Hükümete yakın 5 gazeteden 13 köşe yazarının dünkü (5 Mart 2015) yazılarında “Kabataş saldırısı” iddialarına atfen “Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ” başlığını kullanmasını değerlendiren Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, “Arkadaşlarıma bakıyorum hala çok naif bir dil kullanıyorlar: ‘Diliniz kaba, vicdanınız taş’ Dil, kabalık, vicdan ve taş... Bunlar insani duyarlılığı olan, vicdanı olan için bir anlam taşır. Ortada vicdan yoksa, ‘taş’ diye nitelemek taşa hakaret olmaz mı?” dedi.


CNN Türk’te yayınlanan “Ne Oluyor” adlı programda gazeteci İsmail Saymaz’ın “Kabataş saldırısı” iddiasının savunucularından Elif Çakır’a “yargılanacaksınız” demesine isim vermeden göndermede bulunan Ahmet Taşgetiren, “Karşınıza geçip ‘Yargılanacaksınız’ diye höyküren gruba vicdandan bahsedilebilir mi? O ifadenin bir sonrasında ‘Asılacaksınız’ ifadesi yok mu? Onların İstiklal Mahkemesi yargıları ‘Şevahidin sonradan dinlenmesi’ uygulamasıyla geçmedi mi?” diye sordu.

Taşgetiren yazısında, “Elif Çakır’ı, Halime Kökce’yi, Nihal Bengisu Karaca’yı, beni, canlarını sıkarsa Balçiçek İlter’i, sözünde ısrar ederse İsmet Berkan’ı çiğ çiğ yiyecekler” ifadelerine yer verdi.

Ahmet Taşgetiren’in “Aynı zamanda asılacak mıyız?” başlıklı yazısı şöyle:

İsmet Berkan görüntüleri ilk gördüğünde Zehra Hanım’ın söylediklerine inandığını yazmıştı. Balçiçek İlter kolundaki morlukları görmüştü. Tedhiş öylesine yoğun ki, bu arkadaşlarımız hedef olmamaya itina gösteriyorlar. Olsun, bunlar da Türkiye realitelerinden...

Türkiye, bin kere yaşadı Zehra Hanım’ın başına geleni. Geçtiğimiz hafta sonu 28 Şubat’tı. AKDER’in hazırladığı bir sinevizyon var. Seyredin bakalım, yapılanlar, Kabataş’ta icra edilenden farklı mıymış?
Daha dün Kırşehir’den bir dostum geldi anlattı. Yıl 1973. Başındaki bere yüzünden Şapka Kanununu ihlal ettiği gerekçesiyle iki ay hapis cezasına çarptırılmış.

Ben merhum Kenan Seyithanoğlu’ndan duymuştum, annesinin İstanbul’da çarşaf giymekten yargılandığını ve “suç aleti” olarak çarşafına el konduğunu. Mersin’de CHP’li kadınlar CHP mitingine katılan kadınların çarşafını yırtmamış mıydı?

Türkiye’de hala birilerinin yüreğinde Tek Parti dönemi vahşetine özlem bulunduğunu bilmiyor muyuz? Birilerinin yüreğinde hala İstiklal Mahkemesi tortuları bulunduğunu “Yargılanacaksınız” çığlıkları ortaya koymuyor mu?

Allah elinize düşürmesin, düşürmeyecek.

Geçti o günler.

Emin olun, karşılarında öncelikle Elif Çakır, Halime Kökce ve Nihal Bengisu Karaca gibi hanım arkadaşlarımız olmasaydı, saldırıların boyutu böylesine şiddetli olmayabilirdi. Muhtemelen “Kolay sindiririz, ezeriz, duygusaldırlar, dayanamazlar” diye düşündüler. Sadece bu gerçek bile, Gezi başı dönmüşlüğü içinde Kabataş’ta bir başörtülü kadına karşı nasıl vahşileşilebileceğinin tipik bir göstergesidir. Evet, kadına karşı vahşet damarı bir başka biçimde arzı endam etmektedir. Ve bunu, çok çağdaş, çok laik çevrelerimiz, yüreklerinde kabule şayan hale getirmektedirler.

Burada bu kampanyaya tweetlerle destek veren Camia çevrelerine söylemek istediğim var. Bunu 16 Şubat 2014’te, yine bu Kabataş tartışması sebebiyle Camia mensuplarının olayı “Erdoğan’ın kutuplaştırma politikası” çerçevesinde yorumlayan tavrı sebebiyle “En ayıp olanı” başlığı ile yazdım. “En utanç verici olanı” diye de yazabilirdim. O yazının bir bölümünü burada paylaşmak istiyorum.

“Sormak istiyorum” diye başlıyor ve devam ediyor yazı:

“Fethullah Hoca’nın “Başörtüsü füruattır” sözü gönüllü söylenmiş bir söz müydü?

Sormak istiyorum:

Camianın bünyesinde bulunan başörtülü kadınlar, başlarını gönüllü olarak mı açtılar yoksa, Türkiye’deki başörtüsü zulmünün sonucu olarak mı?

Sormak istiyorum:

Askeri liselerdeki öğrenciler, namazlarını ima ile kıldılarsa neden?
Ordu bünyesindeki camia mensupları, oruç yedilerse, içki içtilerse, eşleri komutanlar tarafından dansa kaldırıldığında itiraz etmedilerse, içleri hiç yanmadı mı?

Siz hiç başörtülü-çarşaflı kadının aşağılandığını görmediniz mi?

Vallahi ben gördüm:

Kaymakam olan eşinin yaşadıkları yüzünden bir gecede saçları ağaran kadınları gördüm.

İçi yandığı halde ve Tayyip Erdoğan, kamuda başörtüsü özgürlüğü sağladığı halde, hala başını kapatamayan “Hizmet mensubu” kadınlar olduğunu biliyorum.

Başörtüsü zulmü yüzünden ruh sağlığı bozulan genç kızlar biliyorum ki, acıları kitaplara sığmaz.

Ayıp size, çok ayıp. Bu kadar mı koptunuz Türkiye gerçekliğinden ki, Tayyip Erdoğan düşmanlığı bu kadar mı bürüdü dünyanızı ki, koştunuz bir Kanal D görüntü servisine fit oldunuz.

Ayıp ve yazık!”

T24

__________________
Never fade away...

Kabataşı dinliyorum
Gözlerim Kapalı
Önce bir zincir sesi geliyor hafiften
Gözlerimi açınca deri pantolonlu üstü çıplak adamlar geçiyor sahilden
.......

__________________
......................

Bunlar utanmanın ne olduğunu bilmiyorlar..

__________________

Hala bitmedimi bunların üstü çıplak deri pantolonlu adamlar fantazisi?

Olur da bu kadar olmaz dedirten cinsten bunlar. İllaki olmayanı olmuş olarak gösterecekler. Bir türlü gelmeyen cuma günleri ve fotoğraflar var ve hala aynı terane.

__________________

"Ey egosu boyundan büyük insan..
Bir gün ölüp toprak olacaksın. Bir tohum filizlenecek ot olacaksın, bir öküz seni yiyecek ve atık olacaksın.. Yani hep aynı kalacaksın."

Bu dava bitti.. Kararın açıklanmasını, baskı sonucu seçim sonrasına bıraktılar.

rte hala ve hala bunu propaganda malzemesi yapıyor, dün yine bununla ilgili verdi veriştirdi..

Nasıl bir ülke olduk anlamak mümkün değil.

__________________

Yalan da olsa bir fantezi yaşatmadınız be, ne kabasınız siz...

__________________
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!
Nilgün MARMARA

Mevcut düzeni ne pahasına olursa olsun sürdürmek niyetinde olanların en çok ve en sık yaptıklarından biri "yalan" söylemek. Yalanlar büyüyor, yumaklar yumakları kucaklayarak koskocaman oluyor.. Yalanlar desiseler, kumpaslar, ile destekli hale geliyor.. Kanunlar! Hele Ana kanunlar! üzerine şeref namus adına ve sadakatten ayrılmayacaklarına dair ettikleri kanunlar, meclis kürsüsünden tanımıyoruz nidaları ile niteleniyorsa, hukuk elimizi ayağımızı bağlıyor deyip, hukuku Akp üstünler hukuku haline geliyorsa, millet iradesini biz temsil ediyoruz bunun için erkler ayrılığı gibi kavram ve kurumlara gerek yoktur deniyorsa, hünkarımız efendimiz kaçak kara saraylardan her gün % 55 ler den bir guruba fırça atıyor hakaret ediyorsa, bunun karşılığında hakaret görenlerden es kazara biri bende senin deyip tivit attığında, hemen yüce hünkar adına hünkardan çok hünkârcılar dava açıp had bildiriyorsa, tüm bunlar olurken yağdanlıklar, şakşakçılar, kan uykusunda uyuyanlar hünkarın yalanlarını, martavallarını meydanlarda dinliyorsa hadi gözünüz aydın olsun yeni bir kurum peydah oldu adı ise BOP! Açılımı ise beter olsunlar partisi.

__________________

Ekonimi kötüye gidiyor. Kullanacak başka malzemeleri kalmadı.
Bu konuyu inşallah bizimkinler iyi yönetir, daha çok ağlayacaklar

Bunlarda zerre kadar utanma duygusu kalmadı

Bu afacan arkadaşların ağlaklığının arkasında büyük bir korku var, çünkü;

Yargılanacaklar!

__________________
The opposite of love is not hate, it's indifference. The opposite of art is not ugliness, it's indifference. The opposite of faith is not heresy, it's indifference. And the opposite of life is not death, it's indifference.

Elie Wiesel

Yazının hepsini alıntılamadım. KABATAŞ YALANI destekleyicilerinden İsmet Berkan, Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde, bugünkü yazısında özür diledi..

''Berkan şunları yazdı:


"Lafı dolandırmadan söyleyeyim: Birçok kişinin güvenini sarstığım ve onları hayal kırıklığına uğrattığım için çok üzgünüm.

Bu satırları okuyanlar da lafı dolandırmadan anlasınlar; "Aslında şunu diyor", "Yok canım böyle demek istiyor", "Öyle değil böyle" falan yok.


Üzgünüm.

Ve özür diliyorum."


Odatv




Şimdiii; yukarıda Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, (bize göre yalandır elbet) KABATAŞ YALANI'nı destekleyen arkadaşlarını savunurken, gazeteci İsmail Saymaz'ın ''yargılanacaksınız'' sözlerine verip veriştirken bugünleri hesaba katmış mıydı?

Hani ''keser döner sap döner, gün gelir hesap döner sözü'' aklımdan hiç çıkmıyor bu ara...

Aslında biraz da canım sıkkın..

Bu hesabı bizim döndürmemiz lazımdı ama başaramadık.. Birlik, beraberlik sağlanamadı siyasette.. (ki bunun sebebi partiler bunun için önceden ''o güçler'' tarafından dizayn edilmişti..)

İktidar partisinde hükümette görev alanlarla birlikte, vekillik yapanlarının da tamamının Yüce Divan'da yargılanması ne de güzel olurdu..

__________________