Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Tarihi Değiştiren Göbeklitepe Tapınağı'nın Sırları
Tarihi Değiştiren Göbeklitepe Tapınağı'nın Sırları
Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 15 kilometre kuzeydoğusunda, Harran Ovası’nın kuzey kenarında bulunan Germiş Dağları’ndaki Örencik Köyü civarındadır. 15 metre yüksekliğindeki höyükteki kazı çalışmalarına 1995’te Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müze Müdürlüğü’nün işbirliğinde başlandı.
Göbeklitepe’nin öneminin ortaya çıkmasından sonra bölge birinci derece sit alanı ilan edildi. Kazılarda, tarihi M.Ö. 11 bin yıllarına uzanan Neolitik Çağ’dan kalma, tapınma amaçlı törensel alanlara ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu taşlar ortaya çıkartıldı. Kazı bölgesinde, 40 cm yüksekliğinde bir ‘‘Bereket Tanrısı’’ heykelinin bulunduğu yapıların en küçüğü en az 12 metre uzunluğunda. Evlerin damları, o dönemde T biçiminde dört adet payanda direği üzerinde yükseliyordu. Kalıntılar, evlerin duvarlarının 1.4 metre kalınlığında olduğunu gösteriyor. Ayrıca devrik vaziyette 9 metrelik bir taş da bulundu. Arkeologlar, daha önceleri ilk konutlar olarak 7 bin yıl önce Filistin’de garnizon tarzında inşa edilmiş, kapısız penceresiz evleri kabul ediyordu. Göbeklitepe’den önce de Türk arkeologların Çayönü’nde yaptığı kazılarda, MÖ 9 binden kalma, en eski dokuma ortaya çıkarılmıştı.
Göbeklitepe Nasıl Keşfedildi?
1983 senesinde tarlasını karasabanla sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götüren bir çiftçinin bölgeyi fark etmesiyle kazı çalışmaları hız kazanmış. Alan, 1963 yılında İstanbul ve Chicago üniversitelerinin iş birliği ile hazırlanan bir proje kapsamında keşfedilse de alanın önemi pek anlaşılmadığı için herhangi bir çalışma başlatılmamış. 1996-2006 yılları arasında ise Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt danışmanlığında kazı çalışmaları devam etmiş.
Göbeklitepe Kaç Yıllık?
Göbeklitepe’de gerçekleştirilen kazılar, yeni bir tartışma başlattı. 12 bin yıllık yapı kalıntıları, insanoğlunun konut yapımına sanılandan çok daha önce başladığını ve Yukarı Mezopotamya’nın bütün uygarlıkların başlangıç noktası olduğunu gösteriyor. Arkeoloji ise şimdiye dek insanların ilk yerleşim yelerini neolitik çağda tarım toplumuna geçişten sonra oluşturduğunu kabul ediyordu. Göbeklitepe’de bulunan kalıntılar, insanoğlunun daha tarım toplumuna geçmeden ilk konutlarını yapmaya başladığını gösteriyor. Burdaki buluntular, piramitlerin yapımından 7 bin yıl önce Şanlıurfa yakınlarına yerleşen atalarımızın daha ‘‘avcı-toplayıcı’’ toplum düzeni içinde yaşarken kapısız evler yapmaya başladığını kanıtlıyor. Göbeklitepe’nin MÖ 10 bin yılına kadar dayandığını belirten arkeologlar, o dönemde seramik ve tekstilin, tarım ve hayvancılığın henüz var olmadığını belirtiyorlar. Fakat zaten bunlara gerek de olmadığı vurgulanıyor. zira o dönemde Şanlıurfa çevresinde yaşayan tarih öncesi mühendisleri, tam anlamıyla cennetin orta yerindeydiler. Ceylan sürülerinin gezdiği sulak ovalarda fıstık ağaçları, meşe ormanları yükseliyordu. Kapadokya ve daha başka bölgelerde bulunan yanardağlardan çıkan volkancamı, bıçak ve kama gibi kesici aletlerin yapımında hammadde olarak kullanılıyordu.
