Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Görsel ve İşitsel Sanat Yapıtları > Resim | Fotoğraf | Heykel > Türk Ressamların Biyografileri

Türk Ressamların Biyografileri Türk ressamların biyografi ve eserlerinden örnekler


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 23.11.2013, 22:50   #1
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 - 1912) | Türk Ressam





Çağdaş Türk sanatı; kendi özgün tarihi içerisinde yeterli sayıda başyapıt, çok yönlü sanatçı kişilik, kurum, etkinlik ve olayı bünyesinde barındırmaktadır. Çağdaş Türk sanatına anlam katan sanatçı kişiliklerden birisi de, sanat dolu yaşamı trajik bir şekilde şehit edilmesiyle sona eren ve ‘Şehit’ lakabıyla da anılan Hasan Rıza’dır.

Miralay Şakir Bey’in oğlu olarak ressamlar diyarı Üsküdar’da dünyaya gelmiştir. Hasan Rıza, resme küçük yaşlarda ilgi duymuş, evinin duvarlarına kömürden kalyon ve gemi çizimleri yaparak bu ilgisini dışa vurmuştur. Rüşdiye’deki eğitimi sırasında, öğretmeninin tavsiye ve yönlendirmesiyle, bu ilgi belli bir disiplin altına alınmıştır. Onun erken filizlenen resim sevgisi, askeri okuldaki öğrenciliği döneminde ‘genç bir ressam’ kimliği kazanmasına olanak sağlamış gözükmektedir.

Geleneksel Türk resminden çağdaş Türk resmine, nakkaşlıktan ressamlığa geçiş sürecinde askeri okulların ve bu okullardan yetişen ilk Türk ressamlarının oynadığı kilit rol düşünüldüğünde, Hasan Rıza’nın resim ilgisini geliştirme ve bir ressam olma olanağını bulmasında Askeri İdadi’de içine girdiği ortamın önemi ortaya çıkmaktadır. Hasan Rıza, kendinden önceki kuşaktan Hüsnü Yusuf, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid ile kendi kuşağından Hoca Ali Rıza, Hüseyin Zekai Paşa ve Halil Paşa gibi asker ressamlar kuşağının bir üyesidir.

Süheyl Ünver, Sami Yetik’i kaynak göstererek Hasan Rıza’nın bu dönemle ilgili şu ifadelerine yer vermektedir:

“Askeri İdadi sınıflarında en ziyade kendimi verdiğim yegane ders hemen hemen resim dersi idi, diyebilirim. Hocamın teveccühü şevkimi, gayretimi arttırmış, bütün mektep arkadaşlarım arasında Ressam Hasan Rıza Üsküdar diye tanınmıştım.”


(ÜNVER, Süheyl; Ressam Şehit Hasan Rıza Hayatı ve Resimleri, M.E.B., İstanbul, 1970, s.2)


Fotoğraf makinesinin kullanımı yaygın olmadığı yıllarda, savaş ressamları gezinirdi cephelerde. Bu insanların görevi savaş sırasında gördüklerini resmetmek ve resimlerini muhabir olarak görevlendirildiği gazeteye ulaştırmaktı. 27 Nisan 1877' de Rusya'nın Osmanlı'ya savaş ilan etmesi ile "93 harbi" denilen tarihimizdeki en büyük seferberlik süreçlerinden biri başlar.

Hasan Rıza, Askeri İdadi’den Harbiye Mektebi’ne geçtiği yıl, 1876- 77’de Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında 93 Harbi’nin başlaması üzerine gönüllü olarak savaşa katılmış ve cepheye gitmiştir. Bu savaşı izlemek üzere İtalya'dan gelen, gazete ressamı olarak cephede bulunan ve gördüklerinin çizimlerini yapan İtalyan bir ressam ile tanışmış ve kendi isteğiyle onun koruması olarak görevlendirilmiştir.

İtalyan ressam bir gün küçük dilini yutar şaşkınlıktan. Koruması olarak verilen genç adamın uzattığı kağıtta kurşun kalemle çizilmiş bir portresi vardır. Böylelikle bir dostluk başlar aralarında. Savaşta sol kaşı üzerinden yaralanmış olan genç Hasan Rıza ile bu ihtiyar ressam arasında siperlerde başlayan dostluk uzun yıllar devam edecek ve Hasan Rıza’nın yaşamında önemli bir yere sahip olacaktır.

Savaşın ardından askeri okula geri dönen Hasan Rıza, kısa bir süre sonra Mekteb-i Bahriye’ye kayıt olmuştur. Bu süre içerisinde, Heybeliada’ya yerleşen İtalyan ressamı düzenli olarak ziyaret etmiş, yaptığı resimleri ona göstermiş ve tavsiyelerinden yararlanarak çalışmalarını sürdürmüştür.

Sanatçı bir yandan resim çalışmalarını olgunlaştırırken diğer yandan Mekteb-i Bahriye’deki eğitimi devam etmektedir. Okuldaki son yılında, Sultan Abdülhamit tarafından kullanılan Sultaniye gemisinde bulunan resimleri onarmak ve kamaralarını kaplayan süslemelerin restorasyonunu yapmakla görevlendirilir.

Bu işi büyük bir zevk ve ustalıkla yapan Hasan Rıza'yı devrin Bahriye Nazırı başarısından dolayı ödüllendirir ve onu mezun olmasını beklemeden subay yapar. Ancak kendisinin zaten birkaç ay sonra alacak olduğu bu terfiin ödül olarak verilmesinin çevresinde yarattığı alaycı yaklaşımlar, kıskançlık ve dedikodular onun hayatıyla ilgili tercihinde farklı bir yön çizmesine yol açmıştır. Sanatçı, bu tercihi yapma nedenini şu şekilde ifade etmiştir:

''Velhasıl kanımdaki gurur kuvvetlerini münafıklıkla zehirlemeden, ruhumdaki çalışma kudretini fuzuli teessürlerle öldürmeden, en ihtiyar dostumun delaletiyle vatanımdan, istikbalimden uzaklaştım. Kuru ikballere, neticesiz saltanatlara tapmış ahlak sarhoşluğu içinde yüzen muhitten adeta firar ettim.''

(ÜNVER, Süheyl; a.g.e., s.3)

Böylece Hasan Rıza, yaşlı İtalyan ressamın desteğiyle İtalya’ya gitmiştir. Rönesans kültürünün tüm birikimini inceleyebildiği Floransa, Roma ve Napoli gibi sanat merkezlerinde bulunmuş, çeşitli atölyelerde çalışmıştır. Oldukça uzun bir süre ülkesinden uzakta kalan Hasan Rıza, İtalya’da mesleki birikimini üst düzeye çıkarma olanağını bulmuştur. Sanatçı, bu 12 yıllık ayrılığın son dönemlerinde, ilk büyük uygarlıklardan birisinin izlerini barındıran Mısır’ı ziyaret etmiş ve daha sonra ailevi nedenlerden ötürü ülkesine geri dönmüştür.

İlk önce donanmada görev almış, ancak ardından sadece resimle ilgilenmek istediğinden bu görevden ayrılarak Edirne’ye yerleşmiştir. Sanatçı, burada çok yönlü bir kişilik olarak farklı görevler üstlenmiştir. Edirne Hastanesi’nin müdürü olan Hasan Rıza, burada ayrıca kendi kurduğu Numune-i Terakki Mektebi’nin müdürlüğünü üstlenmiş ve bu okulda resim dersleri vermiştir. Onun bu okuldaki öğrencileri arasında Hayri Çizel gibi Türk resminde hatırı sayılır bir öneme sahip olmuş isimler de vardır.

Çok sevdiği ve bir tarih kitabı olarak tanımladığı Edirne şehrinde sanatçının girişken kişiliği ile canlı bir sanat ortamına kaynaklık ettiği anlaşılmaktadır. Karaağaç’ta bulunan ve resim çalışmalarını sürdürdüğü atölyesi, sanata meraklı dostlarının uğrak yerlerinden birisidir. Onun canlandırdığı bu sanat ortamının içinde yer alan isimlerden birisi de, bir portresini yapmış olduğu Kaymakam Halim’dir. Haşim Nur Gürel, bu portre hakkında şu bilgi ve yoruma yer vermektedir:

“Osmanlı’nın 1910’larda Rumeli serhat boylarında kalan tek önemli kenti olan Edirne’de Hasan Rıza Bey’in öncülüğünde canlı bir sanat ortamı yaratılmıştı. Bu ortamdan feyz alan gençlerden biri olan Kaymakam Halim (1887- 1937) de duygulu, yetenekli, ancak oldukça genç yaşta vefat eden bir ressamımızdır.”


(GÜREL, Haşim Nur; Türk Resminden On İki Örnekle Portre Üç Köşeli Görsellik, Sevimce Sanat Galerisi Yayınları, İstanbul, s.19)

Hasan Rıza özellikle Osmanlı tarihindeki önemli olay ve savaşların betimlendiği tablolardan oluşan bir seri yapmak için kolları sıvar.

Konusunu tarihten alan çok sayıda tabloyu kısa sürede ustalıkla tamamlar. Fakat ne yazık ki bu seriden günümüze çok az tablo ulaşabilmiştir.

İstanbul Askeri Müze'deki ''Viyana Kuşatması'' ve ''Belgrad Meydan Muharebesi'' tabloları, İstanbul Deniz Müzesi'ndeki ''İstanbul'un Kuşatılması İçin Fatih'in Gemilerin Karadan Denize İndirilmesine Nezareti'' ve ''Fatih'in Ordusuyla Edirne'den İstanbul'a Yürüyüşü'' tabloları, Ankara Orduevi'ndeki ''Eğri Kuşatması'' ve ''Mohaç Meydan Muharebesi'' tabloları bu seriden günümüze ulaşabilen eserlerden bazılarıdır.

Resimlerden derin bir tarih bilgisine sahip olduğu anlaşılan Hasan Rıza'nın çok güçlü anatomi bilgisi de hemen göze çarpar. En karışık savaş sahnelerini bile başarılı bir gerçeklikle resmeden Hasan Rıza, eserlerinde karakalem, çini, pastel ve yağlıboya tekniklerini kullanır.

Balkan Savaşı sırasında
Bulgar ordusu 26 Mart 1913 günü, Edirne'ye saldırdığında, Hasan Rıza resimlerini savaştan kurtarmanın derdine düşer. O sırada hastanede tedavi görmekte olan asker ressamlardarımızdan Sami Yetik olayı şöyle anlatır:

''Sükutun ilk gecesi müdürü bulunduğu hastaneden ayrılmamasını dostları ısrarla söyledikleri halde Hasan Rıza bu teklifi bir türlü kabul etmemiş, Karaağaç'taki atölyesine gitmişti. Belki gayri şuuri kabul edilen bu hareket bence eserlerini kurtarma kaygısından ileri gelen bir ruh isyanından başka bir şey değildi. Senelerden beri göz nuru dökerek plüm taramasiyle yaptığı tarihi resimlerin düşman çizmeleri altında ezildiğini, çiğnendiğini düşünmek onu feveran ettirmiş, kimseyi dinlememiş, ölümü düşünmemiştir."

Meriç Nehri'nin batı kıyısında bulunan Karaağaç'a doğru koşan, savaş alanında tanıdığı bir ressam sayesinde resim sanatına yönelen Hasan Rıza'nın bir tek amacı vardır; savaştan resimlerini kurtarmak. Atölyesinin yağmalanmasına engel olamayan ressam, tren istasyonu yakınlarında bulunan bir değirmenin arkasındaki tarlaya götürülür. Bir Ermeni kadınının tanıklığına göre tüfeklerine süngü takmış beş askerin arasında yere yıkılır.

Edirne ye yolunuz düşerse bir gün, Karaağaç'a gidin mutlaka. Bilin ki Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak alınan bu topraklar, Meriç Nehri'nin batı kıyısından Türkiye'ye pasaportsuz olarak bakacağınız tek yerdir. Nehrin karşı kıyısına geçtiğiniz köprünün yakınında bulunan şehitlikte , üstünde bir ressam paletinin resmi bulunan mezar taşında şunlar yazılıdır:

Hasan Rıza Bey 28-03-1913 cuma evini yağmaya giren Bulgar askerleri tarafından öldürüldü.

B
u mezar taşı ressamı hiç anlamadığımızın bir kanıtıdır. O taşı oraya koyanlar için amaç yağmaya giren Bulgar askerlerini unutturmamaktır. Sanata değer vermeyen bir ilkel bakış sayesinde ressamı anımsayan kimse kalmamış, unutulan Hasan Rıza olmuştur. Oysa Hasan Rıza'nın mezar taşına:

"Resimlerini savaştan kurtarmak isterken öldürüldü"

diye yazılmalıdır.

Kimi güçlerin bizi barbar, soykırımcı, sanata değer vermeyen bir toplum olarak göstermeye çalıştığı Avrupa sınırımızda resimlerini savaştan kurtarmak isterken can veren bir ressamın mezarı vardır.

Bu konum barış adına değerlendirilir.

Oysa sınırında resimlerini kurtarırken ölen bir ressamın mezarı kaç ülkede var??

Önemli Not: Bir çok kaynakta doğum ve ölüm tarihi 1858-1913 olarak yazar. İlk resmi aldığım TSK nın sitesinde doğum ve ölüm tarihi 1860/1912 olarak yazdığı için, TSK'nın bilgisi temel alınmıştır. Bu konuda, ''asker kökenli ressamın doğum ve ölüm tarihini en iyi TSK bilir'', diye düşündüm.

Metin Kaynağı

  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.11.2013, 19:30   #2
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 -1912)


Hasan Rıza’nın çalışmalarında ele aldığı konular, hala geçerli reel uygulamaların ve düşünsel temeldeki eylemliliklerin varlığı ile canlılığını sürdürmektedir. Bu açıdan bakıldığında Hasan Rıza’nın etkilerini kendinden sonraki dönem sanatçılarında da görmek mümkündür. Hasan Rıza’nın “ …ressamlar her şeyden evvel kendi varlıklarına şehadet edecek eserler yaratmalıdırlar.” şeklindeki bu sanatsal yaklaşımı onun eserlerinde (tuval üzerine yağlıboyalar, taramalar, karakalem çalışmalar) görebiliriz. Hasan Rıza’nın çalışmaları izleyiciyi “ulusun tarihinin ve gücünün“ sınır aşımını görmeye, “çöküş” kavramı içerisinde değerlendirilen “hasta adam”ın bu kavramsallık içerisine sıkıştırılmasını aşmaya ve izleyiciyi tarihteki bu sınır aşımını özellikle görerek bilinçlenmeye davet etmektedir.

Bu, 93 Harbi ve Balkan Savaşlarının neticesinde demoralize olmuş bir ulusu tekrar ayağa kaldırmaya ve bununla birlikte karşıtlıklar ve koşutlulukları da bir arada kullanarak (savaş/ölüm, düşman askeri/Osmanlı askeri vb.) bir ideoloji yansıtımına götürüyor. Bu bağlamın iletisinde kullanılan klasik yapı (Hasan Rıza’nın resimsel üslubu) idealize bir yaklaşımın (olasılıkla İtalya’da aldığı eğitim) biçimsel izleklerini de yansıtmaktadır. Fakat bu yapıyı sadece klasik bir üsluba (ve eğitime) yani biçime ya da yıkım sonrası sosyal darbelere bağlamak mümkün değildir.

Bu oluşum hem kolektif bilincin (Meşrutiyet aydınlığı) hem de kişisel yaklaşımın (Hasan Rıza, bu bağlamdaki kategorizasyon içerisinde asker ressamlar kuşağı) bileşkesi durumundadırlar.

Hasan Rıza resmindeki stilistik yaklaşımın ve bu açıdan ele alınan öğelerin belli bir dizgeden geldiğini ileri sürmek yanıltıcı olmayacaktır. 1883’te açılan Sanayi-i Nefise Mektebi’nde “perspektif” dersleri ve bu şekilde biçimlendirme ele alınırken, Hasan Rıza bu noktayı çok daha önceleri ele almış gibi görünmektedir.

Bu noktayı Türk Resim Sanatı tarihi bağlamında birçok akademisyen belirtmektedir. Bu etki ile beraber Hasan Rıza resmindeki diğer bir kırılma noktası 10 senelik bir İtalya yaşantısının var oluşudur.

Asker ressamlardaki bu çizgisellik içerisinde yer almakla birlikte, bu ikinci etkenin varlığı Hasan Rıza’yı ayrı bir noktaya getirmektedir. Daha 1883’te figür sorunun akademik olarak “saltık” bir anlamda ele alınmaya başladığı bir ortamda Hasan Rıza’nın örneğin 1900 tarihli bir portresi oldukça önemli bir üretim olarak görülmektedir.


Hasan Rıza, Portre - (1900)
Tuval Üzerine Yağlıboya, 67X57




Süheyl Ünver, Hasan Rıza ile ilgili çalışmasında, Hasan Rıza’nın “sanat ve daha birçok konuyu” ele alışına ve bunun sanatına yansımalarına dair noktalara değinmiştir. Çizgisel bir okuma (tarihsel bağlamda) diyebileceğimiz bu yaklaşım, geriye dönüşlü okumalarla (Sami Yetik’in “Ressamlarımız” kitabı, eserlerin tarihsel tespitleri vb.) Süheyl Ünver’in yaklaşımının altyapısını oluşturmaktadır.

“Ne için Avrupa Ressamları tarihin müşkülatla tarif ettiği Musa’lar, İsa’lar devrini yaşatsınlar da onlara nisbet dünkü gün demek olan mazimizin şanlı vekayii birkaç yüz cild kara kitabın kara yazıları içinde kalıp mahvolsun. Meyva resmi, manzara resmi… bunlar her zaman olur”

diyerek, Hasan Rıza hem –kıyas bağlamında– yenilikçi bir söylem geliştirmekte hem de geriye dönüşlü konuları –savaşlar, padişah portreleri– ele alarak yeni bir oluşum zemini yaratmayı amaçlıyordu.

Bu amaç, kendisinin de belirttiği üzere Osmanlının zaferlerini simgeleyen bir koleksiyon oluşturma amacına gitmiştir. Sonrasında ise bu sanatsal yaklaşım Şişli Atölyesi’nde ve İnkılap Sergisi çalışmalarında kendisini gösterecektir. Meşrutiyet ortamının “millet için” yaklaşımı burada belirleyici bir nokta olarak okunabilir. Bu tarz bir okuma, bahsedilen döneme dair çalışmalarda yer alan bir noktadır. Bu değerli ipuçlarının tespiti ve belirtilmesi Türk kültür tarihine yansıyacaktır. Hasan Rıza’daki kişisel “hayalgücüne” ve bunun sanatına dair aktarımlarına bu noktalar işaret etmektedir.


Bu işaretler ile beraber Hasan Rıza’nın savaş resimlerinin oluşumundaki etkenler arasında 93 Harbi’ne gönüllü katılan askeri öğrencilerden birisi olması, belki de İtalya’daki yaşantısı süresince İtalyan Resim Sanatının kendisi üzerinde bıraktığı etkiler sayılabilir. Savaşlar, devrimler ve ulusun tekrar kültürel olarak bir arada olması gibi öğeler Hasan Rıza’dan sonraki Türk resim sanatı örnekleri arasında da (Şişli Atölyesi) ele alınan bir konudur. Yine, bu tarz yaklaşım birçok ülkede ve bölgede sıkça kullanılmıştır. Bu nokta ile Hasan Rıza etnografik ve askeri malzemeyi resmine taşımasını bilmiştir (pentürdeki savaşçıların kıyafetleri, silahları vs.). Bu tarz biçimlerin konusunu oluşturmasıyla da imparatorluğun geçmişte nasıl ihtişamlı olduğunu, nasıl ayakta olduğunu belirtmiştir.

Hasan Rıza’nın en çok bilinen eserlerinden birisi olan “Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı’dan İstanbul’a Girişi “ isimli eserinde Hasan Rıza hem Fatih’i espas içerisinde diğer figürasyonun yanında büyük göstermiş hem de hemen Fatih’in yanında kendisini yeniçeri kıyafetli olarak resmetmiştir.


Hasan Rıza,“Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı’dan İstanbul’a Girişi”1898
Kağıt / Tarama, 72 x 52 cm. İstanbul Deniz Müzesi.




Sanat tarihi camiasında Zonaro’nun “Fetihten sonra Ayasofya’ya Giriş” isimli eseri ile birlikte tartışmalara konu olan bu yapıtta, Hasan Rıza hem “ulusun” geçmişine dair bakış açısını yansıtmaktadır hem de bu bakışın içerisinde kendisini de konumlandırarak bir bileşke yaratmıştır. Böylece Hasan Rıza’nın tarih(iy)le kurduğu ilişkinin yansıma düzeyi görülebilmektedir. Hasan Rıza İmparatorluğun işgal altında bulunduğu bir dönemde bu gönderme ile ulusun tekrar ayağa kalkması düşüncesini iletir gibidir.


Metin Kaynağı
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.11.2013, 21:00   #3
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 -1912)



Bu çalışması ile beraber Hasan Rıza’nın –özellikle savaş sahnelerini konu edindiği eserlerde– daha birçok eserinde bu yaklaşımın ipuçları sezilmektedir. Bu resimlerin bazıları –hem portreleri hem de kalabalık figürlü kompozisyonlarında– Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuasında yayınlanmıştır. Bu resimlerde Hasan Rıza hem Osmanlının geçmişteki hakimiyetini vurgulamakta ve bu okumanın ileri düzeyinde de “meşrutiyet” ülküsünün mesajlarını iletmektedir.

Bu yapıtları sadece tekrar üç kıtaya hakim olma arzusu, “toprak” ele geçirme şeklinde okumak yanlış olacaktır. Buradaki yaklaşımı ile geçmişin anlarındaki “tinsellik” ile beraber toplum içerisindeki bir dönüştürümü iletmektedir. Bu temsiller sadece tekrar imparatorluk arzusu değil bağımsızlığın elde edilmesi şeklinde dönüştürülebilir. Burada ortada hem var olan negatif durumun (kaybedilen savaşlar, işgal) bertaraf edilmesi hem de bu negatiflikten doğan yaraların iyileştirilmesini arzulayan bir bakışın olduğu söylenebilir.

Geçmişteki bu başarılarda askeri hakimiyet, kahramanlık
vurgulanmıştır.

Fatih’in Ordusu ile Edirne’den İstanbul’a Yürüyüşü
(188X54 cm. İstanbul Deniz Müzesi. )


ve yine askerlerin yiğitliği yanında imparatorun, sadrazamların ve etrafındaki maiyetinin kararlılığı etken faktörler olarak resmedilmiştir. Özellikle savaş anının ortasında teatral bir hava içerisindeki Kanuni, sadrazam ve Kanuni’ye yakın askeri figürlerin duruşları. Örneğin;


I. Viyana Kuşatması
(188X312 cm. Harbiye Askeri Müzesi )


Bu tablo kadar canlıdır ki kendinizi savaşın ortasında sanırsınız. Arka planda, toz bulutunun yanından Viyana'nın kuleleri görülmekte; padişahı korumaya çalışan askerlerle düşman kuvvetleri birbirine girmektedir. Bu tabloya bakarken kılıç ve nal seslerini duyar gibi olursunuz. Atlar ve askerlerdeki figüratif başarının yanı sıra tabloda padişahın bulunduğu konum da çok başarılıdır. Hemen her figür hareket halinde olmasına rağmen padişah sabittir. Hasan Rıza, sultanı resmederken hiçbir detayı kaçırmamış, atının sırmalı mahmuzlarından padişah kaftanının süslemelerine kadar her ayrıntıyı işlemiştir. Bu tabloda savaşın dehşetiyle Osmanlı'nın asaleti mezcedilmiştir.
Burada savaş sahnelerindeki yaklaşımın belirleyenlerinden biri de; imparatorluğun gün be gün kuvvet kaybetmesidir. Hasan Rıza ise bu noktada bu olguya politik bir müdahale yerine, çalışmalarındaki yaklaşımı ile sanatsal bir pratiğe dönüştürmüştür. (Elbette bu noktada özyaşam öyküsüne bir gönderme ile Hasan Rıza’nın işgal esnasından hastane müdürlüğünü -bugünkü Edirne Lisesi– yaptığını göz ardı etmemek gerekir). Burada eserlerdeki başarılı tarihsel kazançlar, eskinin iyi yönetimlerine, kararlığına dönüşmektedir. Hasan Rıza’nın bir çok eserinde bu hakimiyet olgusu, ordunun anıtsal duruşları, kararlılık ve azimkar betilerin temsili ile çokça yer alır.

Bu bağlamda diğer bir örnek olarak “Kaymakam Halim’in Portresi” ele alınabilir.

''Kaymakam Halim’in Portresi'' 1908
(Tuval Üzerine Yağlı Boya, 100X70 cm.)


Hasan Rıza burada kendisinin Karaağaç’a yerleştiği bir dönemde mülazım (teğmen) olarak şehre göreve gelen Kaymakam Halim Bey’i konu edinmiştir. Hasan Rıza’nın burada hem kendisinin daha önce mensubu bulunduğu silahlı kuvvetlerden genç bir teğmenin gelişi hem de “meşruti bakış açısının” geçerliliği ile Halim Bey’i modele ettiğini görmekteyiz. Haşim Nur Gürel “portrenin bir insanın başka bir insana bakışı” olarak nitelediği portre çalışmalarına dair eserinin Hasan Rıza bölümündeki yaklaşımı bu noktada dikkate değer bir açılım sağlamaktadır.

Bu resim ayrıca Muhayyel Asker Ressamlar kitabının kapak resmi olarak kullanılmıştır.

__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 24.11.2013, 22:28   #4
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 -1912)



Hasan Rıza’nın tarihe vurgu yapan yaklaşımından hareket edersek, Hasan Rıza’nın dönem ortamına dair görüşlerinin ipuçlarını da rahatlıkla yakalayabiliriz. Burada hem sanata bağlılık noktası okunabilmekte, hem de sanatın kuvvet verici, motive edici (işlevsel) unsuruna da bir gönderme yapılmaktadır. Bu sanat eserinde yer alan gizli güce Hasan Rıza’nın inancını belirtme açısından oldukça önemlidir.

Sanat eserinin, potansiyel olarak harekete geçirici yönü sergilenmektedir. Bu sadece sanat galerilerinde, müzelerde sergilenen “güzel sanatlar” kavramı ile birlikte oldukça sığ bir alanda yer alan çalışmalara karşıt bir durumu işaret eder. Hasan Rıza bu bağlamda, sanatın toplumsal açılımını belirtmektedir.

Bu süreçlerde, Hasan Rıza’nın simgesel bir yaklaşım ile sanatı hayatın/ideolojinin içerisine katma yaklaşımı sezilmektedir. Bu savaş/galibiyet/yıkım gibi temaların sanatsal pratik içerisinde konu edinilmesi Türk resminin bahsedilen süreç ve sonrasındaki eserlerine de yansımıştır. Bu yaklaşım sadece “güzel” kavramına değinmemekte, estetize yaratı içerisinde tarihin kullanımı ile beraber bu kullanımın da sanatsal pratiğin içindeki dallardan birisi olduğunu gözler önüne sermektedir.

Bu yaklaşımın psikolojik izlekleri elbette ki; Osmanlının içinde bulunduğu durumun yansımalarıdır. Ama bu Hasan Rıza yaklaşımında politik bir eylemlilik yerine sanatsal bir form biçimini almaktadır. Bu nokta anakronik öğelerin varlığına rağmen , bunları umursamadan idealizasyonun betimlemesine varmaktadır. Burada Hasan Rıza kendisinin kurtuluş formülü olarak gördüğü Osmanlının zaferlerindeki ana öğenin “miras noktalarını” eserlerinde belirtmektedir. Burada Hasan Rıza resminde dikkati çeken öğelere bir yakınlaşma yararlı olacaktır: Dinamizm, karşıtlıkların vurgusu, anıtsallık ve idealizm. Tarihten bu yana kalan en önemli miraslar olmakla beraber, ulusallık vurgusunda her daim önem arz eden bu unsurlar Hasan Rıza’nın ideolojik yaklaşımının da belirleyenleri olma noktasındadırlar.

Hasan Rıza’nın “Yanıkkale Meydan Savaşı ve Belgrad Meydan Savaşı” isimli eserleri bu noktada örneği verilebilecek diğer üretimlerden birisidir.


“ Yanıkkale Meydan Muharebesi “
(Tuval üzerine yağlı boya 310X190
İstanbul Askeri
Müze Koleksiyonu)


Hasan Rıza’daki idealize vurgu nosyonundan hareketle sanatın neye hizmet edeceğine dair görüşünün okunabileceği düşünülebilir. Burada Hasan Rıza’nın sanat için sanat yaklaşımından ziyade sanat tarihinde sıkça görülen “propaganda malzemesi” olarak sanat nosyonu belirmektedir. Bu yaklaşım sanatçının toplumların ideolojik kırılma noktalarında oynadığı rolle alakalıdır.

Hasan Rıza’daki sanatın amaçsal kullanımı ve bunun daha sonraki süreçlerde ele alınışı konusu Türk Resim Sanatı Tarihi özelinde toplumsal altyapıda sanatın doğasını; Türk Kültür Tarihi bağlamında ise yer aldığı dönemin kültür belleğinin okunmasına yararlı olacak konuları içinde barındırmaktadır. Etkileyici yaşam öyküsü ve sanatsal yaklaşımları ile sanatçı/yaşamı/sanat eserleri bileşkesine örnek teşkil etmektedir. Tarihe yaptığı vurgu ile de Sanat Tarihi araştırmalarında kendi başlığını kendi belirlemiş gibidir: Savaş Ressamı Şehit Hasan Rıza.

Burada Hasan Rıza gerçekleştirdiği eserinde yine bu karşıtlıkları kullanmış, bu gerilim noktasında fikirsel yapısını gözler önüne serme imkanı bulmuştur. Elbetteki bu imkan, salt sergileme amacı değil, Hasan Rıza’nın koleksiyon oluşturma amacındaki bellek izlerinden birsisi olarak okunmalıdır. Neticede bu koleksiyonun yok oluşu (ya da asla bitirilemeyişi) Hasan Rıza’da göz önünde bulundurulması gereken diğer bir faktördür. Bu eser Hasan Rıza’da idealizasyon sürecinin diğer bir yansımasıdır. Süheyl Ünver’in belirttiği üzere Hasan Rıza’nın eğer elimizdeki eserleri 1/10 gibi bir oran belirtiyorsa (imzalı ya da imzasız) bu eserleri en azından röprodüksiyon olarak görmek, Hasan Rıza üretimindeki bizim yorumsal yetkinliğimize unsur olma ihtimalini düşündürmektedir.

Hasan Rıza'nın en meşhur eseri “Mohaç Meydan Muharebesi”ni anlatan o mükemmel tablodur aslında.

Tarihle iğne ucu kadar dahi ilgilenmiş olan herkes bu eseri görmüş olmalıdır. Tablonun merkezinde dörtnala giden bembeyaz bir at ve atın üzerinde al kıyafetiyle esmer bir asker bulunmaktadır. Atın kaldırdığı tozların arasında üç hilalli Osmanlı bayrağının yanı sıra birkaç asker daha seçilmektedir. “Savaşın aşkı”, merkezdeki askerin duruşunda o kadar harika verilmiştir ki bu resme bakarken hayaliniz sizi o güne kanatlandırıverir. Atların mübarekliğine ve askerlerin iman gücüne gıpta edersiniz.

Metin Kaynağı


Mohaç Meydan Muharebesi
(Tuval üzerine yağlı boya)






Diğer Bilinen Tabloları

IV. Murat (1896)
(60 X 76 Tuval üzerine yağlıboya)




Fatih'in Portresi





“İstanbul’un Kuşatılmasında Fatih Sultan Mehmet’in
Gemilerin Karadan Haliç’e İndirilmesine Nezareti”





  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 25.11.2013, 01:14   #5
Çevrimdışı
Dilaver
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 - 1912)

Fetih Tabloları Hasan Rıza Bey'in mi?
(Röprodüksiyonlar)

Korku filmlerinin unutulmaz yönetmeni Alfred Hitchcock çektiği filmlerin bir sahnesinde mutlaka görünürdü. Sinema sanatında pek fazla görülmeyen bu durum, Hitchcock'un filmlerine attığı imza gibidir.

Ünlü yönetmenin doğduğu yıl olan 1899'da Türkiye'de bir ressam, kendisini çizdiği tablonun kahramanlarından biri olarak resmeder.

Tarih kitaplarının sayfalarında sıkça karşımıza çıkan, çoğunluğun iyi bildiği bu resim Fatih Sultan Mehmed'in Topkapı'dan İstanbul'a girişini betimleyen eserdir. Fatih'in bindiği kıratın hemen yanında, elinde tüfek olan yeniçeri muhafızı ise tabloyu yapan ressam
...... ?

* * *

Aylık Tarih ve Kültür dergisi Yedikıta’nın 2011 tarihli bir sayısında Ahmet Pak tarafından kaleme alınan yazıya göre Fatih’in fetihten sonra İstanbul’a girişini tasvir eden ünlü tablo, aslında sanıldığı gibi Fausto Zonaro'ya değil, onun çağdaşı olan ancak ondan önce aynı tabloyu resmeden ressam Hasan Rıza’ya ait olduğu öne sürülüyor.

İşte Yedikıta’da yayınlanan o yazı:

''İstanbul'un fethi dendiğinde zihnimizde canlanan şeylerden biri de Fatih Sultan Mehmed'in şehre girişini gösteren tablodur.

29 Mayıs 1453… II. Murat ve Hüma Hatun’un oğlu II. Mehmed, Macar Urban’ın dev topunun 50 metre uzağındaki ve üzerindeki kitabede “Aziz Romanos’a götüren orta kapı” yazan Aya Romanos Kapısı’ndan Konstantinapolis’e giriyor. O artık, Fatih Sultan Mehmet'tir. O an beyaz bir at üzerinde zırhlı olarak tasvir edilmiştir. Hemen arkasında; bir tanesinde fetih suresinin ilk iki ayeti, diğerinde de kelime-i tevhid yazılı iki al bayrak bulunmaktadır.

Fatih'in atının hemen sağ yanında, hocası Akşemseddin'i görürüz. Yerde insan cesetleri, cansız at bedenleri vardır. Fetih ordusu şehre girmekte ve mukaddes bir an yaşanmaktadır. Fetih gününü anlatan bu nefis tabloda Fatih'in atının sol yanında sakallı bir yeniçeri görürüz. Tüfeğini çapraz tutmuş bu asker, o anı tuvale geçiren ressamın ta kendisidir.



Sultan Abdülhamid Han'ın emriyle yapılan bu eser, “Ressam-ı Hazret-i Şehriyarî” unvanıyla saray ressamlığı görevini icra eden Fausto Zonaro'ya aittir. 1905 yılında tamamlanan eserde Zonaro, kendisini fetih ordusunun bir askeri olarak göstermiştir. Bu bir imza tekniğidir. Ve Zonaro esere kendisini o kadar mahir bir şekilde kompoze etmiştir ki onu tam bir Türk askeri olarak görürüz.

Ne var ki bu tablo bir röprodüksiyondur. Röprodüksiyon, bir sanat eserinin aslına uygun kopyasıdır.

Eserin aslı Hasan Rıza isimli bir Türk ressama aittir. Hasan Rıza'nın eseriyle Zonaro'nun eseri o kadar aynı o kadar aynıdır ki sağdaki zenci askerden Fatih'in duruş şekline, yerdeki cesetlerden duvar perspektifine kadar her şey “hüvesi hüvesine” aynıdır. Farklı olan tek şey vardır iki eser arasında: Fatih'in sol yanındaki yeniçeri.




Hasan Rıza, Zonaro'dan daha mahir bir şekilde yerleştirmiştir kendini kompozisyona. Pala bıyıklı, pehlivan yapılı bir insan olan Hasan Rıza, esere daha bir yakışmaktadır. Zira, fethin “ni'mel-ceyş” diye tavsif edilen kutlu askerleri arasında bir ecnebiyi görmektense bir Osmanlıyı görmek yeğdir. ''



1898 yılında yani Zonaro'dan yedi yıl evvel eserini tuvale dökmüştür Hasan Rıza.

1911 Trablusgarp Savaşı’na kadar İstanbul'da kalan, saray ressamlığı yapan Zonaro, II. Abdülhamit'in isteğini yerine getirmek için kolaya kaçmıştır açıkçası. 1898 yılında Hasan Rıza tarafından yapılan tabloyu birebir kopyalayarak, röprodüksiyon bir resme adını yazdırmış ve sahiplenmiştir. Bir ''intihal'' yapmıştır.

Oysa Zonaro'nun yaptığı tek yenilik
orijinal tablonun renklendirilmesi olmuştur, tıpkı eski siyah-beyaz filmlere yapıldığı gibi.

Zonaro, kendisine Fetih’le ilgili resimler yapması emri verildiğinde, Bahriye Müzesi’nden bazı tablolar getirtmiş ve bunlardan esinlenmek şöyle dursun aynen kopyalamıştır. İşte bu tablolar Hasan Rıza’nındır. Zonaro’nun “Fatih’in İstanbul’a Girişi” nden başka, Hasan Rıza’dan kopyaladığı diğer tablolar şunlardır:

Fatih Sultan Mehmed’in, Gemilerin Karadan Yürütülmesine Nezareti.


Zonaro'nun Röprodüksiyonu




Hasan Rıza’nın 1909 tarihli çini mürekkebi çalışması Deniz Müzesi’ndedir.

(Yağlıboya çalışması ise Edirne Belediyesi’ndedir.)




Fatih Sultan Mehmed’in Ordusuyla Edirne’den İstanbul’a Yürüyüşü (Zonaro)




Hasan Rıza’nın aynı konulu çalışması Deniz Müzesi’ndedir.


Sanat eleştirmeni Ömer Faruk Şerifoğlu, uzun tartışmalara yol açan Zonaro ve Hasan Rıza’nın Fetih konulu tabloları hakkındaki gerçekleri 1453 İstanbul Kültür ve Sanata Dergisi’nde kaleme aldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. yayınları arasında üç aylık periyotta 12. sayısı çıkan dergi, konu ile ilgili netlik kazanamayan bilgilere, Hüsnü Tengüz ‘ün hatıratıyla ışık tutuyor.

Hem tabloların hem de hatıratın orjinali Deniz Müzesi’nde!

Saray ressamı Zonaro'ya ait olduğu düşünülen, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'a girişini ve gemilerin karadan yürütülmesini tasvir eden resimlerin Balkan Savaşları'nda şehit olan ressam Hasan Rıza'ya ait olduğu iddiası, ressam Hüsnü Tengüz'ün Sanat Hayatım adlı hatıratının ortaya çıkması ile kesinleşti. Sanat eleştirmeni Ömer Faruk Şerifoğlu, 1453 Kültür ve Sanat Dergisi için hazırladığı makalede, Esliha-i Atika (Eski Silahlar) Müzesi Komisyonu'nda Zonaro ile birlikte görev yapan ressam Hüsnü Tengüz'ün, orijinali Deniz Müzesi koleksiyonunda bulunan hatıratında yazılanların bu iddiayı kesinleştirdiğini söylüyor. Tengüz hatıratında;

"Bir gün Rıza (Hoca Ali Rıza) ve Ahmet Ziya beylerle, Zonaro’nun Akaretler’de oturduğu daireye gittik. Biz içeriye girdiğimizde, Fatih’in Dolmabahçe’den gemileri karaya çekişinin tablosunu yapıyordu. Bu tablonun orijinali rahmetli Hasan Rıza Bey’indir. Deniz Müzesi’nin açılışında tarama kalemle müzeye yapmıştı. Hâlâ Deniz Müzesi’ndedir. Zonaro yağlıboyayla yaptığı tabloda, Fatih’in bindiği atın resmiyle meşguldü. Yanında 100 kadar kartpostal, at kafaları resmi vardı. Bu tablo hâlâ saraydadır... Hasan Rıza’nın yaptığı ve Deniz Müzesi’ndeki aslından alınarak yapılan klişesi de Sanayi-i Nefise Mecmuası’nda basılmıştır. Bu tablo gibi aslı Askeri Müze’de olan ‘Fatih’in Büyük Topları Edirme’den İstanbul’a Nakli’ tablosu da Hasan Rıza’nındır ve Zonaro tarafından kopya edilmiştir.”" yazıyor.

Şerifoğlu, Zonaro'nun da hatıratında bu tabloları yaparken Bahriye (Deniz) Müzesi'nden aldığı tablolardan yararlandığı söylediğini belirterek "90'lardan beri bu tabloların aslında Hasan Rıza'ya ait olduğu, Zonaro'nun onun eserlerini kopya ettiği iddası vardı. Ama elde bunu ispatlayacak belge yoktu. Tengüz'ün hatıratında yazılanlar Zonaro'nun Hasan Rıza'dan tabloları kopya ettiğini doğruluyor. Artık olayın bir şahiti var" diyor. Şerifoğlu hazırladığı makalede, tabloların Hasan Rıza'ya ait olmadığına dair iddialarda, bu resimleri ancak Batılı bir ressam tarafından yapılabileceği düşüncesinin ağır bastığını belirterek, "Böyle düşünmek çok doğru değil. Hasan Rıza, İtalya'da resim eğitimi almış bir ressam. Tabloların ona ait olduğu da artık kesinleşti" diyor.


Ve ''son söz'' ...

Her iki ressamın da resmettiği Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiğinde 21 yaşında idi.. Biraz dikkatli bakıp, tablolar incelendiğinde, Fatih resimlerde hiç de 21 yaşında gibi durmuyor.. Hadi Zonaro röprodüksiyon yaptı, kopyaladı sahiplendi..

Ya Hasan Rıza'ya ne demeli?
Orjinal tabloları yapan, tarih bilgisi kuvvetli Hasan Rıza, böyle bir hatayı nasıl yapar? Nasıl olurda FATİH'in yüzünü hatalı çizer?
Yoksa?

Reprodüksiyon olarak değil ama, yoksa Hasan Rıza'da tabloyu yaparken başka bir düşünceden alıntı mı yaptı?





__________________

Tanrılar, erkeklerin ''balıkta'' geçirdiği zamanı ömründen saymaz. (Babil Atasözü)
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz Dilaver'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.11.2013, 21:43   #6
Çevrimdışı
ReaL
Deniz Sevengillerden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 - 1912)

Üzücü olan ressam Hasan Rıza Bey'in resimlerinin çok az olması.. İyi de resimleri varmış.. Konudaki ilk resmi hariç diğer resimleri de çok güzel..

Çok güzel bir konu olmuş.. Ellerine sağlık, teşekkürler Dilaver.


__________________



Tüm katılımcı arkadaşların okumasını rica ediyorum... Lütfen Tıklayınız..
* * *
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz ReaL'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 26.11.2013, 22:11   #7
Çevrimdışı
Canan
Çiçekci kız

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 - 1912)

Tarih kitaplarında ve okul duvarlarında gördüğümüz, harika savaş tablolarının ressamını tanımaktan mutlu oldum.

Keşke daha da çok olsaydı.

Çok güzel bir konu ellerine sağlık Dilaver teşekkürler...




Sen de ressam konusu açtın ya pes doğrusu
__________________
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Canan'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.11.2013, 11:18   #8
Çevrimdışı
Türkü
...> Ata'm İzindeyiz <...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 - 1912)

Ölümü ve mezar taşında yazan yazı çok dramatik.

Teşekkürler Dilaver, savaşların ressamını sayende daha yakından tanımış olduk.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Türkü'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 27.11.2013, 11:23   #9
Çevrimdışı
Tanıdık
Uzman Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 - 1912)

Teşekkürler Dilaver, eline sağlık...
__________________
Bizde bilirdik kıkırdak fıkırdak olmasını...Ama kalbe en güzel hüzün yakışıyordu, bizde onu bastık sinemize...

Tanıdık
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz Tanıdık'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 07.12.2015, 14:33   #10
Çevrimdışı
Suzim
Müdavim

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Savaşların Ressamı: Hasan Rıza Bey (1860 - 1912) | Türk Ressam

Çok güzel bir konu olmuş ,emeklerine sağlık @Dilaver


__________________
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''
  Alıntı ile Cevapla
4 Üyemiz Suzim'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
benjamin costant, edirne, fatih'in ist.a girişi, fetih tablosu, hasan rıza, karaağaç, kaymakam halim, mohaç meydan savaşı, röprodüksiyon, rıza, sami yetik, süheyl ünver, tarama, tuval, yağlı boya, zonaro, şehit ressam


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:59.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.