Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Bir Yudum İnsan > Sosyal Bilimler

Sosyal Bilimler Sosyoloji, felsefe, hukuk


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 16.03.2015, 23:05   #11
Çevrimdışı
Bursalı68
Yönetici

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Asena Mesajı göster
Düzenleme çok güzel olmuş, teşekkür ederim.
Eklenecek daha çok filozoflar var değilmi
Bu konuyla ilgilenmem lazım
Evet, hem de çok...Ama bir Sokrates'i, Platoon'u, Biruni'yi atlamamak gerek diye düşünüyorum...Daha da var...Zaman buldukça konuyu genişleteceğinizi umuyor, elinize sağlık diyorum...
__________________
Kötülüğün galip gelmesi için iyi insanların bir şey yapmaması kafidir...
Edmund BURKE
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Bursalı68'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.03.2015, 00:22   #12
Çevrimdışı
Asena
» Memleket Delisi «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Teşekkür ederim arkadaşlar.
Burada konu açmak meşakkatli iş ReaL kişisi herşeyi beğenmiyor
Bahsttiğiniz filozoflar hakkında da konu eklemeye çalışacağım.
Hepsi birbirinden değerli şahsiyetler
__________________
•*¨`*•.¸¸.•´*¨`*•K.Atatürk•*¨`*• .¸¸.•´*¨`*•
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Asena'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.03.2015, 00:34   #13
Çevrimdışı
ReaL
Deniz Sevengillerden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Asena Mesajı göster
Teşekkür ederim arkadaşlar.
Burada konu açmak meşakkatli iş ReaL kişisi herşeyi beğenmiyor
Bahsttiğiniz filozoflar hakkında da konu eklemeye çalışacağım.
Hepsi birbirinden değerli şahsiyetler

Sen ekle, ben zevkle düzenlerim, sorun değil.

Meşaketli olduğunu da nerden çıkarttın..


Hee bak, Platoon'u da biliyorum.
__________________



Tüm katılımcı arkadaşların okumasını rica ediyorum... Lütfen Tıklayınız..
* * *
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz ReaL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 17.03.2015, 00:37   #14
Çevrimdışı
Asena
» Memleket Delisi «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Tamam ben eklerim, sen güzelleştirirsin
__________________
•*¨`*•.¸¸.•´*¨`*•K.Atatürk•*¨`*• .¸¸.•´*¨`*•
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Asena'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 19.03.2015, 13:53   #15
Çevrimdışı
Asena
» Memleket Delisi «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar




René Descartes

(1596-1650)


Ünlü Fransız matematikçisi ve filozof olan “Descartes” aynı zamanda bir bilim adamıdır. 1596 yılında La Haye de doğmuştur. İlk öğrenimini Cizvit Kolejinde yapan Descartes daha sonra üniversite öğrenimi Poitiers üniversitesinden alir. Senelerce bir çok farklı ülkede kalarak ilmi çalışmalar yapar.

Fransız filozof. Matematik eğitmeni olarak kariyer yapmaya başlar. Bavyera Ordusu’nda da aynı zamanda çalışmaktaydı. İnsan bilgeliğini şüphecilik olmadan ifade etmek istiyordu. Rasyonel- akılcı düşüncenin babasıdır.

Kartezyen koordinat sistemini kurdu. Matematiğin prensiplerini yazdı. Meditasyonlar adlı kitabı hayatı anlamaya yönelik çalışmasıdır.Düşünüyorum öyleyse varım. (“Cogito, ergo sum.”) sözünde kişinin şüphe edemeyeceği tek şeyin kendisi olduğunu ifade etti. Tekbencilik ve kendine indirgeme huylarının ortaya çıkmasına neden oldu. Matematikte kullandığımız x,y,z bilinmeyenleri ile A,B,C sabitlerini ilk tarif eden odur. Matematikte çığır açan bir bilim adamı olduğu kadar metafizik ve epistemolojide ilk akla gelenlerdendir.


Descartes, cebir ve geometri teorilerine getirdigi yenilikler sebebi ile büyük matematikçiler arasında yer alır. Aynı zamanda kendisine felsefe alanında da önemli bir yer edinmiştir.

Ünlü filozof Descartes’in hem felsefe alanında hem de eserlerinde ilk olma özelliğini “Denemeler” adlı eserinde barındırmaktadır. Dört bölümden oluşan bu eserde, geometri, optik, meteorlar, metot konuları üzerinde durmuştur. Bu eseri ile felsefe alanına getirdiği yeniliklerin temellerini atarak, felsefeye daha modern ve daha yenilikçi bir biçim kazandırmıştır.

René Descartes 11 Şubat 1650’de Stokholm, İsveç’te, Fransız büyükelçisinin evini ziyaretinde öldü. İsveç’e Kraliçe Christina tarafından, kendisine öğretmenlik yapması için davet edilmişti. Ölümünün sebebinin zatürre olduğu söylenmişti. Christina’nın sabah erken çalışma alışkanlıkları ve yoğun çalışma saatleri yüzünden uykusuz kalıp, sağlığını hepten kaybetmiş olduğuna inanılıyordu.

Öte yandan, öldürülmüş de olabilirdi. Descartes’ın ölümünden sonra Kraliçe Christina Roman Katolik olmak için tahttan çekilmişti, çünkü İsveç hukukuna göre hükümdarların Protestan olması gerekiyordu. Kraliçe Christina’nın yakından alakalı olduğu tek Roman Katolik ise Descartes’tı..

1663’te Papa Descartes’ın çalışmalarını Yasaklı Kitaplar İçeriğine kattı. Protestan bir milletin içindeki bir Roman Katolik olarak, Stokholm’de, vaftiz edilmemiş çocukların gömüldüğü bir mezarlığa gömülmüştür. Daha sonra Paris’teki Saint-Germain-des-Prés manastırına taşınmıştır. 1792’deki Milli Kongrede Panthéon’a taşınması kararı alınmışsa da, iki yüz yıl sonra mezarı hala Saint-Germain-des-Prés manastırındaki bir şapeldeydi. Adına 18. yüzyılda dikilen bir anıt hala İsveç Kilisesi’nde durmaktadır.
Eserleri
  • 1618. Compendium Musicae (Kısa Müzik)
  • 1626–1628. Regulae ad directionem ingenii (Aklın Yönetimi İçin Kurallar)
  • 1630–1633. Le Monde (Dünya) ve L'Homme (Adam)
  • 1637. Discours de la méthode (Yöntem/Metod Üzerine Konuşma)
  • 1637. La Géométrie (Geometri)
  • 1641. Meditationes de prima philosophia (İlk Felsefe Üzerine Düşünceler)
  • 1644. Principia philosophiae (Felsefenin İlkeleri)
  • 1647. Notae in programma (Programlamanın Notları)
  • 1647. La description du corps humain(İnsan vücudunun Tanımı)
  • 1648. Responsiones Renati Des Cartes…(Yeniden Descartes Cevapları)
  • 1649. Les passions de l'âme (Ruhun Tutkuları)
  • 1656. Musicae Compendium (Müzik Özeti)
  • 1657. Correspondence(Yazışma)
__________________
•*¨`*•.¸¸.•´*¨`*•K.Atatürk•*¨`*• .¸¸.•´*¨`*•
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Asena'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 19.03.2015, 14:03   #16
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

İçlerinden, ilgimi çeken filozoflar olmuştu zamanında. Lakin, detaylı bilgim yoktu açıkcası.