Göbeklitepe’de Ne Bulundu?
Günümüzden 12 bin yıl öncesinin insanları 90 dönümlük alanda T şeklindeki yekpare taş sütunların daire şeklinde sıralandığı yaklaşık 15-20 metre çapında odacık şeklinde tapınaklar inşa etmiş, bunları toprakla doldurmuş. Sonra üstlerine daha küçük ve sade olanları inşa etmiş. Göbekli Tepe katman katman yükselmiş. Gününmüze dek en üstteki sekizinde kapsamlı kazılar yapılırken, sonar taramalarından toprağın altındaki katmanlarda benzer 21 yapı daha olduğu tespit edilmiş. Göbeklitepe’de bulunan ilginç kalıntılar arasında ise ağzı açık ve dişleri korkunç bir şekilde betimlenen kurt kafaları, boğa, turna, aslan, yaban domuzları, örümcek ve kafası bulunmayan insan kabartmaları tasvir edilmiş heykeller alıyor. Sürüngen kabartmaları ise oldukça ilgi çekiyor. Üç boyutlu kabartma şeklinde yapılan betimlemeler ise ilgi çeken kalıntılardan sadece birkaçı. Göbeklitepe’nin en ilginç kalıntıları ise üzerinde hayvan betimleriyle süslemeler yapılan ‘T’ biçiminde anıtsal dikilitaşlar. Uzmanlara göre ‘T’ ve ters ‘L’ biçimli dikilitaşlar insanları simgeliyor.
Göbeklitepe Neden Önemli?
İngiltere’deki Stonehenge’den 7 bin yıl, Mısır piramitlerinden 7 bin 500 yıl ve Malta Adası’nda bulunan tapınaklardan ise 6 bin 500 yıl daha eski olan Göbeklitepe’nin en önemli özelliği tarihteki ilk tapınak oluşudur. Bu özelliği nedeniyle UNESCO tarafından dünya miras listesine ve koruma altına alınmıştır. Bize tapınakta yaşayan ilk insanlar hakkında bilgi vermiştir. Örneğin orada bulunan taş ve sütunlar üzerindeki çizimler onların hayatı, düşünce ve yaşamtarzları hakkında bilgiler sağlamıştır. Buğday kalıntıları tarımın nasıl geliştiğini göstermiştir. 20 yıl içinde ortaya çıkanlar uygarlık tarihinin yeniden yazılmasına sebep oldu. İnsanoğlunun tarım toplumundan önce, henüz avcılık döneminde dinle tanıştığı kesinleşti. Göbeklitepe’de yapılan kazılar, insanların açlık ve korunma içgüdüsüyle değil, dinsel inanışların etkisiyle de yerleşik yaşama geçtiğini göstermiştir. Buluntular, Taş Devri’nde yaşayan avcı-toplayıcı insanların hayatta kalma, günlük ihtiyaçlarını gidermenin yanı sıra doğayı anlamaya çalışma, doğaüstü güçlerin ya da tanrıların varlığına inanma, dinsel törenler için düzenli aralıklarla bir araya gelme eylemlerini gerçekleştirdiklerini gösteriyor. Araştırmalar ayrıca o dönemlerde mezar geleneğinin bulunmadığı, açıkta bırakılan ölülerin yırtıcı kuşlar tarafından yendiği, böylece ölünün ruhunun göğe erdiğine inanıldığını ortaya çıkarıyor.
Göbeklitepe’de çalışan Alman arkeolog Klaus Schmidt, bulduğu 11 bin 500 yıllık yontulmuş taşların dünyanın en eski tapınağının parçaları olduğunu belirtiyor. “Der Spiegel” dergisinin “Adem ile Havva’nın yaşadığı cennet” diye kapak yaptığı Göbeklitepe’de toprağı işlememiş, tabak çanak bile yapmamış olan insanların yaşadığını belirten Schmidt, kazı alanını gezen Amerikan Smithsonian Dergisi muhabirine yaptığı açıklamada, daire şeklinde dikilmiş 5 metre yüksekliğindeki sütunları göstererek “İşte dünyanın insan yapısı en eski kutsal yeri” diyor. Bu sütunlardan bazılarının üzeri boş, ancak bir kısmının üzerine ise tilki, aslan, akrep ve akbaba figürleri kazınmış. Schmidt, 4 yönden bütün vadiyi tepeden gören tapınaktan 11 bin yıl önce henüz bakir ve yemyeşil olan arazinin cennet gibi göründüğünü tahmin ediyor. Göbekli Tepe’nin güneybatı yamaçlarına kurulan uygarlık tarihinin ilk tapınakları da, Schmidt’e göre, insanoğlunun ölümle hesaplaşma çabası. Aynı mimari özellikleri taşıyan odacıklarda çemberi oluşturan sütunlara karanlık dünyayı temsil eden akrep, leopar gibi hayvanların kabartmaları yapılmış. Merkezlerine ise elleri göbeğinde birleşmiş, insan benzeri, yüzleri olmayan daha yüksek T şeklinde iki sütun yerleştirilmiş. Cinsel organ bölgeleri tilki postu kabartmasıyla örtülen, önlerine tilki kuyruğu gömülen bu iki figürün dünyevi olmayan, evrendeki tüm canlılardan yüce bir gücü simgelediği sanılıyor. Bu simgesel anlatım muhtemelen insanoğlunun günümüzdekine yakın bir tanrı kavramını ilk kez tanımlama çabası. Diğer bulgular diriliş düşüncesinin de ilk kez burada ortaya çıkmış olabileceğini düşündürüyor. Tapınak odacıkları yapıldıktan sonra içlerinin neden toprak doldurulduğu konusu ise hâlâ çözülememiş durumda. “Bu sayede çok iyi korunmuşlar, yoksa taşlar tarih boyunca başka işler için kullanılır geriye kanıt kalmazdı” diyor Prof Schmidt.
Simgesel anlatım bir yana yapıların her biri mimari birer mucize. National Geographic TV’nin hazırladığı belgeseli sunan Birmingham Üniversitesi öğretim üyesi, arkeolog Jeffrey Rose mucizeyi şöyle anlatıyor filmde: “Üç yaşındaki bir çocuğun, elindeki oyuncak aletlerle Empire State binasını yapması gibi bir şey bu…”. Henüz avcılık aşamasındaki, çömlek yapımını, metalleri keşfetmemiş taş devri insanı, sadece sert taşları kullanarak 5,5 metre yüksekliğinde, 40 ton ağırlığındaki yekpare kayaları çevredeki taşlık alanlardan kesiyor, biçimlendiriyor, taşıyor, ayağa kaldırıp kayada açılan çukurlara yerleştiriyor…Sütunlara mükemmel denebilecek hayvan rölyefleri işliyor… Tüm bunları gerçekleştirmek için yerleşik düzene geçip, sosyal örgütlenme beceresini geliştirmiş, evcilleştirdiği hayvanların gücünü kullanabilen insanlar olmaları gerekirdi. Oysa Göbeklitepe’deki ilkel insanlar henüz bu özelliklere sahip değildi… Buzul çağından yeni çıkmış bir dünyada, Afrika’dan kuzeye doğru yürüyüp, iki nehrin birleştiği Mezopotamya bölgesine varmış, muson yağmurlarıyla sulanan verimli topraklarda bol hayvan, yenebilecek bitki bulup yerleşmişlerdi. Göbeklitepe’de ilk tapınakları kurmuş, yılın belirli dönemlerinde burada toplanıp büyük ritüeller, şölenler düzenlemişlerdi. İki bin yıl sonra iklim koşulları değişip bölge verimliliğini kaybedince kuzeye göçmüşler, muhtemelen Hattiler, Hititler olarak tarih sahnesine çıkmışlardı. Göbeklitepe’nin sırları hâlâ tam olarak çözülmemiş durumda. Schmidt, alt katmanlardaki yapıların tarihinin günümüzden 13, 14 bin yıl öncesine gidebileceğini tahmin ediyor.
Adem ve Havva Burada mı Yaşadı?
Dünyaca ünlü Der Spiegel dergisi, İngiliz yazar David Rohl’ün bestseller kitabı “Efsane”yi kaynak göstererek, cennetten kovulan Adem ile Havva’nın da burada yaşadığını yazdı. Göbeklitepe’de bulunan kalıntıların cennetin Türkiye’nin doğusunda olduğunun önemli temel kanıtları olduğu belirtildi. Adem ile Havva’nın cennetten atılmasından sonra burada toprağı işlemeye başladığı ve ilk tarımın da burada yapıldığı kaydedildi. Max Planck Enstitüsünün Köln’de bitkiler üzerine yaptığı araştırmada 68 yeni buğday çeşidini kıyasladığı ve tüm tahılların kökeninin ise Karacadağ eteklerinde günümüzde de halen yetişen yabani buğday bitkisi olduğunun ortaya çıktığı vurgulandı. İngiliz yazar David Rohl’ün iddiasına göre bundan 12 bin yıl önce taş devrinde insanlar Türkiye, Suriye, Irak ve İran sınır bölgesinde avcılıkla yaşıyordu. Daha sonra insanlar burada yerleşmeye, toprağı işlemeye başladı. Bununla birlikte medeniyet de başladı. En yüksek medeniyet burada oluştu. Göbeklitepe’de bulunan en eski tapınaklar bunun kanıtı. Kutsal kitapta anlatılan cennette akan dört ırmaktan ikisi Dicle ve Fırat nehirleri. Adem de İncil’e göre ilk buğdayı burada öğüttü ve tarımın başlangıç temelini attı. Kabil burada çiftçiliğe başladı. Göçebe halinde ve avcılıkla yaşayan insanlar da ilk kez burada av silahlarını bırakıp toprağı işlemeye ve yerleşik olmaya başladı. Hayvanları evcilleştirip onlardan yararlanmaya başlayan insanlar kendisine ev ve yatak yapmayı, topraktan çömlek yapmayı ve kendi yetiştirdiği bitkilerden beslenmeyi öğrendi.
Watchers (Gözcüler)
Yazar Andrew Collins Avcı/toplayıcı bir toplumun aniden dünyada benzeri olmayann böyle megalitik bir yapıyı nasıl inşa ettikleri sorusuna şu yanıtı veriyor: Geçişin bölgeki insanları nasıl motive edeceğini bilen oldukça güçlü ve akıllı rahipliğe dayanan yönetici elit tarafından yönetildiğini düşünüyorum. Şamanik kökeni olan yönetici elit bölgeye geldi ve basit avcı – toplayıcı toplum ile karşılaştığı ve onların yerleşik çiftçi topluluklara geçişlerini yönettiler.Göbeklitepe gibi yerler onların sivil ve törensel güç merkezleri oldu, hepsi aslında Avrupa – Asya kıtasına yayılmadan önce burada başlayan Neolitik devrim olarak adlandırılan olayın parçasıydı. Yönetici elit ve Yukarı Mezopotamya insanları arasındaki bağlantının Enoch’un Kitabında anlatılan hikaye olduğuna inanıyorum, kitapta Watchers (Gözcüler) adı verilen varlıkların ölümlü soya giderek onlara cennetin yasak sanatlarını ve bilimleriniverdikleri belirtiliyor. Benzer öyküler Annunaki olarak bilinen tanrıların ölümlü tür arasına geldiğini ve onlara uygarlığın temel bilgelerini verdiğini anlatan Sümer mitlerinde ve efsanelerinde de mevcuttur. Watchers’in ve onların soyu olan Nephilim’in aslında Yukarı Mezopotamya’nın erken Neolitik kült merkezlerini kuran şamanik elit olduklarına inanıyorum. dünyadaki en eski taş tapınak olan Göbeklitepe Aden Bahçesi hikayesinin sembolizmini anlamanın anahtarı olmalıdır. Adem ve Havva’nın Genesis Kitabındaki hikayesinde yılanın önemli bir sembol olarak görünmesi ilginçtir. Burada eski Ahitte Adem ve Havva’nın çıplak oldukları ve üzerlerini örtmeleri gerektiğinin farkındalığının bilgisini sembolize eder. Bunun Yukarı Mezopotamya’ya gelen yönetici elitin ölümlü türe yasak bilgiyi vermesinin, bunun onların hayat hakkında düşünme şekillerini sonsuza dek değiştirmesinin metaforu olduğuna inanıyorum. Fakat bu çok kısa zamanda çok fazla bilgi aktarılması durumuydu ve bu sebeple Adem ve Havva Aden’den kovuldu.
Göbeklitepe ve Sirius Yıldızı
İtalya’nın Polytechnic Üniversitesi’nden arkeo-astronom Giulio Magli, tıpkı İngiltere’deki Stonehenge gibi, Göbeklitepe’nin gök cisimlerinin hareketlerini takip etmek ve onlara tapınmak için yapıldığını ileri sürdü. Magli, oluşturduğu simülasyonda Göbeklitepe inşa edildiği zaman gökteki yıldızların konumlarının nasıl olacağını saptadı. İtalyan araştırmacı, Dünya’nın kendi eksenindeki hareketinden dolayı yıldızların son bin yıl içinde konumlarının değiştiğini, bir zamanlar ufuk çizgisine yakın beliren yıldızların farklı konumlarda yükseldiği ve görüldüğünü, yeniden belirmeleri için de binlerce yıl geçebileceğini ifade etti. Magli, antik Mısır takviminin Sirius yıldızının hareketlerinden yararlanılarak hazırlandığını ifade ederek, binlerce yıl önce Göbeklitepe’nin bulunduğu enlem de benzer amaçlara hizmet etmiş olabileceğini belirtti. ‘Sirius’un 9300 yıl önce ufuk çizgisinin altında görünür olduğunu’ söyleyen Magli, “Gökte aniden beliren bir yıldızın, bir dinin doğumuna neden olduğunu düşünebiliriz” dedi. Göbeklitepe haritaları ve uydu görüntülerini kullanan Magli, iki anıttaşın arasından ve tüm çemberlerin içinden geçen hayali bir çizgi çizdi. Magli, kazılarda ortaya çıkan üç dairesel alanın, Sirius’un ufukta belirdiği M.Ö 9100, 8750 ve 8300 yıllarında gökteki noktalarla aynı hizaya geldiğini öne sürdü.
“Dünyaya Hükmeden Yıldız Aileler Göbeklitepe’den Çıktı!”
Göbeklitepe ile ilgili belki de en çarpıcı iddia “Süleyman’ın Güç Simsarları” adlı kitabın yazarı Christopher Knight’dan geldi. Knight’a göre dünyayı yöneten “Yıldız Aileler”, Göbeklitepe’den çıktı. İngiliz yazarın konuya ilişkin görüşleri şöyle; “Yıldız Aileler, bundan 3 bin yıl önce Kral Süleyman’ın döneminde yaşamış bir rahipler topluluğuydu. Onlar kendilerini deşifre etmezler, gerçek kimlikleriyle kendilerini tanıtmazlar. Hıristiyan, Müslüman veya Yahudi değillerdir. Kendilerini hiçbir milliyete de ait hissetmezler. Tanrı kültleri binlerce yıl öncesine dayanır ve bu inanç sistemini hafızalarında tutarlar. Dünyanın en büyük ve sistemli hareketlerinden biri olan Haçlı Seferlerini yönlendiren Yıldız Aileleri’ydi. Haçlı Seferlerinin gerçek amacı Kudüs’deki Süleyman Tapınağı’nın altından hazineleri ve kutsal belgeleri çıkarmaktı. Dünyaya etki ederler; tıpkı bir zamanlar Roma Kilisesi’ni ya da günümüzde Amerikan hükümetini etkiledikleri gibi. Beyaz Saray yönetimi sadece bir paravandır. Asıl yöneticilerse Yıldız Aileleri’dir. Tüm dünyaya ilk seslendikleri yer Ortadoğu’dur. İlk tapınma yerleri de Göbeklitepe’dir.”
Kaynak
|