Tekil Mesaj gösterimi
Eski 22.01.2022, 14:59   #1
Çevrimdışı
Ben kimim
Yasaklı Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart İşte 12 yılda AKP iktidarının yaptıkları


İşte 12 yılda AKP iktidarının yaptıkları

Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’na aday olduğunu açıkladıktan sonra kendini överken “Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır” demiştir. Bu sözü duyunca “Yandık” demekten kendimi alamadım. Bir anda yaptıkları tek tek düşüncemi doldurmaya başladı. Sizinle paylaşmak, “yandık” demekte haklı olup olmadığımın takdirini size bırakmak istedim. İşte 12 yıllık iktidarı boyunca Başbakan Erdoğan’ın yaptıklarının kimileri:

DOKUNULMAZLIK/YOLSUZLUK

“Dokunulmazlıkları kaldıracağım” diye göreve başladı. İktidar olduktan sonra dokunulmazlığa sarıldı. AKP milletvekilleri ve kendisi hakkındaki yüzlerce fezleke TBMM tozlu raflarına terk edildi.

Son örneği 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarında yaşandı. “Yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceğim” diye işbaşına gelenler; doğrudan Hükümeti ilgilendiren bu soruşturmaların üzerini örtmek için her şeyi yaptılar. Kimi bilgi ve belgeler uydurma bilirkişi raporlarıyla yok edildi; Emniyet görevlileri, savcı ve yargıçlar değiştirildi; fezlekeler milletvekillerinden ve kamuoyundan kaçırıldı. Son olarak TBMM Soruşturma Komisyonu Başkanı, “dizi pusulası yok” sudan bahanesiyle dosyayı savcılığa geri gönderdi. Zaten dizi pusulasız bir savcılık fezlekesi düşünülemezdi Adalet Bakanlığı da daha önce aynı şeyi yapmış, Meclis’e gelmeden önce fezleke değiştirilmiş, ek klasörlerin sayısı 42’den 14’e düşürülmüştü.

Bunlar için için yalan söylemek bile mübahtır. Zaten artık gözümüzün içine baka baka yalan söylemek olağanlaşmıştı. Caminin ahıra çevrilmesi, anayasayı “iki sarhoş”un hazırlaması, camide içki içilmesi, “türbanlı bacı”nın deri eldivenlilerce dövülmesi gibi. “Devlet Gücü”nün tek elde toplanması bu pervasızlığın dayanağıydı. Hesap sorulamıyordu. Tam tersine hesap sorandan, hesap soruluyordu.

Yolsuzluk olağan duruma getirildi. “Hırsız var!” diye, kimseyi hedef almadan ortalığa bağıranlar bile gözaltına alındı. “Saat kaç?” diye soranlar hakarete uğradı, işinden edildi.

Rant için önce İstanbul, sonra güzel ülkemiz yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekildi. Vatan toprağı, varlıkları, kaynakları “babalar gibi” yok pahasına yandaşlara satıldı. Üniversitelerin tıp fakülteleri ödenek verilmeyerek zor duruma düşürüldü, önce Maliye ve Sağlık bakanlıklarına muhtaç edildi; sonra çok değerli taşınmazlarını satmak zorunda bırakıldı.

AKP yandaşı İslami sermaye yaratıldı. Devlet kaynaklarından beslendi, büyütüldü; İstanbul sermayesini gölgede bıraktı. Tüm ihaleler yandaşlara verildi. Hazine arazileri, özel mülkler kamulaştırılarak yandaşlara tahsis edildi. Yaratılan sermaye havuzlar oluşturup siyaseti besledi. Ne demişti maden sahibi Somalı işçilere, “Bu ilçede AKP kazanmazsa madeni kapatırım, işsiz kalırsınız.” Böylece dönüşümlü bir çark kurulmuştu.

İslami bankacılık, İslam’a uygun senet ve kredi düzeni kuruldu.

Laik eğitimi din ağırlıklı eğitime dönüştürüldü.

Önce Kuran kursları ile işe başlandı. Kaçak kurs açanlar ile burada öğreticilik yapanların cezaları kaldırıldı. Kuran kurslarına katılma yaş sınırlaması kaldırıldı. Okullarda, öğrenci yurtlarında ve kamu kurumlarında kurs açılması sağlandı. Kuran kurslarının denetimine son verildi.

İmam hatip ortaokulları yeniden açıldı. İmam hatip liselerinin sayısı 952’ye, öğrenci sayısı 675 bine ulaştı. Genel/düz liseler kaldırılarak, Anadolu, fen vs gibi liseleri kazanamayan gençlerimizin imam hatip liselerinde okumaları zorunlu duruma getirildi. Başarılı öğrencilerin imam hatiplere yönlendirilmesi için genelgeler gönderildi. Müfredatla oynanarak ve farklı katsayı uygulaması kaldırılarak imam hatip liselerini bitirenlere yükseköğretimin tüm programlarında okuma olanağı sağlandı.

Kuran ve Peygamberin hayatı dersleri konularak ve fiiliyatta zorunlu duruma getirilerek tüm eğitim-öğretim imam hatipleştirildi.

Türban ilk, orta ve yüksek öğretim kurumlarında, hukuk ve Anayasa dolanılarak fiilen serbest bırakıldı. Anayasal görevini yerine getiren öğretim elemanları cezalandırıldı.

Zorunlu öğretim 12 yıla çıkarılırken kesintili duruma getirilip açık lise olanağı sunularak, lise çağına gelmiş kız çocuklarının evlerine kapatılmasının önü açıldı. Çocuk gelinlerde patlama yaşandı.

Milli Eğitim Bakanlığı hemen tüm programlarını Diyanet İşleri Başkanlığı ve dinci vakıflarla birlikte yapar oldu. Müfredattan ve kitaplardan Atatürk ilke ve devrimi ile felsefe dersleri; okullardan Atatürk köşeleri kaldırıldı. Öğrenciler topluca Cuma namazına götürülür oldu. Liselerde mescit açılmaya başlandı. Özel okullarda sağlık birimi açılması isteğe bırakılırken ibadethane açılması zorunlu kılındı.

İlahiyat fakültelerinin okul ve öğrenci sayıları inanılmaz ölçüde artırıldı; okul sayısı 42’ye, öğrenci sayısı 9 bine ulaştı. İlahiyat fakülteleri ile yetinilmeyerek İslami ilimler fakülteleri açılmaya başlandı. 8. Avrasya İslam Şurası kararının gereği yerine getirilerek, İstanbul’da Uluslararası İslam Üniversitesi kurulması için yasa tasarısı hazırlandı.

YÖK’e ve üniversite yönetimlerine AKP ölçütlerine uygun kişiler atandı. Türbana selam duran, selam durmayanları cezalandıran, “Siz görevi Atatürk’ten değil, ancak benden alırsınız” ya da “Sıkıysa AKP’li olmayın” diyen rektörler türedi.

Üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıkıp medreseye dönüştü. Bunu öneren öğretim üyeleri alkışlandı. Medreseye dönüşü hızlandırmak için dinci vakıfların üniversite kurmasına yeşil ışık yakıldı. Üniversitelerde Said-i Nursi kürsüleri kuruldu. Atatürkçü Düşünce Topluluklarının etkinlikleri engellendi hatta bu Topluluklar dağıtılmaya başlandı. El Ezher gibi şeriat öğretimi yapan üniversitelere denklik verilmeye başlandı. Sosyal tesislere içki yasağı getirildi. Camii ya da mescidi olmayan üniversite neredeyse kalmadı.

Devlet yurt yapmayıp gençlerimizi cemaat-tarikat yurtlarına mahkûm etti. Devlet üniversiteleri bile resmi web sayfalarında öğrencileri tarikat yurtlarına yönlendirmekten çekinmez oldu.

“Kinine sahip dinci” AK gençliğin yetiştirilmesi için bir yandan imam hatip açılmasına hız verilirken, bir yandan da TÜRGEV kuruldu. Başbakan ailesinin yönetiminde olduğu TÜRGEV, “AK gençliği” yetiştirmek için kolları sıvadı. Vakfa yardım yağarken, belediyeler kamu arazilerini tahsis için yarışa girdi. Vakfın çok sayıda okul ve yurt yapması, Cemaatin kendine uygun gençlik yetiştirmek için başlangıçta yaptıklarını anımsattı.

ULUSAL BİRLİK

Türkiye Cumhuriyeti’nin “TC” kısaltması, Atatürk resimleri ve “Ne mutlu Türküm diyene” ulusal birlik çimentosu sözler, kurum adlarından, web sayfalarından, dağlardan taşlardan silindi. Ulusal Ant’ımız kaldırıldı. Sudan nedenlerle ulusal bayramların kutlanması yasaklandı. 19 Mayıs Bayramı’nın stadyumlarda kutlanması uygulamasına son verildi; Devlet törenine tüm Devlet erkânı yerine yalnızca Bakan’ın katılması yeterli görüldü.

Ulusal bayramlarda Atatürk Anıtı’na çelenk konulması yasaklandı. Otomobile bayrak asanlar, Atatürk posteri çıkarması yapıştıranlar cezalandırıldı.

Askeri birlik içinde bayrağımızın gönderden indirilmesine, subaylarımızın kafalarına torba geçirilmesine, bir savaş gemimizin batırılmasına, bir terör örgütünün konsolosluk çalışanlarını rehin almasına göz yumuldu.

Yurttaşlarımız Atatürkçü ve laik olanlarla, bunlardan öç alacak kindar ve dinci kesim diye ikiye ayrıldı. Yetmedi Sünni-Alevi ayrışması sağlandı. Yetmedi, Kürt açılımı denilerek PKK ile mücadele yerine “müzakere” dönemine geçildi; “Terör örgütüyle masaya oturduğumuzu söyleyenler ********dir” diyenler, terör örgütü PKK ile masaya oturdu. Güneydoğu bölgemizin fiilen bölünmesine neden olundu; kısa gelecekte hukuken bölünmesi için gerekenin yapılacağı sözü verildi. Bunun için bölgesel Kalkınma Ajansları kuruldu, bütünşehir belediye yasası çıkarıldı.

DEMOKRASİ

Çağdaş demokrasinin kurucu öğeleri erkler ayrılığı, denetim-denge düzeneği, hukuk devleti, laiklik, temel hak ve özgürlükler, özellikle ifade özgürlüğü ve tamamlayıcısı basın özgürlüğü yok edildi.

Yasama, yürütme ve yargı erki tek kişide birleştirildi. Tek adam yönetiminde “parti devleti” kuruldu.

Yasamanın yürütme üzerindeki siyasal dengeleme, Cumhurbaşkanı’nın Hükümet üzerindeki hukuksal dengeleme denetimine son verildi. Yasama işlevi yozlaştırıldı. Anayasal rejimi ilgilendiren çok önemli yasalar bile Meclis’e tasarı değil teklif yöntemiyle getirilir oldu. Yasalar “torbaya” dolduruldu. “Geceyarısı yasası” baskın uygulaması hız kazandı. Temel yasa bahanesiyle yasaların Meclis Genel Kurulu’nda ayrıntılı incelenmesi engellendi. Dolayısıyla yasalar, kabul edilmeden önce kamuoyunun bilgisinden kaçırıldı.

Yetmedi, zaten AKP Genel Başkanı’nda olan yasama yetkisi yürütmeye devredildi. Bakanlar Kurulu’na, kamu kurum ve kuruluşlarının RTE’nin isterleri doğrultusunda, başkanlık rejimine uygun biçimde yeniden yapılandırılması için yasa çıkarma yetkisi verildi. Bu yetki sonuna kadar kullanıldı ve KHK’lerle kamu örgütü yeniden yapılandırıldı. Yapılan atamalarla önce AKP-C memuru, sonra AK memur dönemleri başlatıldı. Kamu kurum ve kuruluşları işgal edildi.

Yetmedi, yasaların soyut, genel ve nesnel olması evrensel ilkesinden vazgeçilerek kişiye özgü yasalar çıkarıldı. AKP’ye gönül verenlerin suçlarının affı için birden fazla af yasası çıkarıldığına tanık olundu. MİT Müsteşarı ile görevlileri, kumpas davalarına bakan özel görevli yargıç ve savcıları, PKK gibi terör örgütleri ile görüşme yapan görevlileri hukuksal sorumluluktan kurtaracak yasalar kabul edildi. Necmettin Erbakan’ın mahkûmiyetini evinde çekmesi için özel yasa çıkarılmasından bile çekinilmedi. Dahası 17 Aralık Yolsuzluk ve rüşvet olayına adı karışan iş adamını cezadan kurtarmak için “altın kaçakçılığına” verilen hapis cezası kaldırıldı, para cezası düşürüldü.

Yetmedi, “yok yasa, yap yasa” faşist modeli yoğun biçimde uygulamaya konuldu. “Sen yap, biz gerekirse yasa çıkarır, seni kurtarırız” dönemi başlatıldı; bu tür talimatlar telefon dinlemelerine takıldı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin seçkin ve saygın komutanlarına kumpas kuranları yasallaştırmak için Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kuruldu. İstihbarat hizmetleri TSK’dan, Emniyet’ten ve Jandarma’dan alınarak MİT’e bağlandı. MİT’in başına Başbakan’ın çok güvendiği biri atandı. İlker Başbuğ, “Sağır sultanın bile bildiği” bilgilerin MİT tarafından kendisine verilmediğinden yakındı. Yani istihbarat hizmeti bizden alındı bu duruma düştük demek istedi.

Basın özgürlüğü yok edildi.

Tüm yurttaşların dinlenebilmesi için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kuruldu. “Büyük gözaltı” başladı. Tüm telefon görüşmeleri kayıt altına alınmaya başlandı. Yetmedi Twitter ve YouTube yasağı getirildi. Şimdi çıkarılan bir yönetmelikle de, tüm internet kullanımının kayıt altına alınması ve bu kayıtların iki yıl boyunca saklanması yetkisi verildi.

Medya’nın izlenip ceza yöntemiyle susturulması için RTÜK kuruldu ve AKP’li üyelerin çoğunlukta olduğu bir yapıya kavuşturuldu. RTÜK günümüzde, Cumhurbaşkanı adayı Başbakan’a 2 saat, diğer adaylardan birine 3 dakika yayın süresi ayıran, bir diğerinin konuşmasını hiç yayımlamayan TRT’ye, “Başbakan dünya çapında bir lider” gerekçesiyle ceza vermezken; cılız karşıt sesleri de kesmek için Ulusal Kanal’a, Halk TV’ye ceza yağdıran bir merkez durumuna dönüştü.

Medya zaten çoktan RTE cumhuriyetinin yayın organı durumuna getirilmişti. Basın yayın organlarının çoğu, Sermaye Piyasası Kurulu aracılığıyla ya doğrudan AKP’ye bağlanmış ya da AKP’li işadamlarına teslim edilmişti. Bunun için gerektiğinde kredi, gerektiğinde havuz yöntemi uygulanmıştı. Yandaş medya kamu reklamları aracılığıyla ekonomik yönden güçlendirilirken Kalan % 20’lik muhalif gurubun üzerine ise vergi denetimleri, ceza uygulamaları ile gidilerek zor durumda kalmaları sağlandı.

Gizlilik kararları ve tazminat davalarıyla basın susturuldu. Gazeteciler sudan nedenlerle tutuklandı. Basın özgürlüğü en kötü ülkeler listesinde Çin’le yarışır olduk. Pek çok karşıt gazeteci Başbakan’ın talimatıyla işten atıldı. “Sıfırla” diyenler hakkında değil, bunu haberleştirenler hakkında dava açıldı.

Gezi Direnişi’nde demokratik protesto haklarını kullanmak isteyenlere karşı acımasızca saldırıldı. Demokrasi şehitleri verildi. Bu uygulama tüm demokratik protesto haklarını kullanmak isteyen muhaliflere karşı sürdürüldü. Direnişe katılanlar ya da destekleyenler hakkında soruşturmalar yapıldı, davalar açıldı ve bunlar en ağır biçimde cezalandırıldı. Gezi’yi andı diye bir öğrencinin 1.’lik ödülü elinden alındı.

Demokratik yönetimin birincil koşulu olan şeffaflık yok edildi.

Denetim ortadan kaldırıldı. Yasamanın yürütmeyi denetlemesi demek olan siyasal denetim mekanizması, AKP çoğunluğunun elinde oyuncağa dönüştürüldü. Muhalefet yok hükmünde sayıldı. Soru önergelerine bile yanıt verilmedi. Bakanlıkların teftiş birimleri, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu kapatıldı. Sayıştay denetiminin kısıtlanıp, raporlarının nasıl kuşa çevrildiği, çok kısa geçmişte gazete sayfalarında yer aldı.


https://odatv4.com/makale/iste-12-yi...07141200-62025
  Alıntı ile Cevapla
Ben kimim'in Mesajına Teşekkür Etti