Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Forum Gerçek Özel > Benim Bölümüm | Yazarlarımız

Benim Bölümüm | Yazarlarımız Kendi ürettiklerimiz


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 09.10.2013, 12:44   #21
Çevrimdışı
CadII
Hotantu Kabilesinden

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kalem!..

Anlam dolu dizeleriniz için binlerce teşekkürler...
__________________
Bu güzel ülkede elbette özgürlük türküleri söylenecektir. Ve yine kardeşçe paylaşım olacaktır. Görsek de, görmesek de...

H.
  Alıntı ile Cevapla
9 Üyemiz CadII'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.10.2013, 12:56   #22
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Kalem!..

Ben teşekkür ediyorum..
__________________
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.10.2013, 13:00   #23
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart 23 nisan!..

23 NİSAN!..
-İst.23.04.08-

“Bugün 23 Nisan,
Neşe doluyor insan...”
Yıllardır ezberlettik çocuklara,
Ulusal Egemenliğin anlamanı...
Öğretmenler tekrarladı durdu,
Çocuklar papağan:
“Bugün 23 Nisan,
Neşe doluyor insan...”

Övünüp durduk,
Tek çocuk bayramından
Boşaltıp içini kavramların,
Yalancı nutuklar dinledik çocuklardan...

“Bugün 23 Nisan;
Hüzün doluyor insan !..”
Haydi;
Aylardır ezberletilen nutukları atın çocuklar...
Tekrarlayın geleceğe güveninizi;
Ama asla sormadan, sorgulamadan:
İster Cumhurbaşkanı olun bir saatliğine
İsterseniz Başbakan...
Bayram sizin çocuklar;
Bugün 23 Nisan !..

Muhataplarınıza sorun çocuklar
Ulusal Egemenliğin kavramanı
Ve düşünüp durun mutlaka;
Satılan vatan toprağını;
Askeri üslerdeki yabancı asker postalını !..

“Bugün 23 Nisan
Hüzün doluyor insan !..”
Çocuk işçiler pamukta, fındıkta
Boya sandıkları sırtlarında
Çocuk işçiler;
Ayakkabıları güzel parlatmakta !..
Şeriatçı seksen dörtlük moruklar
On dörtlük kızlara sarkmakta !..
Bugün 23 Nisan
Hüzün doluyor insan !...

Gelecek sizin çocuklar;
Ama çok bedeller ödeyeceksiniz;
Tam bağımsız bir Türkiye sevdasıyla!..
Bizleri affediniz
Ve...El-ele veriniz !...
R.Ç:
__________________
  Alıntı ile Cevapla
10 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.10.2013, 13:09   #24
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Leman gölü!..

LEMAN GÖLÜ!..
-Zurich/12.03.2008-

Leman gölü kıyısında yürüdüm;
Beyaz kuğular yüzüyordu üzerinde,
Yağmurlu Zurich akşamında...
Beyaz kuğular,
Yüreğime yüzdüler Samandağı'ndan,
Bem-beyaz kuğular,
Kirlenmiş-kirletilmiş İsviçre akşamından...

Leman Gölü kıyısında,
Bin yıllık bir Tarihi yargıladılar;
Aklaşan sakallarımda;
Önceden hüküm kılmış yargıçlar...

Toroslardan bir Phoenix havalandırdım;
Masmavi gözlerinde,
Masmavi gözlerinde onun,
Yenilmedim ve tüm Avrupayla hesaplaştım...

Küllerimden havalandı bir Zümrüdüanka;
Kendi küllerimden, kendi ölümlerimi taşıdım;
Kirli, sarı-sıcak, umarsız...
Bir Zümrüdüankanın ırmak akışlı saçlarında,
Bin yıllık tarihimden havalandım...

Ey...Bizans'ın satılmış uşakları;
Dün, bugün, yarın yenilmedim ben,
Ama hep yenilendim...
Masmavi bir Anka kuşunun kanatlarında;
Castro'ya, Chavez'e, Che Quevara'ya;
Bütün dostlarıma selamlar yolladım...
Bir Arap dilberinin gözlerinde ben,
Ölümsüzlüğü yakaladım...

Leman Gölü kıyısında yürüdüm,
Kirlenmiş sakallarım, dilenci kılığımla,
En büyük düelloya kalktım,
Malazgirt'ten Alpaslan'a,
Kosava'dan Murat'a,
Konstantilopolis'ten Mehmet'e,
Kendi küllerimden çiçekler yaptım...

