|
Bilmece, Bulmaca ve Zeka Soruları Zekalarına güvenenlere sorular |
|
Seçenekler |
10.02.2019, 19:20 | #1 |
Çevrimdışı
|
Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Hanz Suçlu mu? Suçsuz mu? Eğitim bilimlerinde çok bilindik bir sorudur. Sizin yanıtlarınız nelerdir? “Hanz’ın eşi ölmek üzeredir. Onu kurtarabilecek ilacı satan eczacı, ilacın maliyetinin 10 katı kadar para istemektedir. Hanz eczacıdan ucuza satmasını ister, çevreden topladığı paralarla da ilacı alamaz. Hanz çaresiz durumdadır. Bir gece eczanenin camını kırarak karısı için ilacı çalar.” Hanz suçlu mu suçsuz mu? Niçin? |
5 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
17.02.2019, 18:25 | #2 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Alıntı:
Peki karar için ölçek hayat kurtarmak ise kuralların bir yerde işlevi yitmiyor mu? Ya da bunu genelleyelim herkesin bu hırsızlığı yapma özgürlüğü ortaya çıkmaz mı? |
|
5 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
17.02.2019, 18:28 | #3 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Savunma amaçlıysa savaş suç değildir. Onun dışındaki sebeplerden yapılan her savaş, Atatürk'ün de dediği gibi cinayettir.
__________________
"Ne kadar az bilirseniz, o kadar şiddetle savunursunuz." Bertrand Russell |
17.02.2019, 18:44 | #4 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Alıntı:
Peki bakış açımızı toplumsal ahlaki boyuta yöneltelim biraz da. Herkes bu durumda aynı seçimi gösterebilir mi? Evetse veya hayırsa niçin? |
|
5 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
17.02.2019, 18:55 | #5 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Alıntı:
Mesela Almanya'nın Dresden şehri 2. Dünya Savaşı öncesi Avrupa'nın en güzel şehirlerindenmiş. Sanat alanında da başı çekermiş bu şehir. Ama savaş boyunca müttefik devletlerince acımasızca bombalanmış veşehrin %90'ı mahfedilmiş. Almanya bu şehri yeniden ayağa kaldırmış. Restorasyon çalışmaları o kadar mükemmel ki, savaşın izleri çok zor farkediliyor. Savaş hukuku diye bir kavram var ve buna göre esir askerlere, sivillere muamele adil olmalı. Ama bunu kim yerinde denetleyecek? Savaşan taraflar bir süre sonra intikam güdüsüyle hareket ediyor. "Onlar benim tarafın sivillerine yaptı, ben de onlarınkine aynısını yapayım" zihniyeti... Savaşın haklılığı tartışılmaz kesinlikte olsa bile savaşta yer almak istemeyenler çıkabiliyor. Kurtuluş savaşımızda da böyle oldu. Pek çok asker kaçağı bu nedenle idam edildi. O devrin aydınlarından pek çok kişi de bu savaşa karşı çıktı. Onların da kendince haklı gerekçeleri vardı: Ordu diye bir şey kalmamıştı; halkın 10 yıldır savaşmaktan mecali kalmamıştı; savaşa girip kaybetmiştik ve şimdi işgali kabullenmeliydik, vb... Savaşı göze almak ve katılmak zordur. Savaşı istememek çok insanî bir durumdur. Nutuk çeken politikacılar için savaşa katılmak kolaydır ama savaşacak, ölecek veya sakat kalacak milyonlar için savaş romantik veya ideolojik bir seçim değildir. Bir düşünürün dediği gibi, her savaş geride üç ordu bırakır: açlar ordusu, sakatlar ordusu ve hırsızlar ordusu.
__________________
"Ne kadar az bilirseniz, o kadar şiddetle savunursunuz." Bertrand Russell |
|
17.02.2019, 22:58 | #6 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Yanıtlarınız için teşekkür ederim.