Teşekkürler Asena. Forumumuza yakışan bir konu olmuş.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
5 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 23.03.2015, 01:26   #17
Çevrimdışı
Asena
» Memleket Delisi «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Sokrates
(M.Ö. 469-399)




Antik Yunan filozofudur. Heykeltıraş Sophroniskos'un ve ebe Fenarete'nin oğludur. Yunan Felsefesinin kurucularındandır.

Özel yaşamına ilişkin fazla bir şey bilinmemekle beraber Sokrates, Platon ve Ksenophon’a kadar uzanan bir geleneğe göre kendisine üç çocuk veren Ksanthippi ile evlidir. Platon ve Ksenophon’un çizdiği portreye göre basık burunlu, patlak gözlü, sarkık dudaklı ve göbeklidir.

Alçakgönüllü, alışkanlıkları ve felsefeden başka bir uğraşı olmadığı bilinen Sokrates, başta öğrencisi Platon olmak üzere Yunan gençleri üzerinde giderek kendisini taklit etmeye varan derecede yükselen bir etki yaratır. Onun gibi yalın ayak yürürler. Hatta bu grup özentisini alaya almak için Aristophanes Kuşlar adlı komedyasında bir terim icat eder. Bu terim Esokraton’dur. Uzun saçlı olurlar, açlık çekerler, Sokrateslik taslayanlardır. Ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates’in yaşamının en belirgin olaylarından biri M.Ö. 399 yılında hakkında açılan davadır.

Platon'un Sokrates'in Savunması adlı eserinde anlattığı kadarıyla Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak onların yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlanır. Sokrates bu suçlamalar sonucunda ölüme mahkûm edilir. Sokrates, yazılı bir kaynak bırakmamıştır. Yaşamı ve düşünceleri ile ilgili bilgiler Aristophanes gibi çağdaş yazarlar, Platon ve Ksenophon gibi ardıllarının yazdıkları ve Sokrates’in ölümünden on beş yıl sonra dünyaya gelen Aristoteles’in dolaylı anlatımlarıyla günümüze ulaşmıştır.


  • Sokrates'te Felsefi Başlangıç
Sokrates'in felsefi yaşamına başlangıçlık eden olay Delphoi Tapınağı ziyaretidir.

Sokrates felsefesinin ana temalarını ele alan başlıca kaynak Sokrates'in Savunması adlı diyalogdur. Bu diyalog Sokrates hakkında açılan dava sonrasında Platon tarafından kaleme alınan bir felsefi başkaldırıdır. Bu eser, Sokrates'in felsefi yaklaşımı uyarınca sürdürdüğü yaşamını sergiler. Sokrates yaşam tarzını ve yaşam tarzı nedeniyle sahip olduğu güçlü düşmanlıkları sergilemek amacıyla dostu Khairephon’un Delphoi Tapınağı kahini Pythies’e kendisi ile ilgili ziyaretini aktarmayı gerek görür.

Khairephon, kahine Sokrates’ten daha bilge birisinin bulunup bulunmadığını sorduğunda kahin, ondan daha bilge birisinin bulunmadığını söyler. Bu bilgiyi alan Sokrates önce şüpheye düşer, çünkü hiçbir şey bilmediğinin farkındadır. Ama tanrı yalan söylemeyeceği için kahinin sözlerinin doğruluğundan şüphe etmemek durumundadır. Böylece söz konusu kehanetin, çözülmesi gereken bir bilmece olduğunu düşünerek araştırmaya koyulur. Önce adı bilgeye çıkan politikacıya, sonra ozanlara, daha sonra da sahip oldukları Sophia ile ünlü olan ustaların ve zanaatkarların yanına gider. Onlara sorduğu sorularla, onların bilge olmadıklarını kavrar. Sokrates bunların cehaletin pençesinde kıvrandıklarını fark eder.

Bu kişiler, hem bilmedikleri şeyleri bildiklerini sanmaktadırlar hem de neleri bilmediklerinin farkında değillerdir. Oysa cehaletten daha büyük bir kötülük yoktur. Sokrates bu kişilerden farklı olarak, bilmediğini bilir; tam da bu noktada o kişilerden daha bilge olmaktadır. Yani Sokrates kendi cehaletinin farkında olmak gibi insani bilgeliğe sahiptir. Yani Sokrates kendini bilmekte ve kendini tanımaktadır.

Sokrates, kahinin söylediği sözlerin gerçek anlamını bulmak için uyguladığı sorgulama sonunda Pythies'in ne demek istediğini anlamıştır. Onların arasında en bilge olduğu doğru bir yargıdır. Çünkü kendisi hiçbir şey bilmediğinin farkındadır. Sokrates böylece –bilmediğini bildiğini sanan- insanlarla, gerçek bilginin tek sahibi olan tanrılar arasında aracı durumundadır. Bu konum aslında Platon'un Lysis ve Şölen adlı eserlerinde belirttiği gibi, filozofun konumudur; zaten filozof kelimesi de Yunanca philei ve sophia kelimelerinin yan yana gelmesi ile oluşturmuştur. Bu kelime başta "bilgi ve bilgelik dostu" sonra ise "bilgiye can veren, onu sorgulayan" anlamına gelmektedir. Bunun ön koşulu da bilgisizliğin bilincinde olmaktır.

Sokrates’in kendini tanı ilkesinin başlıca sebebi; her kişinin yaratılıştan iyi olduğu görüşünden gelir. Sokrates'in ahlakçı akılcılığı buna denk gelmektedir.


Sokrates’in Ölümü - (Sokraretes'in Zehir İçişi)- The Death of Socrates - Ressam: Jacques Louis David - Metropolitan Müzesi, New York- ABD (1787)



  • Sokrates’in Diyalektik Uslamlama Yöntemi
Kehanet anlatısı, genellikle Sokrates’in, bilgelikleriyle ünlenenlere yöneltip onları bunalttığı soruları akla getirir. Bu tür yaklaşımlar "çürütme" (elenchos) denen belli bir kalıp içerisinde sergilenirler. Bu yöntem felsefe tarihinin ilk yöntemi olması bakımından son derece önemlidir. Eski Yunanca’da "sınamadan geçirmek" ya da "çürütme" anlamına gelen elenchos yöntemi, doğruluğundan şüphe duyulmayan bir sava karşı yöneltilen çeşitli sorularla, yapılan açıklamalarla, savın kapsamının olabildiğince genişletilmesiyle, en sonunda savın kendi içine taşıdığı çelişki ve tutarsızlıkların kanıtlanmasıyla doğruluk savlarının çürütülmesinin amaçlandığı düşünsel diyalektik bir süreçten oluşmaktadır. Sokrates tarzı bu çürütme şu aşamalardan oluşur;
1- Yanıtlayan, çürütmenin amacını oluşturacak p önermesini savunur;