Leman Gölü kenarında,
Kuğular yüzüyordu...
Kuğular,
İçime yüzüyordu Toroslar’dan,
Bir okyanus maviliğinde boğuldum...
Toplayıp bir-bir ölülerimi yerden,
Bir çift mavi gözün derinliğine gömdüm,
Bir çift güzel gözün derinliğinde ben
Öldüm!

Leman Gölü kıyısında,
Apansız öptü bir kadını adam,
İsterik,tutkulu ve aniden,
Kirlenmiş Avrupa'nın göbeğinde,
Yine aşk kazanıyordu,
Umutsuz, yaşlı, titrek ve bunak bir gazeteci
Mavi bir göl kıyısından
Mavi bir çift göze
Umut yelkenlileri kaldırıyordu...

Leman Gölü kıyısında
Tarih kazanıyordu,
Sevda kazanıyordu...
Kıyısında gölün,
Yeni bir ölüm yaşanıyordu...
R.Ç.
Batı ülkelerinin (Fransa, Almanya, İngiltere, İsviçre vb.) kendi Ulusal Parlamentolarında aldıkları kararlar sonucunda, bu ülkelerin topraklarında, “SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI TARİHSEL BİR YALANDIR!..” demenin yasak olduğu günlerde, LOZAN’da, bunu haykırabilmek için yapılan bir toplantı öncesinde, içlerinde benim de bulunduğum bir grup VATANSEVER AYDIN’ın, POLİS MAHKEMESİ’nin vereceği TUTUKLAMA ve PARA cezalarına karşı koyarak, SÖZDE SOYKIRIMI YÜZLERİNE ÇARPTIĞI, ZURİCH’de, LOZAN’da, hep bir ağızdan haykırdığı o onurlu günlerin öncesinde yazılmıştır!..
R.Ç.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
11 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 10.10.2013, 15:54   #25
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Leman gölü!..

Ben teşekkür ederim.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
8 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.10.2013, 11:52   #26
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Martı!..

Martı!..

“…Düşmek önemli değildir, kalkabiliyorsan her seferinde ayağa;

Yenilmiş sayılmazsın!..Yenilmezsin!..”
R.Ç.


Yıllar önce, Richard BACH’ın, MARTI romanını, büyük bir keyifle okumuş, sanıyorum ki, büyük de dersler almış olmalıyım. Kitapta; MARTI’da, bir kuşun hiçbir şeyin onu caydıramadığı o devirde zorluklarla mücadele etmesini, her şeye karşın, ayağa kalkmasını, kalkması gerektiğini anlamıştım!.. Hiç düşmemeyi değil, her düştüğümüzde, kalkabilmenin şart ve erdemli bir davranış olduğunu kavramıştım!..

Her kalkışta ayağa, daha sağlam basabilmeli insan, daha yüksek hedeflere ulaşabilmeli, bunun çabası içinde olmalıdır!..

Düşüşlerim…Apansız düşüşlerim… Sancılı ve travmatik düşüşlerim…Fazlaca sayıda olmuş olmalıdır!.. Yanlışlarım, yanılgılarım!..Yanlış tercihlerim, sevda yanıklarım, cam kırıklarım!..

Her seferinde, daha yüksekleri düşleyen bir Martı olabilecek miydim? Olmalıydım ama!.. Ancak, bir problem vardı; Martı’lar asla yalnız uçmuyorlardı!.. Yalnız değildiler onlar!.. Ben yalnızdım!.. Yapayalnız ve her seferinde kendim kalkmak zorunda olan sıra dışı bir adam!.. Adam mıydım acaba, tanımına uygun bir insan mıydım, ben?

Çocukluğumda; hep ürkütücü gelmiştir martı sesleri!.. Keskin ve acı çığlıklarının, aslında sevinç çığlıkları olduğunu bilmiyordum!.. İlerleyen yıllarımda da, savaş sonralarını hatırlattı hep bana!.. martılar, leş yemezler aslında, leş yemek akbabaların işidir!.. Yıllarca haksızlık ettiğimi düşündüm martılara!..