Konunun Eğitim Bilimlerinde geçen bir soru olduğunu belirtmiştim. Buna göre her bireyin ahlaki gelişim olgunluğu farklı düzeydedir ve buna bağlı olarak verilecek yanıtlar değişkenlik gösterecekti. İdeal olan evre son evre idi ve herkes Kohlberg'e göre bu aşamaya ulaşamıyordu. Onun anlatımıyla : Kohlberg Ahlak Gelişimi Kohlberg Ahlak Gelişimi, Piaget’in ahlak kuramının aslında yeniden anlamlandırılmasıdır. Kohlberg, bu kurama dayalı olarak kendi kuramını geliştirmiştir. Kohlberg, Piaget’in ahlak kuramındaki temel doğrulara bağlı kalmasıyla beraber, ahlaki ikilem içeren bazı hikayeler kullanmıştır. Bu hikayelerde, bireyin davranışları ”doğru – yanlış” cevaplarıyla ilişkilendirilir. Fakat Kohlberg ahlak gelişimi kuramını ”doğru – yanlış” cevaplarına göre değil, bu cevaplara yapılan açıklamalarla ortaya çıkarmaktadır. Kohlberg’e göre ahlaki evreler düzenli bir sıra izlemektedir. Bir sonraki evreye ancak bir önceki evre sindirilince geçilebilir. Evreler arasında ardışıklık vardır ve asla geriye dönülemez! Her basamak bir sonraki basamağın ön koşuludur. Her birey farklı evrelerde sonlanabilir. Dolayısıyla toplumsal ahlak ikinci plandadır. Bireysel ahlak ön plandadır. Bilişsel gelişim, ahlaki gelişim için ön koşuldur fakat yetersizdir. Ahlaki gelişim için empati şarttır. Bu şart Ceza ve İtaat Eğiliminden sonra geçerlidir. Kohlberg, insanların altı yargı aşaması geçirdiğini söylemiştir ve bunları üç düzey içerisinde açıklamıştır. 1. Gelenek Öncesi Düzey Ceza ve İtaat Eğilimi Saf Çıkarcılık (Araçsal İlişkiler Eğilimi) 2. Geleneksel Düzey İyi Çocuk Eğilimi (Kişilerarası Uyum) Kanun ve Düzen Eğilimi 3. Gelenek Sonrası Düzey Toplumsal Sözleşme Eğilimi Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi Kohlberg’e göre üst düzey ahlaka ulaşabilmek için üst düzel bilişsel gelişime, yani soyut düşünebilmeye ihtiyaç duyulur. Fakat bunun tersi mümkün değildir. Şöyle ki; üst düzey ahlaka sahip bireyler kesinlikle soyut düşünmektedir, ancak her soyut düşünen üst düzey ahlaka sahip olmayabilir. Gelenek Öncesi Düzey Kohlberg’e göre gelenek öncesi düzeyde, ihtiyaç karşılanırken otoriteye itaat ve çıkarlar göz önünde tutulmaktadır. Davranışın fiziksel etkileri önemlidir ve İD baskındır. İtaat ve Ceza Dönemi: Davranış sonucunda sadece doğru ve yanlışa bakılır. Doğru ve yanlışı belirleyen ödül ve cezadır. Otorite varsa kural vardır. Birey bu aşamada dürtüsel hareket eder ve kurallar tamamen dışsaldır. Davranışın yapılıp yapılmaması, otoriterin varlık, yokluk durumuna göre değişmektedir. Bireyi cezadan kaçıran tüm davranışlar doğrudur. Örnekler: – Odasında televizyon izleyen Mahmut, annesinin geldiğini duyunca hemen çalışma masanın başına oturmuş ve ders çalışmaya başlamıştır. – Kırmızı ışıkta karşıya geçen yayaya sorulur: ‘Burada bir trafik polisi olsaydı, yine kırmızı ışıkta geçer miydiniz?’ ”Hayır” cevabı alınır. – Çocuklar Yusuf Dede’nin bahçesinden kiraz çalmaya, sadece Yusuf Dede evde yokken giderler. Saf Çıkarcı Dönem (Araçsal İlişkiler Eğilimi): İhtiyaç karşılandığı sürece kurallara uyulur. Birey için her şey karşılıklıdır. Doğru olan, diğer insanların ihtiyaçlarını da dikkate alan somut ve pragmatik bir alışveriştir. Bireyin kendisi yine birinci plandadır. Ancak, ilk kez kendisi dışındaki diğer insanların da bazı ihtiyaçları olduğunu anlar. Bu eğilimde olan bireyler, çıkarlarına göre davranmaktadır. Dolayısıyla burada doğru davranış, kişinin gereksinimlerini tatmin eden davranıştır. Gör beni göreyim seni, kısasa kısas gibi deyimler, ‘Kan verin, bir gün sizin de ihtiyacınız olabilir’ gibi sloganlar saf çıkarcı eğilime uygun davranışlardır. Eskiden yayınlanan Avrupa Yakası dizisindeki Burhan Altıntop karakteri, Şener Şen’in Neşeli Günler filmindeki Ziya karakteri saf çıkarcı eğiliminde olabilir. Örnekler: – Borçlarından kurtulmak için adam öldüren Muhittin, bu cinayeti gören kişiyi de öldürür. – Önceki yıllarda mal bildirimi yapmayanların hapis cezası aldığını bilen ve mal bildirimi yapmayı unutacağından korkan Kamil, bu cezanın artık yürürlükte olmamasıyla birlikte mal bildirimi yapmanın önemli olmadığını düşünür. – Arkadaşlarıyla yemeğe giderken normalde en az parayı vermeye çalışan Tankut, arkadaşlarından birinin parasının çıkışmadığını anlayınca herkesin yemek parasını eşit şekilde bölüşerek ödemesini ister. Geleneksel Düzey Birey kişi sayısını biraz daha genişletecektir ve bu dönemle birlikte birey, ilk kez kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atacaktır. Empati yeteneğiyle birlikte birey artık kendini başkalarının yerine koyabilmektedir. Geleneksel düzeyde grubun beklentileri bireyin kendi beklentileri kadar değerlidir. Grupsal bir bencillik anlayışı vardır. Kendi bulunduğu grup, diğer gruplardan üstün tutulmalıdır. Kabul görme anlayışı vardır. Geleneksel düzey için anahtar kelimemiz budur. İyi Çocuk Eğilimi (Kişilerarası Uyum): Çevresindeki insanların ihtiyaçları ve beklentilerine, kendine biçilen role göre davranır. Grubuna karşı düşünceli ve özverilidir. Bu süreçte artık birey, olayları çevresindeki kişilerin gözleriyle görmeye başlar, yani empati kurar. İyi davranış demek başkalarını mutlu etmek demektir. Örnekler: – Fuat, takdir almak için ders çalışan bir çocuktur. – Tarık, otobüste ‘eğer kalkmazsam beni ayıplarlar’ endişesiyle bir teyzeye yer vermektedir. – Annesine kavga etmeyeceğine söz veren Mehmet’in yolu tinerciler tarafından kesilir ve onlar tarafından dövülür. Kolu yaralanan Mehmet olayda hiçbir suçu olmamasına rağmen annesine yolda düştüğünü söyler. Kanun ve Düzen Eğilimi (Toplumsal Uyum): Değer yargıları, kurallar toplumun düzeni için olmazsa olmaz olarak görülür. Dolayısıyla kanunların, yönetmeliklerin değiştirilmesine, ihlaline karşı çıkarlar. Kanun ve düzen eğiliminde genel anlamda yasaların, kanunun üstünlüğü esastır. Doğru davranış kanunlar içinde değerlendirilir, kanunlar tartışılmadan, sorgulanmadan uygulanır. Örnekler – Veli, denizde dubaları geçip açılan arkadaşlarının tüm ısrarına rağmen, ‘Dubaları Geçmek Yasaktır’ tabelasından ötürü açılmamıştır. – Murat, etrafta hiç polis olmadığı halde yol bomboşken karşıya geçmek için yeşil ışığın yanmasını beklemektedir. – Sigara içmenin yasak olduğu bir alanda sigara içenleri gören Yasemin, sigara içenleri ilgili görevliye hemen şikayet etmiştir. Önemli Uyarı Geleneksel düzeyin 3. evresi olan İyi Çocuk Eğilimi ile 4. evresi olan Kanun ve Düzen Eğilimi arasındaki farka dikkat ediniz. 