Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Gezelim & Görelim > Buram Buram Türkiye'm > Akdeniz


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 10.04.2011, 22:35   #1
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana








Yeşilini Çukurova’dan, mavisini Akdeniz’den, hakisini Toroslar’dan, beyazını pamuktan, sarısını batmayan güneşinden, turuncusunu portakalından alan; ilmek ilmek dokunmuş bir kilim misali ahenkli bir bayram yeri gibidir Adana...



Zenginliği Adında Gizli
:
Erdene, Edene, Ezne, Azana, Batana, Danuna, Adania, Adana
Adana'nın eski çağlara ait tarihi hakkında kesin bilgi bulmak güçtür. Ancak bununla birlikte Adana'nın kuruluşu bazı mitolojik olaylarla ve söylencelerle günümüze kadar süregelmiştir. Bunlardan en yaygın olanı, Bizanslı İstefan Adana'yı Tarsus'la harbeden Adanos ve Saros adında iki kardeşin kurdu*ğunu ve bunlardan Adanos'un ismini şehre ve Saros'un da ismini nehire koyduklarını yazmaktadır. Her ne kadar bu bir mitolojik hikâye olsa da Adana'nın eski bir yerleşim bölgesi olduğunu belirtmesi bakımından ilginçti.



Adana'ya ait ilk kesin bilgi ve belgelere, Hitit devletinin başkenti Hattuşa'da (Boğazköy) çıkan kaya tabletlerinde rastlanmaktadır. Hititler, Çukurova'nın bütününü URU ADANIA (Adana yöresi) olarak adlandırmışlardır. M.Ö 1650 yılında Hitit ve Kizzuvatna kralları arasında yapılan antlaşmada ADANIA ismi geçmektedir.

Eski bir Kilikya masalına göre de bütün Çukurova şehirlerini ve dolayısıyla Adana'yı ilahlardan Sandon kurmuştur. Mitolojide Gök ilâhı Uranos'ın oğullarındandır.


1975 Yılında Küçük Saat Meydanı



Karatepe kitabeleri ise Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra M. Ö. 750 tarihlerine doğru Orta Kilikya'da krallık eden Asitavanda'nın kendisine Danuna (Adana ovası halkının) hükümdarı dediğini göstermektedir.

Kuruluş tarihi efsanelere karışan Adana'nın Hititler zamanında Kizzuvatna krallığının bir şehri olduğunu ve bu devletin yıkılışından asırlar sonra kral Asitavanda'ya ünvan verdiği anlaşılmaktadır. M.S 120 ve 135 yılları arasında Roma eyaletlerini dolaşan imparator Adrian'ın (Hadrianus) Adana'yı da ziyaret ederek Adana isminin de tıpkı Edirne gibi Adrian'dan geldiği sanısını düşürmüştür.

Ramazanoğulları Beyliği ve Osmanlılar zamanında da Adana; Erdene, Edene, Ezene, Azana ve Batana olarak adlandırılmıştır.



İlkçağda Adana, Anadolu'yu baştanbaşa geçerek Gülek boğazından Tarsus'a inen yol üzerinde bir konak yeriydi. Hitit tabletlerinden Hititler döneminde kent ve çevresinde Kizzuvatna Krallığı'nın egemen olduğu anlaşılmaktadır. Yöre, M.Ö. 16. yy'da Hitit Federasyonu'na, Hitit Devleti yıkıldıktan sonra Çukurova'da kurulan Kue Krallığı'na bağlandı. M.Ö. 9. yy sonlarına doğru Asur, M.Ö. 6. yy'da Pers, M.Ö. 333'te Büyük İskender'in egemenliğine girdi. İskender’in ölümünden (MÖ. 323) sonra da Selefkiler'e bağlandı. M.Ö. 66'da Romalı konsül Pompeius tarafından ele geçirildi.

Bağdat Demiryolundan bir görünüş



Roma ve Bizans dönemlerinde, elverişli konumu nedeniyle önemli bir ticaret merkezi durumuna gelen 704'de Halife Abdülmelik tarafından Emevi topraklarına katıldı. Abbasi halifesi Harun Reşit eski ilkçağ kalesini (Adana kalesi) yeniden yaptırdı. IX. yy.da Adana Çukurova'nın önemli bir kültür ve ticaret merkezi durumundaydı. Aynı yy'da Yazman adlı bir Türk komutan bölgeyi yarı bağımsız yönetti. Bölge daha sonra Mısır'daki Tolunoğulları'nın eline geçti.

Bizanslılar, Abbasiler'in zayıf düşmesinden yararlanarak 10. yüzyılın başlarında kenti yeniden topraklarına kattılar. Alparslan’ın Malazgirt Zaferi'ni (1071) izleyen yıllarda Adana, Selçukluların egemenliğine girdi (1083-1097). Bu dönemde Çukurova'ya Doğu'dan gelen birçok Türk boyu yerleşti. 1097 Haçlı seferiyle Adana'da Selçuklu egemenliği sona erdi. 14. yy.ın ilk yarısında Memlüklülerin eline geçen Çukurova'ya çok sayıda Türkmen oymağı yerleştirildi. 1352'de yöreye Memluklullara bağlı Türkmen Beylerinden Yüreğiroğlu Ramazan Bey egemen oldu. Ramazanoğulları adını alan Beyliğin merkezi Adana'ydı. Ramazanoğulları'nın yönetiminde kent genişledi, camiler, hanlar, kamu binalarıyla süslendi. Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi (1517) sırasında Osmanlı topraklarına katılan Adana'yı 1608'e kadar yine Ramazanoğulları yönetti. 1672'de Adana’ya uğrayan Evliya Çelebi kente ilişkin ayrıntılı bilgi verir. Adana, 19. yy'ın ortalarına doğru Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından ele geçirildi ve Mısır Ordusu'nun karargahı olarak kullanıldı. Londra antlaşmasıyla (1840) Osmanlılara geri verildi. 1867'deki yönetsel düzenlemede vilayet oldu.


1975 Atatürk Bulvarı



1886'da Mersin-Adana demiryolunun açılması, pamuk tarımının ve kentin ekonomisinin canlanmasına, nüfusun artmasına neden oldu. Ermenilerin 1909'daki ayaklanma girişimleri bastırıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) Toros ve Gavurdağı tünelleri ve Bağdat demiryoluyla kent İstanbul ve Suriye'ye bağlandı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında 24 Aralık 1918'de Fransız birlikleri, işbirlikçi Ermeni çeteleriyle Adana'yı işgal etti. Türk milis kuvvetlerinin şiddete direnmesi, işgalcilerin önemli kayba uğramalarına neden oldu. 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Itilafnamesi hükümleri uyarınca 5 Ocak 1922'de Fransız işgal kuvvetleri kentten çekildi. Bu tarih, halen Adana’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.

Adana Cumhuriyet devrinde öncelikle tarım, endüstri, ticaret, kültür ve sağlık yö*nünden daha çok gelişmiştir. Cumhuriyet devrinin en önemli olaylarından biri de Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisi başkanı olarak Adana'yı ziyarete gelmesidir.

Eski Meclis



(15 Mart 1923) Çukurova'da kadınlı erkekli savaşan kahraman halk Kemal Paşa'nın sözünü yerine getirmenin huzuru ve sevinci içinde o'nu bağrına basarken, Mustafa Kemal Paşa yurdu kurtarmak için ilk adımını attığı ve hemşerisi olduğu Adana'ya gelmiştir. O gün yaptığı bir konuşmada söyle söylemiştir “Efendiler, Bende bu Veka yün ilk hiss-i Teşebbüsü bu Memlekette, bu güzel Adana'da doğmuştur” bu sözlerle yurdu kurtarmak fikrini Adana'da gerçekleştirmek istediğini belirtiyordu. Aynı gün siyahları giyinmiş Antakyalı öğrencilerin (Bizi Kurtarın) diye haykırmaları karşısında gözler buğulanarak (Kırk asırlık bir Türk yurdu esir olamaz) diye tarihi kararını açığa vuruyor ve bunu gerçekleştiriyordu.

Adana coğrafyası, onu çevreleyen Toroslar, zengin kılan Çukurova, bereket dağıtan nehirleri ve sıcaklardan koruyan yaylaları ile eşsizdir.


Adana ili Anadolu yarımadasının güneyinde ve Akdeniz kıyısında yer alan 36°30''-38°25'' kuzey enlemleri ile 34°48''-36°41'' doğu boylamları arasında ve Akdeniz Bölgesi’nde yer almaktadır. Adana ili, kuzeyinde Kayseri, doğusunda Osmaniye, kuzeydoğusunda Kahramanmaraş güneydoğusunda Hatay, kuzeybatısında Niğde ve batısında İçel illeri ve güneyinde Akdeniz ile çevrilidir. Güneyi 160 km.yi bulan Akdeniz kıyılarıyla sınırlanan İlin yüzölçümü 14.030 km²’dir. Şehir merkezinin denizden yüksekliği 23 m olan Adana’nın, Seyhan, Yüreğir, Aladağ, Ceyhan, Feke, İmamoğlu, Karaisalı, Karataş, Kozan, Pozantı, Saimbeyli, Tufanbeyli ve Yumurtalık olmak üzere 13 ilçesi bulunmaktadır. Seyhan ve Yüreğir ilçeleri aynı zamanda Adana Büyükşehir sınırlarını oluşturmaktadırlar.




Toroslar



Adana ili, Orta Toroslar’ın bir bölümü ile Amonos Dağları tarafından çevrilidir. Toroslar batıdan-doğuya Uzunyayla’ya kadar uzanır. Bu dağlarda 3000 metreyi geçen yüksekliklerin yanı sıra sert yamaçlara ve derin vadilere rastlanır. Toroslar’ın bu bölümünde İç Anadolu’yu güneye bağlayan en önemli geçit olan Gülek Boğazı bulunur.

Toros ve Amanoslar ile Akdeniz arasında kalan alana ise Çukurova denir. Misis dağları pek yüksek olmayan görünümleri ile Çukurova’yı ikiye bölerler. Güney’de kalan bölüme "Aşağı Ova" kuzeyde kalan bölüme ise "Yukarı Ova" denir.

Seyhan Nehri ve Taş Köprü





Ceyhan nehri




İl sınırları dahilinde irili ufaklı birçok akarsu bulunmasına rağmen Seyhan ve Ceyhan nehirleri Adana’nın en önemli akarsularıdır.


  Alıntı ile Cevapla
17 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.04.2011, 22:43   #2
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Adana

Üç Yanı Dağlarla Kuşatılmış Adana




Adana Toroslar'ın kuşatması altındadır. Yüksek noktaları yer yer 3000 metreyi aşan Toroslar, barındırdıkları bitki çeşitliliği ve hayvan türleri ile ülkemizin en değerli doğal yaşam alanlarından biridir.

Pozantıdan Toroslara bakış



Adana ilinin kuzeybatı, kuzey ve kuzeydoğu bölümleri, Orta Toros adı verilen dağ sistemi ile çevrelenmiştir. Doğuda sınır, Toros sistemine giren Amanos’lara dayanırken, Orta Toroslar üzerinde üç ayrı dağ sırası görülmektedir. Bunlar: Batıdan başlayarak Bolkar Dağları, Aladağlar ve Tahtalı Dağları'dır. Ayrıca Orta Toroslar'ın kuzeydoğu uzantısını oluşturan Binboğa Dağları, ilin sınırlarını aşmakta, Kahramanmaraş iline doğru yayılmaktadır.


Bolkar Dağları


Eski adı Bulgar Dağları olan Bolkar Dağları, batıda Taşeli Platosu, doğuda uzun bir oluk biçiminde uzanan ve jeologların Ecemiş Koridoru adını verdikleri derin bir kanyon ile sınırlanır. Batıda tepeciklerle başlayan Bolkar Dağları, kuzeydoğuya doğru gidildikçe yükselerek belirgin bir dağ sırası haline gelir. Yükselti, kütlenin batısında 2.500 m'yi geçmediği halde, orta kesimlerde birden 3.000 m'yi aşar. Kuzeydoğuya gidildikçe, 3.500 m'yi aşan dağların, en yüksek tepesi olan Medetsiz Tepesi de (3.524 m) bu kesimdedir.

Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Bolkar Dağları'nın uzunluğu yaklaşık 150 km genişliği ise yer yer 40-50 km'yi bulur ve Ereğli ovası ile Akdeniz kıyıları arasında aşılması güç bir duvar gibi yükselir. Akdeniz kıyıları ile İç Anadolu arasında da ulaşımı engelleyici bir set oluşturan Bolkar Dağları'nın doğudan aşıldığı düzenli bir karayolu yoktur. Başlıca karayolları kütlenin kuzeyinden ve güneyinden geçer. Bunlardan doğuda olanı, kara ve demiryolunun bir ölçüde birbirini izlediği Ecemiş Koridoru, bir de Antik Çağ'daki adı 'Pylae Ciliciae' olan Gülek Boğazı'dır.



Aladağlar

Aladağlar; batıda Niğde ili, kuzeyde Kayseri ili ve güneyde Adana ili arasında, bu üç ilin idari sınırlarının kesiştiği bir konumda bulunmaktadır. İldeki dağların en yüksek tepelerinin bulunduğu Aladağlar, kuzeydoğu yönünde yaklaşık 100 km uzanır. Genişliği ise 40 km kadardır. Batı yamaçları doğu yamaçlarına göre daha diktir. Kuzeye bakan yamaçlarda buzul aşındırmasının izlerine rastlanır. 3.200 m yükseklikte görülen bu izler, boyları 1 km’yi geçmeyen küçük buzullar halindedir. Genellikle vadileri izleyen bu buzullar, yer yer de küçük çaplı buzul gölleri oluşturur. Bu göller Yedi Göller adıyla anılır.

Yoğun ormanlar ve çeşitli bitki katlarıyla Aladağlar'ın görkemli bir görüntüsü vardır. Bol sulu akarsuları ve yemyeşil otlar ve ormanlarıyla özellikle yazın Akdeniz'in bunaltıcı sıcağından uzak, yaylalar kuşağı gibidir. Bu dağlar üzerinde yer alan Pozantı, Çamalan, Tekir, Bürücek yaylaları bir plato özelliği gösterirler.



Tahtalı Dağları Zirvesi

Seyhan Irmağı'nın iki kolu olan Zamantı (Sanvantı) ve Göksu nehirlerinin arasında uzanan dağların tümüne Tahtalı Dağları denir. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan bu dağların üzerinde, Koç Dağı, Soğanlı Dağı, Beydağı, Alaylı Dağı, Bakır Dağı gibi doruklar sıralanır. Tahtalı Dağları, Seyhan ve Ceyhan vadileri arasında uzanan Binboğa Dağları'yla birlikte eskiden antitoros denilen dağların bir koludur. Dağlar güneye doğru vadilerle parçalanmış ve geçilmez bir görünüş almıştır. Kuzeydoğuda hemen hemen çıplak olan bu dağlar güneye doğru daha ormanlık bir bitki örtüsüyle kaplıdır. Orta Toros Sistemi içindeki dağlar üzerinde Gülek Boğazı'ndan başka, Kozan'ın Akçalıuşağı köyünden sonraki Elmadere Geçidi bulunmaktadır
.


Meşhur sıcaklardan, meşhur serinliklere: Adana Yaylaları
Adana ilinde 600 metre yükseklikten sonra başlayan yaylalar, özellikle yaz aylarında, serinliğinin yanı sıra iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlarının sağladığı bol oksijenli havası ve görsel zenginlikleri nedeniyle yöre insanının yaşamında vazgeçilmez bir yer tutmaktadır.

Adana ilindeki yaylalar yerel halkın yazları sıcak geçmesi nedeniyle geleneksel olarak ilgi duyduğu ve yaz aylarında uzunca bir süre konakladığı kesimlerdir. Adana yaylaları sadece bir konaklama ve doğa değeri değil aynı zamanda geleneksel bir kültür hazinesidir. Yöre halkının özenli ürünleri olan kilimleri, halıları, tahta ve bakır işletmeciliği gittikçe artan bir biçimde ülke çapında tanınmaktadır.



Akçatekir Yaylası



Ulaşım:
Adana-Ankara E5 karayolunun 107. kilometresinde, yolun her iki yakasında çok geniş bir alana yayılmış olan yayla Pozantı ilçesine 7 km uzaklıktadır. Şehirlerarası otobüsler ve Adana ve Tarsus'tan yaylaya yolcu taşımacılığı yapan otobüs ve minibüs yaz-kış günün her saatinde gidilebilir.


Özellikleri:
Tekir Yaylası, Bürücek ve Eski Konacık yaylaları, Akça Tekir beldenin birer mahallesi konumundadır. Çam, ardıç ve meyve bahçeleri arasında kurulmuş olan yaylada, yayla mimarisine uygun ahşap yapıların yanında çok sayıda mimari tarzın her türlü örneklerini görmek mümkündür. Yaylanın kuzey ve güneyinde bulunan ve yaylaya 2 km mesafede Osmanlı tabyaları ile Orman İşletme Müdürlüğü'nce koruma altına alınarak, üretilen Yaban Keçileri Üretme İstasyonu diğer kültürel değerlerdir.


Konaklama-Yeme-İçme:
Yaylada kamp yapmanın dışında, 7 km uzakta bulunan Pozantı ilçesindeki turistik tesislerde konaklanabilir.




Çatak Yaylası



Ulaşım:
Saimbeyli -Tufanbeyli kara yolunun 2. kilometresinden sola dönülerek bahçeler arasından geçen 3 kilometrelik stabilize yolla ulaşılmaktadır. Saimbeyli'den belediye otobüs seferleri bulunmaktadır.


Özellikleri:
Dağ yamacından akan küçük şelalelerin beslediği anıt çınar ağaçlarının gövde ve dalları üzerine kurulmuş çardaklarda piknik yapılabilen çok güzel bir yayladır. Bol su kaynakları olan Çatak yaylası, Saimbeyli ilçesinin su ihtiyacını karşılamaktadır.


Konaklama-Yeme-İçme:
Orman işletmesine ait küçük bir dinlenme tesisi bulunmaktadır.


Ulaşım:
Saimbeyli - Tufanbeyli - kara yolunun 35. kilometresinde yolun her iki yanında yer almaktadır.


Özellikleri:
Yörükler tarafından tercih edilen yayla tamamen bakir durumdadır. Ardıç, karaçam, sedir ağaçları ve kır çiçeklerinin çevrelediği ekilebilir alanlar, buğday ve arpa ile kaplıdır.


Konaklama-Yeme-İçme:
Yaylada yapı bulunmamaktadır. Kamp yapacakların çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini yanlarında getirmeleri gerekmektedir.


Belemedik Yaylası




Ulaşım:
İl merkezine 117 km Pozantı ilçesine 10 km uzaklıkta bulunan bu yaylaya tren veya Anbaş köyü içinden geçen stabilize yol ile ulaşılmaktadır.

Özellikleri:
Zengin doğa manzarası tamamen bakir durumdadır. Ayrıca I. Dünya Savaşında burada görev yapan Alman personelden kalan yapılar ve mezarlık mevcuttur. Çakıt Çayı kıyısında kurulmuş yörenin taştan ve ahşaptan yapılmış yayla evlerinde konaklanmaktadır. Yaban hayatı yönünden zengin olan yaylada yabankeçisi, yabandomuzu ve yırtıcı kuşlar gözetlenebilir.


Konaklama-Yeme-İçme:
Doğa fotoğrafı çekmek, kamp kurarak tatil yapmak isteyenlerin, ihtiyaçlarını beraberinde götürmeleri gerekmektedir.




Asar Yaylası


Ulaşım:
Pozantı-Çamardı karayolunun 14. kilometresinden kuzeybatıya (sola) dönülerek 1,5 km stabilize yolla ulaşılır.


Özellikleri:
Yörenin yayla mimarisine uygun ahşap ve taşlardan yapılan yayla evleri, çam, köknar, sedir ağaçları ve meyve bahçeleriyle iç içedir. Yaylada elektrik mevcut olup isteyenler Pozantı ilçesinden minibüsle gidebilir, kamp kurarak piknik yapabilirler.


Konaklama-Yeme-İçme:
Çevreyi incelemek ve tatil yapmak isteyenler, malzeme ve yiyeceklerini beraberinde götürmelidir.

Fındıklı Köyü Yaylası

Ulaşım:
Pozantı - Çamardı karayolunun 10. kilometresinde bulunan yaylaya günün belirli saatlerinde Pozantı ilçesinden minibüslerle ulaşım sağlanmaktadır.


Özellikleri:
Yayla köyü, bağlar ve bahçeler arasına kurulmuştur.


Konaklama-Yeme-İçme:
Kır kahveleri, bakkal ve sağlık ocağının hizmet verdiği yaylada kamp kurarak piknik yapılabilir.


Kızıldağ Yaylası
Ulaşım:
Karaisalı ilçesinden 27 km asfalt yolla ulaşılır.


Özellikleri:
Adını Kızıldağ'dan alan yaylaya, yöre halkı yoğun olarak rağbet etmektedir. Elma, armut, kiraz, vişne, ceviz ağaçları ile içice olan yaylada yaban hayatı da oldukça zengindir. Kızıldağ'a yaya yürüyüş yapılabilir. Yaban hayatı incelenerek fotoğraf çekilebilir


Konaklama-Yeme-İçme:
Yaylada, kır kahveleri, kır lokantaları bakkallar, fırınlar, kasaplar hizmet vermektedir.


Ağcakise, Başpınar, Bıcı ve Kosurga Yaylaları

Ulaşım:
Birbirine kısa mesafede (3-5 km) bulunan yaylalara stabilize yolla ulaşım sağlanmaktadır.
Özellikleri:
Bakir durumda olan bu yaylalar ormanlık alan içinde kurulmuştur. Çadırlı kamp kurup doğa fotoğrafları çekmek, orman içinde küçük gezinti yapılabilir. Zehli Kalesini yakın çevrede görülebilecek yerlerdendir.

Konaklama-Yeme-İçme:
Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.



Armutoğlu Yaylası

Ulaşım:
İl merkezine 119 km Pozantı ilçesine 17 km uzaklıktadır. Pozantı-Ankara yol ayrımından doğuya doğru (Sarımsak Dağı) dönülerek 13 kilometrelik çam ve köknar ormanları içinden geçilerek ulaşılır. Ulaşımı tamamen özel araç ile yapılmaktadır.


Özellikleri:
Yaylada bulunan arazilerin çoğunluğu orman alanıdır. Tamamen bakir durumda olan yayla, sedir, köknar, ardıç ağaçları ve kır çiçekleri ile iç içedir. Sarımsak Dağı’nın eteğinde bulunması nedeniyle yaban hayatı bakımından da çok zengindir. Doğa ile baş başa buz gibi akan pınarların başında çadır kurarak kamp yapmak, çevrede bulunan yaban hayatını incelemek ve görüntülemek isteyenlerin tercih edeceği bir yayladır.





Meydan Yaylası




Ulaşım:
Aladağ ilçesi’ne 6 km uzaklıkta olan yaylaya stabilize yolla ulaşılmaktadır. İlçeden minibüs ve taksi bulunabilir.


Özellikleri:
1.700 m rakımda bulunan yayla, ardıç, çam, köknar, sedir ağaçları ve meyve bahçeleri ile iç içedir. Telefon ve elektriğin mevcut olduğu yaylada, yayla mimarisine uygun ahşap ve taş yapılarda konaklanmaktadır.



İnderesi Köyü


Ulaşım:
Feke ilçesinden 59 kilometrelik güzel manzaralı stabilize yolla ulaşılır.


Özellikleri:
Tamamen bağ ve bahçeler arasında kurulmuş olan yaylada otantik köy yaşamını bulmak mümkündür. Alt yapısı tamamlanmış olan yaylada Sağlık Ocağı, Jandarma Karakolu hizmet vermektedir. Köy halkı tarafından Yahyalı tipi halı, kilim, çorap dokunarak satılmaktadır. Köyün çevresinde, çadırlarda konaklayarak hayvanlarını otlatan Yörüklerin misafiri olunabilir kısa bir süre için yaşamları paylaşabilir, rengarenk çiçeklerle kaplı kırlarda dolaşarak, çobanların yanık kaval seslerini dinleyebilmektedir.


Konaklama-Yeme-İçme:
Kır lokantaları, bakkal, fırın bulunmaktadır.





Kürebeli Yaylası



Ulaşım:
Tufanbeyli ilçesinin kuzeyine düşen yaylaya 10 km stabilize yolla ulaşılmaktadır.


Özellikleri:
Tamamen bakir durumda olan yaylada, sulama amaçlı bir gölet bulunmaktadır. Kır çiçekleri ve çayırlarla kaplı olan yaylada kamp kurup, piknik yapılabilir.


Konaklama - Yeme - İçme:
Kamp kurmak isteyenler çadır ve temel ihtiyaç malzemelerini beraberinde getirmelidir.

  Alıntı ile Cevapla
13 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.04.2011, 22:54   #3
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Adana


Türkiye’nin ve Adana’nın Bereketi: Ç
ukurova




Mersin'den İskenderun'a Toroslar’dan Akdeniz'e uzanan Türkiye'nin en büyük ovalarından biridir. Çukurova Türkiye’nin en geniş delta ovasıdır. Seyhan ve Ceyhan nehirleri ile Berdan (Tarsus) Çayı’nın getirdiği alüvyonlardan oluşmuştur. Orta Toros eteklerinden Akdeniz’e kadar uzanan ovanın bütününü “Adana Ovası” adıyla anmak ve daha çok sayıda ova birimlerine ayırmak mümkündür.

Bütünüyle Adana Ovası adı verilen havzanın kalan bölümüne Çukurova, kuzeyde kalan bölüme ise Yukarı Ova, Anavarza Ovası denir. İki ovayı Misis Dağları ayırır. Tepe özelliği gösteren bu dağların en yüksek noktası olan Cebelinur Dağı'nın yüksekliği 770 metredir.

Orta Toros eteklerinden Akdeniz'e kadar uzanan ovanın bütününü Yüreğir, Misis, Ceyhan, Haruniye, Osmaniye ve Yumurtalık ovaları gibi çok sayıda ova birimlerine ayırmak da mümkündür. Bu ovaların en büyüğü 205.000 hektar genişliğindeki Ceyhan Ovası, diğeri ise 125.000 hektarlık Yüreğir Ovası'dır. Ceyhan Ovası'nın denizden yüksekliği 20-50 m Yüreğir Ovası'nın ise 0-50 m arasında değişmektedir. Adana Ovası, il topraklarının %27'sini kaplamaktadır.


Bereket Dağıtan Sular: Adana’nın Akarsuları


Adana ilinin başlıca akarsuları aynı zamanda Akdeniz Bölgesinin en önemli ve en büyük akarsuları olan Seyhan ve Ceyhan nehirleridir. Her iki akarsu da Çukurova’yı her türlü tarıma elverişli hale getirerek topraklarını bereketli kılmışlardır. Seyhan ve Ceyhan nehirleri dışında da Adana ili sınırları içerisinde Çakıt, Eğlence, Körkün ve Üçürge gibi birçok irili ufaklı akarsu bulunmaktadır. Gerek Adana içinde doğan gerek komşu illerden gelen birçok akarsu Seyhan ve Ceyhan nehirleri ile birleşerek Akdeniz’e dökülürler.


Seyhan Nehri


Seyhan Nehri Akdeniz’e dökülen ırmakların en büyüğü ve en önemlisidir. İki önemli kolu vardır. Bunlardan birincisi İç Anadolu Bölgesinde Kayseri-Pınarbaşı’nın kuzeyinde doğan Zamantı Irmağı'dır. Kayseri ili sınırları içerisinde Sarız'dan doğarak gelen Göksu Irmağı, Ulukışla’dan doğan Çakıt Çayı, Karaisalı'nın kuzeyinden doğarak gelen Körkün Çayı ve Eğlence Çayları ile birlikte Seyhan nehrini oluşturur.

Uzunluğu 8500 km olan Seyhan nehrinin havza alanı ise 20.600 km²'dir. Seyhan Nehri üzerinde Yedigöze, Çatalan ve Seyhan hidroelektrik santralleri kurulmuştur.

Seyhan Baraj gölünden sonra Adana kent merkezinin içine giren Seyhan nehri kenti ikiye bölerek güneybatıya yönelir ve Çukurova'nın en batı kesiminde Damlapınar Köyü mevkiinde Adana İçel sınırını oluşturarak 20 km sonra Deliburun mevkiinde Akdeniz'e dökülür.


Ceyhan Nehri



Akdeniz Bölgesi'nin büyük akarsularındandır. Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde Pınarbaşı-Kaynarca su kaynağından doğar. 509 km uzunluğu olan Ceyhan nehri Kahramanmaraş ili sınırları içerisinde çeşitli çay ve derelerle buluşarak büyür.

Adana Kahramanmaraş sınırında bulunan Aslantaş Barajından geçtikten sonra Osmaniye-Kadirli civarında Sumbas ve Savrun çayları ile birleşir. Bir müddet Osmaniye-Adana sınırını oluşturduktan sonra Adana ili sınırları içerisine girer. Çukurova'da geniş bir delta oluşturarak Ceyhan ilçesinden geçerek Misis’e gelir ve oradan güneye dönerek Hurma Boğazı'ndan geçer Akdeniz'de İskenderun Körfezine dökülür. Yağış alanı yaklaşık 20 000 km²'dir.

Nehir üzerinde Aslantaş, Menzelet, Sır ve Berke Hidroelektrik Santralleri kurulmuştur.



Adana’nın Gölleri

Adana akarsuların yanı sıra doğal ve yapay göletleri ile de zengin bir ildir. İlin başlıca gölleri Seyhan Baraj Gölü, Çatalan Baraj Gölü ve Akyatan Gölleri'dir. Adana ili sınırları içerisinde doğal olarak oluşmuş göller Akdeniz kıyısında bulunan ve lagün gölleri olan Tuz Gölü, Akyatan ve Ağyatan gölleridir. Bu göller Seyhan ve Ceyhan nehrinin taşımış olduğu sedimanların rüzgâr ve dalgalarla kıyıya paralel olarak taşınması ve oluşturduğu kum tepeleri ile kara arasındaki çukurluklara deniz sularının dolması ile oluşmuşlardır. Oldukça sığ olan bu lagünlerin derinliği 80 cm civarındadır. Her üç lagün ve çevresi ile Seyhan ve Ceyhan nehrinin denize döküldüğü bölgeler, Orman Bakanlığı tarafından "Yaban Hayatı Koruma Sahası" olarak belirlenmiştir.


Akyatan Gölü


İdari olarak Adana ilinin Karataş ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Adana’ya 48 km mesafededir. Deltadaki göl ve lagünler, Akdeniz’in su düzeylerinin değişmeye başladığı 4. dönemin sonunda (10.000 yıl önce) oluşmaya başlamıştır.

Akyatan Gölü'nün bulunduğu yerde, deltayı oluşturan nehirlerin yataklarından taşmasıyla geniş bir bataklık oluşmuş, daha sonra dalgaların taşıdığı kumların zamanla kıyıda oluşturduğu kordonla denizden ayrılmış ve bugünkü görünümünü almıştır. Tipik bir alüvyal baraj gölüdür.

Akyatan gölü, Türkiye’nin en büyük lagün gölüdür. Ortalama su seviyesindeki alanı 4.900 hektardır. Yaz boyunca gölü besleyen suların azalması ve yüksek buharlaşma nedeniyle göl alanı çok küçülmektedir. Suyun çekildiği alanlarda geniş çamur düzlükleri oluşmakta ve yaz sonuna doğru tamamen kurumaktadır.

Göl ile deniz arasında yer yer genişliği birkaç km’yi, yüksekliği ise 20 m’yi bulan Türkiye’nin en büyük kumulları yer almaktadır. Yer yer birkaç sıra halinde olan kumul tepeleri arasında deniz seviyesinin altında oluklar (çukurlar) bulunmaktadır. Bunlar yağışlı dönemlerde suyla dolarlar. Ayrıca, kumulların kuzeydoğusunda hiç kurumayan ve ekolojik açıdan önemli tatlı su birikintileri ve bataklıkları vardır.


Seyhan Baraj Gölü


Yapımına 1953 yılında başlanan Seyhan Baraj Gölü 3 yıldan kısa bir sürede tamamlanarak 8 Nisan 1956 yılında su tutmaya başlamıştır. Sulama ve elektrik üretim amaçlı olarak kullanılan Seyhan Baraj Gölünün gövde dolgu tipi topraktır. 7.50 hm³ gövde hacmine sahip olan barajın yüksekliği 53.20 metredir.

Seyhan Baraj Gölü’nde Kurulu bulunan hidroelektrik santrali biri yedek olmak üzere 3 adet 18 MW'lık 3 üniteye sahiptir. Toplam kurulu gücü 54 KW olan elektrik santralinde yılda 350 GWh elektrik enerjisi üretilmektedir.



Çatalan Baraj Gölü

Seyhan Nehri ve Eğlence Çayı suları ile beslenen Çatalan Barajı'nın yapımına 1982 yılında başlanmış ve 1997 yılında bitirilmiştir. Adana kent merkezinin içme suyu ihtiyacını karşılayan Çatalan Barajı sulama, taşma, içme suyu ve elektrik amaçlı olarak inşa edilmiştir. Zonlu gövde dolgu tipine sahip olan baraj 14.50 hm³ gövde hacmine sahiptir. Barajın yüksekliği 70m'dir.

1870 hektarlık bir sahanın sulamasında kullanılan baraj üzerinde 169 MW kurulu güce sahip bir hidroelektrik santral mevcuttur. Santralde yıllık 596 GWh elektrik üretimi gerçekleştirilmektedir.


Kozan Baraj Gölü


Yapımına 1967’de başlanan Kozan barajı 1972 yılında tamamlanmıştır. Sulama amacıyla kaya gövde dolgu tipi ile inşa edilen Kozan barajı, normal su kotunda 648 km²'lik bir alanı kaplamaktadır. Göl hacmi ise 170,36 hm³'tür. Yaklaşık 79 m yüksekliğe sahip baraj gölü Kilgen akarsuyu üzerine kurulmuştur.





Bitki Örtüsü



Adana'nın doğal bitki örtüsü Akdeniz iklimine ve yaz kuraklığına uyumlu, her zaman yeşil kalabilen, sert yapraklı, bodur bitki topluluğu olan makidir. Kıyıdan itibaren 700-800 metrelere kadar görülebilen maki topluluğu içinde zeytin, mersin, keçiboynuzu, defne, zakkum, sandal ve kocayemiş gibi ağaçlar bulunur. Daha yüksek kesimlerde kuraklığa uyumlu kızılçam, toros sediri ve karaçam türlerinden oluşan iğne yapraklı ormanlara geçilir.

Özellikle yerleşim ve tarım alanlarının yer aldığı alçak düzlüklerde, doğal bitki örtüsü insan eliyle büyük tahribe uğramış, çoğu yerde bütünüyle ortadan kaldırılmıştır.
Diğer bitki örtüsünden ekonomik değer oluşturanlar ise, defne yaprağı, kekik, dağ nanesi, dağ çayı, biberiye, keçiboynuzu, her türlü orman mantarı, mersin yaprağı, funda ve yosundur. Adana İli topraklarının %29’u ormanlıktır.

Yaz mevsiminin kuraklığı ve uzunluğu bitki örtüsündeki çeşitliliği azaltır. 2800 m'den sonra yavaşça seyrelen sedir toplulukları, yerlerini Alp, alp altı ve Alp tipi çayırlara bırakır. Alp tipi çayırlar sayısız çiçekleriyle bir halı görünümündedir.

Merkez park



Adana'da iklim dağlık ve ovalık alanlarda farklılık göstermekle birlikte tipik Akdeniz iklimi karakterindedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Yükseklerde yağışlar genellikle kar şeklinde düşmektedir. Adana ilinde en yüksek sıcaklık 50°C, en düşük sıcaklık ise -7C dolaylarındadır.


Bölgede meydana gelen yağışlar, genellikle yamaç yağışları ve gezici hava kütlelerinin karşılaşması ile oluşur. Ortalama yağış miktarı 663.5 mm (50 yıllık) dir. Yılın ortalama 74 günü yağışlı geçmekte ve yağışların % 51 kışın, % 26 ilkbaharda, % 18 sonbaharda, %5 yazın düşmektedir. Yazın havanın nemle yüklü olmasına karşılık, bazı yıllarda hiç yağış düşmediği görülmektedir.

Yıllık ortalama sıcaklık 18.7 °C'dir. En soğuk ay Ocak, en sıcak ay Ağustos'tur. Ocak ayı ortalaması 9 °C Ağustos ayı ortalaması 28 °C'dir. Ovanın sıcak olmasına karşılık, ilin topraklarında yükselti ve yüzey şekillerine göre iklim şartları çok değişmektedir. Adana'da yılın 195.6 günü yaz günüdür. Bu günlerin 134.4'ü tropik gün olarak belirlenmiştir.




__________________
  Alıntı ile Cevapla
15 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.04.2011, 23:26   #4
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Adana


İlçeleri


Adana'nın Seyhan, Yüreğir ve Karaisalı merkez ilçeler; Aladağ, Ceyhan, Feke, İmamoğlu, Karataş, Kozan, Pozantı, Saimbeyli, Tufanbeyli ve Yumurtalık diğer ilçeler olmak üzere 13 ilçesi mevcuttur.


Yeşillikler İçinde Bir İlçe: Aladağ


Aladağ, Adana iline bağlı, doğusunda Kozan, güneyinde İmamoğlu ve Karaisalı, batısında Pozantı, kuzeyinde ise Niğde ili Çamardı İlçesi ve Kayseri ili Yahyalı ilçesi bulunmaktadır. İlçenin çok geniş bölümü tepelik ve dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Aladağ'ın yüzölçümü 1347 km²'dir. Bu alanın 279 km²'si tarım arazisi, geri kalanı ise orman arazisi ve açık taşlık-kayalık arazidir. Aladağ ilçesi kuzeyde Toros dağları, doğu ve güneyden Seyhan nehri ile çevrelenmiştir. Demirkazık dağı 3688 m rakımı ile torosların en yüksek zirvesi olarak Aladağ sınırları içerisinde bulunmaktadır. Tarım arazileri genellikle engebeli bir yapıya sahip olup verimlilik oldukça düşüktür. Sulu tarıma uygun arazi çok azdır. Tarım olarak çitle çevrilmiş bahçelerde meyvecilik yapılmakta, susuz arazilerde ise buğday ekilmektedir. Kiraz, elma, ceviz, hurma vb. meyveler yetiştirilmektedir.
Eski bir yerleşim yeri olan Aladağ'ın merkezi hem Selçuklular hem de Osmanlılar döneminde Türk aşiretleri tarafından bir yerleşim birimi olarak kullanılmıştır. Daha sonra Osmanlı Beyliğine katılan bölge, Kurtuluş Savaşı sırasında "Milli Kuvvetlerin toplandığı ve düşmana savaş açtığı" yer olmuştur. Karaköy adı ile 1835 yılından itibaren, Karaisalı ilçesine bağlı bucak merkezi iken 1973 yılında belediye teşkilatı kurulmuş ve ismi de "Karsantı" olarak değiştirilmiştir.

Çukurova'yı çevreleyen Toros Dağları'nın karlı dağları, vadileri ve Seyhan Nehri'nin geçtiği coğrafyada tarihin önemli kültürel izlerine rastlanır. İmamoğlu'ndan Aladağ'a giderken tepelik ve sulak alanlarda Roma ve Bizans Dönemi'nin kent uygarlığının önemli eserleri vardır. Bunlar; Eğner, Roma Köprüsü, Mazılık Harabeleri, Meydan Kalesi, Kayalika (Gireği Kalesi), Akören Harabeleri, Tamrut ve İşa Kalesi'dir. Bu merkezler; Roma Dönemi'nde kurulan, Bizanslılar zamanında Hıristiyan inanç kültürünün geliştiği yerlerdir.

Enerji Koridoru: Ceyhan


Ceyhan Türkiye'nin ekonomik olarak en gelişmiş ilçelerinden biri durumunda olup Ortadoğu petrolleri ve Orta Asya enerji kaynaklarının dünyaya açılmasında ana kapı görevi görmektedir. Son 20 yılda bir enerji şehri konumuna gelmiştir.
Adana'nın en büyük ilçesi olan Ceyhan, Toros dağlarından denize doğru uzanan Yukarı Çukurova bölümünün ortasında, Ceyhan Nehrinin doğu sahilinde kurulmuştur. Güneyde Yumurtalık, Kuzeyde Kozan, kuzeybatısında İmamoğlu, Kuzeydoğusunda Kadirli, Doğuda Osmaniye, Hatay ilinin Erzin ilçesi ve Batıda Yüreğir ile komşudur. Adana'nın 50 km doğusunda, Ceyhan Irmağı kenarında, TEM ve E-5 karayolları arasında yer alan ilçede, Çukurova'yı meydana getiren ovalardan en büyüğü olan Ceyhan Ovası yer almaktadır. Tarihsel gelişimi M.Ö. 1900'lü yıllara kadar uzanan ve eski çağlardan bu yana önemini yitirmeyen Ceyhan ilçesi, sahip olduğu tarımsal potansiyel ve buna dayalı çok sayıdaki sanayi ve ticari kuruluşları ile güçlü bir ekonomik yapıya sahiptir.



Ceyhan tarihi devirler boyunca Hitit, Fenike, Mısır'lılar, Asurlular, İran, Makedonya, Roma, Bizans, Moğol ve Kölemen devletleri arasında el değiştirmiştir. Kırım Savaşı sıralarında, Kırım'dan gelen Nogay Türkleri ile 1877 tarihinden sonra Rumeli'den gelen muhacirler, ilçenin bugünkü bulunduğu yere (Toktamış, Ketermeti, Yılankale, Çiftlikler, Hamitbey ve Sirkeli köylerinde) yerleştirilmişlerdir. Çiftlikler köyüne yerleşen muhacirler buraya Kıpçak ismini vererek çiftçilik ve hayvancılık yapmışlar, sonraları suları yetmediği için Ceyhan nehrinde faydalanmak düşüncesiyle bugünkü şehrin bulunduğu yere taşınmışlardır. Köy burada büyüyerek bucak olmuş, hayvanlarını ırmaktaki suvatta suladıklarından buraya Yarsuvat adı verilmiştir.



Türkiye-Azerbaycan Kardeşlik Parkı içindeki Atatürk - Haydar Aliyev anıtı

Yarsuvat'ta, ilk minareli cami yapıldıktan sonra adı, «Minareli Köy» olarak da söylenmeye başlanmış, muhacirler gelip yerleştiğinden "Muhacir Bucağı" da denilmiştir.

Hicrî 1309 tarihinde II. Abdülhamit'in fermanı ile Yarsuvat Bucağı "Hamidiye" adı ile ilçe olmuş; Abdülhamit'in tahttan indirilmesinden sonra Örfiye olarak değiştirilmiş, daha sonra içinden geçen Ceyhan nehrine izafeten 3 Mayıs 1926'da Ceyhan adını almıştır. İlçe sınırları içerisinde görülebilecek tarihi eserler: Yılankale, Dumlu Kalesi, Haydar Ağa Cami (Kurtkulağı), Kurtkulağı Kervansarayı, Sirkeli Höyüğü, Ulu Cami, Muradiye Cami, Durhasan Dede Türbesi'dir.

Aşıklar Diyarı: Feke


Feke’nin en belirgin kültür özelliği, "aşıklar diyarı" olmasıdır. Ünlü halk ozanı Karacaoğlan Fekelidir. İlçenin Gökçeli mahallesinde doğmuş ve bu bölgede yaşamıştır. Karacaoğlan’ın anısına Feke ilçe merkezinde, Kültür Bakanlığı tarafından bir anıt yaptırılmıştır.


Feke İlçesi 36-37 kuzey enlemleri ile 34-35 doğu boylamları arasında Akdeniz Bölgesinin kuzey doğusunda yer almaktadır. Ortalama rakımı 620 m'dir. Adana'nın en eski ve turizme açık ilçelerinden biri olan Feke Toros dağlarının eteklerinde yer almaktadır.

Feke, ilk çağlardan günümüze kadar birçok kavim ve Devletlere yerleşim alanı olmuştur. Feke’nin M.Ö. 16. yüzyılda Hititlerin hakim olduğu bir federasyon bölgesinde kurulduğu sanılmaktadır. Son yıllarda Kayseri Kültepe ve Osmaniye Karatepe tablet ve yazıtlarından anlaşıldığı üzere yönetim yeri Mezopotamya’daki Asur kenti olan, Asur Devleti vatandaşlarından oluşan tüccarlar M.Ö. 19. yüzyıl ve 18. yüzyılda Kültepe ve çevresi ile Anadolu’nun değişik yerlerinde ticaret kolonileri kurarak iyi örgütlenmiş bir pazar ağı geliştirmişlerdir. M.Ö. 19. yüzyılda Asur ticaret kolonilerinin oluşturduğu pazar ağında: İç Anadolu’nun yüksek Platoları ile Klikya Ovası arasındaki bağlantıyı sağlayan bir geçit olması ve bu güzergahtan geçen ticaret kervanlarının güvenliğini ve denetimini sağlamak amacıyla hakim noktalara karakollar kurulmuştur.



__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.04.2011, 23:32   #5
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Adana

İmamoğlu İlçesi





İmamoğlu ilçesi, kuzeyinde Kozan, güneyinde Yüreğir ve Ceyhan, doğusunda Ceyhan ve Kozan, batısında ise Aladağ ve Karaisalı ilçeleri olan bir ova ilçesidir.

Adana şehir merkezine 45 km uzaklıktaki ilçenin ana gelir kaynağı tarımdır. İlçenin temel gelir kaynağı tarımdır ama sulama sondaj kuyularından sağlandığı için yetersizdir.
İmamoğlu ilçe merkezi Adana il merkezine 45 km mesafede, Kozan ilçe merkezine 27 km mesafede olup; önceden Kozana bağlı olan bir bölgedir. Adana'dan Kozan'a, Feke'ye, Saimbeyli'ye, Tufanbeyli'ye giden yol güzergahı üzerinde bulunur. İlçenin bu coğrafik konumu aynı zamanda ilçenin tarihini de belirlemektedir.


Karaisalı


Karaisalı, akarsular bakımından zengin sayılabilecek düzeydedir. Seyhan Nehri ilçenin doğu sınırını oluşturur. Eğlence, Körkün ve Çakıt Çayları ile Üçürge Deresi her mevsim su bulunan akarsulardan olup Seyhan Nehrine dökülmektedir.


Adana iline bağlı olan Karaisalı, doğusunda İmamoğlu, güneyinde Yüreğir ve Seyhan, batısında Tarsus ve Pozantı, kuzeyinde Aladağ ilçeleri ile çevrilidir. Karaisalı, engebeli arazinin bittiği Toros dağlarının başladığı yerde kurulmuş ovayı tepeden bakan, engebeyle dağ arasında köprü vazifesi gören bir yerleşim birimidir.

Karaisalı’da günümüze kadar gelen en eski yerleşim yeri Roma devrinden kalmıştır. Roma devrinde Midilli olarak adlandırılan şehrin kalıntıları Karaisalı’nın güneyinde bulunmaktadır. Dönemin büyük şehirlerinden biri olan Midilli’nin 70 binin üzerinde nüfus barındırdığı tahmin edilmektedir. Midilli şehri Büyük İskender’in Anadolu’yu istilası sırasında yıkıldıktan sonra birçok uygarlıkları barındırmıştır. Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden sonra günümüzde birçok Selçuklu ve Osmanlı eserleri ve isimlerine rastlanmaktadır.


Yöreye Selçuklu Türklerinin yerleşmesi ile birlikte şehrin adının "Çeceli" olarak değiştirilmiştir. Günümüz ilçe halkının Yüreğir Ovasından gelen Ramazanoğulları ve Menemencioğulları soyundan gelmiştir. İlçeye bugünkü ismi, Ramazanoğullarından Kara İsa Bey’e atfen verilmiştir.




Karataş



Karataş ilçesinde Magarsus Kalesi, Anfi Tiyatro ve Athena Tapınakları Helenistik döneme ait Magarsus Antik kentinin önemli kalıntılarıdır. Magarsus adıyla anılan eski Karataş, bugünkü şehrin 5 km kadar batısında fenerin bulunduğu yamaç üzerindedir.

Karataş İlçesi Doğu Akdeniz bölgesinde Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin doğal sınırları içerisinde kurulmuştur. Adana merkezine uzaklığı 47 km’dir. Karataş ilçesinde Magarsus Kalesi, Anfi Tiyatro ve Athena Tapınakları Helenistik döneme ait Magarsus Antik kentinin önemli kalıntılarıdır. Magarsus adıyla anılan eski Karataş, bugünkü şehrin 5 km kadar batısında fenerin bulunduğu yamaç üzerindedir.
Biri han diğeri menzil olmak üzere iki Osmanlı eseri bulunmaktadır. Magarsus Örenyeri ve Tuzla'daki Akyatan Kuş Cenneti ilçenin en önemli turistik mekanlarındandır. Akyatan Gölü'nde caretta caretta ve chelonia mydas kaplumbağa türleri bulunmaktadır. Ayrıca ilçede Tuzla ve Karataş dalyanında çeşitli balık türleri bulunmaktadır. Özellikle Akdeniz'e özgü çipura ve levrek balıkları çok sayıda üretilmektedir.


Karataş liman


İlçe turizminde iç turizm ağırlıklı olup, 1992 yılında Bakanlar Kurulu’nun yabancılara gayrimenkül satışını yasaklama kararı ile birlikte dış turizme açılma gayretleri tamamen durmuştur. İlçe merkezinde yerleşik nüfus toplu yerleşim görünümünde iken, sayıları 15’i aşan tatil siteleri ve Kamu tesisleri nedeniyle yerleşim sahil boyunca gelişmiştir.

Tarihi çok eskilere dayanan Karataş, askeri ve ticari yollar üstünde kurulmuştur. M.Ö. 1900'lü yıllarda Arvaza ve Huri Krallıklarının, M.Ö. 1530'lu yıllardan sonra da Hitit Krallığı'nın idaresine girmiştir. M.Ö. 1200'lerde önce Kue, sonra da Asur Krallığı'na geçmiştir.

Bilinen yazılı eserlerin çoğu Kue Krallığı zamanına rastlamaktadır. Karataş sırası ile Pers, Selevkos, Roma, Bizans, İslam Arapları ve Selçuk Türkleri devirlerini yaşamıştır. Antik devirlerinde "Magarsus" olarak bilinen bu yöre, ortaçağlardan itibaren "Karataş" olarak bilinmektedir.


Portakal Bahçeleri İle İç İçe Güzel Bir Diyar: Kozan



Kozan ilçesi merkezi Adana Ovasının yukarı ova denilen kısmında düz arazi ile dağlık kesimin birleştiği kısmın yarı engebeli bir alan üzerine kurulmuş olup, il merkezine uzaklığı 68 km'dir. İlçe, Kuzeyde Kayseri, Yahyalı, Feke, Saimbeyli; Doğuda Osmaniye, Kadirli; Güneyde Ceyhan, İmamoğlu, Batıda Aladağ ilçeleri ile çevrili olup, yüz ölçümü 1.690 km²'dir.

İlçe genelinde tarım kültürü hakim olup, sanayi sektörü gelişmemiştir. İlçe halkından önemli bir kesimin tarımla uğraşacağı kadar arazi veya narenciye bahçesi mevcuttur. 1973 yılında Kilgen Çayı üzerine yapılan Kozan Barajı ile 6.935 hektar arazinin sulamaya açılması ve narenciye kültürünü gelişmesi ile her yıl ilçe ekonomisine önemli girdi sağlanmaktadır.

Kozanın tarihi oldukça eskilere dayanmakta olup M.Ö. XV. Hitit Federasyonundan Asurlularının hakimiyeti altında bulunmaktaydı. Kozan Kalesinin de bir Asur eseri olduğu tarihi birkaç kitabeden anlaşılmaktadır. M.Ö. VI. yüzyılda Medlerin ve Perslerin M.Ö. 333 yılında Büyük İskender'in eline geçmiş, onun ölümünden sonra da Selefkusların eline geçmiş, bu Hanedan ile Mısır Batlamyos Hanedanı arasında büyük mücadelelere sahne olmuştur. M.Ö. 66-64 yıllarında Pompe tarafından Roma İmparatorluğuna ilhak edildikten sonra M.S. 395 tarihinden sonra da yöre Bizans İmparatorluğunun eline geçmiştir.

Çukurova Bölgesi ve dolayısıyla Kozan yöresine ilk İslami akınların VII. Asrın ilk yarılarında başladığı, asıl fetih hareketinin de Emeviler döneminde gerçekleştiği görülmüştür. Yöreye ilk Türk akını ise Abbasiler devrinde yapılmıştır. Bölge X. yüzyılda Rumların, XI. yüzyılda Selçukluların hâkimiyetine girmiş daha sonra Bizans İmparatorluğuyla Kilikya Ermeni Prensi arasında nüfuz mücadelesine sahne olmuştur. Miladi 1200 yılında Kilikya Prensi II. Leon tarafından yaptırılan büyük Katedral ile kent Krallığın Tarsus'dan sonra önemli ruhani bir merkez olmuştur. Bu dönemde şehir kalesi Ermeniler tarafından yenilenerek bir takım ekler yapılmıştır. Çukurova ve Kozan XIV. yüzyılda ortalarından itibaren Mısır Memluklularına ve bunlara bağlı Türkmenlerin Yüreğir koluna mensup Ramazan oğullarının eline geçmiştir. Bu devletin hakimiyetine Yavuz Sultan Selim 1517 yılı Mısır seferiyle son vererek bölgeyi tümden Osmanlı topraklarına katmıştır. Sis, Adana ve Tarsus şehirleriyle birlikte sancak halini almıştır. Sancak, 1610 yılından itibaren Kıbrıs Beylerbeyliğine bağlanmıştır.

Osmanlı döneminde Müslüman Türklerle Ermeniler yörede bir arada iyi ilişkiler içinde yaşamlarını sürdürürken I. Dünya savaşından sonra Kozan ve yöresi 7 Mart 1919 Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Fransız işgali ile birlikte bu güçler tarafından Ermeniler silahlandırılarak şiddet hareketlerine girmişlerdir. Daha sonra Saimbeyli ve Osman Tufan bey idaresinde teşkilatlanan mukavemet güçleri 2 Haziran 1920'de Fransız işgalciler ve Ermeni güçlerinden bu bölgeyi almıştır. Bu tarihten itibaren Sis'e Kozan adı verilmiştir.

1865 - 1923 yılları arasında Mutasarrıflık olan Kozan, Cumhuriyet döneminde bir ara ( 1923 - 1926 ) yılları arasında Vilayet haleni almış 1926 yıllarından sonra Vilayetliği lağvedilerek Adana İline bağlı İlçe haline getirilmiştir. 1920 Yılında Kozan Türkiye Büyük Millet Meclisine Maraşal Fevzi Çakmak Milletvekili olarak gönderilmiştir. Bu tarihi dönemlerden günümüze kadar gelen tarihi eserler ise, Kozan Kalesi, Anavarza Kalesi, Karasis Kalesi ile Memluklar döneminde (1448) inşa edilen Hoşkadem Camii, Kozan suyu üzerinde 9 gözlü köprü ile önemli ölçüde tahribat gören Ermeni Kilisesi kalıntıları mevcuttur.


__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.04.2011, 23:35   #6
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Adana

Pozantı





Pozantı ilçesi, Akdeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesini birbirine bağlayan yolların kesiştiği Orta Toroslar üzerinde bulunmaktadır. Pozantı, Doğusu Karaisalı ve Aladağ ilçeleri, Batısı Ulukışla, Güneyi Tarsus, Kuzeyi Çamardı ilçeleri ile çevrilidir.

Tarihi boyunca Pozantı'ya çeşitli milletler tarafından değişik isimler verilmiştir. Pozantı’nın İlk çağlarda adı Pendonsis veya Pendosis idi. Araplar El Bedendum demişler, Türkler de Bozantı ismini vermişlerdir.

Pozantı Gülek Boğazı yolu ile birçok milletlerin göçtüğü pendosis kalıntıları üzerine kurulmuş tarihi boyunca coğrafi konumdan dolayı önemli bir konak yeri olma özelliğini korumuştur. Pozantı ve çevresi Hititlerin Asurların Perslerin İskender’in Roma ve Bizans imparatorluğunun idaresinde kaldıktan sonra Arapların Anadolu ve İstanbul seferleri sırasında zaman zaman Müslümanların eline geçmiştir. Abbasiler devrinde bu bölgeye çok sayıda Türk aşiret ve boyu yerleştirilmiştir.

1071 Malazgirt seferinden sonrada Türk toprağı olmuş ve haçlı seferleri sırasında yeniden Bizanslıların eline geçmiştir. Pozantı 1375'te mısır Türk memluklularının toprağı olmuştur. Daha sonra ramazan oğulları beyliğinin sınırları içinde kalmıştır. Yavuz sultan selim’ in mısır seferi sırasında 1517'de Osmanlı topraklarına katılan Pozantı'nın I. Dünya Savaşı sırasında Bağdat demir yolu hattının buraya kadar uzanması ile önemi artmıştır. 25 Mayıs 1920'de Pozantı düşman işgalinden kurtarılmıştır. Savaştan sonra Adana’nın Fransızlarca işgali üzerine 5 Ağustos 1920 Pozantı Kongresinden sonra il merkezi buraya taşınmıştır. Pozantı il merkezinin tekrar Adana'ya taşınması ile Bucak 1954'te de ilçe olmuştur.



Saimbeyli İlçesi


18 Ekim 1920 tarihinde Ermeni işgalinden kurtulan ilçe, bir süre Tufanbeyli ilçesine bağlı Doğanbeyli Köyü’nde kalmış 30 Aralık 1923 tarihinde toplanan Vilayet Meclisi’nin kararı ile Kurtuluş Savaşında büyük yararlılık gösteren Kozanlı Saim Bey’in adı ilçeye verilmiştir.


Saimbeyli, Adana merkeze 157 km uzaklıkta olup, Orta Toros sıradağları arasında yer almaktadır. Doğusunda Göksun ve Andırın, batısında Develi, kuzeyinde Tufanbeyli, güneyinde Feke ve Kadirli ilçeleri ile komşudur. Yüzölçümü 117.000 hektardır. Denizden yüksekliği (rakım) 1.050 metredir. Menteş, Geçilik, Göktepe ve Ziyarettepe Dağları (1696–2576 m) ilçenin önemli yükseklikleridir.

Saimbeyli’nin tarihinin bilgilerini daha çok ilçeyi ziyaret eden seyyahlardan öğrenilmiştir. V.Langlois (1852 -1853), Rahip Alishan (1800’lü yılların sonu), W. M.Ramsay (1800’lü yılların sonu), F.X. Schaffer (1900’lü yılların başı), C. Texier (19. yüzyılın ilk yarısı) gibi seyyahlar Saimbeyli’yi ziyaret etmiş ve ilçenin ekonomik ve sosyal yaşantısının yanı sıra tarihsel dokusu ile ilgili bilgiler de vermişlerdir. İlçe 1800’lü yıllardan itibaren bu seyyahlarca Hadchin, Hadjine, Hacın, Hadschin ve Haçin olarak adlandırılmıştır. W. M. Ramsay ise ilçenin Roma ve Bizans Dönemleri’ndeki adının Badimon olduğunu yazmaktadır.

Adana’nın Kalbi: Seyhan



Seyhan Kaymakamlığı



Seyhan ilçesi, tarihi Adana'yı da içine alan Adana'nın üç merkez ilçesinden biridir. İlçenin Doğusunda Yüreğir, Batısında Tarsus, Kuzeyinde Karaisalı, Güneyinde ise Karataş ilçesi yer almaktadır. Denizden 40 km içeride kurulan Adana ili, Seyhan nehrinin iki yakasına yayılmıştır. Batı yakasında Seyhan, Doğu yakasında ise Yüreğir ilçeleri yer almaktadır. İki ilçe M.Ö. 6. yüzyılda yapılmış 317 m uzunluğunda 21 gözlü tarihi Taşköprü ile birbirine bağlamıştır.


Sinanpaşa Köprüsü



420 km²'lik yüzölçümü ile Seyhan ilçe 1.600 kişi/km²'lik nüfus yoğunluğuyla Adana ilinin nüfus bakımından en yoğun ilçesidir. 1950 den sonra kentin hızla sanayileşmesi, ovalık alanda baraj ve sulama kanallarıyla sulu tarıma geçilmesi ve buna bağlı tarımın özelliklede yüksek nitelikli pamuk tarımının yapılması hızlı bir nüfus artışını beraberinde getirmiştir. Nüfus artışı özellikle konut sorunu ve gecekondulaşmayı artırmışsa da son yıllarda ilçenin kuzey kesimlerinde yürütülen "Kuzey Adana" uydu kent projesiyle planlı kentleşme gelişmektedir.




Atatürk Caddesi



Seyhan ekonomisine katkıda bulunan tahıl türleri arasında en çok buğday, arpa, yulaf ve pirinç yer almaktadır. Sanayi bitkileri arasında pamuk başta gelir. Yağ bitkilerinden pamuk çekirdeği (çiğit) ve yerfıstığı, meyvecilikte turfandacılık ve turunçgiller gelir. Son yıllarda soya üretimine 4/5'ini Adana vermektedir. Adana Sanayi Odası'nın 1991 verilerine göre ilde tekstil, deri hazır giyim, sentetik, elyaf, plastik. Kauçuk ve kimya sanayisine ilişkin toplam 592 adet fabrika ve kuruluş yer almaktadır. Ayrıca orman ürünleri, toprak ürünleri ve bitkisel yağ ve yan ürünlerini işleyen birçok kuruluş yer almaktadır. Bu kuruluşların birçoğu Seyhan ilçesi sınırları içerisindedir.



__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.04.2011, 23:38   #7
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Adana

Tufanbeyli





Tufanbeyli ilçesi Adana ilinin ilçeler arasında il merkezine en uzak konumdadır. Tufanbeylinin Adana’ya olan uzaklığı 196 km’dir Doğusunda Kahramanmaraş (Göksün ilçesi), batısında Kayseri ili (Develi ve Tomarza ilçeleri), Güneyinde Saimbeyli, Kuzeyinde ise Kayseri (Sarız ilçesi) bulunur.

Tufanbeyli ilçesi 23 Nisan 1958'e kadar "Höketçe" adıyla bir bucak merkezidir. Bu tarihlerde Saimbeyli ilçesinden ayrılarak "Mağara" adını almış ve ilçe olmuştur. 1967 yılına kadar bu isimle belediye teşkilatı bünyesinde kalan ilçenin adı, belediye meclisinin teklifi ve TBMM'nin kabulü ile Kurtuluş Savaşı sırasında bölgede Kuvay-ı Milliye birliklerine önderlik yapmış olan Osman Tufan Bey'e duyulan büyük saygı dolayısıyla "TUFANBEYLİ" olarak değiştirilmiştir.



Tufanbeyli’de bulunan kalıntılar, bu ilçenin Hititler döneminden günümüze kadar yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Şar Harabeleri, Doğanbeyli ve Han yeri yolundaki anıtlar, höyükler Hitit dönemi özelliklerini ve motiflerini yansıtarak günümüze kadar gelmişlerdir. Bölgede Roma ve Bizans dönemlerinden kalma eserlerde mevcuttur. Şu an ilçe merkezinin bulunduğu yere daha sonraları Türk boyları yerleşmiş ve büyümüşlerdir.
Adana’nın önemli ören yerlerinden olan Şar Örenyeri Tufanbeyli ilçesinin 20 km. kuzeydoğusunda, Kayseri il sınırının birkaç kilometre güneyindeki Şar Köyündedir. Kilikya Komanası" olarak bilinen bu yere Hititler'in kralları gelerek burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezde başrahibin emrinde kadın ve erkek olarak 6 kişi hizmet görürdü. Hitit ana tanrıçası "MağdaMater" için düzenlenen törenlerin en büyüğü burada yapılırdı. Romalılar döneminde, Hieropolis ve Comana adları ile tanınan bu kente, Türkler "Şar" adını vermişlerdir.


Adanalı Bir Güzel: Yumurtalık


Adana merkezine 80 km, komşu Ceyhan'a 30 km mesafededir. İlçenin nüfusu yaklaşık 5.000'dir fakat turistik özelliği nedeniyle yaz aylarında bu rakam 30.000–40.000 arasında seyreder. İlçe, Ceyhan'a bağlı bir bucak merkezi iken 1959 yılında ilçe olmuştur. Eski adı Ayas olan Yumurtalık'ın tarihi ortaçağlara kadar uzanmaktadır. Bir liman şehri olarak bilinen ilçede eski uygarlıklara ait çeşitli eserlere rastlanmaktadır.


Yumurtalık ilçesinin kuruluşu ilçe merkezi İskenderun Körfezinin kuzeyinde M.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğinde Büyük İskender'in Pers İmparatoru Dara’yı bugünkü İskenderun ile Dörtyol arasında kalan ovada mağlup etmesinden sonra İskenderin halefleri olan Makedonyalı komutanlar tarafından bir liman şehri olarak kurulmuştur. Kente eski Yunanca’da keçi anlamına gelen Aıks sözcüğünden türetilmiş Aigeai adının verilmesinin sebebi ise Büyük İskender’in Dara’dan bu bölgeyi aldığı savaşta Pers ordularının üzerlerine yürürken keçilerin boynuzlarına bağladığı meşalelerle büyük bir ordunun saldırdığı izlenimini vererek Persleri buradan kaçırması sonucu olduğu bir efsane olarak İskender dönemindeki tarih yazarlarınca anlatılmaktadır.

İlçede Bulunan Eserler, Ayas Sur ve Kalesi (ASUR), Süleyman Kulesi, Markopolo İskelesi ve Kız (Atlas) Kalesi bulunmaktadır.


Ayas Kalesi



Ayas Sur ve Kalesi;
Ortaçağdan yapılan, 7. ve 10. yüzyıllar arasında Araplar ve Bizanslılarla olan savaşta tamamen tahrip olan kent 11. yüzyıldan itibaren Ayas adıyla piskoposluk merkezi olmuştur. Bu dönemde ünlü bir ticaret limanı olma özelliğini sürdüren Ayasta biri karada biri de limandaki ada olmak üzere iki kale inşa edilmiştir. 1266 yılından 1337 yılına kadar defalarca Memlüklülerin saldırısına uğramış ve tahrip edilmiştir. Sıkça yıkılıp yeniden düzenlenmiştir.
Süleyman Kule
Süleyman Kule;
Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırıldığı için padişahın adını almıştır. Ana gövdesinden kat kat yükselen kule denizden gelebilecek saldırıyı erken haber alabilmek için yapılmıştır. Kule içerisinde dar gözlem pencereleri bulunmaktadır. Askeri amaçlarda kullanılmak için yapıldığından "silahlı ayas kulesi" olarak bilinmektedir. 1536 yılında inşa edildiği tahmin edilmektedir.

Markopolo İskelesi;
Markopolo’nun 1269 yılında Ayas’ı ilk ziyaret ettiğinde geldiği iskeledir. Son 60 yıla kadar tahıl ticaretinin yapıldığı işlek bir limandı. Roma döneminde inşa edilmiş olup Bizans ve Osmanlı döneminde restore edilerek aynı amaçla kullanılmaya devam edilmiştir.
Kız Kalesi (Atlas);
Ayas limanına yanaşan gemilere ek hizmet binası olarak tasarlanmıştır. İtalyan mimarisi ile inşa edilmiştir. Kalenin içersindeki salonlar ve odalarda yapılan araştırmalar sonucunda bu kalenin bir gümrük kontrol merkezi ve zahire, su sarnıcı, silah ve önemli bürokratik işlemlerin yürütüldüğü bir yer olduğu tahmin edilmektedir.

Merkez İlçe: Yüreğir


Yüreğir sahil şeridi


Coğrafi konum olarak Torosların eteğine kurulan Çukurova Üniversitesi’nin güneyinde başlayan Yüreğir ilçesi yerleşim alanı, Doğuda Misis havzası, Batıda Seyhan Nehri ve güneyde Karataş Ovası ile çevrelenmiş bölgede oluşan yerleşim alanıdır. Tarihsel olarak geçiş alanları üzerinde bulunması sebebiyle Yüreğir ilçesi önemli bir kavşak noktası olarak düşünülmüştür.

İlk ve ortaçağda önemli bir yerleşim merkezi olan Yüreğir ve yöresinde eski eser olarak köprü ve höyük, yer mozaikleri ve su kemerleri, hamam ve kervansaray bulunmaktadır. Bu eserler Hitit, Roma, Selçuk ve Osmanlı dönemlerine aittir.

Yüreğir ilçesi Cumhuriyet sonrası dönemde ülkenin en verimli tarım arazilerine yakın olması sebebiyle hinterlandı geniş bir yerleşim birimi olarak ekonomik hayata katkı sağlamıştır. Tarımsal çalışma ve tarıma bağlı sanayileşme hamleleri, ilçenin gelecekteki tarihini belirleyen kavşak noktaları olmuştur. Özellikle II. Dünya Savaşı sonunda Truman Doktrini çevresinde yapılan Marshall yardımları, ulusal sanayileşme hamlesinin başlamasında katalizör etki yarattığı gibi Adana ve Yüreğir’de de bu etki hissedilmiştir. Ulusal sanayi hamlesi vizyonuna uygun politikalar olarak Bossa, Aksantaş, Sümerbank, Yurttaş, Paktaş gibi devasa sanayi tesisleri Yüreğir ilçesinde üretim sürecini başlatarak ulusal ekonominin motor gücünü oluşturan enerji birimleri olmuştur.

__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.04.2011, 22:04   #8
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana


Ulu Cami Külliyesi



Ulu Cami
Ramazanoğulları Camii, Adana’da bulunan 16. yy.’dan kalma tarihi bir camidir. Adana Ulu Camii adıyla bilinir. Ramazanoğulları Beyliği’nin başyapıtı olan camii, şehrin en önemli tarihi yapılarından birisidir. 1998 yılında Sabancı Merkez Camii’nin hizmete açılmasına kadar Adana’nın en büyük camisi olma özelliğini korumuştur.



Yapımına Ramazanoğlu Halil Bey tarafından 1509’da başlandı; Halil Bey’in ölümü üzerine oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından 1541 yılında tamamlandı. Ramazanoğlu Halil Bey ve Piri Mehmet Paşa ile Mehmet Paşa’nın iki oğlu caminin güneydoğusundaki 1541 tarihli türbede yatmaktadır.
Caminin mimarisi Selçuklu ve Memluk üsluplarını taşır. Duvarları siyah beyaz mermer taşlarla bezelidir. Batı ve doğuda birer kapısı bulunur. Batı kapısı üzerinde iki yılan kabartması olan bir kubbe ve bir kitabe vardır. Doğu kapısı üzerinde ve minberinin üstünde de birer kitabesi bulunur. 16. yy’dan kalma çinileri meşhurdur.
Medrese, türbe, imaret, dar’ül hadis, dar’ül şifa, sıbyan mektebi gibi yapıları da içeren Ramazanoğlu Külliyesi’nin bir parçasıdır. Külliyenin günümüze kadar gelebilmiş diğer kısımları; medrese, türbe ve Ramazanoğulları Saray Selamlığı (Tuz Hanı)’dır.

1998 Adana-Ceyhan Depremi’nde hasar gören camii, 1998-2004 yıllarında onarıldı ve ibadete açıldı.


Ulu Cami Medresesi


Ulu Cami Medresesi, kuzey-batı köşesine sokulmuş olan Küçük Mescit ve onun bitişiğindeki muhdes bir yapı sebebiyle düzgün bir plân şeması ve âbidevi bir görünüş arz etmez. Bununla beraber eser sâde ve temiz işçiliği, 19. yüzyılın sonlarında yapıldığını tahmin ettiğimiz sekiz sütun üzerine piramidal örtülü şadırvanı ile ferah bir görünüşe sahiptir.

Eski kayıtlarda ismi "Eski Medrese" olarak geçen bu eser, Ulu Cami’nin doğu tarafında yer almaktadır. Bir kenarı 23.00 m. uzunluğunda kareye yakın bir avlunun doğu, batı ve güney taraflarında hücrelerin, kuzey tarafta ise arka arkaya iki kubbenin örttüğü dershane eyvanının yer aldığı medresenin doğu-batı yönünde uzunluğu dıştan dışa 32.80 m.'dir.

Medresenin dikkate değer en önemli tarafı, şüphesiz kuzeyde sivri kemerli ve pandantifli iki kubbenin arka arkaya sıralanması ile meydana gelen dıştan 9.00 X 11.90 m. ölçüsündeki dershane bölümüdür. Gerek Selçuklularda, gerekse daha sonraki devir Türk medreselerinde dershaneler tonozlu veya kubbeli tek eyvan şeklinde yapılmışken burada arka arkaya çift kubbeli dikdörtgen bir mekân şeklinde yapılmasının sebebini sıcak iklimin tesirini hafifletmek maksadına bağlamak gerekmektedir. Kubbe kasnakları yüksek olmayıp eyvanın ön sivri kemerinde beyaz ve kırmızı taşlar nöbetleşe olarak kullanılmıştır.

Ramazanoğulları medreseleri içerisinde en eskisi olan bu eserin diğer bir özelliği de Yağ Camii Medresesi'nde olduğu üzere dershanenin ön eyvanının taş, arka tarafın ise tuğladan yapılmış olmasıdır. Eyvanın batı penceresindeki geometrik tezyinat da bu camiin harim girişlerindeki kemer cephelerinin geometrik süslemelerinin aynısıdır.


Ramazanoğulları Türbesi


Camiye bitişik yapıldığı halde onunla organik bir bütünlük arz etmeyen, Selçuklu türbelerinin birçoğunun aksine Ulu Camii Türbesi eklentisi hâlinde, harimin doğusunda yapılmıştır.

İçeride yüksek kasnaklı, yüksek bir kubbenin azamet kazandırdığı türbenin içinde duvarlar çinilerle kaplanmıştır. İçeride 3 sanduka vardır. Bu sandukalar Ramazanoğlu Halil Bey, ve Piri Paşa'nın oğullarından Mehmet Bey ve Mustafa Bey'e aittir.


Ulu Cami mezar odası




Sandukaların üzerleri 16, yüzyla tarihlenen çinilerle kaplanmıştır. Sandukaların baş kısmında çiniye işlenen kitabeleri vardır. Yazıların hepsinin aynı karakterde olması, yazıtlarının hepsinin 1552 Mart'ından sonra yazıldığı göstermektedir.

Ramazanoğlu Konağı


Ulu Câminin güneydoğusunda bulunan ve 1983 yılında restore edilen eser, Ramazanoğulları ailesinin konağıydı. "Vakıf sarayı" adıyla da bilinen evin eskiden yanında beyliğin idare merkezi olduğu anlaşılan ve halk arasında "Selamlık" olarak bilinen, fakat günümüzde sâdece kubbeli bir mekânı ve hamam olduğu anlaşılan bir kısmı ile gelebilen bir yapı bulunmaktaydı.


Yapı Ziyapaşa parkına bakar. Güney cephesinde bulunan kapı üstündeki kitabesine göre Ramazanoğlu Halil Bey tarafından yaptırılmıştır. Aslında tek katlı olduğu sanılan yapı halen iki katlı üzeri çatılı bir binadır. Alt kat düzgün kesme taş, üst kat tuğla ile inşa edilmiştir.



Haremliğin güney kapısı üstündeki kitabe eserin H. 900 yılı Şaban ayında (Nisan 1495) yapıldığını göstermektedir. Ne var ki bu târih, konağın tamamına ait olmamalıdır. Zira "L" şeklinde bir plân arz eden Haremliğin batı duvarının orta yerdeki yarım sivri kemerli bir kapının kuzeyinde bulunan kısmı, hafifçe çarpık olduğu gibi, sonradan örülerek iptal edilen bu kapı da doğu-batı istikâmetinde uzanan bir dehlize açılmaktadır. Böylece eser, zemin katta bu dehlizin ikiye böldüğü farklı iki kısımdan meydana gelmektedir. Bu durum, daha önce mevcut olan kuzeydeki bir yapıdan yararlanmak niyeti ile alakalı olmalıdır.

Birinci katta bir mutfak, bir salon, iki oda ve ara mekânlar bulunduğu gibi üst katın merdiven sahanlığının batısına gusülhâne, en üst katı teşkil eden güney nihayetine de büyük bir yatak odası yerleştirilmiştir.



__________________
  Alıntı ile Cevapla
12 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.04.2011, 22:08   #9
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Camiler
Adana’nın Tacı: Sabancı Merkez Camii



Sabancı Merkez Camii tarihi bir yapı olmamasına karşın, abidevi kütlesi, başarılı mimarisi ve kent siluetindeki seçkin duruşu ile yerli ve yabancı birçok ziyaretçinin ilgi ve beğenisini toplamaktadır.




Sabancı Merkez Camii, Adana şehrinin merkezinde, Seyhan nehri kıyısında yer alan Türkiye’nin en büyük camisidir. 32 metre çaplı ana kubbesi ile Türkiye’nin en büyük kubbeye sahip camisi olarak kabul edilmektedir. Sabancı Merkez Camii, konumu itibariyle Adana’da bulunan ana arterlerin, demir yolunun ve Adana’yı çevre il ve ilçelere bağlayan yolların kesim noktasında ve yüksek minareleriyle kilometrelerce uzaktan görünüyor olması nedeniyle şehrin adeta sembolü haline gelmiştir.


Adana kent siluetine hakim olan yapısı ile kentin tacı gibi durmaktadır. Adana Sabancı Merkez Camii’nin temeli, devlet töreni ile 13 Aralık 1988 tarihinde atılmıştır. 1996 yılında mali desteğe ihtiyaç duyulduğunda hayırsever Sabancı ailesi ile temas kurulmuştur. Sabancı ailesi de “VAKSA” kanalıyla toplam bir trilyon yüz kırk milyar lira bağışta bulunarak caminin tamamlanmasına yardımcı olmuşlardır. Önceleri cami “MERKEZ CAMİİ” olarak anılmakta iken, Sabancı ailesinin bağışından sonra “SABANCI MERKEZ CAMİİ” olarak isimlendirilmiştir.




Cami, Sabancı ailesinin verdiği büyük destek ile kısa sürede tamamlanarak, 18 Aralık 1998 günü yine devlet töreni ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Sakıp Sabancı tarafından törenle açılmıştır.



Son cemaat ve çevre düzenlemesi dahil camiinin bütün işleri, 2000 yılı Aralık ayında tamamlanmış, eser, Osmanlı mabet mimarisinin özgün eserlerinden olan Sultan Ahmet ve Selimiye camilerinin sentezinden meydana gelmiştir.



Adana’daki En Eski Türk Yapısı: Akça Mescit




Adana'nın en eski Türk yapısı olarak bilinen Akça (Ağca) mescit, Ulu Cami Mahallesinde ve Ulu Cami’ye 60 metre mesafede, 2. Sokakla 4. Sokağın kesiştiği köşede bulunmaktadır. Ramazanoğlu Şahabeddin Bey zamanında Türkmen beylerinden biri olan Ağcabey tarafından yaptırılmış olduğu için bu adı almıştır. 1930'lu yıllarda müze deposu olarak kullanılan yapı, 1964'te ve 1998 depreminde ciddi ölçüde hasar gördükten sonra 2004'te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir ettirilmiştir.



Eskiden, Türklerin yapmış oldukları eserlere eserin yapılış tarihini belirten yazılı kitabeler konulduğu gibi, bazı rumuzlarla da tarihlendirilmekte idi. Ebcet denilen bu şekil tarihlendirmeyi Akça mescit üzerinde de görülmektedir.



Bugünkü kitabenin bulunduğu cümle kapısının üzerinde daha önce kabartma olarak yapılmış ve bugün izleri mevcut iki kuş figürü bulunmaktadır ve bu kuş figürleri ebcet hesabıyla bir tarih meydana getirmektedir. Böylece, burada 406 rakamına denk gelen kuş figürü iki tane olduğundan 406'nın iki katı olan 812 H tarihi ortaya çıkmaktadır. Ebcet hesabı değerlendirmesinin doğru olduğu kabul edilirse, eser 812 H. (1489) yılında yapılmıştır. Bu tarihin Ulu Cami'nin ilk yapılış tarihi olan 1513 ten önceye ait olması bakımından büyük önemi bulunmaktadır. Her ne kadar bugün için cümle kapısında kabartma olduğu söylenen iki kuş figürü bulunmamakta olsa da, kapı etrafını çeviren bordürün sağ kenarında karşılıklı iki kuş figürünün izleri görülmektedir.

Alemdar Camii



Alemdar Camii, Adana'nın Beş Ocak Mahallesinde 34. Sokak'ta bulunmaktadır. Kare plan üzerine kesme taş duvarlardan yapılmış olan eser, kitabesine göre 1162 H. (1748) tarihli olup; mimarı Alemdar el-hac Mustafa Hasan Ağadır. Tek kubbeli küçük camiler arasında yer alan Alemdar Camii'nin, beden duvarlarındaki kesme taş işçiliğinden başka büyük bir sanat değeri bulunmamaktadır. Bölgeye has özellikte mekanı örten kubbe, oluklu kiremitlerle kaplanmıştır. Kubbe intikali pandantiflerle sağlanan eserin beden duvarlarına her kenarda açılmış olan ikişer pencere mekanı aydınlatır.




Mihrap bölümündeki bezeme detayları çok dikkat çekicidir. Niş bölümü kesme taştan olup, çerçevesi mermerdendir. Nişi örten küresel örtünün merkezinde, burgulu büyük bir sarkıt ile niş kemerine dizilmiş 9 adet daha küçük sarkıt vardır. Mihrap çerçevesinin alt ve üst kısımları arasında da benzemezlik göze çarpar.

Hasan Kethüda Camii (Hasanağa Cami)

Yağ Camii'nin arka tarafında, Ali Dede Mahallesi'ndeki 8. Sokak ile Sarıyakup Mahallesi arasında bulunan 19. Sokak'ın kesiştiği köşededir. Sanat değeri çok üstün olan bu yapı, Osmanlı mimarisinin klasik devir (1501 -1703) cami tipinin Adana’da görülebilen tek örneği olması sebebi ile çok önemlidir.



Hasan Ağa Camii olarak da bilinen Hasan Kethüda Camii, Piri Paşa'nın beyliği zamanında, (1558) yılında «Abdullah oğlu Hasan Ağa» adlı bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Ramazanoğulları'nın hizmetinde olduğu için “Hasan Kedhüda” diye de anılan Hasan Ağa, Halil ve Piri Beyler’e hizmet ve işlerine nezaret etmiştir. Ulu Cami'nin inşasına da nezaret ettiği ve oradan arttırdığı inşaat malzemesi ile bu camiyi inşa ettirdiği; hatta orada çalışan usta ve ameleleri bu camide de çalıştırdığı rivayet edilir.

Rivayete göre cami tamamlanacağı günlerde Piri Paşa buraya gelmiş ve kendi camiinden arttırılan malzemeyi görünce Hasan Ağa'ya çok öfkelenip onu katlettirmiş ve başından ayırttığı gövdesini avludaki bir çukura gömdürtmüştür. Bir diğer rivayete göre ise, bu sanat eserinin bazı kısımlarının "kendi yaptırdığı camiden daha da güzel olduğunu" gören Piri Paşa’nın, hırs ve kıskançlıkla Hasan Kethüda’yı katlettirdiği iddia edilir. Bu iddialar iki farklı mimari üsluba ait eserler düşünüldüğünde biraz farazi kaçmaktadır.


Caminin planlarının Mimar Sinan tarafından hazırlandığı söylenmekte olup, bu söylentinin gerçek olmasından ziyade, bu eserin yapıldığı dönemin ekolünü oluşturan klasik Osmanlı devri mimarisine ait olduğudur. Gerek bina konstrüksiyonu, gerek oranları ve gerekse mekan etkisi Sinan'a has özellikleri taşıması açısından bu varsayımın doğru olabileceği kanaatini vermekte ise de, cami Mimar Sinan’ın kendi ağzından Sai Çelebi’ye yazdırdığı Tezkiret’ül Bünyan’daki eserler arasında gösterilmemektedir.
Cami içindeki en süslü kısımlardan biri de müezzin mahfelidir. Tamamen ahşaptan yapılan mahfelin alt tarafındaki kalemisi nakışlar, bu tip bezemenin Adana'daki tek örneğini teşkil eder. 16. yüzyılda yaygın olan ahşap üzerine boya uygulamalarından, günümüze ulaşan çok az sayıdaki örneklerden biri olması, bu küçük camiye ayrıcalık kazandırmaktadır.



Hoşkadem Camii




Kozan ilçesinde, çarşı içinde bulunmaktadır. Hoşkadem Camii, Adana ili Kozan ilçesi merkezinde yer alan, Çukurova’nın Türklerin eline geçtiği ilk yılların eseri olması bakımından önemli bir yapıdır.

Caminin Kuzey kapısı üzerinde bulunan kitabesinde, Mısır Kölemen Sultanı Melik Zahir Seyfeddin Çakmak ümerasından Emir Aptullah Hoşkadem tarafından 852 H. (1448) tarihinde yaptırılmış olduğu kaydedilmektedir.
Mısır'da Türk hükümdarlarından olan Seyfeddin Hoşkadem unvanı ile 860–872 H. tarihinde hükümdar olmuştur. Camiye bu zat tarafından birçok vakıflar yapılmış olduğu ve bundan dolayı da camiye Hoşkadem ismi verildiği düşünülmektedir.


Bütünü ile dikdörtgen plan teşkil eden ve ulu camiler sınıfına dahil olan eserin gerek kesme taştan yapılmış beden duvarları üzerindeki kapı, pencere gibi organlarda kullanılmış olan formlar ve gerekse üst örtüyü teşkil eden kubbe Türk mimari anlayışına yabancı kalmakta ve daha çok Memluk mimari özelliklerini göstermektedir.

__________________
  Alıntı ile Cevapla
13 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 13.04.2011, 22:25   #10
Çevrimdışı
Mathematician
Kroniköğrencideğilartık:D
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Yeşili, Mavisi, Beyazı ile Renk Cümbüşü Şehir: Adana

Kemeraltı Camii




Kemeraltı Camii, "Tarsus Kapısı" adlı bölgede, Küçük Saat Meydanı'nın köşesinde, Abidin Paşa Caddesi'nin Özler Caddesi ile kesiştiği yerdedir. Önceleri "Tarsus Kapısı" olarak anılan semte sonradan "Kemeraltı" ismi verildiğinden, cami de bundan dolayı aynı ismi almıştır. 1548 yılında Savcıoğlu Hacı Mustafa isimli bir hayırsever tarafından yaptırılmış olan eserin yapılış tarihi, Ramazanoğlu Piri Paşa'nın emirliği zamanına rastlamaktadır.


Yapıldığı dönemde caminin yanında bir de medrese bulunduğu söylenmekte ise de, günümüzde medreseden en ufak bir iz dahi kalmamıştır. Medresenin kitabesi, Adana Müzesi'nde muhafaza altına alınmıştır.



Genel özellikleri itibariyle mütevazi bir yapı olan Kemeraltı Camii, kare plan üzerine kesme taştan yapılmıştır. Kuzey ve Doğu cephelerdeki son cemaat yerlerinin üzerini küçük kubbeler örtmektedir. Kuzeydoğu köşesindeki minaresi, caminin mütevazi yapısına uygun bir görünüşe sahiptir. Mihrabı, minaresi ve özellikle batı cephesindeki pencere düzeni, klasik dönem Osmanlı mimarisinin izlerini yansıtmaktadır. Batı cephesindeki iri mukarnas işleme, cami cephelerindeki en ilgi çekici özelliklerdendir.


Kurtkulağı Köyü Camii




Ceyhan ilçesine 30 kilometre mesafede, eski Halep kervan yolu üzerinde bulunan Kurtkulağı Köyü Camii, Türk mimarîsi içinde, ayrı bir yer işgal edebilecek değerli yapılardan bir tanesidir.

Eser, Kuzey duvarında bulunan kitabesine göre 1010 H. (1601) tarihinde Haydar Ağa adında bir hayırsever tarafından yaptırılmış, daha sonra da 1070 H. (1659) tarihinde yakınında bulunan kervansaray ile birlikte, küçük bir onarım görmüştür. 1070 H. (1659) tarihindeki bu onarımın Mimar Mehmet Ağa tarafından yapıldığı kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Kurtkulağı Camii'nin en önemli özelliklerinden biri de eserin ilk yapılışına ait olan minaresidir. Kuzeydoğu köşede avlu giriş kapısı üzerinde, çok küçük fakat o derecede iddialı bir sanat anlayışı ile yapılmış olan eski minare, bugünkü yeni minare ile büyük tezatlar içinde bulunmaktadır. Her nedense camii yapan sanatkar, avluya girişi zemin hizasından yapmamıştır. Üç basamak merdiven çıkıldıktan sonra minare altındaki küçük bir geçidi takiben tekrar üç basamak merdiven inilmekte ve cami avlusuna öyle girilmektedir. Minare o kadar kısa yapılmıştır ki, şerefe çıkıntısı cami'in ancak beden duvarları hizasında kalmakta ve şerefe kapısından başka Kuzeyde avlu duvarı üzerine de bir açıklığı bulunmaktadır. Yine çok kısa olarak yapılmış petek, biraz daha ince ve konik taş külahlıdır. Caminin Kuzeybatı köşesinde bulunan 10 yıl önce yapılmış briket minare orijinal küçük minare ile kıyaslanmayacak derece yüksek ve oransızdır.


Mestanzade Camii



Kendi adını taşıyan mahallede bulunan Mestanzade Camii, Mestanzade Hacı Mahmut Ağa tarafından 1093 H. (1682) tarihinde inşa ettirilmiştir. Eserin yapılışına ait bir kitabesi yok ise de ilk inşasından sonra birkaç defa yapılmış olan onarımlardan birine ait tamir kitabesi bulunmaktadır.
En son olarak 1948 yılında Helvacı Musa oğlu İsmail Çankaya tarafından camiye, bugünkü minaresi ilave edilmiştir. Mestanzade camii ve camiden biraz ilerde bulunan Mestan hamamına ait bir de vakfiye mevcut olup, bu vakfiyede belirtildiğine göre, cami ve hamam H.1093 (1682) tarihinde Ramazanoğulları’ndan Hacı Mahmut Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Binanın altına inşa edilen bodrum katı mevcuttur. Bodrumdan dolayı yüksek bir girişe sahip olup, camiye 6 basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Giriş kapısının çerçevesi, kabartmalı dişlerle meydana gelen motifle ve ince bir sıra mukarnasla meydana gelir. Basık kemerli giriş kapısı, köşeleri sütunçelerle süslenen ve üzeri üç dilimli kemerle kapanan, yaklaşık 15 cm. derinlikte bir niş içine alınmıştır. Üzerinde dişli motiflerle çevrelenen dairesel bir pencere ve mermerden onarım kitabesi yer alır. Kapı bezemesi, Sultan Reşat'ın tuğrasıyla taçlandırılmıştır.




Başka Bir Mimari, Başka Bir Sanat: Yağ Camii


Yağ Camii’nden Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Eski Camii olarak nitelendirmiş olsa da Yağ Camii günümüzde ki ismini daha önce ki zamanlarda kapısı önünde kurulan yağ pazarından almıştır. Eski Belediye Caddesi üstünde Büyük Çarşı semtinde olup, bitişiğindeki medrese ile birlikte bir külliye teşkil etmektedir. Evvelce bir kilise iken, camie çevrilmiş olan bu yapının asıl adı Eski Camidir.
Cami'in avluya giriş kapısı ayrı bir güzelliğe sahip bulunmaktadır. Kapının abidevi yapısı, caminin mütevazi mimarisi ile tezat teşkil etmektedir.



Yağ Cami'in bitişiğinde ve aynı avlu içinde yer alan medrese de 1558 tarihinde Pirî Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kapıdan girildiğinde, karşıda ibadet mekanı ile doğu ve batı yönlerinde ise eş nitelikli hücreler (odalar) ile çevrilmiş büyük bir avluyla karşılaşılır. Doğuda (girişe göre sol yanda) medresenin kubbeli dershanesi bulunur. Avlunun etrafında sıralanan, dersane, mutfak, yatakhaneler ve çeşitli hücrelerden meydana gelen medresenin bölümlerinin en ilgi çekici kısmı; kare planlı ve üzeri kubbeli dersanesidir. Bilhassa saçakları devrin ahşap işçiliğini göstermesi bakımından büyük önem taşır. Medresenin diğer bütün hücreleri beşik tonozlarla örtülmektedir.



Son yıllarda yapılan müdahalelerle medresenin doğu kanadında yer alan ve avluya açılan odalar dış cepheye açık dükkan sırası haline getirilmiştir. Yapı 1998 Adana Ceyhan depremi sonrası restore edilmiştir.




Yeni Cami


Kuruköprü'den Küçük Saat'a giden Özler Caddesi üzerindedir. Küçük bir camidir. Üç satır halinde sülüs hatla yazılı kitabesinden (1724) yılında Abdürrezzak Antaki adlı Antakyalı bir zengin tarafından yaptırılmıştır. Minaresi de diğer bir kitabesine göre de 1142 H. (1729) tarihinde Aptullah Bin Ali Beşe tarafından minaresi yaptırılmıştır. İlk bakışta, kıble duvarı haricinde kalan cephelerde, ilave edilen betonarme kısımlarla caminin esas karakteri bozulmuş olsa da, değişikliğe uğramamış olan kıble duvarı ile minaresi caminin orijinal durumunu ortaya koymaktadır. Güneybatı köşede bulunan minarenin kaidesi aynı zamanda avlu kapısı durumundadır. Silindirik minare gövdesi zikzaklı hatlarla süslenmiş, şerefesi Memlük camilerinde olduğu gibi konik bir sundurma ile örtülmüştür.

Tamamen köfeki taşından yapılmış olan kıble cephedeki taş işçiliği eserin en sanatkarane yapılmış yanını teşkil eder. Zikzaklarla süslenmiş olan pencere kenarlarına küçük sütunlar yerleştirilmiştir. kavsarası antik geleneğe uygun olarak istiridye şeklinde yapılmıştır.



Caminin minare kürsüsünün caddeye bakan yüzeyinde yer alan ve Osmanlı Güneş Saatlerinin güzel bir örneği olan saat taştaki aşınma nedeni ile görüntüsü çok bozuktur. Saat mili de kaybolmuştur.



Yeşil Mescit



Tepebağ Mahallesi 20. Sokakta Gazi İlkokulu yanında bulunan Yeşil Mescit, Gencizadeler tarafından 1165-1167 H (1746-1748) tarihleri arasında inşa edilmiştir. Mescidi örten kubbenin üzerindeki kitabede 1165 H. tarihi ile mescidin banisi Hacı Mahmud'un ismi yer almaktadır. Mescit, içini örten kubbenin üzerindeki kiremitlerin yeşil oluşundan dolayı Yeşil Mescit ismini almıştır. Plânı araziye uydurma zorunluluğu sebebi ile, altına bir de bodrum kat yapılmış olup, esere doğu duvarın uzantısı ve mescidin yan duvarı boyunca devam eden avlu duvarının sonunda ki yay kemerli bir kapıdan girilmektedir.

Kuzeyinde küçük bir avlusu bulunan ve sarı küfeki taşından yapılmış olan eser, kare planlı ve tek kubbeli mekanı ile Adana ve civarında sık rastlanan mescitlerden birini teşkil etmektedir.

Eserin giriş kapısının üzerindeki kitabeden başka kıble duvarı üzerinde de bir kitabesi daha bulunmaktadır. Bu kitabeden 1165 ve 1169 H. (1750) tarihleri okunmaktadır. Böylece 1165-1167 H. (1746-1748) tarihleri arasında yapılmıştır 1965 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore edilen eser günümüzde de iyi durumdadır.


__________________
  Alıntı ile Cevapla
14 Üyemiz Mathematician'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
adana, beyazı, cümbüşü, mavisi, renk, yeşili, Şehir


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 00:17.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.