|
Türkiye'den Tarihi Yerler ve Mekanlar Geçmişten günümüze gelen yapıtlar... |
|
Seçenekler |
09.05.2011, 17:19 | #1 |
Çevrimdışı
|
Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
Tipik bir Bizans mimarisi olan Kariye Kilisesi’nin yapılış tarihi kesin olarak söylenemese de, 15 yüzyıllık bir geçmişi olduğu biliniyor.
Yazı Kaynağı |
10 Üyemiz LaLe'in Mesajına Teşekkür Etti. |
09.05.2011, 18:37 | #3 |
Çevrimiçi
|
Cevap: Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
Ayıp bana...
Önünden kaç kere geçmişliğim var ama ne adını ne tarihçesini biliyordum. Teşekkürler LaLe. Köyümün bir güzelliğini daha biliyorum artık.
__________________
Ben hiç insan kaybetmedim... Sadece zamanı geldiğinde, vazgeçmeyi bildim... |
09.05.2011, 18:52 | #4 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
İstanbul'da yaşayan arkadaşlar çok tembel zaten. Ah ben orada yaşayacaktım bak gör ne resimler çekiyordum.
Liliyi bu konuda dışarıda tutuyorum, o kendi çekimlerini paylaşıyor bizlerle |
09.05.2011, 18:56 | #5 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
Varlığından bile haberim yoktu... Kilisenin de bakıma ihtiyacı var gibi...
__________________
|
09.05.2011, 19:12 | #6 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
Kariye kilisesi, Türkiye'deki eski kiliseler arasında, içinde en fazla mozaiğe sahip olanıymış.
Şimdiye kadar şahsi olarak ve resimlerden gördüğüm kiliseler arasında, mozaiklerinin ve fresklerin bu kadar sağlam ve zarar görmeden kalanını ilk defa Kariye kilisesinde gördüm. |
09.05.2011, 20:23 | #8 |
Çevrimiçi
|
Cevap: Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
Bu siteye hayranligim gittikce artiyor, gelsinler de forum görsün gözleri canli canli gezdim adeta burayi da. Lale ellerine saglik .
|
04.06.2014, 12:41 | #9 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
Kariye Müzesi olarak anılan yapı, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir yapı kompleksi olan Khora manastırının merkezini oluşturan ve İsa’ya adanmış olan bir kilise yapısıdır. Konstantinos surlarının dışında kalması sebebiyle binaya Grekçe "Kırsal alan" ya da "Kent dışı" anlamına gelen "Khora" ismi uygun görülmüştür. Yapının kesin olarak inşa tarihi bilinmemekle birlikte 10.yüzyılın sonlarında yaşamış olan yazar aziz Symeon Metaphrastes’in anlatımına göre Hıristiyanlığın erken dönemlerinde, 298 yılında, Nikomedia (İznik) da 84 müridiyle birlikte şehit edilen Aziz Babylas’ın, 4.yüzyılın başlarında röliklerinin buraya gömülmesiyle Khora manastırının bulunduğu bölgenin, kutsal mezarlık alanı (necropol) olarak önem kazanmaya başladığı anlaşılmaktadır. Khora manastırı, bu kutsal sayılan mezarlık alanda, 6.yüzyılda İmparator Iustinianus (527-565) tarafından harabe halinde olan bir şapelin yerinde 536 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Manoil Gedeon’un Bizans yortuları takviminin 229. sayfasındaki kanıtlanamayan bir iddiasına göre ise manastır, I. Iustinianus’un eşi Theodora’nın dayısı olan Theodoros tarafından 6.yy ’da inşasına başlanmış ancak daha bitirilemeden 6 Ekim 557 yılında olan depremle yıkılmış, bunun üzerine imparator daha büyük bir manastır inşa ettirmiştir. Daha sonrada manastır önemli kişilerinin gömü alanı olarak kullanılmıştır. 740 yılında ölen Patrik Germanos’un buraya gömülmesiyle, manastır ilk kez yazılı kaynaklarda yer almış, 9. yüzyılda da ölen Nikaia metropoliti Theophanes’in de buraya gömülmesiyle manastırın kutsiyeti artmıştır. İkonaklast döneminde (711- 843) tahrip olan yapı değişik zamanlarda onarılmıştır. 1947–1958 yıllarında yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda burada beş ayrı yapım dönemi olduğu saptanmış olup, 11.12. ve 14. yüzyıllardaki dönemlerde büyük inşaa faaliyetlerinin ya da onarımların yapıldığı dönemler olduğu arkaya çıkmıştır. 9. yüzyıla kadar olan dönemi kapsayan en erken yapı döneminden günümüze ulaşabilen sadece doğu taraftaki alt yapıdır. Duvar tekniğinden 5. ve 6. yüzyıla ait olduğu anlaşılan bu alt yapının bir krypta olarak inşa edilmemiş olduğu, ancak daha sonraki dönemlerde ölülerin gömülmesi için kullanıldığı çıkan mezarlardan anlaşılmıştır. İkonoklast dönemi sonunda, 843 yılındaki Nikaia Konsili’nin ardından, manastıra başrahip olarak atanan Mikhael Synkellos büyük bir yapım kampanyası ile manastırı yeni baştan inşa ettirmiştir. 9. yüzyıldaki bu yapının izleri, bugün sadece kilisenin doğu ucunda görülebilmektedir. Naos döşemesinin altındaki, üzeri beşik tonozla örtülü mezar bu döneme aittir. Komnenoslar döneminde (1081–1185) Büyük Saray terk edilerek Edirnekapı’daki Blakhernai Sarayı’nın kullanılması ile dini törenlerin buraya yakın olan Khora Manastırı Kilisesi’nde yapılması, kilisenin önemini artırmıştır. 11. yüzyılın son çeyreğinde, harap durumda olan Khora Manastırı’nın üzerine İmparator I. Aleksios Komnenos’un (1081–1118) kayınvalidesi Maria Doukaina yeni bir kilise inşa ettirmiştir. Bu yapının kalıntıları naos duvarlarının alt kısımlarında, mermer kaplamalar altında görülebilmektedir. Üst yapısından günümüze pek bir şey ulaşamamış olduğundan yapının biçimi tam olarak bilinememektedir. I. Aleksios’un küçük oğlu İsaakios Komnenos, 1120 yılında manastırın büyük bölümünü yeni baştan inşa ettirmiştir. Yapıda, önceki üç apsisli planı tek ve büyük bir apsis ile değiştirmiş, dört sütun üzerinde duran göreceli küçük kubbe, büyütülerek dört köşe payesi ile taşınmış, kemerler daraltılmış, böylece daha anıtsal bir iç mekân yaratılmıştır. 1204–1261 yılları arasındaki Latin işgali süresince Khora Manastırı hakkında pek bilgi yoktur, ancak, Metokhites’in yaptırdığı geniş kapsamlı inşaat faaliyetini düşünürsek, Latin işgali süresince manastırın harap bir hale getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. 1296 yılındaki büyük depremin, manastırı harabeye döndürmüş olduğu bilinmektedir. 14. yüzyıl başlarında Khora Manastırı’nda ikamet eden Patrik I. Athanasios manastırın çok kötü bir durumda olduğundan bahsetmektedir. II. Andronikos döneminde (1282–1328), imparatorluğun genel olarak yoksulluk içinde olmasına karşın, sanatı ve bilimi destekleyen zengin aristokrat bir toplulukta bulunmaktaydı. Bu dönemde, Theodoros Metokhites, Khora Manastırı’nı neredeyse baştan inşa etmiş, manastırda çok büyük ve zengin bir kütüphane kurmuştur. Bizans aristokrasisi arasında dinsel bir kurumu yaptırmak veya onarmak, onların bu dünyadaki prestijleri, Tanrı katında ise öbür dünya için yapılmış çok önemli bir yatırım olarak düşünülmekteydi. Theodoros Metokhites, 1270 yılında, Konstantinopolis’te doğmuş, aristokrat bir ailenin oğludur. Babası, İmparator VIII. Mikhael Palaiologos’un Papalık nezdinde ki büyükelçisidir. 1283 yılında VIII. Mikhael tahttan indirilince, Metokhites ailesi sürgüne gönderilmiştir. Sürgünde bulundukları dönemde, Helenik kökenli trivium ve quadrivium eğitimini almış, ayrıca antik felsefeyi ve din bilimini de öğrenen Theodoros Metokhites, 1290 yılında İmparator II. Andronikos’un maiyetine girmiş ve aynı zamanda senato üyesi olarak, Logothetes ünvanı almış, böylece devlet bürokrasisi içinde İmparator’dan sonra gelen en yüksek memurluk olan, hazineden sorumlu Logothetes görevine getirilmiştir. Theodoros Metokhites, kızını İmparator’un yeğeni Ioannes Palaiologos ile evlendirerek, imparatorluk ailesi ile akrabalık ilişkileri de kurmuştur. 1316 yılında İmparator tarafından, sarayın koruması ve yönetimi altında olan Khora Manastırı’nı restore etmesi için ’ktetor’ (bani) olarak atanmıştır. Manastırın restorasyonu 1321 yılında tamamlanınca sarayın en önemli ünvanı olan ’Büyük Logothete’ ünvanı ile onurlandırılmıştır. Bu durum naos güney typhanondaki büyük pencerenin mermerden olan iki kayıtının boyalı başlıklarında yeşil zemin üzerine altın yaldızla yazılarak belirtilmiştir. Sırasıyla soldaki başlığın yan yüzünün birinde "ktetor" diğer yan yüzünde "Thedoros" diğer başlığın yan yüzünün birinde "logothetes" diğer yan yüzde ise "Metokithes" yazılıdır. Metokhites, kurduğu manastır ve özellikle bu manastırda oluşturduğu büyük kütüphane ile övünmekteydi. Bu kütüphanenin binasına ilişkin kesin bir arkeolojik veri bulunmamasına karşın, manastır içerisinde böyle bir kütüphanenin var olduğunu hem Metokhites’in kendi şiirlerinden, hem de sürgündeyken manastırın rahiplerine gönderdiği mektuplardan anlaşılmaktadır. Khora Manastırı’nın Kütüphanesi, Palaiologoslar devri Konstantinopolis’inin en önemli kütüphanelerinden biri olarak anılmaktadır. Metokhites’in yaptığı onarımlar geniş kapsamlıydı. Kilisenin ana kubbesi, kuzey tarafa bitişik iki katlı ek yapı(Anneks), iç ve dış narteksler ile güneydeki ek şapel (parekklesion), ayrıca naosun mermer kaplama levhaları ve mozaikleri, nartekslerin mozaik dekorasyonu ve ek şapelin freskoları da Metokhites tarafından yaptırılmıştır. Yüksek bir bürokrat olan Metokhites, bu dünyadaki ününün kendisinden sonra da sürmesini istemektedir. Khora Manastırı’nı yeniden yaptırması ve kütüphanesini donatması onun iyi bir Hıristiyan olarak öbür dünyayı da düşündüğünü göstermektedir. Zengin kütüphanesi ise bu dünyadaki ününü gelecek kuşaklara aktaracak, hem de işlediği bu büyük sevaptan ötürü Tanrı’nın takdirini kazanmasını sağlayacaktı. Metokhites iyi bir Hıristiyandır, ancak bağnaz değildir. Kilise ile karşı karşıya gelmemeye özen göstermiştir. Dini konuları tartışmaktan yana olmamış, sadece inançlı olmayı tercih etmiştir. İmparator II. Andronikos 1328 yılında tahttan indirilince , Theodoros Metokhites de yeni imparator tarafından Trakya’ya, Didymotekhos’a (Dimetoka) sürgüne gönderilmiş, iki yıl sürgünde yaşamış, burada yaşadığı acıları, sürgün yıllarını, çok karmaşık edebi örgüsü olan şiirlerinde anlatmıştır. 1330 yılında damadının da yardımlarıyla Konstantinopolis’e dönmesine izin verilince, Khora Manastırı’na gitmiş ve ktetor’luk haklarını kullanarak bu manastırda rahip olmuştur. Metokhites, 1332 yılında, Khora Manastırı’nda ölünce kilisenin güney tarafına bitişik olan parekklesiondaki mezar nişine gömülmüştür. Metokithes, edebiyat ve siyaset alanındaki başarılarının yanında Khora manastır kilisesindeki gerek mimari çözümleme ve gerekse mozaik, fresko süslemelerinde uyguladığı muhteşem ustalık ve ahenk ile dini tasvirlerin kronolojik bir uyum içinde, ikonografik olarak anlatımlarında da oldukça başarılı olmuştur. Bu açıdan bakıldığında İtalya’da Giotto (1266-1337) ile başlayan Rönesans akımı ile birlikte Bizans’ta da yeni bir sanat akımının başlamasına öncülük ettiği söylenebilir. Bu dönemde Kariye’yi diğer kiliselerden ayıran bir özellikde Meryem’in hayatını anlatan sahnelerin kabul gören Dört İncil’de dahi anlatılmamış olmasına rağmen, Apokrif İncillerden faydalanılarak kronolojik bir sıra halinde anlatılmasıdır. Metokhites, Kariye’nin adına mistik bir anlam daha katıp, giriş kapısının üzerindeki "Chora (Latince’de rahim anlamındadır), sınırsız olanın mekanı, İsa’nın ana rahmine sığdığı, vücut bulduğu yer" olarak betimlenen Meryem mozaiğini yaptırarak, kiliseyi Meryem’e ithaf etmiş, bunu yazdığı bir şiirde de anlatmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in (1451-1481) 1453 yılında İstanbul’u fethi sırasında yapı, hiçbir zarar görmemiştir. Uzunca bir süre kilise olarak kullanılmaya devam etmiş olan Khora Manastırı Kilisesi, Sultan II. Beyazıd devrinde (1481–1512), Sadrazam Hadım Ali Paşa (Atik Ali Paşa) tarafından 1511 yılında camiye çevrilmiş ve yanına bir de medrese eklemiştir. Türk devrinde, kilise dışındaki manastır yapıları zamanla yıkılarak kaybolmuştur. Yıkılan kubbenin yeniden yapılması ve bazı deprem hasarlarının onarılması dışında, dış narteks pencereleri büyük ölçüde kapatılmış, naosa bir mihrap eklenmiştir. Mezar arkosolyumundaki lahitler kaldırılmıştır. Yapı cami olduğu dönemlerde mozaiklerin açılıp kapanabilen ahşap kapaklarla örtülmüş olduğu yapıyı ziyaret eden gezginlerin anlatımlarından anlaşılmaktadır. 18. yüzyılın ilk yarısında yapıya, Kızlarağası Hacı Beşir Paşa (ölümü 1746) tarafından bir mektep ve aşevi eklenmiştir. Bugün bu ek yapılar da yok olmuştur. Kariye Cami’si, Bakanlar Kurulunun 29/08/1945 tarihli kararı ile Müzeye dönüştürülmüştür. Günümüzde Kariye Müzesi olarak adlandırılan bu anıt müze, Doğu Roma sanatında gerek mimarisi, gerek mozaik ve freskolarıyla oldukça ilgi çeken bir yapıdır. |
Pazar_tesi'in Mesajına Teşekkür Etti |
04.06.2014, 12:43 | #10 |
Çevrimdışı
|
Cevap: Kariye Kilisesi - Müzesi (Chora) | İstanbul
Mimarisi Kariye, naos, kuzey taraftaki iki katlı ek yapı (anneks), iç narteks, dış narteks ve güney taraftaki mezar şapeli (parekklesion) ile beş ana mimari birimden oluşmuştur. Mevcut kilisenin ana yapısı, kubbe ile örtülü kısaltılmış Yunan haçı planlı bir yapıdır. Kubbe, kiborion şeklinde dört adet paye ile taşınan yüksek kasnaklıdır. 16 uzun pencere açıklığı iç mekana bol gün ışığı sağlar. Naosun doğu ucundaki bemanın iki tarafında kubbeli postophorion odaları vardır. Kuzey tarafındaki oda (prothesis) doğrudan bemaya açılmaktadır, güneydeki oda (diakonikon) erken dönemlerde bemaya açılırken 14.yy.’daki onarımlardan sonra mermerle kapatılıp Parekklesion’na açılmıştır. Naosun güney tarafında, naosu parekklesiona bağlayan bir geçit vardır. Naosun kuzey tarafına bitişik ek yapı (anneks) iki katlı olup, alt katının hazine (Skeuophylakion) binası üst katının ise Metokhites’in kütüphanesi olma olasılığı yüksektir. Naosun batı tarafında yer alan iç narteksin , güney ve kuzey taraflarındaki birimleri kubbe ile örtülüyken, diğer yerler tonoz ile örtülüdür. Dış narteksin güney batısında, daha önce çan kulesinin olduğu bölümde ise bugün minare yer almaktadır. Kilisenin ana mekanı (naos) 10,5 m x 15 m ölçülerindedir. Apsis Palaiologos’lar döneminde yapılan dıştan yarım yuvarlak bir uçan payanda ile desteklenmiştir. Ana mekân zemin ve duvarları mermer kaplıdır. Apsis içinde Osmanlı döneminde yapılmış mihrap yer almaktadır. Apsis bölümünde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan vitray parçaları Pantokrator İsa Manastır Kilisesinde bulunan vitraylara benzemekte, bu da vitray sanatının Bizans’ta, Avrupa’daki gelişiminden önce olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Naosun duvarları, korniş seviyesine kadar çok değerli mermer levhalarla, narteksler tamamen mozaik, Parekklesion ise freskolarla süslenmiştir. Naosun güney tarafına bitişik olan parekklesion, bütünüyle 14. yüzyılda yapılmıştır. Metokhites’in kendi mezar şapeli olarak yaptırdığı bu yapıda manastırın kurucusu Metokhites ile bazı yakınlarının mezarları bulunmaktaydı. Uzunlamasına dikdörtgen ve tek nefli bir planı olan yapı 15.96 m x 4.96 m ölçülerindedir. Parekklesion, kanatlı melek, haç ve akhantus yapraklarıyla süslü başlıklara sahip iki sütun ile dış narteksten ayrılmakta, hem mimari olarak hem de işlevsel olarak narteksten bağımsız bir bütün oluşturmaktadır. Parekklesiondaki dört mezar arkosolyumundan da anlaşılacağı gibi, bu bölüm bir mezar şapeli olarak, krypta ve sarnıç olarak da kullanılan bir bodrumun üzerine inşa edilmiştir. Uzunluğu 29 m. olan Parekklesion da betimlemeler fresko olarak yapılmıştır. Doğuda bema ve apsis kısmı kubbesel-tonoz ile örtülmüştür. Parekklesion’da ikisi kuzey duvarında, diğer ikisi güney duvarında olmak üzere dört adet mezar arkosolyumu yer alır. Kuzey duvarının bema kemerine yakın bir yerinden kemerli bir geçişle diakonikon odasına geçilir. Dikdörtgen planlı 4.33 m. x 3.21 m. ölçülerindeki bu yapının, doğu tarafında dışarı taşkın küçük, yarım daire şeklinde bir apsisi vardır. Parekklesionun orta bölümü, kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbenin çapı 4.7 m., içeriden yüksekliği de 11.18 m. dir. 12 kaburgalı kubbe strüktürü (dodecagonal), yüksekçe bir kasnak üzerine oturmakta ve üzerinde 12 pencere açıklığı yer almaktadır. 14. yüzyılda parekklesionun yapılması nedeniyle parekklesion ile naos arasında oluşan boşluk, naosla parekklesionu birbirine bağlayan koridorun iki tarafına birer oda eklenerek değerlendirilmiştir. Bu iki odada, fresko ya da mozaik yoktur, burası litürjik eşyaların saklandığı depo ya da şapelcik (Oratoryum) olarak kullanılmış olabilir. Bu odaların, şapelde yapılan ayin ve anma törenleri sırasında kullanılan, mum, şamdanlar, tütsüler, ikonalar ve kaplar gibi malzemelerin saklanması için kullanıldığı düşünülmektedir. Kariye’de dördü parekklesionda, biri iç narteksin kuzey duvarında, üçü ise dış narteksin batı duvarında olmak üzere toplam sekiz mezar arkasolyumu vardır. Bu mezarlar aristokrat ailelere aittir. Ayrıca, parekklesionun apsis döşemesi altında geç tarihli bir mezar daha bulunmaktadır. Binanın dış cephesini kaplayan yuvarlak kemerler, nişler, taş ve kirpi saçaklı tuğla işçilikleri ve yarım payeler ile yapının dış görünümüne hareket kazandırılmıştır. |
Bu Sayfayı Paylaşabilirsiniz |
Etiketler |
chora, istanbul, kariye, kilisesi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
Önemli Uyarı | |
www.forumgercek.com binlerce kişinin paylaşım ve yorum yaptığı bir forum sitesidir. Kullanıcıların paylaşımları ve yorumları onaydan geçmeden hemen yayınlanmaktadır. Paylaşım ve yorumlardan doğabilecek bütün sorumluluk kullanıcıya aittir. Forumumuzda T.C. yasalarına aykırı ve telif hakkı içeren bir paylaşımın yapıldığına rastladıysanız, lütfen bizi bu konuda bilgilendiriniz. Bildiriniz incelenerek, 48 saat içerisinde gereken yapılacaktır. Bildirinizi BURADAN yapabilirsiniz. |