Forum Gerçek

AnasayfaForumları Okundu Kabul Et Bugünkü Mesajlar
Geri git   Forum Gerçek > Eğitim | Öğretim > Terörle Mücadele

Terörle Mücadele SEN! Kendi geleceğin için ülkenin geleceğine sahip çık ve bu halinle yeryüzünde nefretin değil, sevginin temsilcisi ol!


Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Eski 30.08.2020, 19:53   #1
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Askeri Darbeyi Bahane Edip Askere Darbe Yapmak

Askeri Darbeyi Bahane Edip Askere Darbe Yapmak





15 Temmuz Amerikancı- FETÖ’cü darbe girişiminin ardından AKP iktidarı tarafından TSK’nın tümü darbeci olarak gösterilerek “yeniden darbe girişimlerinin yaşanmaması” bahanesi ile TSK’nın komuta yapısında ve temel niteliklerinde köklü değişiklikler yapılmaktadır. Bu değişikliklerin bir kısmı 31 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan KHK ile yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Yapılan yeni düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde “yeni darbe girişimlerinin önlenmesi” amacını çok aştığı; TSK’nin tamamen etkisiz hale getirilmesini amaçlayan uzun vadeli bir planın parçası olduğu ilk bakışta görülmektedir.

Söz konusu tedbirler15 temmuz darbe girişimine tepki olarak alınan tedbirler değildir. AKP iktidarının emperyalizmle işbirliği içinde uzun vadeli “devleti ordusuzlaştırma” planının gereğidir. 15 Temmuz iktidara bir fırsat ve bahane vermiştir. Gelişen olaylar 15 Temmuz darbe girişiminin asıl amacının da TSK’yı tasfiye etmek olduğunu göstermiştir. Kumpas davalarında yarım kalan iş son bir darbe ile tamamlanmak istenmiştir.

kanun hükmünde kararnameler olağanüstü halin icapları kapsamını aşamaz ve olağanüstü hali gererktiren ortamın düzeltilmesi maksadıyla çıkartılabilir. Etkileri olağanüstü halin süresi sonunda da devam edecek kalıcı düzenlemeler KHK işle değil, kanunla düzenlenebilir. Bu konuda 1991 tarihli anayasa mahkemesi kararları (K.1991/1 ve K./1991/20) bağlayıcıdır.

15 Temmuz’un orduya büyük zarar verdiği kesindir. Fakat bu tedbirler sadece TSK’ya değil, devlete de 15 Temmuz’dan daha büyük ve kalıcı zararlar vermektedir.

“Gelişmiş demokratik ülkelerde sivil-asker ilişkileri böyle, bizde de böyle olsun” demek son derece yanlıştır. O ülkelerin jeopolitik konumları, tarihleri, toplumsal siyasal ve askeri kültürleri bizden çok farklıdır.

Bu denli köklü tedbirlerin darbe girişiminden 15 gün geçmeden acele ile yürürlüğe sokulması bunların darbecilere duyulan öfkenin etkisi altına ve ileride nelere mal olacağı düşünülmeden alındığını göstermektedir. Bu tedbirlerin her biri uzmanlarınca ayrıntılı incelenmeli, fayda ve sakıncaları iyice düşünülmeli, kamuoyunda ve TBMM’de tartışılmalı, ondan sonra karar verilmelidir. Devlet, duygularının etkisi altında tepkisel kararlar vermez, akla, bilime, uzmanlığa dayalı karar verir.

Devletin temel yapısında ve işleyişinde uzun süreli etkiler yapacak söz konusu değişikliklerin kamuoyunda tartışmadan, yangından mal kaçırır gibi, OHAL kararından yararlanarak çıkartılması demokratik devlet ilkesi ile de bağdaşmaz.

Yukarıdaki her bir tedbir için yazılacak / söylenecek çok şeyler bu yazının hacmini aşar. Unutmayalım: Bu günün problemleri dünün çözümleridir.

Bu gün “darbeye karşı tedbir alma” bahanesi ile TSK’ni etkisizleştirmek coğrafyamızda bekamıza yönelik tehdit ve risklerin devam ettiği, şehitlerin gelmeye devam ettiği bir ortamda ancak düşmanlarımızı sevindirir. Düşmanları sevindirecek bir şey yapmak ise açıkça vatan hainliğidir.

31 Temmuz kararnamesinin yayınlanması ile ABD Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye ziyaretinin aynı güne denk gelmesi tesadüf olamaz. Herhalde kendisine verilen akşam yemeğinde kadehler “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’un önündeki en büyük engelin yok edilmesi” şerefine kaldırılmıştır.