Sonraları, Şehir Hatları İşletmesi yolcu vapurlarından, simit atmaya başladım onlara!.. Galiba, yıllarca, ürkütücü bulduğum, haksızlık ettiğim, bu beyaz deniz kuşlarından, özür diliyorum diliyordum kendimce!.. tanışıklığımız ve dostluğumuz böyle başlamıştı… Atılan her simit parçasını, daha denize düşmeden havada kapıyorlar, sevinçten çığlık atıyorlardı… Beyaz ve güzeldiler…

Yaşamım beyaz ve güzel olacak mıydı, olabilecek miydi? Daha da önemlisi; benim de yanımda, beyaz bir dişi martı olacak mıydı? Birlikte en yükseklere çıkabileceğim ve sevinç çığlıkları atabileceğim bir beyaz martı işte!..

Sonraları, evlerimi deniz kenarından, sahilden tercih etmemin sebeplerinden biri de bu martı dostlarım olabilir miydi acaba? Belki de.. Sabah kalktığımda, denizin yüzeyinde pike yapan, balıklarla karınları doyuran bu küçük dostlarımı, balkondan dakikalarca seyrettiğim olmuştur!..
Akşam buluşmaları başladı sonra…

Evet, akşam buluşmaları… Bakırköy yada Bostancı fark etmiyordu, akşamları gün batımında, mutlaka önceden tedarik edilmiş birkaç simit ve yanımda Dost (köpeğim!..) küçük ve beyaz dostlarımıza, simit ziyafetleri vermeye başladık!.. Dost, ilk zamanlar biraz kıskanmasına karşın, zamanla o da alıştı bu dostlarımıza… İlk zamanlar, kendisinin kanatları olmadığından, hayli nefret etmiş olmalıdır… Saldırıyor ancak, martıların kanat çırpmalarıyla, hevesi kursağında kalıyordu!..


Akşamın gün batımı kızıllığında, martıların beyaz tüyleri daha bir güzel görünüyor, anlam kazanıyordu!.. Martılar, Dost ve ben mutlu oluyorduk!.. Martılar çoğuldular, ben yalnızdım!.. Akşam serinliğinde, soğuktan ürperen tenimi, bir beyaz dişi martının ısıtmasını, düşlemiştim hep!..
Onu ilk kez Dost görmüştü!.. Bakırköy sahilindeydi!.. Kocaman bir kayanın üzerinde yan yatmış, yaralanmış ve acı çekiyordu!.. Kanadının altında, büyükçe bir kan lekesi bulunmaktaydı!.. Gecenin 21 suları olmalıydı ve biz Dost ile rutin yürüyüşümüzü yapıyorduk!.. Yaz ayıydı ve hava yeni kararıyordu!..Dost, sık ve sürekli havlamasıyla beni uyarmaya çalışıyor, çivilenmiş gibi yerinde duruyordu!.. 3 metre kadar yüksek sahil bloğunun altındaki kayaların birinde, can çekişir halinde deviniyordu!..

Görmüştüm!.. Beyaz ve şirin bir martı dostum, yaralı olarak kaderine terk edilmişti!.. Beton zeminden aşağıya atlayabilmenin olanağı yoktu!.. Bunu denemem halinde, aşağıda şekilsiz bulunan kayalarda parçalanabilirdim!.. Ama onu orada öylece bırakamazdım ki!.. Bırakmazdım ki!.. Kayaların üzerinde balık tutan gençler olduğuna göre, oralara inen tehlikesiz bir iniş yolu olmalıydı, o geçiş yolunu bulmalıydık!..

Dost’a “hadi” dediğimde, sadece bana dost değil, evrendeki tüm canlılara da dost olduğunu gösterdi!.. Harika bir yaratıktı o!.. Nerden, ne şekilde olduğunu hatırlamıyorum ama, birkaç dakika içinde, Dost, yaralı martının başında bitmişti!.. Zaten oldukça kan kaybetmiş olan bu yaralı kuşun, Dost’un ağzında yanıma getirilmesi sırasında, hiç canını yakmadığını biliyorum!..

500 metre kadar ilerde olan arabama nasıl koştuğumu hatırlıyorum!.. Yanımda, yöremde olan insanlar, balıkçılar, sahilde yürüyüşe çıkmış olanlar, banklarda öpüşen sevgililerin, bana bir uzaylıya bakar gibi baktıklarını, asla unutmayacağım!.. Hiç unutmam zaten insanların duyarsızlıklarını!.. Koşarken, yüzünü hatırlayamadığım ancak çirkin sesini asla unutamadığım bir erkek sesini de hiçbir zaman unutamayacağım:

“-Bu manyak ya, martıyı veterinere götürmek için koşuyor, manyak bu!..”

Tarafıma yapılan bu yorumun, yıllarca kulaklarımda çınladığını hatırlarım!.. Aslında; elimdeki martının durumu çok acil olmasa, arkamdan söylenen bu söze kesinlikle hak ettiği karşılığı verirdim, ancak, Pamuk her an ölebilirdi!..
Evet, artık onunda bir adı vardı: Pamuk!.. Galiba, onu veterinere götürmüş olmamıza bir tek veteriner şaşırmamış olmalıydı… Yaklaşık 10 km uzaklıktaki bir semt olan Yeşilköy’de, açık bir veteriner bulabilmiştik…

Küçücük gövdesinden, 3-5 tane balık oltası çıkarılmış olan bu yeni dostumuzu, aynı zamanda bir kanadının da, kırılmış olduğunu orada öğrenmiştik… Gövdesi tıbbi bir takım solüsyonlarla temizlendi, bembeyaz tüylerindeki kan lekeleri giderildi, vücuduna bandaj yapıldı ve kanadı tel benzeri bir şeylerle tutturularak, kaynaması için problem olmaması sağlandı…


Pamuğun, kanadının kaynamasının 1 ay kadar sürebileceği, bu süre zarfında, beslenmesini sağlanması gerektiği, korunması ve kollanmasının şart olduğu, söylenmişti!..
Artık, evin balkonunda, Dost’un, yaralı bir konuğu olmak zorundaydı!.. Dost ve Pamuk bir süre birlikte yaşayacaklardı!.. Benim görevde olduğum zamanlarda, Pamuk, Dost’un korumasında olacak ve hatta onun beslenmesiyle ilgilenecekti!.. Öyle de oldu.

Artık Hamsi de almaya başlamıştık, zira, Pamuk hamsiye bayılıyordu!.. Uçamıyor ancak önüne bırakılan Hamsileri –acı çekiyor olsa bile- yiyebiliyordu!..

Ve ayrılık günü!..
Sanırım bir hafta sonuydu!.. Evdeydim.. bandajlarını çoktan çıkarttığımız Pamuk, sahilden gelen arkadaşlarının çığlıklarına kayıtsız kalacak değildi ya!.. Her canlının yaşam koşulları ayrıydı!.. Pamuğun yeri onların arasıydı!.. Kim bilir, belki bir sevgilisi bile olabilirdi, sahildeki martıların arasında!.. Artık, kırık kanadını da kullanmaya başlamıştı!..
Balkonun demirine tutturduğumuz Pamuk, bütün cesaretini topladıktan sonra, aniden havalanıverdi!.. Balkonumuzun önünde, bir-kaç tur attıktan sonra, gözden kayboldu!..

İnanmazsınız değil mi, inanamazsınız!.. Yaklaşık 2-3 ay kadar, Dost’un yaşadığı balkonda, irili, ufaklı, balıklar bulmaya başlamıştık!.. Evde balık olmamasına karşın, bu balıkların nereden ve nasıl oraya geldiklerini çözmeye çalışıyorduk!..

Çözdük…Pamuk geliyor, Dost’un önüne bırakıyor ve gidiyordu!..

Siz, toplumuzda, sosyolojik tanımına uygun, bu kadar vefalı bir insan tanıyor musunuz? Tanıyorsanız eğer, çok şanslısınız!..


Rahmi Çelik - 07.08.2013 - Bakırköy

__________________
  Alıntı ile Cevapla
11 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 11.10.2013, 14:51   #27
Çevrimdışı
LaLe
Ne Mutlu Türküm Diyene

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Rahmi'nin Aynasından!..

Rahmi Bey, son yazınızı gözlerim dolarak okudum


Martı'yı okumayan ve hayatının bir çok evresinde hatırlamayan yoktur sanırım.

Kitaptaki martının size katmış olduklarını sanırım siz vefa göstererek Pamuk'a geri vermişsiniz... Ellerinize sağlık.
  Alıntı ile Cevapla
7 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 12.10.2013, 12:45   #28
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Rahmi'nin Aynasından!..

İlginiz teşekkür ederim. Evet, yaşamım boyunca "ADAM" olmaya değil (zira bu sözcükte bile, kadını alçaltan, ikincil duruma getiren bir şey var!..) "İNSAN" olmaya çalışan biri olarak, HAYVAN sevemeyenlerin, İNSAN'ı da sevebileceklerine inanmam!..
HOŞÇAKALIN!..
ESENKALIN!..
YOLUNUZ IŞIKLAR İÇİNDE OLSUN!..
__________________
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 12.10.2013, 12:53   #29
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Kadınlar günü!..

KADINLAR GÜNÜ
-PARİS/09.03.10-

KADINLAR GÜNÜ!..

Dün, “Kadınlar Günü”ymüş!..Aman Tanrım, bunu hatırlayamamış olmam, ne büyük eksiklikmiş meğer!..Telefonlarımın ileti kutuları ile msn’lerimin ileti kutuları, bu konuda sitem, serzeniş dolu iletilerle dolmuş-taşmış…Ayrıca, telefon edenler de cabası…Benim felsefemdeki bir gazeteci bunu nasıl unutur, yakışıyor mu hiç, tanıyan-tanımayan verip-veriştirmiş…

Şimdi, bu yazıyı, bu gelen iletiler için yazdığımı sananlar, bir yıl sonraki Kadınlar Günü’nde de, bana verip-veriştirmeye devam edebilirler, zira onların tepkileri üzerine yazmıyorum!..Yazının sonuna kadar okumak zahmetinde bulunanlar, bu yanın muhataplarını ve hak eden onurlu sahiplerini (görmek isterlerse) görebileceklerdir…Bu yazının içeriği KADIN değil mi?


Günlük yaşantımızda, sabah uyandığımızdan, gece yatağa girene değin, kadının emeği olmadan yararlandığımız, tek bir etkinlik gösterebilir misiniz? Tek bir etkinlik!...


Ataerkil Türk aile yapısında, bütün ev halkı uyandığında, genellikle ev sofrasının, ailenin annesi konumundaki kadın ile (eğer varsa) yetişkin kızları tarafından (unutmayalım onlar da kadın!)


Hazırlandığını, hangimiz yadsıyabiliriz? İstisnalar, kaideyi bozmaz elbette!..


Sofraya bakarsınız; süt!...Daha sabahın ayazında, yıkık-dökük ahırlarda, hayvanları sağan ve sütünü hazırlayan kim? Kadın…O arada bütün ev halkı uyumaktadır…Kadın Ana, değiştirilemez kaderini vakur bir şekilde kabullenip, nasırlı elleriyle, güne hazırlayacaktır ev halkını…Bünyesindeki yorgunluktan da belli olduğu üzere, gece yatakta, erini sabaha hazırladığı gibi!..Anadolu Kadını’nın bu değişmez yazgısı, sür-git devam etmektedir…Metropollerde de durum farklı mı sanıyorsunuz siz?


Farklı olan tek şey, kadının hayvan sağma eylemidir ki, kadın bu sefer de, tıpış-tıpış, bakkalın ya da marketin yolunu tutacak, hazır süt alacaktır, öyle değil mi? Aradaki tek fark budur…Sofrayı yine kadın hazırlayacak, ailesini günlük savaşım için doyuracak ve büyük bir çoğunluğu da havasız konfeksiyon atölyelerinin ya da fabrikaların yolunu tutacaktır…Yani sanayide kadın…Üretimde de kadın!..


Şimdi, biz bu kadını, yılda bir kez hatırlayacağız öyle mi? Yılda, bir kez gönlünü alacağız, öyle mi? Bir çok ailede, yeri soframızda bile öküzümüzden sonra gelen kadını, yılda bir kez kazanmaya çalışacağız!. Bu büyük bir aldatmacadır beyler, büyük bir riyakârlık örneğidir… Siz, bu toplumda, kocalarından yediği dayaklar sonucu, sakat kalan, düşük yapan, travma geçirip akıl hastanelerinde, tedavi gören kadın sayısını biliyor musunuz?


Dün, hiçbir kadının, Kadınlar Günü”nü kutlamadım!. Seneye de kutlamayacağım!...Salt, yıl boyu, her gün, her saat, her dakika kadını sömürüp, gece olduğunda, sadece cinsel gereksinim için kadına, riyakâr bir sevgi gösterisinde bulunan, sözde ERKEK’lerin yıl boyu işledikleri insanlık suçlarına ortak olmamak için!...Hangimiz, hangimiz, gün boyu kafateryalarda, ya da başka yerlerde içtiğimiz bir bardak sütün, hangi koşullarda toplandığını, o kutsal nasırlı ellerin yiğit sahipleri hatırlarız…Hangimiz?


Çocuklarımızı okullara göndeririz … Öğretmenlerin yarısı kadın… Antep’li, Urfa’lı, Mardin’li…Eğitim uğruna, o kutsal kadın öğretmenlerimizin, hangi koşullarda, ailesinden uzak, mesleklerini icra ettiklerini düşünürüz…Söyleyin hangimiz? Erkek egemen toplumda, meslekleri eğitimcilik olan kadın öğretmenlerimizin bile, salt cinsiyetleri yüzünden uğradıkları haksızlıkları, ayrımcılıkları, burada anlatmama gerek var mı?


İşyerlerimize gideriz…Ofis, banka, ptt vs…Masamız tertemizdir…Genellikle bir kadın, mesleği temizlikçilik olan bir kadın, sizden saatler önce gelip, çektiği böbrek ya da doğum sancılarına rağmen, tertemiz yapmıştır masanızı, öyle değil mi? Ücretini alıyor olması, sonucu değiştirmiyor ama!..Hangimiz, gün boyu o Kadını hatırlarız, temiz masamıza baktığımızda, hangimiz o kadının da bir insan olduğunu, sıkıntıları olabileceğiniz düşünürüz…Açık ve dürüst olalım…Bu, bir elin parmaklarını geçmez değil mi? İstisnalar da kaideyi bozmaz zaten!...


Öğlen olmuştur…Yemek saati…Tabağınızda bir sebze yemeği…Domates, biber ya da bamya…Fark etmez…O sebzeler tabağınıza gelene kadar, kaç kadın elinden geçmiştir…Tarlada kadın, eller yine nasırlıdır…Tertemiz yürekleri, ama, elleri nasırlıdır…Gün gelir beğenilmez, kuma getirilir üstüne…Kabullenir çaresiz, dönemez ki baba ocağına…Sonuçta, baba da bir erkektir…Kabullenir çaresiz ve susar…İçinde fırtınalar diz boyudur ama yapacak pek fazla bir şeyi de yoktur…Susacaktır, çünkü O, öküzden bile sonra gelendir!...


Tabaktaki sebzeleri yerken, yukarda saydığım unsurlar, hangimizin boğazına takılır da, ağlamaklı oluruz!. Kaç kişi? Zaten, o yemeği pişiren de önümüze getiren de kadındır…


“Âinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!..”


Yılda bir kez atılan nutuklara, yapılan yalakalıklara, yalancılıklara ortak olmak, bir insanlık suçudur!..Bu suça ortak olmamak için, hiçbir kadın yakınımın, kadınlar gününü kutlamadım, bundan sonra da kutlamayacağım!..


Sabahın ayazında, ahırlarda, yavrularına süt sağan kutsal ANA…


Nasırlı parmaklarıyla, tarlalarda, seralarda, sebze toplayan yiğit KADIN…


Okullarda, dersliklerde, lojmansız ve hayatın her türlü olumsuzluğuna göğüs gererek, çağdaş çocuklar yetiştirmeye çalışan, SEVGİLİ KADIN ÖĞRETMENİM…


Atölyelerde, daha 13 yaşlarında çocukluklarını bile yaşamadan, her türlü taciz ve tecavüzlere

karşın, ailesine para getiren KÜÇÜK KIR ÇİÇEĞİ…

Bizi affedin…Lütfen bizi affedin…Hepimiz sizlerin karnından yetiştik…Dizimizdeki, kanayan yarayı sizler iyileştirdiniz…Soğuk aldığımız gecelerde, göğsümüze ispirtolu yapağıyı sizler koydunuz..


Altımızı aldınız, su verdiniz, memenizden süt verdiniz…


Gün geldi, sevdalandık sizlere…Ölümüne sevdalandık…Vurduk, vurulduk sizler için…Hapisler yattık, işkenceler gördük…Anamız oldunuz, bacımız oldunuz, yarimiz oldunuz…


Şimdi affedin bizleri…Hayatımıza kattığınız değerleri, bizlere yaşattığınız güzellikleri ve uğrumuza çektiğiniz çilelerin bedellerini,1 güne sığdırdık…YUH OLSUN BİZE!...