3. evrede bireyin tanıdığı ve bildiği daha yakın kişilerle olan ilişkilerine bakılırken 4. evrede tanımadığı fakat toplumun oluşturduğunu bildiği kişiler referans olarak alınır. Gelenek Sonrası Düzey (İlkeli Ahlak) Kohlberg ahlak gelişimi konusunda gelenek sonrası düzeyde artık çıkarcılık tamamen bitmiştir. Bağımsız değerler sistemi oluşmuştur. Gelenek sonrası düzeyde yer alan bireyler, mevcut otoriteden bağımsız olarak toplumsal düzeni, yasaları, kanunları artık sorgulayabilmektedir. Bu düzeydeki bireyler kuralları reddetmezler, aksine savunurlar ancak bu kurallar önce sorgulanır ve değerlendirilir. Kohlberg, Piaget’in her bireyin soyut işlemler dönemine çıkamayacağı bilgisine paralel olarak, insanların büyük bir kısmının geleneksel düzeyden ahlaki yargılarda bulunduklarını, gelenek sonrası düzeye çok az sayıda insanın çıkabileceğini belirtmiştir. Sadece üst kimliğe sahip bireyler üst düzey ahlaka ulaşabilir. (James Marcia) Toplumsal Sözleşme Eğilimi: Toplumun üzerinde anlaştığı konular korunmalıdır. Ancak ihtiyacı karşılamayan düzenler toplum yararına değiştirilebilir. Kanunların toplumun ihtiyacına göre değişitirilebilmesi özelliği, kanun ve düzen eğiliminden farkını gösterir. Örnek – Atanamayan öğretmenler bakanlık önünde atama sayılarına ilişkin karara karşı protesto yürüyüşüne katılmıştır. ( Bu örnekte karara karşı çıkanlar toplumsal sözleşme eğilimindedirler. Kanun ve düzen eğiliminde olan bir birey ise bu protestoya katılmayı reddetmektedir.) Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi: Sistem ve kurallardan çok insan hakları, özgürlük, adalet, demokrasi gibi ilkeler ön planda tutulur. Yarar tüm insanlık içindir. Etik ilkeler göz önünde tutulur ve ahlak üstü bir anlayış oluşur. Evrensel ahlak düzeyi, bireyin ahlak ilkelerini kendinin seçip oluşturduğu, ahlak gelişiminin son aşamasıdır. Evrensel ahlak ilkesine ulaşan bireyler ideallerine sıkı sıkıya bağlıdır ama aynı zamanda bunları sorgulamaya da açıktır. Buna açık alıcık denir. Örnek – Mustafa, denizde boğulmak üzere olan birini, yüzme bilmemesine rağmen canını riske atarak kurtarmaya çalışmaktadır. Kaynak: kpsskonu |
4 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
18.02.2019, 01:29 | #7 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Alıntı:
10 katı kadar para istemek de neyin nesi? |
|
3 Üyemiz ReaL'in Mesajına Teşekkür Etti. |
17.03.2019, 15:02 | #8 | |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Alıntı:
Evrensel insan değerlerine ihtiyacımız var. İşte o zaman bireyden başlamak üzere tüm toplum şahsi bakışından sıyrılıp bir aydınlanma yaşayacaktır. |
|
2 Üyemiz Rapİ'in Mesajına Teşekkür Etti. |
20.08.2019, 05:58 | #9 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Hanz Suçlu mu Suçsuz mu?
Hans'ın eşinin ''Yaşam Hakkı'', eczacının ilacı üstündeki ''Mülkiyet Hakkı''ndan üstündür. Yaşam Hakkı temel bir haktır. Bu hak olmadan mülkiyet hakkı da dahil olmak üzere hiç bir hak varlık kazanamaz. Hans, ilacı çalarak eşini kurtarsa da rızası dışında ilacı alınan eczacının hakkı zarar gördüğünden ve hâlen bu zarar giderilmediğinden adli bir olay söz konusudur. Dolayısıyla Hans'ın yargılanması gerekmektedir. Türk Ceza Yasası'nda Hans'ın eylemi ''Hırsızlık'' suçunu oluşturmaktadır. Ancak 147. madde içeriğine göre; ''Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için işlenmesi halinde, olayın özelliğine göre, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.'' denilmektedir.
|
Ekrem Sencer'in Mesajına Teşekkür Etti |
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
hanz, suçlu, suçsuz |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |