Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Cevap: Ulucanlar Cezaevi | Ulucanlar Cezaevi Müzesi (Ankara)
Deniz Gezmiş (1947 - 1972)
1947'nin Şubat ayının sonunda Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Sivas'ta, liseyi İstanbul'da okudu. Henüz lise öğrencisiyken sol düşüncesiyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu. 1965'ten sonra, Türkiye'de gelişen gençlik hareketinin önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) 'nun kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, 1965'de Türkiye İşçi Partisi (TİP)'nin Üsküdar ilçe başkanlığına üye oldu.
7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. 30 Ocak 1968'de Devrimci Hukukçular Örgütünü, Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte de THKO'yu kurdu. Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO - 1 Davası'nda TCK'nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de 146 / 1 idam cezasına çarptırıldı. Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00 - 3:00 arası, Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak idam edilmiştir. Deniz Gezmiş idam edildiğinde 25 yaşındaydı.
Nazım Hikmet (1902- 1963)
Kendisinin yazdığı Otobiyografi : (Eylül 1961 - Doğu Berlin)
1902'de doğdum doğduğum şehre dönemedim bir daha.. geriye dönmeyi sevmem. Üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim. On dokuzumda Moskova'da komünist. Üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda. Yine Moskova'da Teseka - Parti konukluğu. On dördümden beri şairlik ederim. Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir, ben ise ayrılıkların, kimi insan ezbere sayar yıldızların adını.. Ben ise hasretlerin, hapislerde de yattım, büyük otellerde de açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir.
Otuzumda asılmamı istediler, kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini, verdiler de.. Otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu, elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'tan Havana'ya, Lenin'i görmedim hiç, nöbet tuttum tabutunun başında...
1924'te 961'de ziyaret ettiğim Anıtkabiri kitaplarıdır partimden koparmaya yeltendiler beni sökmedi. Yıkılan putların altında da ezilmedim. 1951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün. 1952'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü. Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım, şu kadarcık haset etmedim. Şarlo'ya bile, aldattım kadınlarımı konuşmadım arkasından dostlarımın, içtim ama akşamcı olmadım hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı.. Ne mutlu bana. Başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim. Başkasını üzmemek için ama durup dururken de yalan söyledim. Bindim tirene uçağa otomobile çoğunluk binemiyor operaya gittim çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın çoğunluğunun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim.
21'den beri camiye, kiliseye, tapınağa, havraya, büyücüye ama kahve falıma baktırdığım oldu yazılarım otuz kırk dilde basılır. Türkiye'mde Türkçemle yasak kansere yakalanmadım daha yakalanmam da şart değil başbakan filan olacağım yok meraklısı da değilim bu işin.. Bir de harbe girmedim sığınaklara da inmedim. Gece yarıları yollara da düşmedim. Pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın sözün kısası yoldaşlar bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım başımdan neler geçer daha kim bilir.
Nazım Hikmet 13 Haziran 1938 günü, Ankara Merkez Komutanlığı Cezaevi'nden Cebeci Tevkıfhanesine aktarılarak ikinci kulede bulunan koğuşa konulmuştur. Tam bu günlerde gene Adalet Bakanlığı'ndan Cezaevi Müdürlüğü'ne gelen bir emirle şairin sürmekte olan bir davası nedeniyle İstanbul'a gönderilmesi gerektiği bildirildi. Bir yıl önce, 21 Haziran 1937'de aklanmayla sona eren gizli örgüt kurma davası, Yargıtay'dan bozularak geri dönmüş, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden başlamıştır. Böylece Nazım Hikmet Cebeci Tevkıfhanesinden alınarak İstanbul'da Sultanahmet Tutukevi'ne sevk edildi.
Ali Bülent Orkan (1957 - 1982)
1957 yılında Samsun'da doğmuştur. İnfaz edildiğinde 25 yaşında olup, İncirli lisesi gece bölümü öğrencisiydi. 1980 öncesinde meydana gelen bazı olaylar sebebiyle yargılandığı 12 Eylül Sıkı Yönetim Mahkemelerinde idam cezasına çarptırıldı.
Mamak Askeri Cezaevi'ndeki ölüm hücresinden 13 Ağustos 1982 Cuma günü sabaha karşı alınarak götürüldüğü Ulucanlar Cezaevi'nin infaz bahçesinde idam edildi. Cenazesi Ankara Karşıyaka Askeri Mezarlığına defnedildi.