KARDELENİM, GÜNEŞİM, dün kutlamayı unuttum kadınlar gününü…Özür dilerim…Bu gün kutluyorum işte…KUTLU OLSUN…

Yarın da kutlayacağım…
Öbür gün de kutlayacağım…
Sonraki gün de..
Daha sonraki gün de…
Yılda 365 gün kutlamalıyım,
SEN BUNA DEĞERSİN!...

R.Ç.
__________________
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 12.10.2013, 12:57   #30
Çevrimdışı
Rahmi
Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Leylâ…

LEYLÂ…
-İst.06.04.08-

Aynanın karşısına geçti kadın;
Giyindi, kuşandı,
Saçlarını taradı
Dudaklarını parlattı, gözlerini boyadı,
Çantasını aldı
Yeni adını kuşandı !..
Artık Leylâ'ydı...

Yola koyuldu kadın;
Yalnızdı, sıradandı...
Gözlerini hüzün kapladı,
Çocukları evde yalnızdı,
Ekmek parası kazanmalıydı...

İşine geldi kadın;
Somurtmak yasaktı, çünkü Leylâ'ydı !..
Masalarda ne kadar çok Mecnun vardı...
Tüm Mecnun'ları dolaştı, el sıkıştı,
Zira, kadın herkesin Leylâ'sıydı !..

Masalara oturdu kadın;
Yalnızlıkları paylaştı...
Kendi çoğul yalnızlığında kadın;
Paylaştığı yalnızlıklarla, daha da yalnızlaştı !..
Macnun'lar, Leylâ'yı düşlerine taşıdı;
Ahh !.. Ahh !..
Kimisi oynaştı, kimisi koklaştı...
Düşlerinde Mecnun'ların;
Leylâ başkahramandı !...

Sarhoş naraları, et pazarlıkları;
Tiksinir, atarsın kendini dışarıya
Her kadın biraz Leylâ
-Ataerkil toplumlarda-
Ve;
Leylâ'lara aç ne çok insan var sokakta...
Biri, köşe başında et pazarlığında !..
Gecelik aşkların vazgeçilmez kadını olacak,
Sonra...Biraz daha solacak !...
Bir başka Leylâ;
Yaşam savaşında, ekmek kavgasında !..
"Akıl veren çok, karşılıksız para veren yok"
Sözü hala çınlamakta kulaklarımda...

Dönersin köşeyi;
Sokakta bir Leylâ ağlar !..
Bir Leylâ ağlar masada;
Sarhoş ağızların, cüretkâr elleri;
Leylâ'nın orasında, burasında !..
Yok diyorum, ama, var var;
Sökersin yüreğini atarsın önünde;
Yüreğinde;
Baştan başa Zenufar !..
Peki;
Bir Leylâ neden ağlar ?
Bir yürek niye kanar?


R.Ç.

-Kendi tercihleri olmayan yaşamların başkahramanlarına ithaf edilmiştir. R.Ç.-
__________________
  Alıntı ile Cevapla
6 Üyemiz Rahmi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
adettendir, aişe, andimiz…, anne…, arzunun, ayrilik, bakişli, bakışlı, bayrağa, başlamak, cemaat, Çorbasi, deformasyon, demokrasi, deniz’im, diyalog, düş or ün or me, efendisi, eksik, eksiksin, eller, elzeydi, fantastik, gari, geldiğinde, gidiyordu, gölü, günü, hiç… or hep… or her, hizli, istanbula, istanbul’da, kaldirildi, kalem, kimliğiniz, kirilir, kirmizi, kiza, kutu, kuşlar, kırılır, kıza, leylâ…, lütfen, mahir’im, manzaraî, marti, meal, muntazar, müslüman, oldu, olsaydim, oraya, öğretmendi, öğretmenler, ölünün, Öyküsü, öykü…, paketi, parça, rekortmen, satiyorum, seni, taşlamalar or haşlamalar, ulaşilan, ulaşılan, ulaş’im, ulaş’ım, umumîye, uzanan, variz, varız, yazdım, yerdeyim, yetti, şaire, şiire…, şiirler, “o”özne’yeceylan


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 01:50.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.