Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Türkiye'nin İlk Blues Gitaristi Yavuz Hilmi Çetin (Altın Çocuk)
Ölümünden Sonra Sanatçı Dostları Yavuz Çetin'i Anlattı
Boğaz Köprüsü'nden atlayarak intihar eden gitarist Yavuz Çetin'in müziğe birlikte başladığı, ergenlik çağını birlikte paylaştığı arkadaşı Ercan Saatçi, "Yavuz, Avrupa'da, İngiltere'de olsaydı, ünlü İrlandalı blues sanatçısı Gary Moore kadar ünlü olurdu" dedi.
İlkgençlik yıllarından beri Yavuz Çetin'in arkadaşı olan Ercan saatçi'nin birlikte yaşadıkları günleri anlatırken sesi titriyordu. Yiyip içtiklerinin ayrı gitmediğini, okulu daima birlikte kırdıklarını söyleyen Saatçi, o günleri şöyle anlattı:
Kaplumbağa Beslerdik
Yavuz'la liseden önce, ortaokul yıllarında tanışıyorduk. Tam büyüme çağımızdı. Sürekli aynı evde kalıyorduk. Öğrencilik yılları, kafamızda çok düşünce yoktu. Okulu hep asardık. Bir arada olduğumuz süre içinde her zaman beste yapardık. 'Albay' adında bir su kaplumbağamız vardı. Önce onun yemeğini verirdik, sonra da biz yemek yerdik...
İçe Kapalı Değildi
Yavuz, daha o zamanlar tüm vaktini müziğe ayıran biriydi. O dönemlerde içine kapanık değildi. O zamanlar çok gülen, bol bol espriler yapan ve çok zeki bir çocuktu. Onu içine kapanık yapan, sanırım erken evliliği ve erken çocuk sahibi olmasıydı. Çünkü bir de geçim sıkıntısı vardı. Her yönden erken hayata atılmanın getirdiği birtakım sorunlar Yavuz'u bunalttı.
Müziğe O Başlattı
Yavuz paradan nefret ederdi. Asla para hesabı yapmazdı. Hatta çoğu zaman paraya lanet ederdi. Çok paylaşımcı bir insandı. Yavuz müziğe başlamama neden olan ilk insandı. Yavuz, sanatçı yönü çok güçlü bir insandı.
İlk albümü 'İlk' üzdü
Yavuz Çetin'in yakın arkadaşı Ercan Saatçi, sözlerini şöyle sürdürdü:
Üniversite döneminde eskisi kadar görüşemez olmuştuk. Daha sonra izini kaybettim. Sonra bir gün geldi ve albüm yapmak istediğini söyledi. Stop Müzik'den "İlk" adını verdiğimiz albümünü yaptık. Albümde 15 yıl önce yaptığı blues balad tarzındaki "Sahil" adlı parçasını koydu. Bu albümü çok önemsiyordu. Değerli müzisyenlerle çalıştı. Ama albüm satışları umulduğu gibi olmadı ve Yavuz'un şevki kırıldı.
Geçmişte Yaşıyordu
Maddi açıdan zorlanıyordu. Çünkü yeni bir yuva kurmuş ve bir de oğlu vardı. O zamanlarda Yavuz'daki değişiklikleri fark etmiştim. Hayata bakış açısı değişmişti. 1970'li yıllardaki giyiniyordu. Sanki o dönemde kalmıştı. Askere gittim, döndüğümde bir süre Yavuz'la bağlantı kuramadım. Sonra tekrar bir albüm yapmak için bir araya geldik, ama kendisi daha sonra başka bir firmayla konuştu. O zaman ona çok kızmıştım ve çok üzülmüştüm. MFÖ grubuyla çalışmaya başladı. Sorunları nedeniyle de psikolojik tedavi görmeye başladı.
Tarkan Söyleseydi
Yavuz, gitti, ama maalesef onu şimdi tanıyoruz. Bu durum, Türkiye'de ilk değil, hep oluyor. Bu adam, bu işi yapıyordu. Keşke ölmeden önce bu yeteneği keşfetseydik. Bu şarkıları Tarkan söyleseydi, çok farklı olurdu. Bana göre Yavuz'un şanssızlığı Türkiye'de doğması. Çünkü Yavuz gibi biri Amerika'da doğsaydı çok farklı olurdu. Gary Moore kadar ünlü ve sevilen biri olurdu.
Gözyaşları içinde toprağa verildi
Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar eden gitarist Yavuz Çetin toprağa verildi. Karacaahmet Fethi Ahmet Paşa Camii'nde kılınan ikindi namazının ardından Çetin'in cenazesi, Ümraniye'deki Yenimahalle Mezarlığı'nda toprağa verildi. Cenaze törenine Çetin'in annesi Sevim Çetin, 15 senedir gitaristliğini yaptığı MFÖ grubu üyeleri ile sanatçılar Mirkelam, Hakan Peker, Kıraç, Ercan Saatçi, Nejat Yavaşoğulları ve dostları katıldı
Hürriyet Gazetesi - 18 Ağustos 2001
Albümü bitirdi ve gitti
Yavuz Çetin, müzik dünyasına 1990'ların başında 'Blue Blues Band' grubuyla girmişti.
MFÖ'nün gitaristi Yavuz Çetin, TMC Müzik'ten çıkacak ikinci albümü 'Satılık'ın kayıtlarını bitirip aramızdan ayrıldı. Birçok popçuya eşlik eden, müzik stüdyolarının aranan gitaristi Çetin 31 yaşındaydı
Ülkemizin henüz yazılmamış blues tarihi, 90'lı yılların başında Beyoğlu caddelerinde başlamıştı. Canlı müziğin yeni mekânı rock barlar peş peşe açılıyor, ancak sıkı topluluklarla çalışan mekânlar bu rekabette öne çıkabiliyordu.
Sis Bar Volvox'la, Flatline Mad Madame'la Gitar Acil Servis'le... Hayal Kahvesi ve Kemancı'daysa Blue Blues Band' in çaldığı geceler müşterilere bira yetişmiyordu. Ter, duman ve blues dolu gecelerdi. İşte bu topluluğun gitaristi ikinci albümünü tamamlayarak 31 yıllık yaşamına nokta koydu.
İstanbullu müzikseverler, genç gitarist Yavuz Çetin'i 15 Ağustos akşamı kaybetti. Geçtiğimiz çarşamba gecesi Kadıköy Shaft Bar'da dinleyiciler ve grup arkadaşları tarafından beklenen Yavuz'un yerine acı haber geldi. Arnavutköy'deki evinden arabasıyla ayrılan Yavuz, saat 19.00 sıralarında arabayı köprünün Ortaköy ayağının ilerisinde durdurmuş ve 65 metrelik yüksekliğin korkuluklarına dayanmıştı. Her şeyi bitirmeyi seçti...
Önce cura ve bağlama
1970 yılında Samsun'da doğan Yavuz, 15 yaşına kadar cura ve bağlamayla ilgilendi, gitarla tanıştığında ise her şey değişti. 17'sinde elektro gitarı onun bir parçası oldu. Hard Time Passengers, 102. Sayfa, Labirent, Fethi Taner ve Toplama Adamlar, Ercan-Yavuz-Vahe, ve Pi ilk gençlik yıllarında yer aldığı topluluklar oldu.
Haydarpaşa Erkek Lisesi'ni bitirip Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü'ne başladığında hayatına önce Didem, sonra da oğlu Yavuzcan girdi. Hayat zordu... 1992'de Blue Blues Band kuruldu... Bodrum, Beyoğlu arası geçen yıllar, sabahlara kadar müzik... Okul bitemedi. Evliliğin yürümeyeceği anlaşıldı, dost kalındı... 1994'te ilk kez Fethi Taner'in 'İş Dönüşü İstanbul Kentinde' adlı albüm kayıtlarında yer aldı.
Fuat Güner'le tanıştı, FT Stüdyosu'nda ilk kayıtlar gerçekleşti. Çıkartacağı ilk albüm için onu destekleyen ve yalnız bırakmayan dostları oldu; Mazhar Alanson, Özkan Uğur, Erkan Oğur, Turgut Berkes, Hakan Özer... Ve manevi abisi Remzi. O günlerden beri MFÖ konserlerinde ekibin değişmez elemanlarından birisiydi.
1997'de çocukluk arkadaşı ve ilk topluluklarından birisinin elemanı olan Ercan Saatçi ve Aykut Gürel prodüksiyonuyla 'İlk' adlı albümünü çıkartttı. Bu albümde yer alan ve Erkan Oğur'un perdesiz klasik ve perdesiz elektro gitarlarıyla çaldığı 'Dünya' adlı enstrümantal çalışma, Sinan Çetin'in yönettiği 'Propaganda' filminde kullanıldı. Bu albümün teşekkür listesinde psikiyatristi Özkan Pektaş da yer alıyordu.
Kendisini sona doğru götürecek olan psikolojik sorunlarıyla yaşamaya ve müzik yapmaya çalışıyordu. Ve işini iyi yapıyordu. Popüler müzik piyasası içinde stüdyoların aranan gitaristleri arasındaydı.
Sibel Tüzün, Serüven, Fethi Taner, Kıraç, Göksel, Bulutsuzluk Özlemi, Teoman ve İzel'in albümlerinde yer aldı. Özellikle Teoman ve Göksel'in albümlerinde Bon Jovi'nin kullandığı 'Tolkbox' pedalıyla ilgi topladı. Birçok reklam ve film müziğini yine bu süreçte hazırladı.
Geçtiğimiz yıl TMC Müzik ile anlaşma yapan Yavuz, 'Satılık' adını verdiği ikinci albüm kayıtlarını kısa bir süre önce bitirmişti. Şimdi müzikseverler Yavuz'un bu son hatırasını dinlemek için bekliyor...
18/08/2001
Onur Şengül
Bu yazıyı yazmak için geç olduğunu düşündüğünüzden eminim ama sanırım kafamı toplamak ve her şeyin durulmasını beklemek daha doğru oldu. Gazete ve televizyonlardan herkesin yeterince takip edebildiği bir olaydı Yavuz'un intiharı. Kimlerle çaldığı, ne kadar iyi bir müzisyen olduğu, yaşı, doğduğu yer, doktorunun ismi, yaptıkları, albümü vesaire zaten çok yazıldı çizildi.
Bu yazıdaki amacım, Yavuz'u az çok tanıyan biri olarak, sonuçta aynı barda sahne alıyoruz -alıyorduk-, olayları bir de suyun bu tarafından anlatabilmek.
Senelerce medya tarafından gözardı edilmiş bir insanın, birden ülkenin en büyük gazetelerinde baş sayfaya haber olabilmesi için ölmesi gerektiği gerçeği tekrar kafama dank etti. Birden herkes ilgilenmeye başladı Yavuz'la. Adını bilmeyen, onu dinlemeyen, yaptığı müziği entel ya da trend ayağına çağdışı bulan, ya da popüler olmadığı için umursamayan insanlar birden onun ne kadar iyi biri olduğunu anlatmaya başladılar.
Cenazesi çok kalabalıktı. Normal hayatında ondan bahsetme zahmetine bile katlanmayan ne kadar -sanatçı- varsa kameraları görünce demeçlerine başlayıp, aslında ne kadar iyi bir müzisyen ve dost olduğunu anlatmaya başladılar. Sanırım hepsine güzel bir reklam malzemesi olmuştur. (MFÖ'yu bu gruba dahil etmediğimi belirtmek isterim. Ne kadar kaliteli insanlar olduklarını tekrar kanıtlamış oldular.)
Sanırım artık birşeyler yapmaya çalışan, ya da Yavuz gibi çok şeyler yapmış, insanlara ölmeden veya popüler birinin albümünde çalmadan da değer verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Senin de yer aldığın sahnede çalabilmek çok gurur verici ve o kadar da hüzünlü Yavuz. Ama emin ol seni çok iyi anlıyorum.
Umarım orada hak ettiğin sevgiyi bulmuşsundur.
Umarım biz de orada veya burada hak ettiğimiz sevgiyi buluruz.
Güle güle...
26/08/2001
Yavuz Çetin intihar etti
Çocuk Yüzlü Ölüm
Şimdiye kadar birçok müzik haberinin duyurusunu yaptığımız bu sitede üzücü bir haber vermenin sesizliğini yaşıyorum. Herkes gibi ben de Yavuz Çetin'in ölüm haberiyle sarsıldım; tanışmıyorduk ama yaptığı ve çaldığı müziklerle aynı sokakta, aynı havayı soluyorduk. Şimdi bize erken gelen bir ölümün üzüntüsü, ama onun dünyasına açılan birçok şarkının da büyülü esintisi kaldı.
1970 doğumlu olan Çetin, 10 yaşında ilk olarak 'cura' çalmaya başladı. Daha sonra bağlama çalmayı öğrendi. 1985 yılında gitarla tanıştı. Uzunca bir Süre akustik gitar çaldı ve 17 yaşında profesyonel müzik hayatına başladı. Marmara Üniversitesi müzik bölümünde okudu. 1990'lı yılların ortasında Fuat Güner'le tanışması onun profesyonel 'stüdyo müzisyenliği' yapmasına neden oldu. 1992 yılında 'Blue Blues Band'ı kurdu. Blues ve rock ağırlıklı çalan ve 70'li yılların şarkılarını yorumlayan bu grupta elektrik gitar çalıp, vokal yaptı. TV ve radyo jingle'larında ve birçok albüm kaydında imzası bulunan Çetin'in çaldığı kayıtlar arasında; İzel'in 'Bir Küçük Aşk', Kıraç'ın 'Deli Düş' ve 'Bir Garip Aşk' isimli albümleri, Soner Arıca'nın 'Ayrılık' isimli şarkısı, Turgut Berkes'in 'Kara Kutu' adlı albümündeki 'Miranda' ve 'Mindos' isimli şarkıları ve Göksel'in 'Sabır' adlı şarkısı en bilinenleridir. Göksel'in şarkısındaki 'talkbox' performansı Türkiye'de ilk kez kullanıldı. Ve böylece Çetin 'talkbox' kullanan ilk gitarist sıfatını kazandı. 1997 yılının başlarında ilk albümü olan 'İLK'i Stop prodüksiyondan çıkardı. Albümde yer alan 'Erkeğin Olmak İstiyorum' şarkısı, Sinan Çetin'in yönettiği 'Propaganda' isimli filmde kullanıldı. Önümüzdeki ay TMC'den çıkacak olan ikinci albümü ile Çetin karanlık bir çukurdan ışık tutacak bize.
* T. Kantürk'ün bir dizesi
Biz günübirlik mutluluk provaları yaparken, Yavuz bir adım ileri gitti. Blues'un Türkiye'deki usta yorumcularından biriydi. Gençti. Kayan her yıldız gibi parlak bir ışık bıraktı ardında.
İntihar yorar insanı. 15 Ağustos akşamı saat altıda, blues'un "blue" sesini bizlere bırakarak Boğaz Köprüsünden aşağı, mavi bir derinliğe doğru koştu.
Yavuz "sonsuza dek genç", belki de hür dolaşacak şarkılarıyla aramızda. 1970 doğumlu olan Çetin, çok küçük yaşlarda enstrüman çalmaya başladı. İlk çaldığı enstrüman cura'ydı.
Ardından bağlama, daha sonra da gitarla tanıştı. Uzunca bir süre akustik gitar çalan Çetin, 17 yaşında profesyonel müzik hayatına atıldı. Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü'nü bitirdikten sonra 1992 yılında, İstanbul'un en tanınmış cover gruplarından "Blue Blues Band" grubunu kurdu. Blues ve rock ağırlıklı çalan ve elektro gitarla 70'li yılların şarkılarını yorumlayan Çetin, birçok ünlü müzisyenle beraber çalıştı. Kıraç, Soner Arıca, İzel ve Turgut Berkes'in albüm kayıtlarına imzasını attı, gitarıyla onlara eşlik etti. Göksel'in "Sabır" şarkısındaki Talbox performansıyla Türkiye'de bir ilke imzasını attı ve Talkbox kullanan ilk gitarist unvanını aldı. Mazhar - Fuat - Özkan'a da yıllarca gitarıyla eşlik eden Çetin Türkiye'nin en iyi gitar virtüözlerindendi. 1997'de ilk albümü "İLK"i Stop Prodüksiyon'dan çıkardı. Albümünde yer alan "Dünya" adlı enstrümantal parçası Sinan Çetin'in "Propaganda" filminde kullanıldı. Ve bu parçası, Erkan Oğur'un üstün gitar performansıyla birlikte yaptığı önemli çalışmalardan biri oldu. Uzun süre bar müzisyenliği yapan Yavuz'un önümüzdeki ay TMC'den ikinci albümü "Satılık" çıkacaktı. Ama o bekleyemedi, ölümünü kara bir yazgı gibi, daha ölmeden önce "yaşamak istemem artık aranızda"* "Satılık" albümünden diyerek haber verdi bize.
*Altay Öktem'in bir dizesi
Neler Dediler:
İzzet Öz: Her yönüyle dünya tatlısı bir insandı, içi tertemizdi. En son birkaç ay önce bir araya geldiğimizde, son albümünün bütün parçalarını dinleme zevkine sahip oldum. Türkiye çok çok önemli bir gitaristini kaybetti.
Turgut Berkes:
Çok üzgünüm, o çok önemli bir gitaristti. Kimse kıymetini bilmedi. Melek gibi bir çocuktu.
Hür:
1992'den beri arkadaşız. Jazz Stop'da beraber çalmıştık.O çok iyi bir gitaristti. Kolay yetişmiyor böyle müzisyenler. Sorunları vardı, ama tahmin etmiyordum böyle bir ölümü.
Özkan (MFÖ):
Yavuz, çok değerli bir müzisyendi. Dünya çapında bir müzisyendi. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bizim soundumuza da çok büyük katkısı olmuştur. MFÖ'ün vücudundan bir parça eksildi diyebilirim.
Nejat Yavaşoğulları:
Beklenmedik ve genç bir ölüm. Dolayısıyla da çok üzücü. Hayata bağlanacağı birçok şey olabilirdi. Demek ki bir noktadan sonra ona birşey ifade etmedi. Çok üzgünüm.
Deniz Durukan Öküz Dergisi - 01 Eylül 2001
Haşmet Babaoğlu
Hayat işte!
Yavuz Çetin... Rock sahnelerinin en güzel, en aydınlık gülen adamıydı.
Baba Batu ve o; yani Yavuz 90'ların ilk yarısında İstanbul'un en izbe barlarını ışıklandırmışlardı...
Yavuz gitarına tutkuyla bağlıydı ama hayata da bağlanmak istemişti. Müziğin ve enstrümanların şizoid dünyasında tıkanıp kalmaktansa çoluk çocuğa karışmaya bile ikna olmuştu...
Ama olmadı.
Daha doğrusu, haberi alınca anladım ki, hiçbir şey istediği gibi yürümemiş!
Sonunda Yavuz... Boğaziçi Köprüsü'nden aşağıya atlamış; "Hayat Yokuşu"ndan ölüme doğru...
Şimdi burada durup medyaya iki söz söylemek istiyorum. İki uyarı...
Birincisi...
Artık intihar haberlerini verirken oturduğumuz yerden buna yol açan nedenleri de peşinen biliyormuşuz gibi davranmayalım! Hele Prenses Leyla Pehlevi'nin intiharından sonra olduğu gibi, "Çok da neşeliydi, intihar etmiş olamaz" türünden herkesin kafasını yanlış yere karıştıracak şeyler yazmaktan kaçınalım, ne olur!..
Arkadaşlar, neşelilik neşesizlikle ilgisi yok bunların! (Tabii psikologla psikiyatrist arasındaki farkları hâlâ öğrenememiş bir medyadan çok şey beklemek de yanlış olabilir.)
İkincisine gelince...
Yavuz neden köprüden atladı, biliyor musunuz? Neden şu veya bu yolla intihara kalkışmadı da, köprüden atladı?.. Çok büyük olasılıkla, daha geçenlerde bir başka talihsiz genç adamın köprüden aşağı doğru kolları iki yana açık "uçuşu"nun sayfalar dolusu fotoğrafları zihninde yer etmiştir de ondan!.. Çünkü o gencin görüntüleri intihardan çok "yeni bir hayata doğru kanatlanmayı" çağrıştıracak kadar etkileyiciydi. (İntihar haberleri ve görüntüleri hassas konulardır. Ah, şunu bir kafamıza koyabilsek!)
***
Şimdi bakıyorum da, Yavuz'un ölümüne göbek sayfalarını ayıran, kocaman fotoğraflarını koyan büyük gazeteler, 1997'de çıkarttığı kasetinden ya hiç söz etmemiş ya da pul gibi yer vermişlerdi... Hayat işte!
Ah Yavuz!
Olmadıysa olmadı!.. Ama canımızı sıkan hayatı son bir özveriyle (intiharımızla) "taçlandırmanın" ne alemi vardı?..
Sana orada "huzur" diliyorum; dualarım seninle olacak!
Gitar sololarını ve klavyeyi inanılmaz bir zarafetle kavrayışını, kafanı geriye atarak gülümseyişini unutmamız olanaksız.
Zaten bir gün orada buluşacağız.
Biz, yani 90'ların ilk yarısını hemen her gece rock barlarda geçirerek hayatı yeniden sevenler (ki bilmiyorsun ama, bunda senin de çok payın var!) çevrende halka yapacağız...
Sen yine ağır takılacak, ille de "blues" yapacaksın. Olsun!
Hep birlikte çalıp söyleyeceğiz.
O zamana kadar, hoşça kal!
Lale İmer
Yavuz Çetin'den Türkçe blues
Yaklaşık 15 yıldır müziğin içinde olan Yavuz Çetin, blues ve rock öğeleri içeren "İlk" adlı albümünü tamamladı.
Önümüzdeki günlerde piyasada olacak çalışmasında yer alan tüm şarkılara söz yazarı ve besteci olarak imza atan Çetin, Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü'nde altı yıl eğitim gördü. Yoğun gece çalışmaları nedeniyle müzik eğitimini tamamlayamayan Yavuz Çetin'in önce, "Hard Time Passengers"ta gitar çaldı. Daha sonra "102 Sayfa" adlı grupla müzik yapan genç yorumcu, üniversite yıllarında da "Labirent" adlı grubu kurdu. Bir dönem Ali Otyam'la "Pi" grubunda çalan Yavuz Çetin, gece çalışmalarını, 1990 yılında kurduğu "Blue Blues Band" isimli coverband grubuyla sürdürüyor.
Gitar Tutkunu
Gitar konusunda "Reformation" adlı albümüyle büyük çıkış yapan Hasan Cihat Örter'den büyük destek alan Çetin, blues gitarı alanında Türkiye'deki en yetkin isimler arasında gösteriliyor. Gitarda başarılı olabilmek için kendisini sürekli geliştiren, yurtdışından getirdiği kasetlerle eve kapanan ve haftalarca evden çıkmayan Yavuz Çetin tam bir gitar aşığı. Türkiye'nin bugün gitar alanında en iyilerinin başında yer alan Çetin, aynı zamanda yaptığı reklam müzikleriyle de tanınıyor. Başta Coca Cola olmak üzere bir çok reklamın müziğini yapan sanatçı aralardaki gitar sololarıyla, bancı gitar virtüözlerini aratmıyor.
Ercan Saatçi ve Aykut Gürel yönetimindeki Stop Müzik'in ilk prodüksiyonu olduğu için "İlk" adını alan albümde, "Sabır" adlı şarkısıyla tanınan Göksel de vokal yapıyor. Saatçi ve Gürel, Göksel'in albümünde yaptığı gitar sololarıyla dikkatlerini çeken Yavuz Çetin'e çok güveniyorlar.Ercan saatçi, Çetin için "Rock müzikte tanınmış bir isimdi. Bu albümün kayıtlarını kendi evinde yapmış. Ona çok güveniyoruz. Suni rock furyasının içinde yer almayan özgün bir insan. Müzisyenliği kadar karakteri de çok sağlam" diyor. Müzik dünyasının deneyimli isimleri Aykut Gürel ve Ercan Saatçi, tüm şarkıların canlı kaydedildiği "İlk"in adıyla uyumlu bir şekilde kendi alanında da ilk olacağını söylüyorlar.
Mine Erkaya
Mine Erkaya, Yavuz Çetin'i ve Son Albümü "Satılık"ı Anlattı
Yavuz Çetin'in ölümü onu derinden sarsmış, ellerini sıkarak, başı önünde kısık bir sesle "gideceğim buralardan" diyor. Artık ağlamıyor, aksine ağlamanın bir faydası yokmuş gibi bakıyor insanın suratına. Yorgun bir yüz karşımdaki, bir tek albümden ve Yavuz Çetin'den bahsederken heyecanlanıyor, albüm bir çıksa, bir çıksa... belki o zaman Yavuz'a daha yakın olacak bunun farkında. Mine'yle birbirimizi ilk görüyorduk, ama ismen tanıyorduk, albüm hakkında yazı yazmasını istediğimde hiç düşünmeden, tamam dedi. İşte bu yazı Mine'nin, Yavuz Çetin'le tanışmasının ve albüme doğru giden yolculuğun küçük bir hikayesi.
(d.d)
Bir Sonsuzluksa Söz Konusu Olan, Kalbim Bu Sonsuzlukta, Sonsuza Kadar "O"nunla...
Şubat 1999, Taksim'deki Jazz Bar'dayım, telefonum çaldı. Ben Yavuz Çetin dedi karşıdaki ses, ilk etkileşim ve sonsuzluğa attığımız yolculuğun başlangıcıdır bu...
O sıralar Universal Müzik'te ses teknisyeni olarak çalışıyorum. Yavuz bana ikinci albüm için hazırladiği üç parçayı kapsayan demo CD'sini dinletmek istiyor. Arayan Yavuz Çetin olunca ertesi güne randevu veriyorum. Çok heyecanlıyım. Saat 12.00... Yavuz uykusunu alamamış, "erken kalkmayı sevmediğini bilseydim daha geç bir saat söylerdim" diye düşünüyorum, ardından hemen bir kahve soyluyorum "O"na. Demo CD'sini koyuyoruz, dinlemeye başlıyorum. Çok etkilenmiştim doğrusu, övgüyle düşüncelerimi açıyorum Yavuz'a. "O", bana bir Süre sonra şunu söylüyor: "Senin yerin burası değil, senin bir stüdyoda çalışıyor olman gerekir, benim albümün kayıtlarını yapar mısın?" Şaşkınlıkla suratına bakıyorum, çabukca kurulmuş bir cümle gibi geliyor söylediği. Ben demo parçalarını beğendim, "O" da beni böyle tavlamaya çalışıyor ama, içimden yutmam bunları diye geçiriyorum. "Beni henüz tanımıyorsun" diyorum. Ne sebeple olursa olsun teklifi ruhumu okşuyor. Universal Müzik Yapım, demo parçalarını çok depresif buluyor. Yavuz'u Universal ailesine katamıyorum anlayacağınız. Yavuz'a karşı mahcup hissediyorum kendimi, ama "O" pek oralı değil, benimle görüşmek istiyor hala...
Yavuz, ruhuyla, görüntüsüyle ve Peugeot 504 marka otomobiliyle günümüzün insani değil. "O"na baktığım zaman 1968 Woodstock Festivali gözümün önünden geçiyor. Aslında bazılarının eski kafalı dediklerinden. Çünkü CD dinlemiyor, fanatik bir plak dinleyicisi Yavuz Çetin, plaklarını Kadıköy'de küçük bir dükkandan alıyor. Plak çalarken hep heyecanlı, bir parçadan diğerine geçerken çok titiz, aynı zamanda çok da iyi bir DJ. Ne yazik ki elinde Jimi Hendrix plağı yok... Grand Funk Railroad ile yapıyoruz açılışı, nefeslerimizi tutup konser albümlerinden sıkı bir Don Brewer solosu dinliyoruz, ardından yine Grand Funk Railroad çalıyor 'We are an American band', 'I'm your captain', ' Some Kind of wonderful' ardarda geliyor...Albümün sound'u bu şekilde olmalı... Sonra Fleedwood Mac'a geçiyoruz. Yavuz koyu bir Stevie Nicks hayranı, her defasında çocuk sesli bu kızla ilgili iki laf ediliyor. Diğer ablamız Christine Mcvie'nin de hatırı kalmasın O'ndan da bir parça çalınıyor mutlaka...Ve tabi ki, Steely Dan vazgeçilmezlerimizden, Hatian Song, yine ve yine sound mükemmel, The Allman Brothers Band hemen sonrasında Gregg Allman'in solo çıkarttığı albüm Laid Back ve bunu kimse bilmez dedigi Jim Croce, ardından gelen The Guess Who, Joe Cocher, Michael Hedges, Graham Central Station, The Who, Uriah Heep...Albümler, soundlar ... derken Yavuz, TMC Müzik Prodüksiyon firması ile ikinci albümünü çıkartmak üzere anlaşma imzalıyor. Yapımcısı Mustafa Karahan ile iyi bir elektrik yakalıyorlar, bu anlaşma Yavuz Çetin'in hayatında bir dönüm noktası oluyor. Yavuz heyecanlı ve umutlu. Ben ise bir anda kendimi Şişli'deki bir apartman dairesinde Kayıt Mixer'inin önünde buluveriyorum. Haziran 2000 Albüm kayıtları başlıyor.
Yavuz Çetin zamanımızın adamı değil şaşırtmıyor ve inatla analog sound istiyor. Şişli'deki stüdyoda Pro-tools'a taş çıkartacak bir diğer digital recording ve mixdown sistemi varken, biz radikal bir şekilde stüdyoda bulunan 1/2 inch 16 track kayıtçı, 24 channel Mackie Mixer ve Valley People dual Compressor'e yöneliyoruz. Mix'lerimiz de Analog olsun diye gidip, bir de Tascam 1/4 inch 2 track satın alıyoruz. Evde dinlediğimiz plaklar beynimizi yıkamış ne de olsa. Albümünde çalışmayı istediği müzisyenler tanıdık: bana dinlettigi demo parçalarındaki davulları Turgut Alp Bekoğlu çalmış, bas gitar'da ise, Yavuz'un kendi deyimiyle, Yavuz'u hiçbir zaman yüzüstü bırakmayan dostu Sunay Özgür var. Yavuz Çetin'in yazdığı sözler yaptığı müzik ile müthiş bir bütünlük içerisinde, 'Uzak kalmayı denedim senden olmadı, eksik olan birşeyler var yokluğunda, Cihangir sokakları ve huzursuz insanlar, artık hiç atmayan bu kalbim İstanbul'a ait olmuş' sözleriyle metropol yaşantısının girdabına kapılmış İstanbul insanının içinde bulunduğu çıkmazı sorguluyor . Yeni parçaları için Yavuz'un ilk albümündeki tek davulcu Cengiz Tuncer ve yeni davulu Tama Star Classic stüdyodalar . Bu kez bas gitar'da -dinleyenler bilir- asi görüntüsüyle tanınan bas gitarist Demirhan Baylan yer alıyor. 'Bana öğretilen herşey, bana önerilen herşey, bana dayatılan yaşantı, işe yaramaz bir çöplük' diyerek kendi duygularını ifade etmeye çalışırken, aslında pek çoğumuzun, yaşadığımız hayata dair dile getiremediklerini, isyankar bir dille anlatıyor, kendilerine dayatılan yaşantıyı sorgusuz sualsiz yaşayan insanların arasında kendini kapana kısılmış gibi hissediyor . Yine de, hayatın acı gerçeklerine karşı kalkan olarak gördüğü, sevgi'nin ve aşk'ın gücünün farkında, şu sözleri sarfediyor: 'Benimle uçmak ister misin bu gece? yükseklerde olmaktan korkar mısın? topraktan ayrılalım bir Süre için, dünya bir yere kaçmaz biz yüzerken göklerde'. Ertesi gün, İsmail Soyberk bas gitar'da ve bilindik dizelerle heyecan içinde göklere yükseliyor gitarist Yavuz Çetin. Herkes cok heyecanlı, müzik çok keyifli. Günler geçiyor, her Cuma Shaft Clubdeyiz, "O" her zamanki gibi coşkulu, dinleyicilerle ruhunu besliyor, kendinden geçiyor. Sonuçta ortaya inanılmaz bir müzik ziyafeti çıkarıyor. Ve tabi yine stüdyodayız. Alt yapı enstrümanlarının kayıtları bitti derken, iki parçam daha var diyor Yavuz. Bu sefer bas gitara Oya Erkaya geçiyor. biri enstrümental, iki parçaya çalıyor. Enstrümental olan parçada davullarda Serkan Ayman var. İlk defa birlikte çalan müzisyenler çok güzel bir ruh yakalıyorlar. 'Bir gün gelir herkes kendi yoluna gider, herşey nasıl başladıysa öyle biter, herşey biter' albümünün son dizeleri oluyor. Biz henüz albümü bitiremiyoruz elbette kayıtlar devam ediyor. Hammond kayıtlarına başlıyoruz. Hammond'larda usta Yavuz Darıdere ve gelecek vaadeden İlke Hatipoğlu var...Veeeeee...Malesef beklenen gün gelip, kapıya dayanıyor. 15 Temmuz 2000, Yavuz'u askere uğurluyarak, İstanbul'dan Malatya'ya uzanan sabırsız bir bekleyiş Sürecine giriyorum. 15 Ağustos 2000, bir ay bile olsa askerlik Yavuz'a yetmiş...O'nun ruhuna çok, ama çok aykırı tecrübe ettiği askerliği, bitmeyi bekleyen albümü sayesinde unutuyor, kendini toparlıyor. Son hızla albüme yöneliyor, stüdyoya diziyoruz Marshall tube Amp, Fender twin-reverb ve Fender pro-reverb Amplifier'ları...Stratocaster'li adam çalmaya başlıyor. Pedalları da önünde, vazgeçemediği wah-wah pedalı cry baby, elektro-harmonix elektric mistress flanger, RAT distortion pedalı ve big Muff'ı ile harikalar yaratıyor bu adam. Gitar solo kayıtları sonrasında mutlaka fikrimi soruyor, herşey mükemmel olsun istiyor, dinliyor çaldığını, gerekirse tekrar çalıyor, mükemmel oluyor. Vokal kayıtlarına başlıyoruz bazı parçaları tekrar okumuyor, daha evvel grupla çalarken kaydettiğimiz pilot vokaller kalıyor bantta, çünkü grup müziği yapıyor, çünkü öncelikle bir gitarist olduğunu düşünüyor. Bu yüzden elinde gitarı yokken mikrofona söylemeyi sevmiyor. Sound'u da öyle istiyor, dinleyenler gitarıma konsantre olsun diyor. Bir parçasında tek bir akustik gitarla 'müzisyeni oynuyor' Yavuz Çetin. Müzisyen'in albüm kayıtları bitiyor! Ara vermeden mix'lere başlıyoruz, gece gündüz birbirine giriyor, sonuçta 14 parçanın Mix'i bitiyor. Ekim 2000 bitirdik! Biz de bitiyoruz. Stüdyonun kıyısından köşesinden dahi geçmek istemiyoruz. Mastering yapılacak daha, kimin umurunda.
Yavuz, album Kasım 2000'de çıksın istiyor, ama ekonomik kriz yüzünden albüm çıkamıyor. Ocak 2001'i buluyoruz. Mastering yapılıyor bir heyecanla, çünkü Mart 2001'de albüm çıkabilir. Yine yeniden ekonomik kriz gelip kapımızı çalıyor. TMC müzik yapımcısı Mustafa Karahan, Yavuz'u üzmek istemiyor, albümü çıkartabileceğini söylüyor, ama Yavuz, "beklerim, krizde albüm çıkmasın!" diyor. Boş durmuyor gitarist, haftanın üç dört gecesi çalıyor; Shaft, Mojo ve Jazz Stop'da mekik dokuyor, geceler günler geçip gidiyor, biz kendi aramızda 'Satılık' albümünü hep dinliyoruz, defalarca dinliyoruz, arkadaşlar da dinliyor. Album Yavuz'un ta kendisi, o yüzden albümü de Yavuz'u sevdiğimiz gibi seviyoruz. Bir teşekkür ediyoruz Yavuz Çetin'e, bin teşekkürü de içimizden ediyoruz. Yavuz Çetin'in tüm güzel ruhlu insanlara, dinledikçe keşfedecekleri ebedi bir hediye vermiş olduğunun farkına varıyoruz. Malesef pek çok seveninin dilinin ucunda kalıyor minnettarlık sözcükleri.
Ben umuyorum ki birgün bir yerde kavuşacağiz! Güzellikler içinde kal güzellik.
|