TSK’nın 2000 yıllık tarihinde pek çok köklü değişimler / refomlar yapılmıştır. Fakat bunlar genellikle bir savaş kaybedildikten sonra orduyu güçlendirmek için olmuştur. Bu kez yapılan reform değil, doğrudan ordunun tasfiye edilmesidir. Ordusuz kalmanın ne demek olduğunun dünya tarihinde çok acı örnekleri mevcuttur. Türk milleti ise hiçbir zaman ordusuz kalmamış, Mondros Mütarekesinden sonra bile halk Kuva-yı Milliye örgütlerini kurarak ordulaşmıştır.

Yapılan değişikliklerin en önemli sakıncası orduya siyasetin sokulmasıdır. Harp tarihini biraz okuyanlar, siyaset girmiş orduların hezimetlerini bilirler. Balkan Savaşı’ndaki Osmanlı Ordusunun durumu ve Kurtuluş Savaşımızda karşımızdaki Yunan Ordusunun durumu buna çarpıcı örneklerdir.

Alınan tedbirler, barış zamanında ordunun sivil kontrol altına alınması gibi tek yönlü bir bakış açısından ele alınmıştır. Oysa silahlı kuvvetlerin varlık sebebi ve asli görevi savaşmaktır. Bu tedbirler barışta siyasileri tatmin etse bile, savaşın sevk ve idaresinde büyük problemler doğuracak niteliktedir.

Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı olan Kuvvet Komutanlıkları Milli Savunma Bakanı’na bağlanarak Genelkurmay Başkanı ve karargahı işlevsiz hale getirilmiş, komuta 44 yıllık asker olan Genelkurmay Başkanından alınıp bir matematik öğretmeni olan Milli savunma Bakanı’na verilmiştir. Oysa yürürlükteki anayasaya göre Genelkurmay Başkanı silahlı kuvvetlerin (kara, deniz, hava kuvvetleri ve jandarma) komutanıdır(md: 117).yine anayasaya göre Genelkurmay Başkanı görevlerinden dolayı Cumhurbaşkanı’na değil, başbakan’a karşı sorumludur. Bu bakımdan 31 Temmuz tarihli KHK anayasaya açıkça aykırıdır. Anayasa değiştirilmeden böyle bir düzenleme yapılamaz. KHK’ye göre anayasa değiştirmek ise hukuktan hiç anlamamaktır.

Yapılan düzenlemelerin 15 Temmuz olayından sonra darbelere son vermek maksadıyla yapıldığı söylenmektedir. Hukuk devletinin yapması gereken, içine teröristler giren kurumları kapatmak değil, suçluları adalet önüne çıkartmaktır. Devlet kurumlarına terör örgütünün yerleştirilmesini önleyemeyip o kurumları kapatmak, beceriksiz yöneticilerin yapabileceği bir şeydir. Örgüt mensupları yalnız silahlı kuvvetlere değil; Anayasa mahkemesi (AYM), Adalet, İçişileri, Milli Eğitim, Sağlık Bakanlıkları, hatta TFF’ye sızmışlardır.

Aynı mantık uygulanırsa bu kurumların da kapatılması ve bunlara personel yetiştiren okulların da (hukuk fakülteleri, tıp fakülteleri, eğitim fakülteleri….) kapatılması gerekirdi. Sadece bu bile, maksadın devleti terör örgütü mensuplarından temizlemek değil, Silahlı Kuvvetleri tasfiye etmek olduğunu göstermektedir.

Harp okullarında büyük gayret ve özveri ile 4 yıl okuyan ve bir ay sonra subay çıkmayı hak etmiş çocuklarımızın hakları bütüncül bir yaklaşımla ellerinden alınmıştır. Bu durum ceza hukukunun “cezaların şahsiliği” ilkesine aykırıdır.

Genelkurmay Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanı’na bağlanması ise başkanlık sisteminin ön adımıdır.

31 Temmuz kararnamesi 2000 yıllık TSK’nin sonudur. Ordusuz devlet olamayacağına göre aynı zamanda Atatürk’ün bizlere emanet ettiği Türkiye cumhuriyeti devletinin de sonudur. TSK bütünüyle ve kurumsal olarak laik, demokratik cumhuriyeti benimsemiştir. Orduya katılanlar cumhuriyete bağlı kalacaklarına ant içerler. TSK’nın tasfiyesi laik devlete karşı olanların yıllardır istedikleri bir şeydir.

Emperyalizme ilk ve en büyük tokat bundan 94 yıl önce 30 Ağustos 1922’de Türk ordusu tarafından vurulmuştur. Bu düzenlemelerle emperyalizm ve yerli işbirlikçileri 94 yıl sonra Türk ordusundan intikam almaktadırlar. Bu suretle ABD’nin bölgedeki planlarının önündeki en büyük engel kaldırılmış olmaktadır. Her fırsatta kendisinin “başkomutan” olduğunu iddia ede şahıs, komutanlığın gereğini yaparak ordusuna sahip çıkmamaktadır. Bu şahıs şimdi BOP eşbaşkanlığı ile başkomutanlık’tan birisini tercih etmek zorundadır

Ne yapmalı?
1. Genelkurmay başkanlığı yapılan düzenlemelerin sakıncalarını ayrıntılı etütlerle siyasilere iletmeli ve kamuoyu ile paylaşmalıdır.

2. Buna rağmen hatalar düzeltilmediği takdirde bu tarihi vebale ortak olmamak için Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları istifa etmelidir.

3. Yapılan düzenlemelerle hakları ihlal edilenler (harp okulu, askeri lise öğrencileri gibi) yargı yoluna (AYM’ye) başvurmalıdır.

4. 15 Temmuz bahane edilerek TSK’nın tümü haksız ve yanlış biçimde darbeci olarak gösterilmek istenmekte; bu propagandanın bir parçası olarak kışla nizamiyeleri çöp araçları ile tıkanmaktadır. TSK’yı rencide eden bu duruma başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere, nizamiyesi tıkanan kışla komutanları, tüm yetkililer ve halkımız eylemli olarak karşı çıkmalıdır.

5. Bu sadece TSK’yı ilgilendiren bir konu değildir. Başta siyasi partiler, STK lar, üniversiteler, yurduna cumhuriyete bağlı her vatandaş 31 temmuz karşı devrimine karşı en etkili ve kitlesel şekilde demokratik tepkisini göstermelidir.

6. Muhalefet partileri tarafından, asıl başkomutan olan TBMM’de “meclis araştırması”, “meclis soruşturması”, gerekirse “gensoru” gibi denetim yolları işletilmelidir.

7. Getirilen düzenlemelerle ilgili uzmanlar tarafından, yapılanların yanlışlığı hakkında bilime ve deneyimlerine dayalı olarak sözlü ve yazılı biçimde ilgililer ve kamuoyu aydınlatmalıdır.

8.Kamuoyunun demokratik baskıları sonucunda 31 Temmuz kararnamesi geri aldırılmalıdır

Görev hepimizindir.

CİHANGİR DUMANLI (1951—-)
Cihangir DUMANLI; 1951 yılında Erzurum’ da doğdu. 1972 yılında Kara Harp Okulu’ndan Topçu Subayı olarak mezun olarak, 1979 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini, 1983 yılında Kara Harp Akademisini ve 1987 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisini bitirdi.

1996 yılında A.B.D. Milli Savunma Üniversitesinde Ulusal Güvenlik Stratejisi konusunda, 1998 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Uluslararası İlişkiler konusunda yüksek lisans yaparak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde 31 yıl fiili hizmetten sonra 2003 yılında Tuğgeneral rütbesinde iken emekliye ayrıldı.

1 Ocak 2004′ ten itibaren Yükseköğretim Denetleme Kurulu üyeliğine seçilen Cihangir DUMANLI’nın çeşitli dergilerde ulusal güvenlik stratejileri konularında pek çok makaleleri yayınlanmıştır.

Kaynak
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Eski 30.08.2020, 19:55   #2
Çevrimdışı
OkyanusunKalbi
WoodStock

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Askeri Darbeyi Bahane Edip Askere Darbe Yapmak

30 Ağustos zaferinin 98. yılında Türk ordusu ne durumda

Emekli Tuğgeneral Cihangir Dumanlı, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 98’inci yıl dönümünde Türk ordusunun dünden bugüne durumunu inceledi.

Emekli Tuğgeneral Cihangir Dumanlı, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 98’inci yıl dönümünde Türk ordusunun dünden bugüne durumunu inceledi.

Cihangir Dumanlı, Cumhuriyet gazetesindeki bugünkü “30 Ağustos 2020’de TSK” başlıklı yazısında “Emperyalizmin bölgedeki çıkarlarının önündeki en büyük engel olan TSK, emperyalizmin güdümündeki karşıdevrimci, işbirlikçiler eliyle 15 Temmuz NATO-FETÖ darbe girişimi ile önemli bir yara almıştır” ifadelerini kullandı.

İşte o yazı…
Bugünkü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Mondros mütarekesi ile terhis edilen, silahları alınan Osmanlı ordusunun yerine Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü zor koşullarında ulusumuzun büyük özverileri ile sıfırdan kurulmuş ve emperyalizme ilk büyük darbeyi vurmuş ordudur. Bu nedenle de emperyalizmin hedefindedir.

TSK, geçmişte parlamenter sistem içerisinde TBMM’nin kararlarına uygun olarak yurtdışında başarılı operasyonlar icra etmiş, Soğuk Savaş sonrası değişen güvenlik ortamına süratle uyum sağlamış, terörizmle mücadelede dünya ordularına örnek olabilecek performans göstermiş, milletinin güvenini kazanmış, caydırıcı gücü ile ulusal çıkarlarımızı başarı ile korumuştur.

Bu başarılarının altında şu faktörler vardır:

Kuruluşundan gelen ordu-millet bütünleşmesi,
Arkasındaki güçlü siyasi irade,
Harp prensiplerine uygun teşkilatlanma,
İyi yetişmiş subay kadrosu,
Gelenekselleşmiş yüksek disiplin, görev anlayışı ve karşılıklı güven duygusu,
Askerlik mesleğinin değerlerine bağlılık,
Cumhuriyetin kuruluş değerlerine ve ebedi Başkomutan Atatürk’e bağlılık.
Bunlar TSK’nin temel değerleri olup silah gücünün kuvvet çarpanıdır.

Emperyalizmin bölgedeki çıkarlarının önündeki en büyük engel olan TSK, emperyalizmin güdümündeki karşıdevrimci, işbirlikçiler eliyle 15 Temmuz NATO-FETÖ darbe girişimi ile önemli bir yara almıştır.

FETÖ örgütlenmesine ve darbe girişimine katılan askerler, TSK içerisinde küçük bir azınlık olarak kalmış, Cumhuriyete ve yukarıdaki temel değerlere bağlı büyük çoğunluk sayesinde darbe başarılı olamamıştır.

TSK’YE DARBE
Ancak darbe girişimi bahane edilerek bu kez TSK’ye karşı önceden planlandığı belli olan darbe niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. TSK’ye karşı yapılan darbenin önemli unsurları şunlardır: Kumpas davaları ile komuta kadrosundaki Atatürkçü deneyimli general/amiral ve subaylar emekli edilmiş, TSK’nin entelektüel birikiminde ve komutada zafiyet oluşmuştur.

Komuta yapısı harp prensiplerine ve anayasaya aykırı olarak değiştirilmiş, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları etkisizleştirilmiştir (Cumhuriyet, 22 Haziran 2020).

Önemli bir güç olan jandarma TSK’den ayrılmıştır.
Yüksek Askeri Şûra sivilleştirilerek orduya siyaset girme riski oluşturulmuştur (Cumhuriyet, 22 Temmuz 2020).

Askeri liseler kapatılmış, harp okulları kuvvetlerin bünyesinden alınarak Milli Savunma Üniversitesi’ne bağlanmış, subay eğitimindeki birbirini tamamlayan eğitim düzeni bozulmuş, harp akademileri eğitiminin düzeyi düşürülmüş, subay ve kurmay subay eğitiminde zafiyet oluşturulmuştur.

30 Ağustos 2016’da subay çıkacak Harbiyeliler, “suçun ve cezanın şahsiliği” ilkesine aykırı olarak toptan atılarak genç subay kadrolarında azalma olmuştur. Askeri hastaneler kapatılmış, özellikle sahra sıhhiye hizmetleri ve harp cerrahisi konusunda zafiyet yaratılmıştır.

Askeri adalet sistemi bozularak disiplin zafiyeti oluşturulmuştur.

Ordulara korgeneraller, kol-ordulara tümgeneraller, tümenlere tuğgeneraller atanarak silsile bozulmuştur.

Bu yıl 600 deneyimli albay birden emekli edilerek güç kaybı oluşturulmuştur.

Askerlik süreleri kısaltılarak ve bedelli askerlik sürekli hale getirilerek eğitim zafiyeti oluşmuştur.

ZARARLI TEDBİRLER
Ulusal bayramlarda dosta güven düşmana korku veren görkemli törenler iptal edilerek ordu-millet bütünleşmesine ve caydırıcılığa zarar verilmiştir.

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve MGK Genel Sekreterliği’nin işlevi zayıflatılmış, milli güvenlikle ilgili karar sürecinde birikimli, deneyimli askerlerin görüşleri dışlanmıştır.

Laikliğe aykırı olarak orduya türban sokularak üniforma, disiplin ve beraberlik ruhu bozulmuştur.

Milli Savunma Bakanlığı’nda Din İşleri Başkanlığı ve alt kademelerde din işleri ile ilgili teşkilat kurularak anayasanın laiklik ilkesi (Md. 24) ihlal edilmiştir.

TSK’nin gücünü, saygınlığını ve caydırıcılığını azaltan bu tedbirlerin her biri ayrı ve detaylı inceleme konusu yapılmalıdır.

Söz konusu tedbirler, “Bir iktidar kendi ordusuna nasıl bu kadar zarar verebilir” sorusunu düşündürmektedir.

Üstelik bu değişiklikler;

Terörle mücadelenin içte ve dışta devam ettiği;
Suriye’de Irak’takine benzer bir Kürt devletinin kurulmaya çalışıldığı;

Ege’de 18 adamızın işgal edildiği, silahsız statüdeki adaların silahlandırıldığı;

Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarımızın ihlal edildiği;

Kıbrıs sorununun kalıcı bir siyasi çözüme ulaşmadığı;
Kafkasya’da Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırılarının devam ettiği, TSK’nin Libya’dan Afganistan’a kadar geniş bir coğrafyada görev yaptığı bir güvenlik ortamında yapılmıştır. Mevcut güvenlik ortamı, yapılanın aksine daha güçlü bir silahlı kuvvetleri gerektirmektedir. Güçlü silahlı kuvvetler sadece modern silahlar değildir. Eğitim, moral gücü ve değerlere bağlılık da bir o kadar önemli kuvvet çarpanıdır.

Söz konusu değişiklikler, TSK’nin gücüne, saygınlığına ve caydırıcılığına zarar vermekle birlikte TSK, bugün de verilen görevleri başarı ile yürütmektedir.

Bunun nedeni, yukarıda belirtilen temel değerlerini bir bütün olarak henüz yitirmemiş olmasıdır. Yukarıdaki uygulamalar devam ettiği tahkirde bu değerlerin de uzun vadede kaybolma riski vardır. TSK’nin gücüne en çok ihtiyaç duyulan bir ortamda neden bu gücün zayıflatılmaya çalışıldığı ve bunun kimin çıkarına olduğu sorulmalıdır.

Amaç, yeni bir darbe girişiminin önlenmesi ise bu önlemler aşırıdır. “Kendi ordusundan korktuğu için orduyu zayıflatan iktidar” görünümü vermektedir.

Amaç, askerin sivil siyasetçe kontrolünü de aşmış, orduya siyasetin sokulması gibi ölümcül bir hata yapılmıştır.

Anayasaya göre (Md.117) “Başkomutanlık TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz” olmasına rağmen bu önlemler TBMM’de tartışılmamış, onaylanmamıştır. Bu durumda TSK’nin zayıflatılması ve saygınlığının azaltılmasının, emperyalizmin çıkarlarına hizmet ettiğinden kuşku yoktur. Tarihin bize öğrettiği dersler şunlardır: Orduya siyasetin girmesi, o ordunun sonu demektir.


Bu coğrafyada güçsüz olursan yok olursun.

SONUÇ:

15 Temmuz hain darbe girişimi bahane edilerek TSK’de yapılan değişiklikler TSK’yi zayıflatarak ulusal güvenliğimizi doğrudan ve olumsuz etkileyecek niteliktedir.

Konu, başkomutanlığı manevi varlığında bulunduran TBMM’ce ivedilikle ele alınmalı, ciddiyetine uygun olarak bütün yönleri ile TBMM’de ve kamuoyunda tartışılmalı, bilimin ışığında ve ulusal güvenlik ihtiyaçlarımız dikkate alınarak hatalardan dönülmelidir.



Kaynak
  Alıntı ile Cevapla
3 Üyemiz OkyanusunKalbi'in Mesajına Teşekkür Etti.
Cevapla

Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz

Etiketler
askere, askeri, bahane, darbe, darbeyi, edip, yapmak


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hızlı Erişim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:39.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Önemli Uyarı
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz.