|
Türkiye'den Tarihi Yerler ve Mekanlar Geçmişten günümüze gelen yapıtlar... |
|
Seçenekler |
14.12.2011, 11:55 | #31 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
Gerçekten emek ve sabır isteyen bir çalışma olmuş, hatta akademik bir çalışmaya bile taş çıkarır cinsten. Ellerinize emeğinize sağlık. 1000 yıllık bir geçmişi olan yapının o kadarda gizemi ve özelliği de vardır mutlaka. Ne kadar anlatsanız eksiklikte bir o kadar geride kalır. Eserin bu güne kadar gelmesinde osmanlı'nın da çok büyük emeği vardır. Mimar Sinan'ın yaptırdığı İsnad duvarları, Ayasofya'nın bu güne ulaşmasının en büyük desteğidir.
Ayasofya ile ilgili bazı önemli yapı taşları vardır biz onlara "Bilinmeyenler" veya " Gizemler" deriz. Bende bunlardan bir kuple ekleyerek bu müthiş çalışmanın gür ışığına, Mum ışığı gücünde katkı yapmak istedim. Maketini arılar yaptı Ayasofya birçok kereler yapıldı ve yıkıldı. En son yıkılışı da Bizans tarihinde geçen Nika isyanı sırasında oldu. M.S. 532 yılındaki bu isyan sırasında Ayasofya Bizans İmparatoru Justinyanus kiliseyi yeniden yaptırmaya karar verdi. Yapacak mimarı bir türlü bulamadı. O günlerde çok ilginç bir olay oldu. Bir dini ayin sırasında elindeki kutsal ekmekçiği bir arı kapıp kaçtı. İmparator arının saklandığı peteği bulup getirene ödüller vaat etti. Sonunda birisi bulup getirdi. Hayretle gördüler ki, petek mabet maketi şeklindeydi. Mabedin mihrap yerinde de kutsal ekmek duruyordu. Beyazlı delikanlının getirdiği altın Sonra yapım başladı. Sıra kubbeye geldiğinde para bitmişti ve durmak zorunda kaldılar. İşte tam bu sırada, beyazlar giymiş bir delikanlı ortaya çıktı. Beraberinde çuvallarla yüklü katırlar da getirmişti. Delikanlıyı, İmparator Justinyanus'un huzuruna çıkardılar. İmparator çuvalların içindeki altını görünce, şaşkınlığını gizleyemedi. Justinyanus buna çok sevindi. Olayı yakınlarına anlattı. Fakat tılsım bozuldu. Beyazlı delikanlı bir daha görünmedi... Mimar kaçıyor Duvarlar kubbe seviyesine gelince bu defa, mimarbaşı ortadan yok oldu. Roma'ya kaçtığını öğrendiler. 7 yıl sonra mimar, Roma'daki işini de yarım bırakıp tekrar İstanbul'a döndü. İmparator, mimarbaşını görünce çok kızdı. Fakat mimarbaşı ona şöyle dedi: "Bu koca yapının temelinin çok sağlam olması gerekir, eğer kalsaydım acele ettirecektiniz ve yapının sağlamlığı tehlikeye düşecekti." Ayasofya'nın yapımı, 40 yıl sürdü. Büyük kubbenin üzerine altın bir haç takıldı. Bu haç o zamanlar öyle parlaktı ki, güneş vurunca, ışığı Alemdağ'dan,hatta Istranca Dağlanrından dahi görülüyordu. Yılanlar imparatoriçenin cesedini yiyorlar Justinyanus'un karısı İmparatoriçe Thedora, güzelliğinden başka bir şey düşünmeyen çok günahkâr bir kadındı. Ölünce yılanların kendisini yiyeceklerinden çok korkuyordu. Bu nedenle kurşun bir lahit yaptırdı ve kilisenin büyük kapısı üzerine gömülmesini emretti. Ancak efsaneye göre iki yılan, lahitte delikler açarak içeri girdiler ve cesedi yediler. Şimdi Ayasofya'nın giriş kapısı üzerinde görülen delikler yılanların açtığı delikler olarak kabul edilir. Terleyen direk Ayasofya'nın kıble tarafındaki kapılarından soldan sayılınca sonuncusunun iç tarafında bir mermer sütun var. Bu sütunun en büyük özelliği kış ve yaz nemli olması. Bu yüzden bu sütuna "terleyen direk" deniyor. Sütunun zemininden başlayarak bir buçuk metrelik bir kısmı bakır plakalarla kaplı. İnanca göre sürekli baş ağrısı çekenleri, sindirim sistemi hastalıkları olanları ve sıtmaya tutulanları bu direk tedavi ediyor. Önce iki rekât namaz kılınıyor, sonra hasta avuçlarını önce bakır plakalara sonra da yüzüne sürüyor. Bu hareket üç kez tekrarlanınca hastalıklar iyi oluyor... Ayrıca elleri çok terleyen kimselerin, direğin üzerinde bulunan deliğe parmaklarını soktukları ve artık ellerinin terlemediği birçok defalar görülmüş... Terlemenin nedeni... İnanca göre, Ayasofya'nın büyük bir kubbesi bir depremde yıkılınca, 300 rahip Mekke'ye gitmişler ve orada zemzem suyundan almışlar, bunu Mekke toprağı ile karıştırıp,bu sütunun altına harç olarak koymuşlar. Sütunun bu yüzden "terlediğine"inanılıyor. Bir başka inanca göre de Hızır Peygamber, parmağım Ayasofya'daki deliğe sokmuş ve binayı Mekke'ye yöneltmiş yani Kıbleye çevirmiş Terleyen direğin ya da diğer adıyla ağlayan direğin öyküsü, görüldüğü kadarıyla Osmanlı döneminde ortaya çıkmış. İslam inançlarıyla beslenmiş. Sütunun yapısının gözenekli olduğu ve kılcal damarlar yoluyla temeldeki suyu emdiği ve bu yüzden terlediği, en geçerli bilimsel açıklamalardan biri. Ama acaba neden sadece bu direği gözenekli taştan yapmışlar? Bu soru cevapsız kalıyor... Kuyudaki şifalı su Ayasofya'nın içinde büyük salonun ortasında bir kuyu var. Eskiden bu kuyu kalp hastalığına tutulanların sık sık geldikleri bir yerdi. Bunlar üç cumartesi art arda aç karnına buraya geli}, sabah namazını kılar ve bu sudan içerlerdi. Bu gelenek cami müze haline getirilene kadar sürdü. Kuyunun üzerinde yaklaşık 50 santim çapında, demir bir kapak var. 7 metrelik bir çubuk sarkıtıldığında dibine ulaşılamıyor. Su hâlâ mevcut, tadı tatlımsı ve mineralli. Bu suyun ne tür bir bir bileşim taşıdığının, incelenmesi gerekir. Yüzyıllardır orada durduğuna göre acaba bozulmuş mudur? Sonra niçin kalp hastalığına iyi geliyor? Bu da düşündürüyor. Yoksa suyun bir özelliği mi var? Bu soruların cevaplarını, devletin yetkili kurumlarına bırakıyoruz. Geçenlerde bilim dünyası çikolatanın içinde bulunan bir maddenin hormonal etki yaptığını açıkladı. Ama bu etki özellikle, aşk yüzünden kalbi kırılanların üzerinde görülüyormuş. Demek ki, bu madde,beyinde aşırı üzüntü yaratan merkezi etkiliyor. Ayasofya' daki kuyunun şifalı suyunun da böyle bir özelliği neden olmasın! "Tabuta dokunursanız, Ayasofya yıkılır" Ayasofya'nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var. Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta Kraliçe Sofya yatıyor. Yalnız bir tehlike var, "Bu tabuta sakın dokunmayın" deniyor. Çünkü tabuta el sürü-lürse-jbüyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş. Kubbenin dört tarafında birer melek resmi var. Bunlar Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail'dir. Bu melekler kanatlarını açmış bir biçimde çizilmişler. İnanca göre Azrail, imparatorların ölümlerini, Mikail düşman saldırılarını, Cebrail ve İsrafil ise olacak olayları haber veriyor. İnananlar, tabut ile bu melekler arasında bir ilişki kuruyorlar... Tabutun koruyuculuğunu da üstlenen melekler, ona dokunulmasına izin vermiyorlarmış. Esrarengiz kapılar Ayasofya'nın güney tarafında ufak ve dar bir koridorun ucunda örülmüş bir kapı var. Buna "açılmaz kapı" deniyor. Anlatılanlara göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul'a girdiğinde Rum Ortodoks Patriği yanındakilerle bu kapının önünde dua ediyormuş. Osmanlı ordusu kiliseye girince, Patrik bu kapıdan kaçıp kaybolmuş ve kapı bir daha açılmamış. Her paskalyada bu kapının önünde" kırmızı yumurta kabukları" ortaya çıkarmış... Bir de "Kapanmaz Kapı" miti var. Fetih günü, Fatih'in ordusundan biri bu kapıya öyle bir vuruş vurmuş ki, kapı yere gömülmüş ve bir daha asla açılmamış... Pençe nişanı Binanın güneydoğusundaki kubbeyi tutan fil ayağının bir yüzünde 6 metre yükseklikte ele benzeyen bir iz var. Kuşaktan kuşağa anlatılanlara göre, fetih günü, Fatih Sultan Mehmet'in atı ürkmüş, Sultan eliyle bu kemere tutunmuş. Atı ise sütunun kaidesini zedelemiş. Buraya kadar bir şey yok. Ama pençe izinin yerden 6 metre yükseklikte olduğu ve bu yüksekliğe, hiçbir atın erişemeyeceği düşünülürse, olayın esrarı bir anda ortaya çıkıveriyor. Gizli ayin Bir başka olay Kanuni Sultan Süleyman döneminden. Gece bir derviş grubu camiye ibadet etmek için geliyormuş. Uzaktan Ayasofya' nın bütün ışıklarının yandığını görmüşler, içeriden ilahi sesleri geliyormuş. Dervişler korkup içeri girmemişler, olay padişaha iletilmiş. Kanuni adamlarıyla bizzat gelmiş ve dışarıdan olayı aynen görmüş. Sonra içeri girilmesini emretmiş ama içeri girenler kimseyi bulamamışlar. Her yer kapkaranlıkmış. Bu da Ayasofya'nın, halk deyişiyle, pek tekin bir yer olmadığına işaret eden bir efsane... Ayasofya'nın mucizelerinin sonu gelmiyor Büyük kıble kapısının kanatlarının Nuh'un gemisinin tahtalarından yapıldığı bir diğer inanç. Eskiden deniz seferine çıkılmadan önce, yolcular bu kapıya gelir, dua eder ve Hz. Nuh'tan yardım dilerlermiş... Ayasofya'nın hikâyesi bundan ibaret değil. Birçok defa yıkılıp, sonra yeniden yapılan bu güzel yapının tarihi, insanoğlunun Dünya'daki serüveninin küçük bir parçası sanki... Avarlar, Ayasofya’nın altınlarını alıyor Avarlar, 575 yılında Roma’yı kuşatıyor ve Papa 1. Benedictus, fidye vererek kendini kurtarıyor. Ama Avarlar, 614-619 arasında bu kez İstanbul’u kuşatıyor. Patrik Sergius, Ayasofya’daki kutsal ama altından olan ne varsa erittirip para haline getirerek Avarlar’a veriyor. Avarlar, bir miktar da Bizanslı kadını alarak kuşatmayı kaldırıyor. Arapları Meryem Ana püskürtüyor 714 yılında Araplar yine geliyor ve 718’e kadar kent muhasara altında kalıyor. Bu sırada imparator, “Herkes eline haç alsın, surların etrafında dolaşsın; bu bizi koruyacak” diyor. Patrik de “Meryem Ana ikonalarını alın ve dolaşın; asıl bu bizi koruyacak” diyor. Gerçekten de Meryem Ana’nın gebe kaldığı 15 Ağustos günü, Araplar kuşatmayı kaldırıyorlar. İmparatorun gücü sıfıra iniyor. Hz. Muhammed’in tükürüğü Ayasofya’yı koruyor Bizans sanatı konusunda sayılı uzmanlardan İngiliz Anthony White’ın aktardığına göre, Hz. Muhammed’in peygamber olduğu dönemde Ayasofya’nın küçük kubbelerinden biri çöküyor. Tamiratta başarısız olan Bizanslılar, Peygamber’e elçi gönderiyor ve “Yeniden yerine oturtabilmek için ne yapmalı?” diye soruyorlar. Hz. Peygamber özel taşlar, kum ve bir de kap içinde kendi tükürüğünü gönderiyor. Tükürük harca karıştırılıyor. O kubbeye bir daha hiçbir şey olmuyor. Ortodokslarla Katolikler Ayasofya’da ayrılıyor 1054 yılında papanın temsilcisi Kardinal Humbold, patriğin yönettiği ayin sırasında Papa’nın patriği aforoz ettiğini bildiren fetvayı açıklıyor. Ayin bozuluyor, kargaşa çıkıyor. Böylelikle Ortodoks ve Katolik kilisesi, birbirine darılarak temelli ayrılmış oluyor. Ayrılık 911 yıl sürüyor. 1967’de 6. Paul, İstanbul’a gelerek dargınlığı sona erdiriyor. Hristiyanların Kutsal Emanetleri çalınıyor 1204 yılında Haçlı orduları İstanbul’u yağmalarken Ayasofya’da ne kadar kutsal eser varsa hepsini kaçırıyor. Geçen yıl Vatikan, jest yaparak kutsal emanetlerden bazı bölümleri geri verdi. Deisis Mozaiği’ndeki Hz. İsa değil 1264’te İstanbul, Haçlıların elinden kurtarılıyor. Bundan sonra, Ayasofya’nın içinde Deisis Mozaiği yapılıyor. Bu mozaikteki İsa figürü ABD’li araştırmacı Roberto Solarion’a göre, gerçekten İsa değil, Kemerhisarlı (Tyana’lı) Apollon. (Hatırlanacağı gibi Tempo Ocak 2005’te Aytunç Altındal’ın bu konuda bir kitap hazırladığını duyurmuştu. Kitap, nisan ayında piyasaya sürüldü.) Bunun ispatı ise mozaikteki İsa figürünün sağ kaşının üzerindeki yara izi. İz, 11 sayısına işaret ediyor. Pisagorcu tarikat üyesi Apollon’da da bu iz var. Figürün Apollon’a ait olmasının nedeni ise paganların Anadolu’da zorla Hıristiyanlaştırılırken, İsa’nın resmini yapar gibi görünseler de, Apollon’un resmini yapmaları. Deisis Mozaiği’ndeki Meryem Ana değil Mozaikteki Meryem figürü, ellerini İsa’ya doğru uzatmış vaziyette. Oysa Hıristiyan şeriatına göre yapılan resimlerde Meryem’in ellerinde İncil ya da İsa olması gerekiyor. Dolayısıyla bu figürdeki Meryem, ‘anne’ değil Mecdeli Meryem olarak da bilinen ve Hz. İsa’nın eşi olduğu varsayılan kadına ait. Kutsal Kâse aslında Ayasofya Kutsal Kâse, aslında Hz. İsa’nın içit kabı değil, ‘dişil prensip’i temsil ediyor. Bu prensibin adı ‘Sofya’. Yani Kutsal Kâse’nin kendisi Ayasofya ki, Hıristiyanlık inancına göre bütün kiliseler rahim örnek alınarak yapılıyor. Bunların en kutsalı da yani ‘Kutsal Kâse’ de Ayasofya. Bizans’ın ilk gizli teşkilatı Ayasofya’da kuruluyor Mikail Cellius adlı bir filozof, Bizans’ın ilk gizli teşkilatını Ayasofya’nın mahzenlerinde kuruyor. Aynı mahzenler, aynı zamanda Gnostik Hıristiyanların gizli kitabı Picatriks’in de çevirilerinin yapıldığı mekân. İlk düz haç Ayasofya’da kullanılıyor Hıristiyanlar, İmparator Jüstinyen döneminde Akhineton Haçı adı verilen şekli bırakıyor ve düz haç modeline geçiyor. Bu da ilk kez Ayasofya’da kullanılıyor. Çapraz Haç’ın anlamı Aziz Andre’nin üzerinde idam edildiği haç, çapraz formda. İstanbul’daki kilisenin kurucusu sayılan Aziz Andre’nin anısına tavana çapraz haç motifi işlenmiş. Dandolo İstanbul’u alıyor ve ölüyor Latin komutan Henricus Dandolo, Papa’nın çağrısı üzerine İstanbul’u almak zorunda kalıyor. Bizanslıların tehdidi oldukça ilginç: Eğer bu kenti alırsan ölürsün. Dandolo kenti alıyor ve ölüyor. Mezarı halen Ayasofya’da. Ayasofya kiliseye hiç ait olmadı Ayasofya kilisenin malı değil. Çünkü mekân imparatora ait kabul ediliyor. Dolayısıyla 1453’te Fatih Sultan Mehmet de Ayasofya’nın değerini ödeyerek bir vakıfla kendi üzerine geçiriyor. Daha sonra da padişahların malı olarak devam ediyor. Ayasofya’daki Hermetik semboller Dört balık: Tavandaki dört balık sembolü aslında dört Gospel’e atıf. Balık, iman anlamına geliyor. Bu İsa’da bütünleşmiş olan imanı temsil ediyor. Baklava Bu şekil, eğer yuvarlak olsaydı kainat anlamına gelecekti. Oysa baklava motifi yeryüzü anlamına geliyor. Yeryüzünün merkezinde haç, haçın merkezinde de İsa var. Mantra ve sekiz köşeli yıldız Sekiz çeperli gül, aslında mantrayı temsil ediyor. Çevresindeki sekiz köşeli yıldız ise kainatın sekiz köşesi olduğunu gösteriyor. Bunlar asıl olarak paganik semboller. Diğer Hermetik semboller Daire, kainat anlamına geliyor, etrafında da minik noktalar var; onlar da yıldız demek. Bu, aynı zamanda şifa sembolü. Kenarlardaki defne dalları da Hermetik öğretiye ait. var. Aradaki haça benzer figürler de bir nevi Hermetik takıyye. Vikingler de Ayasofya’da İkinci kat balkonlarından birinde, Vikingler’e ait Rune alfabesiyle yazılmış yazılar bulunuyor. Bu en mistik yazı tarzlarından biri olan Elgir Rune’u. Aynı yazılardan, bodrumdaki mahzenlerde de var. Ayasofya’ya ait efsaneler Sekizinci sütun altında Hıristiyanlığın en büyük değerleri saklanıyor iddiası tamamen asılsız. Çünkü Haçlı orduları bunların hepsini çalmış. Hz. İsa’ya ait gerçek haça ait parçalar ise 640 yılında imparator Heraklios tarafından Kudüs’e gönderilmiş. Aynı şekilde mahzenlerin altındaki tünellerden Kınalı adaya kadar bir tünel uzandığıda söylenir...
__________________
Kader, çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Tanrı verir sen dokursun |
14.12.2011, 12:12 | #32 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
resimler kadar müzikte cok etkileyici dinledikce insana huzur veriyor,müzik esliginde resimlere bakarken resmen o zamana daldim gitttim.Cok kaliteli ve bilgilendirici bir paylasim olmus,ilk basta ReaL olmak üzere katkisi bulunan diger arkadaslarimida candan tebrik ediyorum.
__________________
|
14.12.2011, 13:50 | #33 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
Ilgın ilginç anekdotlarla bulunduğun katkı için teşekkürler.
Efsaneler hep çekici gelir ve yine geldi
__________________
Ben hiç insan kaybetmedim... Sadece zamanı geldiğinde, vazgeçmeyi bildim... |
5 Üyemiz Banemin'in Mesajına Teşekkür Etti. |
21.06.2013, 17:08 | #34 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
Sırları, gizemleri elbette ilginç ve çekici. Lakin konu, işlenişi ve sunumuyla bir harika..
Emeği olan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, emeklerinize sağlık.
__________________
Gerçekçi ol ve imkansızı iste "Che Guevara" |
3 Üyemiz Leyl'in Mesajına Teşekkür Etti. |
21.06.2013, 18:20 | #35 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
Eser mükemmel de, konu içeriği de bir okadar mükemmel olmuş... |
4 Üyemiz Lion'in Mesajına Teşekkür Etti. |
31.05.2014, 11:21 | #36 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
31.05.2014' de gezi parkı direnişi yıldönümüne özellikle denk getirilerek organize edilen bir eyleme sahne oldu burası.
Kapısında toplananları seyrek bıyıklı saldırgan birisi göndermiş, gündem değiştirme görevi için toplanmış bunlar. Talepleri : - Ayasofya müzesi' nin camiye çevrilmesini, - Hz. İsa figürlerinin badanayla kapatılmasını. - İsminin de "Ebubekir camii" olarak değiştirilmesini talep ediyorlarmış. .. |
3 Üyemiz Sami'in Mesajına Teşekkür Etti. |
09.06.2014, 15:21 | #37 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
Ayasofya ve Efsaneleri
__________________
Bağımsızlıktan yoksun bir ulus,Uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
|
4 Üyemiz Deniz'in Mesajına Teşekkür Etti. |
04.02.2015, 00:46 | #38 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
İstanbul'un kıymetli değerlerinden biri Ayasofya ve ona da yakışan incelikte ve mükemmellikte bir konu olmuş...
Ellerine sağlık Real... Ayrıca konuya katlılarından dolayı Lale ve Denize'de teşekkürler... |
3 Üyemiz Redwine'in Mesajına Teşekkür Etti. |
13.03.2016, 15:01 | #39 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
Güzel sunumda emeği geçen herkese teşekkürler, ellerinize sağlık arkadaşlar
|
2 Üyemiz Dilem'in Mesajına Teşekkür Etti. |
22.04.2016, 21:54 | #40 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Ayasofya Müzesi | Ayasofya Camisi (İstanbul)
Real ;Paylaşım ve emeğiniz için teşekkürler...Resimler güzel...İstanbul..
__________________
.................................... |
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
ayasofya, ayasofyanın tarihi, camisi, efsanesi, istanbul, tarihi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |