Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Kültür | Sanat | Edebiyat > Vitrindeki Kitaplar

Vitrindeki Kitaplar Kitap tanıtımları


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 16.01.2018, 22:13   #1
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Saklı Seçilmişler | Soner Yalçın

Türk Tarımını Bitirdiler Bize Zehir Yediriyorlar

Araştırmacı gazeteci Soner Yalçın, yeni kitabında yavaş yavaş nasıl öldürüldüğümüzü ve bunu yapanları belgeleriyle anlatıyor. “Gıda terörünü ve bunun arkasındaki karanlık isimleri yazdım” diyen Yalçın, Türkiye’deki tabloyu şöyle özetledi: Türk tarımını bitirip insanlarımıza zehir yedirmeye başladılar. Bir ülke bile bile intihara sürükleniyor. Zehir tacirlerine fırsat veriliyor. Yoksullara soykırım yapılıyor.


Soner Yalçın bu defa çok ama çok başka bir kitap yazmış! Yavaş yavaş nasıl öldürüldüğümüzü, ölüm yolunda bilinçli olarak nasıl aptallaştırıldığımızı, bize bunu kimlerin ve niye yaptıklarını tek tek isimleriyle, belgeleriyle açıklamış. Araştırması 5 yıldan fazla, yazması 8 ay sürmüş. Lafı hiç uzatmadan, yazarıyla kitabı konuştuğumuz bu röportajla sizi baş başa bırakıyorum. 3 gün boyunca birlikteyiz…

İNSANLAR AYDINLANSIN İSTEDİM

– Hikayeyi başa saralım; bu kitabı yazma fikri ilk nasıl doğdu?

Kafamda hep şu vardı: Gıdalar korku kaynağına dönüştürüldü! Hekimler, uzmanlar yazıyor, konuşuyor, uyarıyor: “Aman şunları yemeyin! Aman bunları içmeyin!” Dedikleri doğru ama konuyu “gıda sağlığına” sıkıştırıp bırakıyorlar. Bu “çağdaş esarete” sebep olanlar görmezden geliniyor, gizli amaçları üzerinde durulmuyor. Eksik olan bu. İşte Saklı Seçilmişler kitabı bu ihtiyacı gidermek için yazıldı. Kimyasal yiyecekler-içecekler insan sağlığı için tehlikeli zehir ise niye satılıyor? Demek meselenin gizlenen sırrı var! Bakın çevrenize; kısırlık ve kanser ne kadar arttı. Şeker hastalığı inanılmaz boyutlarda. Bu rahatsızlıkların sebebi yediklerimiz, içtiklerimiz. Mesele sadece sağlık değil; bunun ekonomik-politik yönü var! Bu zehir düzenini kimler, nasıl kurdu? Beslenmenin-gıdanın ekonomik politiği üzerinde kimse durmuyor. Dedim ki içimden; “İnsanların kafasını aydınlatacak, gıda terörünün arkasındaki karanlık isimleri ve politikaları ortaya çıkaracak kitap yazmalıyım.” “Saklı Seçilmişler” böyle doğdu…

BU İŞİN İÇİNDE BAŞKA İŞ VAR!

– Okurken delirmekten korktum. Siz yazarken benzer duygular yaşamadınız mı?

Kitaba başlarken kafamda şu vardı: ABD-AB ve küresel baronlar daha çok kazanç için bu kirli düzeni kurdu. Her ülkede yerli işbirlikçi patronlar ve iktidarlar buldu. Ya da iktidara getirdi. Dünya Bankası-IMF- Dünya Ticaret Örgütü adlı “şeytan üçgeni” Türk tarımını bitirip insanlarımıza zehir yedirmeye böyle başladı. Bu “şeytanların” ne yaptıklarına odaklanmışken, bir gün kafama dank etti: Bu işin içinde başka iş var! Bu iş sadece para kazanma meselesi olamazdı. Bir sır vardı. Bu sırrın peşine düşünce korkmaya başladım. Öğrendiklerimden dehşete düştüm. Sadece Türkiye değil, dünya yoksullarına soykırım yapılıyor.
Dünyadaki fakirleri “biyolojik gıda silahıyla” öldürüyorlar. İnsanları (tek tek isimlerini verdim) yiyeceklerle- eşyalarla- aşılarla kısırlaştırıyorlar. Gebeliği önleyen mısır üretmişler. Kolesterol haplarıyla cinsel hayatlar öldürülüyor. Gördüm ki: Bugün bunu yapan küresel yiyecek şirketleri, global ilaç firmaları dün de Hitler'in destekçisiydi! Tesadüf mü? Aynı aileler gaz odalarıyla değil, gıdayla insanları yok ediyor. Parası olmadığı için sağlıklı beslenemeyen yok ediliyor. Yeni soykırımcılar yeni dünya kurmak istiyor.

SADECE AĞAÇ KATLİAMI YOK

– Kitapta Türk tarımına yapılanlara da çok kapsamlı yer vermişsiniz.

Çoğu kişi sadece zeytin ağaçları katliamını biliyor. Oysa özellikle Özal döneminde çıkarılan yasalarla başladı büyük tarımsal kıyım. Türkiye'nin milli stratejik sektörü tarımı, yağlı urganla boğdurdular. Çünkü, ABD-AB endüstriyel tarıma geçince elindeki ürünü satmak için yeni pazarlar arıyordu. Türkiye bu pazarlardan biriydi. Size bazı rakamlar vermeliyim: Türkiye'nin 1980 başında tarım ürünleri ihracatı 2 milyar dolar, ithalatı 51 milyon dolardı. İthalat 1999'da 3 milyar 93 milyon dolara yükseldi. Bugün tarımsal ithalat 16.5 milyar dolara ulaştı! Özallar, Erdoğanlar bu açıdan pek eleştirilmedi. Tarımsal üretimde kendine yeten Türkiye, bu dışa bağımlı politikalar sonucu bugün her tarımsal ürünü ithal eder hale getirildi. AKP bu politikayı ısrarla sürdürüyor. Bir ülke bile bile böyle intihara sürükleniyor işte. Zehir tacirlerine böyle fırsat veriliyor.


BU KİRLİ DÜZENİ KÜRESEL BARONLAR KURDU

Yazarımız Soner Yalçın, “ABD-AB ve küresel baronlar daha çok kazanç için bu kirli düzeni kurdu. Her ülkede yerli işbirlikçi buldu” dedi.

Kitabı yazarken içimden ‘İnşallah delirmem' dedim

– Bu bilgilere ulaştıkça ne hissettiniz, ne yaşadınız?

Özellikle son 6 ayda “inşallah delirmem” dedim. Kötülüğe ve adaletsizliğe inanamıyorsunuz. Örneğin, bu süreçte iki kez ABD'ye gittim. Benzer durumu Güney Kore ve Japonya'da da görmüştüm: Yoksullar evlerinde değil, dışarıda yemek yiyor! Çünkü evde yapmaktan dışarıda yemek daha ucuz! ABD'de doğal gıda ürünlerinin satıldığı butik mağazaların kapısından içeri girmeniz bile zor, çok pahalı. Türkiye'de de öyle; yoksulların doğal yiyecekleri alması imkansız. Bu durumda ne oluyor; kanser çocuklarda görülüyor artık. Türkiye'de resmi rakam 2 bin 600. Bunun gerçek rakamı yansıttığını düşünmüyorum. Saklıyorlar istatistikleri. Çocuklarımızı düşürdükleri durumu yazarken insan duygularına hakim olamıyor. Maalesef insanlar bilmeden bu tuzağa düşüyor; “tatlı zehirler” yediriyor çocuklarına-torunlarına. Fast food özellikle çocuklarda aşırı şişmanlamaya ve şeker/diyabet hastalığına neden olmuyor; zeka geriliğine sebep oluyor! Bu yerlerde her yedi saniyede bir yemek yiyen bir kişide kanser vakası var! Bunu ben değil, ABD Senatosu söylüyor.


Soner Yalçın, Nil Soysal'ın sorularını yanıtladı.

Şekeri artırılan yiyecekler sindirim sistemini bozuyor

– Tohumu yazıyorsunuz, pirinci yazıyorsunuz, şekeri yazıyorsunuz… Bunları hiç yemiyor musunuz?

Bir kere şunun altını çizeyim: Ekmek, süt, yoğurt, pirinç ya da bir başka tarımsal ürün aslında sahiden ekmek, süt, yoğurt, pirinç mi? Yoksa o görünümde başka bir kimyasal ürün mü? Basit gıda hilelerinden bahsetmiyorum; sorun sandığınızdan daha büyük! Uzun raf ömürleri vs için ortaya çıkarılan tanımsız “şey” yiyeceklerden bahsediyorum. Şunu demek istiyorum: Milyonlarca yılda oluşması gereken insan ve hayvan evrimi; teknoloji ürünü kimyasal gıdalara, genetiği değiştirilmiş yiyeceklere, yemlere uyum sağlayamıyor. Örneğin, 1970'lerde keşfedilen nişasta bazlı şeker/mısır şurubu her yiyeceğin içinde! İşlenen, lifi alınan, nişasta ve şeker miktarı artırılan vs. yiyecekler sindirim sistemimizi darmadağın ediyor. Yiyeceği sindirmek, moleküllerine ayırmak ve besinleri bağırsaklarımızdan vücudumuzun geri kalanına dağıtmak için milyonlarca yıl içinde programlanan vücudumuz, bu kimyasal gıdaları tanımıyor. Bu da vücudun bağışıklık sisteminin yıkılmasına sebep oluyor. İşte, genler ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk, son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden oluyor. Sorunuza gelirsem, bu yiyecekleri yiyip yememek herkesin kendi elinde. Ancak yoksullara başka alternatif bırakılmıyor. Fakirler hep ucuza mal edilen yiyeceklerle beslenmek zorunda kalıyor. Dikkat edin en yoksullar en şişman olanlardır. 50 yıl önce hamburger-patates yiyen kişi 420 kalori alıyordu; bugün 1050 kalori alıyor… 3 kilo yapay tatlandırıcı 750 kilo şekere denk geliyor ve her yiyeceğin içinde. Bu ucuz fast food tarzının da gizli bir amacı yok mu? Tek örnek vereyim: Mısır şurubu elde etmek için cıva kullanılıyor! Son on yıllık süre zarfında Türkiye'de diyabet hasta oranı yaklaşık yüzde 100'lük artış göstererek yüzde 7.6'dan yüzde 13.4'e çıktı. Keza insanların büyük çoğunluğu hastalığın farkında olmadan yaşıyor. Yani rakam daha yüksek. Bir gıda terörü ile karşı karşıyayız…


Kaynak
__________________
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.01.2018, 21:35   #2
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Saklı Seçilmişler | Soner Yalçın

‘Millete domuz yediriyorlar’
Araştırmacı Yazar Soner Yalçın, son kitabı “Saklı Seçilmişler”i anlattı. Kitabında 'hangi yiyeceklerde domuz katkısı olduğunu' ayrıntılarıyla açıklayan Yalçın, “Yoğurtlara kıvam artırması ve su tutması için jelatin ekleniyor. Jelatinin çoğunlukla domuz derisinden elde edildiğini kaç kişi biliyor? Hangi yiyeceklere domuz katkı maddesi konduğunu ayrıntılı yazdım, insanımız bilsin” dedi.


Yıllardır Yamyam Tavuk Yiyoruz!” haberini hatırladınız mı? Geçen sene imza attığım bu haberi uzun süre takip etmiştim. Tavuk diye aslında civciv yediğimizi, bu hayvancıkların kendi artıklarıyla beslendiğini filan yazmıştım. Tüm ısrarlarıma rağmen konuyla ilgili ne Sağlık Bakanlığı'ndan, ne de Tarım Bakanlığı'ndan bir yetkiliye ulaşıp, görüş alamamıştım! Mesele şimdi anlaşıldı!

Devam ediyoruz…

– Sağlığımızı yakından ilgilendiren konuları anlatırken birden karşımıza meselenin politik sebeplerini çıkarıyorsunuz. Özellikle de büyük şirketler tarafından fonlanan derneklerin-vakıfların yaptıklarına şaşırıp kalıyorsunuz…

“Gıda teröristlerini” pazara sokan perde arkasındaki baronların amaçlarını yazıyorsanız bunun ideolojisini anlatmak zorundasınız. Şu tesadüf olabilir mi:


Buğdayın genetiğiyle kim oynadı: Rockefeller!

Mısırın genetiğiyle kim oynadı: Rockefeller!

Pirincin genetiğiyle kim oynadı: Rockefeller!

Tavuğun genetiğiyle kim oynadı: Rockefeller!

Liste uzun… GDO'nun öncüsü kim: Rockefeller!

Hepsini ayrıntılarıyla yazdım. Rockefeller Vakfı'nın dünyanın dört yanında hangi iktidarla, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerle neler yaptığını ortaya çıkardım. Rockefeler'ın destekçisi kim; yolundan giden kim; Bill Gates! Gıda/beslenme konusuna kimse böyle bakmamış ne yazık ki! Uluslararası 22 bilim insanı GDO'yu 2009 Şubat'ında protesto etti. “Siz Nazi doktorlarının yaptığı çalışmaları yaparak, II. Dünya Savaşı sonrası Nazileri yargılayan Nürnberg Mahkemesi kararlarını ihlal ediyorsunuz” dediler. Seslerini kim duydu? “Nazi laboratuvarları” hâlâ faaliyette! Sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan toplumsal akımın adı “öjeni” idi. Bu sosyal-darwinist akımın tarihini çalıştım. Gördüm ki, başı yine Rockefeller çekiyor! Yeni de değil. İlk kısırlaştırmaların Naziler döneminde Rockefeller desteğiyle yapılması tesadüf mü?


Bu “seçilim” sadece insana da yapılmıyor…

Anladım kitaptaki civcivlerden bahsediyorsunuz. Evet o da soykırım; böyle bir katliam olamaz. Bu sebeple, dünyada kayıt altına alınmış olan bin 273 tavuk ırkından bugüne çok azı kaldı. Rockefeller'in “tek tip tavuk” projesi kazandı. Onun pilicini-tavuğunu yiyoruz. Niye çok piliç tüketir olduk? 1990'da 2.87 kilo olan yıllık kişi başı tüketimimiz 2016'da 21.94 kiloya yükseldi.

İnsanlar ne yediklerini bilmiyor ama ne yapsın yoksullar ve başka ucuz ne yiyebilirler? Buna sadece Türkiye'de değil milyonlarca insanı mecbur ettiler.


SAĞLIĞIMIZ PERİŞAN

– Şaşkınlıkla aynı soruyu sormak istiyorum. İnsanı uçurumun kenarına sürükleyen bu sağlıksız gıdalar bizlere niye yediriliyor? Niye yasaklanmıyor? Devletimiz, hükümetimiz bizi niye korumuyor? Sahiden nerde bu devlet?

Adı konulmamış bir savaşın içindeyiz. Bu savaş zenginler ile yoksullar arasında. Kapitalizm her yönüyle insan vücudu için yararlı olmadı. Küresel şirketler insanların arzuları ve cehaletiyle beslendi. Yanıltıcı kampanyalar düzenleyerek beslenme alışkanlıklarıyla oynandı. İnsanlar medya aracılığıyla, film endüstrisiyle bilinçli olarak aptallaştırıldı. Ne yazık ki akademi dünyası buna alet edildi. Teknoloji insanoğlunun vücudunu yoldan çıkardı! İnsanoğlu sağlıklı olmak için evrilmedi; vücudunuzu ancak siz koruyabilirsiniz. İnsanoğlunun yakın akrabası neandertel, kültürel beslenme uyumu sağlayamadığı için yok oldu. Şimdi sıra homo sapiens'in yoksulları-ezilmişlerinde. Söyledim; dünyanın efendileri bunu sadece para için yapmıyorlar. Nüfusu kırmak istiyorlar. ANAP'tan AKP'ye siyasal iktidarların bu güç karşısında hiçbir şey yapamadıklarını tek tek yazdım. Bize tez zamanda halkını düşünen bir iktidar lazım. Halimiz, sağlığımız perişan.


LÖSEMİ RİSKİ YÜZDE 700…

– En sarsıcı bilgilerden biri de kırmızı etin başına gelenler…

AKP insanlara domuz yediriyor! Helal kesimden geçtik; domuzdan alınan kök hücreyle kırmızı et yapıyorlar artık. İthal karkas etler kanları akmış olduğu için hormon testine cevap vermiyor. Ne yediğimizi bilmiyoruz. Ete yapılan kimyasal işlemleri kaç kişi biliyor? Türkiye'de kullanım izni olmamasına rağmen “bradmix” adlı kimyevi maddenin etlerin hacmini yüzde 25-30 artırmak amacıyla kullanıldığını biliyor musunuz? Bu madde; kırmızı etlere kaybedilen su oranını yüzde 5-8 yeniden kazandırmak ve terbiye esnasında daha canlı, parlak ve aromalı bir görünüş sağlamak amacıyla şırıngayla enjekte ediliyor. Sadece bu değil… Fosfatlar, şekerler, asitlendiriciler, tuz (NaCl, KC1) neler var. Raf ömrünün uzaması yani renk değişimi olmaması için özellikle şarküteri gibi işlenmiş ete, (E250 koduyla) nitrat ve nitritin sodyum konuluyor. Mide kanserinin sebeplerinden biri budur. Bozulmayı önleyici sodyum sülfat (E221) pankreas kanserini yüzde 67, lösemi riskini yüzde 700 oranında artırıyor.



“İNSANLAR NE YEDİKLERİNİ BİLMİYOR”


Yalçın, “İnsanımız medya aracılığıyla aptallaştırıldı, ne yediğini bilmiyor. Bize tez zamanda halkını düşünen bir iktidar lazım” dedi.


Mehmetçik'e GDO'lu pirinç yedirdiler

– “Domuz Gribi” gibi “Deli Dana Hastalığı” ve “Kuş Gribi” meselesinin perde arkası da çok çarpıcı!

Sadece tek örnek vereyim: ABD Savunma Bakanı Donald Rums-feld, bir dönem küresel ilaç devi Gilead Sciences'in başkanlığını yaptı. Ortaktı. Kuş gribi sırasında bakanlığı, Pentagon'a ilaç şirketinden 1 milyar dolarlık “tamiflu” satın aldırdı! O yalan rüzgarında Türkiye de sadece aşı ithalatına 350 milyon dolar harcadı! Dünya ilaç devi Baxter kuş gribi virüsünü laboratuvarda üretip yanlışlıkla dünyaya yaymıştı! Yerseniz. Bill Gates aşılarına girelim mi?



Bill Gates


“TRAKYA'YI KİM ZEHİRLEDİ?”

– Bill Gates pirincine de girelim, öğrensin insanlar…

Rockefeller da bu aşı meselesinin finansörlerindendir; dünyanın en zenginlerinden Warren E. Buffett gibi… Henüz Türkçe'ye çevrilmeyen gazeteci Daniel Taylor'ın kitabı var: “Dünyayı Aşılamak: Gates, Rockefeller Küresel Nüfusu Azaltma Peşinde” Keşke biri çevirse… Gelelim pirince… Bugün kişi başı ortalama 9.3 kilo pirinç tüketiyoruz; 1980 yılında ise sadece 3.2 kilo idi. Ki yediğimizin şimdilik yarısı ithal! Bak arkadaş! 2006 yılında Türkiye'nin bir kilo pirinç ithaline ihtiyacı yoktu. ABD dayattı. Erdoğan dönemin Tarım Bakanı Sami Güçlü'yü gönderdi. Mehdi Eker ithalat önündeki engelleri kaldırıverdi. Sadece pirinç mi? 2016 yılında kamu ve özel sektör deposunda tüketime hazır 498 bin 858 ton şeker varken, AKP sıfır gümrük vergisiyle şeker ithal etti.

Bunlar işin siyasi yönü. Bunları da yazdım. Meselenin sağlık yönünü de yazdım. “Glisemik indeks” kavramını kaç kişi duydu? Pirinç gibi “glisemik indeksi” yüksek ürünler, kan şekerini hızla yükseltip sonra hızla düşürür. Ardından gelsin kilolar, hastalıklar! En kutsalımız Mehmetçik'e bile GDO'lu pirinç yedirdiler. Bu insanlığın hem politik hem de insani olarak yıkımıdır. Meselenin hangi boyutunu araştırsanız şoke olursunuz: Türkiye toplam pirincin yüzde 55'ini, ayçiçeğinin yüzde 75'ini, buğdayın yüzde 10'unu yetiştiren Trakya'yı, bir uçtan diğer uca 280 km. kat eden Ergene Nehri'ni kimler zehirledi? Trakya'yı hangi yabancı tröstler ele geçiriyor, ne yetiştiriyorlar? ANAP ve AKP bu işin suç ortağı, biz ise daimi seyirci… Topraksu Genel Müdürlüğü'nü Özal'a, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nü Erdoğan'a kapattırdılar. Atatürk'ün kurdurduğu tüm tarım işletmelerini yok ettiler. Yani mesele sadece Atatürk Orman Çiftliği'ne yaptıkları saray ile sınırlı değil; çok vahimleri var.

‘SAKLI SEÇİLMİŞLER'DEN…

– Kimi… Yoğurdun kıvamını artırmak için kullanılan jelatinde DOMUZ derisi var.

– Kimi… Una ve hamura DOMUZ kılı saçından yapılan E920 konuluyor.


– Kimi… İthal hayvan yeminde DOMUZ kemiği – DOMUZ kanı var.


– Kimi… İthal salam ve sucuklardaki beyaz noktalar DOMUZ yağıdır.


– Kimi… Kek ve pastalarda ucuz olduğu
için DOMUZ içyağı kullanılıyor.

– Kimi… Et suyu tabletler, hazır köfte harçları, hamburger, hazır çorbalar, kuruyemiş, sakız, cipsler, dondurmalar, renkli yoğurtlar, salata sosu, cips, çiğköfte ve benzeri birçok üründe bulunan “Çin tuzunda” DOMUZ var.

– Kimi… İthal donmuş yağlarda DOMUZ var.


DOMUZun kök hücresinden laboratuvarda kırmızı et yapılıyor.


Tarihini bilmeyen bir nesil iktidarda


İçim şişti!…
“Çin tuzu” adını duymuşsunuzdur. ABD dahil yaklaşık 50 ülkede kullanımı sınırlandırıldı. Türkiye'de ise kullanımı serbest! Ne söyleyeyim daha… “Annemin köftesi” gibi tanıtılan köftelerin tamamı soya katkılı. Şirin gözükmesi için de “mix kıyma”, “soya proteini” vs. gibi farklı isimleri koyuyorlar ambalaj üzerine! Ara da eti bulasın! Balığa ne yaptıklarını anlatayım mı? Kansere neden olduğu için 1976 yılında ABD'de yasaklanan “PCBs” adlı kimyasal madde bulunduran kültür balıklarına kimse ses çıkarmıyor. Kültür balıkçılığı 1980 yılında dünya balıkçılığının yüzde 9'unu kapsarken, bugün yüzde 50 sınırını aştı! Zehirleniyoruz. Aklıma geldi; Hijazi Ailesi'ni kim biliyor? Oysa bilmek şart! Kod adı “Pilot” olan AKP'li Bakan kim? Oysa bilmek şart! Kimyasal yoğurtlara kıvam artırması ve su tutması için jelatin ekleniyor. Jelatinin çoğunlukla domuz derisinden elde edildiğini kaç kişi biliyor. Hangi yiyeceklere domuz katkı maddesi konduğunu ayrıntılı yazdım, insanlarımız bilsin. Ki oy verdiği iktidarın ne olduğunu görsün. Gıda emniyeti yok ülkemizde maalesef…


Yalçın, “Atatürk'ün tarım politikalarına dönülmeli” dedi.

Bu kitap gösteriyor ki; Türkiye'nin tarımsal politikaları büyük Atatürk'ün yaptıklarına geri dönmelidir.

Atatürk'e hayranlığım her geçen gün okudukça, araştırdıkça daha da artıyor. Biz çocuklarımıza Atatürk'ü hiç anlatamamışız. Tarım dahil tüm toplumsal yaşamın geriliğini Atatürk'ün hangi fedakarlıklarla aşmaya çalıştığını öğretmemişiz. Yüzyıllardır karasabanla tarım yapan köylüye, (bütçesinde üç kuruş yokken, Osmanlı'nın borcunu ödemeye çalışırken) pulluk dağıtıyor. Mibzer vs. dağıtıyor. Köylüyü köleleştiren öşür vergisini kaldırdığı yetmedi; traktör, motorlu pulluk, biçer-döver, kamyon ve kamyonet sahiplerine tarımda harcadıkları akaryakıt için “mevadd-ı müşteile rüsumu tazminat” ile vergi iadesi kanunu çıkardı.Tarım kredi kooperatifleriyle köylüyü milletin efendisi yapmaya çalıştı. Ne yazık ki; kırsal kesimde küçük üreticilere büyük yarar sağlayan tarım satış kooperatifleri Özal'dan Erdoğan'a uzanan neoliberal politikalar sonucu tasfiye edildi. Çayı tanımazlarken Rize'yi çay üretiminin merkezi yapan Atatürk'ün heykelini kaldıran bir zihniyet var ülkemizde. Tarihini bilmeyen bir nesil iktidarda maalesef. Çayı koruyamayanlar Türkiye'de neden filtre kahvenin moda yapıldığını nasıl analiz edecekler. Umarım okur kitaptan öğrenirler!


Kaynak
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.01.2018, 21:07   #3
Çevrimdışı
Gülümsün
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Saklı Seçilmişler | Soner Yalçın

‘Acilen Atatürk’ün yolunda bağımsızlığı yaratmalıyız yoksa hepimizi öldürecekler’
'Saklı Seçilmişler' kitabını, başımıza nelerin geldiğini öğrenmemiz için yazdığını söyleyen usta kalem Soner Yalçın, başlıktaki uyarıyı yaptı ve ekledi: Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı tek cephede vermedi. Acilen Atatürk’ün yolunda, ulusal tarım ve sağlık politikasına ihtiyaç var.



Soner Yalçın diyor ki; “Bir film düşün. İlk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın. Dehşete kapılırsın. Film biter. Etkisinden kurtulamazsın. Korkarsın. Bu kitabın yazım sürecinde ben bunları yaşadım.” İşte bu sözlerin altına imzamı atarım!…

DOĞU'DA TARIMSAL İŞLETMELER KAPATILDI

– Kitabın sayfalarını çevirdikçe, ABD ve AB'nin Türkiye pazarını kendi endüstriyel tarımsal ürünlerine açmak için neler yaptıklarına şaşırıp kalıyoruz. Bunlar niye gündeme getirilmedi?

Çünkü köylüyü düşmanlaştırdılar; bütçe üzerindeki yük gösterdiler. Köylünün sahibi kalmadı. Üretici yıkıma sürüklendi. Sosyal demokrat partiler bile küresel baronların neoliberal finans ekonomisini savunur oldu. Köylü yalnızlaştırıldı. Siyaset Ankara demeçlerine-laf sokmalara sıkıştırıldı. Örneğin, köyden kente göç olgusu salt terörle ilişkilendirildi; tarımın çökertilmesi hiç gündeme getirilmedi. Oysa köylü zarar ettirilerek toprağından koparıldı, hayvancılıktan uzaklaştırıldı. Bakın, ABD-AB teröre salt silah-kamuoyu-medya desteği vermedi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki tarımsal kamu işletmeleri kapattırıldı; hayvancılık, dünya değerlisi tütün gibi tarım ürünleri bitirildi. Örneğin, Güneydoğu'da 66 bin 123 aile tütün üretimini bırakmak zorunda kaldı.

TOHUMU BİLE İTHAL EDİYORUZ

– Bugünlerde ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray maceralarını anlatan “Fire and Fury” kitabı çok popüler. Siz de Beyaz Saray ile gıda baronlarının ilişkisini anlatıyorsunuz…

Daha düne kadar dünyada en rezil küresel tarım şirketi Monsanto idi. Monsanto'nun maddi olarak desteklediği Tommy Thompson, 2001-2005 yıllarında oğul Bush'un Sağlık Bakanı oldu. Diğerleri farklı mı: Obama'nın FDA Gıda Güvenliği Dairesi Başdanışmanı olarak atadığı Michael R. Taylor, Monsanto'nun ikinci adamıydı! İlk icraatı ne oldu dersin: Süt ürünleri etiketlerinde (süt ineklerinin verimini artırmak için kullanılan kansorejen ürün) “rBGH içerir” gibi bilgi bulunmasını yasaklamak! Obama, Monsanto gibi kimyasal zehir üreten şirketlerin desteklediği Tom Vilsack'ı Tarım Bakanı yaptı!

– Ya tohumlar, hibrit tohumlar…

Aklıma gelenleri söyleyeyim, çünkü liste uzun: Şili'den, Çin'den, Tayvan'dan fasulye tohumu alıyoruz! Tanzanya'dan barbunya ve hıyar tohumu, Peru'dan, Pakistan'dan patlıcan tohumu, Hırvatistan'dan arpa, yulaf tohumu Zimbabve'den bezelye tohumu, Sudan'dan ve Yunanistan'dan bile mısır tohumu alıyoruz. İsrail'den; biber, turp, marul, soğan, domates, kabak, ayçiçeği, buğday, kavun, karpuz, çiçek tohumları alıyoruz… Sadece ABD'den aldığımız tohumlar kitapta bir sayfa tuttu! Tohum çok önemli ama insanlarımız bunun farkında değil. Rockefeller danışmanı H.Kissinger'ın yanında çalışan Paul Bremer, Irak Geçici Koalisyon Güçleri'nin başına getirildi. İlk yaptığı Irak'ın tarımına el atmak oldu. Iraklı köylülerin elindeki son doğal tohumları denetimlerindeki Norveç'teki “Svalbard Tohum Deposu”na taşıdı! Irak, tohumlarını “Ebu Gureyb Tohum Deposu”nda saklıyordu. İşgalden önce Irak Tarım Bakanlığı, bu tohumların bir bölümünün yedeklenmesi için Suriye Halep'teki, “Tarım Araştırmaları Merkezi”ne gönderdi. Suriye iç savaşı çıkınca Halep'teki değerli tohumlara ne oldu? Norveç'teki “Felaket Ambarı'nın ilk tohumları oldu? Ne tesadüf!



KÖYLÜ TOPRAĞINDAN KOPARILDI, HAYVANCILIKTAN UZAKLAŞTIRILDI

Soner Yalçın, “Saklı Seçilmişler” adlı son kitabında Türk tarımının içinde bulunduğu duruma da dikkat çekti ve şu tespiti yaptı: “Köylü zarar ettirilerek toprağından koparıldı, hayvancılıktan uzaklaştırıldı. Köylü yalnız kaldı.”

KURTULUŞ İÇİN İLK ADIM ÖĞRENMEKTİR…

– O kadar çarpıcı olaylar anlatıyorsunuz ki şu net olarak görülüyor: Kimyasal gıdalar sonucu genetiği darmadağın edilen insan bir felakete sürükleniyor. Küresel şirketleri elinde tutan “dünya efendilerinin” bunu salt para kazanmak için yapmadığını ispatlıyorsunuz. E biz ne yapacağız bu durumda? Nasıl kurtulacağız?

Konunun politik atağını bilmek zorundayız. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı bir dönem Türkiye'de çok aktifti. “Kemalizm'i bırakın… Ilımlı İslam'a sarılın… Kürdistan açılımı yapın” diyen sivil toplum kuruluşu! Bakın konu nereden nerelere geliyor. Sorunuza gelirsem, biz ne mi yapacağız? İlk adım, öğrenmek. “Saklı Seçilmişler” bu amaçla yazıldı. Sonra bu politikalara cesurca karşı çıkacak, Türk tarımını global hegemonyadan kurtaracak bir iktidar inşa edeceğiz. Bakın; ABD'li Tugamiral Mark Lambert Bristol Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilişki kurmak için Ankara Milli Hükümeti'ne bir isim önerdi. Dedi ki; “Ticari destek almak için Rockefeller size yardımcı olabilir!” Ankara Hükümeti, Rockefeller'ı iyi tanıyordu; 1905 yılından itibaren Osmanlı topraklarında petrol arıyordu. 24 Nisan 1923 tarihinde şu cevabı verdiler: “Rockefeller'ın memleketimize daveti uygun görülmemiştir!” Türkiye, Kurtuluş Savaşı'nı sadece tek cephede vermedi. Menderes, Özal ve Erdoğan'dan Atatürk'ün farkı budur. Acilen ulusal tarım politikasına ihtiyaç var. Acilen ulusal sağlık politikasına ihtiyaç var. Acilen Atatürk'ün gösterdiği yolda ulusal tam bağımsızlığı yeniden yaratmaya ihtiyaç var. Yoksa hepimizi öldürecekler!

Bizim tütünümüz tam 30 yıldır bu topraklarda yetim

– Bir de tütün meselesi var. Tütün üretimini yok etmek için iç ve dış odakların elbirliği ile neler yaptıklarını da kitabınızdan öğreniyoruz. İktidarların TEKEL'i kaldırıp, ABD'yi nasıl tekel yaptıklarını rakamlarla yazmışsınız!

İthal tütünün önü sonuna kadar nasıl açıldı yıl yıl rakamlarla yazdım. Bizim tütün ise 30 yıldır bu topraklarda yetim. Tütün üretici sayısı, 2002'de 405 bin 882 iken, 2015'de yüzde 86 azalarak 56 bine geriledi! Hâlâ Adıyaman'daki bir avuç tütün üreticisiyle uğraşıyor AKP! Tütünün hangi boyutunu anlatayım: Bugün sigara tüketicisi düne göre en sağlıksız sigara kağıdını içiyor. Yabancılar ucuz sigara satmak için buna mecburlar. Türkiye büyük bir sigara pazarı, kaybetmek istemiyorlar. Sigaranın içine bırakmayı zorlaştıracak kimyasallar koyuyorlar!

GDO'LU TÜTÜN İÇİRİYORLAR

Dünya Sigara Sağlığı İle Savaşanlar Örgütü Başkanı İngiliz David Simpson gerçeği yüzümüze vuruyor: “Biliniz ki, ABD'de ve İngiltere'de sigara içenlerin sayısı azalıyorsa, Türkiye'de içenlerin sayısı mutlaka artacaktır.” Bu kadar net. Sadece kimyasal maddeler de değil.1983'de antibiyotiğe dayanıklı ilk genetiği değiştirilmiş GDO'lu tütün elde edildi. 1985'de virüs, bakteri ve böceklere dayanıklı genetiği değiştirilmiş tütünün tarla denemeleri başladı. 1990'da ABD'de herbisite/otlara dayanıklı genetiği değiştirilmiş tütünün üretimine izin verildi. Sigara artık sağlığa bin kez zararlı. Bir de mentollü sigaralar var. Mentolün serinletici ve ağrı kesici yönleri sigarayı daha hafif ve tiryakiler için çekici hale getiriyor! Bunlar normal sigaralara göre daha zararlı. Bu sebeple AB ülkelerinde yasak. Ancak sigara düşmanı Erdoğan'ın gücü yetmedi; 2020'ye kadar satışı serbest bırakıldı!

– Sigaradaki katkı maddelerinin sayısını 120 olarak yazmışsınız. Siz içiyor musunuz sigara?

(Gülüyor) Hayır. Tiryaki olmadım.



Soner Yalçın, Nil Soysal'ın sorularını yanıtladı.

Anavatanı Anadolu olan mercimeği de yok ettiler

– Geldik “Çikita Muz” serüvenine…
Rockefeller'ın Latin Amerika'yı gırtlağından nasıl ele geçirdiğini bu örneklerle yazıyorum. “Muz Cumhuriyeti” isminin sebebi Rockefeller. Hatırlarsınız: Turgut Özal'ın Türk tarımını gıda emperyalizminin emrine açma projesinin simgesi idi “Çikita Muz!” O yıl, yani 1984 yılında ABD'li “United Fruit Company” adını, “Chiquita Brands International” olarak değiştirdi. “Çikita” adı buradan geliyor.

– Beni mercimek şaşırttı!

Kimi şaşırtmaz! Anavatanı Anadolu olan mercimeğimizi yok ettiler. 1990'da 846 bin ton mercimek üretimi ile dünya ihracatının yüzde 47'sini karşılayarak ilk sırada yer alan Türkiye, bugün ithal mercimek alıyor! Kanada, 1970'lerde Türkiye'den götürdüğü kırmızı mercimeğin genleriyle oynayarak dünyanın en büyük ihracatçısı oldu. Yılda 300 bin ton mercimeğin önemli miktarını Kanada'dan alıyoruz!

TARIMSAL ÜRETİM ALANLARI DARALTILDI

Özal politikalarına rağmen 1990'da 2 milyon 13 bin tonu aşkın bakliyat üretimi gerçekleştirdik. 2015'te üretim 1 milyon 79 bin tona düştü. Bugün 1 milyon tonun altına düştük. Son 25 yılda dünyada baklagiller ekim alanı 61 milyon hektardan 82 milyon hektara; baklagiller üretimi 40 milyon tondan 70 milyon tona çıktı. Türkiye'de ise baklagillerin ekildiği alanlarda yüzde 66, üretim miktarında ise yüzde 47 gerileme yaşandı. Türkiye,1980 yılında 7 bin 600 ton kuru fasulye, 88 bin 500 ton nohut ve 102 bin ton mercimek ihraç edip, bu üç üründe bir gram ithalat yapmadı.1990'da 860 bin ton nohut üretimiyle dünya ihracatının yüzde 62'sini karşılayarak ilk sırada yer alan Türkiye, bugün 50 bin nohut ithal ediyor! Dış alım artsın diye gümrükleri sıfırlanıyor! Keza 50 bin ton kuru fasulye ithal ediyor. AKP'nin hediyesi: Ekim alanları yeşil mercimekte yüzde 94, kırmızı mercimekte yüzde 67, nohutta yüzde 60, kuru fasulyede yüzde 47 daraldı. Bugün, kuru fasulyeyi, nohutu, bezelyeyi, mısırı, pamuğu mercimeği ABD'den alıyoruz. Bunun adı “teslimiyettir.” Bize neler yedirdikleri ayrı konu. GDO'lu soya cenneti ABD, yılda 2.3 milyon ton soya ithal ediyor ve her yiyeceğe koyuyor.

Kaynak
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Gülümsün'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 18.01.2018, 22:22   #4
Çevrimdışı
ReaL
Deniz Sevengillerden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Saklı Seçilmişler | Soner Yalçın

Tebrikler Soner Yalçın.

Çok önemli ve herkesin irdelemekten imtina ettiği konuyu derinlemesine araştırmış, kitap halinde sunmuş...
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz ReaL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 07.09.2019, 19:42   #5
Çevrimdışı
Ekin
Başına Buyruk

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Saklı Seçilmişler | Soner Yalçın

Teşekkürler @Gülümsün

Çok güzel bir konu ve çok faydalı bir kitap.

Okumam gereken bir kitap.

Çevremizde bu kadar domuz çiftliği olmasıda zaten bize domuz etini kakaladıklarının bir örneği...
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Ekin'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 07.09.2019, 21:55   #6
Çevrimiçi
Tura
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Saklı Seçilmişler | Soner Yalçın

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Ekin Mesajı göster
Teşekkürler @Gülümsün

Çok güzel bir konu ve çok faydalı bir kitap.

Okumam gereken bir kitap.

Çevremizde bu kadar domuz çiftliği olmasıda zaten bize domuz etini kakaladıklarının bir örneği...
Tarakya da çok domuz çiftliği vardır. Askeri birliklerin mutfak ve yemekhane artıkları belli bir bölgede toplanır. Yıllık ihale ile bu artıklar domuz çiftliklerine satılır.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Tura'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 08.09.2019, 11:43   #7
Çevrimdışı
Mustafa Akten
Abdülmelik Hankendi

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Saklı Seçilmişler | Soner Yalçın

Soner Yalçın, son derece güzide araştırmacı gazeteciler arasında en önde gelenlerden biri, yazdığı kitaplar, ortaya koyduğu araştırmalar çok çarpıcı, ülkemiz adına ürkütü ve korkutucu... Çünkü REALİTE!

Saklı seçilmişlerde ifade edilenler, sadece Soner Yalçın beyin gadranına giren görüntüler, Türkiye'nin başına gelenler en az Soner bey kadar bu konuda mesleğin ehli olanlar tarafındanda dile getirlmekte ve işte her zaman vurguladığımız, siyasi, mali, idari, kamu düzeni açısından, diplomasi açısından, tarım, sanayii, eğitim, sağlık, savunma, can ve mal güvenliği, yok edilen adalet ve hukuk üstünlüğü açısından,Türkiye için meşru doktrin olan Atatürk ve ilkelerinden sapma açısından, Türkiye için bir KAOS ortamı yaratmış, bu gün bu kaos yaşanmaktadır...

Kaos ortamının belli bölümlerini dile getiren değerli yazar Soner Yalçın beyefendiye buradan milyonlarca teşekkürler....
__________________
  Alıntı ile Cevapla
Mustafa Akten'in Mesajına Teşekkür Etti
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
bitirdiler, bize, soner, tarımını, türk, yalçın, yediriyorlar, zehir


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:46.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.