Necip Fazıl Kısakürek ( 1904 - 1983)
Necip Fazıl (Ahmed Necib) Kısakürek, 26 Mayıs 1904'te, Çemberlitaş'taki bir konakta, dünyaya geldi. Necip Fazıl Gedikpaşa Fransız ve Kumkapı Amerikan Kolejlerinden başlamak üzere, Emin Efendi Mahalle Mektebi, Gebzedeki Aydınlı köyü ilk mektebi ve Heybeliada Numune mekteplerinde okur. 1916'da girdiği Mekteb - i Fünun - u Bahriye -i Şahane'de Yahya Kemal, Aksekili Ahmed Hamdi ve Hamdullah Suphi gibi hocalardan ders alır ve tasavufla ilk teması da bu okuldaki edebiyat hocası İbrahim Aşki(Tanık) Bey'in kendisine verdiği Semerat - ül Fuad (Gönül Verimleri) ve Divan - ı Nakşi eserleri vasıtasıyla gerçekleşir. Bu esnada, mektepte Nihal isimli el yazması bir dergi çıkarmaya başlar.
Necip Fazıl, hazırlık sınıflarından sonra 3 yıl daha okuduğu Bahriye Mektebi'ne bir sene daha eklenince okulu bırakmaya karar verir ve ilk 3 seneyi bitirdiğini gösteren diplomasıyla Darülfünun Edebiyat Medresesi Felsefe Şubesi'ne girer. Bu esnada, ilk şiirlerini 13 - 14 yaşlarındayken Yeni Mecmua'da yayınlatarak edebiyat dünyasında sesini duyurur. Takip eden yıllarda her biri edebiyat çevrelerinden büyük takdirler toplayan ilk dönem şiirlerini yazmaya devam eden Necip Fazıl 1924'te açılan bir sınavı kazanarak 4 arkadaşı ile beraber Paris Sorbonne Üniversitesine devlet bursuyla gönderilir. Burada Henry Bergson'un derslerine girme fırsatı da bulan Necip Fazıl, okulu bırakmak durumunda kalır ve 1925'te Türkiye'ye geri döner. Necip Fazıl bu yıllarda Bohem hayatını sürdürmekte, aynı zamanda bankacılık ve gazete muharrirliği gibi işlerle de ilgilenmektedir.
Necip Fazıl, 1936 yılında 17 sayı çıkan Ağaç isimli bir edebiyat dergisi çıkarır. 17 Eylül 1943 tarihinden itibaren ise Büyük Doğu dergisini çıkarmaya başlar. Büyük Doğu'lar; 243 günlük gazete ve 328 dergi olmak üzere 571 sayı, 16 devir ve 35 yıl boyunca çıkarılır. Bu dergiden dolayı toplamda yaklaşık 3 yıl 8 ay hapis yatacaktır. Tekrar çıkarmaya başladığı Büyük Doğu'larda, Rıza Tevfik Bölükbaşı tarafından kaleme alınan Sultan Abdülhamit Han'ın Ruhaniyetinden İstimdad adlı şiiri yayınlayışından dolayı Türklüğe Hakaret suçlamasıyla, askerliği döneminde siyasi yazı yazdığı için 40 gün Üsküdar hapishanesinde tutuklu kalır. 1952'de, Hüseyin Üzmez tarafından gerçekleştirilen Malatya suikastiyle hiçbir bağı olmadığı halde, suikaste uğrayan Ahmet Emin Yalman hakkında yazdıkları bahane gösterilerek önce Ocak ayının sonunda girdiği ve 38 gece 36 gün kaldığı Malatya Hapishanesinden daha sonra 8 Mart 1953'te Ankara Merkez Kapalı Cezaevine sevkedilir.
Cezaevinin revir bölümünde kalır. Aynı dönemde Ankara Kapalı Merkez Cezaevinde Osman Zeki Yüksel, Cevat Rıfat Atilhan ve Hüseyin Üzmez ile beraber kalır ve bir yılın akabininde, suçsuzluğuna hükmedilerek cezaevinden tahliye edilir. Takip eden yıllarda, Necip Fazıl, günlük gazete ve dergi olarak çıkardığı Büyük Doğu ile mücadelesini sürdürür ve takibatlara, mahkumiyetlere, baskılara uğramaya devam eder. Necip Fazıl günlük makalelerine, şiirlerine, piyeslerine, Büyük Doğu Dergisine, kitaplarına, mücadelesine kaldığı yerden devam etmiştir. 1982'de ise Yazarlar Birliği tarafından, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı eseri sebebiyle yılın fikir adamı ilan edilir. 25 Mayıs 1983'te vefat etmiştir.
****
Ahmet Say
1935'te İstanbul'da doğdu. Küçük yaşta özel dersler alarak piyanoya başladı. Ortaokul ve lise öğreniminin yanı sıra, 1946'da Ferdi Statzer'in isteği üzerine girdiği İstanbul Belediye Konservatuarı'nda, 1945 - 50 yılları arasında Verda Ün ile piyano, Demirhan Altuğ ile teori ve Raşid Abed ile armoni çalıştı. İstanbul Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Almanya'ya gitti, 1954 - 60 yılları arasında bu ülkede basın - yayın öğrenimi yaptı. Bir yandan da müzikolog Kurt Köhler'in özendirmesiyle müzikolojiye ilgi gösterdi. 1960'da Türkiye'ye dönünce Bingöl ilimize giderek büyük bir istekle öğretmen, halk eğitimcisi ve amatör folklorcu olarak görev yaptı. Türkü, ağıt, masal ve destanlar derledi, halk müziği koroları, halk dansları toplulukları kurdu ( 1960 - 64)
Ahmet Say, Türkiye'de gerçek demokrasinin hayata geçmesi yolunda ilkeli bir aydın olarak verdiği mücadele dolayısıyla özellikle 1971 askeri darbesinde, daha sonra 1980 askeri darbesinin insan haklarına ayrkırı tutumu ve düşünce özgürlüğünü yok eden yasakları nedeniyle 12 Mart 1971 yılında Ulucanlar Cezaevi'nin 2 No'lu koğuşunda 17 ay tutuklu kalmıştır.
Yazarın ''Kocakurt'' adlı romanı, bu zor koşullar altında tanıdığı ilginç insanlardan birinin serüvenlerini konu alır. 1977'de Türkiye'nin önde gelen edebiyatçı arkadaşlarıyla '' Türkiye Yazıları'' adlı aylık edebiyat dergisini yayımlamaya başlayan Say, derginin yayımını 1980 askeri darbesini izleyen iki yılda da sürdürdü. Türkiye'de konservatuarlar, üniversitelerin müzik eğitimi bölümleri, müzikçiler ve müziksever aydınlar tarafından ilgiyle karşılanan kitaplar yazdı.
****
Ahmet Tevfik Ozan
1953 Harput'ta dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Elazığ'da yaptıktan sonra; 1971 yılında Hacettepe Üniversitesi'ne girdi. Bir süre siyasi nedenlerden dolayı okulundan uzak kalan Ahmet Tevfik Ozan 8 Kasım 1974 yılında Ulucanlar Cezaevi'nin 1. kısım, 2. koğuşunda kaldı. Öğrenimini Erzurum ve Kayseri'de tamamlayarak 1986 yılında tıp doktoru oldu. Zorunlu hizmetini, 1986 - 1989 yılları arasında Balıkesir'de yaptı. Kayseri'de de bir müddet çalıştıktan sonra, memleketi Elazığ'a döndü. Halen Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye genelinde, sosyal ve kültürel hizmet yapan birçok vakif ve dernekte aktif görevlerde bulundu.
Şair Ahmet Tevfik Ozan'ın şehircilik ve kentleşme üzerine bilimsel çalışmaları da bulunmaktadır. Ahmet Tevfik Ozan, şiire lise yıllarında başladı. 1971'de başlayan yazın yaşamı, şiir, düzyazı, makale, karikatürlerle çeşitli dergi ve gazetelere yansıdı. Türk Edebiyatı, Töre, Doğuş, Boğaziçi, Devlet, Divan, Yağmur, Erciyes, Kültür ve Sanat, Yeni Düşünce, Konevi, Erguvan, Hedef, Gözyaşı, Mina, Hasret, Çağrı, Nizam - ı Alem, Ana, Gergef, Ülküm, Bozkurt, Liseli Genç gibi çeşitli dergilerde üç yüzü aşkın şiiri yayınlandı. Yazarlar Birliği ve İLESAM'ın kayıtlı üyesidir. Halk şiirinin söyleyiş güzelliği içinde '' sevda, aşk, hasret ve ölüm '' gibi temaları işleyen şairin şiirlerinde Vatan ve Allah sevgisi de öne çıkar.
****
Ali Rıza Hoca ( ? - 1926)
Babaeski müftüsü Ali Rıza Hoca hakkındaki şapka kanunu ihlal etmekten yargılanmıştır. 1926'nın Ocak ayı başında İskilipli Atıf Hoca ile birlikte tutuklu olarak trenle Ankara'ya gönderilirler. Bu defa durak Cebeci Cezaevi'dir. 3 Şubat 1926 günü mahkeme heyetiyle tekrar karşı karşıya gelmiş ve savunmalarını yapmışlardır. Daha sonra mahkemenin bittiği bildirilmiş ve mahkeme heyeti kararları tesbit için duruşmaya ara vermiştir.
Bir müddet sonra mahkeme reisi Ali Çetinkaya elindeki kararı zabit katibine vererek okutmuştur. Kararlar içinde şu satırlar mahkeme salonunda yankılanmıştır. Babaeski müftüsü Ali Rıza ile müderrislerinden İskilipli Atıf Hoca'nın idamına! karar verildi. 1926 yılında 3 Şubat'ı 4 Şubat'a bağlayan gecesi idamlıklarına kapatıldığı hücrede sabaha karşı Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile yanyana Eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan çarşısında kurulan sehpaya çıkarılır.
Gazeteler şapka için işlenen bu idamları üç beş satırlık bir haberle geçiştirirler. Haber aynen şöyledir : ''İrtica kitapları müellifi olup İstiklal mahkemesince idama mahkum olan İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski müftüsü Ali Rıza Hoca hakkındaki idam kararı bu sabah infaz edilmiştir ''
****
Behice Boran (1910 - 1987)
1 Mayıs 1919'da Bursa'da doğmuştur. Orta öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nde yapan Boran, Michigan Üniversitesi'nde (ABD) sosyoloji doktorasını tamamladıktan sonra 1939'da Türkiye'ye döndü ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) sosyoloji bölümüne doçent olarak atanmıştır. Aynı dönemde '' Yurt ve Dünya ve Adımlar'' dergilerinin yayın faaliyetine katılmıştır. 1946'da Nevzat Hatko ile evlenen Boran, 1948'de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılmıştır.
1950 yılında kurucusu ve başkanı olduğu Barışseverler Cemiyeti, Menderes hükümetinin Kore'ye asker göndermesini kınayan bir bildiri yayımlayınca 15 ay hapis cazası almıştır. 1962'de Türkiye İşçi Parisi'ne üye olan Boran, 1965 seçimlerinde Urfa'dan milletvekili seçilmiştir. Birkaç dönem Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'yi temsil etmiştir. 1970 yılında Türkiye İşçi Partisi'nin kurultayında genel başkan seçilmiştir. 12 Mart 1971 muhtırası ile birlikte tutuklanmış ve partisi kapatılmıştır. Boran, 15 yıl hapis cezası almıştır. 1974 yılında ilan edilen genel aftan yararlanarak serbest kalmıştır. 1975'te tekrar kurulan TİP'in genel başkanı seçilmiştir.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından kısa süre ev hapsinde tutulan Boran, daha sonra Kasım 1980'de yurtdışına çıkmıştır. 16 Şubat 1981 tarihinde tutuklanıp 8 yıl, 9 ay Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin Kadınlar Koğuşunda kalmıştır. 1981'de yurttaşlıktan çıkarılmış, yurtdışında iken TKP ile TİP'in birleşme kararı aldıklarını duyurduktan iki gün sonra Boran, TBMM ve İstanbul'da vefat etmiştir. Cenazesi Türkiye'ye getirilen Boran, TBMM ve İstanbul'da düzenlenen törenlerin ardından Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiştir.
****
Bülent Tanık (1949 - )
Bülent Tanık, 1949 yılında Niğde'de doğdu. Adana Erkek Lisesinden sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümünü 1976 yılında bitirdi. Bülent Tanık çalışma hayatına İller Bankası Genel Müdürlüğünde Şehir Plancısı olarak başladı. Kamu görevleri deneyimi, Banka'daki çeşitli görevlerden sonra da gelişmeye devam etti. 1978 - 1979 yıllarında Yerel Yönetim Bakanlığında Bakan Danışmanı olarak görev yaptı. 1982 yılında 2 ay Ulucanlar Cezaevinde 8. koğuşunda kaldı.
1992 - 1994 yılları arasında oluşturduğu şirketle, Toplu Konut İdaresinin Kentsel Projelerine müşavirlik hizmeti sundu. Kamu alanındaki yöneticilik deneyimi, meslek örgütlerinde seçildiği görev ile devam etti. 1981 - 1985 yılları arasında TMMOB Genel Başkanlığı, 1985 - 1988 yılları arasında TMMOB Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) Başkanlığı yaptı.
Yerel Yönetimler hakkında yayıncılık sektöründe, bu konudaki deneyim ve birikimini paylaşmak üzere Ada '' Yerinden Yönetimden Gazetesi'' ve Ada Kentliyim'' dergilerini yayınladı ve yönetti. Diğer yandan Çankaya, Muğla,Çanakkale, Aliağa, Foça, Değirmendere, Çayırova Belediyeleri için Danışmanlık yaptı. Evli ve 2 çocuk babasıdır.
****
Cevat Şakir Kabaağaçlı (1890 - 1973 )
Cevat Şakir, 16 Nisan 1890 yılında babası tarihçi, yazar ve vezir Mehmet Şakir Paşa Girit'te yükek komiserlik görevinde iken Girit'te dünyaya geldi. Annesi İsmet Hanım'dır. Çocukluğu babasının elçilik yaptığı Atina'da geçti. 1904 Robert Koleji'ni tamamladığı ve yüksek öğrenimini 1908 İngiltere'de Oxforf Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bölümü'nde yaptı. 1913'te evlendiği İtalyan eşiyle İtalya'da kaldı. Bu sırada resim dersleri aldı, İtalyanca ve Latince öğrendi. 1914'te babası Mehmet Şakir Paşa, Cevat Şakir'in tabancasından çıkan bir kurşunla Afyon'da ölünce Cevat Şakir 14 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezasının yedi yılı geçtikten sonra yakalandığı verem hastalığından dolayı affedilip tahliye oldu.
Bir süre tekkeye devam etti. 1910 - 1925 arasında Resimli Ay ve İnci gibi dergilerle yazılar yazdı; kapak resimleri, süslemeler, karikatürler çizdi. Zekariya Sertel'in çıkardığı Resimli Hafta'da Hüseyin Kenan takma ismiyle yazdığı ''Hapishane İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler'' isimli öykü yüzünden Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı önce Cebeci Cezaevi'nde kendi anlatımıyla birkaç katlı bir binada daha sonra Bodrum'da 3 yıl sürgün cezasına çarptırıldı.(1925) Bir buçuk yıl sonra cezası affa uğrayınca İstanbul'a dönmedi, çok sevdiği Bodrum'da kaldı. 1947'de İzmir Karataş'a yerleşerek hayatını gazetecilik ve turist rehberliğiyle kazandı. 1973 yılında kemik kanserinden İzmir'de hayatını kaybetti.
''Kabaağaçlı'nın idadesiyle Cebeci hapishanesi yeni yapılmıştı, birçok odalarının mı diyeyim, hücrelerinin mi diyeyim, daha tavanı bile yoktu. Hapishaneye varınca beni Zekeriya'dan ayırdılar. Ayrı bir odaya koydular. Odanın kaçıncı katta olduğunu hatılamıyorum şimdi. Ama epeyce yüksekteydi, çünkü pencereden bakınca dağ yamacı ta aşağıda kalıyordu. Sonra penceresinde demir filanda yoktu. Beni ilk katta parmaklıksız bir odaya tıkmazlardı ya ''..
****
DR. Nazım Bey (1872 - 1926)
1872 Selanik'te doğdu. Mahalle mektebi ve rüştiyeye devam etti. İstanbul Askeri Tıbbiye İdadisi'ne girdi. Askeri Tıbbıyeyi Şahane'ye (Askeri Tıp Fakültesi) devam ederken İttihadi Osman - i Cemiyetine girdi. Sorbonne Üniversitesi Tıp Fakültesine kaydoldu. Paris'te Ahmed Rıza ile birlikte Osmanlı Terakki ve İttihat cemiyetini (İttihat ve Terakki) kurdu. Örgütün yayın organı olan Meşveret'in ilk sayısını 1 Aralık 1895'te yayımladı. Aynı yıl, fakülteden jinekolog doktor olarak mezun oldu. Paris hastanesinde göreve başladı.
İkinci Abdülhamit'in 1896 yılında İttihat ve Terakki örgütünün darbe yapacağına ilişkin istihbarat alması üzerine, Osmanlı hükümetinin baskılarıyla Paris hükümeti Doktor Nazım ve arkadaşlarını sınır dışı etti. Belçika'da eylemlerine devam eden örgüt, yine ikinci Abdülhamit'in ısrarlarıyla sınır dışı edilerek İsviçre'ye geçti. Burada Tunalı Hilmi Abdullah Cevdet gibi isimlerin de aralarında bulunduğu aydınları örgüte kazandırdıktan sonra Paris'e gitti.
1902 tarihinde İstanbul'da hakkındaki ilk idam kararı verildi. 31 Mart isyanı sırasında örgütün genel sekreteriydi. Hürriyet ve İtilaf fırkasının iktidar olmasıyla başlayan İttihatçı avı sırasında 9 Kasım 1912'de Yunanistan'da yakalandı. Babıali Baskınının ardından iktidara gelen ittihatçıların çabalarıyla serbest bırakıldı ve yurda döndü.
5 Temmuz 1919'da ikinci kez idama mahkum edildi. 1922'de İzmir'e yerleşen Doktor Nazım siyasetten çekildi. 1926 İzmir suikastı'nın ardından tutuklandı. İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. Üçüncü kez idama mahkum edildi. Cebeci tevkifhanesinde tek kişilik hücrede kalan Dr. Nazım bey, 26 Ağustos 1926'da Cebeci Umumi Hapishanesinde idam edildi.
****
Erdal Eren ( 1964 - 1980)
25 Eylül 1964 yılında Giresun'nun Şebinkarahisar ilçesinde doğdu. Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisiydi. Erdal Eren, Sinan Suner'in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen gösteride gözaltına alınanlar arasındaydı.
Gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkum edildi. Gazetelere yaşı büyültülerek idam edilen isim olarak geçti. Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980 'de Ulucanlar Cezaevi'nin avlusunda infaz edildi. Yaşı büyültülerek infaz edilen Erdal Eren idam edildiğinde 16 yaşındaydı.
****
Esat Bütün (1955 - )
1955 yılında Kahramanmaraş Elbistan'da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Eski Türk Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Öğrenci olduğu dönemde siyasi olaylardan dolayı 1975 yılının Mart ayında tutuklanarak Ulucanlar Cezaevinin 2. Koğuşuna gönderildi.
Serbest Tüccarlık, 1991'de MÇP kontenjanından Refah partisinden Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Milletvekili yemin töreninden iki gün sonra Alparslan Türkeş ve 17 milletvekili ile birlikte MÇP'ye tekrar döndü. 1992 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ve 4 milletvekili ile Milliyetçi Çalışma Partisinden ayrılıp, Büyük Birlik Partisinin kurucularından biri oldu, sonrasında BBP'nin Anavatan Partisi ile ittifakı dolayısıyla tekrar Kahramanmaraş milletvekili seçildi. 18 Nisan 1999'a kadar Anavatan Partisi mensubu olarak milletvekilliğini sürdürdü. Serbest ticaretle uğraşan Esat Bütün, yaşamını Ankara'da devam ettirmektedir.
****
Eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey ( ? - 1926)
Antepli oluşu nedeniyle Abdülkadir Antep olarak da tanınır. 1908 öncesinde önemli siyasi faaliyetleri bulunmuştur. Selanik'ten Mustafa Kemal'in arkadaşıdır. Ankara Valiliği yapmış, pontusçularla çarpışmış, İstiklal Savaşına katılmış, doktor Nazım ve Cavid Beylerle beraber asılmıştır, Milli Mücadelenin dışında kalmıştır. İzmir'de Atatürk'e düzenlenecek suikastta adı geçenlerdendir.
İstiklal Mahkemesinin 13 Temmuz 1926 günkü duruşmasında, Şeyh Said İsyanı'ndan başlayarak bir siyasi değerlendirme yapıldıktan sonra karar açıklanmıştır. İkisi ( eski İaşe Nazım Kara Kemal ve Eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey) gıyabında olmak üzere 15 kişiye, cumhurbaşkanına suikast düzenlemekten değil, Anayasanın bir kısmını veya tamamını ve Meclis'i kaldırmaya çalışanlara veya bu işi cemiyet kurarak yapanlara idam cezası verilir diyen Ceza Kanunu'nun 55. ve 57. maddeleri uyarınca idam cezası verilmiştir.
Bütün yurtta aranan eski Ankara Valisi Abdülkadir, resmi tarihe göre 21 Ağustos 1926'da Yunanistan'a kaçmak üzereyken Çerkez Köy'de Çilingöz Çiftliğinde köylülerin ihbarı üzerine yakalanmıştı. Kimse suikastten arandığını bilmiyordu. Orman Müfettişi Cafer Tayyar Bey'in durumdan şüphelenmesiyle gerçek kimliği ortaya çıkmıştı. Önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne, ardından Ankara İstiklal Mahkemesi'ne çıkarılmıştır. Yenilenen yargılaması sonunda yine idama mahküm edilmiş ve cezası 31 Ağustosu 1 Eylül'e bağlayan gece saat 23:00'de Ankara Umumi Hapishanesi önünde infaz edildi.
Eski Ankara Valisi Abdülkadir, İttihat - Terakki'nin Meşrutiyetten evvelki fedailerindendir. Askerdi. Bizim sınıftandır. '' Abdülkadir Antep'' diye tanırız. Son derece enerjik ve kararlı bir adam. Temiz bir adam. Çetin bir ihtilalci, ihtilal arkadaşlarına, ihtilal fikirlerine bağlı. Meşrutiyetten önce en güç zamanlarda İttihat - Terakki'nin en gözde, en güvenilir fedaisi. Böyle bir adam. Abdülkadir, Milli Mücadele'ye karışmadı. Uzaktan takip ediyor. Bilmiyorum belki bu esnada, arkadaşlarıyla bir macera içinde bulunmuş olabilir. İzmir suikastçıları içinde Abdülkadir bulunsaydı, vaziyet çok tehlikeli olurdu. Bir defa tertibi bu kadar dağıtmayacaktı. Tek başına da yapabilirdi. Tertip önden gelseydi bu işi mutlaka bitirirdi.
****
Fahri Erdinç ( 1917 - 1986 )
1 Ocak 1917'de Akhisar'da doğdu. Babası Ankara kökenli Çandıroğulları ailesinden, öğretmen Halil Yaşar'dı. 1930'da Balıkesir Öğretmen Okuluna girdi. 1936 - 1937 ders yılında baba mesleğini bırakarak sınavını kazandığı Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde öğrenci oldu. Bu bölümde öğretim üyesi olan Sabahattin Ali ile tanıştı. Aynı yıl yazmaya başladığı ilk öykülerinde, onun örgütlerinden çok yararlandı. Erdinç, konservatuardaki öğrenimini bıraktıktan sonra, yeniden mesleğine döndü. 1943'te mesleğinden tamamen ayrıldı. İlk yazı denemelerinde toplumun tabanındaki insanların yazgısını konu edinen Erdinç, onları köyde, kışlada, kentte, ve iş yaşamında yakından tanımış oluyor, gözlem ve izlenimlerini arttırıyordu. 1946'da Ankara'da sınavını kazandığı devlet radyosuna geçti.
Temsil kolunda üç yıl çalıştı. Bu arada Şen Olasın Halep Şehri ( İstanbul - 1945) adlı şiir kitabından sonra Ankara'da Seçilmiş Hikayeler Dergisi (1948 sayı 8) onun öyküleriyle özel sayı çıkardı. Erdinç, 1947'de kendisini devlet başkanına dille hakaret etmiş durumuna düşüren bir çatışma yüzünden tutuklandı ve aklanmayla sonuçlanan yargılaması boyunca Ankara Kapalı Cezaevinin 10 Koğuşunda ( Hilton) kaldı.
Ankara Cezaevinde yazgılarını konu edindiği insanların kimilerini daha yakından tanıma fırsatını buldu. Kısa bir süre sonra, 1949 Eylül'ünde, Erdinç, iki arkadaşıyla ( Ziya Yamaç ve Tuğrul Deliorman ) birlikte, Bulgaristan'a geçti. Fahri Erdinç, 1986'da (11 Kasım) Sofya'da vefat etti.
****
Faruk Taşkıran (1920 - 1988)
24 Haziran 1920 yılında Bursa'da doğdu. 1943 yılında Bursa Postası gazetesinde çalışmaya başladı. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü mezunu olan Taşkıran, Ant, Ulus, Hürses, Yeni Ulus, Halkçı, Son Havadis, Hakimiyet, Ankara Ticaret Postası, Hareket, Bugün Gazetelerinde Muhabir, Yazı işleri Müdürü, İstihbarat Şefi, Sekreter, Genel Yayın Müdürü olarak çalıştı.
Hakimiyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü iken tezkip metnini yayınlamadığı için 12.5.1958 yılında Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde 15 gün Hilton koğuşunda hapis ve 1999 lira para cezasına çarptırılmıştır.
Bugün Gazetesi ve Hürses Gazetesinin sahipliğini de yapan Taşkıran uzun bir süre Gazeteciler Cemiyetinin başkanlığını da yapmıştır. Sana Doğru adlı bir şiir kitabı vardır. 1 Nisan 1988 vefat etmiştir.
****
Feride Çiçekoğlu
1951 yılında Ankara'da doğdu. Maarif Koleji ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde okudu. Mimar olarak Fullbright bursu ile, Pennsylvania Üniversitesi'nde doktora tezini yazdı. Gazi Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Çiçekoğlu, 12 Eylül askeri darbesinin ardından 4 yıl Ulucanlar Cezaevinde kadınlar koğuşunda kaldı. Cezaevinde tanıdığı bir çocuğun yaşamını anlattığı ilk kitabı Uçurtmayı Vurmasınlar filme alındı. Filmin çok beğenilmesi yeni kitapları yazmasına ve yeni filmllerin yolunu açtı. Feride Çiçekoğlu, halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema TV Bölümü'nde öğretim üyesidir ve aynı bölümün yüksek lisans programını yönetmektedir.
****
Tunalı Hilmi Bey (1885 - 1926)
Artvin Şavşat ilçesinde doğdu. Filibeli Mustafa Efendi'nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini memleketinde tamamladıktan sonra Harbiye Mektebine girerek piyade teğmen rütbesiyle mezun oldu. Yüzbaşı iken ordudan ayrıldı. İttihat ve Terakki Fırkasında aktif politikaya girdi. Zaman içinde Artvin ve Şavşat'ta tarım ve ticaretle meşgul oldu. TBMM'nin birinci Dönemi için yapılan seçimlerde Anavatan'a katılan Ardahan'dan milletvekili seçilerek 30 Temmuz 1921'de Meclise katıldı.
İçişleri ve İrşad Komisyonlarında çalıştı. Birinci dönemde milletvekilliği sona erince Şavşat ve İstanbul'da ticaret hayatını sürdürdü.Bu arada İttihat ve Terakki Fırkasının yeniden toplanıp iktidara gelmesi için eski İttihatçılar tarafından kurulan gizli örgütte yer aldı.
14 Haziran 1926'da ortaya çıkarılan Atatürk'e suikast girişimi olayı ile ilişkisi olduğu iddiasıyla tutuklandı. Cebeci tevkıfhanesinde tek kişilik koğuşlarda kaldı. Ankara İstiklal Mahkemesinde yapılan yargılaması sonunda suçu sabit görülerek 26 Ağustos 1926'da ölüm cezasıyla cezalandırılmasına karar verildi. Hüküm, o gece asılmak suretiyle yerine getirildi.
Son Sözleri ; ''Müsaade ederseniz bir iki söz söyleyeceğim. Fakat menfi söylemeyeceğim dedi ama arkası gelmedi. Kendini cellada teslim ederken son sözü şu oldu : ''Vazifenizi yapınız. Beni asanlara hakkımı helal ediyorum. Allaha ısmarladık ''
Hilmi Bey asılırken, darağacının ipi uzun bırakıldığı için, sehpanın ayakları açılarak devrilmişti. Hilmi Bey yüzüstü yere düştü. Cellat Hilmi Bey'i kaldırıp yüzündeki kanları sildi.
****
Hüseyin Üzmez (1931 - )
Malatya'da doğdu. Yazar ve avukattır. 1952 yılında 17 yaşında bir lise öğrencisiyken, Malatya'yı ziyaret etmekte olan yazar Ahmet Emin Yalman suikastıyla adını duyurmuş, ateş ederek ağır yaralanmıştır. Suikasttan sonra teslim oldu ve 20 yıl hapse mahkum edildi.
Ölümden dönen Yalman, Hüseyin Üzmez'i cezaevinde ziyaret etti. 10 yıl süren hapis cezasının 1,5 yıllık süren bölümünü yazar Necip Fazıl Kısakürek ve bir dönem Antalya Milletvekilliği yapan şair ve yazar Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde 1953 yılında Necip Fazıl ve Osman Yüksel Serdengergeçti ile birlikte İkinci Kısım 5 Koğuşta yer aldı.
|