02.01.2016, 19:28
|
#1
|
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Çağlayanlar (Hikâyeler) | Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Osmanlı İmparatorluğunun son, genç Cumhuriyetimizin ilk yıllarını yaşamış bir yazar ve diplomattır. Aslen Moralı bir aileden olan yazar, Osmanlı devletinin çöküş döneminde Balkanlarda ve geri çekilmek zorunda kaldığımız diğer bölgelerde Türklere uygulanan zulmü, yaşanan acıları tatmış bir ailenin ferdidir.
Yazar, önsöz yerine “Türkeli Zeybeklerine” başlıklı bir hitabe ile başlamış. Ardından “Alparslan Masalı” ve hikâyelerle devam ediyor. Alparslan Masalı, çeşitli destan kaynaklarında kurdun besleyip büyüttüğü çocuğun yerini arslanların besleyip büyüttüğü çocuk alıyor ve esir düşen milletini kurtarıyor.
Yazar, “Yarayı Kanatan” adlı hikâyede, padişahlar III. Selim ve II. Mahmut’tan günümüze kadar bitmeyen tartışmayı ele almış. Doğu – Batı tartışmasında milli kültürümüzün bizim anlayışımıza ve zevkimize daha uygun olduğu ifade edilmiş. Tartışmalar bugün bile bitmiş değil…
Evin hanımı, subay olan ve savaşa giden kocasını beklemektedir. Hizmetçisi genç kızın ise babası da, nişanlısı da aynı cephededir. Rüyasında gördüğü nişanlısının terhisini padişahtan isteyecektir ama nişanlısı şehit olmuştur.
“Altın Ordu” hikâyesinde, doğudan batıya göçen Türklerin dünyaya dağılması anlatılır. Türk toplumunun devlet geleneği de veciz sözlerle ifade edilir: “Başında samur kalpağı, sırtında kurt postundan gocuğu, elinde parlayan altın kargısı olduğu halde iri, gürbüz bir ata binmiş; iri, gürbüz, pala bıyıklı bir süvarinin birdenbire görünüşü, bütün bu karışıklıkları, bu kargaşaları, bu çığlıkları, bu harıltıları birden susturdu. İnsanlar susar, atlar susar, rüzgârlar susar, dünya susardı ve onun bir tek “Dur!” diye gürlemesi bütün bu akan, köpüren canlı denizi dimdik durdururdu. İnsanlar durur, atlar durur, rüzgârlar durur, dünya dururdu! O zaman bütün dudaklarda korkunç ve kutsal iki kelime titrerdi: “Ay Han!”
“Üzümcü” hikâyesinde yazarın çalışan, üreten, ticaret yapan, emeği ve alın teriyle geçinen insanımıza saygısını; “Sümbül Kokusu”nda da vatan sevgisinin en mütevazı ifadesini bulur, geçlerle birlikte Çanakkale’ye koşarız.
“Turhan Nasıl Çıldırdı?” aslında hikâyeden çok roman gibidir. Türk ellerinden hayran olduğu son bağımsız kalemiz Türkiye’ye gelen bir gencin yaşadığı onlarca hayal kırıklığı ve hazin ölümü okuyucuyu hüzünlendirmektedir.
Hikâyelerin en güzellerinden olan “Ayşe Kızla Vato”da elle dokunmuş bir Türk halısı, Avrupalı ressamların en değerli tablolarıyla rekabet ediyor.
21 cm x 13 cm ebatlarında 136 sayfa tutan eserde yazarın üslubuna fazla müdahale edilmeden sadeleştirilmiş ve bugünün okuyucusunun rahatça anlayacağı hale getirilmiş. Daha önce yaklaşık 40 ayrı resmi ve özel kuruluşun bastığı eser bu yönüyle diğer baskılardan farklı. Eski baskılarda bir yazım hatası olarak Muhibbi’ye (Kanuni Sultan Süleyman’a) ait olduğu ifade edilen mısralar da gerçek sahibi Muhyi’ye iade edilmiş.
__________________
Harâmsız mal azaldı, harâmzâde çoğaldı
Bu çağda helâl yemek büyük cesâret ister
İnsanı sıfatıyla anmak geride kaldı
Domuza domuz demek büyük cesâret ister...
Abdurrahim Karakoç
|
|
|