2- Sokrates akıl yürütmenin ürünü q ve r önermeleri üzerinde yanıtlayanla tartışmasız hemfikir olur;

3- Sokrates’i yanıtlayana q ve r önermelerinden ancak karşıt –p önermesine ulaşacağını kanıtlar;

4- Sokrates bu noktada p’nin yanlış, karşıt p’nin doğru olduğunun gösterildiğini ileri sürer.
Sokrates’e göre çürütme uygulaması o denli önemlidir ki Savunma da bunun felsefeyle aynı şey olduğunu savunur. Filozofça yaşamanın insanın kendisini ve başkasını sürekli sınamak olduğunu açıklar (28e, 29c-d). Bu anlamda Sokrates’in diyalektik uslamlama yönteminin amacı insanların iyiye, güzele, erdeme yönelik sürekli bir felsefe arayışı içinde olmalarının sağlanmasıdır. Diyalektik yöntemde yanıt arayan hemen bütün sorular, "Güzel nedir?", "Bilgi nedir?", "Zaman nedir?" gibi ne?-lik bildiren bir şeyin özünü ya da doğasını bilmeye yönelik ana soru yapısından türerler. Sokrates karşılıklı konuşmalardan yola çıkarak yüzeysel bilginin, bir kavramı tanımlatmayı, tanıtlatmayı amaçlayan sorularla diyalogu istenen doğrultuda yönlendirir.

Bu karşılıklı konuşmalarda konuşmacıların söylediklerinde bulunan tutarsızlıklar ve çelişkiler ortaya çıkarılarak yüzeysel bilginin, en önemlisi de doğru diye bilinen sanıların bırakılmasını sağlamış olacaktır.

Diyalektik yönteminin en belirgin örnekleri Kriton ile Lysis diyaloglarıdır. Sokrates’in uyguladığı biçimiyle bu yöntem bilginin bulunmaktan çok hep aranması gereken bir şey olarak görüldüğünün başlıca kanıtıdır.

Sokrates öldükten sonra "Sokratik Diyaloglar" edebiyatı ortaya çıkmıştır. Diyaloglar arasında ilk sırayı Platon’un yazdığı diyaloglar alır. Sokrates'in Savunması, Kriton, Phaidon, Şölen (Symposion), Theaitetos, Timaeos, Lakhes, Euthyphron adlı diyaloglarında Sokrates’in portresini sergilermiş. İkinci sırada ise Ksenophon Apomnemoneumata adlı yapıtı yer alır.

Sokrates’ in kişiliği üzerine birbirine karşıt görüşler ortaya atılmıştır. Platon’a göre dengeli bir kişi olan Sokrates çağdaşı Spintharos’a göre sert mizaçlı nefsine hakim birisidir. Fakat Sokrates’e karşı bir saldırı da vardır: Aristophanes'in M.Ö. 423 yılında sergilediği Bulutlar adlı komedyasında Sokrates, sözcüklerle oynayan, öğretileri ile ahlakı ve devleti baltalayan gençleri babalarıyla, devletin otoritesini sorgulamaya yönelten bir sofist olarak canlandırılarak eleştirilmiştir.

Ayrıca Sokrates ile ilgili diyaloglarda Sokrates’in içindeki tanrısal sesten (daimon) bahsedilir. Bu güç ona ne gibi davranışlardan kaçınması gerektiği konusunda ilham vermektedir.

Sokrates’i Kant, "aklın ideali", Hegel, "bir insanlık kahramanı, felsefesini yazmayan ama yaşayan gerçek bir filozof" olarak tanımlar. Nietzsche ise tersine, onu, ölüm korkusu nedir bilmeyen, yaşayan biri olarak değil de salt akıl olarak ölen ve hayatın içgüdüsünden tamamıyla kopmuş bir "canavar" olarak tasvir eder.

Sokrates'e ait yazılı bir eser günümüze ulaşmamıştır. Bu nedenle tüm öğretimini sözel olarak yaptığı yargısına varılmaktadır. Sokrates hakkındaki bilgiler başkalarının aracılığı ile günümüze kadar gelmiştir. Bugün fiilen sahip olduğumuz eserleri yazmış olan başlıca filozof Platon’dur. Platon, Sokrates’in öğrencisidir. Sokrates’e ilişkin bilgilerin büyük çoğunluğu Platon’un yazılarından elde edilmektedir. Platon Sokrates’in anısını canlı tutmak için onu ve onun öğretilerini anlatan yazılar yazmıştır.

Sokrates’in ruhunu yaşatmak, Platon için, Sokrates’in yaptığı tarzda felsefe yapmak anlamına gelmektedir. Platon, Sokrates öldüğünde otuz bir yaşındadır. Sokrates öldükten sonra M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısında Atina’nın ünlü okulu olan ve bugünkü modern üniversitenin ilk örneği sayılabilecek Akademia Okulu’nu kurmuştur ve eserlerini orada yazmıştır.


  • Sokratesçi Okullar
Yunan felsefesinin en büyük filozofu Sokrates’in ölümünün ardından onun anısını canlı tutmak için eserler kaleme alındığı gibi bazı okullar da kurulmuştur. Bu kuruluşların hepsi Sokrates’in düşünsel anlamda gerçek izleyicileri olma savıyla kurulmuştur. Bu okullar arasında "Megara okulu", "Kinikler okulu", "Kirene okulu", "Elis-Eteria okulu" sayılabilir. Bu okullar, Sokrates’in, gerek kişilik özelliklerinden, gerekse düşüncelerinden çok derin biçimde etkilenmişlerdir.

M.Ö. 4. yüzyılın başlarında Sokrates’in ilk öğrencilerinden Megaralı Eukleides, Megara Okulu’nu kurmuştur. Bu okul felsefedeki yerini daha çok Aristoteles eleştirileri ve mantık alanında yaptığı katkılarla belirlemiştir. Atina'lı Antisthenes ve Sinop'lu Diogenes’in öncülüğünü ettiği bir diğer Sokratesçi kuruluş ise Kinik Okulu’dur. Bu okul bireyin erdem ile mutluluğa ulaşabilmesi için kendi kendiyle yetinip, tüm yapay gereksinimlerinden sıyrılması gerektiğini savunur. Aristippos tarafından kurulan Kirene Okulu ise Kinik Okulu ile taban tabana zıt düşünceleri savunur. Sokrates’in sürekli sözünü ettiği erdem üstüne kurulu mutluluğun, tat almada, bütün haz yaşantısında olduğu düşünülmektedir.

Kirene Okulu’nun savunduğu bu temel görüş "haz" anlamına gelen Yunanca’daki "hedone" sözcüğünden türeyerek "hazcılık" (hedonizm) diye anılan felsefe öğretisinin de ilk örneğidir. Elis-Eretria Okulu ise Sokrates’in ölümünün hemen ardından öğrencisi Elisli Phaidon tarafından kurulmuştur. Sokrates’in izinden giden tüm okullar gibi bu okul da ahlak felsefesini baş köşeye yerleştirmiştir. Bu felsefe okulu aynı zamanda Sokrates’in soylu yaşamını, bu yaşamdan alınacak dersleri ve insan yaşamında felsefenin yerini vurgulamak üzere kurulmuştur.

Vikipedi

__________________
•*¨`*•.¸¸.•´*¨`*•K.Atatürk•*¨`*• .¸¸.•´*¨`*•
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Asena'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 30.03.2015, 20:07   #18
Çevrimdışı
Asena
» Memleket Delisi «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Platon (Eflatun)

(D. M.Ö. 427 - Ö. M.Ö. 347)






Platon (Eflatun), çok önemli bir Antik Yunan filozofudur. Hayatını geçirdiği Atina’daki ünlü akademiyi kurdu. Asıl adı Aristokles'di. Geniş omuzları ve atletik yapısı yüzünden, Yunanca Platon (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı.

Yirmi yaşından itibaren ölümüne kadar yanından ayrılmadığı Sokrates’in öğrencisi ve Aristoteles’in hocası olmuştur. Atina’da Akademi’nin kurucusudur. Eflatun’un felsefi görüşlerinin üzerinde hala tartışılmaktadır. Eflatun, batı felsefesinin başlangıç noktası ve ilk önemli filozofudur. Antik çağ yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar veya doğa filozofları) daha ziyade materyalist (özdekçi) görüşler üretmişlerdir. Antik felsefenin maddeci öğretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek seviyeye erişmiş, buna mukabil düşünceci (idealist) felsefe, Eflatun ile en doruk noktasına ulaşmıştır. Eflatun bir sanatçı ve özellikle edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, çok ustaca, ve şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır.

Modern filozoflardan Alfred North Whitehead’e göre Eflatun’dan sonraki bütün batı felsefesi onun eserine düşülmüş dipnotlardan başka bir şey değildir. Görüşleri İslam ve Hıristiyan felsefesine derin etkide bulunmuştur.

Eflatun, eserlerini diyaloglar biçiminde yazmıştır. Diyaloglardaki baş aktör çoğunlukla Sokrates’tir. Sokrates insanlarla görüşlerini tartışır ve onların görüşlerindeki tutarsızlıkları ortaya koyar. Eflatun çoğunlukla görüşlerini Sokrates’in ağzından açıklamıştır.

Eflatun, algıladığımız dış dünyanın esas gerçek olan idealar ya da formlar dünyasının kusurlu kopyaları olduğunu, gerçeğe ancak düşünce ve tahayyül yoluyla ulaşılabileceğini savunmuş, insan ruhunun ölümden sonra beden dışında kalıcı olan idealar dünyasına ulaşacağını söylemiştir. Görüşleri ortaçağda İslam filozofları tarafından korunmuş ve İslam düşünce dünyasındaki Yeni Eflatunculuk akımına neden olmuştur. Rönesans sonrasında Batı Avrupa'da Antik Yunancadan çevirileri yapılmıştır.

Platon’un yaşamı ve yapıtları


Felsefe tarihinin en büyük düşünürlerinden biri olan Platon, Atina’da soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Sokrates’in öğrencisi oldu ve onun görüşlerinden çok etkilendi. Kırklı yaşları nda Güney İtalya’ya yaptığı seyahate dek eserleri büyük ölçüde hocasının etkisi altındaydı. Onun demokrasi yanlılarınca idam edilmesi Platon’un siyasi kariyerden vazgeçmesine ve kararlı bir demokrasi düşmanı olmasına yol açtı. M.Ö. 387/388 tarihlerinde Atina’da Akademia isimli bir okul açarak düzenli eğitime başladı. Aristoteles ile olan ilişkisi de bu çatı altında gerçekleşti. Ölümüne dek Akademia’da ders vermeyi sürdürdü. Platon’un tüm eserlerinin günümüze ulaştığı sanılmaktadır ve eserlerinin belli başlılarının yazılış sıraları muhtemelen şöyledir; Sokratik Dönem Eserler: Savunma, Kriton, İon, Lakhes, Kharmides, Euthyphron, Lysis ve Devlet’in 1. kitabı. Geçiş Dönemi Eserleri: Protagoras, Gorgias, Menon, Euthypdemos ve Kratylos. Olgunluk Dönemi Eserleri: Symposium, Phaidon, Devlet ve Phaedrus. Yaşlılık Dönemi Eserleri: Theaetetos, Parmenides, Sophist, Devlet Adamı, Philebos, Timaios ve Yasalar.

Platon’un varlık anlayışını ve idealar öğretisi

Platon’un varlık anlayışı büyük ölçüde İdealar öğretisine ve ruhun ölümsüzlüğü öğretisine dayanır. İdealar öğretisi, tüm görünür şeylerin, görünür dünyanın ötesinde ve ondan bağımsız bir gerçeklikle idealarla ilişkili olduğu kabulüne dayanır. Görünür ve düşünülür evren birbirlerinden ayrıdır ve bu da Platon’u metafizik bakımdan ikici (düalist) yapar. İdealar, zamana mekâna tabi olmayan, her tür değişimden bağışık, başlangıcı ve sonu olmayan, varoluşu için kendisinden başka bir şeye gereksinim duymayan ve sadece akılla kavranabilen yapılardır. Oysa duyulur nesneler, yani varolanlar; zamana ve mekâna tabi olan, sürekli değişen, başı ve sonu olan, varoluşu için idealara gereksinim duyan yapılardır. Duyulur nesneler, ideaların kopyasından gölgesinden başka bir şey değildirler ve ideadan pay aldıkları, ona katıldıkları ölçüde var olurlar. Platon ideaları, görünür şeylerin asıl doğaları olarak görür ve idea sözcüğünü sık sık doğa sözcüğü yerine kullanır. Böylece idealar, görünür şeylerin eksiksizliklerini, tamlıklarını, asıl doğalarını temsil ederler ve bu yüzden tüm görünür şeyler idealarına benzemeye çalışırlar. Çünkü ona benzedikçe kendi doğalarını gerçekleştirmiş olurlar. İdeaların da kendi içlerinde bir düzeni vardır ve bu düzenin en üstünde İyi ideası yer almaktadır. Diğer tüm ideaların kendisinden pay aldığı ve kendisine yöneldiği İyi ideası, evrendeki düzenin birleştirici ve her şeyi kapsayıcı ilkesidir. İyi ideası nın bu yüksek konumu İyi ile varlığın özdeşliği kabulüne dayanır; “İyi varlıktır ve varlık iyidir” (Arslan, 2006: 233). Platon İyilik, Güzellik ve Adalet idealarını birbirleriyle özdeş görmüştür. O hâlde Platon’a göre varlık, özü gereği hem iyi hem güzel hem de adildir. Platon, benzer benzerle bilinir ilkesi gereği, insanı, bu soyut ve akli yapıdaki ideaların bilgisini elde edebilecek bir donanıma kavuşturmayı önemsemiştir. Bu yüzden insan ruhunun ideaya en çok benzeyen yapı olduğunu düşünmüş ve ideaların bilgisinin ancak ruh tarafından elde edilebileceğini savunmuştur.

Platon’un bilgi anlayışı


Platon’a göre ölümsüz ruh, bu yaşamından önce ideaların bilgisini edinmiştir ve bu yüzden bilgi, zaten mevcut olan bir bilginin anımsanmasından ibarettir. Ama bu anımsamanın gerçekleşebilmesi, sistemli biçimde yürütülen bir diyalektik süreçle mümkündür. Diyalektik yöntem, başlıca iki faaliyete dayanır; “Dağınık kavramları genel bir tanım doğrultusunda toplamak” ve “düşünceyi tabi eklem yerlerinden ögelerine ayırmak.” Platon bu iki faaliyetten ilkini “toplama”, ikincisini “ayırma” diye adlandırır. İlkinde, tanımı yapılmaya çalışılan şeyin tüm örneklerini eş ölçüde açıklayabilecek genel bir tanıma ulaşmak esas alınır. İkincisinde ise daha fazla çözümlenemeyecek, bölünemeyecek yalın ve temel birimlere ulaşmak amaçlanır. Diyalektik yöntem, insanları bilgide basamak basamak yükselten ve İyi ideasının kavranması ya da temaşa edilmesi ile nihayetine ulaşan bir süreçtir. İnsan, örneğin önce tek tek şeyleri sever, sonra bunların arasındaki ortak nitelikleri keşfeder ve son aşamada Güzelin kendisine, yani Güzel ideasına ulaşır (Symposium, 210 a-d). Ruhun adım adım yükseldiği “diyalektik yürüyüşün” (Devlet, 532b) nihai noktası budur. Devletteki bölünmüş çizgi benzetmesiyle bilginin nesneleri arasında hiyerarşik bir sıralama yapılır. En altta yansımalar, gölgeler ve bunlara ait inanç bilgisi, onun üstünde doğa ve insan yapımı şeylerin dünyası ve buna ait olan tahmin bilgisi, onun üstünde sayılar ve geometrik şekillerin dünyası ve buna ait episteme bilgisi ve en üstte ise saf aklın alanı olan idealar ve onlara ait kesin bilgi gelir. En üstte ise İyi ideası yer alır. Platon Mağara Alegorisi ile insanların diyalektik süreç yoluyla mağaradan gerçek güneşe yönlendirilmeleri ülküsünü en özlü biçimde ifade etmiş olur.

Platon’un mutluluk ahlakının genel özellikleri ve erdem anlayışı

Platon, mutluluğu insan ve toplum için nihai amaç olarak görmekteydi. Ahlak anlayışı da mutluluğun elde edilmesi amacına yönelmişti. Ona göre mutluluğu sağlayan şey iyilik, iyiliği sağlayan şeyse erdem, doğruluk ve adaletti. Platon, erdemi ruhun düzeni olarak tanımlamaktaydı. Ona göre yalnızca ruh değil, kendisinde bir erdem bulunduğundan söz edilebilecek olan her şeyin erdemi düzeninden gelmekteydi. Mutluluğun Eski Yunancadaki karşılığı olan eudaimonia kişinin iyi ve uyumlu bir daimona sahip olmasını ifade eder. Bu düşüncede mutluluk insana dışarıdan gelmez. Ruhunu düzenleyen kişi, kendi iyiliğini ve mutluluğunu da sağlamış olur. Erdem, ruhun kendi doğasını gerçekleştirmesidir. Erdem, doğruluk ya da adalet ister ruh olsun, ister site olsun, herhangi bir yapının doğası gereği kendisine en uygun durumda olması, doğasına uygun işi görmesidir. Kendisine uygun işi yapana, kendisine uygun işlevi yerine getirene, kendi amacına ya da iyisine ulaşana erdemli denir. Böylece bir şeyin erdemi o şeyin doğasına ve doğasının gereği olan tabii amaca uygun biçimde tanımlanmıştır.

Platon’un ruh anlayışı, ruhun bölümleri ve iç düzeni

Erdemin şartı olarak görülen, “ruhun düzeni” ifadesi, ruhun çeşitli parçalardan meydana geldiğini ve bu parçaların birbirleriyle doğru bir ilişki içinde olmaları gerektiğini ima eder. Platon, PHaedrus’taki bir mitosta ruhu biri siyah, öteki beyaz olmak üzere iki kanatla attan ve bir sürücüden oluşan bir at arabasına benzetir. Bu atlardan beyaz olanı uysaldır ve sürücüsünün talimatlarına uyar. Oysa siyah at hırçın bir tutumla daima arabacının talimatlarının aksine hareket eder. Bu benzetmeden yola çıkıldığında ruh, üç parçalı bir yapı sergiler; akıllı parça (to logistikon), yürekli-atılgan parça (to tymoeides) ve iştah duyan, arzulayan parça (to epitymetikon). Yürekli ve atılgan parça mitostaki iyi huylu beyaz ata, bedensel hazlar ve acılarla ilişkilendirilen iştah ve itki bölümü, siyah ata, kafada konumlanan akıl parçasıysa sürücüye karşılık gelir. Bunlardan akıl parçası ölümsüzdür. Diğer ikisiyse bedenin ölümüyle dağılırlar. Platon, bu parçaların kendi sınırlarını bilmeleri ve doğal durumlarında olmaları hâlinde ruhta doğruluğun, adaletin, erdemin gerçekleşeceğini savunur. Akıl, doğası gereği aklın buyruklarına boyun eğmelidir. Bunu gerçekleştiği takdirde ruh, ahlaki yüksekliğe erişebilecek ve doğasında doğuştan gizli bulunan ideaların bilgisini açığa çıkarabilecektir. Ruhta bir kez düzen kurulduktan sonra bu düzen sitedeki ve diğer tüm insani yapılardaki düzen için de bir temel oluşturacaktır.


Platon’un toplum ve site düzeni anlayışını, siteyi oluşturan unsurları ve site düzeni türleri

Platon’un site düzeni anlayışı var olan tüm site düzenlerinin bozuk olduğu ve bu bozukluğun “iyi”, “doğru” ve “güzel” denen üç yüksek değerin bu sitelerde olmamasından kaynaklandığı kabulüne dayanır. Platon’un toplum ve siyaset anlayışı bu üç değerin topluma ve siteye hakim kılınması amacını güder. Bu özelliğiyle siyasi olmaktan çok ahlaki bir görünüm sergiler. Tıpkı ruh gibi site de üç parçadan oluşur. Bunlar zanaatkarlar sınıfı, asker sınıf ve filozoflardan oluşan yönetici sınıfıdır. Ruhta ve evrende olduğu gibi sitede de bu her parçanın kendine has, doğal bir konumu vardır. Parçalar, doğal yapılarına uygun konumlandırıldıklarında sitede adalet, doğruluk ve erdem sağlanmış olur. Bir insanın erdemli olması, site düzeni içinde doğru biçimde konumlanmış olmasına bağlıdır. Yönetici sınıfın erdemi bilgelik, asker sınıfın erdemi cesaret, zanaatkâr sınıfın erdemi ölçülülüktür. Ölçülülük aynı zamanda diğer tüm sınıfların da erdemidir. Adalet ve doğruluk ise bu erdemlerin hepsini bütünler. Zekâ için adalet düşüncenin doğruluğunu anlamına gelen bilgeliktir. İrade için adalet, ruhun atılgan parçası olan yüreğin doğruluğu anlamına gelen cesarettir. Ruhun itki parçası için adalet, bu parçanın doğruluğu anlamına gelen ölçülülüktür. Siteyi yöneten filozoflar ideaların bilgisini site düzeninde tekrarlamakla yükümlüdür. Adil ve doğru düzenin yani ideaların bilgisi her ruhta doğuştan bulunur ve filozofların görevi yurttaşların ruhlarındaki düzen bilgisini açığa çıkarmaktır. Böylece Platoncu devlet, büyük bir eğitim kurumu hâline gelir. Eğitim, doğru bir site düzeni için en uygun başlangıçtır. Eğitimin amacı, her yurttaşın ruhunu kötü yanlarını dizginleyecek bir bekçiye, yani doğru işleyen bir akla sahip kılmaktır. Ruhun eğitiminde başvurulabilecek en etkili vasıta ise müziktir. Yeryüzünde beş çeşit insan, beş çeşit site vardır. Bunlar aristokrasi, timarşi, oligarşi, demokrasi ve tiranlıktır. En kötü yönetim olan tiranlık, eğer tiran eğitime açık ve genç bir insansa kolayca ideal rejime dönüştürülebilir. Platon’un siyasi rejim türlerine ilişkin değerlendirmeleri Yunan siyasi tarihinin bir özeti gibidir.


Hazırlayan:
Sosyolog Ömer YILDIRIM

Kaynak: Ömer YILDIRIM'ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve 2., 3., 4. Sınıf "Felsefe Tarihi" Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı
__________________
•*¨`*•.¸¸.•´*¨`*•K.Atatürk•*¨`*• .¸¸.•´*¨`*•
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Asena'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 30.03.2015, 23:31   #19
Çevrimdışı
Mislina
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Alıntı:
Orjinal Mesaj Sahibi Asena Mesajı göster
Düzenleme çok güzel olmuş, teşekkür ederim.
Eklenecek daha çok filozoflar var değilmi
Bu konuyla ilgilenmem lazım
Mutlaka devamı gelmeli. Sen eklemeye zaman ayır, bizde okumaya
__________________
"Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır."

  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz Mislina'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 06.05.2015, 18:20   #20
Çevrimdışı
Asena
» Memleket Delisi «

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Tarihte En Etkili Filozoflar

Karl Marx







1818-1883

Karl Marx'ın Hayatı

Karl Marx, 5 Mayıs 1818'de Trier'da (Almanya) doğdu. Orta öğretimini Trier'de tamamladı. Bonn ve Berlin üniversitelerinde hukuk öğrenimi görürken tarih ve felsefeyle ilgilendi, Hegelci E. Gans'ın derslerini izledi.

1841'de "Demokritos'un ve Epikuros'un Doğa Felsefelerinin Farklılıkları" adlı doktora tezinde, dinin maddecilik açısından eleştirisini yapti

Saint-Simon, Fourier, Proudhon gibi yazarları okuyarak Fransız sosyalizmini tanımaya çalıştı. Rheinische Zeitung gazetesi 1843'te kapatıldıktan sonra Paris'e yerleşti. Fransız-Alman Yıllıkları'nı yayımladı (1844). Derginin bu ilk ve tek sayısında, Yahudi Sorunu adlı yazısıyla siyasal savasım konusundaki görüşlerini ilk kez açıkladı. Aynı yıl Engels'le dostluk kuran Marx okurken tuttuğu notlardan olusan 1844 El Yazmaları'nda, ana temasın yabancılasmanın oluşturduğu hümanist bir felsefe geliştirdi.

Engels'le ortak ilk metninde (Kutsal Aile, 1845) tarih felsefesini maddeci görüs açısından eleştirdi. 1845'te Vorwarts gazetesi yazı kurulu üyeleriyle birlikte sürülünce Brüksele yerlesti. Birkaç ay sonra Engels'in de Brüksel'e gitmesiyle ortak eserlerinin ikincisini (Feuerbach Üzerine Savlar, 1845) ve üçüncüsünü (Alman İdeolojisi, 1845-1846) yayımladı. Kuramsal çalışmalarının yanısıra,sosyalist işçilerle ve Alman göçmenlerle ilişkilerini sıklaştırdı. Brüksel Alman İsçileri Derneği'ni kurdu ve Engels'le birlikte bir komünist yazı2ma ağı olusturdu. Komünistler Birliği'nin isteği üzerine Komünist Manifesto'yu yazdıkları bu yıllar, ikisi için de geçmişteki felsefi bilinçleriyle hesaplaşma ve tarihsel maddeciliği geliştirme yıllari oldu: Bu yüzden, geçmişten kopuşları hem siyasal hem de kuramsal nitelikteydi.

1848 İhtilali patlak verince, Belçika'dan sınır dışı edilen Marx, Köln'e yerleşerek, Neue Rheinische Zeitung gazetesini çıkarmaya başladı.
Bu gazetede işçilere yönelik makaleler yayımladı (Ücretli Emek ve Sermaye, 1849).

Almanya'dan, hemen sonra da yeniden Fransa'dan sınırdışı edilince, 1849'da, ömrünün sonuna kadar kalacağı Londra'ya yerleşti.
Yoksulluk içinde yaşadığı bu dönemde iktisat incelemelerine ağırlık verdi. Temel eseri olan Kapital'i hazırlamaya başladı. 1851-1861 yıllarında New York Daily Tribune gazetesinin Avrupa muhabirliğini yaptı.1864'te Uluslararası İşçiler Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı. 1.Enternasyonal'in açılış konuşmasını ve tüzüğünü yazdıktan sonra, Kapital'in birinci cildini Almanya'da yayımlattı (1867). Kapital'in yazımını sürdürürken, bir yandan da isçi partililerinin programlarının olusturulmasına etkili biçimde katıldı. Dühring'e karsı kalem tartışmasında Engels'i destekledi. Anti-Dühring'in (1878) bir bölümünün yazımında Engels'le çalıştıktan sonra hastalanarak çalışmalarını büyük ölçüde yavaşlatmak zorunda kaldı. 14 Mart 1883'te Londra'da öldü.
Komünist Manifesto, el yazması.

Karl Marks’ın Felsefesi

İleride anlatılacakların anlaşılmasını kolaylaştırmak bakımından Marksist hareketi ve düşünceyi Martinet’in de dediği gibi (1975: 17) üç önemli başlıkta toplamak mümkündür:

1-Üretim araçlarının sermayenin elinden alınıp topluma mal edilmesi,

2-Bu dönüşümde işçi sınıfının oynayacağı rol,

3-Yeni kurulacak devletin “ortaklaşmacı” ve halk yönetimine dayalı olması.

Bu amaçların gerçekleşip gerçekleşmediği herkesin malumu olduğundan kritize etmeden Marks’ın felsefesine geçelim:

Marksçı felsefe deyimi, Marksçı olmayan bütün felsefelere karşı bir anlam taşır. Bu, klasik anlamda bir felsefe değildir. Bir yöntembilim; teoriyle pratiği, bütün bilimlerle felsefeyi kaynaştıran ve tek bir bütünsel bilim olarak işleyen bir dünya görüşüdür. Zaten bir anlamda bunun için bilimsel sosyalizm kuramı ortaya atılmıştır (Tunçay, 2010: 113) Marksizmin felsefe yanı, Alman idealizminin ve özellikle Hegel’in eleştirilerek aşılmasından doğmuştur.
Marksist felsefeyi oluşturanlar
  • Diyalektik felsefe,
  • Maddeci (materyalist) felsefe
  • Eylem felsefesidir.

Takipçilerine göre Marksist felsefe, bilimsel gelişmenin ürünüdür ve diyalektik özdekçilikle tarihsel özdekçiliğin temelleri üstünde kurulmuştur (Tunçay, 2010: 113-115).

Diyalektik Felsefe:

Marks’ın “diyalektik felsefesi” Kazgan tarafından şu şekilde açıklanmaktadır:
“Varlık felsefesi, ‘biçimsel mantık’a dayanarak, herhangi bir A kategorisinin, daima kendisiyle, yani A ile özdeş olduğu ilkesine dayanır. Örneğin, eğer bütün insanlar ölümlü ise, Ahmet bir insansa, Ahmet de ölümlüdür. Fakat bu düşünce yöntemi, her problemin çözümü için yeterli değildir. Çünkü evrim sürecinde, A değişir. Varlık felsefesine karşı Oluşmak felsefesi, işte, evrim sürecinin düşünce yöntemini bulmaya çalışır. Hegel, biçimsel mantığa karşı çıkarak, değişmenin daima, çelişkilerin verimli çatışmasından doğduğunu söyler. Oluşmak felsefesinin mantığına göre, gelişen bir varlık, kendi içinde karşıtını da taşır; kendisiyle karşıtı, yani, A ve A’nın karşıtı, verimli bir sentez içinde yani bir varlığa, A’ya yol açar. A, eğer yaşayan insansa, içinde, hayatın karşıtı olan ölümü taşır; kendini devam ettirecek olan çocukları yaratır. Örneğin bir yumurta, yumurta olarak kalabilir ya da bir civcive dönüşebilir. Yumurta olarak kalma ya da civcive dönüşme çelişkisini yumurta kendi içinde taşır. Uygun koşullar sağlanırsa, yumurtanın içinde bir civciv oluşur. Yumurta olarak bırakılırsa, sonunda bozulur. Her iki durumda da yumurta olduğu gibi kalmaz. Değişmiyor gibi göründüğü zaman bile, kendi içinde belli bir değişim, dönüşüm ve hareket içindedir. Bu düşünce yöntemi, gelişmesi söz konusu olan fikirlere, kurumlara ve toplumlara uygulanabilir. Yöntemin ilkelerine göre, her kategorinin oluşma ve gelişme süreci tez, antitez ve sentezden aşamalarından oluşur. Bu aşamalarda, karşıt tez ön planda rol oynar ve kavga, ihtilal, mücadele demektir. Kısacası, diyalektik yöntem, tarihi yapan karşıt güçleri inceler; biçimsel mantığın tutarlı düşüncesi yerine, evrilen güçlerin mantığını ikame eder” (1997:280)”
Marks ve Engels, Hegel’den diyalektik yöntemi almakla beraber, Hegel felsefesinin dayandığı temeli reddetmiştir. Hegel idealist olduğu halde, Marks ve Engels maddecidir, yani madde dünyası insan düşüncesine egemendir.

Maddeci felsefe

Marks’a göre, yalnız ekonomik hadiseler gerçektir, diğer sosyal müesseseler, gerçek olmadıkları gibi hadise bile değildirler. Bunlar ancak ekonomik hadiselerin neticeleri ve gölgeleridir. Dünya doğası gereği maddidir; evren sayısız olayların hareket halindeki maddeden başka görünümleridir. Karl Marks, dinlerin meydana çıkışını, muhtelif mezheplere ayrılmasını, din adamlarının yaşadıkları zaviyelerle mutasavvıfların içinde yaşadıkları tekkelerin teşekkül etmesini, reform yapılmasını, dinle devletin ayrılmasını, yalnız üretim tekniklerinin değişmesiyle izah ettiği gibi; ahlak, hukuk, siyaset, estetik, dil, düşünce sahasına ait bütün fikirlerin doğmasını, büyümesini ve ölmesini de yine aynı ekonomik hadiselerin sebepliliği ile izaha çalışmıştır (Marx, 2000). Burada kısaca yabancılaşma kavramından bahsetmek gerekir, zira birçok hususu açıklaması açısından özel bir öneme sahiptir:
Marks’a göre insan ürettiği için insandır. Marks tarih boyunca insanoğlunun üç üretiminden bahseder
  • İlki yaşamak için gerekli araçların sağlanmasına yöneliktir. Birincil dereceden ihtiyaçlarını elde edebilmek için bazı araçlar üretmek zorunda kalmıştır insanoğlu.
  • İkinci evre ise birincil ihtiyaçları karşılanan insanın, doğası gereği “başka ihtiyaçlar” üretmesidir.
  • Üçüncüsü ise, başka insanlar yaratmak, neslini devam ettirmek için üremesidir. Bu açıdan insan, iş ile kendi dünyasını yaratan, doğal gereksinimlerini karşılayabilmek için çalışan, bu evrede bazı araçlar üretir.
İnsan ürettiği araçlara bağlı olarak bir üretim mekanizması geliştirir ve bu mekanizma sonucu kendi ihtiyaçlarını karşılarken, ürettiği nesneler kendisinin yeni nesnelere ihtiyaç duymasını sağlar. Bu yüzden insan aslında, ürettiğinin hem efendisi, hem kölesidir. Çünkü bir süre sonra hayatını ürettikleri belirlemektedir. Üretim mekanizmasının değişmesi, insan hayatının bütün evrelerinin değişmesini sağlayacaktır. Bu yüzden Marks için tinsel yapı değil, ekonomi esastır. Marks yabancılaşma olgusunun üretim edimi sırasında da belirdiğini savunur. Bu durumda nesne değil, iş yok edici, uzaklaştırıcı konumundadır. Çalışma işçinin dışında gerçekleşen bir olgudur. Yani bireyin öz varlığına ait değildir. Çalışırken emeğini ve zihinsel varlığını tüketen birey, mutsuz ve kopuktur. İşten uzaklaşma, yabancılaşma yoluna gider.

Marksın yabancılaşma kavramında bahsedilebilecek iki başka konu da özel mülkiyet ve iş bölümü kavramlarıdır. Özel mülkiyet, üretim mekanizmalarına sahip olan burjuvanın el koyduğu artı değerdir. Marks’a göre, işçi üretim aşamasında yabancılaşırken, yabancının ürettiği ürünü yabancıya sunar, yani hem işçi hem de üretim araçlarının sahibi kendi işine yabancılaşmakta, hem de bu ilişki iki yabancılaşmış sınıf arasındaki bir alışverişe dönüşmektedir. Bu durumda özel mülkiyet, hem yabancılaşmanın sebebi hem de yabancılaşmanın ürettiği başka bir yabancılaşmadır. Bu durumun bir üst basamağı olarak da, sınıflar arası yabancılaşma sonucu, sınıfsal farklılıklar sınıflar arası bir çatışmaya dönüşmektedir.

Marks’ın dinsel yabancılaşma kavramı ise insanın tanrı tanımlaması üzerine şekillenmektedir. Din Marks’a göre toplumların afyonudur. Kendi gerçekliğini bulamayan insan, bunu hayali olarak gerçekleştirmek istemektedir. Marks’ın din eleştirisi üç aşamalıdır. İlk aşamada insanlar uyum içinde yaşamaktadır. İkincisinde ise Tanrı’nın bir suretini yaparlar, fakat tanrı’nın insan eliyle yapıldığını unuturlar. Tanrıyı kendilerinden farklı bir güç olarak algılamaya başlarlar. Fakat aslında Marks’a göre, bunun sebebi insanın kendini ararkenki bölünmüşlüğüydü. Yani insan bir kısmını Tanrı kavramına katarak kendisine sunmuştu. Bu bölünmüşlüğü yabancılaşma olarak adlandırmaktadır. Yani artık Tanrı güçlü kendileri güçsüzdür ve ulaşamadıkları içsel dünyaları bir baskı organı olarak karşılarına çıkmıştır. Marks’ın bu tarz yabancılaşmaya çözüm olarak önerdiği ise insanların Tanrı’yı kendilerinin yarattıklarını anımsamalarıdır. Marks’a göre din bir eksiklik sonucu ortaya çıkmıştır. Fakat Marks’a göre dini yabancılaşmanın temel sebebi yine ekonomik yabancılaşmadır. İnsanlar tahammül edilemez maddi koşullar altında yaşamaları nedeniyle dinin sağladığı huzura ihtiyaç duydukları sürece hiçbir kuramsal delil dini yabancılaşmanın ve din kavramının var olmasının üstesinden gelemeyecektir. Kısacası, dini yabancılaşma, ekonomik yabancılaşmanın sosyal hayata yansımalarından sadece biridir.

Marks’ın politik yabancılaşma kavramı ise, devletin toplumsal hayata entegre oluşuyla alakalıdır. Devlet insan elinden çıkan bir yapı olmasına rağmen, insanı belirleyen, insanı yöneten bir kavram haline dönüştüğü için yabancılaşmanın sebebidir. Marks’a göre devlet, özelin çıkarı ile genelin çıkarının çatışmasından doğmuştur. Devletin varlığı köleliğin varlığı ile ayrılamaz. Birey, ücretli emeğin, kendisini ve başkalarının doğal gereksinmelerinin, dolayısıyla da üretenin, yani herkesin kölesidir. Marks’a göre modern devlet eleştirisi, ekonomik ilişkiler sırasında doğan yabancılaşmanın bir ürünüdür. Ekonomik ilişkiler yani üretim mekanizmaları bireyin yabancılaşmasına yol açmayacak biçimde düzenlendiğinde hem sınıflı toplum yapısı, hem de devlet kavramı kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Kısacası Marks’ın yabancılaşma kavramı, toplumsal ilişkilerini belirleyen üretim mekanizmalarından kaynaklanmaktadır. Ürettiğine yabancılaşan birey, kendisine yabancılaşmakta, ürettiği tarafından üretilmektedir. Ekonomik yabancılaşma birçok yönde yabancılaşmayı da beraberinde getirmektedir. Marks kapitalizm eleştirisinden veya kapitalist toplum düzeninde yabancılaşmanın boyutlarına dair analizinden üç sonuca ya da teze ulaşır:

1- Kapitalist toplum düzeninde yaşayan insanların çok büyük bir çoğunluğu yabancılaşmıştır.

2- Bu yabancılaşmanın temel nedenleri, kapitalist üretim tarzı hâkim olduğu veya varlığını devam ettirdiği sürece ortadan kaldırılamaz; dolayısıyla, yabancılaşmış insanların, bu düzende özgürleşebilmeleri ya da kendilerini gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir.

3- Dolayısıyla, yabancılaşma ancak post-kapitalist bir düzen veya üretim tarzında ortadan kalkabilir; insan yalnızca burada özgürleşebilir.

Tarihi maddecilik:

Tarihin oluşumu milletlerin mücadelesinden değil, sınıfların mücadelesinden oluşmuştur (Peffer, 2001), şeklinde özetlenebilecek bu görüş birçok bilim adamı tarafından kabul edilmekte ve değerlendirmelerinde kullanılmaktadır. Bu görüşünü Komünist Manifestosu’nda şöyle ifade eder (Kazgan, 1997: 282): “Bugüne dek var olmuş bütün toplumların tarihi, sınıf mücadelesinin tarihidir.”

Marks’ın tarihi materyalizm kuramı, toplumun her zaman ana olarak maddi şartlara göre belirlendiğini iddia eder. İnsanlar ilk olarak birbirleriyle yaşamak için her şeyden önce içmek, yemek, barınmak ve giyinmek gibi gereksinmeleri karşılamak için ilişkiye girer.

Marks ve Engels, Batı toplumlarının gelişmesini ve geleceğini şu beş zincirleme aşamada tanımlar (Talas, 1999: 271):
  • İlkel komünizm: Avcı ve toplayıcı dönemde, paylaşılan mülkiyete ve ilkel demokrasiye dayanan kooperatif aşiretler, kabileler dönemidir.
  • Kölelik: Toplumun kabileden şehir devlete geçtiği, köleliğin, özel mülkiyetin ve aristokrasinin doğduğu, tarımın yaygın olduğu dönemdir.
  • Feodalizm: Kralın da dâhil olduğu aristokrasinin yönetici sınıf haline geldiği, dinin önemli bir yer tuttuğu üçüncü dönemdir.
  • Kapitalizm: Burjuva sınıfının yönetici, proletaryanın da ezilen sınıf olduğu, parlamenter demokrasinin yaygın politik sistem, piyasa ekonomisinin işlediği ve üretim araçlarına ağırlıkla özel mülkiyetin sahip olduğu dönemdir.
  • Komünizm: İşçilerin devrim yaparak kapitalistleri kovduğu ve devletsiz, sınıfsız, mülkiyetsiz bir toplum dönemdir.
Yazan: Ali Yener
__________________
•*¨`*•.¸¸.•´*¨`*•K.Atatürk•*¨`*• .¸¸.•´*¨`*•
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Asena'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
etkili, filozoflar, tarihte, Üzerine


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:32.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.