat işte!

Yavuz Çetin... Rock sahnelerinin en güzel, en aydınlık gülen adamıydı.

Baba Batu ve o; yani Yavuz 90'ların ilk yarısında İstanbul'un en izbe barlarını ışıklandırmışlardı...

Yavuz gitarına tutkuyla bağlıydı ama hayata da bağlanmak istemişti. Müziğin ve enstrümanların şizoid dünyasında tıkanıp kalmaktansa çoluk çocuğa karışmaya bile ikna olmuştu...

Ama olmadı.

Daha doğrusu, haberi alınca anladım ki, hiçbir şey istediği gibi yürümemiş!

Sonunda Yavuz... Boğaziçi Köprüsü'nden aşağıya atlamış; "Hayat Yokuşu"ndan ölüme doğru...

Şimdi burada durup medyaya iki söz söylemek istiyorum. İki uyarı...

Birincisi...

Artık intihar haberlerini verirken oturduğumuz yerden buna yol açan nedenleri de peşinen biliyormuşuz gibi davranmayalım! Hele Prenses Leyla Pehlevi'nin intiharından sonra olduğu gibi, "Çok da neşeliydi, intihar etmiş olamaz" türünden herkesin kafasını yanlış yere karıştıracak şeyler yazmaktan kaçınalım, ne olur!..

Arkadaşlar, neşelilik neşesizlikle ilgisi yok bunların! (Tabii psikologla psikiyatrist arasındaki farkları hâlâ öğrenememiş bir medyadan çok şey beklemek de yanlış olabilir.)

İkincisine gelince...

Yavuz neden köprüden atladı, biliyor musunuz? Neden şu veya bu yolla intihara kalkışmadı da, köprüden atladı?.. Çok büyük olasılıkla, daha geçenlerde bir başka talihsiz genç adamın köprüden aşağı doğru kolları iki yana açık "uçuşu"nun sayfalar dolusu fotoğrafları zihninde yer etmiştir de ondan!.. Çünkü o gencin görüntüleri intihardan çok "yeni bir hayata doğru kanatlanmayı" çağrıştıracak kadar etkileyiciydi. (İntihar haberleri ve görüntüleri hassas konulardır. Ah, şunu bir kafamıza koyabilsek!)

***
Şimdi bakıyorum da, Yavuz'un ölümüne göbek sayfalarını ayıran, kocaman fotoğraflarını koyan büyük gazeteler, 1997'de çıkarttığı kasetinden ya hiç söz etmemiş ya da pul gibi yer vermişlerdi... Hayat işte!

Ah Yavuz!

Olmadıysa olmadı!.. Ama canımızı sıkan hayatı son bir özveriyle (intiharımızla) "taçlandırmanın" ne alemi vardı?..

Sana orada "huzur" diliyorum; dualarım seninle olacak!

Gitar sololarını ve klavyeyi inanılmaz bir zarafetle kavrayışını, kafanı geriye atarak gülümseyişini unutmamız olanaksız.

Zaten bir gün orada buluşacağız.


Biz, yani 90'ların ilk yarısını hemen her gece rock barlarda geçirerek hayatı yeniden sevenler (ki bilmiyorsun ama, bunda senin de çok payın var!) çevrende halka yapacağız...

Sen yine ağır takılacak, ille de "blues" yapacaksın. Olsun!

Hep birlikte çalıp söyleyeceğiz.

O zamana kadar, hoşça kal!



Lale İmer

Yavuz Çetin'den Türkçe blues

Yaklaşık 15 yıldır müziğin içinde olan Yavuz Çetin, blues ve rock öğeleri içeren "İlk" adlı albümünü tamamladı.

Önümüzdeki günlerde piyasada olacak çalışmasında yer alan tüm şarkılara söz yazarı ve besteci olarak imza atan Çetin, Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü'nde altı yıl eğitim gördü. Yoğun gece çalışmaları nedeniyle müzik eğitimini tamamlayamayan Yavuz Çetin'in önce, "Hard Time Passengers"ta gitar çaldı. Daha sonra "102 Sayfa" adlı grupla müzik yapan genç yorumcu, üniversite yıllarında da "Labirent" adlı grubu kurdu. Bir dönem Ali Otyam'la "Pi" grubunda çalan Yavuz Çetin, gece çalışmalarını, 1990 yılında kurduğu "Blue Blues Band" isimli coverband grubuyla sürdürüyor.

Gitar Tutkunu


Gitar konusunda "Reformation" adlı albümüyle büyük çıkış yapan Hasan Cihat Örter'den büyük destek alan Çetin, blues gitarı alanında Türkiye'deki en yetkin isimler arasında gösteriliyor. Gitarda başarılı olabilmek için kendisini sürekli geliştiren, yurtdışından getirdiği kasetlerle eve kapanan ve haftalarca evden çıkmayan Yavuz Çetin tam bir gitar aşığı. Türkiye'nin bugün gitar alanında en iyilerinin başında yer alan Çetin, aynı zamanda yaptığı reklam müzikleriyle de tanınıyor. Başta Coca Cola olmak üzere bir çok reklamın müziğini yapan sanatçı aralardaki gitar sololarıyla, bancı gitar virtüözlerini aratmıyor.


Ercan Saatçi ve Aykut Gürel yönetimindeki Stop Müzik'in ilk prodüksiyonu olduğu için "İlk" adını alan albümde, "Sabır" adlı şarkısıyla tanınan Göksel de vokal yapıyor. Saatçi ve Gürel, Göksel'in albümünde yaptığı gitar sololarıyla dikkatlerini çeken Yavuz Çetin'e çok güveniyorlar.Ercan saatçi, Çetin için "Rock müzikte tanınmış bir isimdi. Bu albümün kayıtlarını kendi evinde yapmış. Ona çok güveniyoruz. Suni rock furyasının içinde yer almayan özgün bir insan. Müzisyenliği kadar karakteri de çok sağlam" diyor. Müzik dünyasının deneyimli isimleri Aykut Gürel ve Ercan Saatçi, tüm şarkıların canlı kaydedildiği "İlk"in adıyla uyumlu bir şekilde kendi alanında da ilk olacağını söylüyorlar.




Mine Erkaya

Mine Erkaya, Yavuz Çetin'i ve Son Albümü "Satılık"ı Anlattı

Yavuz Çetin'in ölümü onu derinden sarsmış, ellerini sıkarak, başı önünde kısık bir sesle "gideceğim buralardan" diyor. Artık ağlamıyor, aksine ağlamanın bir faydası yokmuş gibi bakıyor insanın suratına. Yorgun bir yüz karşımdaki, bir tek albümden ve Yavuz Çetin'den bahsederken heyecanlanıyor, albüm bir çıksa, bir çıksa... belki o zaman Yavuz'a daha yakın olacak bunun farkında. Mine'yle birbirimizi ilk görüyorduk, ama ismen tanıyorduk, albüm hakkında yazı yazmasını istediğimde hiç düşünmeden, tamam dedi. İşte bu yazı Mine'nin, Yavuz Çetin'le tanışmasının ve albüme doğru giden yolculuğun küçük bir hikayesi.

(d.d)

Bir Sonsuzluksa Söz Konusu Olan, Kalbim Bu Sonsuzlukta, Sonsuza Kadar "O"nunla...


Şubat 1999, Taksim'deki Jazz Bar'dayım, telefonum çaldı. Ben Yavuz Çetin dedi karşıdaki ses, ilk etkileşim ve sonsuzluğa attığımız yolculuğun başlangıcıdır bu...

O sıralar Universal Müzik'te ses teknisyeni olarak çalışıyorum. Yavuz bana ikinci albüm için hazırladiği üç parçayı kapsayan demo CD'sini dinletmek istiyor. Arayan Yavuz Çetin olunca ertesi güne randevu veriyorum. Çok heyecanlıyım. Saat 12.00... Yavuz uykusunu alamamış, "erken kalkmayı sevmediğini bilseydim daha geç bir saat söylerdim" diye düşünüyorum, ardından hemen bir kahve soyluyorum "O"na. Demo CD'sini koyuyoruz, dinlemeye başlıyorum. Çok etkilenmiştim doğrusu, övgüyle düşüncelerimi açıyorum Yavuz'a. "O", bana bir Süre sonra şunu söylüyor: "Senin yerin burası değil, senin bir stüdyoda çalışıyor olman gerekir, benim albümün kayıtlarını yapar mısın?" Şaşkınlıkla suratına bakıyorum, çabukca kurulmuş bir cümle gibi geliyor söylediği. Ben demo parçalarını beğendim, "O" da beni böyle tavlamaya çalışıyor ama, içimden yutmam bunları diye geçiriyorum. "Beni henüz tanımıyorsun" diyorum. Ne sebeple olursa olsun teklifi ruhumu okşuyor. Universal Müzik Yapım, demo parçalarını çok depresif buluyor. Yavuz'u Universal ailesine katamıyorum anlayacağınız. Yavuz'a karşı mahcup hissediyorum kendimi, ama "O" pek oralı değil, benimle görüşmek istiyor hala...

Yavuz, ruhuyla, görüntüsüyle ve Peugeot 504 marka otomobiliyle günümüzün insani değil. "O"na baktığım zaman 1968 Woodstock Festivali gözümün önünden geçiyor. Aslında bazılarının eski kafalı dediklerinden. Çünkü CD dinlemiyor, fanatik bir plak dinleyicisi Yavuz Çetin, plaklarını Kadıköy'de küçük bir dükkandan alıyor. Plak çalarken hep heyecanlı, bir parçadan diğerine geçerken çok titiz, aynı zamanda çok da iyi bir DJ. Ne yazik ki elinde Jimi Hendrix plağı yok... Grand Funk Railroad ile yapıyoruz açılışı, nefeslerimizi tutup konser albümlerinden sıkı bir Don Brewer solosu dinliyoruz, ardından yine Grand Funk Railroad çalıyor 'We are an American band', 'I'm your captain', ' Some Kind of wonderful' ardarda geliyor...Albümün sound'u bu şekilde olmalı... Sonra Fleedwood Mac'a geçiyoruz. Yavuz koyu bir Stevie Nicks hayranı, her defasında çocuk sesli bu kızla ilgili iki laf ediliyor. Diğer ablamız Christine Mcvie'nin de hatırı kalmasın O'ndan da bir parça çalınıyor mutlaka...Ve tabi ki, Steely Dan vazgeçilmezlerimizden, Hatian Song, yine ve yine sound mükemmel, The Allman Brothers Band hemen sonrasında Gregg Allman'in solo çıkarttığı albüm Laid Back ve bunu kimse bilmez dedigi Jim Croce, ardından gelen The Guess Who, Joe Cocher, Michael Hedges, Graham Central Station, The Who, Uriah Heep...Albümler, soundlar ... derken Yavuz, TMC Müzik Prodüksiyon firması ile ikinci albümünü çıkartmak üzere anlaşma imzalıyor. Yapımcısı Mustafa Karahan ile iyi bir elektrik yakalıyorlar, bu anlaşma Yavuz Çetin'in hayatında bir dönüm noktası oluyor. Yavuz heyecanlı ve umutlu. Ben ise bir anda kendimi Şişli'deki bir apartman dairesinde Kayıt Mixer'inin önünde buluveriyorum. Haziran 2000 Albüm kayıtları başlıyor.


Yavuz Çetin zamanımızın adamı değil şaşırtmıyor ve inatla analog sound istiyor. Şişli'deki stüdyoda Pro-tools'a taş çıkartacak bir diğer digital recording ve mixdown sistemi varken, biz radikal bir şekilde stüdyoda bulunan 1/2 inch 16 track kayıtçı, 24 channel Mackie Mixer ve Valley People dual Compressor'e yöneliyoruz. Mix'lerimiz de Analog olsun diye gidip, bir de Tascam 1/4 inch 2 track satın alıyoruz. Evde dinlediğimiz plaklar beynimizi yıkamış ne de olsa. Albümünde çalışmayı istediği müzisyenler tanıdık: bana dinlettigi demo parçalarındaki davulları Turgut Alp Bekoğlu çalmış, bas gitar'da ise, Yavuz'un kendi deyimiyle, Yavuz'u hiçbir zaman yüzüstü bırakmayan dostu Sunay Özgür var. Yavuz Çetin'in yazdığı sözler yaptığı müzik ile müthiş bir bütünlük içerisinde, 'Uzak kalmayı denedim senden olmadı, eksik olan birşeyler var yokluğunda, Cihangir sokakları ve huzursuz insanlar, artık hiç atmayan bu kalbim İstanbul'a ait olmuş' sözleriyle metropol yaşantısının girdabına kapılmış İstanbul insanının içinde bulunduğu çıkmazı sorguluyor . Yeni parçaları için Yavuz'un ilk albümündeki tek davulcu Cengiz Tuncer ve yeni davulu Tama Star Classic stüdyodalar . Bu kez bas gitar'da -dinleyenler bilir- asi görüntüsüyle tanınan bas gitarist Demirhan Baylan yer alıyor. 'Bana öğretilen herşey, bana önerilen herşey, bana dayatılan yaşantı, işe yaramaz bir çöplük' diyerek kendi duygularını ifade etmeye çalışırken, aslında pek çoğumuzun, yaşadığımız hayata dair dile getiremediklerini, isyankar bir dille anlatıyor, kendilerine dayatılan yaşantıyı sorgusuz sualsiz yaşayan insanların arasında kendini kapana kısılmış gibi hissediyor . Yine de, hayatın acı gerçeklerine karşı kalkan olarak gördüğü, sevgi'nin ve aşk'ın gücünün farkında, şu sözleri sarfediyor: 'Benimle uçmak ister misin bu gece? yükseklerde olmaktan korkar mısın? topraktan ayrılalım bir Süre için, dünya bir yere kaçmaz biz yüzerken göklerde'. Ertesi gün, İsmail Soyberk bas gitar'da ve bilindik dizelerle heyecan içinde göklere yükseliyor gitarist Yavuz Çetin. Herkes cok heyecanlı, müzik çok keyifli. Günler geçiyor, her Cuma Shaft Clubdeyiz, "O" her zamanki gibi coşkulu, dinleyicilerle ruhunu besliyor, kendinden geçiyor. Sonuçta ortaya inanılmaz bir müzik ziyafeti çıkarıyor. Ve tabi yine stüdyodayız. Alt yapı enstrümanlarının kayıtları bitti derken, iki parçam daha var diyor Yavuz. Bu sefer bas gitara Oya Erkaya geçiyor. biri enstrümental, iki parçaya çalıyor. Enstrümental olan parçada davullarda Serkan Ayman var. İlk defa birlikte çalan müzisyenler çok güzel bir ruh yakalıyorlar. 'Bir gün gelir herkes kendi yoluna gider, herşey nasıl başladıysa öyle biter, herşey biter' albümünün son dizeleri oluyor. Biz henüz albümü bitiremiyoruz elbette kayıtlar devam ediyor. Hammond kayıtlarına başlıyoruz. Hammond'larda usta Yavuz Darıdere ve gelecek vaadeden İlke Hatipoğlu var...Veeeeee...Malesef beklenen gün gelip, kapıya dayanıyor. 15 Temmuz 2000, Yavuz'u askere uğurluyarak, İstanbul'dan Malatya'ya uzanan sabırsız bir bekleyiş Sürecine giriyorum. 15 Ağustos 2000, bir ay bile olsa askerlik Yavuz'a yetmiş...O'nun ruhuna çok, ama çok aykırı tecrübe ettiği askerliği, bitmeyi bekleyen albümü sayesinde unutuyor, kendini toparlıyor. Son hızla albüme yöneliyor, stüdyoya diziyoruz Marshall tube Amp, Fender twin-reverb ve Fender pro-reverb Amplifier'ları...Stratocaster'li adam çalmaya başlıyor. Pedalları da önünde, vazgeçemediği wah-wah pedalı cry baby, elektro-harmonix elektric mistress flanger, RAT distortion pedalı ve big Muff'ı ile harikalar yaratıyor bu adam. Gitar solo kayıtları sonrasında mutlaka fikrimi soruyor, herşey mükemmel olsun istiyor, dinliyor çaldığını, gerekirse tekrar çalıyor, mükemmel oluyor. Vokal kayıtlarına başlıyoruz bazı parçaları tekrar okumuyor, daha evvel grupla çalarken kaydettiğimiz pilot vokaller kalıyor bantta, çünkü grup müziği yapıyor, çünkü öncelikle bir gitarist olduğunu düşünüyor. Bu yüzden elinde gitarı yokken mikrofona söylemeyi sevmiyor. Sound'u da öyle istiyor, dinleyenler gitarıma konsantre olsun diyor. Bir parçasında tek bir akustik gitarla 'müzisyeni oynuyor'
Yavuz Çetin. Müzisyen'in albüm kayıtları bitiyor! Ara vermeden mix'lere başlıyoruz, gece gündüz birbirine giriyor, sonuçta 14 parçanın Mix'i bitiyor. Ekim 2000 bitirdik! Biz de bitiyoruz. Stüdyonun kıyısından köşesinden dahi geçmek istemiyoruz. Mastering yapılacak daha, kimin umurunda.

Yavuz, album Kasım 2000'de çıksın istiyor, ama ekonomik kriz yüzünden albüm çıkamıyor. Ocak 2001'i buluyoruz. Mastering yapılıyor bir heyecanla, çünkü Mart 2001'de albüm çıkabilir. Yine yeniden ekonomik kriz gelip kapımızı çalıyor. TMC müzik yapımcısı Mustafa Karahan, Yavuz'u üzmek istemiyor, albümü çıkartabileceğini söylüyor, ama Yavuz, "beklerim, krizde albüm çıkmasın!" diyor. Boş durmuyor gitarist, haftanın üç dört gecesi çalıyor; Shaft, Mojo ve Jazz Stop'da mekik dokuyor, geceler günler geçip gidiyor, biz kendi aramızda 'Satılık' albümünü hep dinliyoruz, defalarca dinliyoruz, arkadaşlar da dinliyor. Album Yavuz'un ta kendisi, o yüzden albümü de Yavuz'u sevdiğimiz gibi seviyoruz. Bir teşekkür ediyoruz Yavuz Çetin'e, bin teşekkürü de içimizden ediyoruz. Yavuz Çetin'in tüm güzel ruhlu insanlara, dinledikçe keşfedecekleri ebedi bir hediye vermiş olduğunun farkına varıyoruz. Malesef pek çok seveninin dilinin ucunda kalıyor minnettarlık sözcükleri.


Ben umuyorum ki birgün bir yerde kavuşacağiz! Güzellikler içinde kal güzellik.


  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.08.2011, 23:52   #4
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)




N
urdan Akıner
Gitarist Çetin alkışlarla uğurlandı

İntihar ederek yaşamına son veren gitarist Yavuz Çetin'in cenaze töreninde, ailesinden sadece üvey annesi vardı


Boğaziçi Köprüsü'nden önceki gün atlayarak yaşamına son veren Türkiye'nin ilk blues gitaristi Yavuz Çetin, dün Karacaahmet Camii'nde düzenlenen törenden sonra Anadoluhisarı'ndaki Yeni Mahalle Mezarlığı'nda toprağa verildi.

31 yaşındaki gitaristin cenaze töreninde ailesinden yalnızca üvey annesi Sevinç Çetin vardı. Babası Gazeteci Erdal Çetin, oğlunun ölüm haberiyle yıkıldığı için törene katılamadı. Sevgilisi Mine Erkaya da doktor kontrolünde bulunduğundan Yavuz Çetin'i son yolculuğuna uğurlayamadı.

1996'da boşandığı eşi Didem Çetin ve 7 yaşındaki oğlu Yavuzcan'ın da bulunmadığı törende, cami avlusu, gitaristin ailesi yerine koyduğu yakın dostlarıyla doldu taştı.

Annesine kavuşamadı

Yavuz Çetin, babasının vasiyeti üzerine 1982 yılında ölen annesinin Karacaahmet Mezarlığı'ndaki mezarının üzerine gömülecekti. Ancak annesinin mezarını bilen tek kişi babası Erdal Çetin'di. Baba Çetin, cenazeye katılamayınca mezar bulunamadı ve genç gitarist, Anadoluhisarı'ndaki Yeni Mahalle Mezarlığı'na defnedildi.

NOTLAR
'O anlaşılamadı'

Siyah tişörtlerini ve siyah jeanlerini, sahnede görmeye alışık oldukları can dostlarının matemini tutmak için giyip cami avlusuna koşan gençlerin dilinde sitem vardı. Gençlerden biri de Yavuz Çetin'in Haydarpaşa Lisesi'nden sınıf arkadaşı Ercan Saatçi'ydi. Saatçi, "O anlaşılamadı. Hayattayken fotoğrafları bu kadar çok çekilseydi, basın bu kadar çok ilgi gösterseydi, belki şimdi yaşıyor olurdu. Kızgınlığı bu sistemeydi" dedi.

Son olarak MFÖ'nün Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserinde çalan ve bir ara sanatçıların isteğiyle şarkı söyleyen Yavuz Çetin'e, Fuat Güner bu kez mikrofon yerine toprak verdi. Güner, Çetin'in mezarını toprak atarak kapattı, mezar tahtasının üzerine de ismini kendi elleriyle yazdı.
Her şey bittikten sonra onun çocuk yüreğini ifade eden üç tane düdük şeker kondu mezarının üzerine ve alkışlar veda yerine geçti.

Bir yandan sahne çalışmalarını yürüten Yavuz Çetin'in diğer yandan da DMC'den çıkarmaya hazırlandığı ve "Satılık" adını vermeyi düşündüğü ikinci kasetinin hazırlığını yaptığı öğrenildi.

Taner Yener
Blues'cu 'mavi ölüm'ü seçti

Yavuz Çetin, henüz 31 yaşındaydı ve Türkiye'nin en ünlü gitar virtüözleri arasındaydı. 1992 yılında ilk blues grubunu o kurmuştu.

Yavuz Çetin, 31 yaşında ve Türkiye'nin en ünlü gitar virtüözlerinden biriydi. 1992'de ilk Blues grubunu kurmuştu. Son yıllarda MFÖ ile çalışan Çetin için terslikler 1996'da eşinden boşanınca başladı. Yaşamını düzene sokmak amacıyla 1.5 yıldır psikoloğa gidiyordu. Önceki akşam, Boğaziçi Köprüsü'nden, Blues'un mavisini hatırlatan ölüme atladı. Üstelik arkasında tek satır not bile bırakmadı.

İstanbul'un en meşhur cover gruplarından 'Blue Blues Band'ı 1992'de kuran, elektro gitarın virtüözlerinden Yavuz Çetin, önceki akşam Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar etti. Türkiye'nin ilk Blues'cusu Çetin, kurduğu grubun adında olduğu gibi, 'mavi ölüm'ün kucağında yaşamına son verdi. 5 yıl önce eşinden ayrılan Çetin'in, yaklaşık 1.5 yıldır depresyon tedavisi gördüğü belirtildi. 31 yaşındaki usta müzisyenin geride tek satır not bile bırakmadan ölüme atlayışı, pek çok soru işaretini de beraberinde getirdi. Ama soru işaretleri gibi, intiharın sırrı da Boğaz'ın sularına gömülüp gitti.

Eşinden Ayrılmıştı

Gazeteci Erdal Çetin'in oğlu Yavuz Çetin, 1996'da eşi Didem Çetin'den ayrılmış ve bu ayrılıktan sonra hayatını bir daha düzene sokamamıştı. 7 yaşında Yavuzcan adında oğlu bulunan Yavuz Çetin, Kadıköy'deki Shaft Blues Rock Bar'da sahneye çıkıyordu. Gece sahne çalışmalarını sürdürürken, gündüzleri de DMC'den çıkartacağı ve 'Satılık' adını vermeyi düşündüğü ikinci albümünün stüdyo çalışmalarını yürütüyordu.


Yoğun depresyon teşhisi konulduğu için bir haftadır hastanede tedavi gören Yavuz Çetin, hafta başında iyileştiği gerekçesiyle taburcu edildi. Tedavisi sona erdikten sonra bir arkadaşına, "En iyi ilaç müzik" dedi ve önceki gün, hastalığı süresince bir an olsun yanından ayrılmayan kız arkadaşı Mine Erkaya ile birlikte son albümünün çalışmaları için stüdyoya girdi. Bir ara fenalaştı. Hemen çalışmayı bırakıp psikoloğuna gittiler. Psikoloğu da, Çetin'e iyi olduğunu söyleyerek bazı ilaçlar vermekle yetindi. Kız arkadaşı Mine Erkaya da paylaşıyordu bu kanaati. Öğleden sonra ayrıldıklarında, Yavuz Çetin'in gayet normal olduğunu söylüyordu.

Haberi Barda Yayınladılar

Yavuz Çetin, sahne aldığı Shaft Blues Rock Bar'a 23.00'e gelecekti. Gelmeyince, tonmaister Mine Erkaya ve Yavuz Çetin Group'un elemanları telaşa kapıldı. Telaşlanmakta hiç de haksız olmadıklarını çok geçmeden anladılar. Yavuz Çetin, saat 19.00 sıralarında, Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak yaşamına son vermişti.

Talkbox kullanan ilk gitarist ünvanını alan Yavuz Çetin'in, 1977 model Peugeot marka otomobili, Boğaziçi Köprüsü üzerinde, Ortaköy ayağına yakın bir noktada bulundu. 34 KBP 09 plakalı otomobilde, Yavuz Çetin'in ruhsatı, ehliyeti, 500 dolar ve 190 milyon lira, çeşitli ilaçlar ve 7 tane anahtar bulundu.

Yavuz Çetin' in cesedi Adli Tıp Kurumu Morguna kaldırılırken, ölümü tüm müzisyen arkadaşlarını ve ailesini yasa boğdu.

İlk blues grubunu kurdu

Tam 16 yıldır müziğin içinde olan bir isim Yavuz Çetin. Pek tanınmasa da ismini pek çok ünlü sanatçının albümünde görmek mümkün. Son yıllarda MFÖ Grubu'yla sahneye çıkan 31 yaşındaki Çetin, geçen ay Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserlerinde de MFÖ'ye eşlik etmişti.

1970 Samsun doğumlu olan Yavuz Çetin, 10 yaşında enstrüman çalmaya başladı. İlk enstrümanı cura idi. Daha sonra bağlama, 1985 yılında da gitarla tanıştı. Profesyonel müzik hayatına 17 yaşındaki başlayan Yavuz Çetin, Marmara Üniversitesi müzik bölümünde eğitim aldı.

1992 yılında ilk blues gruplarından Blue Blues Band'ı kurdu. Bu grupta 1970'li yılların şarkılarını yorumlayıp, hem elektro gitar çalıyor, hem de vokal yapıyordu. Blues gitarı alanında Türkiye'de en yetkin isimleri arasında gösterilen Çetin, başta Coca Cola olmak üzere bir çok reklamın müziğinde gitar sololarında, yabancı gitar virtüozlarını aratmıyordu. Daha sonra bugüne kadar çalışmalarına devam ettiği MFÖ ile tanışan Yavuz Çetin, böylece profesyonel olarak stüdyo müzisyenliğine başladı. Çaldığı kayıtlar arasında İzel'in 'Bir Küçük Aşk', Kıraç'ın 'Deli Düş' ve ''Bir Garip Aşk Bestesi'' , Soner Arıca'nın 'Ayrılık' şarkıları yer alırken, Turgut Berkes'in albümündeki 'Miranda' ve 'Mindos' ve Göksel'in 'Sabır' adlı parçalarında Türkiye'de ilk kez Talkbox performansını kullandı. Çetin, aynı zamanda bir çocuk babası.

Türkiye'nin sayılı gitaristlerinden biriydi

Yavuz, yaklaşık 20 yıllık arkadaşım. Haydarpaşa Erkek Lisesi'nde birlikte okuduk. Çocukluk arkadaşım. Müziğe birlikte başladık. O çok iyi bir müzisyen. Türkiye'nin sayılı gitaristlerinden biri. O yıllarda Ercan-Yavuz-Vahe adlı bir grup kurmuştuk. Milliyet'in düzenlediği müzik yarışmalarına hep katılırdık. Sık sık onlarda gidip kalırdım. Müzik piyasasında Yavuz, çok sevilen biriydi. Ama bugün bizi bırakıp gitti. Ondan böyle birşey beklemiyordum. Yakınlarına başsağlığı diliyorum.

'Propaganda' filmindeki 'Dünya' parçası onundu

Yavuz Çetin, 'İlk' adlı albümünü Ercan Saatçi ve Aykut Gürel'in sahibi olduğu Stop Müzik'ten 1997'de çıkarmıştı. Sinan Çetin'in yönettiği 'Propaganda' filminde Erkan Oğur'un üstün perdesiz performansının da yer aldığı 'Dünya' adlı parça da Çetin'in imzasını taşıyor.

MFÖ'nün gitaristiydi

Son kararı kendisi verdi

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok duyarlı bir insandı ve Türkiye'nin değerli müzisyenleri arasındaydı. Son zamanlarda CD çalışmaları içindeydi. Onu tamamlamak üzereydi. Son 10 yıldır birlikte çalışıyorduk. Ancak son zamanlarda sorunları vardı ve psikolojik tedavi görüyordu. Son kararı da kendisi verdi.

Maddi sorunu olmasına izin vermezdik

Yaklaşık 10-15 yıldır aralıklı olarak Yavuz'la çalışıyorduk. Sessiz, sakin, biraz da içine kapanık biriydi. Konserlerde seyirciyle kısa bir diyalog kurardı. Bir süredir ruhsal problemleri vardı ve psikolojik tedavi görüyordu. Sorununun ekonomik olduğunu sanmıyorum çünkü buna izin vermezdik. Eşiyle 7-8 yıl önce ayrılmıştı. İlkokula yeni başlayan bir çocuğu vardı. Bir süredir de çeşitli gruplarda tonmaister olarak çalışan bir sevgilisi vardı. Çok iyi anlaşıyorlardı. İntihar ettiği gece, bir saat sevgilisiyle konuşmuş, bir daha gören olmamış. Çok üzüldüm.

Tolga Akyıldız
Müzisyenin değeri

Yaşamı kaza sonucu ya da doğal yollardan son bulsaydı, Yavuz Çetin'in adını duyma şansınız olur muydu, bilmiyorum.

Bence haber sayfalarında kendine yer bulmayacaktı. Bu tür bir ölümün bilinçli bir seçim gibi gösterilmesini, sonra da eylemi gerçekleştiren insanın bu nedenle kahramanlaştırılmasını kabullenmekte güçlük çekiyorum.

Oysa Yavuz'u, sağlığında bir müzisyen olarak kahramanlaştırmak için ne kadar çok sebebimiz vardı.

Geç mi kaldık? Bir açıdan evet. Ama hala bir şansımız olduğunu düşünüyorum.

Yavuz Çetin hayattayken, popüler müzik ürünleri üreten bir dolu şöhretli isme müzisyenliğiyle, fikriyle, duruşuyla katkıda bulunmuş bir adamdı.

Sizce de sağlığında ilgisiz kaldığımız iyi bir müzisyen olarak Yavuz, bugün bir tribute albümü hak etmiyor mu?

Bu en azından, aynı ilgiyi hakeden ve bugün hayatta olan müzisyenler, diğer bir deyişle bu işin gizli kahramanları için simgesel bir onur kaynağı olmaz mı?

Evet, bu tip albümler, özellikle Türkiye gibi bir ülkede kolay ortaya çıkmıyor. Çünkü organizasyon, disiplin ve koşulsuz iyi niyet gerektiriyor. Teoman, Aylin Aslım, Özkan Uğur, Mazhar Alanson, İzel, Turkut Berkes, Fuat Güner, Kıraç, Göksel, Bulutsuzluk Özlemi ve şimdi adını sayamadığım bir dolu isim...

Her birinin, bir şekilde Yavuz'la gönül bağı olduğunu düşünüyorum.

Birileri bu işin başını çekse, plak şirketleri işe çomak sokmasa, besteci, şarkı sözü yazarı, yorumcu, prodüktör herkes bir ucundan tutsa, ortaya yepyeni şarkılar içeren özel bir albüm çıksa...

Satış ve telif gelirleri Yavuz'un oğlu Yavuzcan'a bırakılsa...
Hem Türk popu taptaze ve sağlam şarkılara kavuşsa, hem de artık aramızda olmayan bir müzik adamının kişiliğinde bu işin emekçilerine minnet borcu ödenmiş olsa...

Ne dersiniz olamaz mı?

Yalçın Bel
Altın çocuğa veda

Türkiye'nin en yetenekli gitaristi Yavuz Çetin, son yolculuğuna sanatçı dostları ve yakınlarının gözyaşları arasında uğurlandı.

Türkiye'de Blues müziğinin ustası sayılan ve daha yirmi gün önce Açıkhava Konseri sırasında Mazhar Alanson'un, "Altın Çocuk" diyerek hayranlarına tanıttığı Yavuz Çetin, trajik ölümünün ardından dün gözyaşları arasında toprağa verildi.

Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak yaşamına son veren genç müzisyenin cenazesi Karacaahmet Camii'nde ikindide kılınan cenaze namazının ardından Anadolu Hisarı Yenimahalle Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Babası Dayanamadı

Annesini 1982 yılında kaybeden Yavuz Çetin'in cenazesine katılan üvey annesi Sevim Çetin, cenaze töreni boyunca gözyaşlarına hakim olamadı. Bu arada cami avlusu, Çetin'in müzisyen arkadaşlarıyla doldu taştı.


Babası gazeteci Erdal Çetin'in, "Dayanamam" diyerek katılmadığı cenaze töreninde MFÖ Grubu'ndan Fuat Güner ve Özkan Uğur, Ercan Saatçi ile eşi Gülümsün Saatçi, Mirkelam, Ali Güven, Nilgül, son albümüne katkıda bulunduğu Kıraç, Aykut Gürel ve Bulutsuzluk Özlemi solisti Nejat Yavaşoğulları hazır bulundu.

Parayı Önemsemezdi

Yavuz Çetin'in "İlk" adlı ilk albümünün prodüktörlüğünü üstlenen çocukluk arkadaşı Ercan Saatçi de cenazede gözyaşlarına boğuldu. Saatçi, "Yavuz çok iyi bir dost ve parayı önemsemeyen biriydi. Acısını yüreğimde hissediyorum" dedi.

Sedef Erken

Çok yaşayın e mi?

Gerçekten dinlediğim müzikten birşeyler anlamak için çok küçük bir yaştaydım. Ama hissedebiliyordum. O yıllarda ailemle yaşadığımız şehirde, farklı enstrumanlar görmek bile mümkün değildi. Mandolin, blok flüt ve bir de babamın bağlaması. Koca şehirde tek bir piyano vardı. O da emekli olmuş, çok kültürlü bir cumhuriyet öğretmeni olan komşumuz Sabiha teyzenin evindeydi. Oğlu Yaman'ın, kendisi dışında kimsenin giremediği 'yasak bölge' bir odası vardı. İlk gerçek gitarı orada görmüştüm. Benim meraklı gözlerle yalvarır gibi bakmalarıma dayanamayıp, zaman zaman içeri almaya başlaması, dinlediklerine ortak etmesi, saçma sapan sorularıma ciddiye alan cevaplar vermesi önümde geniş bir ufuk açmıştı. O yaşta bir çocuk için, ilkokul şarkıları ve TRT yurttan sesler korosundan hemen sonra bünyeye Frank Zappa'yı, Marvin Gaye'i yemek az şey değildi. İyi hatırlıyorum eşekten düşmüş karpuza dönmüştüm. O odada şahit olduğum nadir müzik anlarının sayısı arttıkça, köşedeki gitarı çaldığı zamanda orda olmak isteğim perçinlendi. Çok olmasada bazı zamanlarda buna bile izin verdi. Tüm bunların bir sebebi vardı aslında. Ben de ufaktan keman çalmaya başlamıştım. Ve dört duvar arasında önünde notalar ve bir enstrumanlar yapayalnız kalmanın ne demek olduğunu anlamaya başlamıştım.

Henüz kendi deli kanının coşkulu gitgellerini yaşayan o genç adam için ben, odadaki varlığım çok tercih edeceği bir şey olmamakla birlikte, en azından tahammül edebileceği bir çocuktum. Ama buralarda tahammül edemediği çok şey vardı. Sonra gitti. Şehri de ülkeyi de terketti. Geri de dönmedi. Bense kaldım. En güzel yaşlarım, kulağımda bir kulaklık ve ucunda hep bir müzisyenin ruhundan bir parça ile şekillendi. Belki de bu yüzden dinledikçe anlar oldum. Seslerin içine gizlenmiş minik duyguları, isyanları, sevgileri... Ve onlara, bunu üretebilenlere sevgiden öte saygı duymak farz oldu.

Şimdi işim gereği hem sektörde hem de adliyelerde, müzisyenler neler yaşıyor hemen her gün şahit oluyorum. Ve bazen gerçekten de içimden çok fena küfrediyorum. Zira biz nedense yaşayan müzisyenlerimize hak ettikleri değeri vermiyoruz görüyorum. Dün elime aldığım gazetede Barış Akarsu'nun yaptığı iki albümün birden, en çok satanlar listesine girdiğini görünce büyük üzüntü duydum. Aynı Kazım gibi, Yavuz gibi dedim içimden. Albümler satmıyor diyorduk. Demek satıyormuş ama müzisyenler ölünce. Dünyanın heryerinde böyle şeyler oluyor demeyin. Oralarda albümleri zaten satan, o albümler sayesine bir müzisyenin hak ettiği şartlarda üretebilenler ölünce, albümleri bir kez daha çok satan haline geliyor. Bizde ise hak ettiği değeri bulamayan geçim derdinden bir türlü başını alamayan çok değerli insanlar, bu adaletsiz düzen yüzünden istedikleri kadar üretemeden yitip gidiyor. Ondan sonra da kıymete biniyorlar. 'Biz çok severdik şöyleydi, böyleydi' diye methiyeler düzülüyor. İşte bu ikiyüzlülük de benim midemi bulandırıyor.

Aklım yine Yavuz ve Cherokee geliyor. Belki, Yavuz da değerini bilemediğimiz pek çokları gibi yukarıda bir yerlerden buralara bakıyor ve tüm bunları yalnızca tebessümle karşılıyordur. Belki o da, eninde sonunda bir gün bu ülkede de kurnazın, cebi şişkinin, bileği kuvvetlinin, çirkefin değil yürek ve beyin kuvvetinin, sağduyunun, üretenlerin gerçekten değer bulacağını biliyordur.

Biliyorum, bugün ben bunları yazarken bir dolu evde tertemiz ruhlarıyla gencecik insanlar ve hatta çocuklar, onunla ve müziğiyle, kendilerini ve dünyayı keşfetmeye çalışıyorlar. Etrafta olan biten hertürlü adaletsizliğe isyan ediyor, bazen bu isyan duygularını nasıl dile getireceklerini bilemiyor, bunu müzikleri yapabilenleri böyle anlarına ortak ediyorlar. Hatta bazıları da aynı şeyi kendi müziklerini üretme yoluyla yapmaya çalışıyorlar. Tek başlarına bir odada bir gitardan, bir kemandan tek bir doğru notayı çıkartmak için didinip duruyorlar. Müzik için yanıp tutuşuyorlar. Ve Yavuz da, ışıklar içinde, yüksek bir yerden onlara göz kırpıyor. Yazdığı ve bıraktığı şarkılarla isyanlarını, umutlarını yeşertiyor. Ve birileri onu dinledikçe yaşamaya devam ediyor.

Onlara ve tüm müzisyenlere saygıyla. Çok yaşayın e mi ?

Cherokee
Bak yine geliyor ayın sonu
yok mu yardım fonu
Kimisi beş kuruşun
Derdine düşmüş
Kimisinin keyfi yerinde

Herkesin derdi ayrı

Herkesin derdi aynı

Herkesin derdi kendine

Bu dönemde
Her dönem

Platin saçlı karıların

Altında Grand Cherokee
Etiler ve boğaz hattı
Civarında gezer tozarlar
Bir de ona sormak lazım
Seninde bir derdin varmı diye

Herkesin tuttuğu kendine


Bu dönemde

Her dönemde

Yine başlıyor aybaşı günlerim

Yoklarım ceplerim
Ben yine beş kuruşun
Derdine düştüm
Kiminin cebi şişkin

Herkesin derdi ayır

Herkesin derdi aynı

Yetmişlerde altmışlarda

Gezuntaytlarda

Yüxexes Dergisi Temmuz 2007 Sayısı
Sezen Aladağ

Renklerden Mavi

Henüz tıfıl dönemlerimi yaşadığım bir akşam, yemek sonrası televizyonda en sevdiğim müzik programını izliyorum. Bir ara dalmışım, bir şeylerle ilgilenirken, şarkılar gelip geçiyor...

Birden duyduğum müzik, kafamı kaldırıp "bu da neymiş" diye ekrana bakmaya itiyor beni. Çalan şarkı o kadar güzel, söyleyen adamın sesi öyle yumuşak ki... klibe bakıyorum; gece vakti bir köprünün üzerinde yürüyen uzun saçlı bir adam var. İşte o an o ses, o sahne içimde daha önce hiç bilmediğim bir yere dokunu veriyor. Böylece tanışıyorum Yavuz Çetinle; bir köprünün üzerinde. Kaderin acı bi cilvesi sonucu yıllar sonra bizlerden ayrılacağı yerin de yine bir köprü olacağını henüz bilmiyorum o zamanlar.

Yıllar geçtikçe canlı izlemeyi en çok istediğim isimlerden biri oluyor Yavuz Çein. Roll dergisinden çıkan Yavuz Çetin Group olarak Shaft'da hangi günler çaldıklarını ve mekanın basit bir krokisini içeren bir reklamdan adresi aklıma kazıyorum: Altıyolda, boğa heykeline sırtını dönerek KFC'yi sağ karşına al, yanındaki sokaktan önce sağa sonra sola girince karşında! Nasılsa bir gün İstanbul'a gelecek ve grubu canlı canlı izleyeceğim diyorum. Tamam şimdi çok yakında oturduğum Altıyol'un o zaman daha hangi yakada olduğunu bile bilmiyor olabilirim. Ama bu küçük ayrıntıya kafamı yormuyorum tabiî ki."Her şey biter..." diyerek sona erdirdiği veda mektubu Satılık'ı bize armağan edip gittikten çok sonra bir gün biri "işte burası Altıyol, bu da meşhur boğa heykeli" dediğinde bir an için donup kalıyorum.

Bakıyorum; adres hala aklımda. Hiçbir şey söylemeden,yıllardır orda yaşayan birinin kendinden emin adımları ile yürümeye başlıyorum. Elimle koymuş gibi bulduğum Shaft tam karşımda! Birkaç saniyeliğine yıllar boyunca oradan gelip geçmiş insanlar, müzisyenler konserler canlanıyor gözümde... Son olarak da grup elemanları ile birlikte eski model arabasının arkasına yaslanmış duran aynı uzun saçlı adam...


İstanbul'da bir okul gezisiyle gelip te köprüden ilk geçtiğimizde, herkes çılgın gibi fotoğraf makinalarına saldırırken benim boğazımda bir yumru ile öylece kala kalışımı hatırlıyorum. Sonra bunu bir ritüele çevirip; otobüsün camına kafayı yaslayarak oradan her geçişimde müzik çalarımda bir Yavuz Çetin şarkısı açmaya başlıyorum selam niyetine... Uzun zaman sonra şaşırtıcı bir şekilde, bunu yapan tek kişinin ben olmadığımı öğreniyorum!

"Genç, yakışıklı ve ölü" formulü ticari anlamda daima satmıştır belki, ama bunların hiçbiri bir insanı efsane yapmaya yetmez! Bir gitaristi ölümsüz yapan; aletine ne kadar hakim olduğu ya da solo atarken saniyede kaç nota bastığı değil, ruhunun derinliğini ve renklerini, yaptığı işe ne kadar katabildiği, dinleyen kişiye evrenin geri kalanının bir parçası olduğunu ne kadar hissettirebildiğidir. Yavuz Çetin'i, Jimi Hendrix'i Jeff Buckley'i, efsane sınıfına sokan en önemli özellikleri de bu.;yani notalara tasarlanmış bir şarkı hissini değil, şarkılara ruhunu aktarabiliyor olmaları.

Keşke gitarlarıyla attıkları bu çığlıkları müziğini zerre kadar anlamadıkları birini çeşitli kaygılarla ölüseviciliğe yaklaşan yüceltmelerle anan, gözü dönmüş sinek yağı çıkartma fabrikatörleri de zamanında anlayabilseler...Birşeyin değerini ancak onu kaybedince anlayarak yerlere göklere sığdıramayanlar, bu desteklerinin yarısını onlar hayattayken gösterebilseler... Gözlerinin önünce harcanıp giden nice yetenekler kervanına biri daha katılmasa, bir hediye olarak gelen yetenekleri hayatlarına devam ettirememelerine neden olan bir lanete dönüşmese böylece... Ama parayı güçle eşdeğer gören bu sistem, en çok da duyarlı ve kırılgan insanlara yüklenmek üzerine işler. Gençliğin en ateşli dönemlerinde, içinde bol bol "sistem" geçen havalı, asi cümleler kurup da yıllar sonra "kredi borcu-kooperatif taksidi-televizyon" üzerine mutlu mesut yaşayanlar değil, kendi karakterini kaybetmeden uzlaşma yolu arayanlar bastırılıp sindirilmeye çalışılır genelde... üstelik bu düzende yapamamalarının nedeni olarak "beklide terslik bende" diye düşünecek kadar da naifdir bu adamlar... Ama hepimiz biliyoruz ki yanlışlık ne çalarken her haliyle ortaya koydukları güzel kalplerinde ne de aktardıkları o bambaşka sihirli enerjide...

Müzik tarihine tadımlık da olsa çok güzel şarkılar armağan edip giden, onu dinleyen kişiyi çok iyi tanıyormuş gibi hissettiren hiç tanışmadığım, ama çok özlediğim insan! Umuyorum ki cennetteki Jam Session'larda ses sistemi, daha iyidir!

Çiçekler içinde uyu!

Özge Başak Taneli

O'NUN ŞARKISI (YAVUZ ÇETİN MÜZİĞİ ANISINA)

Okuduğumuz şairler, yazarlar ya da dinlediğimiz gruplarla öyle bağlar kurarız ki bazen onlar hayatımızdan birileri olurlar. Tanıdığımızı düşünürüz onları, tanıdığımızı hissederiz. Öyle duygusal bir bağ kurarız ki bazen, gelip bir başkasının onları eleştirmesine tahamül bile edemeyiz. Kendimize yöneltilen eleştirileri yok sayabiliriz ama onlara dil uzatanlar karşısında öfkemize yeniliriz. Kutsal bir yere taşırız onları. Kimse dokunmasın isteriz. Öyle ki kendisi bile gelip indirmesin kendini onu çıkarttığımız tepelerden. Onlarla bir tanışma fırsatımız olur bazen. Sonu ya hayal kırıklığıyla biter ya da içimizdeki dağda çıktığı yerde kendi cumhuriyetini kurar. Yavuz Çetin'in iki albümü de benim için çok özeldir. Kendisiyle Bulutsuzluk Özlemi'nin hiç yayımlanmayan bir klip çekimi sırasında karşılaşmıştık. Ayaküstü bir konuşmamızın dışında bir tanışıklığımız olmadı. Hangi yıl olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ama hâlâ kaset aldığım, hangi şarkının hangisinden sonra başlayacağını ezbere bildiğim çocukluktan sonraki kadınlıktan önceki yıllardan biriydi. Ben sırf konuşma biraz daha uzasın diye saçma sorular sormuştum. O, saçmasapan sorularımı ciddi ciddi cevaplandırmıştı. Müziği gibi samimi biriydi. Kendisini hiçbir zaman canlı dinleme şansım olmadı. Ama o çocukluk sonrası kadınlık öncesi bir dönem onun şarkılarıyla geçti.

Bazen okunmuş bir kitabı yeniden okuruz. Geçmişin hisleriyle yenilerini karıştırarak yeni bir bakış açısıyla o yazarın yeni bir kitabını okur gibi hevesle çeviririz sayfaları. Neden bilmem şu an döne döne dinliyorum Yavuz'un şarkılarını bir ihtiyaçmış gibi. Döne döne bir kitabı yeniden okumakla eşdeğer değil ama eskiden dinlediğimiz şarkıları yıllar sonra yeniden dinlemek. Onlara yeni duygularla sarılmıyoruz, aksine onlar karşımıza geçmişte onlara yüklemiş olduğumuz duygularla, anılarla çıkıyorlar. Bir şarkının büyüsünü bir romanın sırrından ayıran gizemlerden biri de bu olsa gerek.

Onun gibi müzik yapan biri maalesef yok. Artık sadece kliplerle tanınıyor şarkılar ve müzisyenler çoğu insanlar tarafından. Ve maalesef birçoğu güzel ve seksi kadın ya da yakışıklı ve kaslı erkek görüntüleri satıyorlar bize. Plak, kaset, cd kültürleri yerini, değerli başka bir şeye bırakamadı. Elimizin altında bir albüm kapağı yok artık. İstanbul'a her döndüğümde, atladığı o köprüden her geçerken güzelliklerin arasından o düşer bazen aklıma. Müzik adına bir kaybın eksikliğinden çok daha kişisel bir üzüntü sarar içimi. Stüdyo kayıtları, iki güzel albüm ve unutmadığımız şarkıları var şimdi ondan geriye bize kalan. Her dinlediğimizde Kadıköy'de bir bara doğru ya da unutulmaya yüz tutmuş bir geçmiş zamana yol aldığımız az ama öz şarkıları. Ne güzel kadınlı klipleri, ne üstünde saatlerce uğraşılmış görüntüleri... Sadece ve sadece müziği... Sahte olan herşeyden mümkün olduğunca uzak ve samimiyet dolu Yavuz Çetin şarkıları. Son sözler benden değil ondan gelsin...

Benden bir ruhsuz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden bir hissiz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden bir uyumsuz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden sizden biri yaratmayı
Nasıl başardınız???
Yaşamak istemem artık aranızda..."


06.06.2010
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.08.2011, 23:55   #5
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)

Yavuz Çetin'in Eşi
D
idem Mandabaş




Yaşamına son veren Yavuz Çetin'in ardından 'Biz de ölmek istiyoruz' diye intihar telefonları alan eski eşi Didem suskunluğunu bozdu:

'Yavuz hayat doluydu. Mücadelesini örnek alın'

Erenköy'de bir apartman dairesi. Kapı önünde oyuncak silahlarla birbirlerini kovalayan miniklerden biri dehşet verici bir biçimde geçtiğimiz yıl ağustos ayında yitirdiğimiz gitarist Yavuz Çetin'e benziyor. Ve bir süre sonra anlıyoruz ki minik Yavuz Can, bu evdeki yokluğun soğuk yüzünü sıcacık gülüşüyle ısıtıp ailesini yarınlara bağlayan tek varlık. 1998'de Yavuz Çetin'den boşandıktan sonra ailesinin evine dönen ve oğluyla birlikte tek bir odada yaşayıp geçimini sağlayan Didem Mandabaş'ın isyanı var evde: "Yavuz'u yaşamak istemeyen bir adam gibi gösterdiler, o hayat doluydu"


"Biz de ölmek istiyoruz"


Yavuz Çetin'in ölümünün ardından hiçbir yerde konuşmayan ve görüntülenmeyen eski eş Didem Mandabaş, aylar sonra gençleri uyarmak için röportaj yapmayı kabul ederek ilk kez Milliyet'e konuştu. "Son albümü 'Yaşamak İstemem' onu yansıtmıyor. 'Yaşamak İstemem', yaşamak istemeyen bir adamın şarkısı değil. Bu şarkıya çekilen klibe ölümüyle ilgili gazete kupürleri de alındı. Böylece Yavuz, bu parçayı da yaptı bu dünyadan da gitti anlamına geldi" diyen eski eş, genç gitaristin ölümünün ardından gençlerden "Çok iyi yaptı, biz de ölmek istiyoruz, bu dünyadan gitmek istiyoruz" şeklinde telefonlar almaya başladı. Kendisine gelen bu telefonlardan bunalan genç kadın sesini duyurmak için konuştu ve gençlere şöyle seslendi: "Hayat tüm imkânsızlıklara rağmen güzel. Onun mücadele şeklini gençler örnek alsınlar."

Sadece aşk şarkıları istemedi


Yavuz Çetin'in ölümünden önce konserler vermeyi, üstelik basına röportaj verirken bile nasıl konuşacağını planladığını kaydeden eski eş Didem, onun mücadeleci yapısını şöyle anlattı: "O, 'Sadece aşk şarkıları yapan bir adam olarak anılmak istemiyorum. "Satılık" albümüm piyasaya çıktıktan sonra röportajlarımda bu yokluk, haksızlık düzeni, insan hakları ve gelir dağılımı eşitsizliği hakkında konuşmak istiyorum.

Susan bir adam olmak istemiyorum' derdi. Çalışkandı ve Etiler'de bakımsız bir evin tek bir odasında yaşasa bile, bile albüm çıkarmayı başardı, bir baba olarak çocuğunun sorumluluğunu üstlendi üstelik tedavisi tamamlandıktan sonra konserler verecekti."

Tedavisi bitmeden bıraktılar


"Yavuz hastaneden erken çıkmasaydı, tedavisi tamamlandıktan sonra ayrılsaydı şu an hayatta olacaktı. Psikolojik rahatsızlığı vardı ve hastaneden çıktığı günün hemen ertesi gelen bir kriz sonucusu aramızdan ayrıldı. Onu hastanede tutmanın yasal bir yolu olduğunu, tedavisi bitmeden bırakmayacaklarını sanıyordum.

Klip çekimleri ve işleri olduğu için erken çıkmak istemiş. Oysa ki planları vardı. Hastaneden Yavuz Can'ı arayıp çıktıktan sonra birlikte havuza gideceklerini, onu konserlerine götüreceğini söylemişti" sözleriyle Yavuz Çetin'in ölümünü hastaneden zamansız ayrılmasına bağlayan Didem'in hayali, eğer bir gün parası olursa onun bütün şarkılarına klip çekmek.

'İlk' yeniden piyasada


DMC'nin patronu Ercan Saatçi, dostu Yavuz Çetin'in 'İlk' isimli ilk albümünü yeniden piyasaya çıkarıyor. Saatçi'nin 1998'de kurduğu Stop Müzik'in aynı zamanda ilk sanatçısı olan Çetin'in bu albümünün tüm geliri 9 yaşındaki Yavuz Can'a bırakılacak. Albümün yönetmenliğini Kamil Aydın'ın üstlendi. İlk klibi de sanatçının Göksel'le düet yaptığı 'Onun Şarkısı' isimli parçasına çekildi. 'Onun Şarkısı'nın önemi büyük çünkü sanatçı bu şarkıyı eşi Didem için yapmış.


Buruk bir aşk öyküsü


Tanıştıklarında her ikisi de 18 yaşındaydı. Didem Mandabaş bir arkadaşını ziyaret etmek için Marmara Üniversitesi'ne gittiğinde Müzik Bölümü'nde öğrenci olan Yavuz Çetin piyano başındaydı. 1988'de doğan büyük aşk 1992'de evlilikle sonuçlandı. 1993'te ailenin yeni bir üyesi oldu. İsmi Yavuz'un canı anlamına gelen minik 'Yavuz Can' katıldı aileye.

  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.08.2011, 02:46   #6
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)

Teoman Yavuz Çetin'i Anlatıyor



İkimiz de sürünen müzisyenlerdik"dediği bir dönemde tanışıyor,Teoman Yavuz Çetin'le.Beraber sayısız kere çalıyor,para uğruna yemek müzikleri bile yapıyorlar.Hiç bilmedikleri halde İtalyanca,Arapça şarkılar söylüyor,bolca da eğleniyorlar.Yağmurlu bir günde evine gittiğimiz Teoman şimdi Çetin'den bahsederken gözlerini uzaklara dikiyor,anlamlı bir gülümsemeyle arkadaşını anlatıyor...


Yavuz Çetin'le ilk tanışmanızı anımsıyor musunuz?

1980'lerin sonunda tanıştım,Yavuz'la.İlk kez sahnede Mum Bar'da çalarken izledim.Çok yetenekliydi.Sonradan vokalini de çok geliştirdi.

En çok hangi yönünü beğenirdiniz?

Gencecik bir çocuk olmasına rağmen sahnede fıstık gibi çalar, söylerdi.Çok rahattı.Şarkıcı olarak da,gitarist olarak da bizim kuşağın en yeteneklisiydi.

Beraber nerelerde çaldınız?

O zamanlar biz sürünen müzisyenlerdik.Bodrumda erken saatte düzenlenen yemeklerde bile çaldık.

Ciddi misiniz?

Tabii.Hatta bir kez Akmerkezde yemek müziği yapmamız için teklif geldi.Yavuz'a sordum, 'gider miyiz'diye.''Tabii''dedi.Gitar askısını unuttuğu için kemeriyle bağladı gitarını hatta.Sonra baktım,ortam hiç de beklediğimiz gbi değil.İyi bir ses düzeni beklerken bizi iki Meksikalı gibi ayağa dikmişlerdi.Ama o etrafta problem görmedi,ilgilenmedi insanlarla.''Çalalım Teoman ya,hem nasılsa kimse bizi dinlemez,biz de eğleniriz'' dedi.Gidip şarap içtik,rokfor peyniri yedik güzelce.Sonrayı işin suyu çıktı.''Arapça çalalım'' dedi,ardından ''hadi,şimdi de İtalyanca''.Hiç bu dilleri bilmiyoruz tabii.Doğaçlama takılıyoruz ve söylüyoruz.Bayağı eğlenmiştik.Komik bir herifti,Yavuz.

Takdir ettiğiniz bir özelliği?

Kmseyi takmazdı.Çok cesur bir adamdı.

Ne anlamda bir cesaret bu bahsettiğiniz?

Ne onu beğenenleri,ne de beğenmeyenleri takardı.Kendi istediği şeyi yapıyordu sadece.Bisikletle gezmeyi severdi.Azıcık Red Kit,Asterix ve gitar severdi.Bir de harbi çocuktu.Sıskacıktı ama artistlik yapanın yüzüne de bir tane koyardı.

Yavuz Çetin'in müziği profesyonel olarak yapmaya başladığı yıllarda grunge da patlama dönemini yaşıyordu.Ne düşündüğünü hatırlıyor musunuz?

Trendleri hiç umursamazdı.Müzikten de saymazdı.Yavuz kalitesindeki bir müzisyen için Kurt Cobain çömez sayılır zaten.

Egosu yüksek miydi?

Hava atmazdı ama kimseye de eyvallah çekmezdi.

Yavuz Çetinin albümlerini beenir misiniz?

''Sahil'' diye bir şarkısı vardı ilk albümünde.Onu çok severdim.Ama onun yolunun Türkiye'ye çok uygun olduğunu düşünmüyorum.İki albüm uzun süreye yayılan bir takdir kazandı.İkinci albümündeki sözleri dünyaya küsmesini anlatıyor bence.Zaten ilk albümlerde genelde ne yaptığımızı pek bilmiyoruz.İkincide biraz daha rahatlıyor.Üçüncüde kendini bulabiliyorsun.Biraz daha bekleseydi...

Yavuz Çetin şu an yaşıyor olsaydı sizin müzikal kimliğinizle ilgili ne düşünürdü?

Bilmem,ama Yavuz yaşasaydı benim yolumdan gitmezdi herhalde.

Popülerlik anlamında mı söylüyorsunuz?

Ben daha şarkı formunda takılıyorum.O ise çalmak üzerine yoğunlaşırdı.Canı ne istiyorsa onu çalardı.

Zaman zaman aklınıza geldiği oluyor mu?

Batu Abiyle ya da Sunayla buluştuğumuz zaman aklımıza geliyor.Garip.Bize sanki yaşıyor gibi geliyor.
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.08.2011, 19:22   #7
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)


Yavuz Çetin Resimleri




























































  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.08.2011, 19:41   #8
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)



















































































  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.08.2011, 19:52   #9
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)


























































  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.08.2011, 20:41   #10
Çevrimdışı
Emilio Santos
. . . . . Erlik'in Katili . . . . .

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)

Genç, yetenekli, başarılı, baba, iyi adam, iyi arkadaş... Neden bu erken ölüm?

Yaşamak istemem artık aranızda! Dilediğin gibi olsun Yavuz. Toprağın bol olsun.

Bu geniş ve iyi hazırlanmış konu için teşekkürler Oki
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Emilio Santos'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
(altın, çetin, çocuk), gitaristi, hilmi, türkiye'nin ilk blues, yavuz


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:29.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.